TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET YILMAZ BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2015/8533)
|
|
Karar Tarihi: 14/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Volkan ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet YILMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Cihan KOÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tazminat istemiyle açılan davada usule ilişkin
imkânlar bakımından zayıf duruma düşürülmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, sınav ve eğitim sürecini tamamlamasının ardından
2008 yılının Mart ayında komando uzman erbaş olarak Şırnak Çakırsöğüt
Jandarma Komando Tugay Komutanlığı emrine atanmıştır. Başvurucu, bu atamadan
önce sağlık kontrolünden geçirilmiş ve komando
uzman erbaş olur yönünde sağlık raporu almıştır.
9. 7/8/2010 tarihinde başlayan pusu dinleme görevinin ardından
9/8/2010 günü geri dönüş esnasında baygınlık geçiren başvurucu, araçla
Güçlükonak Sağlık Ocağına sevk edilmiştir. Sağlık Ocağında bir gün müşahede
altında tutulan başvurucuya dört gün istirahat verilmiştir.
10. Rahatsızlığın devam etmesi üzerine başvurucu 23/8/2010
tarihinde Şırnak Asker Hastanesine sevk edilmiştir. Anılan hastane tarafından organik mental bozukluk
tanısıyla 1/9/2010 tarihinde Diyarbakır Asker Hastanesine sevk edilen
başvurucu, bu hastaneden de ambulans uçakla Gülhane Askerî Tıp Akademisine
(GATA) nakledilmiştir.
11. GATA bünyesinde 2010-2013 yılları arasında devam eden tedavi
süreci boyunca anksiyete bozukluğu, ensefalopati,
organik ruhsal bozukluk teşhisleriyle muhtelif tarihlerde hava
değişimi izinleri verilen başvurucunun nihai olarak 20/3/2013 tarihli raporla Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) görev yapamayacağına
karar verilmiştir. Bu raporda başvurucuya organik
veya semptomatik mental
bozukluk, epilepsi, ensofolapati tanısı
konulmuştur.
12. Başvurucunun söz konusu rapora itiraz etmesi üzerine sevk
edildiği Etimesgut Asker Hastanesi tarafından düzenlenen 26/6/2013 tarihli
raporda da GATA'nın raporunda yer alan tanıya ulaşılmıştır.
13. Sağlık durumunun kesinlik kazanmasının ardından 24/9/2013
tarihinde terhis edilen başvurucu Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından adi malul olarak kabul edilmiştir.
14. Başvurucu, sağlık durumunun askerî görevin etkisiyle
bozulduğunu ileri sürerek 24/2/2014 tarihinde maddi ve manevi zararlarının
karşılanması istemiyle idari başvuruda bulunmuştur. Başvuru zımnen
reddedilmiştir.
15. Başvurucu uğradığını ileri sürdüğü maddi ve manevi
zararların tazmini istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) nezdinde dava
açmıştır.
16. AYİM İkinci Dairesi 8/4/2015 tarihli kararıyla davayı
reddetmiştir.
17. Ret gerekçesinde öncelikle İdare Hukuku ilkeleri ve
Anayasa'nın 125'inci maddesi uyarınca idarenin kendi eylem ve işlemlerinden
doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. İster hizmet kusuru
ister kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılsın idarenin tazminle sorumlu
tutulabilmesi için bir zararın varlığı, zararı doğuran eylemin idareye
yüklenebilir nitelikte olması, zararla eylem arasında bir illiyet bağının
bulunması, hizmet kusurunun varlığı veya kusursuz sorumluluk koşullarının
oluşması şartlarının birlikte gerçekleşmesinin zorunlu olduğu hatırlatılmıştır.
Meydana gelen zarar, idari eylem ya da işlemden doğmamış ise yahut zararla
idari eylem veya işlem arasında nedensellik bağı kurulamıyorsa idarenin tazmin
sorumluluğundan söz edilemeyeceği vurgulanmıştır. Başvurucunun 9/8/2010
tarihindeki bayılma dışında somut herhangi bir olaydan bahsetmeden soyut görev
koşullarını temel aldığı ve TSK'da görev yapamaz hâle gelmesine neden olan
rahatsızlığının görevin ifası sırasında ve bu görevin etkisi ile meydana
geldiğini kabule yeterli somut dayanak bulunmadığı ifade edilmiştir.
Başvurucunun rahatsızlığı nedeniyle uğradığı zarar ile illiyet bağı
kurulabilecek bir idari eylemin olmadığına dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda
dosyadaki bilgi ve belgelere göre karar verilebileceği ve tıbbi bilirkişi
incelemesi yapılmasına gerek olmadığına kanaat getirilerek davanın soyut
iddialara dayalı ve hukuki dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
18. Karar oyçokluğuyla alınmıştır. Azınlıkta kalan iki üyenin karşıoy gerekçesinde ise başvurucunun rahatsızlığının
askerî görev koşullarından ileri gelip gelmediği hususunda bilirkişi incelemesi
yaptırılarak uyuşmazlığın sonuca bağlanması gerektiği ifade edilmiştir.
