TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÜMİT OKUTAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7104)
|
|
Karar Tarihi: 31/10/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
Ümit OKUTAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Hasan
ARSLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, temyiz posta gideri süresinde yatırılmadığından
temyiz incelemesinin yapılmaması ve hükme esas alınan sözleşmenin
bağlayıcılığına yönelik itirazlarının dikkate alınmaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu, T.C. Sağlık Bakanlığına bağlı Dr. Lütfi Kırdar
Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde (Hastane) 2003 yılından itibaren
taşeron şirket üzerinden veri kontrol ve hazırlama elemanı olarak
çalışmaktadır.
10. Başvurucu; 24/9/2012 tarihli dilekçesiyle taşeron
şirketlerin değişmesine rağmen aynı işi yapmaya devam ettiğini, 2009 yılı
Aralık ayında aylık 1.267,83 TL ücret almaktayken Sağlık Bakanlığı tarafından
çıkartılan 12/5/2009 tarihli genelge ile ücretinin 763,65 TL'ye düşürüldüğünü
ve kendisine bildirimde bulunulmadan yapılan bu işlemin iş mevzuatına aykırı
olduğunu belirterek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak aylıklarının
ödenmeyen kısmı nedeniyle 5.000 TL'nin Sağlık Bakanlığından tahsiline karar
verilmesini istemiştir. Başvurucu 24/6/2013 tarihli dilekçeyle talebini
14.301,95 TL olarak ıslah etmiştir.
11. İstanbul Anadolu 17. İş Mahkemesi (Mahkeme) 21/1/2014
tarihli kararla Sağlık Bakanlığının 12/5/2009 tarihli genelgesiyle alt işverene
bağlı işçilere ödenecek ücretlerde bir düzenleme yapıldığını, başvurucu işçinin
ücretinin bağlı olduğu alt işveren ve Sağlık Bakanlığı arasındaki bu genelgeye
uygun olarak yapılan 1/8/2009 tarihli ihale sonucunda alt işveren tarafından
düşürüldüğünü, yeni ihale ile belirlenen bu ücrete itiraz etmeden çalışmasına
devam eden başvurucunun aradan uzun bir zaman geçtikten sonraki itirazı hakkın
kötüye kullanımı olduğundan davanın reddine karar vermiştir.
12. Mahkemenin gerekçeli kararı başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 27/1/2014 tarihinde kararı temyiz etmiştir.
13. Mahkeme 16/4/2014 tarihli muhtıra ile hüküm temyiz edilmiş
olmasına rağmen dosyanın Yargıtay gidiş-dönüş ve tebliğ giderinin ödenmediğini
belirtilerek dökümü yapılan posta giderinin muhtıranın tebliği tarihinden
itibaren yedi günlük süre içinde tamamlanması ve aksi hâlde temyiz isteğinden
vazgeçmiş sayılacağı ihtaratında bulunmuştur. Söz
konusu muhtıranın incelenmesinde posta giderinin tamamlanması istenmekle
birlikte tamamlanması gereken miktarın belirtilmediği saptanmıştır.
14. Muhtıranın başvurucuya tebliğine ilişkin dosya kapsamında
herhangi bir belge bulunanmamakla birlikte başvurucu
vekili 18/8/2014 tarihli dilekçeyle muhtıra içeriğinde giderilmesi gereken
eksiklikler açıkça belirtilmediğinden eksik harcın miktarının bildirilmesini
talep etmiştir. Başvurucunun talebi üzerine 16/4/2014 tarihli muhtıra ikinci
kez başvurucuya 19/9/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, aynı
nitelikli ikinci muhtıradan sonra 30/10/2014 tarihinde 80 TL gider avansı
yatırmıştır.
15. Bu arada Mahkeme 21/10/2014 tarihli ek kararla 21/1/2014
tarihli kararın başvurucu tarafından süresi içinde temyiz edildiği ne var ki
temyiz posta masrafının yatırılmadığı ve bu eksikliğin giderilmesi amacıyla
çıkarılan muhtıra gereğinin süresi içinde yerine getirilmediğinden temyiz
isteğinin reddine karar vermiştir.
16. Temyiz isteğinin reddine dair karar, başvurucu tarafından
temyiz edilmiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 28/1/2015 tarihli kararla temyiz
isteğinin reddine dair ek kararın usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek
onamıştır.
