TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HİDAYET KARACA BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2015/7254)
|
|
Karar Tarihi: 12/12/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Hidayet
KARACA
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet
Serdar GÜNEŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tahliye kararına rağmen serbest bırakılmama ve
tutukluluğun makul süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 30/4/2015, 14/12/2015 ve 5/2/2016 tarihlerinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvurucu tarafından yapılan 2016/2281 sayılı başvuru
2015/19666 sayılı başvuru ile, bu başvuru dosyası ise kişi ve konu bakımından
hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2015/7254 sayılı dosya ile birleştirilmesine
ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği (2015/7254 ve 2015/19666
sayılı başvurular bakımından) bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.2016/2281 sayıl başvuru 2015/19666 sayılı başvuru ile
birleştirilmiş olması ve şikâyetlerin aynı mahiyette olması nedeniyle
Bakanlıktan görüş sorulmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Tutuklamaya ve Serbest
Bırakılmamaya İlişkin Süreç
10. Başvurucu; olay tarihinde, uluslararası yayın yapan
Samanyolu Televizyonunun da (STV) bünyesinde bulunduğu Samanyolu Yayın Grubunun
grup başkanlığı görevini yürütmektedir. Adı geçen televizyon kanalı ve yayın
grubuna bağlı diğer kanallar Fetullahçı Terör
Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) amacı doğrultusunda yayınlar
yaptığı ve kamuoyu oluşturmaya çalıştığı gerekçesiyle 27/7/2016 tarihli 29783
mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe giren 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılmıştır.
11. 2009 yılında Tahşiyeciler grubuna yönelik düzenlenen soruşturma ve
kovuşturmaya sebebiyet verdikleri iddiasıyla başvurucuyla birlikte gazeteci,
yapımcı, senarist, yönetmen ve emniyet görevlilerinin de dâhil olduğu kişiler
hakkında iftira, sahtecilik ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığıncasoruşturma
başlatılmıştır.
12. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında 14/12/2014 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucuyu tutuklanması
istemiyle İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Anılan Hâkimlik
18/12/2014 tarihinde başvurucunun terör örgütü yöneticiliği suçundan
tutuklanmasına karar vermiştir. Mahkemenin tutuklama kararının gerekçesi
şöyledir:
“…Şüphelinin
örgütün yayın politikasına uygun yayınlar yaparak örgüt yöneticisi olduğu
yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu,
yüklenen suçun yasada öngörülen ceza miktarı, işlendiği iddia edilen suçun
önemli ve ciddi sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedeninin
‘kanun gereğince’ var sayıldığı, şüphelinin tutuklanmasına engel bir halinin
(tutuklama yasağı ve yargılama engeli bulunmaması gibi) bulunmadığı, alması
muhtemel ceza göz önüne alındığında kaçma şüphesinin bulunduğu, işin önemi,
verilmesi beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde Anayasa’nın
13. maddesinde ifade olunan ‘ölçülülük ilkesi’ uyarınca, daha hafif koruma önlemi
olan adli kontrol tedbiri uygulamasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve
şüpheli açısından ‘yetersiz’ kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği kanaatine
varılarak 5271 sayılı CMK’nın 100 ve devamı maddeleri
gereğince TUTUKLANMASINA”
14. Başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin müdafileri,
20/4/2015 tarihinde İstanbul 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9. ve 10. (bütün)
Sulh Ceza Hâkimlerinin reddini ve tahliye taleplerini içeren dilekçeleri
İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesine (nöbetçi asliye ceza mahkemesi olan)
vermiştir.
15. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 21/4/2015 tarihinde,
İstanbul Sulh Ceza Hâkimliklerinin tümüne yazı yazmış, dilekçelerde ileri
sürülen hâkimin reddinin sebepleri konusunda yazılı olarak görüş bildirmelerini
hâkimliklerden istemiştir.
16. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesinin görüş bildirme istemine cevap vermemiş; diğer sulh ceza
hâkimlikleri ise görüş bildirilmesi istemine 22/4/2015 tarihinde cevap
vermiştir. Hâkimliklerin cevap yazılarında özetle sulh ceza hâkimlerinin reddi
taleplerini inceleme, bu konuda karar verme yetki ve görevinin yine sulh ceza
hâkimliklerine ait olduğu, hâkimin reddi müessesesinin kovuşturma aşamasına ait
bir işlem olduğu, hâkimin reddi sebepleri mevcut olsa dahi bu talebin öncelikle
ilgili mahkeme veya hâkimliğe yapılması gerektiği ve sulh ceza hâkimlerinin
tamamının bu şekilde reddedilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
17. Öte yandan İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 21/4/2015
tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazarak ilgili soruşturma
dosyalarını tahliye talepleri hakkındaki görüşleriyle birlikte gönderilmesini
istemiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı, asliye ceza mahkemelerinin tahliye
talepleriyle ilgili olarak karar verme yetkisinin bulunmadığını belirterek
görüş bildirmemiş ve soruşturma dosyalarını göndermemiştir.
18. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi "mahkemece hâkimin reddi talepleri ile ilgili yapılan
değerlendirmenin dosyanın esası ile ilgili bir değerlendirme olmadığı, şüphelilerin
tamamının tutuklu bulunduğu, dolayısıyla işin acele işlerden olduğu,
dolayısıyla soruşturma dosyaları ve reddi hâkim talepleri konusunda görüşlerin
istenilmesine rağmen gönderilmemesinin reddi hâkim talepleri konusunda
incelemeye ve bir karar vermeye hukuken engel teşkil etmediği"
gerekçesiyle incelemesini "şüpheliler
müdafilerinin dilekçeleri, yazılı ve CD ortamındaki dilekçe ekleri, ilgili
savcılıklardan ve Sulh Ceza Hâkimliklerinden gelen yazı cevapları ve
görüşleri" üzerinden gerçekleştirmiştir. Mahkeme 24/4/2015
tarihinde İstanbul 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9. ve 10. (bütün) sulh ceza
hâkimlerinin reddi taleplerinin kabulüne, şüphelilerin tahliye talepleri
konusunda karar vermek üzere 24/4/2015 tarihinde asliye ceza mahkemesi
nöbetçisi olan İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi M.B.nin
görevlendirilmesine karar vermiştir.
19. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından talepte
bulunulması üzerineİstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği
25/4/2015 tarihinde, İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesinin hâkimlerin reddi
isteminin kabulüne ve görevlendirmeye ilişkin kararlarının yok hükmünde
olduğunun tespitine karar vermiştir.
20. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği, aynı tarihte İstanbul 32.
Asliye Ceza Mahkemesine bir yazı yazarak tahliye taleplerine bakma görev ve
yetkisinin kendilerinde bulunduğunu belirtmiş ve ilgili taleplerin
gönderilmesini istemiştir.
21. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi, İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca soruşturma dosyalarının gönderilmemesi ve tahliye talepleri konusunda
görüş bildirilmemesi üzerine tutukluluğun
devamı yönünde mütalaada bulunulduğunu değerlendirerek tahliye
talepleri konusundaki incelemesini işin
tahliye yönünden değerlendirilmesinde bir sakınca olmadığı
gerekçesiyle şüpheli müdafilerinin sunduğu bazı belge ve CD'ler üzerinden
gerçekleştirmiştir. Mahkeme 25/4/2015 tarihinde başvurucunun da aralarında
olduğu tüm şüphelilerin tahliyesine karar vermiştir.
22. Diğer taraftan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
talepte bulunulması üzerine İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği 25/4/2015
tarihinde, İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinin tahliyeye ilişkin kararlarının
yok hükmünde olduğunun tespitine ve şüphelilerin tutukluluk hâllerinin devamına
karar vermiştir. Kararda "İstanbul Adliyesindeki tüm Sulh Ceza
Hâkimliklerinin reddine ve tutuklu şüphelilerin tahliye istemine ilişkin
taleplerin Asliye Ceza Mahkemesi veya Ağır Ceza Mahkemelerince
değerlendirilmesinin ve bu değerlendirmeler neticesinde tahliye talebinin reddi
veya kabulü yönünde bir karar verilmesi halinde verilen bu kararların hukuken
yasal mevzuatımıza göre mümkün olmadığı, verilen bu kararların da hukuken
geçersiz, uygulanabilirliği olmayan ve mutlak butlan ile batıl olan veya diğer
bir anlatımla yok hükmünde sayılan kararlar niteliğinde olduğu" ifade
edilmiştir.
23. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 26/4/2015 tarihinde
tahliye müzekkerelerini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
Başsavcılık, İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/4/2015 tarihli kararına
atıf yaparak şüpheliler hakkında düzenlenen tahliye müzekkerelerini İstanbul
32. Asliye Ceza Mahkemesine iade etmiştir.
24. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015 tarihinde
şüphelilerin tahliyesine ilişkin müzekkereleri yeniden İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına göndermiş, Başsavcılık bunları yeniden İstanbul 32. Asliye Ceza
Mahkemesine iade etmiştir.
25. Tahliye müzekkerelerinin ikinci kez iade edilmesi üzerine
İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015 tarihinde, tahliye
müzekkerelerinin yeniden Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine dair bir
karar vermiştir.