19. Başvurucu, ret hükmünü 15/5/2015 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 22/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi
eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Bu
hüküm Türk hukukunda idarenin mali sorumluluğunun anayasal temelini
oluşturmaktadır. İdarenin kamu hukukundan kaynaklanan mali sorumluluğunun
Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrası haricinde bir yasal dayanağı
bulunmamaktadır. Özel hukuktan farklı olarak -somut bazı konuları düzenleyen
birkaç istisna dışında- idarenin idari nitelikteki işlem ve eylemlerinden doğan
zararlara ilişkin mali sorumluluğunu düzenleyen genel bir kanun hükmü yoktur.
İdarenin kamu hukuku alanından kaynaklanan mali sorumluluğunun çerçevesi ile
hüküm ve esasları, Anayasa'nın anılan hükmünden yola çıkılmak suretiyle
Danıştay içtihatlarıyla belirlenmiştir. Danıştay içtihatlarına göre idarenin
mali sorumluluğu, kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk şeklinde ikiye
ayrılmakta; kusursuz sorumluluk da dayandığı sebebe göre tehlikeli faaliyetler,
mesleki risk, sosyal risk ve fedakârlığın denkleştirilmesi biçiminde tasnif
edilmektedir. Kusur sorumluluğunda idarenin kusurlu bulunması (hizmet kusuru)
sorumluluğun temel şartı iken kusursuz sorumluluk hâllerinde idarenin kusuru
bulunmasa dahi idarenin mali sorumluluğu söz konusu olabilmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§28, 29, 30).
21. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu'nun 52. maddesi şöyledir:
"Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta
oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri
gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve
her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden
isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine
getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya
mahsus olmak üzere uzatılabilir.''
22. 1602 sayılı mülga Kanun'un 56. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
''Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde;
İdari Yargılama Usulü Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun
...bilirkişi, keşif, delillerin tespitine... ilişkin hükümleri uygulanır.''
23. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Danıştay
ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit
incelemeleri kendiliklerinden yaparlar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum
gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini
taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların,
ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir.''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; askerî göreve sağlık kontrolünden geçerek ve
sağlıklı olduğu kabul edilerek başlatıldığını, askerî görevi yerine getirirken
çatışmalara, operasyonlara katıldığını, rahatsızlığının asayiş ve güvenliğin
sağlanması için yerine getirdiği bu görevler nedeniyle oluştuğunu, bu hususlara
ilişkin iddialarının dikkate alınmadığını ve bu hususlar irdelenmeden karar
verdiğini belirterek adil yargılanma hakkı ile hukuk devleti ilkesinin ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu ispat külfeti konusunda
dezavantajlı konuma düşürüldüğünü iddia ettiğinden başvuru hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinden incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
29. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma
ve adil yargılanma hakkına
sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma
hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde
dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673,
20/9/2017, § 37).
30. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkelerine Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil
yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması
olanaklı değildir (Mehmet Fidan,
§ 38).
31. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelir (Yaşasın Aslan, B. No:
2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi gereğince uyuşmazlığın her iki
tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını
kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B.
No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
32. Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme,
başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer,
§ 19).
33. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ilkesi ışığında taraflara tanık delili
de dâhil olmak üzere delillerini sunma, inceletme noktasında uygun imkânların
tanınması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması gerekir. Bu anlamda
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsiz olma iddiaları da yargılamanın
bütünü kapsamında değerlendirilecektir. Ceza davaları ile medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere
yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesinin güvence altına
alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir
( Mustafa Kupal, B. No:
2013/7727, 4/2/2016, § § 50, 51,
52).
34. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada
bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek
değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi tarafların öne sürdüğü ve esasa
etkili olan iddiaların işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip
incelenmediğini ve özellikle ispat külfeti konusunda taraflardan birinin
diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma düşürülüp düşürülmediğini denetleme
görevi bulunmaktadır (Ahmet Korkmaz,
B. No: 2014/16232, 25/1/2018,§ 29).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
35. Somut olayda başvurucunun sağlık kontrolünden geçirilerek
askerî göreve elverişli olduğunun kabulüyle uzman erbaş olarak atandığı, pusu
dinlemesi görevinden dönerken bayılması ve ardından gerçekleşen tedavi süreci
sonucunda mental rahatsızlık nedeniyle TSK bünyesinde
görev yapamaz hâle geldiği hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. İlk derece
mahkemesinde görülen davaların tarafları arasındaki ihtilaf, başvurucunun TSK
bünyesinde görev yapamaz hâle gelmesine neden olan mental
rahatsızlığın askerî görevin etkisi ile ortaya çıkıp çıkmadığı noktasındadır.
