TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ RIZA AKARSU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/6999)
|
|
Karar Tarihi: 12/9/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ali Rıza AKARSU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ihale yoluyla idareden satın alınan aracın
ihtiyati tedbir kararı gerekçe gösterilerek geç tescil edilmesi yüzünden
uğranılan zararın giderilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 20/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, 1955 doğumlu olup şehirler arası
taşımacılık alanında şoförlük yapmaktadır.
10. 74 BC 072 plakalı kamyon, araç sahibi B.Ç.nin borcu
nedeniyle Çerkezköy Vergi Dairesi Müdürlüğünce (Vergi Dairesi) haczedilerek
ihale yoluyla satışa çıkarılmıştır. Başvurucu, Vergi Dairesinin 8/7/2008
tarihinde düzenlemiş olduğu açık artırmaya katılarak bu kamyonu satın almıştır.
İhalenin kesinleşmesi üzerine başvurucu 21/7/2008 tarihinde Bartın Emniyet
Müdürlüğüne aracın trafik siciline tescili için talepte bulunmuştur. Emniyet
Müdürlüğü 22/9/2008 tarihli yazı ile aracın tescilinin mümkün olmadığını
başvurucuya bildirmiştir. Bu yazıda, Bartın 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin
11/4/2008 tarihli kararı uyarınca aracın trafik sicilinde tescil edilmiş bir
ihtiyati tedbir şerhinin bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca ihaleyi
gerçekleştiren idarenin aracın son takyidat durumu ile ilgili olarak bilgi
almadığı ifade edilmiş ve nakil işleminin gerçekleştirilmesi hâlinde araçla
ilgili diğer hak sahiplerinin mağdur olabileceği, bunun ise tazminat davalarına
ve ilgili memurlar hakkında rücu davalarına neden olacağı açıklanmıştır.
11. Başvurucu, bu idari işleme karşı 11/11/2008 tarihinde
Zonguldak İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır. Mahkeme 4/5/2009 tarihinde davanın
kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde;
Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ihtiyati tedbir kararının rızai alım satımlar
için uygulanabileceği, bu tedbir kararının cebri satış suretiyle yapılan ihale
sonunda söz konusu aracı tescilden önce edinen başvurucu adına tescil
edilmesini engellemediği belirtilmiştir. Karar temyiz edilmemiş, idare bu
kararın uygulanması kapsamında 7/9/2009 tarihinde aracı başvurucu adına trafik
siciline tescil etmiştir.
12. Başvurucu bu defa satın aldığı aracın yaklaşık bir
yıl geç tescil edilmesi nedeniyle uğradığı zararların tazmini için 21/7/2008
tarihinde idareden talepte bulunmuştur. Bu talebe bir cevap verilmemesi üzerine
başvurucu 10/9/2009 tarihinde Bartın Valiliği aleyhine aynı Mahkemede tam yargı
davası açmıştır. Başvurucu, aracın tamiri için yaptığı masrafın karşılığı
olarak 14.943,52 TL ve idarenin hukuka aykırı işlemi nedeniyle bu aracı bir yıl
boyunca kullanamadığı için 60.000 TL olmak üzere toplam 74.943,52 TL tutarında maddi
tazminat talebinde bulunmuştur.
13. Mahkeme 28/1/2010 tarihinde davanın reddine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde, idarece yapılan açık artırmada satın alınan
aracın tamiri için yapılan harcamanın idarenin hukuka aykırı işleminden
kaynaklanmadığı belirtilmiştir. Mahkeme, başvurucunun idarenin hukuka aykırı
işlemi nedeniyle aracı bir yıl ticari faaliyette kullanamaması nedeniyle
uğradığını belirttiği zarara ilişkin 60.000 TL tutarındaki maddi tazminat
talebini de reddetmiştir. Mahkemeye göre söz konusu aracın bu süre içinde
ticari faaliyette kullanılıp kullanılmayacağı, devamlı surette iş bulunup
bulunamayacağı ve bu işler için ne miktarda gelir elde edilebileceği kesin
olarak belirli olmayıp bu sebeple maddi tazminat talebinin kabulüne imkân bulunmamaktadır.
