İKİNCİ
BÖLÜM
KARAR
Başkan : Engin
YILDIRIM
Üyeler : Recep
KÖMÜRCÜ
Celal
Mümtaz AKINCI
Muammer
TOPAL
Recai
AKYEL
Raportör : Tuğçe
TAKCI
Başvurucular : 1.
Gamze ELVAN
: 2.
Gülsüm ELVAN
: 3.
Özge ELVAN
: 4.
Sami ELVAN
Vekili : Av.
Oya ASLAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güvenlik güçlerinin toplantı ve gösteri
yapmak isteyen gruba müdahale etmesi sırasında meydana gelen ölüm olayına
ilişkin olarak vali ve il emniyet müdürü hakkında soruşturma izni verilmemesi
ve yaralanan kişiye gerekli sağlık hizmetinin ulaştırılmaması nedenleriyle
yaşam hakkının; yakının vefatıyla ilgili olarak yaşanan üzüntü nedeniyle de
kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan soruşturma ve
yargılama dosyalarındaki bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle
şöyledir:
8. Başvurucuların yakını kamuoyunda Gezi Parkı olayları olarak
bilinen protesto eylemlerine katılanlara yönelik müdahale sırasında yaralanmış,
sonrasında tedavisi devam etmekteyken 11/3/2014 tarihinde vefat etmiştir (Gezi
Parkı olaylarına ilişkin özet bilgi için bkz. Yonca Verdioğlu Şık, B.
No: 2014/17177, 19/4/2018, § 8; Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218,
19/4/2018, § 10).
9. Başvuru formundaki anlatıma göre başvurucuların
yakını, 1999 doğumlu B.E. Gezi Parkı protestolarının İstanbul'da gerçekleşen
kısmının 17. günü olan 16/6/2013 tarihinde ekmek almak için evinden çıkıp
göstericilerin arka kısmında bakkala doğru yürüdüğü sırada güvenlik güçlerinin
göstericileri hedef almak suretiyle yakın mesafeden attığı gaz bombasının
başına isabet etmesiyle yaralanmıştır. Kafatasında kırıklar oluşan ve beyin
kanaması geçiren B.E. kaldırıldığı Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde
(Hastane) 269 gün komada kaldıktan sonra 11/3/2014 tarihinde vefat etmiştir.
A. Olayın Failleri Hakkında Yürütülen Ceza
Soruşturması Süreci
10. 16/6/2013 tarihinde B.E.nin başına gaz fişeği gelmesi
nedeniyle Hastane'de ameliyata alındığı bilgisinin güvenlik güçleri tarafından
iletilmesi üzerine Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından derhâl 2013/95255
numaraya kayden soruşturma başlatılmıştır.
11. Diğer yandan başvurucu Sami Elvan'ın sunduğu şikâyet
dilekçesi üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı)
2013/90982 numaraya kayden diğer bir soruşturma yürütülmeye başlanmıştır.
12. Cumhuriyet Başsavcılığınca 28/6/2013 tarihli karar ile
2013/90982 numaralı soruşturmanın, 28/6/2013 tarihli kararla 2013/95255
numaralı soruşturmanın olay hakkında asıl olarak yürütülen 2013/79334 numaralı
soruşturma ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
13. Son olarak mağdur B.E. hakkındaki soruşturma yönünden
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 12/11/2013 tarihli karar ile İstanbul
Emniyet Müdürlüğünde görevli güvenlik güçleri hakkında zor kullanma yetkisine
ilişkin sınırın aşılması, kasten öldürmeye teşebbüs, görevi kötüye kullanma ve yaralama
suçlarına ilişkin yürütülen soruşturmanın ayrılarak 2013/155787 numaraya kayden
yürütülmesine karar verilmiştir.
14. Tedavi gördüğü sırada Hastanede vefat eden B.E.nin
11/3/2014 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından ölü muayenesi işlemi gerçekleştirilmiş,
bu işlem sonucu düzenlenen tutanağa göre kesin ölüm nedeni ve mekanizmasının
belirlenebilmesi için klasik otopsi işlemi gerçekleştirilmesi gerekli
görülmüştür.
15.Adli Tıp Kurumu (ATK) Başkanlığının gerekli olduğu
yönünde görüş bildirmesi üzerine temin edilen ATK İstanbul 1. Adli Tıp İhtisas
Kurulunun 19/11/2014 tarihli otopsi raporunda, B.E.nin künt kafa travmasına
bağlı gelişen beyin kanaması ve komplikasyonlar sonucu vefat ettiği tespit
edilmiştir. Söz konusu raporun ilgili kısımları şöyledir:
"...
3- Otopsi
raporu ve balistik inceleme raporu dikkate alındığında, ölüme neden olan künt
kafa travmasının sorulduğu üzere gaz tüfeği kapsülü (Zet tüfeği) ve plastik
mermi (FN tabanca) veya benzer özelliklerde başka bir ürünün doğrudan kafaya
isabet etmesi ile meydana gelmiş olabileceği;
Künt kafa
travmasına bağlı oluşan travmatik değişimlerin çocuğun kendiliğinden düşmesi
ve/veya düşürülmesi suretiyle kafasının sert ve künt bir zemine çarpması ile
husulünün mümkün olduğu gibi, sert veya künt bir cismin kafaya direk havalesi
ile de oluşabileceği, kafada yumuşak doku ve kemik dokuda isabet eden cismin
özelliklerini yansıtabilecek bir lezyon görülmediğinden, mevcut verilerle travmanın
tam olarak ne şekilde meydana geldiği hususunda tıbben ayrım yapılamadığı,
Zet tüfeğinden
atılan gaz tüfeği kapsülünün ve/veya FN tabancadan atılan plastik merminin
duvara veya benzer bir sert yüzeye çarparak sekmesi veya havadan serbest
düşmesi esnasında kafaya isabet etmesiyle oluşmasının mümkün görülmediği,
mevcut verilerle gaz tüfeği (Zet tüfeği) kapsülünün ve/veya plastik merminin
(FN tabanca) ateş edildiği mesafenin ve hedef gözetilerek ateş edilip
edilmediği husununun tıbben belirlenemediği, adli tahkikatla aydınlatılması
gerektiği değerlendirmesinde bulunulduğu anlaşılmıştır..."
