logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Erol Balcı [1.B.], B. No: 2015/7325, 10/5/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EROL BALCI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/7325)

 

Karar Tarihi: 10/5/2018

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Recep KAPLAN

Başvurucu

:

Erol BALCI

Vekili

:

Av. Murat BOZKURT

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir siyasetçiye yönelik eleştirilerden dolayı verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/4/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 1963 doğumlu olup olaylar tarihinde İstanbul'da ikamet etmektedir.

10. Başvurucu 30/12/2013 tarihinde sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinden, olay tarihinde Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak'ın (müşteki) Başbakan'a yönelik bazı sözleri sonrasında yazıldığı anlaşılan şu paylaşımları yapmıştır:

"Saadet Partisi Kamalaktan kurtulmalı"

"Mustafa Kamalak başörtülü öğrencileri dersten atan ödlek! Sen Başbakan hakkında ağzını açacak son şeysin!..."

"Mustafa Kamalak başörtülü öğrencileri dersten atan ödlek! Sen Başbakan hakkında ağzını açacak son şeysin. Sus!"

"Mustafa Kamalak başörtülü öğrencileri dersten atan ödlek! Sen Başbakan hakkında ağzını açacak son şeysin. Utanmadın mı?"

"Mustafa Kamalak "şer ittifak üyesi mi oldu? Oluuur! O zaten başörtülü öğrencileri sınıftan atmasıyla meşhur idi."

"Mustafa Kamalak benim Atatürk Üniversitesinde hocamdı ve başörtülü kızları dersten atardı. Beni de onlar adına protesto yaptığım için atmıştı!"

"Madem bana müfteri dediniz internette bu hususu paylaşayımo da itiraz etsin bende ispat edeyim o sınıftaki arkadaşlarım şahit"

"Saadet Partisinin Genel Başkanı başörtülü kızları dersten attığı günleri unutmuş. Hocam ben Erol ...Hatırladınız mı ?

"Bu olay benim sınıfımda ve ben oradayken oldu. Bilmeden konuşuyorsunuz"

"Ben itiraz edip namaz kılan bir insanın böyle bir tutum içinde olmasını kınıyorum dedim beni de dışarı çıkarmak istedi."

"Ben de siz beni atamazsınız fakat ben sizi protesto ediyor ve çıkıyorum dedim..Arkamdan bir çok arkadaş da çıktı."

"Sonra beni odasına çağırdı konuşmak için ben de bayanlardan özür dilemez ise benim konuşacak bir şeyim yok dedim."

11. Müşteki bu paylaşımlara karşı, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu gerekçesiyle ve başvurucunun hakaret ve iftira suçlarından cezalandırılması istemiyle şikâyette bulunmuştur. Şikâyet sonucunda düzenenlenen iddianamede paylaşımlarda geçen "ödlek" ve "şer ittifakı üyesi" ifadelerinin müştekiye yönelik hakaret teşkil ettiği gerekçesiyle başvurucunun hakaret suçundan cezalandırılması istenmiştir.

12. Yargılamayı yapan Ankara 11. Asliye Ceza Mahkemesi 26/2/2015 tarihinde başvurucunun hakaret suçundan 1.500 TL para cezası ile cezalandırılması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şu şekildedir:

"... sanığın müştekiye karşı twetter hesabı üzerinden; "şer ittifakı üyesi" ve "ödlek" şeklinde paylaşımda bulunmak suretiyle; müştekinin şeref ve saygınlığına saldırdığı kanaatine ulaşılmıştır.

Sanık ve müdafisince; müştekinin siyasetçi olması sebebiyle eleştirilere daha fazla tahammül etmesi gerektiği hususu savunulmuştur. Bu husus genel olarak doğru ise de; eleştiriye tahammül edilmesi gerektiği hususu tüm hakaretlerin sineye çekilmesi gibi genel bir sonuç doğurmamaktadır. Diğer yandan müştekinin iddianameye konu olan kelimeleri twetter içeriklerinin tümü dikkate alındığında da yine; sanıktaki hakaret kastını ortaya koyucu mahiyette görülmüştür."

13. Başvurucunun bu karara itirazı Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince 10/4/2015 tarihinde reddedilmiştir. Red kararı 22/4/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 28/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

15. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir::

(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (...) (1) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır...

 (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.”

