TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SELÇUK ÖZBÖLÜK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7206)
|
|
Karar Tarihi: 14/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Selçuk
ÖZBÖLÜK
|
Vekili
|
:
|
Av. Bülent
AKSU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yasal dayanağı bulunmamasına karşın disiplin cezası
verilmesi nedeniyle suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin; idari para
cezası verilmesi işleminin iptali istemiyle açılan davada hukuka aykırı karar
verilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucu, özel bir sağlık kuruluşu (ağız ve diş sağlığı
merkezi) bünyesinde mesul müdür olarak görev yapmaktadır.
7. Sağlık kuruluşunun bulunduğu binada yer alan afişlerde reklam
niteliğini haiz yazılara yer verilmesi ve tabela standartlarına uyulmaması
nedeniyle 20/5/1991 tarihli ve 20876 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Türk Dişhekimleri Birliği ve Dişhekimleri Odaları Disiplin Yönetmeliği'nin 8. maddesinin
(a) ve (e) bentleri uyarınca başvurucuya mesul müdür olmasına istinaden
disiplin cezası verilmiştir. Disiplin cezası İstanbul Diş Hekimleri Odasının
22/1/2009 tarihli işlemiyle verilmiş ve bu işlem Türk Diş Hekimleri Birliğinin
21/5/2009 tarihli kararı ile uygun bulunmuştur.
8. Başvurucu, söz konusu işleme karşı Ankara 10. İdare Mahkemesi
(Mahkeme) nezdinde iptal davası açmıştır.
9. Mahkeme 17/1/2011 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.
10. Ret gerekçesinde öncelikle konuya ilişkin mevzuat
hükümlerine yer verilmiştir. Bu bağlamda ilk olarak 11/4/1928 tarihli ve 1219
sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatların Tarzı İcrasına
Dair Kanun'un 24. maddesi uyarınca mesleklerini uygulayan hekimlerin ilan ve
reklam yapmalarının yasak olduğu hatırlatılmıştır. 19/2/1960 tarihli ve 10436
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Tıbbi Deontoloji
Tüzüğü'nün 8., 9. ve 39. maddeleri uyarınca tabiplerin ve diş tabiplerinin her
ne suretle olursa olsun yazılarında kendi reklamını yapamayacağı,
meslektaşlarının hastalarını elde etmeye yönelik hareket ve teşebbüslerde
bulunamayacağı ifade edilmiştir. 7/6/1985 tarihli ve 3224 sayılı Türk Diş
Hekimleri Birliği Kanunu'nun 44. maddesinde uyarınca disiplin cezalarını gerektiren
fiiller ve bu fiillere uygulanacak disiplin cezalarının yöntem ve usullerinin
Türk Diş Hekimleri Birliği tarafından düzenlenecek yönetmelikte gösterileceği
vurgulanmıştır. 3224 sayılı Kanun'u dayanak alan Türk Dişhekimleri
Birliği ve Diş Hekimleri Odalarının Disiplin Yönetmeliği'nin 8. maddesinin (a)
ve (e) bentleri uyarınca reklam yapmak veya sanal ortamlar da dâhil olmak üzere
her türlü iletişim araçlarında reklam amacına yönelik yazılar yazmak,
yazdırmak, çalıştığı veya ortağı olduğu kuruluş veya şirket aracılığı ile
anılan eylemlerin yapılmasını sağlamak veya yapılmasına göz yummak fiilleri ile
tabela standardına uymamak fiilinin idari para cezası ile cezalandırılacağı
ifade edilmiştir. Son olarak 27/3/2002 tarihli ve 24708 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliği'nin 17.
maddesi uyarınca özel hastanenin tıbbi, idari ve teknik hizmetlerini mevzuata
uygun olarak idare etmek ve denetlemekle görevli olan kişinin mesul müdür
olduğu hatırlatılmıştır. Özel Hastaneler Yönetmeliği'nin 60. maddesi uyarınca
da özel hastanelerin tıbbi deontoloji ve mesleki etik kurallarına aykırı
şekilde talep yaratmaya yönelik diğer hastaneler aleyhine haksız rekabet
yaratan davranışlarda bulunamayacağı ve bu mahiyette tanıtım yapamayacağı,
belirtilen esaslara uymayan özel hastane sahipleri ve mesul müdürleri hakkında
ilgili mevzuat hükümlerindeki müeyyidelerin uygulanacağı belirtilmiştir.