16. Diğer pek çok soruşturma işlemi sonrasında Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından 2/12/2016 tarihinde şüpheli kırk iki kolluk görevlisi
hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Kamuoyunda
Taksim Gezi Parkı Olayları olarak bilenen olayların devamı sürecinde olay
tarihi olan 16.06.2013 günü saat 01:00 sıralarında, Şişli ilçesi Okmeydanı
mevkiinde toplanan 200-250 kişilik gösterici grubun otoyolu araç trafiğine
kapatması ve çevredeki işyerlerine zarar vermesi üzerine, kolluk görevlilerin
olay yerine intikal ettikleri sırada gösterici grubun taş atmak suretiyle
görevlilere fiili saldırıda bulunması, bunun üzerine gösterici gruba müdahale
edilerek otoyolun araç trafiğine açılması, ancak gösterici grubun kısa süre
sonra Örnektepe Köprüsü üzerinde ve Mahmut Şevket Paşa Mahallesi ara
sokaklarında tekrar toplanarak görevlilere taş, havai fişek, molotof kokteyli,
el yapımı parça tesirli el bombası ve bilye atmak suretiyle fiili saldırılarda
bulunmaları, sonrasında sonrasında maktül [B.E.nin] Mithatpaşa Caddesi, Gaziler Sokak içerisinde bulunan
eylemci grubun yanında bulunduğu ve Mithatpaşa Caddesi'ne çıkmak istediği
sırada olay yerinde kolluk görevlileri tarafından kullanılan gaz fişeği
kapsülünün başına isabet etmesi sonucu yaralanarak, tedavisi sırasında ölümü
ile ilgili olarak yapılan soruşturma sonucunda, olay yerinde görevli olan bir
kısım kolluk görevlilerinden olan yukarıda isimleri yazılı şüphelilerin, maktül
[B.E.nin] ölümüne neden olan olayda, olay faili olarak tespit edilen
şüpheli [F.D.nin] eylemine iştirak sayılabilecek suça etki eden
eylemlerinin ve iştirak iradelerinin tespit edilemediği, bu hali ile TCK. 20.
maddesinde düzenlenen 'Ceza Sorumluğunun Şahsiliği' prensibi gereğince ceza
sorumluğunun şahsiliği ve kimsenin başkasının fiilinden dolayı sorumlu
tutulamayacağı kuralı dikkate alındığında, maktülün ölümü ile şüphelilerin
eylemleri arasında uygun illiyet bağının bulunmadığı tespit
edildiğinden..."
17. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2013/155787
Soruşturma sayılı ve 6/12/2016 tarihli iddianameyle kolluk görevlisi F.D.
hakkında olası kasıt ile insan öldürme suçundan kamu davası açılmıştır.
İddianamenin ilgili kısımları şöyledir:
"...Yine
yapılan soruşturmada kolluk görevlisi olan şüphelinin olay sırasında kullandığı
ve gaz fişeği istimali için kullanılan zet tüfeğinin yakın mesafede
kullanılması halinde ölümcül niteliği haiz olduğu, özellikle 120 metreden yakın
mesafe içerisinde zarar verme ihtimali bulunduğu, yaklaşık 150-200 metre arası
olan menzili olduğu ve bu tüfek ile birlikte kullanılan gaz fişeğinin yaklaşık
150 gram ağırlığında olduğu, 9 mm çaplı bir tabanca mermisinin çekirdek ağırlığının
sadece 8 gram olduğu da dikkate alındığında, tabanca namlusu çıkış hızına yakın
bir hızda çıkan bu fişeğin insan kafasına çarpma etkisinin 150 gr. lık bir
çekicin saatte 500 km hızla çarpması gibi balyoz etkisi yaratacağı, 150 gr.lık
gaz fişeği kütlesinin insan kafatasını çökertmeye yeterli olduğu, namludan
çıkış hızı ile yaklaşık 40 metre mesafede bir insan kafasına değdiğinde
kafasını kırabileceği ve kafatasına gömülebileceği tespitleri veçhile, gerek
gaz tüfeğinin bu niteliği gerek gaz tüfeği ile ateş edilen mesafe ve gerekse
maktülün olay anındaki en hayati organ olan beyninin bulunduğu baş bölgesinden
yaralanmış olmasının, kastın niteliğini belirleyebilmek için en önemli
kriterler olduğu, bu hali ile söz konusu kriterler açısından somut olay değerlendirildiğinde,
kullanımı konusunda yeterli bilgiye sahip ve gaz tüfeği kullanımı konusunda
kurs almış olduğu anlaşılan şüphelinin, yukarıda açıklanan ve T.C. İçişleri
Bakanlığı tarafından belirlenen gaz tüfeği kullanım esaslarına aykırı şekilde
hareket ederek, öldürücü niteliği haiz bulunan gaz tüfeği ile olay yeri olan
Gaziler Sokak ile Mithatpaşa Caddesi kesişimindeki eylemci grubun bulunduğu
Gaziler Sokak ayrımına doğru ateş ettiğinde, doğrudan yaşı küçük maktülü hedef
almamasına rağmen, etkili mesafede silahtan çıkan gaz fişeğinin ölüm neticesini
meydana getirebileceğini öngörerek yeterli dikkat ve özeni göstererek ateş
etmesi gerekirken, bu gerekliliğe uymadan ve objektif ölçülere göre muhakkak
addedilemeyecek ölüm neticesini göze alarak fiili ika etmesi nedeniyle olası
kast ile hareket ettiğinin kabulünün gerektiği anlaşılmıştır.
...
...yine adli
emanetin ...sırasında kayıtlı fizik kimliğin tespiti ile ilgili fotoğraf ve
video kayıtları ile şüpheli boy bilgileri birlikte değerlendirildiğinde;
Suç tarihinde
Şişli ilçesi Okmeydanı mevkiinde toplanan 200-250 kişilik gösterici grubun
...tekrar toplanarak görevlilere taş, havai fişek, molotof kokteyli, el yapımı
parça tesirli el bombası ve bilye atmak suretiyle fiili saldırılarda
bulunmaları sonrası kolluk görevlilerinin müdahaleleri sırasında, Göz Yaşartıcı
Gazlar ve Gaz Maskelerinin Kullanımı Kursu olmış olan ve bu hususta yeterli
bilgiye sahip olan şüphelinin, gaz fişeklerinin doğrudan insan vücudunu hedef
alacak şekilde kullanılmaması, kademeli olarak kullanım esaslarına uyulması ve
uzak mesafe olarak tanımlanan (30–150 metre) 3. kademe olarak belirlenen
aşamada, kullanıcının vücuduna 45 derece açı ile kullanması gerektiği halde,
T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenen gaz tüfeği kullanım esaslarına
aykırı şekilde hareket ederek, etkili mesafede öldürücü niteliği haiz bulunan
gaz tüfeği ile olay yeri olan Gaziler Sokak ile Mithatpaşa Caddesi
kesişimindeki eylemci grubun bulunduğu yöne doğru ölüme neden olabilecek etkili
mesafeden, doğrudan yaşı küçük maktülü hedef almaksızın ancak ölüm sonucunun
gerçekleşmesini de istememesine rağmen, silahtan çıkan gaz fişeğinin ölüm
neticesini meydana getirebileceğini öngörerek maktülün bulunduğu bölgeye doğru
ateş etmek suretiyle ve olası kast ile ölümüne neden olduğu anlaşılmıştır.
