TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUHAMMED DAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/6320)
|
|
Karar Tarihi: 30/10/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Muhammed DAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Keziban YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun makul süreyi aşması, resen yapılan
tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması ve bu
incelemeler sırasında alınan savcılık görüşünün bildirilmemesi nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK mülga
250. maddeyle görevli) yürütülen bir soruşturma kapsamında 2/3/2012 tarihinde
gözaltına alınmış ve Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250.
maddeyle görevli) 5/3/2012 tarihli kararı ile silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan tutuklanmıştır.
7. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 26/4/2012 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü yöneticisi olma, terör örgütü
propagandası yapma, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme,
görevi yaptırmamak için direnme ve izinsiz olarak tehlikeli madde bulundurmak
suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza
mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
8. Dava, Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250.
maddeyle görevli) E.2012/266 sayılı dosyası üzerinden başvurucu bakımından
tutuklu olarak görülmüştür.
9. Öte yandan 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 1.
maddesi ile CMK mülga 250. maddeyle görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin
kaldırılması üzerine Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/3/2014 tarihli
kararı ile dosya, Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/160)
devredilmiştir.
10. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi 28/4/2014 tarihinde
yaptığı tensip (duruşmaya hazırlık) incelemesi sırasında başvurucunun
tutukluluk durumunu da -duruşma yapmaksızın- değerlendirmiş ve tutukluluk
hâlinin devamına karar vermiştir.
11. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi 22/5/2014, 17/6/2014,
7/7/2014, 6/8/2014, 4/9/2014, 23/10/2014, 4/12/2014 ve 26/12/2014 tarihlerinde
başvurucunun tutukluluk durumunu duruşma açarak ancak başvurucuyu dinlemeden
değerlendirmiş ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
12. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesince 2/10/2014, 6/11/2014 ve
6/1/2015 tarihlerinde yapılan duruşmalara başvurucu ve müdafii
birlikte katılmış, başvurucunun bu duruşmalarda genel olarak tutuklulukla
ilgili bir talepte bulunmadığı görülmüş ancak başvurucu müdafii
tahliye talebini duruşmalar sırasında sözlü olarak mahkemeye bildirmiştir.
Mahkeme, bu duruşmalarda tahliye taleplerini kabul etmeyerek başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
13. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi 6/1/2015 tarihli duruşmada
verilen ara karara istinaden 4/2/2015 tarihinde duruşma açarak ve sadece
Cumhuriyet savcısının görüşünü alarak başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
karar vermiştir.
14. Başvurucu 26/2/2015 tarihinde karara itiraz etmiştir. İtiraz
mercii olan Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet savcısından görüşünü
yazılı olarak almış ve dosya üzerinden yaptığı inceleme sonunda UYAP kaydına
göre 4/3/2015 tarihli kararıyla itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
15. Başvurucu, anılan kararı 6/4/2015 tarihinde tebliğ almak
suretiyle öğrenmiştir.
16. Başvurucu 7/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesince 5/3/2015 ve 29/4/2015
tarihlerinde yapılan duruşmalara başvurucu ve müdafii
birlikte katılmış, başvurucu müdafii, tahliye
talebini duruşma sırasında sözlü olarak mahkemeye bildirmiştir. Mahkeme,
tahliye talebini kabul etmeyerek başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir.
18. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi 13/2/2017 tarihinde
yapılan duruşmada başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Başvurucunun anılan
tahliye kararı üzerine serbest bırakıldığı anlaşılmıştır.
19. Mahkeme 9/1/2018 tarihinde, başvurucunun silahlı terör
örgütü yönetme suçundan 12 yıl 6 ay hapis,görevi
yaptırmamak için direnme suçundan iki kez 10 ay hapis, izinsiz olarak tehlikeli
madde bulundurmak suçundan 5 yıl 6 ay 20 gün hapis ve 11.100 TL adli para,
terör örgütü propagandası yapmak suçundan 10 ay hapis cezaları ile
cezalandırılmasına; bazı eylemler yönünden ise davanın ertelenmesine karar
vermiştir.
20. Anılan mahkûmiyet kararı başvurucu tarafından istinaf
edilmiş olup dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf
incelemesi için Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesindedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama kararı" kenar
başlıklı 101. maddesinin (2) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına
veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
"(5) Bu madde ile 100
üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli
veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2)
Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim
veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Usul"
kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü
maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli,
sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün
içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir.
(Ek cümle: 24/11/2016-6763/23 md.) 103
üncü maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yapılan
istemler hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar
bakımından bu süre yedi gün olarak uygulanır. (Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet
savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü
alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
24. 5271 sayılı Kanun'un
"Tutukluluğun incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesi
şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100
üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2)
Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde
şüpheli tarafından da istenebilir.
(3)
Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının
gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar
arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen
karar verir. "
25. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
26. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
27. 5271 sayılı Kanun'un "İtiraz
olunabilecek kararlar" kenar başlıklı 267. maddesi şöyledir:
"Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği
hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."
