TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AYSEL GEÇER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/6675)
Karar Tarihi: 31/10/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Eşref Uğur ŞENOL
Başvurucular
1. Aysel GEÇER
2. Ayşe TEKTAŞ
3. Cahit GEÇER
4. Güllü GEÇER
5. İhsan GEÇER
6. Yüksel GEÇER
Vekili
Av. Ersan AKSU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ruhsatsız olduğu gerekçesiyle binanın yıkılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Samsun ili İlkadım ilçesi Çatalarmut Mahallesi 308 parsel sayılı taşınmazın müşterek maliklerindendir. Başvurucular, miras yoluyla bu taşınmazda pay sahibi olmuşlardır. Taşınmaz, tapuda ev ve tarla niteliğiyle kayıtlıdır. Bu taşınmaz üzerinde başvuruculara ait bodrum, zemin ve birinci kattan oluşan üç katlı bir bina bulunmaktadır. Başvurucuların beyanına göre binanın ilk iki katı murisleri tarafından 1992 yılında yapılmış, üçüncü katı ise 1997 yılında tamamlanmıştır.
9. Samsun Belediyesi (Belediye) tarafından 1992 yılında yapılan denetimde taşınmaz üzerinde yer alan bodrum ve zemin kattan oluşan yapının ruhsatsız olarak inşa edildiği tespit edilmiştir. Belediye Encümeninin 23/10/1992 tarihli kararıyla; 13/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince kaçak olarak yapıldığı tespit edilen yapının yıkımına, aynı Kanun'un 42. maddesi kapsamında başvurucuların murisi Kemal Geçer hakkında 1.848.000 TL (eski TL ile) idari para cezası uygulanmasına karar verilmiştir.
10. Samsun Büyükşehir Belediye Meclisinin 15/5/2009 tarihli kararıyla başvurucuların taşınmazının da içinde bulunduğu alanda yol genişletme çalışması yapma kararı alınmıştır. Büyükşehir Belediye Encümeninin 26/2/2010 tarihli kararıyla bu alanda bulunan taşınmazların kamulaştırılmasına karar verilmiştir. Büyükşehir Belediyesince başvurucuların taşınmazı üzerindeki yapının kaçak olmasına rağmen yıkım kararının Belediye tarafından yerine getirilmediği tespit edilerek 24/1/2011 tarihli yazıyla başvurucuların murisine binayı yıkması ihtar edilmiştir. 24/2/2011 tarihinde de yıkım işlemi Büyükşehir Belediyesince gerçekleştirilmiştir.
11. Başvurucuların sunmuş oldukları belgeler incelendiğinde; yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi alınmadan kullanılan bu yapının elektrik ve su aboneliklerinin yapılmış olduğu, başvurucuların murisi Kemal Geçer adına düzenlenen elektrik ve su faturalarının bulunduğu görülmüştür. Belediye tarafından bu binaya ilişkin emlak vergisi bildirimlerinin düzenlendiği anlaşılmıştır.
12. Başvurucular, Büyükşehir Belediyesi aleyhine ilk olarak adli yargıda tazminat davası açmışlardır. Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın idari yargıda görülmesi gerektiği gerekçesiyle 24/5/2013 tarihinde dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiştir. Kararın kesinleşmesi üzerine açılan tam yargı davasında Samsun 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 30/5/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda, kaçak olarak inşa edilen yapının yıkımının 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi kapsamında idare açısından bir hak ve sorumluluk olduğu vurgulanmıştır. Sonuç olarak binanın yıkımı konusunda görev ve sorumluluğu bulunan idare açısından binanın yıkılmasının hizmet kusuru olarak değerlendirilemeyeceği, yapının yıkımı nedeniyle oluşan zararın idare tarafından tazmin edilmesinin hukuken mümkün olmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
13. Başvurucuların itirazları Samsun Bölge İdare Mahkemesinin 16/10/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Başvurucuların karar düzeltme istemlerinin de aynı Bölge İdare Mahkemesinin 24/2/2015 tarihli kararıyla reddedilmesi üzerine karar kesinleşmiştir.