..."
18. İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/325 esasına
kayden yürütülen yargılamada on duruşma gerçekleştirilmiş olup yargılama
derdesttir.
B. Vali ve İl Emniyet Müdürü Hakkında Yürütülen Ceza
Soruşturması Süreci
19. Başvuruculardan Sami Elvan 15/11/2013 tarihli
dilekçeyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında olayın gerçekleştiği tarihte
başbakan, içişleri bakanı, İstanbul valisi ve İstanbul il emniyet müdürü olan
kişiler hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Dilekçede özetle güvenlik
güçlerinin göstericilere karşı gerçekleştirdiği, aşırı olduğu iddia edilen müdahaleye
adı geçen kişilerce izin verildiği, bu müdahalenin bu kişilerce engellenmediği
ve olayın faillerinin tespiti için gerekli bilgi ve belgeyi sunmamak suretiyle
faillerin korunduğu iddia edilmiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Vali ve İl Emniyet
Müdürü hakkındaki soruşturmanın soruşturma usul ve yönteminin farklı olması
gerekçesiyle ayrılmasına karar verilmiştir.
21. Başvurucular Sami Elvan ve Gülsüm Elvan tarafından
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına sunulan 3/12/2014 tarihli dilekçeyle,
aradan geçen zamana rağmen 2013/155787 numaralı soruşturmada faillerin tespit
edilemediği ve yargılama sürecinin başlamadığı bildirilerek soruşturmanın
sürüncemede kalmasına neden olan sorumlular hakkında gerekli işlemlerin
yapılması talep edilmiştir. Söz konusu dilekçe TBMM Başkanlığı tarafından
4/12/2014 tarihli yazı ekinde Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmiştir.
22. Cumhuriyet Başsavcılığı 11/12/2014 tarihli
müzekkereyle Cumhuriyet Başsavcılığından 2013/155787 numaralı soruşturma
dosyasını tetkik etmek üzere talep etmiştir.
23. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından söz konusu
soruşturma dosyası incelenerek Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğü Çocuk Büro
Amirliğinin 18/6/2013 tarihli Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı ile Görüşme Tutanağı
ve 3/7/2013 tarihli Olay Tutanağı ile mağdur B.E.nin ifade veremediğine dair
17/6/2013 tarihli tutanağı içeren, 4/7/2013 tarihli Cumhuriyet Başsavcılığına
sunulan olay bildirim yazısından başlayarak yapılan tüm soruşturma işlemleri
tek tek listelenmiştir. Bu inceleme sonucunda Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından on beş sayfalık 19/12/2014 tarihli Dosya İnceleme Tutanağı
düzenlenmiştir.
24. Cumhuriyet Başsavcılığı 25/12/2014 tarihli karar ile
Vali ve İl Emniyet Müdürü hakkındaki adil soruşturmayı ve yargılamayı
engellemeye teşebbüs ve görevi ihmal iddiasıyla yürütülen soruşturmada
kovuşturmaya yer olmadığına ve soruşturma evrakının işlemden kaldırılmasına
karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
İstanbul C.
Başsavcılığı Memur Suçları Bürosunun 11/12/2014 günlü yazısı ile, İstanbul C.
Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu tarafından yürütülen 2013/155787
soruşturma sayılı dosya incelenmek üzere istenilmiş ve ... 3 klasör ve
bilirkişi raporu eki halinde celp olunmuştur.
İstanbul C.
Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu savcılığı tarafından yürütülen
2013/155787 sayılı soruşturma evrakının incelenmesine 19/12/2014 günü
başlanılmış, kapsamının ve dosyaya intikal eden belgelerin çokluğu sebebiyle
ancak 25/12/2014 günü bitirilebilmiştir. 15 sayfadan oluşan dosya inceleme
tutanağı düzenlenmiş ve soruşturma dosyasına konulduğu gibi önemi açısından
Adli Tıp Kurumu İstanbul 1. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 19/11/2014 tarihli ...
14 sayfadan oluşan raporunun bir örneği ile, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle
Mücadele Şube Müdürlüğünün 20/05/2014 tarih ... İstanbul Emniyet Müdürlüğü
Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün 10/07/2013 tarih ... yazıları, bu yazının
ekindeki 5 sayfalık rapor örneği alınarak soruşturma dosyasına eklenmiştir.
Gezi Parkı
olayları olarak bilinen 2013 yılı Haziran ayında başlayan ve aralıklarla devam
eden olaylar sırasında [B.E.] adlı
yaşı küçük şahsın 16/06/2013 günü yaralandığı, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde tedavisinin sürdüğü, 11/03/2014 günü saat 08:00 sırası vefat
ettiği, soruşturmaya 'taksirli yaralamaya sebebiyet' suçu olarak başlanıldığı,
daha sonra [B.E.nin] velileri ve avukatları tarafından sunulan
dilekçeler de nazara alınarak öldürmeye teşebbüs suçu kapsamında devam
edildiği; adı geçen kişinin bir cisimle başından yaralandıktan sonra vefatı
öncesi ve sonrasında olayın fail veya faillerini tespit edebilmek amacıyla ve
titizlikle soruşturmanın yürütüldüğü, bu kapsamda müşteki Vekilleri tarafından
sunulan dilekçelerin ve dilekçelerde önü sürülen hususların titizlikle
incelenmesi ve toplanması konusunda ilgili kolluk birimlerine gerekli direktif
ve talimatların yazılı olarak gecikmeden bildirildiği; soruşturma evresinde
birçok kere bilirkişi incelemesine ve kesin kanıya varabilmek için Adli Tıp
Kurumundan rapor alınması yoluna gidildiği; dosyaya sunulan veya temin edilen
delillerin birçok kere müşteki Vekillerine verildiği ve bilgilendirildikleri;
İstanbul C.
Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosunun 2013/155787 sayılı soruşturma
evrakı incelendiğinde, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bağlı şube müdürlüklerinden
istenilen bilgilerin gizlendiğine veya kasten geciktirildiğine ilişkin
delillere rastlanmadığı gibi, İstanbul Emniyet Müdürü veya İstanbul Valisi
tarafından soruşturmanın sonuçlandırılmasına ve olayın faillerinin tespitini
engelleme amacını güden herhangi bir yazısının veya tanık ifadesinin
bulunmadığı; esasen ölen [B.E.]
ailesi adına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan 03/12/2014
tarihli dilekçenin, söz konusu soruşturmanın bir an önce bitirilerek maddi
gerçeğe ulaşılması amacını taşıdığı, bütün bu açıklanan tespitlerden sonra
İstanbul İl Emniyet Müdürü ve İstanbul Valisi hakkında, 4483 sayılı yasa
uyarınca 'idari görev kapsamı içinde' soruşturma açılması için 'soruşturma
izni' talebini haklı kılan 'makul şüphe' oluşturmaya yeterli delillerin
bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
..."