14. Temyiz edilen karar, Danıştay Onbeşinci Dairesince
24/4/2014 tarihinde onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı
Dairenin 12/2/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
15. Nihai karar, başvurucu vekiline 25/3/2015 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 20/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. Olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan 18/6/1927
tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 101. maddesi
şöyledir:
“Hakim iki taraftan birinin talebiyle
davanın ikamesinden evvel veya sonra aşağıda gösterilen hal ve şekillerde
ihtiyati tedbirler ittihazına karar verebilir:
1 – Menkul ve gayrimenkul malların ayni
münazaalı ise bunun haciz veya yeddiadle tevdiine,
2 – Münazaalı şeyin muhafazası için
lazımgelen her türlü tedbirlerin ittihazına,
3 – Kanunu Medeni ile muayyen hallerde
nafaka alınmasına,
4 – Ayrılık veya boşanma davası üzerine
Kanunu Medeni mucibince icap eden muvakkat tedbirlerin ittihazına.”
18. 1086 sayılı mülga Kanun'un 103. maddesi şöyledir:
"101 ve 102 nci maddelerde
gösterilen hallerden başka tehirinde tehlike olan veya mühim bir zarar olacağı
anlaşılan hallerde tehlike veya zararı defi için hakim icap eden ihtiyati
tedbirlerin icrasına karar verebilir."
19. Bu Kanun'u yürürlükten kaldıran 12/1/2011 tarihli ve
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 389. maddesi şöyledir:
"(1) Mevcut durumda meydana
gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde
zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle
bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde,
uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.
(2) Birinci fıkra hükmü niteliğine
uygun düştüğü ölçüde çekişmesiz yargı işlerinde de uygulanır."
20. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 12. maddesi şöyledir:
"İlgililer haklarını ihlal eden bir
idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan
doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte
açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması
üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde
verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan
dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası
açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma
hakları saklıdır."
21. 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu'nun 19. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Araç sahipleri araçlarını
yönetmelikte belirtilen esaslara göre yetkili kuruluşa tescil ettirmek ve
tescil belgesi almak zorundadırlar."
22. 2918 sayılı Kanun'un 20. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"Tescil süreleri, satış ve
devirler, noterlerin sorumluluğu ile ilgili esaslar şunlardır:
a) Araç sahipleri,
1. (Değişik: 13/2/2011-6111/55 md.)
Tescili zorunlu ve ilk tescili yapılacak olan araçların satın alma veya
gümrükten çekme tarihinden itibaren üç ay içinde tescili için; bunların hurda
durumuna gelmesi hâlinde ise bir ay içinde tescilin silinmesi için ilgili
trafik tescil kuruluşuna veya Emniyet Genel Müdürlüğünün belirleyeceği kamu
kurum veya kuruluşları ile gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerine başvurmak,
2. (Değişik: 2/4/1998 - 4358/3 md.)
Tescilin yapılması veya silinmesi için vergi kimlik numarası ile yönetmelikte
belirtilen bilgi ve belgeleri sağlamak,
Zorundadırlar.
...
d) (Değişik: 24/12/2009-5942/1 md.)
Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak
araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi
cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve
taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt
bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik
tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından
yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir...
...
Haciz, müsadere, zapt, buluntu,
trafikten men gibi nedenlerle; icra müdürlükleri, vergi dairesi müdürlükleri,
milli emlak müdürlükleri ile diğer yetkili kamu kurum ve kuruluşları tarafından
satışı yapılan araçların satış tutanağının bir örneği aracın kayıtlı olduğu trafik
tescil kuruluşlarına üç işgünü içerisinde gönderilir. Aracı satın alanlar
gerekli bilgi ve belgeleri sağlayarak ilgili trafik tescil kuruluşundan bir ay
içerisinde adlarına tescil belgesi almak zorundadırlar. Alıcıların tescil
belgesi almak için süresinde başvurmamaları halinde bu araçları alıcıları adına
re’sen kayıt ve tescil ettirmeye Emniyet Genel Müdürlüğü yetkilidir.