Başvurucunun mesul müdürlüğünü yaptığı ağız ve diş sağlığı merkezinin bulunduğu
binaya giydirilen yazılarda 24 saat diş
ibaresine ve telefon numaralarına yer verildiği, tabelanın tabela
standartlarına uygun olmadığı, binada bulunan yazı ve resimlerin reklam unsuru
içerdiği hususlarının dosyada yer alan bilgi ve belgelerden tespit edildiği
ifade edilmiştir. Başvurucunun ilgili mevzuat hükümleri uyarınca eylemine uyan
disiplin cezası ile tecziye edilmesine dair dava konusu işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığı sonucuna varılarak ret gerekçesi oluşturulmuştur.
11. Ret hükmü Danıştay Sekizinci Dairesinin 16/4/2014 tarihli
kararı ile onanmış, karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 19/2/2015 tarihli
hükmü ile reddedilmiştir.
12. Başvurucu, karar düzeltme isteminin reddine dair kararı
26/3/2015 tarihinde tebellüğ ettikten sonra 22/4/2015 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
13. 1219 sayılı Kanun'un 24. maddesi şöyledir:
"İcrayı sanat eden tabipler hasta kabul
ettikleri mahal ile muayene saatlerini ve ihtısaslarını
bildiren ilanlar tertibine mezun olup diğer suretlerle ilan, reklam ve saire
yapmaları memnudur."
14. Tıbbi Deontoloji Tüzüğü'nün 8., 9. ve 39. maddeleri sırasıyla
şöyledir:
"Tabiplik ve diş tabipliği mesleklerine
ve tedavi müesseselerine, ticari bir veçhe verilemez.
Tabip ve diş tabibi, yapacağı yayınlarda
tababet mesleğinin şerefini üstün tutmaya mecbur olup, her ne suretle olursa
olsun, yazılarında kendi reklamını yapamaz.
Tabip ve diş tabibi, gazetelerde ve diğer
neşir vasıtalarında, reklam mahiyetinde teşekkür ilanları yazdıramaz. "
...
"Tabip
ve diş tabibi, gazete ve sair neşir vasıtaları ile yapacağı ilanlarda ve reçete
kağıtlarında, ancak ad ve soyadı ile adresini, Tababet İhtisas Nizamnamesine
göre kabul edilmiş olan ihtısas şubesini, akademik ünvanını ve muayene gün ve saatlarını
yazabilir.
Muayenehane kapılarına veya binaların dışına
asılacak tabelaların ebadı ve adedi, mahalli tabip odaları tarafından tesbit edilebilir. Tabipler ve diş tabipleri,tabip odalarının bu husustaki kararlarına
riayet etmekle mükelleftirler.
Tabelalarda en çok iki renk kullanılabilir.
Işık verici vasıtalarla tabelaları süslemek yasaktır"
...
"Tabip ve diş tabibi, meslektaşlarını zemmedemiyeceği gibi onları küçük düşürecek diğer tavır ve
hareketlerde de bulunamaz.
Tabip ve diş tabibi, her
hangi bir şahsın haysiyet kırıcı hücumlarına karşı meslektaşlarını
korur"
15. 3224 sayılı Kanun'un "Disiplin
cezaları" kenar başlıklı 44. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"Diş hekimliği vakar ve onuruna veya
meslek düzen ve geleneklerine uymayan fiil ve hareketlerde bulunanlar ile
mesleğini gereği gibi uygulamayan veya kusurlu olarak uygulayan veyahut görevin
gerektirdiği güveni sarsıcı davranışlarda bulunan meslek mensupları hakkında;
fiil ve hareketin niteliği ve ağırlık derecesine göre aşağıdaki disiplin
cezaları verilir.