26. Öte yandan İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015
tarihinde, İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/4/2015 tarihli kararlarının
yok hükmünde olduğunun tespitine karar vermiştir.
27. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 29/4/2015 tarihinde;
önceki kararlarda görevsiz olunmasına rağmen dilekçelerin değerlendirilerek
soruşturma aşamasında olan işlerle ilgili hâkimin reddi taleplerinin kabulüne
karar verildiğini, hukuki yanılgıya düşülerek verilmiş olan bu kararların usul
ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemenin görevine girmeyen bir hususta karar
verdiğini belirterek önceki kararlarının yok hükmünde sayılmasına karar
vermiştir.
28. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi de 28/4/2015 tarihinde "... hazırlık soruşturmalarında hâkim
tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak, bunlara karşı
yapılan itirazları incelemek yetkisinin münhasıran Sulh Ceza Hâkimliğine ait
olduğu, Asliye Ceza Mahkemelerinin soruşturma aşamasındaki işler ile ilgili
olarak tutuklama ve tahliye kararı verme yetkilerinin olmadığı, Mahkememizce
verilen 25/04/2015 tarihli ... karar ile mahkememizce verilen tahliye kararı[nın] mahkememizin
görevsiz bulunması nedeniyle yok hükmünde sayılmasıgerektiği
..." gerekçesiyle tahliyeye ilişkin kararlarının yok hükmünde
sayılmasına karar vermiştir.
29. Başvurucu 26/4/2015 tarihinde (2015/7254 sayılı başvuru
yönünden) bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Sonraki Süreç
30. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 17/9/2015 tarihinde
başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin terör örgütü kurma ve yönetme,
silahlı terör örgütüne üye olma, iftira ve resmî belgede sahtecilik suçlarını
işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları istemiyle aynı yer Ağır Ceza
Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
31. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2015/281 sayılı
dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. 2/10/2015 tarihinde Mahkeme
tensip incelemesiyle birlikte başvurucunun tutukluluğunun devamına karar
vermiştir.
32. Başvurucunun bu karara itiraz üzerine incelemeyi yapan
İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi 23/10/2015 tarihinde itirazın reddine karar
vermiştir.
33. Anılan karar18/11/2015 tarihinde başvurucu tarafından
öğrenilmiştir.
34. Başvurucu 14/12/2015 tarihinde (2015/19666 sayılı başvuru
yönünden) bireysel başvuruda bulunmuştur.
35. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 25/12/2015tarihli celsede
başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
36. Başvurucunun bu karara itirazı üzerine incelemeyi yapan
İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi 5/1/2016 tarihinde itirazın reddine karar
vermiştir.
37. Anılan karar20/1/2016 tarihinde başvurucu tarafından
öğrenilmiştir.
38. Başvurucu 5/2/2016 tarihinde (2016/2281 sayılı başvuru
yönünden) bireysel başvuruda bulunmuştur.
39. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/11/2017 tarihli
kararıyla başvurucunun terör örgütü kurma ve yönetme suçundan 18 yıl, iftira
suçundan 4 yıl veresmî belgede sahtecilik suçundan 9
yıl hapis cezasıyla mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir.
40. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinafta derdesttir.
41. Başvurucu, eldeki başvurulardan önce Anayasa Mahkemesine
6/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda (B. No: 2015/144) bulunmuştur. Söz
konusu başvuruda başvurucu, bazı temel insan haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Başvurucu;
i Savcılık makamı tarafından ifadesi
alınırken sözünün kesilmesi ve yanıltıcı beyanlarla soru sorulması nedeniyleadil yargılanma hakkının,
ii. Kamu görevlilerinin yakalama ve gözaltı işlemleri
sırasındaki eylemleri nedeniyle kötü muamele yasağının,
iii. Tabii hâkim ilkesine aykırı, tarafsız ve bağımsız olmayan
bir mahkeme tarafından tutuklanması, tutuklama kararının şartlarının
oluşmaması, tutuklama kararı gerekçesinin ilgili ve yeterli olmaması, gözaltına
alma koşullarının oluşmaması ve makul şüphenin bulunmaması, hukuka aykırı
delilin kuvvetli suç şüphesi sayılarak tutuklama kararı verilmesi, soruşturma
dosyasına erişiminin kısıtlanması, gözaltı süresinin aşılması, sorgu sürecinde
geçen sürenin uzun olması ve gazetecilik faaliyeti nedeniyle tutuklanması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının,
iv. Mesleki faaliyetleri nedeniyle hakkında soruşturma yapılması
ve bu kapsamda tutuklanması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Anayasa Mahkemesi 14/7/2015 tarihinde adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden başvuru
yollarının tüketilmemiş olması, kötü muamele yasağının ihlal
edildiği iddiası yönünden başvuru yollarının
tüketilmemiş olması, gözaltı süresinin aşıldığı iddiası yönünden başvuru yollarının tüketilmemiş olması,
doğal hâkim, tarafsız ve bağımsız hâkim ilkelerinin ihlal edildiği iddiası
yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması, tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiası yönünden açıkça
dayanaktan yoksun olması, tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğünün
ihlal edildiği iddiası yönünden açıkça
dayanaktan yoksun olması ve soruşturma
dosyasına erişimin kısıtlanması yönünden açıkça
dayanaktan yoksun olması nedenleriyle kabul edilemezlik kararı
vermiştir (Hidayet Karaca [GK],
B. No: 2015/144, 14/7/2015).
C. İstanbul 29. Asliye
Ceza Mahkemesi Hâkimi M.Ö. ileİstanbul 32. Asliye
Ceza Mahkemesi Hâkimi M.B. Hakkındaki Süreç
43. Başvurucunun da aralarında bulunduğu şüphelilerin İstanbul
sulh ceza hâkimlerinin tümünün reddi taleplerini kabul eden İstanbul 29. Asliye
Ceza Mahkemesi Hâkimi M.Ö. ile bu kişilerin tümünün tahliye taleplerini kabul
eden İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi M.B. hakkında disiplin ve ceza
soruşturması başlatılmıştır. Bu kapsamda anılan hâkimler 27/4/2015 tarihinde
görevden el çektirilmişler (sonrasında meslekten de çıkarılmışlardır) ve
30/4/2015 ve 1/5/2015 tarihlerinde tutuklanmışlardır.
44. Hâkimler M.Ö. ve M.B. hakkında kamu davası açılmış; Yargıtay
16. Ceza Dairesi 24/4/2017 tarihinde, adı geçen kişilerin söz konusu kararları
-kendilerinin de üyesi oldukları- FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin
talimatıyla verdiğini belirterek (anılan soruşturmalara ilişkin bilgiler için
bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 30) silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 9
yıl hapis ve görevi kötüye kullanma suçundan 1 yıl hapis cezalarıyla
cezalandırılmalarına karar vermiştir. Dairenin görevi kötüye kullanma suçu
yönünden yaptığı değerlendirmelerin ilgili bölümleri şöyledir:
"... Türk Ceza Muhakemesi Hukuku
yönünden, gerek mülga 1402 sayılı CMUK'un 21 vd.maddelerinde
gerekse mer'i 5271 sayılı CMK'nın 22 ve devamı
maddelerinde yer alan düzenlemeler subjektif
tarafsızlıkla ilgili olup hakimin reddi hakkına ilişkindir.Bu
nedenle şüpheli/sanık,müşteki/katılan ya da
Cumhuriyet savcısının hakimi reddetmesi mümkün ise de mahkeme veya hakimliği
bir kurum olarak reddetmesi mümkün değildir.Keza
heyet halinde çalışan bir mahkemenin veya bir adliyede veya yargı çevresinde
bulunan tüm mahkemelerin veya hakimlerinin toplu reddi usulü de yoktur ...
...
5271 sayılı CMK'nın
22 vd.maddelerinde yer alan
hakimin reddi müessesesinin, kural olarak kovuşturma aşaması ile ilgili olduğu
görülse de,gerek ilgili madde metinlerinde açıkça
“şüpheli” kavramına yer verilmesi gerekse yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından yargılanma hakkını teminat altına alan AS'nin 6.ve Anayasanın 36.maddelerinin emredici
düzenlemeleri karşısında soruşturma safhasında da hakimin reddinin mümkün
olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Zira red,
hakimin tarafsızlığını temin bakımından getirilmiş bir
kurumdur.
28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545
sayılı Kanunla, sulh ceza mahkemeleri kaldırılmış ve münhasıran soruşturma
aşamasında görevli sulh ceza hakimlikleri kurulmuştur. Adından da anlaşılacağı
üzere bu hakimlikler, “mahkeme” niteliği taşımazlar, çünkü dava görmezler,
sadece soruşturma aşaması ile ilgili tedbir taleplerini ve itirazları inceleyip
karara bağlarlar.
Soruşturma aşamasında tarafsızlığından şüphe
duyulan sulh ceza hakiminin, gerek kişisel gerekse
olgusal olarak somutlaştırılmak suretiyle reddi mümkündür. Ancak objektif
tarafsızlık gerekçesiyle tüm sulh ceza hakimleri reddedilemez.
6545 sy.kanunla
Sulh Ceza Hakimlerinin reddine dair özel bir usul getirilmediğine göre bu
konuda genel hükümlerin uygulanması gerektiğinde şüphe olmamalıdır.