25. Karara başvurucular Sami ve Gülsüm Elvan tarafından
yapılan itiraz İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 9/2/2015 tarihli
kararıyla reddedilmiştir.
26. Ret kararı başvuruculara 27/2/2015 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucular 30/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
27. Öte yandan İçişleri Bakanlığı Personel Genel
Müdürlüğünün dosya kapsamındaki 3/2/2014 tarihli yazısıyla, Gezi Parkı olayları
sırasında güvenlik güçlerinin katılımcılara müdahalesi nedeniyle Vali ve İl
Emniyet Müdürü hakkında iletilen muhtelif şikâyet dilekçelerinin Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının çeşitli yazılarının ekinde iletilmesi üzerine
mülkiye ve polis başmüfettişlerince yürütülen araştırma sonucu düzenlenen
raporun İçişleri Bakanı'na sunulduğu anlaşılmıştır.
28. Rapor sonucunda 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 17/7/2004
tarihli ve 5232 sayılı Kanun'la değişik 4. maddesine göre Vali, İl Emniyet
Müdürü ile diğer emniyet yetkilileri hakkındaki ihbar ve şikâyetlerin işleme
konulmamasına 14/3/2014 tarihinde karar verilmiştir. Raporun sonuç kısmı
şöyledir:
"...
Meydana
gelişi, kompozisyonu ve nitelikleri oldukça farklı ve daha önce benzeri
görülmemiş ve tecrübe edilmemiş mezkur olaylarda, Raporun, 'Kapsam Dışında
Bırakılan Konular' başlığı altında haklarında cezai ve disiplin soruşturması
yapılacağı belirtilen bazı münferit olaylar dışında süreç içerisinde genel
olarak polisin sevk ve idaresinde müdahalelerin tarz ve uygulamasında kanuna ve
uygulamaya aykırı herhangi bir işlem veya eylem tesis edilmediği
anlaşılmakla..."
29.Bu karara karşı yapılan itiraz, Danıştay 1. Dairesinin
28/5/2014 tarihli kararıyla oyçokluğuyla reddedilmiştir. Ret gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"...
4483
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 4
üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında; bu Kanuna göre memurlar ve
diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikayetlerin soyut ve genel
nitelikte olmamasının, ihbar veya şikayetlerde kişi veya olay belirtilmesinin
zorunlu olduğu, iddiaların da ciddi bulgu ve belgelere dayanması gerektiği, bu
hükme aykırı bulunan ihbar ve şikayetlerin, Cumhuriyet başsavcıları ve izin
vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmayacağı ve durumun ihbar veya
şikayette bulunana bildirileceği hükme bağlanmıştır.
Dosyanın
incelenmesinden; iddialarla ilgili olarak düzenlenen 18.9.2013 tarihli
araştırma raporunda; ilgililer hakkında ceza ve disiplin soruşturması
yapılacağı belirtilen bazı olaylar dışında kamuoyunda gezi olayları olarak
bilinen süreç içerisinde polisin sevk ve idaresinde, müdahalelerin tarzında ve
uygulanmasında aykırılık görülmediğinin belirtildiği, söz konusu rapor dikkate
alınarakşikayetin,4483 sayılıKanunun4üncümaddesi kapsamındaön inceleme
yapılmasını gerektireceknitelikteolmadığıanlaşıldığından, İçişleriBakanının
14.3.2014tarih ve 8406 sayılı şikayetin işleme konulmaması kararına yapılan
itirazınreddine..."
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
30. 4483 sayılı Kanun'un "Amaç" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri
sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye
yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemektir."
31. 4483
sayılı Kanun'un "Olayın yetkili mercie iletilmesi, işleme konulmayacak
ihbar ve şikâyetler" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"Madde
4 – Cumhuriyet başsavcıları, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin bu Kanun
kapsamına giren suçlarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında
veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma
ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ve hakkında
ihbar veya şikayette bulunulan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesine
başvurmaksızın evrakın bir örneğini ilgili makama göndererek soruşturma izni
isterler.
...
(Değişik
üçüncü fıkra: 17/7/2004-5232/2 md.) Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu
görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte
olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî
bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin
doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur.
(Değişik
dördüncü fıkra: 17/7/2004-5232/2 md.) Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar
ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler
tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir.
Ancak iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş
olması halinde ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgâh adresinin doğruluğu
şartı aranmaz. Başsavcılar ve yetkili merciler ihbarcı veya şikâyetçinin kimlik
bilgilerini gizli tutmak zorundadır."
32. 4483 sayılı Kanun'un "İtiraz" kenar başlıklı
9. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Yetkili
merci, soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararını
Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu
görevlisine ve varsa şikayetçiye bildirir.
Soruşturma
izni verilmesine ilişkin karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya
diğer kamu görevlisi; soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise
Cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçi, izin vermeye yetkili merciler
tarafından verilen işleme koymama kararına karşı da şikâyetçi itiraz yoluna
gidebilir. ...
...Verilen
kararlar kesindir."
B. Uluslararası Hukuk
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam
hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Herkesin
yaşam hakkı yasayla korunur..."
34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre yaşam
hakkını koruyan 2. madde, Sözleşme'nin en temel hükümlerinden biridir ve Avrupa
Konseyini oluşturan demokratik toplumların ana değerlerinden birini
korumaktadır. AİHM, bu maddenin ihlal edildiğine ilişkin iddiayı en dikkatli
incelemeye tabi tutmalıdır. Devlet görevlileri tarafından güç kullanımına
ilişkin davalarda, yalnızca güç kullanan devlet görevlisinin eylemleri değil
aynı zamanda mevcut ilgili hukuksal veya düzenleyici sistem ile eylemin
planlanması ve kontrolü de dâhilolayı çevreleyen tüm faktörlerin gözönünde
bulundurulması gerekmektedir (Nachova ve diğerleri/Bulgaristan [BD], B.
No: 43577/98, 43579/98, 6/7/2005, § 93).
35. AİHM, Sözleşme'nin 2. maddesini Sözleşme'nin 1.
maddesiyle birlikte yorumlayarak devletin yaşama hakkı kapsamındaki bir olayı
etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve
diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91,
27/9/1995, § 161).