Bu bendin uygulanmasına ilişkin usul ve
esasları belirlemeye İçişleri ve Maliye Bakanlıkları yetkilidir...
..."
23. 2918 sayılı Kanun'un 21. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
Tescil edilen araçlar, "Tescil
Belgesi" ve "Tescil Plakası" alınmadan karayollarına
çıkarılamaz. (Ek cümle: 13/2/2011-6111/56 md.) Ancak, ilk tescili yapılan
araçlar için düzenlenen tescile ilişkin geçici belgelerin geçerlilik süresi
içinde, tescil belgesi alma zorunluluğu aranmaz."
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1
No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1.
maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı
gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve
yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun
olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin,
mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin
ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mal varlığına
ihtiyati tedbir uygulanmasını mülkiyet hakkına müdahale olarak
değerlendirmiştir. Poiss/Avusturya (B. No: 9816/82, 23/4/1987)
kararında, tarım arazilerine ilişkin bir planlama çerçevesinde taşınmazların
geçici olarak devri şeklinde bir tedbirin uygulanmasıyla başvurucunun
taşınmazını geçici olarak kullanmasının ve taşınmazından tasarruf etmesinin
önüne geçildiği belirtilerek başvuru mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin
birinci kural çerçevesinde incelenmiştir. AİHM sonuç olarak başvuruya konu
tedbirin yirmi dört yıl boyunca devam etmiş olduğuna dikkat çekerek
başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olmadığına karar
vermiştir (Poiss/Avusturya, §§ 61-70).
26. Köktepe/Türkiye (B. No: 35785/03, 22/7/2008)
kararına konu olayda ise orman idaresince açılan bir davada uyuşmazlık konusu
taşınmazın tapu kaydına konulan ihtiyati tedbir şerhinin mülkiyet hakkı
bakımından sonuçları tartışılmıştır. AİHM; derece mahkemelerinin anayasal gerekçelerle
başvurucunun mülkünün bir bölümüne tahdit getirdiğini, bu mahrumiyetin doğanın
ve çevrenin korunması şeklindeki kamu yararına dayalı meşru bir amacının
bulunduğunu, dolayısıyla hukuka aykırı ve keyfî hiçbir işlem bulunmadığını
kabul etmiştir. Bununla birlikte AİHM, başvurucunun taşınmazı 1993 yılında iyi
niyetle edindiğini vurgulamıştır. Mülkiyet hakkına yapılan bu müdahaleye karşın
iç hukukta etkin bir tazminat yolunun mevcut olmadığı ise kararda özellikle
belirtilmiştir. Kararda, başvurucunun mülkiyet hakkından yararlanmasının
engellendiği hâlde bir tazminat ödenmemiş olması nedeniyle kamu yararı ile
başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasının gereklilikleri arasındaki adil
dengenin bozulduğu sonucuna varılmıştır. Bu doğrultuda şahsi olarak olağan dışı
ve aşırı bir yüke katlanmış olduğu kanaatiyle başvurucunun mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine karar verilmiştir (Köktepe/Türkiye, §§ 67-93).
27. Pekárny a cukrárny Klatovy, a.s./Çek Cumhuriyeti (B.
No: 12266/07..., 12/1/2012) kararında ise başvurucu şirketin genel kurul
toplantılarına getirilen yasağa ilişkin geçici tedbirlerin beş buçuk yıl
sürmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlaline karar verilmiştir (Pekárny a
cukrárny Klatovy, a.s./Çek Cumhuriyeti, §§ 46-55).
