TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYDIN MERSİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/6905)
|
|
Karar Tarihi: 7/2/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Aydın MERSİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Erhan
MERSİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olayı nedeniyle uğranılan manevi zararın
tazmin edilmesi istemiyle açılan tam yargı davasının esası görüşülmeden
reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun yaz aylarında kullandığını belirttiği Bingöl ili
Yayladere ilçesi Sürmelikoç köyü Çay mezrasında
bulunan evine sızan PKK terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında
15/12/2011 tarihinde silahlı çatışma yaşanmıştır. Terör örgütü mensupları
çatışmadan sonra bu evde ölü ele geçirilmişlerdir. Jandarma görevlileri
tarafından başvurucu nezdinde 16/12/2011 tarihinde olaya ilişkin tutanak
tutulmuştur.
9. Başvurucu 20/12/2011 tarihinde Bingöl Valiliği Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuş ve
evininin içindeki eşyalarla birlikte kullanılamaz hâle geldiğini, meydana gelen
toplam zararın 150.000 TL'yi aştığını belirterek evinde oluşan 150.000 TL
zararının tazmin edilmesini istemiştir. Komisyon tarafından cevap
verilmemiştir.
10. Başvurucu 80.000 TL maddi ve 30.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi istemiyle İçişleri Bakanlığı aleyhine 3/4/2012 tarihinde
dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde, Anayasa Mahkemesinin 25/6/2009
tarihli ve E.2006/79, K.2009/97 sayılı kararına (bkz. § 22)da yer vererek 5233
sayılı Kanun'un manevi tazminat yolunu kapatmadığını da belirtmiştir.
11. Elazığ 2. İdare Mahkemesi, terörle
mücadeleden kaynaklanan maddi zararın tazmini istemiyle açılan davalarda yargı
yerince 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Kaynaklanan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca manevi tazminat
hususunda ise genel hükümlere göre inceleme yapılacağından maddi ve manevi
tazminat taleplerine karşı ayrı ayrı dava açılması gerektiği gerekçesiyle
8/5/2012 tarihinde dilekçenin reddine karar vermiştir.
12. Başvurucu otuz günlük süresi içinde davasını yenileyerek
ayrı ayrı maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. Manevi tazminata ilişkin
davada Elazığ 2. İdare Mahkemesi 9/8/2012 tarihli kararıyla başvurucunun
Komisyona maddi tazminat başvurusu bulunduğunu ancak manevi tazminat talebi
bulunmadığını belirterek 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 13., 14. ve 15. maddeleri uyarınca dilekçenin merciine (İçişleri Bakanlığına)tevdiine karar vermiştir.
13. İçişleri Bakanlığı tarafından cevap verilmemesi üzerine
başvurucu 10/12/2012 tarihinde 30.000 TL manevi tazminat ödenmesi istemiyle
dava açmıştır.
14. Elazığ 1. İdare Mahkemesi 14/3/2013
tarihli kararıyla davayı süre aşımı gerekçesiyle reddetmiştir. Mahkemenin
gerekçesine göre başvurucu söz konusu zarar verici olaydan 16/12/2011 tarihinde
imzalanan ayrıntılı tutanakla haberdar olmuştur. 5233 sayılı Kanun'un 6.
maddesine göre bu tarihten itibaren altmış gün içinde başvurucunun idareye
başvurarak manevi zararlarının karşılanmasını istemesi gerekmektedir. Ancak
somut olayda bu süre geçirildikten sonra doğrudan Elazığ
2. İdare Mahkemesinin E.2012/1138 sayılı dosyasında 3/4/2012 tarihinde dava
açılmıştır. Dolayısıyla manevi tazminat talebi hakkında 5233 sayılı Kanun'da
öngörülen altmış günlük süre içinde başvuruda bulunulmadığı veya dava
açılmadığı için davanın esasının incelenebilmesi mümkün değildir. İdare
Mahkemesine göre başvurucunun Bingöl Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna yaptığı
20/12/2011 tarihli başvurusunun evinde oluştuğu öne sürülen 150.000,00 TL maddi
zarara münhasır olması karşısında söz konusu başvurunun manevi tazminat
talebiyle açılan bu davada süre aşımını durdurması mümkün değildir.