36. AİHM'e göre bu yükümlülük, sadece bir kamu
görevlisinin eylemi veya ihmali sonucu meydana gelen ölüm olayları açısından
geçerli değildir (Şener Can ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No:
27446/12, 25/11/2014, § 37). Devletin doğal olmayan her ölüm olayında
-öldürmeme ya da yaşamı korumama yükümlülüklerini ihlal etmemiş olsa da-
gerçekleşen ölümün sebebini ve varsa sorumlularını ortaya çıkarmaya yönelik
etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğü vardır. Ayrıca devletin etkili
soruşturma yapma şeklindeki usul yükümlülüğü, maddi yükümlülükten ayrı ve
bağımsız bir yükümlülük hâline gelmiştir.
37. Öte yandan AİHM; soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç
yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olduğunu, bu
itibarla bu konudaki yaptığı değerlendirmelerin başvuruculara üçüncü kişileri
adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği ve tüm
yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi
yüklediği anlamına hiçbir şekilde gelmediğini de belirtmiştir (Öneryıldız/Türkiye
[BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 96).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 9/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Bazı Kamu Görevlileri Hakkında Ceza
Soruşturması Yürütülmemesi Yönünden
a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
39. Başvurucular;
i. Gezi Parkı olayları sürecinde güvenlik güçlerince
protestoculara yapılan müdahaleler sırasında yakınlarının da bulunduğu bölgeye
güvenlik güçleri tarafından yoğun miktarda ve hedef gözetilerek gaz fişeği
atıldığını, gaz fişeklerinden yaralananların birçoğuna olduğu gibi yakınlarına
da güvenlik güçlerince yardım edilmediğini, yardım etmek isteyenlere de
kolaylık sağlanmadığını, yakınlarının hastaneye götürülüşünün geciktirildiğini,
bu nedenle yaşam hakkının ihlal edildiğini,
ii. Vali ve İl Emniyet Müdürü'nün verdiği emirler
doğrultusunda güvenlik güçleri tarafından protestoculara güvenlik güçlerince
yoğun şekilde müdahalede bulunulduğunu, güvenlik güçlerince yapılan müdahaleyi
engelleyebilecekken söz konusu yetkililerin engellemediklerini, bu nedenle de
birçok kişi gibi yakınlarının da yaşamının korunmayarak vefatına yol
açıldığını, yakınlarının ölümünde sorumluluğu bulunan bu şahısların haksız
olarak ceza soruşturması dışında bırakıldığını, ayrıca olayın üzerinden iki
sene geçmesine rağmen faillerin tespit edilemediğini ve tespit edilmesine
emniyet ve Valilik tarafından yardımcı olunmadığını, Gezi Parkı olayları
sürecinde daha önceden de gaz fişeği kullanılması nedeniyle ölüm ve
yaralanmalar olduğu hâlde bu konuda bir yasaklama getirilmediğini,
iii. Aradan geçen süreye rağmen yakınlarının
ölümünde sorumluluğu olanların yargılanmadığını, faillerin tespit
edilemediğini, sorumluluğu olan amirler hakkında da soruşturma açılmamasına
karar verildiğini, bu nedenle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini,
iv. Yakınlarının Gezi Parkı eylemlerine katıldığı
şeklinde spekülasyon yapıldığını, herkesin toplantı ve gösteri hakkı
bulunduğunu, böyle bir eyleme katılmış olsa bile bu nedenle yakınlarının terörist
ilan edilmesi nedeniyle anne ve baba olarak çocuklarının ifade ve sokakta
dolaşma özgürlüğünün ihlal edilmesi nedeniyle de mağdur olduklarını,
v. İtirazın reddine dair Hâkimlik kararının
gerekçesiz olduğunu ileri sürmektedirler.
40. Bakanlık görüşünde; öncelikle 14/3/2014 tarihli işleme konmama
kararına yapılan itirazın Danıştay tarafından reddine ilişkin kararının tebliğ
tarihinin esas alınarak başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
yapılabileceği, aksi hâlde de Anayasa Mahkemesinin Elif Güneş Yıldırım (B.
No: 2014/12391, 5/4/2017) başvurusunda, güç kullanımı sonucu meydana gelen
yaralanmalar ile göstericilere müdahale edilmesi talimatı arasında bir illiyet
bağı bulunmadığı, dolayısıyla savunulabilir bir iddianın mevcut olmadığı
gerekçesiyle benzer iddiaları açıkça dayanaktan yoksun bulduğu belirtilmiştir.
b. Değerlendirme
41. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî
varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes,
yaşama, maddîve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
42. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel
amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah,
huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
43. Anayasa’nın “Görev
ve sorumlulukları, disiplin kovuşturulmasında güvence” kenar başlıklı 129.
maddesinin 6. fıkrası şöyledir:
"Memurlar
ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü
ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun
gösterdiği idari mercinin iznine bağlıdır."
i. Şikâyetlerin Nitelendirilmesi ve
İncelemenin Kapsamı Yönünden
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özünün kolluk görevlilerinin güç kullanımı
sonucu meydana gelen ölüm olayında müdahale talimatını veren Vali ve İl Emniyet
Müdürü hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucuların iddiaları Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında
değerlendirilmiş ve inceleme yaşam hakkının etkili soruşturma yürütme
yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu bakımından gerçekleştirilmiştir.
45. Yukarıda da ayrıntılı olarak belirtildiği üzere (bkz. §
39) başvurucuların yakınlarının güvenlik güçlerinin güç kullanımı sonucu vefat
ettiği, yakınlarının yaşam hakkının korunmadığı, öldürmeme yükümlülüğünün ihlal
edildiği, olay üzerinden iki yıl geçmesine rağmen faillerin tespit edilemediği,
sorumluluğu bulunanların soruşturulmaması nedeniyle etkili başvuru hakkının
ihlal edildiği yönünde iddiaları da bulunmakta ise de başvuru dosyasının
incelenmesinden olayın faili olarak tespit edilen kolluk görevlisi hakkında
yargılamaya başlandığı ve bu yargılamanın derdest olduğu (bkz. § 18), ayrıca başvuru formunda başvurucuların
ilettiği açıklamaların tümü gözetildiğinde başvurucuların söz konusu
iddialarını esasen Vali ve İl Emniyet Müdürü hakkında ceza soruşturması
yapılmaması nedeniyle ve bu iddia ile bağlantılı olarak dile getirdikleri
değerlendirilmiştir.
