TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERHAN YALÇIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/5)
|
|
Karar Tarihi: 4/7/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
YusufŞevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Erhan YALÇIN
|
Vekili
|
:
|
Av. Saim
TUĞRUL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Beytüşşebap Jandarma Komando Bölük Komutanlığı
emrinde zorunlu askerlik görevini ifa ederken anılan birlik tarafından terörle
mücadele faaliyetleri kapsamında yürütülen operasyona katılmış ve 21/5/2008
tarihinde teröristlerle girdiği çatışma esnasında sol gözünden yaralanmıştır.
9. Başvurucu, Şırnak Devlet Hastanesinde gerçekleştirilen ilk
müdahalesinin ardından sevk edildiği Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi
Hastanesinde (GATA) 23/5/2008 tarihinde sol gözünden ameliyat edilmiştir.
10. Ameliyatı sonrasında taburcu edilmesinin ardından aynı
Hastanede kontrol muayenelerine devam edilen başvurucu, GATA Sağlık Kurulu
tarafından düzenlenen; 10/6/2008 tarihli raporla bir ay, 8/7/2008 tarihli raporla
bir buçuk ay ve 25/8/2008 tarihli tarihli raporla bir
buçuk ay istirahatli sayılmıştır. Belirtilen raporlarda başvurucunun sağlık
durumuna ilişkin olarak yer verilen ilgili tespit ve değerlendirmeler şöyledir:
i. 10/6/2008 tarihli rapor: Sol
gözde görme seviyesi el hareketi düzeyindedir. Hastanın prognozu
(iyileşme süreci) zaman gerektirmektedir.
ii. 8/7/2008 tarihli rapor: Sol
gözde görme seviyesi iki metreden parmak sayma düzeyindedir. Hastanın iyileşme
süreci zaman gerektirmektedir.
iii. 25/8/2008 tarihli rapor:
Sol gözde görme seviyesi üç metreden parmak sayma düzeyindedir. Hastanın
iyileşme süreci zaman gerektirmektedir.
11. Başvurucunun istirahatinin bitiminde aynı Hastane tarafından
hakkında düzenlenen 15/10/2008 tarihli raporda görme seviyesinin sol gözde
tashihsiz (camsız) 0.5 düzeyinde olduğu, görme
seviyesinin tashihle (camla) artmadığı tespitine yer verilmiştir. Aynı raporda
başvurucunun askerliğe elverişli olduğu, komando olamayacağı, mevcut
rahatsızlığının nakdî tazminat ve aylık bağlanması hakkındaki mevzuat
hükümlerine göre dört ay iş ve güce engel teşkil edecek nitelikte olduğu
tespitlerinde de bulunulmuştur.
12. Başvurucu 28/12/2008 tarihinde askerlik süresini
tamamlayarak terhis edilmiştir.
13. Bu süreçte başvurucu 16/10/2008 ve 7/11/2008 tarihli
dilekçeleri ile Millî Savunma Bakanlığına (MSB) başvurmuş ve ilgili mevzuat
uyarınca tarafına nakdî tazminat ödenmesini talep etmiştir. 31/1/2009 tarihinde
başvurucuya 10.105,00 TL nakdî tazminat ödenmiştir.
14. Terhis olarak muvazzaf askerlik hizmetini tamamlamasının
ardından yedeklik statüsüne geçen başvurucu, gözündeki rahatsızlıktan dolayı
mevcut sağlık durumu itibarıyla askerliğe elverişli olup olmadığının tespiti
için Askerlik Şubesi tarafından muhtelif tarihlerde hastaneye sevk edilmiştir.
Yedeklik dönemi sürecinde başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporları ve bu
raporlarda yer verilen, başvurucunun sağlık durumuyla ilgili bilgiler özetle
şöyledir:
i. Kasımpaşa Asker Hastanesinin 24/12/2010 tarihli sağlık kurulu
raporu: Sol gözde görme en iyi düzeltmeyle
0.05 düzeyindedir. Bir yıl sevk geciktirmesi uygundur.
ii. Kasımpaşa Asker Hastanesinin 8/4/2013 tarihli sağlık kurulu
raporu: Hastanın hâlihazır durumu ile
askerliğe elverişlilik durumuna karar verilememiştir. Bu kararın verilebilmesi
için intravitreal konumda olan göz içi lensin
çıkarılıp sekonder operasyon olması gerekmektedir.