l5. Başvurucu, kararı temyiz
etmiştir. Danıştay Onbeşinci Dairesi (Daire), kararı
farklı bir gerekçeyle onamıştır. Daireye göre dava süresinde açılmakla birlikte
somut olay, idarenin kusurlu ve kusursuz sorumluluk hâllerinin herhangi biri
kapsamında kalmadığından 5233 sayılı Kanun çerçevesinde incelenmelidir. 5233
sayılı Kanun ise manevi zararları kapsamadığından davanın bu gerekçe ile
reddedilmesi gerekmektedir.Dolayısıyla
davanın reddine dair Mahkeme kararı sonucu itibarıyla yerindedir.
16. Başvurucunun karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 12/2/2015
tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu karar 23/3/2015 tarihinde başvurucu
vekiline tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 17/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 5233 sayılı Kanun'un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 4. maddeleri (bkz. Celal Demir,
B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-21, 23).
19. 5233 sayılı Kanun'un 6. maddesinin birinci fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Zarar gören veya
mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden
itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana
gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu
olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları hâlinde gerekli işlemlere
başlanır. Bu sürelerden sonra yapılacak başvurular kabul edilmez."
20. 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
“1. İdari
dava türleri şunlardır:
...
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam
yargı davaları,
...”
21. 2577 sayılı Kanunu’nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İdari
eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu
eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle
öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren
beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini
istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu
konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış
gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren,
dava süresi içinde dava açılabilir.”
22. Anayasa Mahkemesinin 25/6/2009 tarihli ve E.2006/79,
K.2009/97 sayılı kararı şöyledir:
"5233 sayılı Yasa,
terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının özellikle yargı yoluna
gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla
karşılanması amacıyla hazırlanmış bir yasadır. Yasa bu yönüyle zarara uğrayan
vatandaş ile devlet arasındaki uyuşmazlıkta yargı yoluna gidilmeden alternatif
bir çözüm yöntemi getirmiştir. Yasakoyucu bu amaca
uygun olarak yargılama hukuku kurallarından farklı hükümler öngörerek buna
ilişkin esasları Yasa'da ayrıntılı olarak kurala bağlamıştır.
İdare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu
olan, nedensellik bağı kurulabilen zararları kusur sorumluluğu ilkesi uyarınca
tazminle yükümlüdür. Ancak bazen idare, kusur koşulu ve nedensellik bağı
aranmadan da meydana gelen bazı zararlardan sorumlu olabilmektedir. Bunlar,
idarenin kendi faaliyet alanıyla ilgili önlemekle yükümlü olduğu halde
önleyemediği zararlardır. 5233 sayılı Yasa'da yer alan sorumluluğun dayanağını
da kusursuz sorumluluğun bir türü olan ve bilimsel ve yargısal içtihatlarla
geliştirilen 'sosyal risk ilkesi' oluşturmaktadır.
Terör ve terörle mücadeleden doğan ancak idari
bir eylem veya işlemle nedensellik bağı bulunmayan maddi zararların
karşılanmasına ilişkin 5233 sayılı Yasa'daki düzenlemeler, yasakoyucunun
sosyal hukuk devletinin gereği olarak sorumluluk hukukunun genel ilkelerine
yasayla getirdiği bir istisnadır. İdarenin kusurunun bulunmadığı ancak 'sosyal
risk ilkesi' gereği sulh yoluyla karşılanması gereken zararların nelerden
ibaret olduğunun tespiti, yasakoyucunun takdir
yetkisi içindedir. İtiraz konusu kurallarda yer alan maddi zararların öncelikle
sulh yoluyla karşılanmasına ilişkin hükümlerin bulunmasını bu kapsamda
değerlendirmek gerekir.