14. Nihai karar, başvurucular vekiline 23/3/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucular 16/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. Bu konuya ilişkin benzer nitelikteki Halim Alper ve Ömer Alper başvurusunda gerekli değerlendirme yapılmıştır (Halim Alper ve Ömer Alper B. No: 2015/7448, 10/10/2018, §§ 18-26).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 31/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
18. Başvurucular, kendileri adına tapuda kayıtlı taşınmaz üzerine ruhsatsız olarak bina yaptıklarını kabul etmektedirler. Fakat başvurucular; binayı 1992 yılından beri mesken olarak kullandıklarını, bu süre içinde Belediye tarafından binanın su aboneliğinin, ilgili idare tarafından da elektrik aboneliğinin yapıldığını; emlak vergilerinin Belediyeye ödendiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular; binanın kaçak olduğu gerekçesiyle idari para cezası ve yıkım kararı verilmesine rağmen sadece idari para cezasının tahsil edildiğini, çevredeki diğer binalarda olduğu gibi kendi binalarına da yıkım kararının uygulanmadığını, bu durumun kendilerinde binanın yıkılmayacağına ilişkin haklı bir beklenti oluşturduğunu belirtmişlerdir.
19. Başvurucular, binanın bulunduğu taşınmazın kamulaştırma bedelinin ödenmesine rağmen üzerindeki binanın kaçak olduğu gerekçesiyle yapı bedelinin ödenmediğinden yakınmaktadırlar. Başvuruculara göre idare, yıkım kararının arkasına sığınarak kamulaştırma işlemi nedeniyle oluşan tazmin yükümlülüğünden kurtulmaya çalışmaktadır. Başvurucular; yapının yıkımı nedeniyle oluşan zararlarının tazmini için idari ve yargısal yollara başvurduklarını fakat sonuç alamadıklarını, çevredeki bir kısım bina maliklerine yapı bedeli ödenmesine rağmen kendilerine ödenmediğini, hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmadığını belirterek adil yargılanma, mülkiyet ve konut dokunulmazlığı hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
20. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular; mülkiyet hakkı dışında adil yargılanma hakkı, konut dokunulmazlığı hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak somut olayda eşitlik ilkesinin ihlaline yol açabilecek farklı muamelenin varlığı başvurucular tarafından ortaya konulmamıştır. Diğer taraftan başvurucuların asıl şikâyetlerinin kamulaştırma işlemi sırasında kaçak olduğu gerekçesiyle taşınmaz üzerindeki yapıya değer biçilmemesine ve bu yöndeki zararın giderilmemesine yönelik olduğu anlaşılmakla başvurucuların bütün şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
23. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54).
24. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
25. Başvuru konusu olayda, söz konusu binanın kullanımı yönünden başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken menfaatlerinin mevcut olduğu kabul edilmiştir.
b. Müdahalenin Varlığı
26. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
27. Somut olayda Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen yol çalışması sırasında başvuruculara ait bina tazminat ödenmeksizin yıkılmıştır. Dolayısıyla kamu makamlarının doğrudan yürütmekte olduğu bir faaliyet sırasında başvurucuların mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale söz konusudur.
28. Mülkiyet hakkı yönünden şikâyet edilen temel husus, taşınmaz üzerindeki yapının tazminat ödenmeksizin yıkılmasına ilişkindir. Başvurucuların mülkiyet haklarına yapılan bu müdahale, mülkiyetten yoksun bırakma niteliği taşımadığı gibi mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolü veya düzenlenmesi gibi bir amacı da içermemektedir. Dolayısıyla müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
30. Anayasa’nın 35. maddesinde, mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş; bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
31. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de "hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini" temel bir ilke olarak benimsemiştir (Ali Ekber Akyol ve diğerleri, B. No: 2015/17451, 16/2/2017, § 51).
32. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt, kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebilecekleri kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
33. Somut olayda Mahkeme, 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesine göre ruhsatsız yapıların yıkılmasının idare açısından yasal bir hak ve sorumluluk olduğunu fakat Belediye Encümeninin 17/3/2009 tarihli yıkım kararının uzun bir süre yerine getirilmediğini vurgulamıştır. Kararda; taşınmazın heyelan bölgesinde olması nedeniyle yapının ruhsata bağlanmasının hukuken mümkün olmadığı, Büyükşehir Belediyesi tarafından başvuruculara bildirim yapıldıktan sonra 5216 sayılı Kanun'un 11. maddesinin vermiş olduğu yetki çerçevesinde taşınmazın yıkılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. Bu itibarla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin yasal dayanağını 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi ile 5216 sayılı Kanun'un 11. maddesi oluşturduğundan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.
ii. Meşru Amaç
34. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmiştir. İnşa edilecek yapıların imar mevzuatına uygun olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç diğer yapıların ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun olarak teşekkülü; sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu kabul edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016, §§ 82-84).