17. Nihai karar 25/3/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
başvurucu 24/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
18. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun ''Harç ve avans ödenmesi''
kenar başlıklı 120. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Davacı, yargılama harçları ile her yıl
Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan
tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır."
19. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 18/6/1927 tarihli ve 1086
sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 434. maddesinin (3) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç
ve giderlerin tamamı ödenir. Bunların eksik ödenmiş olduğu sonradan
anlaşılırsa, kararı veren hakim veya mahkeme başkanı
tarafından verilecek yedi günlük kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde
temyizden vazgeçmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir.
Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme kararın
temyiz edilmemiş sayılmasına karar verir. Bu kararın da temyiz edilmesi halinde
432 nci maddenin son fıkrası
hükmü kıyasen uygulanır.''
2. Yargıtay Kararları
20. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 29/1/2014 tarihli ve
E.2013/18523, K.2014/2150 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkemece, menfi tespit davasının
feragat nedeniyle reddine karar verilmiş, yerel mahkeme kararı davalı vekili
tarafından temyiz edilmiş, temyiz posta gideri eksik yatırıldığından eksik 80
TL. posta giderinin tamamlanması için davalı vekiline usulüne uygun muhtıra
çıkartılarak 7 günlük kesin süre verilmiş, anılan muhtıra 27.09.2013 tarihinde
davalı vekiline tebliğ edilmiş ise de, davalı vekilince 7 günlük kesin süre
sona erdikten sonra 23.10.2013 tarihinde eksik posta gideri yatırılmış, dosya
temyiz incelemesi için Yargıtay'a gönderilmiştir.
Mahkemece HUMK 434/3. maddesi hükmü
gözetilerek, kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verilmesi gerekmekte
olup, bu konuda yerel mahkemece bir karar verilebileceği gibi 01.06.1990 gün
1989/3 esas 1990/4 karar sayılı Yargıtay İçtihatı
Birleştirme Genel Kurulu kararı uyarınca Yargtay'ca
da bir karar verilebileceğinden davalı vekilinin hükmü temyiz etmemiş sayılması
nedeniyle temyiz isteminin reddi gerekmiştir.''
21. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 10/12/2013 tarihli ve
E.2013/31645, K.2013/39426 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun
16.6.2010 tarih ve 2010/19-86 E., 2010/330 K. sayılı kararına göre, H.U.M.K.'nun 434.maddesinin 3.fıkrasında; “Temyiz dilekçesi
verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamı ödenir. Bunların eksik ödenmiş
olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren hakim veya
mahkeme başkanı tarafından verilecek yedi günlük kesin süre içinde
tamamlanması, aksi halde temyizden vazgeçmiş sayılacağı hususu temyiz edene
yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı
takdirde, mahkeme kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verir. Bu kararın
da temyiz edilmesi halinde 432 nci
maddenin son fıkrası hükmü kıyasen uygulanır.” hükmü yer almaktadır. Buna göre hakim tarafından “temyiz harç ve giderlerinin tamamlanması
için yedi günlük kesin süre” verilmesi ve ayrıca yazılı olarak “aksi halde
temyizden vazgeçmiş sayılacağı hususu”nun
bildirilmesi gerekmektedir. Şayet, bu süre, yasada belirtilen usule uyulmadan
ve yazılıp altı hakimce imzalanmadan verilmişse, dolayısıyla da hakim tarafından usulünce düzenlenmiş muhtıra yoksa, geçerli
bir bildirimin yapıldığından söz etmeye de olanak yoktur.
Mahkeme yazı işleri müdürünün veya kalem
personelinin temyiz harcı veya giderinin tamamlanması için temyiz edene süre
vermesi usule aykırıdır ve mahkeme yazı işleri müdürünün veya kalem
personelinin vermiş olduğu süre üzerine temyiz harcını veya giderini ödememiş
olan taraf, temyiz talebinden vazgeçmiş sayılamaz.
