TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KUTBETTİN YASAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/5693)
|
|
Karar Tarihi: 14/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter
DEVECİ
|
Başvurucu
|
:
|
Kutbettin
YASAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet
Kerim TÜCER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları
arasında yaşanan bir silahlı çatışma sırasında çatışmanın yaşandığı bölgede
yaşayan bir kişinin ateşli silahla yaralanması ve bu olay hakkındaki ceza
soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Bir grup silahlı terör örgütü mensubu 11/8/1994 tarihinde
saat 17.00 sıralarında Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde bulunan Dokuz Virajlar
bölgesinden geçmekte olan Kulp İlçe Jandarma Komutanlığı ile Kulp Jandarma
Komando Bölük Komutanlığı görevlilerine ateş etmiştir. Bu olay sonrasında
güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları arasında yaşanan çatışma esnasında
çatışmanın yaşandığı bölgede bulunan bir çadırda yaşayan başvurucu, sağ ön
kolundan yaralanmıştır.
9. İlk tedavi için Kulp Sağlık Ocağına götürülen ve burada sağ
ön kolunda mermi giriş ve çıkış deliği saptanan başvurucu, aynı gün Diyarbakır
Devlet Hastanesine sevk edilmiştir.
10. Başvurucunun muayenesinin yapıldığı Diyarbakır Devlet
Hastanesince düzenlenen 11/8/1994 tarihli raporda, başvurucunun hayati
tehlikesinin bulunmadığı belirtilmiştir.
11. Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı olay hakkında resen soruşturma
başlatmıştır.
12. Kolluk görevlilerince olay yeri tespit tutanağı düzenlenmiş,
olay yerinin bir krokisi çizilmiş ve başvurucunun ifadesi alınmıştır.
13. Başvurucu ifadesinde; çatışma esnasında bir askerin
çağırması üzerine söz konusu askerin mevzi aldığı taşın arkasında bir süre
oturduğunu, hayvanlarını merak ettiği için yaşadığı çadırın bulunduğu yere
gitmek istediğini, bahsettiği askerin gitmemesi için kendisini uyardığını, buna
rağmen oturduğu yerden ayrıldığını ve bir süre sonra terör örgütü mensuplarınca
açıldığını düşündüğü ateş sonucu vurulduğunu söylemiştir.
14. Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma görevinin kendisini ait
olmadığı gerekçesiyle 7/9/1994 tarihinde görevsizlik kararı verip soruşturma
evrakını Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığına (DGM Cumhuriyet
Başsavcılığı) göndermiştir.
15. DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 11/11/1994 tarihinde, Cumhuriyet
Başsavcılığına bir müzekkere yazmış ve olayın tahkikatının yapılarak üç ayda
bir bilgi verilmesini istemiştir.
16. DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 12/10/1998 ve 18/10/2002
tarihlerinde, olayla ilgili bilgi, beyan ve ihbar varsa bildirilmesi, faillerin
tespitine çalışılması, arama ve neticelerinden üç ayda bir haber verilmesi için
Cumhuriyet Başsavcılığına, Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü ve İl Jandarma
Komutanlığına müzekkereler yazmıştır.
17. DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 1/3/2004 tarihinde daimi arama kararı vermiş ve zamanaşımının 12/8/2014
tarihinde dolacağını belirlemiştir.
18. DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 12/10/1998 ve 18/10/2002
tarihli yazıları ile 1/3/2004 tarihli daimi arama
kararı uyarınca, faillerin tespit edilemediği ve araştırmaların devam ettiği
yönünde kolluk görevlilerince belirli aralıklarla düzenlenen tutanaklar DGM
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
19. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile
görevli), 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun ile 12/4/1991 tarihli ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca kurulan mahkemeler ile
Cumhuriyet başsavcılıkların görevlerine son verildiği ve soruşturma yetkisinin
yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına ait olduğu gerekçesiyle 13/3/2014 tarihinde
yetkisizlik kararı vermiş ve soruşturma evrakını Cumhuriyet Başsavcılığına
göndermiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığı, 23/5/2014 tarihinde daimi arama kararı vermiştir. Bu karar uyarınca kolluk
görevlileri, 25/9/2014 tarihinde, faillerin tespit edilemediğine ve
araştırmaların devam ettiğine dair bir tutanak düzenlemişlerdir.