Bu durumda red,
reddedilen hakimliğe yapılacak yazılı başvuru ile yapılmalıdır.Reddi istenen hâkim, ret sebepleri
hakkındaki görüşlerini yazılı olarak bildirerek (CMK m.26/1-3) evrakı yargı
çevresi içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesine (CMK m.27/2) (Prof.Dr.Yener Ünver-Prof.Dr.Hakan
Hakeri Ceza Muhakemesi Hukuku 12.baskı sh.191) gönderir.Ret isteminin kabulü halinde, davaya bakmakla bir
başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.. (CMK m.27/4).
Red talebini kabul eden Asliye Ceza Mahkemesi hakiminin tahliye
taleplerini değerlendirmek üzere her hangi bir hakimi
görevlendirip görevlendiremeyeceğine gelince;
5235 sayılı Kanunun değişik 10. maddesi ile
CMK m.101/1, 103, 108/1 ve 268/3 incelendiğinde, soruşturma aşamasında
tutuklama ve tahliye kararlarını yalnızca sulh ceza hakimliği ve hakimi verebilir. Tutukluluğa itirazı ise, CMK m.268/3
uyarınca sadece bir başka sulh ceza hakimliği ve hakimi inceleyebilir.Soruşturma aşamasında tutuklama ve
tahliye konusunda asliye ceza mahkemesine ve hakimine yetki verilmemiştir.
Asliye ceza mahkemesi, ancak kabul ettiği iddianamenin kovuşturmasını
yürütürken tutuklama tedbiri ile ilgili kararlar verebilir. Bunun dışında
Anayasa ve kanunlar asliye ceza mahkemelerine, doğrudan veya dolaylı olarak
soruşturma aşamasına müdahale etme yetkisi vermemiştir.(Prof.Dr.Ersan ŞEN yorumluyorum 13syf. 313-315) Bu nedenle
Asliye Ceza Mahkemesi red talebini yerinde görürse
ancak aynı yer ya da yargı çevresinde bulunan bir başka sulh ceza hakimini
görevlendirebilir.
...
... Somut olayda, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesi hakimi sanık M.Ö.nün mutad
uygulama gereğince taleple ilgili dilekçe ve eklerini 5271 sy.CMK’nın
24.maddesi gereğince görüş yazıları da eklenerek iade edilmek üzere reddedilen
hakimlere göndermesi,evrakın tekrar gelmesi durumunda
ise yukarda açıklandığı üzere Türk Ceza Muhakemesi hukukunda uygulanma yeri
bulunmayan ve esasen haklı bir gerekçeye de dayanmadığı Anayasa Mahkemesincetespit edilen 'objektif tarafsızlık' iddiasına
müstenit taleplerin reddine karar vermesi gerekirken hiç birisi ilgili
Cumhuriyet savcılarınıngörüş yazılarında belirtilen gerekçelerlegönderilmemiş ve bu şekilde söz konusu
soruşturma dosyaları kendisi tarafından incelenmemiş olmasına vetamamı toplu olarak reddedilmiş durumdaki İstanbul Sulh
Ceza Hakimlerinin,kendilerine yönelik olarak yapılan
bu toplu reddi hakim taleplerini inceleme yetkisinin bulunmadığına yönelik
olumsuz görüş yazılarına rağmen, talep dilekçelerini CMK’nın
8 vd.maddelerinde öngörülen şartları da taşımadığı
halde birleştirerek 32. Asliye Ceza hakimi sanık M.B.yi
görevlendirmesi ve buna ilişkin müzekkereyi 24/04/2015 günü mesai bitiminden
sonra saat 17:28’de imzalamasıyla UYAP üzerinden, fiziken
de aynı gün İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi personelinin kalemi kapatıp
adliyeden ayrılmasından sonra Hakim M.B.nin doğrudan
kendisine, hakim odasında 29. Asliye Ceza Mahkemesi zabıt katibi Ö.A.
marifetiyle göndermesi ... sanık Hakim M.B.nin ...