28. 5271 sayılı Kanun'un "Karar"
kenar başlıklı 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak
üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli
görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; üç yılı aşkın bir süredir tutuklu olduğunu ve
tutukluluğunun makul süreyi aştığını, tutukluluğunun devamına dair mahkeme
kararlarının gerekçelerinin matbu cümlelerin tekrarından ibaret olup ilgili ve
yeterli olmadığını, tutukluluğun devamına karar verilmesinin kanun önünde
eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığını, uzun süredir tutuklu olduğu için
yükseköğrenimini devam ettiremediğini belirterek Anayasa'nın 10., 19. ve 42.
maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda ihlal iddialarının özü
itibarıyla tutukluluğun uzun sürmesine, yargılamanın tutuklu devam
ettirilmesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun bu başlık
altındaki iddiaları Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında
değerlendirilmiştir.
32. Başvurucu, tutukluluğu nedeniyle yükseköğrenimine devam
edemediğini belirterek Anayasa’nın 42. maddesi ile güvence altına alınan eğitim
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun tutuklanması
nedeniyle öğrenimine devam edememesi hürriyetinden yoksun kalmasının doğal
sonucu olup ayrıca başvurucunun eğitim hakkına bir müdahalede bulunulmamıştır.
Başvurucunun tutuklulara sağlanan eğitime ilişkin imkânlardan yoksun
bırakıldığı yönünde bir şikâyeti bulunmamaktadır. Bu nedenlerle başvurucunun
anılan iddiasının tutukluluğa ilişkin iddiaları çerçevesinde Anayasa'nın 19.
maddesi kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür (Benzer yöndeki bir
değerlendirme için bkz. Ersel Turhan,
B. No: 2014/1191, 17/5/2016, § 31).
33. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
35. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
36. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
37. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 13/2/2017 tarihinde
tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına
ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada
incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece
başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun
telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Resen Yapılan
Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu; 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesinin (1) ve (3)
numaralı fıkralarına göre yapılan tüm tutukluluk incelemelerinin dosya üzerinde
yapıldığını, bu incelemelerde kendisinin dinlenmeden karar verildiğini
belirterek Anayasa'nın 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
40. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
41. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
42. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye
ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalanhak ihlali iddiasını içeren
başvurular, bireysel başvuru kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
43. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin
(4) numaralı fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye
tutuklanmasının yasallığı hakkında süratle karar verebilecek ve tutulması
kanuni değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı
tanımaktadır. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri, esas olarak tutukluluğun
yasallığına ilişkin itiraz başvurusu üzerine bir mahkeme nezdinde yürütülmekte
olan davalardaki tahliye talepleri veya tutukluluğun uzatılması kararlarının
incelenmesi açısından bir güvence oluşturmaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No:
2012/1158, 21/11/2013, § 30).
44. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesinde, soruşturma evresinde
şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler
itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100. madde
hükümleri gözönünde bulundurularak, kovuşturma
evresinde ise tutuklu sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip
gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında
ya da en geç otuz günlük süre içinde hâkim veya mahkemece resen karar
verileceği hükme bağlanmıştır.
45. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesine göre yapılacak
değerlendirme resen yapılmakta olup Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrası ile hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine itiraz edebilme
hakkı kapsamında değerlendirilemez (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No: 2013/6160, 2/12/2015 § 24).
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Resen Yapılan
Tutukluluk İncelemelerinde Alınan Savcılık Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
47. Başvurucu; yapılan tutukluluk incelemeleri sırasında alınan
savcılık görüşünün kendisine bildirilmediğini, bu görüşlerle ilgili
savunmasının alınmadığını belirterek Anayasa'nın 19. ve 36. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
48. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
49. Başvurucu, davanın görüldüğü mahkemece yapılan tutukluluk
incelemeleri sırasında alınan savcılık görüşünden haberdar edilmediğini ileri
sürmekte ise de mahkemece yapılan hangi tutukluluk incelemesi veya incelemeleri
sırasında savcılıktan görüş alındığını ve bunun kendisine tebliğ edilmediğini
belirtmemiştir. Başvurucunun tutuklulukla ilgili kararların verildiği duruşmalara
katıldığı anlaşılmakla davanın görüldüğü mahkeme kararlarına ilişkin
şikâyetinin resen yapılan tutukluluk incelemelerine yönelik olduğu sonucuna
varılmıştır.
50. 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca resen yapılan
tutukluluk incelemeleri, Anayasa'nın 19. maddesinin kapsamına dâhil değildir
(bkz. §§ 42, 45).
51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk incelemeleri
sırasında alınan savcılık görüşünden haberdar edilmediği iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Resen yapılan tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Resen yapılan tutukluluk incelemeleri sırasında alınan
savcılık görüşünün bildirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.