TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT DİNÇ VE RIZA DİNÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/65)
|
|
Karar Tarihi: 11/6/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucular
|
:
|
1. Murat
DİNÇ
|
|
|
2. Rıza DİNÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Fevzi
AKSOY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Rıza Dinç ve Murat Dinç (başvurucular) baba oğuldur.
9. Başvuruculardan Murat Dinç (başvurucu); Türk Silahlı
Kuvvetleri (TSK) emrinde, Aksaz Deniz Üs Komutanlığında
zorunlu askerlik görevini yapmaktayken 28/1/2012 tarihinde sağlık durumunun
kötüleşmesi üzerine Aksaz Asker Hastanesine
kaldırılmış, buradaki ilk müdahalesinin ardından ileri tetkik yapılması
amacıyla Gülhane Askeri Tıp Akademisi Haydarpaşa Asker Hastanesine (GATA) sevk
edilmiştir.
10. GATA Üroloji Kliniğine yatışı yapılan başvurucu, böbrek
ağrısı şikâyetine yönelik olarak uygulanan yedi günlük tedavisinin ardından
hakkında ameliyat kararı alınmak ve kendisine bir ay hava değişimi verilmek
suretiyle 10/2/2012 tarihinde taburcu edilmiştir.
11. 8/3/2012 tarihinde sol pyeloplasti
ameliyatı uygulanan ve bir müddet daha takip ve tedavisine devam edilen
başvurucu hakkında GATA sağlık kurulu tarafından düzenlenen 18/6/2012 tarihli
raporda "Hidroüreter, hidronefroz, üroteropelvik bileşke obstrüksiyonu ile birlikte sol hidronefrotik böbrek pyeloplasti
ameliyatlısı ve böbrek fonksiyonlarının anormalçalışması"
tanısına istinaden "Askerliğe elverişli
değildir." kararı verilmiştir. Söz konusu rapor 18/7/2012 tarihinde
Millî Savunma Bakanlığı (MSB) tarafından onaylanarak kesinleşmiştir.
12. Başvurucu 24/7/2012 tarihinde, iki komutanı tarafından karın
boşluğuna vurulması nedeniyle belirtilen rahatsızlığının oluştuğu iddiasıyla
ilgili personel hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Askerî Savcılık
(Savcılık) tarafından ilgili kamu görevlileri hakkında asta müessir fiil
suçundan başlatılan soruşturma 18/3/2014 tarihinde takipsizlik kararıyla
sonuçlanmıştır.
A. Olaya İlişkin İlk Tam
Yargı Davası Süreci
13. Başvurucu 25/7/2012 tarihinde MSB'ye başvurmuş ve zorunlu
askerlik görevi sırasında maruz kaldığı müessir fiil nedeniyle askerliğe
elverişsiz hâle geldiğini belirterek bu sebeple uğradığı maddi ve manevi
zararın hizmet kusuru ilkesi gereğince karşılanması talebinde bulunmuştur.
14. Başvurucu söz konusu talebinin idare tarafından cevap
verilmemek suretiyle reddedilmesi üzerine olay nedeniyle uğradığı zararın
tazmini istemiyle 23/11/2012 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM)
tam yargı davası açmıştır.
15. AYİM İkinci Dairesi 6/3/2013 tarihli kararıyla davayı süre
aşımından reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, idareye 25/7/2012 tarihinde
yapılan başvurunun zımnen reddi üzerine altmış gün içinde ve en geç 22/11/2012
tarihine kadar dava açılması gerekirken 23/11/2012 tarihinde açılan davanın
süresinde olmadığı belirtilmiştir. Söz konusu karar üst kanun yoluna
başvurulmaksızın kesinleşmiştir.