Hastalık ve arızanın askerlik hizmetinin sebep ve tesiriyle meydana gelip
gelmediğine karar verilememiştir.
iii. MSB tarafından 25/6/2013 tarihinde onaylanan İstanbul
Haydarpaşa Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesinin 15/5/2013 tarihli sağlık
kurulu raporu: Sol göz afaki. Kornea skar ve opasiteleri, diğer (Sol
göz korneal lökom).
Askerliğe elverişli değildir. Mevcut şikâyeti askerliğin sebep ve tesiriyle
meydana gelmiştir.
15. Başvurucu 29/7/2013 tarihinde Jandarma Genel Komutanlığına
(idare) başvurmuş ve zorunlu askerlik görevi sırasında katıldığı operasyonda
yaralanmasından dolayı sol gözünde kalıcı nitelikte görme kaybı meydana gelmesi
nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararın karşılanmasını talep etmiştir.
16. Başvurucu 12/9/2013 tarihinde ise İstanbul Göztepe Eğitim ve
Araştırma Hastanesine müracaat etmiş ve mevcut sağlık durumu itibarıyla
engellilik oranının tespit edilmesini istemiştir. Anılan Hastane tarafından
düzenlenen 16/9/2013 tarihli engelli sağlık kurulu raporunda başvurucunun
psikiyatrik ve göze bağlı rahatsızlıklara ilişkin olarak oluşan tüm vücut
fonksiyon kaybı oranı %41 olarak tespit edilmiştir.
17. Başvurucu tazminat ödenmesi talebiyle 29/7/2013 tarihinde
idareye yaptığı başvurunun cevap verilmemek suretiyle reddi üzerine 6/11/2013
tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) tam yargı davası açmıştır.
18. Başvurucu dava dilekçesinde askerlik görevi sırasında
katıldığı operasyonda yaralanmasından dolayı sol gözünde kalıcı nitelikte görme
kaybı meydana gelmesi ve ayrıca çatışma sırasında yaşadığı olaylara bağlı
olarak ruh sağlığının bozulması nedenleriyle uğradığı maddi ve manevi zararın
tazminini talep etmiştir.
19. Belirtilen dava süreci devam ederken 2/12/2013 tarihli
müracaatı üzerine Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanlığı tarafından
başvurucuya 1/4/2014 tarihinden geçerli olmak üzere vazife malullüğü aylığı
bağlanmıştır.
20. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 2/7/2014 tarihinde
oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir.
Gerekçeli kararda öncelikle zorunlu askerlik hizmeti sırasında yaralanması
olayı sonrasında başvurucu hakkında düzenlenen ve yukarıda ilgili kısımları
aktarılan (bkz. §§ 10, 11, 14, 16) sağlık kurulu raporlarına yer verilmiş, bu
kapsamda 15/10/2008 tarihli raporun başvurucunun uğradığı zarara ilişkin
yeterli açıklamalar içerdiğine dikkat çekilmiştir. Bu itibarla başvurucunun olay
nedeniyle uğradığı zararı 15/10/2008 tarihli raporla birlikte veye lehe yorumla terhis tarihi olan 28/12/2008 tarihinde
öğrendiği kabulünden hareketle bu tarihten itibaren bir yıl içinde idareye
müracaatta bulunması gerektiği belirtilen kararda, bu süre geçirildikten sonra
29/7/2013 tarihinde yapılan idari başvurunun zımnen reddi üzerine açılan
davanın süresinde olmadığı ifade edilmiştir. Kararda ayrıca, başvurucu hakkında
2010-2013 yılları arasında düzenlenen sağlık kurulu raporlarındaki tanı,
gözdeki bozulma derecesi ve engellilik oranı tespitlerinin terhis tarihinden
sonra müracaat edilmesi hâlinde de düzenlenebilecek olduğu vurgulanmış; söz
konusu raporların tam yargı davası açılması bakımından zararın öğrenilmesine ve
dava açma süresine bir etkisinin olmadığı ancak başvurucunun vazife malulü
olarak kabul edilmesinde etkisinin olabileceği değerlendirmesinde
bulunulmuştur.
21. Karşıoy görüşünde ise başvurucunun
terhis tarihinden önceki ve sonraki rapor tarihleri döneminde meslekte kazanma
gücü kaybı oranının tespit edilerek arada fark olup olmadığının, dolayısıyla
zararının devam edip etmediğinin ve artıp artmadığının ortaya konulması; buna
göre zararın tümü veya artan bölümü için davada süre aşımı bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
22. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Mahkemenin
12/11/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
23. Nihai karar 3/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
24. Başvurucu 2/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
25. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve
6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının
(E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
26. İlgili hukuk için bkz.
