TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CUMA KAYA VE SALİH KAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/5884)
|
|
Karar Tarihi: 15/11/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter
DEVECİ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Cuma KAYA
|
|
|
2. Salih
KAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Mervan
Eren GÜL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir kişinin kasten öldürüldüğü olay hakkındaki ceza
soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla Kulp Cumhuriyet Başsavcılığından (Cumhuriyet Başsavcılığı)
temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, vekilleri aracılığıyla Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderdikleri 19/11/2003 tarihli dilekçelerinde, güvenlik
güçleri tarafından 6/2/1994 tarihinde Diyarbakır ili Kulp ilçesi Çağlayan
köyünde yapılan bir operasyonda babaları A.K. ile A.D., H.D., M.F. ve S.K.
isimli kişilerin gözaltına alındığını, babaları dışındaki kişilerin iki gün
sonra serbest bırakıldığını, operasyondan sonraki üçüncü gün bazı köylülerin
babalarını askerî bir araç içinde gördüğünü ve olaydan on altı gün sonra köy
arazisindeki bir çam ağacı altında babalarının cesedinin bulunduğunu ileri sürüp
bu olay hakkında yürütülmekte olan bir soruşturma olup olmadığı ve böyle bir
soruşturma var ise akıbetinin ne olduğu konusunda bilgi verilmesini
istemişlerdir.
9. Cumhuriyet Başsavcılığı, olay hakkında bir soruşturma
başlatmış ve A.K. ile birlikte gözaltına alındığı ileri sürülen H.D. ve A.D.
ile A.K.nın kızı F.T. ve
dönemin Köy Muhtarı K.A.nın ifadelerine başvurmuştur.
K.A. dışındaki kişiler ifadelerinde, gözaltına alınmasından on beş yirmi gün
sonra A.K.nın cesedinin
bulunduğunu beyan etmişlerdir.
10. Cumhuriyet Başsavcılığının kendilerine gönderdiği bir yazı
üzerine başvurucular; ayrı ayrı verdikleri 24/3/2004 tarihli dilekçelerle,
Çağlayan köyünden H.K., M.K. ve N.K. ile köyden kalabalık bir grubun
babalarının cesedini gördüğünü bildirmişlerdir.
11. Cumhuriyet Başsavcılığı 8/6/2004 tarihinde, H.K. ve M.K.nın tanık sıfatıyla
ifadelerini almıştır.
12. Cumhuriyet Başsavcılığı 16/6/2004 tarihinde, terör örgütü
ile mücadele sırasında gözaltına alınan bir kişinin ölü bulunmasına ilişkin soruşturmayı
yürütme görevininaskerî savcılığa ait olduğu
gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş ve soruşturma evrakını Kara Kuvvetleri
Komutanlığı Diyarbakır 7'nci Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığına (Askerî
Savcılık) göndermiştir.
13. Askerî Savcılık 22/7/2004 tarihinde, ifadesi daha önce
alınan A.D.nin, başvurucularca olay hakkında bilgi
sahibi olduğu bildirilen N.K.nın
ve A.K. ile birlikte gözaltına alındığı iddia edilen S.K.nın
ifadelerini almıştır. A.D. ve S.K., A.K.nın
askerlerce gözaltına alındığını ifade etmişlerdir.
14. Askerî Savcılığın istinabe talebi üzerine Cumhuriyet
Başsavcılığı 24/9/2004 tarihinde, başvurucu Salih Kaya'nın ve M.K. isimli bir
kişinin yer göstermesi sonucu A.K.nın
mezarını açmış ve cesedi, üzerinde bulunan elbiseler ile birlikte mezardan
çıkarıp DNA incelemesi için Adli Tıp Kurumuna (ATK) göndermiştir.
15. ATK Morg İhtisas Dairesi 6/11/2004 tarihli otopsi
tutanağında; cesetten ikisi muhtemelen 7,62 mm çapında, yandan hafif deforme
olmuş, gömlekli, yiv-set izleri seçilebilen, gömleği oksitlenmiş, biri ileri
derecede deforme olmuş, gömlek ve nüve kaybı nedeniyle çapı değerlendirilmeyen
toplam üç mermi çekirdeğielde edildiği
belirtilmiştir.
16. ATK Morg İhtisas Dairesince hazırlanan 21/12/2004 tarihli
otopsi raporunda; kemik numunelerinin DNA tipleme çalışmalarının tamamlandığı,
aidiyetinin belirlenebilmesinin istenmesi hâlinde cesedin anne ve babasının ya
da var ise eş ve çocuklarının kan vermek üzere hazır edilmesi veya bu kişilerin
kanlarının temin edilerek gönderilmesi ve ölüm nedeni konusunda ATK 1. İhtisas
Kurulundan görüş alınması gerektiği açıklanmıştır.