5233 sayılı Yasa, idarenin eylem ve işleminin
sonucu olmayan ve herhangibir idari işlem veya
eylemle doğrudan nedensellik bağı da bulunmayan, ancak terör ve terörle
mücadele sırasında meydana gelen zararların da tazmini yolunu açan, bu anlamda
idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişleten bir yasadır. Bu Yasa idarenin
kusursuz sorumluluk alanını genişletmekle birlikte, aynı zamanda terör ve
terörle mücadele sırasında meydana gelen zararlardan sadece 'maddi' olan
kısmının sulh yoluyla tazminine ilişkin esas ve usulleri belirlemektedir.
Yasa'da bu zararlardan 'manevi' olan kısmın idareden talep edilemeyeceğine
ilişkin bir hükme yer verilmediği gibi, 12. maddede 'sulh yoluyla çözülemeyen
uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır' denilerek
Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer
verilmiştir. Bu nedenle itiraz konusu ibare, idarenin sorumluluk alanını
daraltan veya idari işlem veya eylemlere karşı yargı yolunu kapatan bir hüküm
içermemektedir."
23. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26/3/2014 tarihli ve
E.2013/1489, K.2014/1219 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:
“5233 sayılı Yasa, idarenin terör olaylarına
dayalı kusursuz sorumluluk alanını genişleten, oluşan zararların yargı yoluna
başvurmadan sulh yoluyla ödenmesine öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın sadece
maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif bir yöntemle
giderilmesini sağlayan, ancak manevi zararların karşılanmasını da engellemeyen
nitelikte bir yasadır.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
18888/02 nolu başvuruya konu 12/01/2006 günlü Aydın İçyer -
Türkiye kararının 81. paragrafında, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Kaynaklanan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunla ilgili olarak “Tazminat
Kanun’unda yalnız maddi zararlar için tazminat talep etme olanağının bulunduğu
doğru olsa da Kanun’un 12. maddesinin idari mahkemelerde manevi zarar için
tazminat talep etme olanağı verdiği görülmektedir.” ifadesine yer verilmiştir.
Bu durumda, terör olayları nedeniyle meydana
gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Yasa uyarınca
karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat
taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve
kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Yasanın öngördüğü usullere tabi olarak
manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemesinin yapılması
gerekmektedir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 7/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; yaşanan çatışmada köydeki evinin tamamen
kullanılamaz hâle geldiğini, içindeki eşyalarının yandığını, ayrıca çatışma
sonrasında evden sekiz teröristin cesedinin çıkması nedeniyle hakkında terör
örgütü yandaşı algısının oluştuğunu oysa vatanına bağlı ve toplumda belirli bir
statü sahibi olduğunu, dolayısıyla olay nedeniyle manevi zarara uğradığını
ileri sürmüştür. Başvurucu, Anayasa Mahkemesinin 25/6/2009 tarihli kararına
göre (bkz. § 22) idari yargıda tam yargı davası açılarak manevi tazminat
istenebileceğini, nitekim Elazığ 2. İdare Mahkemesinin 8/5/2012 tarihli
kararında maddi tazminatın 5233 sayılı Kanun'a, manevi tazminatın ise genel hükümlere
göre sonuçlandırılması gerektiği gerekçesiyle dilekçenin reddine karar
verdiğini oysa Danıştayca manevi tazminatın 5233
sayılı Kanun kapsamında olmadığının belirtilmesi ile yetinilerek manevi
zararlarının karşılanmadığını, bu durumun Anayasa'nın 2. maddesinde güvence
altına alınan hukuk devleti ilkesi ile 125. maddesinde belirtilen idarenin her
türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu ilkesini ihlal
ettiğini iddia ederek ihlalin tespitini istemiştir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu; Mahkemece hatalı değerlendirme
yapılarak davasının reddi yönünde karar verildiğini, bu nedenle manevi
zararları hakkında idare hukuku genel hükümleri kapsamında inceleme yapılarak
bir giderim sağlanması imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın
2. ve 125. maddelerinde güvence altına alınan ilkelerin ihlal edildiğini iddia
etmiştir. Manevi tazminat isteminin reddedilmesi ile ortaya çıkan temel sorun
başvurucunun mahkemeye etkili erişiminin engellenmesi olduğundan başvurucunun
manevi tazminat istemi hakkındaki iddiasının adil yargılanma hakkı kapsamındaki
mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi uygun görülmüştür (benzer yönde