...
c) Para cezası; bölgesinde o yıl uygulanan
asgari muayene ücretinin on katından az elli katından fazla olmamak üzere
verilecek para cezalarıdır.
...
Disiplin cezalarını gerektiren fiiller ve bu
fiillere uygulanacak disiplin cezaları; bir derece ağır veya hafif disiplin
cezalarının uygulanacağı haller; disiplin kovuşturması yapılması konusunda
karar verecek merci; disiplin cezalarını vermeye yetkili merciler;
disiplin cezalarına karşı yapılacak itirazın usul ve şartları; disiplin
kurullarının çalışma usul ve esasları; disiplinle ilgili diğer işlemler
Birlikçe düzenlenecek bir yönetmelikle gösterilir."
16. Türk Dişhekimleri Birliği ve Diş
Hekimleri Odalarının Disiplin Yönetmeliği'nin "Para cezası" kenar başlıklı 8. maddesinin (a) ve (e)
bentleri şöyledir:
"Para cezasını gerektiren fiil ve haller
şunlardır:
a) Reçete kağıtları, el ilanları, promosyon
malzemeleri ve benzeri araçlarla reklam yapmak veya sanal ortamlar da dahil
olmak üzere her türlü iletişim araçlarında reklam amacına yönelik veya haksız
rekabeti sağlayıcı yazılar yazmak, yazdırmak veya açıklamalarda bulunmak;
çalıştığı veya ortağı olduğu kuruluş veya şirket aracılığı ile anılan
eylemlerin yapılmasını sağlamak veya yapılmasına göz yummak,
...
e) Birlikçe çıkartılmış Tabela Standardına
uymamak,"
17. Özel Hastaneler Yönetmeliği'nin "Mesul müdürün görev, yetki ve sorumlulukları" kenar
başlıklı 17. maddesinin (a) bendi şöyledir:
"Mesul müdürün görev, yetki ve sorumlulukları
şunlardır:
a) Özel hastanenin tıbbî, idarî ve teknik
hizmetlerini mevzuata uygun olarak idare etmek ve denetlemek,"
18. Özel Hastaneler Yönetmeliği'nin 60. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"Özel hastaneler; tıbbî deontoloji ve
meslekî etik kurallarına aykırı şekilde, insanları yanıltan, yanlış yönlendiren
ve talep yaratmaya yönelik, ruhsatında yazılı kabul ve tedavi ettiği uzmanlık
dallarından başka hastaları kabul ve tedavi ettiği intibaını uyandıran, diğer
hastaneler aleyhine haksız rekabet yaratan davranışlarda bulunamazlar ve bu
mahiyette tanıtım yapamazlar.
Özel hastaneler tarafından; sağlığı koruyucu
ve geliştirici nitelikteki bilgilendirme ve tanıtımlar yapılabilir.
Bilgilendirme ve tanıtım faaliyetleri kapsamında, yanıltıcı, abartılı,
doğruluğu bilimsel olarak kanıtlanmamış bilgilere ve talep yaratmaya yönelik
açıklamalara yer verilemez.,
...
Yukarıda belirtilen esaslara uymayan özel
hastane sahipleri ve mesul müdürleri hakkında ilgili mevzuat hükümlerindeki
müeyyideler uygulanır."
B. Uluslararası Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"1. Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde
görülmesini isteme hakkına sahiptir...
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu
yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır."
20. Sözleşme'nin 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"1. Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal
veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı
suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan
cezadan daha ağır bir ceza verilemez."
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 7.
maddesinde yer alan "suç oluşturmayan
eylem" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini de Sözleşme'nin
6. maddesinde yer alan "suç ile itham
edilme" kavramına ilişkin ortaya koyduğu üç kıstas ile
açıklamaktadır.
22. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer
bulan "suç ile itham edilme"
kavramının taraf devletlerin iç hukuklarındaki karşılıklarından bağımsız,
otonom bir yapıya sahip olduğunu vurgulamaktadır (Adolf/Avusturya, B. No: 8269/78, 26/3/1982, § 30). Yine AİHM'e göre tek başına "itham" kavramı da Sözleşme'nin anlamı dâhilinde
anlaşılmalıdır. Bu kapsamda "itham"
kavramı yetkili makamlarca bir kişiye suç
işlediği iddiasının resmî olarak bildirimi şeklinde açıklanabilir.
Böyle bir tanım aynı zamanda şüpheli kişilerin sonuçlarından büyük ölçüde
etkilendikleri durumları da içine alır (Deweer/Belçika, B. No: 6903/75, 27/2/1980, §§ 42-46; Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/7/1982,§ 73).
23. AİHM, suç isnadını değerlendirirken üç kriter dikkate
almaktadır. Bunlar iç hukuktaki sınıflandırma,
suçun türü ve cezanın türü ile ağırlığıdır (Engel ve diğerleri/Hollanda [GK], B. No:
5100/71, 5101/71, 5102/71, 5354/72, 5370/72, 8/6/1976,§§
82, 83).
24. AİHM'e göre birinci kriterin diğer
kriterlere göre göreceli olarak ağırlığı olsa da değerlendirme için birinci
kriter ancak bir başlangıç noktası oluşturur. Şöyle ki eğer taraf devletin iç
hukuku bir eylemi suç olarak nitelendirmiş ise bu, 6. maddenin kapsamının
uygulanması bakımından belirleyicidir. Ancak eğer ulusal hukukta böyle bir nitelendirme
yok ise AİHM yine de başvuru konusu edilen cezai sürecin ulusal
sınıflandırmasının ötesine bakacak ve maddi gerçeği inceleyecektir (Engel ve diğerleri/Hollanda, § 81).
25. Sözleşme'nin 6. maddesinin kapsamının uygulanmasını
belirleyecek daha önemli bir kriter olarak değerlendirilen (Jussila/Finlandiya [BD],
B. No: 73053/01, 23/11/2006) suçun türü
kriteri ise şu faktörlerin hesaba katılmasını gerektirmektedir:
i. Başvuruya konu cezai sürecin doğrudan -örneğin bir meslek
grubu gibi- belirli bir gruba mı yönelik olduğu yoksa herkes için bağlayıcılığı
olan genel bir etki mi yarattığı (Bendenoun/Fransa, B.
No: 12547/86, 24/2/1994, § 47)
ii. Cezai sürecin kamu gücünü kullanan bir kamu otoritesi
tarafından yürütülüp yürütülmediği (Benham/Birleşik Krallık [BD], B. No: 19380/92, 10/6/1996, § 56)
iii. Cezai sürecin cezalandırıcı ya da caydırıcı bir amacının
bulunup bulunmadığı (Öztürk/Almanya
[GK], B. No: 8544/79, 21/2/1984, § 53; Bendenoun/Fransa, § 47)
iv. Cezai sürecin sonunda öngörülen cezanın uygulanmasının bir
suç tespitine bağlı olup olmadığı (Benham/Birleşik
Krallık, § 56)
v. Benzer cezai süreçlerin diğer taraf devletlerin hukuklarında
nasıl sınıflandırıldığı (Öztürk/Almanya, §
53)
26. Üçüncü ve son kriter cezanın
türü ve ağırlığı ise 6. maddenin uygulanma kapsamının
belirlenmesinde cezai sürecin sonunda öngörülen cezanın olası en yüksek
miktarının da dikkate alındığını ortaya koymaktadır (Campbell ve Fell/Birleşik Krallık, B. No:
7819/77, 7878/77, 28/6/1984, § 72; Demicoli/Malta, B. No: 13057/87, 27/8/1991, § 34).