B. Uluslararası Hukuk

16. İlgili uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu verildiği bir karar için Koray Çalışkan (B. No: 2014/4548, 5/12/2017, §§ 17-23) kararına bakılabilir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Mahkemenin 10/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

18. Başvurucu; bir siyasetçiye yönelik eleştiri mahiyetindeki paylaşımlarından dolayı verilen HAGB kararının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, eksik inceleme yapılması, lehe olan delillerin dikkate alınmaması, kullandığı ifadelerin cımbızlama yöntemiyle seçilmesi ve iddianamede yer verilmeyen hususların derece mahkemelerince değerlendirme konusu yapılması nedenleriyle adil yargılanma hakkının;emsal nitelikteki kararlara aykırı karar verilmesi nedeniyle de eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

19. Bakanlık görüşünde;

 i. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) konuya ilişkin içtihatlarından hareketle somut başvuruda değerlendirilmesi gereken hususun başvurucunun ifade özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibar hakkı arasında adilbir dengenin gözetilip gözetilmediği olduğunu,

 ii. Öte yandan kişinin “belli bir olay temelinde, somut argümanlar kullanılarak ve belli bir disiplin çerçevesinde” eleştirilmesi ile “hiçbir somut argüman ve illiyet unsuru bulunmaksızın hakaret içeren söz ve eylemlere muhatap olması” arasındaki ayırımı sağlıklı oluşturmak gerektiğini, bu ayırım oluşturulurken uygulayıcıların kullanacakları temel ölçütlerin “somut, rasyonel, ölçülebilir ve denetlenebilir” olmasına özen göstermek gerektiğini, toplumda hâkim olan örf, gelenek, ahlak, estetik gibi değer yargılarının da bu ölçme ve değerlendirme mekanizmasında dikkate alınması gerektiğini,

 iii. Bir söz veya davranışın “bağlamı” önemli olmakla birlikte “toplumdaki karşılığı”nın da hukuki yorum ve değerlendirmelerde gözönünde bulundurulması gerektiğini, bu ayırım doğru bir şekilde yapılmaz ise sosyal ve siyasal hayatta hiçbir karşılığı bulunmayan, kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşan, hakarete varan ifadelerin hukuki koruma şemsiyesi altında meşruiyet kazanma tehlikesi bulunduğunu,

 iv. Siyasal hayatta rol alan kişilere yöneltilen eleştiri daha geniş olmakla birlikte bu durumun eleştiri sınırlarını aşarak hakaret içeren söz ve ifadelerin kullanılabileceği şeklinde asla yorumlanamayacağını, dolayısıyla siyasetçilerin veya kamuoyu önünde daha fazla olan tanınmış ve meşhur kişilerin kişisel şeref ve itibar haklarını yok edecek veya anlamsız kılacak söz veya davranışların adil denge kurulurken ifade özgürlüğü bağlamında daha fazla korumayı hak edeceği şeklinde kesin bir kanaatin önyargılı bir değerlendirme olacağını,

 v. Bununla birlikte somut başvuru kapsamında derece mahkemelerince başvurucu tarafından sarf edilen sözlerin bir değer yargısı mı yoksa somut bir vaka mı olduğu konusunda değerlendirme yapılmadığını, hâlbuki başvurucunun somut bir olayla ilgili bazı hususlar ileri sürerek bir siyasi parti genel başkanı olan müşteki hakkında bazı değerlendirmelerde bulunduğunu, sarf edilen sözler nedeniyle uygulanan müeyyidenin demokratik toplumda gerekliliği değerlendirilirken söylenen sözlerin dile getirildiği ortam, söyleniş gayesi, söylenmesine sebep olan vakıalar, bir siyasetçi olan müştekinin siyasi görüşleri doğrultusunda dile getirdiği politik duruşu ve bu kapsamda kendi yaptığı fiiller gibi hususların tamamının dikkate alınması gerektiğini,

 vi. Ayrıca mevcut başvuruda şikâyete konu yaptırım kararının orantılılık açısından da incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir.

20. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, bireysel başvuru formundaki beyanlarını yinelemiş ve Bakanlığın kendi aleyhindeki değerlendirmelerini kabul etmediğini belirtmiştir. İlave olarak; Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin, başvuru konusu sosyal medya paylaşımları hakkında müşteki tarafından açılmış olan tazminat davasını, anılan paylaşımların ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı gerekçesiyle reddettiğini ve bu karara karşı müşteki tarafından yapılan istinaf başvurusunun da reddedildiğini ifade etmiştir.