Yargıtay’ın kararlılık kazanmış uygulamasına
göre, 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 434/3. maddesi
çerçevesinde hakim kararı ile eksik harç ve giderlerin tamamlanması istemiyle
ayrıca, bir muhtıra düzenlenmeli ve bu muhtırada, yapılması gereken işlemin ne
olduğu açıkça ve ilgili tarafın yanılmasına neden olmayacak biçimde
gösterilmeli; buna yönelik olarak da ikmal edilecek harç ya da giderin miktarı,
yatırılacağı yer, yatırma süresi ve muhtıraya uyulmamasının sonuçları net
biçimde açıklanmalıdır.
Somut olayda mahkemece yukarıda belirtilen
usule uygun muhtıra düzenlenmediği, hakimin sicil numarası ve imzasını
taşımayan tebligat parçasının üstüne sadece “iş bu tebligatı aldığınız tarihten
itibaren bir haftalık kesin süre içinde gerekçeli temyiz dilekçenizi ve temyiz
posta gideri olan 90 TL'yi mahkememiz veznesine depo etmeniz gerektiği aksi
takdirde temyiz talebinden vazgeçmiş sayılacağına karar verileceği hususu ihtaren tebliğ olunur.” ibaresi yazılarak tebliğe
gönderildiği, 17.07.2013 tarihinde temyiz eden vekiline tebliğ edildiği, temyiz
posta giderinin 20.09.2013 tarihinde yatırılmış olduğu anlaşılmıştır.
Şu durumda; tebligat üzerine yazılan ve
hâkimin sicil numarası ve imzasını taşımayan açıklamalar, yasanın aradığı
yönteme uygun kabul edilemeyeceği gibi, hâkim tarafından verildiğinin kabulüne
de olanak yoktur. Bu bakımdan hukuki sonuç doğuracak nitelikte olmadığı,
anlaşıldığından temyiz isteminin süresinde yapıldığı kabul edilerek,
Büyükçekmece 1. İcra Hukuk Mahkemesi'nin 04.09.2013 tarih ve 2013/216-857
sayılı davalı vekilinin temyizden vazgeçmiş sayılmasına ilişkin kararının
kaldırılarak işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verildi.''
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde,
görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine
erişim hakkından söz etmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak
dikkate alındığında mahkemeye erişim hakkını da garanti altına aldığı sonucuna
ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70,
21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim
hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu
çıkarsama sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum
olmayıp Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesindeki
lafzın Sözleşme'nin amaç ve hedefleri ile hukukun genel prensipleriningözetilerek
birlikte okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını
mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
24. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinde mahkeme kararlarına karşı
kanun yolu başvurusunda bulunma hakkının güvence altına alınmadığını ancak
devletin kendi takdirine bağlı olarak taraflara kanun yolu başvurusunda bulunma
hakkı tanıması durumunda kanun yolu başvurusunu inceleyen mahkeme önünde uygulanan
muhakeme usulünün bu ilkelere uygun olması gerektiğini belirtmiştir (Delcourt/Belçika, B. No: 2689/65, 17/1/1970, §
25).
25. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye
erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını
gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak
AİHM; bu sınırlamaların, kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek
şekilde ve genişlikte kısıtlamaması ve zayıflatmaması gerektiğini ifade etmektedir.
AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya da uygulanan
araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurmayansınırlamalar Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasıyla uyumlu olmaz (Sefer
Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013,
§ 19; Edificaciones March Gallego
S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 31/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu; eksik kalan temyiz posta giderini yatırması için
kendisine usulüne uygun olarak muhtıra tebliğ edilmediğinden temyiz isteğinin
reddine dair kararın hukuka aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık görüşünde; başvurucunun ileri sürmüş olduğu
iddiaların mahkemeye erişim hakkına yönelik olduğu ve Anayasa Mahkemesinin
önceki içtihatları kapsamındasomut olayda Yargıtayın muhtıranın içeriğine ilişkin içtihatlarının
karşılanıp karşılanmadığı hususunda takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu
bildirilmiştir.
2. Değerlendirme
29. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü Mahkemenin
temyiz isteğinin reddine dair kararı nedeniyle temyiz isteğinin esastan
incelenememesidir. Bu nedenle belirtilen ihlal iddiası mahkemeye erişim hakkı
kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
32. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin
gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM,
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını
içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§
34).