27. AİHM'e göre Sözleşme'nin 6.
maddesinin cezai süreçler bakımından kapsamının belirlenmesinde Engel ve diğerleri/Hollanda başvurusuna ilişkin
kararda altı çizilen ikinci ve üçüncü kriterlerin birlikte uygulanması gerekli
değildir. Yine de her bir kriterin ayrı ayrı analizi üzerinden sonuca
varılamayan durumlarda kriterlerin kümülatif olarak değerlendirilmesine ilişkin
bir yaklaşım da benimsenebilir (Bendenoun/Fransa,
§ 47).
28. AİHM, söz konusu üç kriteri uygulayarak sonuca ulaştığı
disiplin işlemine karşı yapılan bir başvuruda (Çelikateş ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B.
No: 45824/99, 7/11/2000), kamu görevine giriş ile kamu görevine son verilmesi
şartlarına karşı yapılan bir başvuruda (Sidabras ve Džiautas/Litvanya (k.k.), B. No: 55480/00 ve 59330/00, 1/7/2003) ve anayasa
ihlalleri nedeniyle cumhurbaşkanı aleyhine başlatılan itham sürecine karşı
yapılan bir başvuruda (Paksas/Litvanya [BD], B. No: 34932/04, 6/1/2011,
§§ 64-69) şikâyetlerin Sözleşme'nin 6. ve 7. maddelerinin kapsamı dışında
kaldığı sonucuna varmıştır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Suçların ve Cezaların
Kanuniliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; idari para cezasının bir kanun hükmüne
dayanılarak verilmediğini, işleme esas olan Yönetmelik hükümlerinin kendisine
uygulanamayacağını belirterek suçların ve cezaların kanuniliği ile cezaların
şahsiliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu her ne kadar cezaların şahsiliği
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de şikâyetin özü işlemin kanuni dayanaktan
yoksun olduğu iddiasına yönelik olduğundan değerlendirmenin suçların ve
cezaların kanuniliği ilkesi kapsamda yapılması uygun görülmüştür.
32. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel
başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia
edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme'nin
ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek
protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun
kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
33. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru
bağlamında Anayasa'nın 38. maddesine ilişkin inceleme yetkisi, anılan maddenin
norm alanına dâhil olan her türlü yaptırımı kapsayacak şekilde geniş olmayıp
Sözleşme çerçevesinde suç isnadı
olarak nitelenebilen yaptırımlarla sınırlı tutulmuştur. Diğer bir ifadeyle
Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda Anayasa'nın 38. maddesi kapsamına giren
her türlü yaptırımın değil sadece Anayasa ile Sözleşme'nin ortak koruma alanına
giren suç isnadı sayılan
yaptırımların anılan maddedeki güvenceleri ihlal edip etmediğini denetleme
yetkisini haizdir (D.M.Ç, B. No:
2014/16941, 24/1/2018, § 33).
34. Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu
işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez."
35. Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında "Kimse, ... kanunun suç saymadığı bir fiilden
dolayı cezalandırılamaz." denilerek suçun kanuniliği, üçüncü fıkrasında da "Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri
ancak kanunla konulur." ifadesine yer verilerek cezanın kanuniliği ilkesi getirilmiştir.
Anayasa'nın 38. maddesinde yer alan "suçta
ve cezada kanunilik" ilkesi uyarınca, hangi eylemlerin
yasaklandığının ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer
bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi buna ilişkin Kanunun açık, anlaşılır
ve sınırlarının belli olması gerekir (D.M.Ç,
§ 35).
36. Uyuşmazlığın suç ve cezalara ilişkin olması, ihlal
iddiasının Sözleşme'nin 7. ve Anayasa'nın 38. maddesinin ortak koruma alanı
kapsamında değerlendirilebilmesinin ön şartıdır. Bu durumda bireysel başvuruya
konu somut olayda, disiplin cezasının ve sonuçlarının -suçlarda ve cezalarda
kanunilik ilkesine yönelik ihlal iddiası açısından- Anayasa ve Sözleşme'nin
ortak koruma alanı içinde yer alıp almadığı belirlenmelidir.