5235 sayılı Kanun'un, 6545 sayılı Kanunla değişik 10. Maddesi gereğince
soruşturma aşamasında tutukluluğa ilişkin tüm kararları verme yetkisinin Sulh
Ceza Hakimliğine ait olduğu ve asliye ceza mahkemelerinin soruşturma
evresindeki işlemlerle ilgili bir yetkisinin bulunmamasına rağmen, 29. Asliye
Ceza Mahkemesi hakimi M.Ö.nün kanuna aykırı şekilde
görevlendirme kararına dayanarak, toplam 594 adet klasörden oluşan belgeleri
incelemeden ... gece saat 22.00-22.30 sıralarında kararların yazımını
bitirerek, koridorda bekleyen avukatlara tebliğ ettirmesi ... karşısında;
Suç tarihi itibariyle hakim olan sanıkların
verdikleri kararların esasen de sorunlu oldukları görülmekle birlikte,bu durumun müsnet suç
yönünden yargısal faaaliyet kapsamında
değerlendirilmesi ve verilen kararlara karşı kanun yollarına baş vurulabileceği
ileri sürülse de yukarda izah edildiği üzere, kamu düzenine ilişkin görevle
ilgili kuralları görmezden gelip yargılama hukukuna ilişkin işleyiş ve düzeni
yok sayarak, 'mahkemeler üstü' bir tavırla örgüt liderinin talimatı üzerine
kurgulandığında şüphe bulunmayan plan doğrultusunda tam bir örgütsel
organizasyon, gizlilik ve adanmışlık hali içerisinde, fiil ve eylem birliği
ile, aynı örgüt mensubu olmaktan soruşturulan altmışüç
şüpheli ile ilgili hakimin reddi ve tahliye taleplerini, mutad
işleyiş ve uygulama dışına çıkıp,mesai saati dışında,
verilecek kararlarla ilgili denetim mekanizmalarını bertaraf edecek, olayı bir
oldu bitti fırsatçılığı içerisinde sonuçlandıracak bir gizlilikle ve eşgüdümle
hareket ederek görevli olmadıkları halde kabul eden sanıkların, karar verme
süreci ile ilgili hukuka aykırı eylemleriyle görevlerinin gereklerine aykırı
davrandıklarında şüphe yoktur..."
45. Anılan mahkûmiyet hükmü, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca
26/9/2017 tarihli kararla onanarak kesinleşmiştir. Kararın ilgilibölümleri
şöyledir:
"... İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülmekte olup beş yüz doksan dört klasörden oluşan yedi ayrı soruşturma
dosyasında biri gazeteci, diğerleri emniyet görevlisi olan altmış üç şüphelinin
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini
ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye
teşebbüs, devletin gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk
amacıyla temin etme gibi çok sayıda suçtan tutuklu bulunduğu, bu şüphelilerin
müdafilerinin farklı tarihlerdeki tahliye istemlerinin İstanbul Sulh Ceza
Hakimliklerinin kararlarıyla reddedildiği, keza altmış üç şüpheliden otuz
altısının, haklarında tutuklama nedeni bulunmadığını ileri sürerek yaptıkları
bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesince 08.04.2015 tarihinde kabul edilemez
bulunduğu,
Bu süreç sonunda, FETÖ/PDY silahlı terör
örgütü lideri Fethullah Gülen'in "www.he.o"
isimli internet sitesinde yayınlanan "Mukaddes Çile ve İnfak
Kahramanları" başlıklı vaaz/sohbet görünümlü kriptolu/örgütsel
konuşmasıyla altmış üç tutuklu şüphelinin serbest bırakılmasının sağlanması
için talimat verdiği, bunun üzerine 20.04.2015 tarihinde şüphelilerin
müdafileri olan yirmi avukat tarafından İstanbul Adliyesindeki tüm sulh ceza
hakimliklerinde görevli hakimlerin reddiyle şüphelilerin tahliye edilmesi
istemli elli bir adet dilekçeden oluşan evrakın uygulanan prosedüre aykırı
olarak tarama ve kayıt işlemlerinden geçirilmeksizin günün muhabere nöbetçisi
İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi sanık M.Ö.ye odasında teslim
edildiği, sanık M.Ö.nün reddi hakim taleplerini kabul
ederek, muhabere nöbetçisi İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi sanık M.B.yi tahliye istemleri konusunda karar vermek üzere
24.04.2015 tarihinde görevlendirdiği, sanık M.B.nin
de 25.04.2015 tarihinde talepleri kabul ederek tutuklu bulunan şüphelilerin
tamamının tahliyesine karar verdiği olayda;
Silahlı terör örgütü üyesi olma suçu
bakımından;
Terör örgütlerinin; amaç suçun işlenmesi
yolunda güven, disiplin ve sıkı irtibata önem veren, iş bölümüne dayalı,
hiyerarşik düzene sahip yapılar olarak istihbarat, gizlilik, güvenlik ve
denetim konularında duyarlı oldukları, örgütün hiyerarşik yapısına dahil
olmayan, irtibat halinde olmadıkları, güvenilir bulmadıkları,
denetleyemedikleri, gizlilik ve güvenlik kurallarıyla hiyerarşiye uymayan
kişilerin faaliyetlerine izin vermeyecekleri, bu kapsamda FETÖ/PDY silahlı
terör örgüt lideri Fethullah Gülen'in 19.04.2015 günü