B. Olaya İlişkin İkinci
Tam Yargı Davası Süreci (Bireysel Başvuruya Dayanak Dava)
16. Başvurucular 4/3/2013 tarihinde MSB'ye başvurmuştur. Söz
konusu başvuru dilekçesinde Murat Dinç, zorunlu askerlik görevi sırasında maruz
kaldığı müessir fiil nedeniyle askerliğe elverişsiz hâle geldiğini belirterek
bu sebeple uğradığı maddi ve manevi zararların; Rıza Dinç ise oğlunun malul
hâle gelmesinden dolayı uğradığı manevi zararın hizmet kusuru ilkesi gereğince
karşılanması talebinde bulunmuştur.
17. Başvurucular söz konusu taleplerinin idare tarafından cevap
verilmemek suretiyle reddedilmesi üzerine olay nedeniyle uğradıkları zararın
tazmini istemiyle 21/5/2013 tarihinde AYİM'de tam
yargı davası açmıştır.
18. Dava devam ederken başvurucular vekili 15/8/2013 tarihli
dilekçe ile Turhal Askerlik Şubesine (Askerlik Şubesi) müracaat etmiş ve
18/6/2012 tarihli sağlık raporunun kesinleşmiş suretinin tebliğini istemiştir.
Askerlik Şubesi 19/8/2013 tarihinde söz konusu raporu başvurucular vekiline
tebliğ etmiştir.
19. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 30/4/2014 tarihinde
oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın
gerekçesinde öncelikle olay nedeniyle uğranılan zararların karşılanması
amacıyla başvurucular vekili tarafından daha önce de -25/7/2012 tarihinde-
davalı idareye bir müracaatta bulunulduğuna dikkat çekilmiştir. Söz konusu müracaatın
idare tarafından altmış gün içinde cevap verilmemek suretiyle reddi üzerine
ikinci altmış günlük dava açma süresi içinde ve en geç 22/11/2012 günü mesai
saati bitimine kadar dava açılması gerekirken bu süre geçirildikten sonra
21/5/2013 tarihinde açılan davada süre aşımı olduğu belirtilmiştir. Kararda
ayrıca 4/3/2013 tarihinde idareye yeniden bir başvuruda bulunulduğu
anlaşılmakla birlikte söz konusu başvurunun ilk başvurunun zımnen reddi üzerine
başlayan ve bitmiş olan dava açma süresini canlandırmasına hukuken olanak
bulunmadığı da vurgulanmıştır.
20. Karşıoy görüşünde ise idari
eylemden zarar görenin daha önceki başvurusu reddedilmiş olsa da bir yıllık
zorunlu idari başvuru süresi içinde olmak kaydıyla idareye yeniden başvuruda
bulunabileceği ve talebinin reddi hâlinde süresi içinde yeni bir dava
açabileceği belirtilmiştir. Buna göre başvurucunun askerliğe elverişli
olmadığına dair sağlık raporunun onaylanarak kesinleştiği 18/7/2012 (ve ayrıca
söz konusu raporun tebliğ edildiği 19/8/2013) tarihinden itibaren henüz bir
yıllık süre içinde yapıldığı anlaşılan 4/3/2013 tarihli başvurunun geçerli bir
başvuru olarak kabul edilmesi gerektiği ifade edilmiş, söz konusu başvurunun
zımnen reddi üzerine 21/5/2013 tarihinde açılan davanın süresinde olduğu belirtilmiştir.
21. Başvurucuların karar düzeltme istemi aynı Mahkemenin
5/11/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
22. Nihai karar 8/12/2014 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiştir.
23. Başvurucular 5/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
24. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve
6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının
(E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
25. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu’nun 43. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İdari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan
önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri
tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde
yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır.
Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği
tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 11/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
27. Başvurucular, tam yargı davası açılmadan önce idareye
yapılması zorunlu olan başvuru için öngörülen bir yıllık süre içinde birden
fazla başvuruda bulunulmasına engel bir düzenleme olmadığını belirtmekte; buna
göre sağlık raporunun kesinleştiği 18/7/2012 tarihinden itibaren bir yıl içinde
ve 4/3/2013 tarihinde yapılan başvurunun reddi üzerine açtıkları davanın
süresinde olduğunu iddia etmektedir. Kesinleşen sağlık raporunun 19/8/2013
tarihinde tebliğ edildiğine ve ceza soruşturmasının 21/3/2014 tarihinde
sonuçlandığına da dikkat çeken başvurucular, bu hususların lehe
değerlendirilerek davanın süresinde olduğu kabul edilebileceği hâlde derece
mahkemesinin katı ve şekilci bir yorumla davayı süre aşımından reddetmesinin hakkaniyete
aykırı olduğunu ifade etmekte; mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
28. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye
erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
31. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
32. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
33. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre aşımından
reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim
hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
34. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
35. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
36. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
37. Başvurucuların idari eylemden doğan zararın tazmini
istemiyle açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme
kararının 1602 sayılı mülga Kanun’un 43. maddesine dayandığı görülmektedir.
Dolayısıyla somut olayda başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik
müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
38. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem
ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel
ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir
gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna
işaret etmiştir (Daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017,
§§ 54, 55; Fatma Altuner,
B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48,49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve
Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
iii. Ölçülülük
(1)
Genel İlkeler
39. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,§ 52).
40. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka
açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması
nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını
kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., §
38).
41. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma
süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle
yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun
ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin
belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa
Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten
itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının
mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir
(Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma
süresinin henüz dava hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin dava hakkının
doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun
kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava
hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir
(Benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Yaşar Çoban, § 66).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
42. Bireysel başvuruya konu olayda tam yargı davası açılmasının
sebebi başvurucunun zorunlu askerlik hizmeti sırasında maruz kaldığını ileri
sürdüğü müessir fiil neticesinde askerliğe elverişsiz hâle gelmesi nedeniyle
uğranılan maddi ve manevi zararın tazmin edilmesi isteğidir.
43. Tazminat hukukunun idari yargıda genel kabul gören
prensiplerine göre idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle
tam yargı davası açılabilmesi için üç koşul bulunmaktadır. Bunlar; idari eylem,
zarar, zarar ile idari eylem arasında illiyet bağının bulunması koşullarıdır.
Buna göre tam yargı davası açılabilmesi için eylemin idariliğinin,
yol açtığı zararın ve illiyet bağının ortaya konulması zorunludur. Bu bağlamda
başvurucuların da eylem nedeniyle ne zaman zarara uğradıklarını ve oluşan bu
zararı ne zaman öğrendiklerini açıkça ortaya koymaları gerekir. Bu çerçevede
eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da
arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya
konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı
kabul edilmektedir (Benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Ayşe Yıldırım, § 65; Hasan Oğuz ve diğerleri, B. No: 2015/2700,
7/2/2018, § 48).
44. Başvuruya konu kararda derece mahkemesi, başvurucunun
askerliğe elverişli olmadığına dair düzenlenen sağlık raporuna, zarara
uğranıldığının değerlendirilebilmesi noktasında önem atfetmiş ve dava açma
süresinin başlangıcında bu raporun kesinleştiği 18/7/2012 tarihini esas
almıştır. Somut olayda söz konusu sağlık raporunun mahiyeti dikkate alındığında
derece mahkemesinin bu raporu uğranılan zararın değerlendirilebilmesine imkân
sağlayan bir belge olarak kabul etmesini haklı kılan nedenlerin bulunmadığı
söylenemez. Öte yandan başvurucuların söz konusu sağlık raporundan haberdar
oldukları noktasında da bir tereddüt bulunmadığı, nitekim idareye yapılan
25/7/2012 tarihli başvuru dilekçesinde 18/6/2012
tarihli sağlık raporu ile askerliğe elverişsizliğin tespit edildiğinden
bahsedildiği dikkate alındığında derece mahkemesinin dava açma süresinin
başlangıcına esas aldığı tarih itibarıyla başvurucuların hizmet kusuru ilkesine
göre idare aleyhine tam yargı davası açılması için gerekli olan koşulların
tümünün oluştuğundan haberdar oldukları açıktır.