37. Yukarıda da belirtildiği üzere Anayasa'nın 38. maddesi
uyarınca kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı bir kimsenin
cezalandırılamayacağına ilişkin kural bağlamında "kanunun suç saymadığı bir fiil" ifadesiyle
kastedilenin Sözleşme'nin 6. maddesinde yer alan "suç ile itham edilme" kavramına ilişkin ortaya
konulan kıstaslar ile uyumlu olarak açıklanması gerekmektedir (bkz. § 31).
38. İlgili hukuk kısmında alıntısı yapılan kararlardan ve
yukarıda yer verilen açıklamalardan anlaşıldığı üzere suçların ve cezaların
kanuniliği ilkesinden inceleme yapılabilmesi için bir suç isnadının varlığı
gerekir. Suç isnadının özerk bir kavram olması nedeniyle bir isnadın
Anayasa'nın 38. ve Sözleşme'nin 7. maddesi kapsamında olup olmadığının tespiti
amacıyla üç ayrı kriter kullanılmaktadır. İlk olarak isnadın ulusal ceza
mevzuatında suç olarak düzenlenip düzenlenmediğine bakılmalı ve isnat edilen
eylem, ulusal ceza mevzuatında suç addedilmişse yapılan isnat diğer kriterlerin
uygulanmasına gerek kalmadan suç isnadı olarak kabul edilmelidir (B.Y.Ç., B. No: 2013/4554, 15/12/2015, §
31).
39. İsnada konu eylemin ulusal mevzuatta suç addedilmediği
durumlarda ise eylemin suç karakteri ve özelliği taşıyıp taşımadığı ile eylem
için öngörülen cezanın ağırlığı ve amacı dikkate alınacaktır. Bu bağlamda,
disiplin hukuku çerçevesinde yapılan bir isnadın cezai anlamda bir suç isnadı
olup olmadığının belirlenmesinde disiplin cezasının belirli bir grubu mu yoksa
herkesi mi bağladığı, caydırma ve cezalandırma amacı içerip içermediği, ilgili
suçun ceza hukukunda yer alan suçlarla benzerlik taşıyıp taşımadığı, uygulanan
usullerin ceza hukuku alanındaki yargısal usullere benzeyip benzemediği gibi
faktörler dikkate alınacaktır (B.Y.Ç.,
§ 32).
40. Buna göre ceza hukuku anlamında suçun herkes tarafından
işlenebilmesi mümkün iken genellikle bir kurumun iç işleyişiyle veya bir meslek
grubunun faaliyetleriyle ilgili olan disiplin suçları, belli sıfata, mesleki
unvana sahip kişiler tarafından işlenebildiğinden yalnızca belirli bir grubu
bağlamakta ve bu nedenle cezai anlamda suç niteliği taşımamaktadırlar. Diğer taraftan
disiplin hukuku kapsamında uygulanan bir yaptırımın ciddi şekilde caydırıcı
olması veya yaptırımın sonucunun belirli şartlar dahilinde -para cezasının ödenmemesi durumunda-
hürriyeti bağlayıcı ceza ile ilintilendirilmesi
halinde mevzuatta disiplin suçu olarak düzenlenmiş olmasına rağmen cezai
anlamda bir suçun mevcut olduğu kabul edilebilir (B.Y.Ç., § 33).