35. Somut olay bağlamında, başvuruculara ait taşınmaz üzerindeki yapının ruhsatı olmadığı gerekçesiyle yıkılmasının kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu açıktır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
36. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
37. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
38. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
39. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
40. Çağdaş şehircilik ilkeleri çerçevesinde planlama ve imar uygulamaları bakımından geniş takdir yetkileri bulunan kamu makamlarının bu takdir yetkilerini zamanında, makul ve tutarlı bir biçimde kullanmaları gerekmektedir. Kaçak olarak inşa edildiği anlaşılan yapının yıkımı için gerekli imkânlara sahip olan idarenin uzun bir süre girişimde bulunmaması, üstüne söz konusu yapının belediyecilik hizmetlerinden faydalandırılması bu binada yaşayanlar için sosyal ortam ve aile çevresinin kurulmasına müsaade edildiği anlamını taşımaktadır. Ancak yukarıda da değinildiği üzere makul görülebilenden uzun bir süre boyunca söz konusu binada yaşayan başvurucular ve aileleri yönünden binanın kullanımının önemli bir ekonomik menfaat teşkil ettiği kuşkusuzdur. Kamu makamlarının belirsizliğe yol açan edilgen tutumu karşısında başvurucuların bu durumun bir anda değişebileceğini öngörmesi de beklenemez. Üstelik 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesine göre yapının belediyenin ihtarı üzerine imara uygun hâle getirilmesi de söz konusu olabilmektedir (Benzer yöndeki karar için bkz. Rifat Algan, B. No: 2014/19138, 22/2/2018, § 51).
41. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer nitelikteki Ayşe Öztürk (B. No: 2013/6670, 10/6/2015) başvurusunda, tapu tahsis belgesi bulunan taşınmaz üzerine yapılan ve vergileri ödenen binanın kamu makamlarınca herhangi bir müdahale olmaksızın başvurucu tarafından yıllardır kullanıldığını dikkate alarak binanın değeri ödenmeksizin veya zararı telafi edici öneriler sunulmaksızın başvurucunun binadan tahliye edilmek istenmesinin mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale olduğunu belirlemiştir (Ayşe Öztürk, § 110).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
42. Başvuruya konu olayda, başvuruculara ait taşınmaz üzerindeki yapının imar mevzuatı yönünden ruhsata tabi olmasına rağmen kaçak olarak inşa edildiğine dair tutanak tutulmuştur. Söz konusu tespit üzerine idari para cezası takdir edilmiş ve kaçak yapının yıkımına karar verilmiştir. Daha sonra Büyükşehir Belediye Meclisince alınan kamulaştırma kararına istinaden başvurucuların taşınmazı kamulaştırılmıştır. Taşınmazın kamulaştırma bedeli başvuruculara ödenmesine rağmen taşınmaz üzerindeki yapının kaçak olduğu ve yapı hakkında yıkım kararı bulunduğu gerekçesiyle yapı bedeli ödenmemiş ve bina Büyükşehir Belediyesince yıkılmıştır.
43. Anayasa Mahkemesi, daha önce çeşitli kararlarında binanın ruhsatsız da olsa idare tarafından makul olmayan bir süre boyunca yıkımı yönünde herhangi bir işlem yapılmadığı olaylarda öngörülemeyecek bir yıkım sebebiyle tazminat ödenmemesinin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği sonucuna varmıştır (Ayşe Öztürk, §§ 110-112; Rifat Algan, §§ 68-74).
44. Somut olayda da kamu makamlarınca binanın ruhsatsız olduğu tespit edilmesine rağmen yıkım işlemi makul bir sürede gerçekleştirilmemiştir. Bununla birlikte başvuruya konu olay çeşitli yönleriyle söz konusu başvurulardan farklılaşmaktadır. Buna göre binanın yapımından hemen sonra bina hakkında yıkım kararı alınmış ve malik hakkında idari para cezaları uygulanmıştır. İdare tarafından yıkım kararı ve para cezası malike tebliğ edilmiştir. Dolayısıyla başvurucular yönünden yıkım işleminin uygulanabileceği öngörülebilir niteliktedir. Ruhsatsız olarak inşa edilen yapıların tespit edilerek ruhsata bağlanması mümkün olmadığı takdirde yıkımı kamunun genel menfaatlerinin sağlanması adına idare açısından bir sorumluluk niteliğindedir. Sonuç olarak bu alanda kamu makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında başvurucuların mülkiyet haklarının korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin başvurucular aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı söylenemez.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.