33. Başvurucunun temyiz isteğinin esasına ilişkin bir inceleme
yapılmadan reddine karar verilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
34. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
35. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
36. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
37. Başvurucunun temyiz isteğinin reddi kararının hüküm
tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı mülga Kanun'un 434. maddesine
dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru
Amaç
38. Eksik kalan temyiz posta giderinin belirli bir süre içinde
tamamlanması zorunluluğu, temyiz isteğinin sürüncemede kalmasının önlenmesi ve
dolayısıyla yargılamaların makul süre içinde tamamlanmasını hedeflemekte olup
anayasal açıdan meşru bir amaca dayalıdır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
39. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye
erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir.
Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan
Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
40. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin, somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden
hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
41. Ölçülülük ilkesi, öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen
amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, ulaşılmak istenen amaç bakımından
müdahalenin zorunlu olmasını ve bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak
istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir. Öngörülen tedbirin, kişiyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına
sokması durumunda müdahalenin ölçülü olduğundan söz edilemez (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2014/176,
K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37,
5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
Müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken ilgili yasal düzenlemelerle birlikte
somut olayın koşulları ve başvurucunun tutumu da gözönünde
bulundurulmalıdır (Ahmet Ersoy ve diğerleri,
B. No: 2014/4212, 5/4/2017, § 50).
42. Yargısal başvuruların birtakım usul kurallarına tabi
kılınması tek başına mahkemeye erişim hakkını zedelemez. Bununla birlikte
yargısal başvuru usullerininbelirli ve öngörülebilir
olması gerekir. Öte yandan mahkemeler kanun yollarına başvuru için getirilen
koşulları uygularken kişilerin mahkemeye erişimlerini engelleyecek veya aşırı
derecede zorlaştıracak ölçüde şekilcilikten kaçınmalıdır. Bu kapsamda kamu
hazinesinin korunması ve yargılamanın kısa sürede tamamlanması amacıyla kanun
yoluna başvuru sırasında eksik kalan gerekli harç ve giderlerin tamamlanması
için katı bir usulün öngörülmesinin belirlenen bu usul işlemleri kanun yoluna
başvurmayı aşırı derecede zorlaştırmadıkça veya imkânsız hâle getirmedikçe
ulaşılmak istenen hedef bakımından elverişsiz olduğu ya da gerekli olmadığı
söylenemez.
43. Öte yandan bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği
gereği ilgili mevzuatı yorumlamak derece mahkemelerinin görevi olup Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuruda incelediği husus, derece mahkemelerinin
gerekçelerine esas yorumun ölçülü olup olmadığı ve buna göre Anayasa'da güvence
altına temel hak ve özgürlükleri ihlal edip etmediğidir. Bu kapsamda usul
hükümlerine göre gönderilmesi zorunlu olan muhtıranın bu hükümlere uygun ve
dolayısıyla muhtıra üzerine verilen kararın yerinde olup olmadığını belirlemek
Anayasa Mahkemesinin görevi olmayıp Anayasa Mahkemesi, ilgili derece
mahkemelerinin yorumlarının Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediğini
incelemektedir.
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
44. Somut olayda başvurucu, ilk derece mahkemesi kararını temyiz
etmiş ne var ki dosyanın Yargıtaya gidiş ve Yargıtaydan dönüş giderinden oluşan temyiz posta giderini
mahkeme veznesine yatırmamıştır. Mahkeme anılan eksikliğin saptanmasından sonra
başvurucuya 16/4/2014 tarihli muhtırayı göndermiştir. Muhtırada yatırılması
gereken miktar açıkça belirtilmediğinden başvurucu Mahkemeye başvurarak
kendisine yeniden muhtıra gönderilmesi isteğinde bulunmuştur. Bu istek üzerine
gönderilen aynı nitelikli ikinci muhtıra19/9/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir. Başvurucu gönderilen bu ikinci muhtıra üzerine 30/10/2014 tarihinde
80 TL gider avansı yatırmıştır.
45. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı mülga
Kanun'un 434. maddesinde temyiz harç ve giderlerindeki eksikliklerin ne şekilde
giderileceği ayrıntılı şekilde açıklanmaktadır. Buna göre eksik kalan harç ve
giderler ile bunların hangi sürede tamamlanacağı ve verilen süre içinde
tamamlanmamasının sonuçlarını içeren bir muhtıra gönderilmesi gereklidir.