45. Bununla birlikte somut başvuruda, idari eylemden doğan
zararın tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında dava açma süresine
ilişkin mevzuat hükümlerinin uygulanması noktasında ihtilafın ortaya çıktığı ve
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi
bakımından ayrıca önem arz eden mesele, zorunlu idari başvuru için öngörülen
bir yıllık süre içinde yapılan ilk başvuru üzerine zımni ret ve dava açma
süresi geçtikten sonra bir yıllık başvuru süresi içinde yeniden idareye
başvurulması hâlinde verilecek ret cevabının kişiye yeni bir dava hakkı
sağlayıp sağlamayacağı, bir başka ifadeyle dava açma süresini canlandırıp
canlandırmayacağıdır.
46. Bu bağlamda derece mahkemesinin zorunlu askerlik hizmeti
sırasında maruz kalındığı ileri sürülen müessir fiil neticesinde askerliğe
elverişsiz hâle gelinmesi nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın hizmet
kusuru ilkesi uyarınca karşılanması talebiyle yapılan ilk başvuru üzerine zımni
ret ve dava açma süresi geçtikten sonra aynı maddive
hukuki sebeplerle yapılan yeni başvurunun -bu başvuru henüz bir yıllık başvuru
süresi içinde yapılmış olsa dahi- başvuruculara yeni bir dava hakkı
sağlamayacağını değerlendirdiği anlaşılmaktadır. Mahkemeye göre yeni başvuru
üzerine tesis edilen işlem, ilk başvurunun zımnen reddi ile başlayan ve biten
dava açma süresini canlandırmamaktadır.
47. Derece mahkemesinin söz konusu yorumunun mahkemeye erişim
hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bakımından değerlendirildiği bu aşamada,
idari başvuru süreçleri yönünden koşullarının birbirinden farklı olması
gözetilerek bu noktadan sonra her bir başvurucu açısından ayrı inceleme
yapılmıştır.
(a) Murat
Dinç Yönünden
48. Başvuruculardan Murat Dinç'in tam yargı davası açılmadan
önce idareye zorunlu başvuru yapılması için öngörülen bir yıllık süre içinde,
ilki 25/7/2012, ikincisi 4/3/2013 tarihinde olmak üzere iki ayrı idari başvuru
yaptığı; bireysel başvuruya dayanak davayı da 4/3/2013 tarihli ikinci
başvurusunun zımnen reddi üzerine açtığı, bu itibarla Mahkeme kararında yer
verilen gerekçenin adı geçen başvurucunun maddi ve hukuki durumu ile örtüştüğü
görülmektedir.
49. Bu açıklama ışığında bireysel başvuruya konu davadaki
gerekçeli kararda yer verilen hukuki tespitler ve dayanaklar irdelendiğinde
Mahkemenin somut davanın koşulları bağlamında dava açma süresine ilişkin
kuralların değerlendirilmesiyle ilgili yaklaşımının öngörülemez nitelikte bir
yaklaşım olduğundan söz edilemez. Öte yandan bireysel başvuruya konu kararın
idari eyleme dayalı olarak açılacak tam yargı davalarında zorunlu idari
başvuruya ve süreye ilişkin usul kurallarının uygulanması noktasında davanın
hakkaniyetine halel getirecek nitelikte katı, şekilci bir yorum ve
değerlendirme içermediği, bu itibarla 25/7/2012 tarihli ilk başvurusunun reddi
üzerine mevcut olan dava açma olanağı da dikkate alındığında başvuruculardan
Murat Dinç'in dava açmasının aşırı derecede zorlaştırılmadığı ya da imkânsız
kılınmadığı sonucuna varılmıştır.
50. Buna göre başvuruculardan Murat Dinç'in mahkemeye erişim
hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olduğu anlaşılmıştır.