İlker Yılmaz, B. No: 2015/19041, 24/5/2018, §§ 25-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 4/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu; zorunlu askerlik hizmeti sırasında katıldığı
operasyonda yaralanması sonucunda sol gözünde tama yakın görme kaybı meydana
geldiğini, operasyon sırasında yaşadığı olaylara bağlı olarak ruh sağlığının da
bozulduğunu belirtmektedir. Bu olay sebebiyle maddi ve manevi varlığında
uğradığı zararın tazmini istemiyle kesin sağlık durumunu ortaya koyan rapor
üzerine açtığı davanın süresinde olduğunu iddia eden başvurucu, Mahkemenin dava
açma süresinin başlangıcına esas aldığı sağlık kurulu raporunun düzenlendiği
15/10/2008 (ya da terhis tarihi olan 28/12/2008) tarihinden sonra da
rahatsızlığının artarak devam ettiğini hatırlatmakta; dolayısıyla bu tarihler
itibarıyla tedavisinin henüz tamamlanmamış olduğuna dikkat çekmektedir.
Başvurucu 15/10/2008 tarihli raporda askerliğe elverişli olduğunun
belirtildiğini, gözünde meydana gelen görme kaybı nedeniyle askerliğe
elverişsiz olduğunun ilk kez 15/5/2013 tarihli rapor ile tespit edildiğini
vurgulamaktadır. Mahkemenin zararın henüz ortaya çıkmadığı bir tarihte dava
açma süresini başlatması nedeniyle davanın süre aşımından reddedilmesinin adil
olmadığını ifade eden başvurucu, söz konusu kararın makul ve yeterli bir
gerekçe içermediğinden şikâyet etmektedir. Başvurucu yukarıda yer verilen
sebeplerle maddi ve manevi varlığın korunması hakkı ile gerekçeli karar ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmekte, tazminat talebinde
bulunmaktadır.
B. Değerlendirme
29. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı
36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, maddi ve
manevi varlığında uğradığı zararın tazmini istemiyle açtığı tam yargı davasının
süre aşımından reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir.
Bu itibarla ihlal iddiaları adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan
mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
32. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına
sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil
yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No:2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
33. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
34. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
35. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
36. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
37. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
38. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
39. Başvurucunun idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının
1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 43. maddesine
dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
40. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem
ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel
ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir
gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna
işaret etmiştir (Daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017,
§§ 54, 55; Fatma Altuner,
B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve
Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
iii. Ölçülülük
(1)
Genel İlkeler
41. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,§ 52).
42. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları
gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden
olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda
mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı
olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle
kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel
olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., § 38).
43. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma
süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle
yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun
ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin
belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır.
Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi
tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin
yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında
incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda
dava açma süresinin henüz dava hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin dava
hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar
olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye
başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini
zedeleyebilir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar Çoban, § 66).
(2)
İlkelerin Olaya Uygulanması
44. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıcında 15/10/2008
tarihli sağlık kurulu raporunun ya da terhis tarihinin esas alınmasının
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
45. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda
da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada
idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı
bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya
yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra
anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu
tarihlerden sonra başlayacağı; öte yandanidarieylemlerinnedenolabileceğibedenselzararların
ancak kesin sağlık raporlarıyla öğrenilmesinin mümkün olduğu kabul edilmektedir
(İlker Yılmaz, § 49).
46. Bu bağlamda somut olayda öncelikle tam yargı davası
açılmasına sebep olan, bir başka ifadeyle tazmini istenilen zararın ne olduğunun,
bu zararın ne zaman doğduğunun, başvurucunun söz konusu zarardan ne zaman
haberdar olduğu ya da haberdar olması gerektiğinin ortaya konulması mahkemeye
erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bakımından önem arz etmektedir.
47. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun tam yargı davası
açmasının sebebinin hem askerlik hizmeti sırasında katıldığı operasyon
esnasında yaralanması sonucunda gözünde görme kaybı meydana gelmesi hem de
katıldığı bu operasyonlar nedeniyle ruh sağlığının bozulması ve bu sebeplerle
çalışma gücü kaybına uğraması olduğu görülmektedir. Nitekim başvurucunun dava
dilekçesinde tazminat talebine dayanak bu olguları açıkça vurguladığı
görülmektedir.