46. Nitekim başvuru formunun 18. paragrafında
başvurucuların "B.E.nin ölümü ile ilgili olarak ortaya çıkan her türlü
hak ihlalleri ve sorumluluğu olan tüm kişilerle ilgili olarak hukuki süreçler
birlikte yürütülmeyip, çeşitli kamu mercilerine dağıtılmış olduğundan;
ihlallerde ortak sorumlulukları olan kişiler hakkında bazıları için iç hukuk
yolları tüketilmiş, bazıları için henüz tamamlanmamış olduğundan; ...
Mahkemenize başvurumuzun iş bu dilekçe ile sınırlı olmadığını
bildiriyor..." şeklinde açıklamalarının bulunduğu, yine başvuru
formunun "Sonuç Talepleri" kısmında Vali ve İl Emniyet Müdürü
hakkındaki kovuşturmasızlık kararının kaldırılması yönünde talepte bulundukları
da görülmüştür.
47. Yukarıda yer verilen açıklamalardan başvurunun konusunu
olay tarihinde görevde olan Vali ve İl Emniyet Müdürü hakkında yürütülen
işlemlerin oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvuru, Vali ve İl Emniyet
Müdürü hakkında yürütülen soruşturma işlemleri ile sınırlı olarak
incelenmiştir.
48. Diğer yandan "Başvuru Yollarının Tüketildiğine
İlişkin Bilgiler" kısmında başvurucular tarafından "kararı
veren mahkeme" olarak İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliği bildirildiğinden
başvurucuların itirazı üzerine Danıştay tarafından incelenen şikâyetin işleme
konulmamasına dair karara ilişkin süreç hakkında (bkz. §§ 27-29) bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
49. Yukarıda değinilenlere ek olarak başvurucular,
ilgililer hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca ceza soruşturması yürütülmemesi
nedeniyle Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru
hakkının ihlal edildiğini de belirtmişlerdir. Başvurucuların yaşam hakkının
etkili soruşturma yükümlülüğüne dair usul boyutunun ihlal edildiği iddiaları bakımından
dayandıkları gerekçeler ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiaları
kapsamında sundukları gerekçe aynı olduğundan başvurucuların etkili başvuru
hakkının ihlal edildiği iddiaları ayrıca incelenmemiştir.
50. Son olarak başvurucuların çocuklarının
Gezi Parkı olaylarına katıldığı şeklinde spekülasyon yapıldığını, böyle bir
eyleme katılmış olsa bile bu nedenle yakınlarının terörist ilan edilmesinden
çocuklarının ifade özgürlüğünün ihlal edilmesi nedeniyle anne ve baba olarak
mağdur olduklarına dair iddiaları bakımından çocuklarının başvuruya konu
eylemlere katıldığına yönelik bir kabul beyanları bulunmadığı, bu yöndeki
haberleri "spekülasyon" olarak nitelendirdikleri anlaşılmakla
başvurucuların söz konusu iddialarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkı yönünden değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden
51. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru
ancak ölen kişinin olay nedeniyle mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41).
Başvurucularmüteveffanın ebeveynleri ve kardeşleridir. Bu nedenle başvruda,
başvuru ehliyeti yönünden bir eksiklik bulunmamaktadır.
52. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik
kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
53. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, dokunulmaz ve
vazgeçilmez temel bir hak olup Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
54. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, doğal olmayan her ölüm olayının
sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek
etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir. Yürütülecek bu
soruşturmanın temel amacı yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde
uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları
altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler
nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 54).
55. Diğer taraftan ceza soruşturmasının amacı, yaşam
hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap
vermesini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük kesin olarak bir sonuç elde
etmeyi değil uygun araçların kullanılmasını gerektirir. Anayasa'nın 17. maddesi
başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma
hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi
de yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
56. Kamu görevlilerinin görevlerini devlet adına ifa etmeleri ve
görevlerinin ifası ile ortaya çıkan birtakım durumlarla bağlantılı olarak sık
sık şikâyet edilme ve soruşturma tehdidi altında olma riski ile karşı karşıya
olmaları nedeniyle haklarında adli soruşturma yürütülmesinin belirli bir
makamın iznine bağlanması hukuk devletinde makul görülebilir (Hidayet Enmek
ve Eyüpsabri Tinaş, B. No: 2013/7907, 21/4/2016, § 106).
57. Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi çerçevesinde Anayasa kurallarının bir
arada ve hukukun genel ilkeleri gözönünde tutularak uygulanması zorunlu
olduğundan etkili soruşturma yükümlülüğünü ve kamu görevlilerinin
soruşturulmasının izin şartına bağlı olmasını düzenleyen kurallar bütününün
birbiriyle uyumlu bir şekilde yorumlanması gereklidir (Hidayet Enmek ve
Eyüpsabri Tinaş, § 108).
58. Diğer yandan bireyin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde olay hakkında etkili resmî bir soruşturmanın yürütülmesi gerekmektedir
(Tahir Canan, § 25). Ancak bu konuda bir soruşturmanın başlayabilmesi için
öncelikle söz konusu iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen
olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul şüpheden uzak
kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve
tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de
oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde bir soruşturma
yükümlülüğünün bulunduğundan bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394,
6/3/2014, § 28).
59. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Gezi Parkı olaylarına
güvenlik güçlerinin müdahalesi sırasında yaralananlar tarafından yapılan Elif
Güneş Yıldırım (aynı kararda bkz. §§ 24-28) ve Davut Yıldız (B. No:
2014/14147, 24/1/2018, §§ 33-35) başvurularında, başvurucuların yaralanmalarına
sebep olan güvenlik güçlerine müdahale emrini veren, bu müdahaleyi kontrolsüz
ve denetimsiz bırakması nedeniyle olayda sorumluluğu bulunan Vali ve İl Emniyet
Müdürü hakkında ceza soruşturması yürütülmemesine ilişkin benzer şikâyetleri
hakkında, başvurucular tarafından güvenlik güçlerinin müdahalesi ile üst düzey
kamu görevlilerinin talimatları arasında ceza hukuku kapsamında bir illiyet
bağının bulunduğunu savunulabilir kılan bir bilgi veya belge ortaya konamadığı,
varlığı iddia edilen müdahale talimatının güvenlik güçlerinin yetkisini aşacak
ve suç oluşturacak nitelikte hareket etmelerine yönelik olduğuna ilişkin
herhangi bir somut kanıt da gösterilemediği dolayısıyla söz konusu iddiaların
soyut ve kanıtlanmamış şikâyetlerden oluştuğu değerlendirmeleriyle başvuruların
kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
60. Somut başvuruda da değinilen ilkeler ışığında başvurucuların
yakınlarının yaşanan gösteri olaylarına bir katılımı olmadığı hâlde güvenlik
güçlerinin gösteri yapan gruba müdahalesi sırasında öldürüldüğünü, bu olayda
güvenlik güçlerinin yanı sıra onlara müdahale emrini veren ve bu müdahaleyi
kontrolsüz bırakan olayın gerçekleştiği tarihin Valisi ve İl Emniyet Müdürü'nün
de sorumluluğu olduğu iddiasına ilişkin olarak yapılan incelemede de benzer
biçimde, yukarıda değinilen başvurularla aynı toplumsal olayda başvurucuların
güvenlik güçlerinin müdahalesi ile üst düzey kamu görevlilerinin talimatları
arasında ceza hukuku kapsamında bir illiyet bağının bulunduğunu savunulabilir
kılan bir bilgi veya belge ortaya koyamadığı, dolayısıyla önceki içtihattan
ayrılmayı gerektirecek bir durum bulunmadığı değerlendirilmiştir.