B. Değerlendirme

21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun adil yargılanma hakkı ve eşitlik ilkesi kapsamındaki iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

22. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

24. Başvurucu hakkında bir siyasetçiye yönelik paylaşımları nedeniyle 1.500 TL para cezasına hükmedilmiş ve HAGB kararı verilmiştir. Söz konusu Mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

25. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

26. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

27. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin “kanunla sınırlama” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

28. Başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin kararın "başkalarının şöhret veya haklarının korunması"na yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

(1) Genel İlkeler

(a) Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri Kavramı

29. Anayasa Mahkemesi "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, toplumsal bir ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Derece mahkemelerinin böyle bir ihtiyacın bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir.

(b) Ölçülülük

30. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte- temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının da incelenmesi gerekir(AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun, §§ 53, 54; ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Tansel Çölaşan, §§ 54, 55;Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72). Bu sebeple mevcut başvuruda hükmedilen tazminatın davacının maruz kaldığı düşünülen zararıyla makul bir ölçülülük ilişkisi içinde olması gerekir.

(c) İfade Özgürlüğünün Kapsamı

31. Öte yandan Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrası, ifade özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. İfade özgürlüğü; siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 37; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017; § 40).

(d)Temel Hak ve Özgürlüklerin Kullanımında Ödev ve Sorumluluklar

32. Demokratik bir toplumda siyasetçileri eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte Anayasa'nın 26. maddesi tamamen sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemiştir. Somut başvuruyla bağlantılı olarak söylenecek olursa siyasetçilere yönelik eleştirilerin kişilerin itibarlarına zarar verir boyuta ulaşmaması gerekir. Bu, kişilerin temel hak ve hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapan "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki Anayasa'nın 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Anayasa'nın 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına herkes için geçerli olan bazı "görev ve sorumluluklar" getirmektedir (Örnek kararlar için bkz. Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67;Önder Balıkçı, § 43). Söz konusu sorumlulukların kapsamı, başvurucunun koşullarına ve ifade özgürlüğünü kullandığı vasıtalara göre değişir. Anayasa Mahkemesi, bir cezanın "demokratik bir toplumda gerekli" olup olmadığını incelerken meselenin bu yönünü görmezlikten gelmeyecektir.

(e) Başkalarının Şöhret veya Haklarının Korunması

33. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44) Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, § 44). Bununla beraber elbette siyasetçilerin de şöhretlerini koruma hakları vardır.

34. Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır(Siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2), § 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran, § 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2), § 82; tanınan ve siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).

(f) İfade Özgürlüğü ile İtibarın Korunmasını İsteme Hakkı Arasında Adil Denge

35. Anayasa Mahkemesi, önceki kararlarında başvurucunun müdahale edilen ifade özgürlüğü ile başvurucunun ifadeleri nedeniyle davacının müdahale edilen şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirmiştir. (Nilgün Halloran, § 27; İlhan Cihaner (2), § 49). Bu, soyut bir değerlendirme değildir. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için başvurucunun kullandığı ifadelerin türünün, kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin, tarafların ünlülük derecelerinin ile ilgili kişilerin önceki davranışlarının ve kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Bunun için başvurucu tarafından kullanılan ifadelerin bağlamından kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45).

36. Söz konusu değerlendirmelerde derece mahkemelerinin belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir “kısıtlama”nın ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususuna karar vermede yetki sahibi olan iç hukuktaki son mercidir.

37. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değil fakat söz konusu yargı mercilerinin takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi ile uyumlu olup olmadığını denetlemektir. Anayasa Mahkemesi, başvuru konusu olan müdahalenin “gözetilen meşru amaçla orantılı” olup olmadığını ve bunu haklı göstermek için ulusal makamlar tarafından ortaya konan gerekçelerin “ilgili ve yeterli” görünüp görünmediğini tespit edebilmek amacıyla söz konusu müdahaleyi davanın bütününe bakarak değerlendirecektir.

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

38. Başvuru konusu olayda sade bir vatandaş olan başvurucu, bir siyasi parti genel başkanı olan müştekiye yönelik ifadeleri nedeniyle adli para cezası ile cezalandırılmış ve başvurucunun hakkında HAGB kararı verilmiştir.

39. Eldeki başvurunun çözümlenmesinde gözönünde tutulması gereken ilk hususmüştekinin toplumsal konumudur. Müşteki, kamuoyu tarafından yakından tanınan ve takip edilen bir siyasetçi olup aynı zamanda olay tarihinde Saadet Partisi genel başkanı konumundadır. Başvurucu da, başvuruya konu paylaşımlarını ülkeyi yönetmeye talip olan müştekiyi eleştirmek amacıyla yaptığını ileri sürmektedir.