örgütün yayın organlarından "www.herkul.org" isimli internet
sitesinde yayınlanan talimatı doğrultusunda, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
üyeliği ve bu örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlara ilişkin yedi ayrı
soruşturma dosyasında tutuklu olan altmış üç şüphelinin müdafiliğini yapan yirmi
avukatın, örgüt liderinin talimatından bir gün sonra 20.04.2015 tarihinde toplu
halde verdikleri elli bir adet dilekçeye istinaden dosyaları kısmen dahi olsa
incelemeden ve delillere temas etmeksizin, altmış üç şüphelinin tamamının
istisnasız olarak tahliyelerini sağlamak için örgüt tarafından verilen görevi
yerine getirmek üzere birlikte harekete geçen ve ancak "adanmış" bir
örgüt mensubunca yapılabilecek bir yöntem ve üslupla, hukuka açıkça aykırı bir
zeminde bulunduklarını bilerek önceden tasarlanmış, amaç ve örgütsel
faaliyetleri yönünden bilinçli olarak söz konusu usulsüz ve hukuka aykırı
kararları veren sanıkların FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün amaçlarını
gerçekleştirmesine hizmet ettikleri ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
mensuplarının kullanımı için oluşturulmuş ve münhasıran bu terör örgütünün
mensupları tarafından kullanıldığı bilinen ByLock
iletişim sistemini kullanmak suretiyle örgütün hiyerarşik yapısına dahil
oldukları ve böylelikle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işledikleri
anlaşılmaktadır.
...
Görevi kötüye kullanma suçu bakımından ise;
Sanıkların inceleme konusu davada yaptıkları
ağır hukuka aykırılıkların, mesleki kıdemleri ve yetkili çalıştıkları
mahkemelerdeki görev süreleri dikkate alındığında, beşeri hata ve mesleki
tecrübesizlik kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmaması, reddi hakim
taleplerinin kabul edilip tahliye kararları verildiği anda şüphelilere haksız
bir menfaat sağlanması karşısında; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünce organize edilen
tahliye planını hayata geçiren sanıklar M.Ö. ve M.B.nin,
verilecek kararlarla ilgili denetim mekanizmalarını bertaraf edecek şekilde tam
bir örgütsel organizasyon, gizlilik ve adanmışlık hali içerisinde, iştirak
halinde söz konusu soruşturma evrakını incelemeden verdikleri hukuka aykırı
kararlarla şüphelilerin tamamının tahliye edilmesine karar vererek, aynı
örgütün mensubu olmaktan haklarında soruşturma yürütülen altmış üç şüpheliye
menfaat sağladıkları ve bu şekilde sanıkların, görevlerinin gereklerine aykırı
hareket etmek suretiyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün faaliyeti kapsamında
... görevi kötüye kullanma suçunu ayrı ayrı işledikleri kabul edilmelidir
..."
IV. İLGİLİ HUKUK
46. İlgili hukuk için bkz.
Hüseyin Korkmaz (B. No: 2014/16835, 18/7/2018, §§ 42-50).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
47. Mahkemenin 12/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
48. Başvurucu; tutuklanmasını gerektirecek herhangi bir suç
bulunmadığını, dolayısıyla tutuklanmasının hukuki olmadığını, tutukluluğun
devamına ilişkin ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarında yeterli bir gerekçe
bulunmadığını, kişiselleştirme yapılmadan kararlar verildiğini, ileri sürülen
iddialarının karşılanmadığını, bu kararlarda tutuklama nedenlerinin ve
tutuklamanın dayandığı somut delil ile bulguların gösterilmediğini,
tutuklulukta geçen sürenin makul olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Bakanlık görüşünde; başvurucu hakkında istenen cezaların
niteliği, müşteki ve sanık sayısı ve davanın karmaşıklığı gibi faktörler
dikkate alındığında yargılamanın özenli yürütüldüğü ve tutukluluğun devamına
ilişkin kararlarda ilgili ve yeterli gerekçenin gösterildiği, dolayısıyla
tutukluluk süresinin makul olduğu ifade edilmiştir.
50. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
2. Değerlendirme
51. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut başvuruda başvurucunun şikâyetinin özü
tutukluluk süresinin makul süreyi aştığına ilişkindir. Bu nedenle başvurucunun
şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
52. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
54 Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
55. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde
öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk
yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet
Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B. No: 2014/15609, 8/3/2018,
§§ 27-30).
56. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 3/11/2017 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen (bkz. § 35)
başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu, başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Tahliye Kararına
Rağmen Serbest Bırakılmamaya İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
58. Başvurucu; İstanbul Sulh Ceza Hâkimlerinin tümünün reddine
ve tahliyeye ilişkin talepte bulunduğunu, İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesince
hâkimlerin reddi isteminin kabul edildiğini ve tahliye talebini karara bağlamak
üzere İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinin görevlendirdiğini ve bu Mahkeme
tarafından da tahliyesine karar verildiğini, buna rağmen İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca anılan tahliye kararının yerine getirilmediğini, serbest
bırakılmasının hukuka aykırı bir şekilde engellendiğini belirterek adil
yargılanma hakkı, etkili başvuru hakkı ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
59. Bakanlık görüşünde; hâkimlerin reddi ve tahliye taleplerinin
kabulüne dair verilen kararların görevli olmayan mahkeme tarafından verildiği
ve hukuken geçerli bir mahkeme kararından bahsedilemeyeceği, dolayısıyla
başvurucu hakkında verilmiş geçerli bir tahliye kararının bulunmadığı ifade
edilmiştir.
60. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
2. Değerlendirme
61. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
62. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, §
16). Başvurucunun serbest bırakılmasına ilişkin mahkeme kararının
uygulanmadığına ve bu karara rağmen hürriyetinin kısıtlanmasına devam
edildiğine yönelen bu bölümdeki iddialarının mahkemeye erişim hakkına ilişkin
genel ilkeler ışığında Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları
bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
63. Anayasa Mahkemesi Hüseyin
Korkmaz (bkz. §§ 88-109) kararında; benzer bir soruşturma kapsamında
İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesince verilen tahliye kararına rağmen serbest
bırakılmanın hukuka aykırı bir şekilde engellendiği yönündeki iddianın
tahliyeye ilişkin İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi kararının yetkili bir
yargı mercii tarafından verilmiş bir karar olduğunun kabulünün mümkün
olmadığını ve başvurucunun söz konusu tahliye kararı sonrasındaki tutulmasının
hukuki bir temelinin bulunmadığının söylenemeyeceğini de belirterek açıkça
dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmıştır.
64. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
65. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Tutukluluk İncelemelerinin Duruşmasız Olarak
Yapıldığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiası
66. Başvurucu, yargılama sırasındaki tutukluluk incelemelerinin
hâkim önüne çıkarılmaksızın dosya üzerinden yapıldığını ve iki duruşmalı
tutukluluk incelemesi arasında dört aydan fazla bir sürenin geçtiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
67. Başvurucu; ayrıca 14/8/2015 tarihli tutukluluk incelemesinin
Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yoluyla yapılmak istendiğini ancak buna
katılmak istemediğini, 13/9/2015 tarihinde yapılan tutukluk incelemesinde ise
hâkim huzuruna çıkarılmadığını ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
68. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
69. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca
hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin durumu hakkında kısa sürede karar verilmesini
ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını
sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı bulunmaktadır.
Burada belirtilen bir yargı merciine başvurma hakkı, suç isnadıyla
hürriyetinden yoksun bırakılan kimseler bakımından tahliye talebinin yanı sıra
tutuklama, tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarına karşı
yapılan itirazların incelenmesi sırasında da uygulanması gereken bir güvencedir
(Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, §§ 122, 123).
70. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesinde, soruşturma evresinde
şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler
itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100. madde
hükümleri gözönünde bulundurularak kovuşturma
evresinde ise tutuklu sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip
gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde, oturumlar arasında
ya da en geç otuz günlük süre içinde hâkim veya mahkemece resen karar
verileceği hükme bağlanmıştır.
71. 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre şüpheli veya
sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi durumunda hürriyeti
kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı kapsamında bir
değerlendirme yapılmadığından bu incelemeler Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası kapsamına dâhil değildir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No:
2012/1158, 21/11/2013 § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No:
2013/6160, 2/12/2015, §§ 23, 24).
72. Başvurucu hakkında yapılan bu tutukluluk incelemelerinin
5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre yapıldığı görülmektedir. Söz konusu
incelemelerin başvurucunun tahliye talebini incelemek ya da hakkında verilen
tutukluluğun devamına ilişkin karara yapılan itirazı değerlendirmek üzere
yapılmadığı anlaşılmaktadır.
73. Dolayısıyla tutukluluğun gözden geçirilmesi yönünde resen
yapılan bu incelemeler Anayasa'nın 19. maddesinin kapsamına dâhil olmadığından konu bakımından mahkemenin yetkisi kapsamı
dışında kalmaktadır.
74. Açıklanan
gerekçelerle başvurucunun bu kısmının diğer kabul edilemezlik koşulları
yönünden incelenmeksizin konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tahliye kararına rağmen serbest bırakılmama nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.