17. ATK Balistik Şubesince hazırlanan 1/9/2005 tarihli raporda;
cesetten çıkarılan mermi çekirdeklerinin harp tüfeklerinde kullanılmak üzere
imal edilmiş mermilere ait olduğu, üzerinde yiv-set izi bulunan mermi
çekirdeklerindeki izlerin teşhise elverişli ve yeterli olmadığı, bu nedenle
hangi silahtan atıldıklarının tespit edilmesinin mümkün olamayacağı ve ileri
derecede deforme olmuş mermi çekirdeğinin levha hâline gelmesi nedeniyle
çekirdeğinin çapının tespit edilemediği belirtilmiştir.
18. ATK 1. İhtisas Kurulu 28/9/2005 tarihli raporunda,
kafatasının görünümünün ateşli silah
yaralanmalarında su basıncı bulgusu ile uyumlu bulunduğu, parçalı
kırıkların kafanın ağır bir cisim ya da araçla ezilmesi gibi bir durumda da
görülebileceği, leğen kemiğindeki deliğin ateşli silah yaralanması ile oluşup
oluşamadığının belirlenemediği ve aradan geçen uzun zamana bağlı olarak yumuşak
dokular kaybolsa da kişinin ölümünün kafa kemik kırıkları ile birlikte kafa içi
değişimler sonucu meydana geldiği açıklanmıştır.
19. Askerî Savcılık 16/12/2005 tarihinde, A.E. isimli bir
kişinin ifadesini istinabe suretiyle almıştır. Bu kişi ifadesinde 19992-1993
tarihleri arasında 23'üncü Jandarma Sınır Tugayı Özel Harekat Grup Komutanlığı
emrinde görev yaptığını, 1993 yılı genel atamalarında Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'nde konuşlu bir birliğe atandığını, A.K., K., M.F., A.D., H.D. ve S.K.yı tanımadığını ve olay
hakkında bilgisi olmadığını söylemiştir.
20. Askerî Savcılık tespit edilemeyen bir tarihte A.A. isimli
bir kişinin ifadesini istinabe suretiyle almıştır. A.A. ifadesinde, Lice
Komando Bölük Komutanlığı emrinde görev yapmakta iken 21/1/1994 tarihinde
Diyarbakır ili Kulp ilçesi Akdoruk mevkiinde
teröristlerle girdiği çatışmada yaralandığını, daha sonra hastanede tedavi
gördüğünü ve on beş ay boyunca memleketinde beklediğini, 1994 yılında sadece
yirmi bir gün Kulp'ta görev yaptığını ve soruşturmaya konu olay hakkında
bilgisinin bulunmadığını ifade etmiştir.
21. Başvurucu Salih Kaya, istinabe suretiyle alınan 1/2/2007
tarihli ifadesinde, resmî yazı ile gitmediği için ATK'nın
kendisinden kan örneğini almadığını ve kendisine resmî yazı verilmesi hâlinde ATK'ya müracaat edeceğini beyan etmiştir.
22. Askerî Savcılık istinabe yoluyla, olayın meydana geldiği
tarihte bölgede görevli oldukları değerlendiren G.Ç.nin
ifadesini 1/2/2008, G.Ö.nün
ifadesini 12/2/2008, H.G.nin ifadesini 22/2/2008, K.L.nin ifadesini 17/3/2008 ve S.A.nın
ifadesini 20/3/2008 tarihlerinde almıştır. Bu kişiler olayın aydınlatılmasına
ve fail/faillerin tespitine imkân verebilecek herhangi bir beyanda
bulunmamışlardır.
23. Askerî Savcılığın talebi üzerine Ah.E.,
H.K., K.T. ve S.G.nin görev yeri bilgileri Jandarma
Genel Komutanlığının, emekli asker G.B.nin adres
bilgileri ise Kara Kuvvetleri Komutanlığının 12/1/2012 tarihli yazılarıyla
bildirilmiştir.
24. Askerî Savcılık 25/11/2013 tarihinde, sivil kişi olan A.K.nın Jandarma görevlileri
tarafından öldürülmüş olsa bile eylemin adli nitelikte olduğunu ve bu nedenle
olayı soruşturma görevinin kendisine ait olmadığını belirterek görevsizlik
kararı vermiş ve soruşturma evrakını Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (TMK
10. madde ile görevli) göndermiştir. Bahse konu karar başvurucular vekiline
tebliğe çıkarılsa da kararın tebliğ edilip edilmediği ve tebliğ edilmiş ise
hangi tarihte tebliğ edildiği tespit edilememiştir.
25. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile
görevli), 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun uyarınca 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca kurulan mahkemeler
ile Cumhuriyet başsavcılıklarının görevlerine son verildiği gerekçesiyle
19/3/2014 tarihinde görevsizlik kararı verip soruşturma evrakını Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiş; Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı ise
olay hakkında soruşturma yetkisinin Kulp Cumhuriyet Başsavcılığına ait olduğu
gerekçesiyle 8/9/2014 tarihinde yetkisizlik kararı verip soruşturma evrakını
Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
26. Cumhuriyet Başsavcılığı, kasten öldürme suçu için olayın
meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan kanunda öngörülen yirmi yıllık dava
zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle 8/12/2014 tarihinde olayın kovuşturulmasına
yer olmadığına karar vermiştir. Bu karar başvurucular vekiline 19/12/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
27. Başvurucular vekili 26/12/2014 tarihinde soruşturma
dosyasının fotokopisini talep etmiştir.
28. Bahse konu karara başvurucular vekilince yapılan itiraz,
Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik), dava zamanaşımı süresini kesen
herhangi bir neden bulunmadığına, etkin soruşturma yapılmadan karar
verildiğinin tespit edilemediğine ve kamu davası açılması için yeterli neden bulunmadığına
ilişkin 13/2/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
29. Hâkimliğin kararı 6/3/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve
24/3/2015 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
30. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuka ilişkin bilgiler
Anayasa Mahkemesinin Sultani Acar
(B. No: 2014/16344, 22/3/2018, §§ 29-61) başvurusu hakkında verdiği kararda yer
almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 15/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
32. Başvurucular, askerlerce gözaltına alınıp başka bir yere
götürülen A.K.nın22/2/1994 tarihinde ölü olarak
bulunması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin
dokunulmazlığı ile maddi ve manevi varlığının korunmasına ilişkin hakkın ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
B. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü,
yakınlarının kamu görevlilerince öldürüldüğüne ilişkindir. Bu nedenle inceleme,
yaşam hakkı kapsamında yapılmıştır.
34. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
"Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes,
yaşama... hakkına sahiptir."
35. Anayasa’nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Devletin
temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
36. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir
başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucular, başvuruya konu olayda yaşamını
yitiren AK.nın çocuklarıdır.
Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
37. Başvuru ehliyeti yönünden herhangi bir eksiklik bulunmasa da
başvurunun başvuru yollarının tüketilmesi ve bu kuralla iç içe girmiş bulunan
otuz günlük başvuru süresi kuralı bakımından değerlendirilmesi gerekir.
38. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
40. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
41. Öncelikle belirtmek gerekir ki anılan Anayasa ve Kanun
maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel
başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare
olmasının doğal sonucudur (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
42. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri
önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
43. Tüketilmesi gereken başvuru yolları, başvurucunun
şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikteki kullanılabilir ve etkilibaşvuru
yollarıdır. Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak
uygulanabilir bir kural olup bu kurala uygunluğun denetlenmesinde somut
başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk
sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların
uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde
ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucuların kendilerinden başvuru
yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip
getirmediklerinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, §
28).
44. İhlal iddiasını değerlendirmeye ve ihlal tespiti
yapıldığında yeterli giderim sağlamaya imkân tanıyan bir başvuru yolunun
bulunmaması hâlinde başvuru yollarının tüketilmesi kuralını uygulamak mümkün
olmayacaktır (Yasin Ağca, B. No:
2014/13163, 11/5/2017, § 121). Böyle bir durumda başvurucuların ihlali
öğrendikleri tarihten itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmaları
gerekmektedir.
45. Şikâyetleri konusunda çözüm sağlayabilecek etkili bir
başvuru yolunun mevcut olması hâlinde öncelikle bireysel başvuruda bulunmak,
dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü
bulunan başvurucular en kısa sürede yetkili makamlara başvurmalıdır. Zira zaman
geçtikçe delillerin kaybolma veyabozulma ihtimali
artmakta ve gerçeklerin ortaya çıkması zorlaşmaktadır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B.
No: 2014/15732, 24/1/2018, § 84).
46. Öte yandan şikâyeti yetkili makamlara iletmenin imkânsız
veya önemli ölçüde güç olduğu durumlar -ki bu durumların neler olduğu her
başvuruda olay ve olgular ile başvurucunun tutumu nazara alınarak ayrıca
değerlendirilmelidir-mevcutsa başvurucularınözen
yükümlülüğünün ancak bahse konu durumların sona ermesinden itibaren başlayacağı
kabul edilmelidir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu,§
85).