40. Bu sebeple eldeki başvuruya konu olayın taraflarından biri olan müştekinin kendisine yönelik eleştirilere sade vatandaşlara göre daha fazla hoşgörü göstermesi gerekir.

41. Öte yandan başvuruya konu olay, tarafların yaşamının diğer bireylere kapalı ve mahrem alanına ilişkin değildir. Başvuruya konu paylaşım, müştekinin siyasi duruşuna yönelik eleştiriler kapsamında yapılmıştır. Başvurucu, cezalandırılmasına neden olan paylaşımlarında müştekinin -Başbakan'dan farklı yönde olduğu anlaşılan- siyasi tutumunu eleştirmiştir. Başvurucu; müştekinin siyasi pozisyonunu, geçmişte kendisiyle müşteki arasında yaşandığını ileri sürdüğü bir olaya dayanarak "ödlek" kelimesiyle nitelendirmiş, ayrıca eleştirilerini yaparken "şer ittifakı üyesi" ifadesini de kullanmıştır.

42. Başka bir ifadeyle yapılan paylaşımın tamamı ve olayın koşulları da gözönünde bulundurulduğunda başvurucunun, müştekinin, Atatürk Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yaptığı dönemde yaşandığı ileri sürülen başörtülü öğrencilerin sınıftan çıkarılması olayında olduğu gibi, hâlihazırda da iktidar partisi karşıtı partilerle birlikte hareket etmek suretiyle cesur davranmadığını ifade etmek için "ödlek" kelimesini kullandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca farklı politik gruplar ve toplumsal kesimler arasında iktidar partisine karşı oluşan birlikteliği ülkenin menfaatlerine aykırı gördüğü için bu birlikteliği şer ittifakı olarak, bu oluşumda bulunmayı da şer ittifakı üyeliği olarak nitelemiştir. Bu bağlamda başvurucunun "şer ittifakı üyesi" ifadesiyle kendi bakış açısından şer ittifakı olarak değerlendirdiği birlikteliğe müştekinin katılımını eleştirmeyi amaçladığı görülmektedir.

43. Yukarıdaki tespitlere karşın ilk derece mahkemesi, başvurucunun paylaşımının yapıldığı koşullara ve paylaşımda yer verilen diğer ifadelere temas etmeksizin başvurucunun paylaşımında geçen "şer ittifakı üyesi" ve "ödlek" sözcüklerinin hakaret suçunu oluşturduğu sonucuna varmış ve başvurucuyu mahkûm etmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelerde başvurucunun paylaşımı olayın koşulları gözetilmeksizin ve bağlamından koparılarak değerlendirme konusu yapılmıştır.

44. İlk derece mahkemesi kararında, müştekinin siyasetçi olmasının tüm hakaretlerin sineye çekilmesi gibi genel bir sonuç doğurmadığı ve paylaşım içeriklerinin tümü dikkate alındığında da yine başvurucunun hakaret kastının görüldüğü yönünde değerlendirmelere yer verilmiştir (bkz. § 12). Ancak Anayasa Mahkemesinin yukarıdaki tespitleri (bkz. §§ 39-42) dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyeti bakımından ileri sürdüğü gerekçeler, başvurucunun ifade özgürlüğü hakkına yapılan müdahale için ilgili ve yeterli bir gerekçelendirme sayılamaz.

45. Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında derece mahkemelerinin müştekinin şeref ve itibar hakkını koruma amacının başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesi kapsamındaki ifade özgürlüğü hakkına uygulanan sınırlamaların haklı çıkarılması için yeterli olmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Başvurucu hakkında HAGB kararı verilmesi suretiyle, derece mahkemelerince ifade özgürlüğünün korunması ile özel hayatın bir unsuru olan şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir denge kurulamamıştır.

46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

48. Başvurucu; ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama yapılmasını istemiştir.

49. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

50. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 11. Asliye Ceza Mahkemesi gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 11. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2014/782, K.2015/162) GÖNDERİLMESİNE,

D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Erol Balcı [1.B.], B. No: 2015/7325, 10/5/2018, § …)
   
Başvuru Adı EROL BALCI
Başvuru No 2015/7325
Başvuru Tarihi 28/4/2015
Karar Tarihi 10/5/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, bir siyasetçiye yönelik eleştirilerden dolayı verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü İfade özgürlüğü - şeref ve itibar dengesi İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 125
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi