TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYSEL GEÇER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/6675)
|
|
Karar Tarihi: 31/10/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Eşref Uğur
ŞENOL
|
Başvurucular
|
:
|
1. Aysel
GEÇER
|
|
|
2. Ayşe
TEKTAŞ
|
|
|
3. Cahit
GEÇER
|
|
|
4. Güllü
GEÇER
|
|
|
5. İhsan
GEÇER
|
|
|
6. Yüksel
GEÇER
|
Vekili
|
:
|
Av. Ersan
AKSU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ruhsatsız olduğu gerekçesiyle binanın yıkılması
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Samsun ili İlkadım
ilçesi Çatalarmut Mahallesi 308 parsel sayılı
taşınmazın müşterek maliklerindendir. Başvurucular, miras yoluyla bu taşınmazda
pay sahibi olmuşlardır. Taşınmaz, tapuda ev
ve tarla niteliğiyle kayıtlıdır. Bu taşınmaz üzerinde başvuruculara
ait bodrum, zemin ve birinci kattan oluşan üç katlı bir bina bulunmaktadır.
Başvurucuların beyanına göre binanın ilk iki katı murisleri tarafından 1992
yılında yapılmış, üçüncü katı ise 1997 yılında tamamlanmıştır.
9. Samsun Belediyesi (Belediye) tarafından 1992 yılında yapılan
denetimde taşınmaz üzerinde yer alan bodrum ve zemin kattan oluşan yapının
ruhsatsız olarak inşa edildiği tespit edilmiştir. Belediye Encümeninin
23/10/1992 tarihli kararıyla; 13/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun
32. maddesi gereğince kaçak olarak yapıldığı tespit edilen yapının yıkımına, aynı Kanun'un 42. maddesi kapsamında
başvurucuların murisi Kemal Geçer hakkında 1.848.000 TL (eski TL ile) idari
para cezası uygulanmasına karar verilmiştir.
10. Samsun Büyükşehir Belediye Meclisinin 15/5/2009 tarihli
kararıyla başvurucuların taşınmazının da içinde bulunduğu alanda yol genişletme
çalışması yapma kararı alınmıştır. Büyükşehir Belediye Encümeninin 26/2/2010
tarihli kararıyla bu alanda bulunan taşınmazların kamulaştırılmasına karar
verilmiştir. Büyükşehir Belediyesince başvurucuların taşınmazı üzerindeki
yapının kaçak olmasına rağmen yıkım kararının Belediye tarafından yerine
getirilmediği tespit edilerek 24/1/2011 tarihli yazıyla başvurucuların murisine
binayı yıkması ihtar edilmiştir. 24/2/2011 tarihinde de yıkım işlemi Büyükşehir
Belediyesince gerçekleştirilmiştir.
11. Başvurucuların sunmuş oldukları belgeler incelendiğinde;
yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi alınmadan kullanılan bu yapının
elektrik ve su aboneliklerinin yapılmış olduğu, başvurucuların murisi Kemal
Geçer adına düzenlenen elektrik ve su faturalarının bulunduğu görülmüştür.
Belediye tarafından bu binaya ilişkin emlak vergisi bildirimlerinin
düzenlendiği anlaşılmıştır.
12. Başvurucular, Büyükşehir Belediyesi aleyhine ilk olarak adli
yargıda tazminat davası açmışlardır. Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesince
davanın idari yargıda görülmesi gerektiği gerekçesiyle 24/5/2013 tarihinde dava
dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiştir. Kararın kesinleşmesi
üzerine açılan tam yargı davasında Samsun 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme)
30/5/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda, kaçak olarak inşa
edilen yapının yıkımının 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi kapsamında idare
açısından bir hak ve sorumluluk olduğu vurgulanmıştır. Sonuç olarak binanın
yıkımı konusunda görev ve sorumluluğu bulunan idare açısından binanın
yıkılmasının hizmet kusuru olarak değerlendirilemeyeceği, yapının yıkımı
nedeniyle oluşan zararın idare tarafından tazmin edilmesinin hukuken mümkün
olmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
13. Başvurucuların itirazları Samsun Bölge İdare Mahkemesinin
16/10/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Başvurucuların karar düzeltme
istemlerinin de aynı Bölge İdare Mahkemesinin 24/2/2015 tarihli kararıyla
reddedilmesi üzerine karar kesinleşmiştir.
14. Nihai karar, başvurucular vekiline 23/3/2015 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucular 16/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. Bu konuya ilişkin benzer nitelikteki Halim Alper ve Ömer
Alper başvurusunda gerekli değerlendirme yapılmıştır (Halim Alper ve Ömer Alper
B. No: 2015/7448, 10/10/2018, §§ 18-26).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 31/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
18. Başvurucular, kendileri adına tapuda kayıtlı taşınmaz
üzerine ruhsatsız olarak bina yaptıklarını kabul etmektedirler. Fakat
başvurucular; binayı 1992 yılından beri mesken olarak kullandıklarını, bu süre
içinde Belediye tarafından binanın su aboneliğinin, ilgili idare tarafından da
elektrik aboneliğinin yapıldığını; emlak vergilerinin Belediyeye ödendiğini
ifade etmişlerdir. Başvurucular; binanın kaçak olduğu gerekçesiyle idari para
cezası ve yıkım kararı verilmesine rağmen sadece idari para cezasının tahsil
edildiğini, çevredeki diğer binalarda olduğu gibi kendi binalarına da yıkım
kararının uygulanmadığını, bu durumun kendilerinde binanın yıkılmayacağına
ilişkin haklı bir beklenti oluşturduğunu belirtmişlerdir.