51. Açıklanan gerekçelerle başvuruculardan Murat Dinç'in
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
(b) Rıza
Dinç Yönünden
52. Başvuruculardan RızaDinç'in tam
yargı davası açılmadan önce idareye zorunlu başvuru yapılması için öngörülen
bir yıllık süre içinde idareye sadece bir kez başvuru yaptığı, bu başvurunun da
Murat Dinç ile birlikte gerçekleştirdiği ve bireysel başvuruya dayanak davaya
esas teşkil eden 4/3/2013 tarihli başvuru olduğu, söz konusu başvurunun zımnen
reddi üzerine somut davayı açtığı, bu itibarla Mahkeme kararında yer verilen
gerekçenin adı geçen başvurucunun maddi ve hukuki durumu ile örtüşmediği
görülmektedir.
53. Bu açıklama ışığında bireysel başvuruya konu davadaki
gerekçeli kararda yer verilen hukuki tespitler ve dayanaklar irdelendiğinde
Mahkemenin, başvuruculardan Rıza Dinç'in idareye sadece bir kez başvuru yaptığı
ve bu başvurunun zımnen reddi üzerine dava açtığıhususunu
dikkate almaksızın idari başvuru süreci yönünden diğer başvurucunun maddi ve
hukuki koşullarını davanın tümüne teşmil ederek adı geçen başvurucunun davasını
da süre aşımından reddettiği anlaşılmaktadır. Somut olayda, Mahkemenin
kabulünün aksine Rıza Dinç'in 25/7/2012 tarihinde henüz idari başvuru yapmadığı
dikkate alındığında Mahkemenin dava açma tarihinin son günü olarak esas aldığı
21/11/2012 tarihi itibarıyla Rıza Dinç yönünden tam yargı davası açılması için
gerekli usule ilişkin koşulların oluştuğundan bir başka ifadeyle adı geçen
başvurucunun dava hakkının doğduğundan söz edilemeyeceği açıktır.
54. Buna göre Mahkemenin başvuruculardan Rıza Dinç'in maddi ve
hukuki koşullarıyla örtüşmeyen tespit ve değerlendirmelere istinaden henüz dava
hakkının doğmadığı bir dönemde Rıza Dinç yönünden de dava açma süresini
işletmeye başlaması nedeniyle adı geçen başvurucunun dava açmasının aşırı
derecede zorlaştırıldığı sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla davanın süre
aşımından reddedilmesi suretiyle adı geçen başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
55. Öte yandan bireysel başvuruya konu olan uyuşmazlıkta
idarenin kısmen veya tamamen tazmin sorumluluğu bulunup bulunmadığı hususu
ancak davanın esastan incelenmesi sonucu Mahkemenin belirleyeceği bir husustur.
Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan değerlendirmesi ve vardığı sonuç
yalnızca mahkemeye erişim hakkı bağlamında olup davanın esasına ilişkinbir değerlendirme içermediği açıktır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvuruculardan Rıza Dinç'in
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
58. Başvuruculardan Rıza Dinç, yeniden yargılama yapılmasına
hükmedilerek ihlalin giderilmesi talebinde bulunmuştur.
59. Başvuruculardan Rıza Dinç'in adil yargılanmahakkı
kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
60. Adı geçen başvurucu yönünden mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak
üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin
başvuruculardan Rıza Dinç'e ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Başvuruculardan Murat Dinç'in Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Başvuruculardan Rıza Dinç'in Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin başvuruculardan Rıza Dinç yönünden adil
yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için-Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt
bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM
İkinci Dairesinin 30/4/2014 tarihli ve E.2013/1221, K.2014/647 sayılı kararıyla
ilgilidir.),
D. 1. Başvuruculardan Murat Dinç tarafından yapılan yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
2. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin başvuruculardan Rıza Dinç'e ÖDENMESİNE,
E. Başvuruculardan Rıza Dinç'e yapılacak ödemenin, kararın
tebliğini takiben adı geçen başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden
itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin
sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ
UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
11/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.