28. Sildedzis/Polonya (B. No: 45214/99, 24/5/2005)
kararına konu olayda başvurucu, vergi idaresince yapılan açık artırmada bir
otomobil satın almıştır. Ancak araçların sicillerini tutmakla görevli belediye,
tescil talebini öncelikle bu otomobilin kullanılamayacak (hurda) durumda olduğu
gerekçesiyle reddetmiştir. Sonrasında başvurucu, aracın motoru ve şasi
parçasını değiştirerek başvurduğunda ise bu defa başvurucunun tescil talebi,
şasi numarasının değiştirildiği gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu araç, iki yıl
altı aylık bir sürenin sonunda tescil edilebilmiştir. Müdahaleyi mülkiyetin
kullanımının kontrolüne ilişkin üçüncü kural çerçevesinde inceleyen AİHM,
şikâyet edilen kamu makamlarının işlem ve kararlarının haksız olduğu, ilgili
mevzuatın tutarlı olmadığının iç hukukta da kabul edildiği tespitine yer
vermiştir. Kararda ayrıca, iç hukukta mevcut benzer sorunların konu hakkında
bir kanun değişikliği yapılana kadar çözülemediğine dikkat çekilmiştir. AİHM,
bu sebeplerle olay tarihinde yürürlükte olan ilgili kanuni düzenlemelerin
başvurucunun mülkiyet hakkına yapılacak keyfî müdahalelere karşı yeterli bir
koruma sağlamak için gerekli açıklığı ve hassasiyeti içermediği sonucuna
varmıştır. AİHM; başvurucunun iyi niyetli alıcı olduğunu, aracı kamu
makamlarından satın aldığını ve aracı satın alırken muhtemel sorunlar hakkında
bilgi sahibi olmadığından bu sorunları öngörebilmesinin mümkün olmadığını
vurgulamıştır. AİHM sonuç olarak başvurucunun vergi dairesinin düzenlediği bir
açık artırmada satın aldığı aracın tescil edilmemesi nedeniyle neredeyse iki yıl
bu aracı kullanamadığını belirterek başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet
yüklendiği kanaatiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Sildedzis/Polonya,
§§ 44-52).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
29. Mahkemenin 12/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu; uyuşmazlığa konu kamyonu ihale yoluyla
satın aldığı tarihte ve hâlen şehirler arası taşıma işiyle uğraştığını, aracı
da bu ticari faaliyet kapsamında satın aldığını belirtmiştir. Başvurucu; idare
tarafından yapılan ihalede satın aldığı kamyonu kendi adına tescil
ettirememesinin idarenin hatalı işleminden kaynaklandığını, idarenin kusuru
sebebiyle uğradığı zararların da idarece karşılanması gerektiğini
vurgulamıştır. Başvurucu; maddi zararının varlığına ilişkin fatura ve
belgelerinin mevcut olduğunu, bunlara göre tescil talebi tarihi olan 21/7/2008
ile tescil tarihi olan 8/7/2009 arasında mahrum kaldığı kazanç kaybından
idarenin sorumlu olması gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucu, devamlı surette
iş bulup bulamayacağının belirli olmadığı gerekçesiyle kazanç kaybı konusunda
İdare Mahkemesince yeterli bir araştırma yapılmadan tazminat talebinin
reddedilmesinin hukuka aykırı olduğundan yakınmıştır. Başvurucu sonuç olarak bu
gerekçelerle adil yargılanma, mülkiyet ve etkili başvuru haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde, başvurucunun üzerinde tedbir
şerhi bulunur şekilde satın aldığı aracı tescil ettirememesine yönelik olarak
açtığı dava nedeniyle bu aracı kullanamamasının yargılamanın olağan bir sonucu
olduğu belirtilmiştir. Bakanlık ayrıca Danıştayın yerleşik içtihadına göre
idarenin hizmet kusurundan kaynaklı olarak açılan tazminat davalarında muhtemel
zararların karşılanmasının mümkün olmadığını, gerçek ve ispatlanmış zararların
karşılanabileceğini vurgulamıştır. Bakanlık son olarak aracın hukuka aykırı
olarak tescil edilememesinin ve bir yıl süreyle araç üzerinde tasarrufta
bulunulamaması bakımından mülkün varlığı hususunun tartışılması gerektiği
görüşünü bildirmiştir.
B. Değerlendirme
32. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz.”
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucu, mülkiyet hakkının ihlali iddiası yanında ayrıca adil
yargılanma ve etkili başvuru haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
Başvurucunun idareden satın aldığı kamyonu ihtiyati tedbir şerhi gerekçe
gösterilerek bir yıla yakın bir süre tescil ettirememesi suretiyle
kullanamaması ve bundan tasarrufta bulunamaması yönündeki şikâyetleri mülkiyet
hakkını ilgilendirdiğinden başvurucunun belirtilen şikâyetlerinin mülkiyet
hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Mülkün
Varlığı
35. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir
kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle
öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren
mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki
durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382,
16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
36. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, §
20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul
ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve
fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet
hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No:
2014/11441, 1/2/2017, § 60).