19. Başvurucular, binanın bulunduğu taşınmazın kamulaştırma
bedelinin ödenmesine rağmen üzerindeki binanın kaçak olduğu gerekçesiyle yapı
bedelinin ödenmediğinden yakınmaktadırlar. Başvuruculara göre idare, yıkım
kararının arkasına sığınarak kamulaştırma işlemi nedeniyle oluşan tazmin
yükümlülüğünden kurtulmaya çalışmaktadır. Başvurucular; yapının yıkımı
nedeniyle oluşan zararlarının tazmini için idari ve yargısal yollara başvurduklarını
fakat sonuç alamadıklarını, çevredeki bir kısım bina maliklerine yapı bedeli
ödenmesine rağmen kendilerine ödenmediğini, hakkaniyete uygun bir yargılama
yapılmadığını belirterek adil yargılanma, mülkiyet ve konut dokunulmazlığı
hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
20. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular; mülkiyet hakkı dışında adil
yargılanma hakkı, konut dokunulmazlığı hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmektedir. Ancak somut olayda eşitlik ilkesinin ihlaline yol
açabilecek farklı muamelenin varlığı başvurucular tarafından ortaya konulmamıştır.
Diğer taraftan başvurucuların asıl şikâyetlerinin kamulaştırma işlemi sırasında
kaçak olduğu gerekçesiyle taşınmaz üzerindeki yapıya değer biçilmemesine ve bu
yöndeki zararın giderilmemesine yönelik olduğu anlaşılmakla başvurucuların
bütün şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
23. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse,
önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No:
2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54).
24. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle
mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye
bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla
değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak
değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar
ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı
sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir
(Mahmut Duran ve diğerleri, B.
No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
25. Başvuru konusu olayda, söz konusu binanın kullanımı yönünden
başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında
korunması gereken menfaatlerinin mevcut olduğu kabul edilmiştir.
b. Müdahalenin Varlığı
26. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden
diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl
yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci
fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği
belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun
bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son
fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol
etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı
maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
27. Somut olayda Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen yol
çalışması sırasında başvuruculara ait bina tazminat ödenmeksizin yıkılmıştır.
Dolayısıyla kamu makamlarının doğrudan yürütmekte olduğu bir faaliyet sırasında
başvurucuların mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale söz konusudur.
28. Mülkiyet hakkı yönünden şikâyet edilen temel husus, taşınmaz
üzerindeki yapının tazminat ödenmeksizin yıkılmasına ilişkindir. Başvurucuların mülkiyet haklarına yapılan
bu müdahale, mülkiyetten yoksun bırakma niteliği taşımadığı gibi mülkiyetin
kamu yararına kullanımının kontrolü veya düzenlenmesi gibi bir amacı da
içermemektedir. Dolayısıyla müdahalenin
mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin birinci
kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
30. Anayasa’nın 35. maddesinde, mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş; bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
31. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında, mülkiyet
hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek
suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği
ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına
ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de "hak ve özgürlüklerin ancak kanunla
sınırlanabileceğini" temel bir ilke olarak benimsemiştir (Ali Ekber Akyol ve diğerleri, B. No:
2015/17451, 16/2/2017, § 51).
32. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt, kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç
hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların
bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş
Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunun
varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının
sonucunu öngörebilecekleri kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer
ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının
tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
33. Somut olayda Mahkeme, 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesine
göre ruhsatsız yapıların yıkılmasının idare açısından yasal bir hak ve
sorumluluk olduğunu fakat Belediye Encümeninin 17/3/2009 tarihli yıkım
kararının uzun bir süre yerine getirilmediğini vurgulamıştır. Kararda;
taşınmazın heyelan bölgesinde olması nedeniyle yapının ruhsata bağlanmasının
hukuken mümkün olmadığı, Büyükşehir Belediyesi tarafından başvuruculara
bildirim yapıldıktan sonra 5216 sayılı Kanun'un 11. maddesinin vermiş olduğu
yetki çerçevesinde taşınmazın yıkılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı
belirtilmiştir. Bu itibarla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
yasal dayanağını 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi ile 5216 sayılı Kanun'un 11.
maddesi oluşturduğundan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.
ii. Meşru Amaç
34. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre
sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların
ödevi olduğu belirtilmiştir. İnşa edilecek yapıların imar mevzuatına uygun
olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca
ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç diğer yapıların
ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun
olarak teşekkülü; sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin
oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen,
sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin
düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu kabul edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016,
§§ 82-84).