Başvurucu, komando olarak Şırnak ilinde görev yaptığı dönemde katıldığı
operasyonların etkisiyle mental rahatsızlığının
oluştuğunu ileri sürmüş; AYİM ise başvurucunun mental
rahatsızlığının görevin ifası sırasında ve bu görevin etkisi ile meydana
geldiğini kabule yeterli somut dayanak bulunmadığı sonucuna ulaşarak davayı
reddetmiştir.
36. Başvurucunun askerî göreve sağlıklı olarak kabul edildiği,
komando olarak Şırnak'ta görev yaptığı ve görevini yerine getirirken
operasyonlara katıldığı hususuna yönelik olarak idarenin herhangi bir itirazı
söz konusu olmamıştır. Mahkemenin de aksine bir değerlendirmesi
bulunmamaktadır. Bu hâle göre başvurucunun Şırnak'ta komando olarak görev
yapması ve operasyonlara katılmış olması dikkate alındığında mental rahatsızlığının askerî görevden kaynaklandığı
yolunda öne sürdüğü iddiasının temelsiz olduğu söylenemez.
37. Başvurucunun mental
rahatsızlığının askerî görevden kaynaklandığı iddiasının temelsiz olmaması bu
savın ispatlandığı anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla bu iddiaya dair daha
güçlü ve ikna edici kanıtların varlığının aranması anlaşılabilir bir durumdur.
Bununla birlikte başvurucunun mental rahatsızlığın
askerî görevden kaynaklandığını kendi imkânlarıyla ispatlamasının güçlüğü de gözönünde bulundurulmalıdır.
38. Mental rahatsızlığın sebebinin
ortaya konulmasının tıbbi incelemeyi gerektirdiği açıktır. Başvurucunun
rahatsızlığın askerî görevden ileri geldiğini tıbbi bir inceleme olmaksızın
ispatlaması mümkün değildir. Başvurucunun bu iddiası, Mahkemeye 1602 ve 2577
sayılı Kanunlarla tanınan imkân kullanılarak gerekirse bilirkişi incelemesi de
yaptırılması suretiyle açıklığa kavuşturulması gereken bir olgudur.
39. Genel ilkeler kısmında da belirtildiği üzere mahkemelerin
bilirkişi görüşüne başvurması takdirî bir husus olup
bu değerlendirme kural olarak Anayasa Mahkemesinin yetki alanı dışındadır.
Bununla birlikte davanın esasına müteallik savların uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulması adına yeterli ölçüde irdelenip irdelenmediği ve bu kapsamda
taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma getirilip
getirilmediği denetime açık hususlardır. Somut davada başvurucunun uyuşmazlığı
üzerine inşa ettiği temel iddia, askerî göreve sağlıklı olarak kabul edilmesine
karşın görev esnasında katıldığı operasyonlar nedeniyle mental
rahatsızlığın oluştuğudur. Sağlık durumuna ilişkin olarak yapılacak tespitin
tıbbi inceleme gerektirdiği açıktır. Başvurucunun rahatsızlığının askerî
görevden ileri geldiğini tıbbi bir inceleme olmaksızın ispatlaması mümkün
değildir. Bu bağlamda uyuşmazlığa konu olan rahatsızlığa askerlik görevi
koşullarının neden olup olmadığı hususu açıklığa kavuşturulmadan sonuca
varılması davalı idareye nazaran başvurucunun zayıf bir konuma düşürülmesi
sonucunu doğurmuştur.
40. Bu hâle göre 1602 ve 2577 sayılı Kanunların tanıdığı
imkânlar dâhilinde sağlık kurumlarından tıbbi görüş alma imkânına sahip olan AYİM'in başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaya yönelik
yeterli araştırma yapmadan uyuşmazlığı sonuçlandırmasının başvurucuyu davalı
idareye nazaran zayıf bir konuma düşürdüğü ve bu durumun silahların eşitliği
ilkesiyle çeliştiği sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle yargılamaya bir bütün olarak
bakıldığında Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
43. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
44. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
45. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
46. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
47. Anayasa Mahkemesi, AYİM'in usule
ilişkin imkânlar bakımından başvurucuyu davalı idareye nazaran zayıf bir konuma
düşürdüğü ve bu durumun silahların eşitliği ilkesini ihlal ettiği sonucuna
varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
48.
Bu durumda silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
49. Silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği
ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil
yargılanma hakkı kapasımda silahların eşitliği ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
-Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt
bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar AYİM Üçüncü
Dairesinin 15/5/2014 tarihli ve E.2014/345, K.2014/675 sayılı kararına ait dava
dosyası ile ilgilidir.),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.