46. Anayasa Mahkemesi mahkemeye erişim hakkı kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde bireysel başvuruda usul kurallarının uygulanması konusunda
derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin denetlenemeyeceğini, usule
ilişkin uygulamanın kişinin mahkemeye erişim hakkını Anayasa’ya aykırı olarak
kısıtlayıp kısıtlamadığının gözönüne alınacağını
belirtmiştir (Neriman Polat, B.
No: 2012/1223, 5/11/2014, § 33). Bu durumda usul hükümlerinin öngördüğü şartların
tamamını içermeyen muhtıranın geçerli olup olmadığının değil geçerli olarak
kabulüne ilişkin yorumun başvurucunun mahkemeye erişimini ne ölçüde
etkilediğinin değerlendirilmesi gerekir.
47. Başvuruya konu uyuşmazlıkta, hüküm başvurucu tarafından
temyiz edilip temyiz harçları ödenmesine rağmen posta gideri ödenmemiştir.
Temyiz edilen hükme ilişkin dosyanın Yargıtaya fiziki
olarak gönderilmesi gerektiğinden Posta ve Telgraf Teşkilatı (PTT) tarafından
sağlanan bu hizmet karşılığında bir ücret ödenmesi gerektiği başvurucunun
bilgisindedir. Başvurucu, esas olarak posta giderinin tamamlanmasına ilişkin
muhtıranın başta miktar olmak üzere usule uygun olmadığını iddia etmektedir.
Anılan muhtıraların içeriğinden herhangi bir miktarı içermediği açıkça anlaşılmakla
birlikte, tamamlanması gereken miktarın posta ücretine ilişkin olduğuna yönelik
bir şüphe bulunmamaktadır.
48. Başvurucu, ilk muhtıranın tebliğinden sonra posta ücreti
yatırması gerektiğine vakıf olmuştur. Bu durumda başvurucunun süresi içinde
Mahkemeye başvurarak yaklaşık bir tutarı veya Mahkeme veznesi ya da yurdun her
yerinde şubeleri bulunan PTT veznesi aracılığıyla yatırılması gereken tutarı
tam olarak öğrendikten sonra yatırması mümkündür. Başvurucu, görece düşük bir
tutarı yaklaşık veya tam olarak öğrendikten sonra tamamlamak yerine ilgili
Mahkemeye başvurarak kendisine ikinci bir muhtıra gönderilmesini sağlamış ve bu
muhtıranın tebliği tarihi üzerinden 1 ay 11 gün sonra kendiliğinden gelerek 80
TL'lik bir meblağı mahkeme veznesine yatırmıştır.
49. Tamamlanması gereken para cüzi bir miktardadır ve ayrıca
mahkemece yapılacak bir değerlendirmeyi de gerektirmemektedir. Başvurucu da
esasen temyiz talebinde bulunduğu tarih itibarıyla böyle bir ödemede bulunması
gerektiğini bilmekte olup en geç ilk muhtıranın tebliğinden sonra yapılması
istenen ödemenin miktarını öğrenme imkânına sahiptir. Bu itibarla temyiz
isteğinin reddine karar verilmesinin öngörülebilirlik sınırları içinde olduğu
ve söz konusu temyiz isteğinin reddedilmesinin başvurucuya aşırı bir külfet
yüklemediği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim
hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil denge
bozulmadığı için mahkemeye erişim hakkına ölçüsüz bir müdahale olmadığı anlaşılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkına İlişkin Diğer İhlal İddiaları
51. Başvurucu hükme esas alınan sözleşme altındaki imzaya
yönelik itirazları dikkate alınmadan ve buna ilişkin deliller toplanmadan eksik
araştırma ve inceleme ile karar verildiğini ileri sürmüştür.
52. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
53. Somut olayda başvurucunun bu yöndeki itirazlarının asıl
karara ilişkin olduğu ve Mahkemenin 21/1/2014 tarihli bu kararına ilişkin
geçerli bir temyiz isteğinin bulunmadığı saptanmıştır. Bu durumda başvurucunun
başvuru yollarını usulüne uygun olarak tüketerek bireysel başvuruda bulunduğunu
söylemek mümkün değildir.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
31/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.