48. Buna göre somut olayda tazmini talep edilen zarar, askerî
operasyon sırasında meydana gelen sakatlanma ve bu operasyonlar nedeniyle
oluşan psikiyatrik rahatsızlık sonucunda çalışma gücünün kısmen ve kalıcı
şekilde kaybedilmiş olmasından doğan zarardır. Bu zararın ise çalışma gücünün
kısmen ve kalıcı olarak kaybedildiğini ortaya koyan kesin nitelikteki sağlık
raporuyla öğrenileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
49. Bu itibarla öncelikle Mahkeme tarafından dava açma süresinin
başlangıcına esas alınan 15/10/2008 tarihli sağlık raporunun tazmini talep edilen
zararın öğrenilmesine imkân sağlayan bir mahiyet taşıyıp taşımadığının açıklığa
kavuşturulması gerekmektedir.
50. Mahkeme gerekçeli kararında 15/10/2008 tarihli sağlık
raporunun başvurucunun olay nedeniyle uğradığı zararı ortaya koyan yeterli
açıklamalar içeren bir rapor olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte söz konusu
raporda başvurucunun uğradığı görme kaybının kalıcı nitelikte olduğuna/düzelme
ihtimali bulunmadığına ilişkin herhangi bir tespit ve değerlendirmeye yer
verilmediği, bilakis rahatsızlığın etkilerinin geçici olduğu, görme seviyesinde
düzelme/artma ihtimali bulunduğu kanaatine ulaşılmasına yol açacak şekilde
başvurucunun askerliğe elverişli olduğunun belirtildiği görülmektedir. Öte
yandan söz konusu sağlık raporunun düzenlenmesinden ve terhisinden sonraki
süreçte yedeklik statüsüne geçtiğinde de başvurucunun askerliğe elverişlilik
durumunun tespiti için aynı rahatsızlığına yönelik takibinin devam ettiği, bu
kapsamda 2010 yılında düzenlenen sağlık kurulu raporunda rahatsızlığın etkilerinin
öngörülememesi nedeniyle başvurucunun askerliğe elverişlilik durumu hakkında
kanaat edinilemediğinden bir yıl süreyle sevk tehiri kararı verildiği
anlaşılmaktadır. Başvurucunun kalıcı nitelikte görme kaybına uğradığının ise
ilk kez, askerliğe elverişsiz olduğunun tespit edildiği 15/5/2013 tarihli
sağlık kurulu raporu ile terüddüte mahal bırakmayacak
şekilde anlaşılır hâle geldiği görülmektedir.
51. Bu noktada bireysel başvuruya konu olayda dikkat çekilmesi
gereken hususlardan biri de somut davada başvurucunun sadece görme kaybından
dolayı uğradığı zararın değil aynı zamanda askerlik hizmeti sırasında katıldığı
operasyonlar nedeniyle psikiyatrik rahatsızlığa uğradığını belirterek bu
sebeple uğradığı zararın da tazminini talep etmiş olmasıdır. Bu itibarla başvurucunun
psikiyatrik rahatsızlığına ilişkin herhangi bir tespit ve değerlendirme
içermediği görülen 15/10/2008 tarihli sağlık kurulu raporunun belirtilen
olgudan doğan zararı ortaya koyma niteliğini haiz olmadığı da açıktır.
52. Bu tespitlere göre başvurucunun askerî operasyon sırasında
yaralanması nedeniyle kalıcı nitelikte görme kaybına uğradığına ve askerlik
hizmeti sırasında katıldığı operasyonlar nedeniyle psikiyatrik rahatsızlığı
oluştuğuna dair herhangi bir tespit içermediği açık olan 15/10/2008 tarihli
sağlık raporunun tazminat istemine konu edilen zararın öğrenilmesine imkân
sağlayan bir mahiyet taşıdığından söz edilemez. Öte yandan Mahkemenin lehe
yorumla dava açma süresinin başlangıcına esas aldığını ifade ettiği terhis
tarihi (28/12/2008) itibarıyla da belirtilen nitelikte herhangi bir sağlık
raporu bulunmadığı anlaşılmaktadır.
53. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde Mahkemenin zararın
öğrenilmesine ve değerlendirilmesine imkân tanımayan nitelikteki sağlık
raporunun düzenlendiği 15/10/2008 tarihini (ya da terhis tarihini) esas alarak
dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucunun dava açmasını
aşırı derecede zorlaştırdığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan
hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
56. Başvurucu, ihlalin tespiti ile uğradığı zararın tazminine
karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
57. Adil yargılan mahakkı kapsamındaki
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
58. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
59. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin
birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı
merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin 2/7/2014 tarihli ve
E.2013/1622, K.2014/1051 sayılı kararıyla ilgilidir.),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.