TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEMRA YELSELİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/6006)
|
|
Karar Tarihi: 12/12/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Şermin BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Semra YELSELİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Hasan İÇÖZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranıldığından bahisle
maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu 14/4/2008 tarihinde göğüs ağrısı ve nefes darlığı
şikâyetiyle başvurduğu Bursa Devlet Hastanesinde kalp krizi tanısıyla tedavi
altına alınmıştır. Yapılan anjio
işlemi sırasında bazı komplikasyonlar gelişmesi üzerine başvurucu tedavisini
başka bir sağlık kuruluşunda tamamlamıştır.
8. Başvurucu 12/11/2008 tarihinde Bursa 4. Asliye Hukuk
Mahkemesinde (Mahkeme) açtığı davada hatalı tıbbi müdahalede bulunduğu
gerekçesiyle ilk müdahaleyi gerçekleştiren hekim hakkında tazminat talebinde
bulunmuştur.
9. Mahkeme 28/12/2012 tarihinde kamu görevlilerinin yetkilerini
kullanırken gerçekleştirdikleri eylemlerden dolayı idareye karşı idari yargı
makamlarına başvurulması gerektiğini belirterek husumet yokluğu nedeniyle
davanın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinde; olayda kamu görevlisinin
hizmetten ayrılabilen kişisel kusurundan bahsetmenin mümkün olmadığı, hizmet
kusurunun söz konusu olduğu, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken
işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının rücu edilmek kaydıyla ancak
idare aleyhine açılabileceği ifade edilmiştir.
10. Karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 26/5/2014 tarihli ilamıyla
onanmıştır. Karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 11/11/2014 tarihli
kararıyla reddedilmiştir.
11. Nihai karar başvurucu vekiline 19/3/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
12. Başvurucu 2/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
13. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun "Kişilerin uğradıkları zararlar" kenar
başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle
ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren
personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar... Kurumun, genel
hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 12/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin Maddi ve
Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu, nefes darlığı ve göğüs ağrısı şikâyetiyle
başvurduğu hastanede yapılan hatalı tıbbi müdahale nedeniyle yaşamsal tehlike
geçirdiğini, alerjisi olan bir ilacın bilgisi dışında kendisine verildiğini,
Adli Tıp Kurumu tarafından özensiz şekilde rapor hazırlandığını belirtmiştir.
Bu nedenlerle başvurucu maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
16. Anayasa’nın 148. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca
bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin
tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin yerine getirilmemesi nedeniyle
ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların
görevidir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No:
2012/403, 26/3/2013, § 16).
17. Bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun bu niteliği gereği Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne
getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını
zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu
takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
18. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmekte olup, söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde
özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel
bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.
19. Tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru
yolu, somut olayın özelliğine göre hukuki sorumluluğu tespit adına takip
edilecek olan hukuki veya idari tazminat davası yoludur(Nail Artuç, B.
No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38). Ancak bu konuda bireysel başvuruda bulunmadan önce
belirtilen yollardan herhangi birisinin değil, mevzuat uyarınca görevli ve
yetkili olan yargı yolunun tüketilmesi gerekir.
20. Somut olayda başvurucu hatalı tıbbi müdahale
gerçekleştirdiğini belirttiği hekimin kişisel sorumluluğunun tespiti için hukuk
mahkemesine başvurduğu, ancak Anayasa’nın 129. maddesinin beşinci fıkrası ve
657 sayılı Kanun’un 13. maddesi uyarınca kamu görevlilerinin yetkilerini
kullanırken işlemiş oldukları kusurlu davranışlarından dolayı açılacak tazminat
davalarının, ilgili kamu görevlisine değil kamu idaresi aleyhine açılabileceği
gerekçesiyle davanın husumet yokluğu nedeniyle reddedildiği görülmüştür.
21. Dolayısıyla derece mahkemesince uyuşmazlığın esasının
incelenmediği, husumetin yanlış yöneltildiği tespitine dayalı olarak davanın
usulden reddedildiği anlaşılmaktadır. Uyuşmazlığın esasının derece
mahkemelerince incelenmemiş olduğu bir konuda Anayasa Mahkemesi tarafından
hakkın maddi boyutu bakımından inceleme yapılması bireysel başvurunun
ikincilliği ilkesi gereğince mümkün bulunmamaktadır.
22. Hâl böyle iken başvurucunun uyuşmazlığın esasının çözümü
için 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 9.
maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca görevli idare mahkemesinde dava açma
hakkı bulunduğundan hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarını usulünce
tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu belirlenmiştir.
23. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu Mahkemece verilen husumet nedeniyle davanın reddi
yolundaki kararın Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğunu belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
25. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz
takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar
bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
26. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, derece
mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına
ilişkin olup mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate
alındığında, ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi, nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.