değerlendirme için bkz. Mehmet Emin Timurtaş,
B. No: 2014/2008, 22/11/2017, § 46).
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
28. 5233 sayılı Kanun Anayasa Mahkemesi ve Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulunun verdiği kararlarda da belirtildiği üzere maddi zararların
özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların genel hükümlere göre
karşılanmasına da engel olmayan bir yasadır. 2577 sayılı Kanun'un 12. ve 13.
maddelerinde idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal
edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol 5233
sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan
zararın tazminine imkân sağlamaktadır (Abbas
Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016, § 81).
29. Anılan içtihatta ortaya konulduğu üzere 5233 sayılı Kanun
manevi zararların karşılanmasını öngörmemekle birlikte genel hükümlere göre açılacak
tam yargı davasında manevi tazminat istenmesini de engellememektedir. Bir başka
ifadeyle kişiler manevi tazminat taleplerini 5233 sayılı Kanun kapsamında değil
5233 sayılı Kanun'dan bağımsız olarak tazminat hukukunun genel prensiplerine
göre açacakları davalarda dile getirebilirler.
30. Bu durumda başvurucuların idare mahkemelerinde açtıkları
davaların niteliği ve manevi tazminata ilişkin taleplerini dile getiriliş
biçimleri özel önem taşır. Bir başka deyişle davanın yukarıda belirtilen
içtihada uygun şekilde yani genel hükümler çerçevesinde 2577 sayılı Kanun'un
ilgili maddelerinde belirtilen usullere göre mi açıldığı yoksa manevi tazminat
talebinin 5233 sayılı Kanun'a mı dayandırıldığının ortaya konulması gerekir.
31. Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinin (Emir Ağgül ve diğerleri,
B. No: 2014/16320, 21/11/2017) kararında belirtildiği üzere bir tazminat veya
tam yargı davasına konu olan alacağa ilişkin mevzuat hükümleri kapsamında
yürütülen yargılamada, kişilerin taleplerini başlattıkları usulde hataya
düşülerek incelemenin yapılacağı mevzuat kaynaklarının daraltılmasının
belirtilen anlamda dava açılması ile ilgili bir kısıtlama olarak
değerlendirilmesi ve bu müdahalenin mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmesi gerekmektedir.
32. Nitekim, 5233 sayılı Kanun kapsamında manevi tazminat
ödenmesine ilişkin benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve
Anayasa Mahkemesi, terör ve terörle mücadele kapsamında gerçekleşen zararlara
ilişkin manevi tazminat taleplerinin karşılanması için 5233 sayılı Kanun’da
hüküm bulunmamakla birlikte idare hukukunun genel hükümleri kapsamında
başvurucuların anılan talep hakkına sahip olduklarını belirtmiştir. Anayasa
Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun'un maddi zararların özel bir giderim usulü olmakla
birlikte manevi zararların karşılanmasına da engel olmayan bir kanun olduğunu,
2577 sayılı Kanun’un 12. ve 13.maddelerinde, idarenin işlem veya eyleminden
kaynaklı olarak hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı
tanındığını belirterek idareye yaptıkları başvuru ve açtıkları davayı tazminat
hukukunun genel hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum kalan
başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Özden Sayar ve Deren Dilara Sayar, B. No:
2013/4022, 13/4/2016, §§ 51-76).