47. Yaşam hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup
olmadığı yönünden inceleme yapabilmek için -mutlak surette gerekli olmasa da-
yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu
makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile
getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848,
17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş,
B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
48. Diğer taraftan başvurucuların yetkili makamlara müracaat
etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa,
başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl
almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul
olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve
şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidirler (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira
soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde
anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir
(Yasin Ağca, § 121). Böyle bir
durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları
veya varmaları gerektiği andan itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda
bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma
yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği her başvurunun şartlarına
bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, §
87).
49. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici
gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu ve soruşturmanın ilerlemesini
sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını
tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da beklenmemelidir. Ancak bu hâlde
dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun
farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde
bireysel başvuruda bulunmalıdır.
50. Son olarak ifade etmek gerekir ki soruşturmanın
etkisizliğinin fark edildiği veya fark edilmesi gerektiği andan itibaren süresi
içinde bireysel başvuru yapılmayıp zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin beklenmesi hâlinde
soruşturmaya konu olayın üzerinden geçen uzun zaman gerçeklerin ortaya
çıkmasını zorlaştıracak ve neredeyse imkânsız hâle getirecektir. Böyle bir
durumda Anayasa Mahkemesi, devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine
gerçekten uyup uymadığını inceleyemeyecek; yaşam hakkının usul boyutu yönünden
yapacağı değerlendirmede yeniden yargılamaya karar veremeyecek ve şartları
gerçekleştiğinde sadece ihlali tespit edip tazminata hükmedebilecektir. Oysa
ölüm olayının sebep ve koşulları ile sorumluların tespitine imkân veren
etkinlikte bir soruşturma yapılması ve gerektiği takdirde sorumluların
caydırıcı bir ceza ile cezalandırılmaları için yeniden yargılamaya karar
verilebilmesinin benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde oynadığı rolün
önemi tartışmasızdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu,
§ 89).
51. Somut olayda başvurucuların yaşanan hadiseyle ilgili
herhangi bir soruşturmanın mevcut olup olmadığı konusunda bilgi istemeleri
üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmış, başvurucuların
babalarının mezarı açılmış, kalan kemikler üzerinde otopsi işlemi yapılmış,
cesetten elde edilen mermi çekirdekleri balistik yönden incelenmiş ve ölüm
nedeni konusunda ATK 1. İhtisas Kurulundan rapor alınmıştır. Ayrıca olay
hakkında bilgi sahibi olabilecek kişilerin ifadeleri 2004 ile 2008 yılları
arasında alınmıştır. Bununla birlikte olay tarihinde olayın meydana geldiği
bölgede görev yapan bazı askerlerin görev yeri bilgilerinin 12/1/2012 tarihli
yazıyla bildirilmesinden sonra soruşturma kapsamında, olayın
aydınlatılabilmesini ve sorumluların belirlenebilmesini ve dolayısıyla
soruşturmanın etkililiğini sağlayabilecek nitelikte bir soruşturma işlemi
yapılmamıştır.
52. Soruşturmanın etkisizliğiyle ilgili bireysel başvuru yapmada
güçlük çektikleri yönünde herhangi bir iddiaları bulunmayan başvurucular, ölüm
olayı hakkında soruşturma yapılıp yapılmadığı hususunda bilgi alıp Cumhuriyet
Başsavcılığının isteği üzerine cesedi gören kişileri bildirmişler (bkz. § 10)
ancak daha sonraki süreçte yetkili makamlardan soruşturmayla ilgili herhangi
bir talepte bulunmamışlardır. Jandarma Genel Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri
Komutanlığının 12/1/2012 tarihli yazılarından sonra soruşturmanın etkililiğini
sağlayabilecek nitelikte bir soruşturma işlemi yapılmadığı ve bu nedenle
başvurucuların bireysel başvuruda bulunmak için soruşturmanın sonuçlanmasını
beklemelerinin gerekmediği dikkate alındığında, başvurucuların, kovuşturmaya
yer olmadığına dair kararın tebliğ edildiği tarihten uzun zaman önce
soruşturmanın etkisizliğini fark etmeleri gerektiği kanaatine varılmıştır. Bu
nedenle 24/3/2015 tarihinde yapılan başvurunun süresi içinde yapılmış bir
başvuru olarak kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin süre
aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 15/11/2018
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.