35. Somut olay bağlamında, başvuruculara ait taşınmaz üzerindeki
yapının ruhsatı olmadığı gerekçesiyle yıkılmasının kamu yararına dayalı meşru
bir amacının bulunduğu açıktır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
36. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek
için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
37. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına
geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
38. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
39. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini,
başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde
tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017,
§§ 58, 60).
40. Çağdaş şehircilik ilkeleri çerçevesinde planlama ve imar uygulamaları
bakımından geniş takdir yetkileri bulunan kamu makamlarının bu takdir
yetkilerini zamanında, makul ve tutarlı bir biçimde kullanmaları gerekmektedir.
Kaçak olarak inşa edildiği anlaşılan yapının yıkımı için gerekli imkânlara
sahip olan idarenin uzun bir süre girişimde bulunmaması, üstüne söz konusu
yapının belediyecilik hizmetlerinden faydalandırılması bu binada yaşayanlar
için sosyal ortam ve aile çevresinin kurulmasına müsaade edildiği anlamını
taşımaktadır. Ancak yukarıda da değinildiği üzere makul görülebilenden uzun bir
süre boyunca söz konusu binada yaşayan başvurucular ve aileleri yönünden
binanın kullanımının önemli bir ekonomik menfaat teşkil ettiği kuşkusuzdur.
Kamu makamlarının belirsizliğe yol açan edilgen tutumu karşısında başvurucuların
bu durumun bir anda değişebileceğini öngörmesi de beklenemez. Üstelik 3194
sayılı Kanun'un 32. maddesine göre yapının belediyenin ihtarı üzerine imara
uygun hâle getirilmesi de söz konusu olabilmektedir (Benzer yöndeki karar için
bkz. Rifat Algan, B. No: 2014/19138, 22/2/2018, §
51).
41. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer nitelikteki Ayşe Öztürk (B. No: 2013/6670, 10/6/2015)
başvurusunda, tapu tahsis belgesi bulunan taşınmaz üzerine yapılan ve vergileri
ödenen binanın kamu makamlarınca herhangi bir müdahale olmaksızın başvurucu
tarafından yıllardır kullanıldığını dikkate alarak binanın değeri ödenmeksizin
veya zararı telafi edici öneriler sunulmaksızın başvurucunun binadan tahliye
edilmek istenmesinin mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale olduğunu belirlemiştir
(Ayşe Öztürk, § 110).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
42. Başvuruya konu olayda, başvuruculara ait taşınmaz üzerindeki
yapının imar mevzuatı yönünden ruhsata tabi olmasına rağmen kaçak olarak inşa
edildiğine dair tutanak tutulmuştur. Söz konusu tespit üzerine idari para
cezası takdir edilmiş ve kaçak yapının yıkımına karar verilmiştir. Daha sonra
Büyükşehir Belediye Meclisince alınan kamulaştırma kararına istinaden
başvurucuların taşınmazı kamulaştırılmıştır. Taşınmazın kamulaştırma bedeli
başvuruculara ödenmesine rağmen taşınmaz üzerindeki yapının kaçak olduğu ve
yapı hakkında yıkım kararı bulunduğu gerekçesiyle yapı bedeli ödenmemiş ve bina
Büyükşehir Belediyesince yıkılmıştır.
43. Anayasa Mahkemesi, daha önce çeşitli kararlarında binanın
ruhsatsız da olsa idare tarafından makul olmayan bir süre boyunca yıkımı
yönünde herhangi bir işlem yapılmadığı olaylarda öngörülemeyecek bir yıkım
sebebiyle tazminat ödenmemesinin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet
yüklediği sonucuna varmıştır (Ayşe Öztürk,
§§ 110-112; Rifat Algan, §§ 68-74).
44. Somut olayda da kamu makamlarınca binanın ruhsatsız olduğu
tespit edilmesine rağmen yıkım işlemi makul bir sürede gerçekleştirilmemiştir.
Bununla birlikte başvuruya konu olay çeşitli yönleriyle söz konusu
başvurulardan farklılaşmaktadır. Buna göre binanın yapımından hemen sonra bina
hakkında yıkım kararı alınmış ve malik hakkında idari para cezaları
uygulanmıştır. İdare tarafından yıkım kararı ve para cezası malike tebliğ
edilmiştir. Dolayısıyla başvurucular yönünden yıkım işleminin uygulanabileceği
öngörülebilir niteliktedir. Ruhsatsız olarak inşa edilen yapıların tespit
edilerek ruhsata bağlanması mümkün olmadığı takdirde yıkımı kamunun genel menfaatlerinin
sağlanması adına idare açısından bir sorumluluk niteliğindedir. Sonuç olarak bu
alanda kamu makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında
başvurucuların mülkiyet haklarının korunması ile kamunun yararı arasında olması
gereken adil dengenin başvurucular aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü
olmadığı söylenemez.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
31/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.