61.Diğer yandan başvurucular tarafından varlığı iddia edilen müdahale
talimatının kolluk görevlilerinin yetkisini aşacak biçimde müdahale etmelerine
yönelik olduğuna ilişkin herhangi bir somut kanıt da gösteremedikleri,
dolayısıyla başvurucuların iddialarının her türlü makul şüpheden uzak kanıt
unsuru içermediği ve savunulabilir olmadığı sonucuna varılmıştır.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yaralanan Yakınlarının Sağlık Hizmetlerine Ulaşmasına
Güvenlik Güçlerince Yardım Edilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
63. Başvurucular; yukarıda belirtildiği üzere (bkz. § 39)
yakınlarının güvenlik güçlerinin müdahalesi sırasında yaralanmasına rağmen
güvenlik güçleri tarafından yakınlarına yardım edilmediğini, yardım etmek
isteyenlere de kolaylık sağlanmadığını, hastaneye götürülmesinin
geciktirildiğini, birkaç dakika erken hastaneye götürülebilse belki hayatta
kalabileceğini iddia etmiştir.
64.Bakanlık, bu iddiaya ilişkin olarak herhangi bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
65.Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"...Başvuruda
bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale
neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
67. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal
ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin
düzeltilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel
hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri
önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No:
2012/403, 26/3/2013, § 16).
68. Başvurucuların yukarıdaki iddialarının araştırılarak faillerin
tespit edilmesi amacıyla herhangi bir yargısal mercie şikâyetlerini
ilettiklerine dair herhangi bir bilgi ya da belge sunmadıkları anlaşılmıştır.
69. Dolayısıyla yaşam hakkının ihlal edildiğine yönelik söz konusu
iddia yönünden tüketilmesi gerekli olan ceza soruşturması yolunun bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecek olup Anayasa
Mahkemesinin bu durumda söz konusu iddiayı inceleyebilmesi mümkün değildir.
70. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
71.Başvurucular oğullarının vefat edene kadar 269 gün komada kalması,
15 kg'ya kadar kilo vermesi, ölüm şekli itibarıyla acı ve eziyet çekmesi,
ailesi olarak çocukları için bir şey yapamamaları ve çocukları hakkındaki eleştirilere
dayanmak zorunda kalmaları nedenleriyle kendilerinin eziyet ve onur kırıcı
muameleye maruz kaldıklarını, bu nedenle Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
72.Bakanlık bu iddiaya ilişkin olarak herhangi bir görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
73.Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Herkes,
Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir..."
74. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı"
kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes,
Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir."
75.6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına
sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Bireysel
başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından
yapılabilir."
76.Anayasa Mahkemesi kötü muamele yasağına ilişkin bu tür
şikâyetleri incelediği başvurularda; hakları ihlal edilen kişinin aile
üyelerinin olaydan dolayı ruhsal çöküntü ve üzüntü yaşamalarının kendileri için
kaçınılmaz bir sonuç olduğunu, bu nedenle Anayasa'nın 17. maddesinin bu kişiler
bakımından ihlal edilebilmesi için söz konusu durumun yeterli olmadığını ve
aile bireylerinden birinin mağdur olup olmamasının yaşadıkları üzüntüden farklı
bir boyut kazandıracak özel faktörlerin başvuruda var olup olmadığına bağlı
olduğunu ifade etmiştir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955,
14/4/2016, §§ 49-54).
77. Diğer taraftan bir bireysel başvurunun kabul
edilebilmesi için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli
olmayıp ihlalden doğrudan veya dolaylı olarak etkilendiğini yani mağdur
olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu konusunda Anayasa Mahkemesini ikna
etmesi gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu zannı veya şüphesi de mağdurluk
statüsünün varlığı için yeterli değildir (Ayşe Hülya Potur, B. No:
2013/8479, 6/2/2014, § 24).
78. Buna göre aile bireylerinin kötü muamele yasağı
bakımından mağdur statüsüne sahip olabilmeleri için ölüm olayı nedeni ile
kaçınılmaz olarak yaşanılan üzüntüye farklı bir boyut ve şekil kazandırılmış
olmalıdır (Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017,
§ 121).
79. Öncelikle belirtmek gerekir ki başvurucuların
oğullarının uzun süre komada kalarak vefat etmesinin başvurucuların oğullarına
yönelik eylem nedeniyle kaçınılmaz olarak yaşadıkları üzüntüyü artırdığında bir
şüphe bulunmamaktadır. Ancak somut olayın kendine özgü koşullarının daha önce
Anayasa Mahkemesinin önüne taşınmış ve ihlal kararı ile sonuçlanmış şiddetin
aile bireylerinin gözü önünde gerçekleşmesi durumu gibi (Mehmet Şah Araş ve
diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016) insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağı bakımından doğrudan veya dolaylı mağdur olunduğunu gösterir
mahiyette bir özellik taşımadığını belirtmek gerekir.
80. Somut olayın kendine özgü koşulları ve ileri sürülen
şikâyetler dikkate alındığında yakınlarının hangi koşullarda öldüğüne herhangi
bir şekilde tanıklık etmeyen başvurucuların -yakınlarının ölümünden dolayı
duydukları üzüntü haricinde- bu üzüntüye farklı bir boyut kazandırabilecek ve
kendileriyle ilgili olarak kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasını
savunabilecekleri bir durum tespit edilememiştir. Dolayısıyla başvurucuların
kötü muamele yasağı bakımından mağduriyetlerinin söz konusu olmadığı sonucuna
varılmıştır.
81. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
C. Ayrımcılık Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
82. Başvurucular yaşam hakkı ile bağlantılı olarak,
yakınlarının çocuk olması da gözetilerek ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini
ileri sürmektedirler.
83. Bakanlık bu iddiaya ilişkin olarak herhangi bir görüş
bildirmemiştir.
84. Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve
Sözleşme'nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine
yönelik iddiaların soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka
Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı
olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 33).
85. Somut olayda ayrımcılık yasağının ihlal edildiği ileri sürülmekte
ise de söz konusu ihlal iddiasının hangi temel hak ve özgürlüğe yönelik olarak
gerçekleştiği belirtilmemiştir. Söz konusu iddia somut olayla bağlantı
kurulmadan, genel hukuki düzenlemelerden bahsedilmek suretiyle ileri
sürülmüştür. Bahse konu iddianın Anayasa ve Sözleşme kapsamındaki hak ve
hürriyetlerden biri ile bağlantısı da bulunmamaktadır.
86. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Bazı kamu görevlileri hakkında ceza soruşturması
yürütülmemesinden dolayı yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Yaralanan yakınlarının sağlık hizmetlerine ulaşmasına
güvenlik güçlerince yardım edilmemesinden dolayı yaşam hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
4. Ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
OYBİRLİĞİYLE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
9/5/2019 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucuların yakını olan Berkin Elvan, Gezi Parkı
olayları olarak bilinen protesto eylemlerine katılanlara yönelik güvenlik
güçlerince yapılan müdahale sırasında yakın mesafeden atılan gaz bombasının
başına isabet etmesiyle yaralanmıştır. Kafatasında kırıklar oluşan ve beyin
kanaması geçiren Berkin Elvan kaldırıldığı hastanede 269 gün komada kaldıktan
sonra 11/3/2014 tarihinde vefat etmiştir.
2. Başvurucular oğullarının vefat edene kadar 269 gün
komada kalması, 15 kg'ya kadar kilo vermesi, ölüm şekli itibarıyla acı ve
eziyet çekmesi, ailesi olarak çocukları için bir şey yapamamaları ve çocukları
hakkındaki eleştirilere dayanmak zorunda kalmaları nedenleriyle kendilerinin
eziyet ve onur kırıcı muameleye maruz kaldıklarını iddia etmişlerdir. Mahkememiz
çoğunluğu bu iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna ulaşmıştır.
3. Mahkememiz çoğunluğu, başvurucuların oğullarının uzun
süre komada kalarak vefat etmesinin başvurucuların yaşadıkları üzüntüyü
artırdığından şüphe duymamakla birlikte somut olayın kendine özgü koşullarının
daha önce Anayasa Mahkemesinin önüne taşınmış ve ihlal kararı ile sonuçlanmış
“şiddetin aile bireylerinin gözü önünde gerçekleşmesi durumu” gibi (Mehmet
Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016) “insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele yasağı bakımından doğrudan veya dolaylı mağdur olunduğunu
gösterir mahiyette bir özellik taşımadığı” kanaatindedir (Gamze Elvan ve
diğerleri, B. No: 2015/5718, 9/5/2019, § 79).
4. Mahkememiz kötü muamele yasağına ilişkin bu tür
şikâyetleri incelediği başvurularda; hakları ihlal edilen kişinin aile
üyelerinin olaydan dolayı ruhsal çöküntü ve üzüntü yaşamalarının kendileri için
kaçınılmaz bir sonuç olduğunu, bu nedenle Anayasa'nın 17. maddesinin bu kişiler
bakımından ihlal edilebilmesi için söz konusu durumun yeterli olmadığını ve
aile bireylerinden birinin mağdur olup olmamasının yaşadıkları üzüntüden farklı
bir boyut kazandıracak özel faktörlerin başvuruda var olup olmadığına bağlı
olduğunu ifade etmiştir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955,
14/4/2016, §§ 49-54). Aile bireylerinin kötü muamele yasağı bakımından mağdur
statüsüne sahip olabilmeleri için ölüm olayı nedeni ile kaçınılmaz olarak
yaşanılan üzüntüye farklı bir boyut ve şekil kazandırılmış olmalıdır (Seyfullah
Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, § 121).
5. AİHM, bu tür şikâyetleri incelediği başvurularda
hakları ihlal edilen kişinin aile üyelerinin, olaydan dolayı ruhsal çöküntü ve
üzüntü yaşamalarının kendileri için kaçınılmaz bir sonuç olduğunu, bu nedenle
Sözleşme'nin 3. maddesinin bu kişiler bakımından ihlal edilebilmesi için söz
konusu durumun yeterli olmadığını, aile bireylerinden birinin mağdur olup
olmamasının, yaşadıkları duygusal çöküntüden farklı bir boyut kazandıracak özel
faktörlerin başvuruda var olup olmadığına bağlı olduğunu ifade etmiştir.
Mahkemeye göre bu bağlamda söz konusu şikayetlerin incelenmesinde aile
bağlarına, aile bireylerinin, ilişkilerinin özel durumuna ve söz konusu
olaylara ne kadar tanık olduklarına belirgin bir ağırlık verilmesi
gerekmektedir (Çakıcı/Türkiye, B. No: 23657/94, 8/7/1999, § 98).
6. Çoğunluk görüşünün aksine başvurucular çocuklarının
hangi koşullarda yaşamını yitirdiğine acı ve çaresizlik içinde tanık
olmuşlardır.Berkin Elvan başvurucuların gözü önünde adeta erimiş ve trajik bir
şekilde vefat etmiştir. Gerek koma sürecinde, gerekse de vefatından sonra
merhum çocuk üzerinden kamuoyunda bir takım siyasi tartışmalar yaşanmış ve
durumuyla ilgili çeşitli spekülatif değerlendirmelerde bulunulmuştur. Çocuklarının
269 gün boyunca komada ölümle pençeleşmesine ve 15 kg’ye düşmesine şahit olan
başvurucular bunun getirdiği üzüntüyle elem ve ıstırap çekerken bir de
çocukları üzerinden kendilerini kamusal bir tartışma içinde bulmuşlardır. Bu
tartışma sırasında başvurucular çocuklarıyla ilgili ortaya atılan bazı itham ve
iddialara da katlanmak zorunda kalmış, haysiyetleri de zedelenmiştir. Bütün
bunların başvurucuların yaşadıkları üzüntüye farklı bir boyut ve şekil
kazandırmayarak kötü muamele yasağı bakımından mağduriyetlerine neden olmadığı
söylenemez. Komada can çekişen çocuklarının durumuna doğal olarak üzülen
başvurucuların durumu merhum çocuk etrafında yapılan tartışmalardan dolayı salt
üzüntünün de ötesine geçerek farklı bir şekil almıştır.
7. Belirtilen gerekçelerle başvurunun kabul edilebilir
olduğu ve başvurucunun Anayasanın 17. maddesinin 3. fıkrasında güvence altına
alınan haklarının ihlal edildiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmadım.
Başkan
Engin YILDIRIM