37. Somut olayda başvurucu, Vergi Dairesince 8/7/2008
tarihinde düzenlenen açık artırmada uyuşmazlığa konu kamyonu satın almıştır.
Başvurucunun kamyonu trafik sicilinde kendi adına tescil ettirme talebi Emniyet
Müdürlüğünce reddedilmiş ancak başvurucunun bu işleme karşı açtığı davada İdare
Mahkemesi 4/5/2009 tarihinde dava konusu idari işlemin iptaline karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun yapılan ihale sonucunda bu aracın
mülkiyetini edindiği açık olarak belirtilmiştir. Bu kararın uygulanması
kapsamında söz konusu kamyon 7/9/2009 tarihinde trafik sicilinde başvurucu
adına tescil edilmiştir. Dolayısıyla hukuki bakımdan taşınır bir eşya olan ve
ekonomik bir mal varlığı değeri ifade eden söz konusu motorlu araç yönünden
mülkiyet hakkı kapsamında başvurucunun mülkünün mevcut olduğu
kuşkusuzdur.
b. Müdahalenin
Varlığı ve Türü
38. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak
güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar
vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi
dilediği gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma
olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma
ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması
mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B.
No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
39. Başvuru konusu olayda başvurucunun kamyonu 8/7/2008
tarihinde edindiği ve mülkünden kalıcı veya geçici olarak yoksun bırakılmadığı
görülmektedir. Bununla birlikte başvurucunun ancak tescile ilişkin dava süreci
sonunda 7/9/2009 tarihinde bu kamyonu trafik sicilinde adına tescil
ettirebildiği anlaşılmaktadır. 2918 sayılı Kanun'un 19. ve 20. maddelerine göre
araç sahiplerinin araçlarını trafik siciline tescil ettirmeleri zorunlu olup
aynı Kanun'un 21. maddesinin birinci fıkrası uyarınca aracın trafiğe
çıkarılabilmesi için öncelikle tescil edilmesi, tescil belgesi ve tescil plakası
alınması gerekmektedir. Buna göre başvurucunun edindiği tarihten tescil
edildiği tarihe kadar bu aracı trafiğe çıkaramadığı için kullanamadığı ve
araçtan yararlanamadığı açıktır. Dolayısıyla somut olay bağlamında aracın
tescil edilmemesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği
değerlendirilmiştir.
40. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten
barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin
ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda
sınırlanabileceği belirlenmekle aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın
şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise
mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala
bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve
düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet
tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi
mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife
Tarhan, §§ 55-58).
41. 2918 sayılı Kanun hükümlerine göre tutulan resmî bir
kayıt sistemi olan trafik sicili, motorlu araçların teknik ve fiziki
özellikleri ile üzerindeki hakları ve kısıtlamaları göstermektedir. Böylelikle
motorlu taşıtlara ilişkin mülkiyet uyuşmazlıklarının önüne geçilmesi, bunlara
yönelik vergilerin tarh ve tahsili, motorlu araç piyasasının ve buna dair
ekonomik yaşamın güven içinde devamının sağlanması, kara yollarında dolaşacak
araçların tespiti ile kontrolü amaçlanmaktadır. Dolayısıyla somut olaydaki
müdahale konusu olan araçların trafik siciline tescil edilmesiyle motorlu
araçların tespit edilerek kontrolü amaçlandığından başvurunun mülkiyetin kamu
yararına kullanımının kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural
çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
42. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
43. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız
bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya
uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan
ve Afife Tarhan, § 62).
44. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet
hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek
suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği
ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına
ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de hak ve
özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini temel bir ilke olarak
benimsemiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate
alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır (Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49). Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve
uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar
hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de
kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin
kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve
öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası
A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).