21. Cumhuriyet Başsavcılığı, silahlı
terör örgütüne üye olma ve kasten
yaralama suçları için olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte
bulunan 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda öngörülen 20 yıllık
dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle 8/12/2014 tarihinde olayın
kovuşturulmasına yer olmadığına karar vermiştir.
22. Bahse konu karara başvurucu vekilince yapılan itiraz,
Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 13/2/2015 tarihli kararıyla
reddedilmiştir.
23. Hâkimlik kararı başvurucu vekiline 6/3/2015 tarihinde tebliğ
edilmiş olup bireysel başvuru 30/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuka ilişkin
bilgiler Anayasa Mahkemesinin Sultani Acar
(B. No: 2014/16344, 22/3/2018, §§ 29-61) başvurusu hakkında verdiği kararda yer
almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları
arasında yaşanan çatışmada sivillerin korunması için gerekli tedbirlerin
alınmadığını, yaralanması hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisiz
yürütüldüğünü ve faillerin tespit edilememesi nedeniyle zararının giderilmesi
için başka hukuki yollara başvuramadığını öne sürerek yaşam, adil yargılanma ve
etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Bu bağlamda
başvurucu, başvuruya konu olay nedeniyle elinde sürekli duyu kaybı meydana
geldiğini, yarasının kalıcı olup olmadığı ile ilgili rapor aldırılmadığını,
basit bir kroki çizmek dışında olay yeri incelemesi yapılmadığını, 11/11/1994
tarihinden sonra belli aralıklarla yenilenen müzekkereler ile bu müzekkerelere
verilen cevaplar dışında soruşturmada gelişme yaşanmadığını ve olayın meydana
geldiği dönemin şartları ve yaşadığı gerginlik nedeniyle bir yıllık dava açma
süresi içinde devlete karşı dava açma ihtimalinin olmadığını ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
27. Anayasa’nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı"
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes,
yaşama... hakkına sahiptir."
28. Anayasa’nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
bölümü şöyledir:
"Devletin
temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır."
1. Uygulanabilirlik ve
İncelemenin Kapsamı Yönünden
29. Somut olayda başvurucu hayattadır. Bu nedenle başvuruda,
öncelikle yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasının uygulanabirliği hususunda bir
değerlendirme yapılması gerekir.
30. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi
için gerekli şartlardan biri -doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla
birlikte- ölümle sonuçlanmayan bir olaya ilişkin başvuru da mağdura karşı
gerçekleştirilen eylemin niteliği ve failin amacı gibi somut olayın koşulları
dikkate alınarak yaşam hakkı kapsamında incelenebilir. Bu değerlendirme
yapılırken eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliğe sahip olup olmadığı ile
maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları önem
taşımaktadır (Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 69;Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017,§§
109, 110).
31. Başvurucunun güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları
arasında yaşanan bir çatışmada yaralandığı ve bu silahlı çatışmanın
başvurucunun hayatı üzerinde meydana getirdiği tehlike dikkate alındığında
başvurucuya yönelik eylemin ölümle sonuçlanabilecek nitelikte olduğu
tartışmasızdır. Eylemin bu niteliği ve başvurucunun fiziki bütünlüğü üzerindeki
sonuçları diğer faktörlerle birlikte gözönünde bulundurulduğunda
başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
32. Öte yandan başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirme
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eden
Anayasa Mahkemesi(Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16), başvurucunun iddialarının özünün çatışma
sırasında sivillerin zarar görmemesi için gerekli tedbirlerin alınmadığına ve
olayın etkili bir biçimde soruşturulmadığına ilişkin olduğunu dikkate alarak
diğer haklar ile bağlantı kurulmak suretiyle ileri sürülen iddiaları da yaşam
hakkı kapsamında incelemiştir.
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Yaşam Hakkının Maddi
Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesi ile yedinci fıkrası şöyledir:
"İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu
açıktır...
...
İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlüdür."
34. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
35. Somut olayda başvurucu, güvenlik güçleri ile terör örgütü
mensupları arasında yaşanan çatışmada sivillerin korunması için gerekli
tedbirlerin alınmadığı iddiasını idari yargıda açacağı bir tam yargı davasında
dile getirerek yetkililerin kusurlu olup olmadıklarını tespit ettirme ve maruz
kaldığı zarara ilişkin tazminat alma imkânına sahiptir. Başvurucu olayın
meydana geldiği dönemin şartları ve yaşadığı gerginlik nedeniyle süresi içinde
dava açma ihtimalinin olmadığını ileri sürmüş ise de bahsettiği şartların ne
olduğu, bu şartların sona erip ermediği, sona ermiş ise neden dava açmadığı
hususlarında herhangi bir açıklama yapmamıştır. Kısaca başvurucu, süresi içinde
dava açma imkânı olmadığı iddiasını temellendirmemiştir. Bu nedenle
başvurucunun hukuk sisteminde mevcut bir yargısal yolu tüketmeksizin bireysel
başvuruda bulunduğu sonucuna varılmıştır.
36. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal
edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale
neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
38. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
39. Yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gereken bir olayla ilgili
soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapabilmek için -mutlak
surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması
şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi,
bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun
olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848,
17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş,
B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
40. Başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmesine rağmen
doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa, başlatılan
soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa başvuruculardan
soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir
durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetlerini çok uzun süre
geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidirler (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira soruşturmanın etkililiğini
sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde anılan ihlal iddiaları
yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir (Yasin Ağca, § 121). Böyle bir durumda
başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya
varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda
bulunmalıdırlar. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma
yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği her başvurunun şartlarına
bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B.
No: 2014/15732, 24/1/2018, § 87; Sultani Acar, § 84).
41. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici
gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu ve soruşturmanın ilerlemesini
sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını
tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da beklenmemelidir. Ancak bu hâlde
dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun
farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde
bireysel başvuruda bulunmalıdırlar (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 88;
Sultani Acar, § 85).
42. Soruşturmanın etkisizliğinin fark edildiği veya fark
edilmesi gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuru yapılmayıp
zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmesinin beklenmesi hâlinde soruşturmaya konu olayın üzerinden geçen uzun
zaman gerçeklerin ortaya çıkmasını zorlaştıracak ve neredeyse imkânsız hâle
getirecektir. Böylesi bir durumda Anayasa Mahkemesi, devletin negatif ve
pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığını inceleyemeyecek; yaşam
hakkının usul boyutu yönünden yapacağı değerlendirmede yeniden yargılamaya
karar veremeyecek ve şartları gerçekleştiğinde sadece ihlali tespit edip
tazminata hükmedebilecektir. Oysa ölüm olayının sebep ve koşulları ile
sorumluların tespitine imkân veren etkinlikte bir soruşturma yapılması ve
gerektiği takdirde sorumluların caydırıcı bir ceza ile cezalandırılmaları için
yeniden yargılamaya karar verilebilmesinin benzer yaşam hakkı ihlallerinin
önlenmesinde oynadığı rolün önemi tartışmasızdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 89;
Sultani Acar, § 86).
43. Somut olayda, başvurucunun yaralanmasına neden olan olay
hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca resen soruşturma başlatılmış ve soruşturma
kapsamında başvurucunun adli raporu aldırılıp beyanı tespit edilmiş, olay
tespit tutanağı düzenlenmiş ve olay yerinin basit bir krokisi çizilmiştir.
Bununla birlikte DGM Cumhuriyet Başsavcılığının Cumhuriyet Başsavcılığına
yazdığı olayın tahkikatının yapılarak üç ayda bir bilgi verilmesine ilişkin
11/11/1994 tarihli müzekkere sonrasında olayın aydınlatılabilmesini ve
sorumluların belirlenebilmesini sağlayabilecek nitelikte bir soruşturma işlemi
yapılmamıştır. Şikâyetini yetkili makamlara iletmede veya soruşturmanın
etkisizliğiyle ilgili bireysel başvuru yapmada güçlük çektiği yönünde herhangi
bir iddiası bulunmayan başvurucu da soruşturma sürecinde yetkili makamlardan
soruşturmayla ilgili herhangi bir talepte bulunmamıştır.
44. DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 11/11/1994 tarihli
müzekkeresi sonrasında soruşturmada herhangi bir gelişme yaşanmadığını beyan
ederek soruşturmanın etkisizliğinin farkında olduğunu açıkça ortaya koyan
başvurucunun bireysel başvuruda bulunmak için soruşturmanın sonuçlanmasını
beklemesinin gerekmediğini ve bireysel başvuruların kabul edilmeye başlandığı
23/9/2012 tarihinden sonra başvuru yapma imkânının bulunduğunu dikkate alan
Anayasa Mahkemesi, 30/3/2015 tarihinde yapılan başvurunun süresinde yapılmış
bir başvuru olarak kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal
edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin
süre aşımı nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
14/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.