33. Somut olayda başvurucu, idare hukuku genel hükümleri
kapsamında manevi tazminat ödenmesi istemiyle ve gerekli karar harcını da
ödeyerek doğrudan tam yargı davası açmıştır (bkz. § 11).Elazığ
2. İdare Mahkemesi davayı süresinde görmüş ve fakat idari karar alınması
gerektiğinden dilekçenin merciine tevdiine karar vermiştir. Merciin zımni ret
kararının ardından başvurucu öngörülen sürede davasını açmıştır. Ancak zımni
ret üzerine açılan davayı inceleyen Elazığ 1. İdare
Mahkemesi genel hükümler yerine 5233 sayılı Kanun'un 6. maddesindeki altmış
günlük süreyi esas alarak olaya ilişkin tutanağın tutulduğu tarih (16/12/2011)
ile ilk davanın açıldığı tarih (3/4/2012) arasında altmış günlük sürenin
geçirilmiş olduğu sonucuna vararak davayı süre aşımı gerekçesiyle reddetmiştir.
İdare Mahkemesine göre, başvurucunun Komisyon'a yaptığı 20/12/2011 tarihli
başvuru maddi zarara münhasır olduğundan manevi tazminat talebiyle açılan
davada süre hesabında dikkate alınamaz. Danıştay da davayı 5233 sayılı Kanun hükümlerine
göre incelemiş ve 5233 sayılı Kanun'a göre manevi tazminata hükmedilemeyeceği
gerekçesiyle davanın reddine ilişkin kararı onamıştır.
34. Oysa manevi tazminat istemiyle tazminat hukukunun genel
prensiplerine göre açılan davada 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesinin son
fıkrasındaki, 2577 sayılı Kanun’un 2. ve 13. maddelerindeki (bkz. §§ 20, 21)
açık düzenlemeler ile Danıştay (bkz. § 23) ve Anayasa Mahkemesi (bkz. § 22)
içtihatları dikkate alındığında başvurucunun manevi tazminat talebi hakkında
idare hukukunun genel hükümleri kapsamında inceleme yapılarak bir karar
verilmesi yoluyla başvurucunun mahkemeye erişimine olanak sağlanmalıdır.
Nitekim Elazığ 2. İdare Mahkemesinin ilk aşamada gerek
maddi ve manevi tazminat istemlerine ayrı ayrı dava açılması istemiyle
dilekçenin reddine karar vermesinin gerekse manevi tazminat istemiyle yenilenen
davada dilekçenin merciine tevdiine karar vermesinin başvurucunun manevi
tazminat istemini genel hükümlere göre inceleme amacına dönük olduğu
anlaşılmaktadır.
35. Ancak, merciin zımni ret kararı üzerine açılan davayı
inceleyen Elazığ 1. İdare Mahkemesi ve sonrasında
Danıştay Onbeşinci Dairesi, davayı 5233 sayılı Kanun
kapsamında inceleyerek başvurucunun mahkemeye erişim hakkına müdahalede
bulunmuşlardır. Yukarıdaki belirtilen ilkeler ışığında yapılan incelemede
başvurucuyu manevi tazminat davasını tazminat hukukunun genel hükümlerine göre
inceletme imkânından mahrum bırakan müdahale yönünden yukarıda değinilen
içtihatlardan (Örneğin diğerleri arasından Emir
Ağgül ve diğerleri, Mehmet Emin Timurtaş başvuruları)
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı ve ölçüsüz müdahalenin başvurucunun
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varılmaktadır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
38. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi talebinde bulunmuştur.
39. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
40.
Bu durumda adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre
yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ 1.
İdare Mahkemesine (E.2013/133, K.2013/259) gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ 1. İdare Mahkemesine (E.2013/133, K.2013/259)
GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90
TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onbeşinci
Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.