45. Somut olayda başvurucunun idare tarafından yapılan
ihalede mülkiyetini edindiği aracının trafik siciline tescil edilmemesi
yönündeki müdahalenin kanuna aykırı olduğu İdare Mahkemesince kabul edilmiştir.
Nitekim bu karar doğrultusunda aracın başvurucu adına trafik siciline tescil
edildiği görülmüştür (bkz. § 11). Ancak bu aracın trafik siciline tescil
edilmiş olması tek başına başvurucunun mağdur sıfatını ortadan kaldırmamaktadır.
Başvurucunun mağdur sıfatının ortadan kalkması için ileri sürülen ihlalin hem
zamanında hem de mağdurun bu hakkı kullanamadığı süre gözönüne alınarak telafi
edilmesi gerekmektedir (Benzer yöndeki karar için bkz. Abdulkerim Tanış ve
diğerleri, B. No: 2014/17621, 9/1/2018, § 34).
46. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi, bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde
tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B.
No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
47. Bu bağlamda ilk olarak başvurucunun söz konusu
motorlu aracı bir kamu kuruluşu olan Vergi İdaresinden yapılan bir açık
artırmada satın almış olduğuna dikkat çekmek gerekir. Buna göre başvurucunun bu
aracı meşru yollarla edindiği ve satın aldığı ihale tarihi itibarıyla kanunen
aracın maliki olarak kabul edilmesi gerektiği açıktır. Diğer taraftan
başvurucunun satın aldığı tarihte bu araç üzerindeki ihtiyati tedbir şerhini
bilebilecek durumda olmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim Emniyet Müdürlüğünün
tescil talebinin reddine ilişkin yazıda, ihaleyi gerçekleştiren idarenin aracın
son takyidat durumu ile ilgili olarak bilgi almadığı açık olarak ifade
edilmiştir (bkz. § 10). Dolayısıyla başvurucunun ihale öncesinde veya sırasında
bu araç üzerinde bir kısıtlama bulunduğunu ve bu kısıtlama yüzünden aracın
trafik siciline tescil edilmeyebileceğini öngörebilmesi mümkün değildir.
48. Kaldı ki başvurucunun açtığı davada İdare Mahkemesi,
araç üzerindeki söz konusu kısıtlamanın rızai devirler yönünden uygulama alanı
bulabileceğini kabul ederek tescil edilmeme yönündeki idari işlemi hukuka
aykırı bulmuştur. Başvurucu ise hukuka aykırı bulunan bu idari işlem yüzünden
tescil talebi olan 21/7/2008 tarihinden aracın tescil edildiği 8/7/2009
tarihine kadar yaklaşık bir yıl boyunca bu aracı kullanamamış ve ondan
yararlanamamıştır.
49. Başvurucunun açtığı tam yargı davasında İdare Mahkemesi
iki gerekçeyle tazminat talebini reddetmiştir. Mahkeme, aracın tamiri için
yapılan masrafların hizmet kusurundan kaynaklanmadığını belirtmiş; ayrıca
aracın ticari faaliyette kullanılıp kullanılmayacağı belirli olmadığı için
zararın kesin olarak tespit edilemeyeceğine dayanmıştır (bkz. § 13). Hâlbuki
başvurucunun şoför olarak hayatını idame ettirdiği ve şehirler arası
taşımacılık alanında faaliyet gösterdiği anlaşılmaktadır. Buna göre
başvurucunun satın aldığı kamyonun mesleki ve ticari faaliyeti açısından önem
taşıdığı ve ekonomik bir değer ifade ettiği, bundan yararlanamadığı dönem
bakımından başvurucunun kendisi açısından önemli bir kazançtan yoksun kaldığı
açıkça ortadadır.