41. Somut olayda başvurucu, Türk Dişhekimleri
Birliği ve Diş Hekimleri Odalarının Disiplin Yönetmeliği uyarınca İstanbul Diş
Hekimleri Odası Disiplin Kurulunun 22/1//2009 tarihli kararı ile para cezası
verilmesi yönünde disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Bu disiplin işlemi
Türk Diş Hekimleri Birliği Yüksek Disiplin Kurulunun 21/5/2009 tarihli kararı
ile onaylanmıştır. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında somut başvuru
değerlendirildiğinde başvurucuya isnat edilen reklam,
tanıtım yapmak, yaptırmak ve tabela
standartlarına uymamak eylemlerinin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu'nda ve ceza hukuku mevzuatında suç olarak düzenlenmediği
görülmektedir. Başvurucu diş hekimi olup bir özel sağlık kurumunda mesul müdür
olarak görev yapmaktadır. Başvurucu hakkında diş hekimlerine, tabiplere ve
sağlık kurumlarına ilişkin mevzuat (bkz. §§ 13-18) kapsamında uygulanabilecek
disiplin yaptırımlarının mesleğin yerine getirilmesine dair edimlere ilişkin
bulunduğu açıktır. İsnat edilen eylemlerin belirli bir meslek grubu tarafından
gerçekleştirilmesinin mümkün olduğu, bu meslek grubunda yer almayan kişileri
ilgilendirmediği ve disiplin yaptırımlarının hürriyeti bağlayıcı ceza sonucu
doğurmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle başvurucuya yöneltilen isnadın
disiplin hukuku alanında kaldığı ve başvurunun bir suç isnadının karara
bağlanmasına ilişkin bir uyuşmazlığı konu edinmediği açıktır.
42. Bu durumda başvurucunun disiplin cezası ile cezalandırılması
işlemi ve bu yaptırımın sonuçlarının Anayasa'nın 38. maddesi ile Sözleşme'nin
7. maddesinin ortak koruma alanı kapsamında dikkate alınabilecek nitelikte
olmadığının kabul edilmesi gerekmektedir.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu; Türk Diş Hekimleri Birliğinin kendisine yaptırım
uygulama yetkisinin bulunmadığını, işleme esas olan Yönetmelik hükümlerinin
kendisine uygulanamayacağını, disiplin cezasına esas olan ilanların reklam
değil tanıtım olduğunu,işlemin
ve derece mahkemesi kararının hukuka uygun olmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının, mesleğini yapmasının engellendiğini belirterek çalışma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Şikâyetlerin özü işlemin hukuki dayanaktan yoksun olduğu, hukuka aykırı
olarak tesis edildiği ve Mahkeme tarafından hatalı bir yorumla karar verildiği
iddialarına yönelik olduğundan şikâyetin yargılama sonucuna yönelik olduğu ve
bu kapsamda değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
46. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
47. Somut olayda iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı incelenerek
ilgili kısımları yukarıda belirtilen (bkz. § 10) gerekçe ile davanın reddine
yönelik hüküm kurulmuştur. Kanun yolu mercii tarafından da derece mahkemesinin
kararının uygun bulunduğu görülmüştür.
48. Yargılama sürecinde konuya ilişkin mevzuat hükümleri (bkz.
§§ 16-21) değerlendirilerek ve somut olaya dair tespitlerden hareket edilerek
hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Mevzuatın başvurucuya disiplin cezası
verilmesine imkân tanıyıp tanımadığı, idarenin bu konuda yetki sahibi olup
olmadığı hususlarına ilişkin olarak yapılan değerlendirme ve somut olaya dair
delillerin yorumlanması yukarıda anılan ilkeler (bkz. § 47) uyarınca
uyuşmazlığı çözmekle görevli mahkemenin takdirinde olup bireysel başvuruda
değerlendirmeye konu edilemez. Derece mahkemesi diş hekimlerinin mesleki
faaliyetlerini, Türk Diş Hekimleri Birliğinin görev ve yetkilerini, disiplin
işlerini düzenleyen mevzuat hükümlerine açıkça yer vermek ve bu hükümleri
değerlendirmek suretiyle başvurucunun diş hekimlerinin mesleki faaliyetlerine
ilişkin mevzuata tabi olduğuna ve disiplin hükümlerinin başvurucuya
uygulanmasının hukuka uygun olduğuna kanaat getirerek hüküm kurmuştur.
49. Bu hâle göre başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar,
delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup
kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının
kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
50. Diğer taraftan başvurucu her ne kadar çalışma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ise de Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadı (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013)
uyarınca çalışma hakkı Anayasa ve Sözleşme ile Türkiye’nin taraf olduğu ek
protokollerin ortak koruma alanına girmediğinden bu iddia yönünden ayrıca
değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir..
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
14/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.