50. Başvurucunun söz konusu dönemde aracı ticari
faaliyette kullanıp kullanamayacağı veya devamlı surette iş bulup bulamayacağı
gibi hususları mutlak bir biçimde gösterebilmesi, bu dönemde aracı kullanması
olanaksızlaştırıldığı için mümkün görülmemektedir. Bununla birlikte
başvurucunun idareye güvenerek satın aldığı kamyonunu yine idarenin hatası
sebebiyle yaklaşık bir yıl boyunca kullanamadığı ve bunun da başvurucunun
zararına yol açtığı bir tereddüde yer vermeyecek biçimde açıktır. Elbette ki
söz konusu zararın nasıl hesaplanacağı ve miktarının ne olacağı gibi hususlar,
ilk elden delilleri değerlendirme imkânına sahip olan ve bu konuda uzmanlaşmış
bulunan derece mahkemelerinin takdirindedir. Ancak zararın varlığı kabul
edildiği hâlde miktarının ispatının somut olayda olduğu gibi katı koşullara
bağlanması idarenin hatasından doğan mağduriyetin giderilmemesine yol
açmaktadır.
51. Sonuç olarak başvurucunun idarenin düzenlediği bir
açık artırmada iyi niyetli olarak satın aldığı aracın yaklaşık bir yıl boyunca
trafik siciline tescil edilmemesinin başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale
teşkil ettiği, bu müdahale sebebiyle oluşan zararın ise giderilmediği
anlaşılmaktadır. Bu durumda herhangi bir tazminatın da ödenmediği dikkate
alındığında somut olayda müdahale ile başvurucuya şahsi olarak aşırı bir
külfetin yüklendiği, kamu yararı amacı ile mülkiyet hakkının korunması arasında
olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü
olmadığı sonucuna varılmıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
a. Genel
İlkeler
54. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
55. Buna göre bireysel başvuru kapsamında bir temel hak
ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca
eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın
veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa
ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda
uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §
55).
56. Bununla birlikte 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(1) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilirken idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemez. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine
hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının yerine geçerek
işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl
giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili
mercilere gönderir (Mehmet Doğan, § 56).
57. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi
gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya
yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun
giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan,
§ 57).
58. İhlalin idari eylem ve işlemden kaynaklandığı
durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca
Anayasa Mahkemesi her somut olayın koşullarını dikkate alarak yapılması
gerekenlere hükmeder. İdari eylem ve işleme karşı başvurulacak kanun yolları
varsa ve bu yollar tüketildikten sonra yapılan bireysel başvurunun incelenmesi
sonucu ihlal tespiti yapılmışsa yeniden yargılama yoluyla ilgili mahkemenin
tespit edilen ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırma imkânının bulunduğu
durumlarda kararın bir örneğinin ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilebilir.
59. Mehmet Doğan kararında Anayasa Mahkemesi,
yeniden yargılama yapmakla görevli derece mahkemelerinin yükümlülüklerine ve
ihlalin sonuçlarını gidermek amacıyla derece mahkemelerince yapılması gerekenlere
ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Buna göre Anayasa Mahkemesinin tespit edilen
ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde
derece mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
60. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması
gereken şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar
tarafından bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali
gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi,
kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit
edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır
(Mehmet Doğan, § 60).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
61. Başvurucu, ihlalin tespiti ile maddi tazminat
talebinde bulunmuştur.
62. Anayasa Mahkemesi başvurucunun ihale yoluyla idareden
satın aldığı kamyonun trafik siciline geç tescil edilmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin
idari faaliyetten kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
63. Bununla birlikte başvurucunun somut olayda uğradığı
zararların giderimi için tazminat davası açtığı, bu davanın reddedilmesi
nedeniyle başvurucunun maddi zararlarının karşılanamadığı anlaşılmaktadır. Buna
göre söz konusu idari işleme karşı başvurulacak kanun yolu tüketildikten sonra
yapılan bireysel başvurunun incelenmesi sonucu ihlale yol açıldığı tespit
edilmiştir. Dolayısıyla yeniden yargılama yoluyla ilgili mahkemenin tespit
edilen ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırma imkânı bulunduğu için kararın bir
örneğinin mülkiyet hakkının ihlali ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere Zonguldak İdare Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması
gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve
nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir.
64. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi yeterli
bir giderim sağladığından başvurucunun maddi tazminata ilişkin talebinin
reddine karar verilmesi gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL
harcın başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Zonguldak İdare Mahkemesine (E.2009/1286, K.2010/83) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harcın BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 12/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.