TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BESİ ASLAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7382)
|
|
Karar Tarihi: 21/2/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Halil
İbrahim DURSUN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Besi
ASLAN
|
|
|
2. Sürme
ÇİFTÇİ
|
|
|
3. Zehra
ASLAN
|
|
|
4. Kumri ASLAN
|
|
|
5. Şahin
ASLAN
|
|
|
6. Şuayip
ASLAN
|
|
|
7. Zahide
ASLAN
|
|
|
8. Seyfi
GÖREN
|
Vekili
|
:
|
Av. Rojbin TUĞAN KALKAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, açık arazide bulunan mühimmatın patlaması sonucu
meydana gelen ölüm ve yaralanma olayı nedeniyle yaşam hakkının; bu olaya
ilişkin olarak açılan tam yargı davalarının uzun sürmesi nedeniyle de makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. 2015/7382 numaralı bireysel başvuru 9/4/2015 tarihinde,
2015/9428 numaralı bireysel başvuru 29/5/2015 tarihinde, 2015/18038 numaralı
bireysel başvuru ise 16/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. 2015/9428 numaralı başvuru dosyasının konu ve kişi yönünden,
2015/18038 numaralı bireysel başvuru dosyasının ise konu yönünden hukuki
irtibat nedeniyle 2015/7382 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine,
incelemenin 2015/7382 numaralı başvuru dosyası üzerinden yapılmasına ve
2015/9428 numaralı başvuru dosyası ile 2015/18038 numaralı bireysel başvuru
dosyasının kapatılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu dava ve soruşturma
dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. İlk başvurucunun oğlu, ikinci başvurucunun kardeşi, üçüncü
başvurucunun eşi ve Seyfi Gören hariç diğer başvurucuların babası olan 1980
doğumlu B.A. 5/10/2004 tarihinde saat 18.30 sıralarında Şemdinli ilçesi Gelişen
köyü Serhatkale Kampında ağır ateşli silah mermisi
patlaması sonucu yaşamını yitirmiştir. Olay Yeri Tespit Tutanağına göre bu
patlamada B.A.nın annesi
A.A. (başvuru formunda B.A.nın annesinin başvurucu
Besi Aslan olduğu, Besi Aslan'ın Olay Yeri Tespit Tutanağına sehven A.A. olarak
yazıldığı ifade edilmiştir) ve B.A.nın kızı başvurucu
Zahide Aslan yaralanmıştır. Olay Yeri Tespit Tutanağına göre aynı patlamada
ayrıca olay yerine yakın bir yerde bulunan S.D. ve H.Y. adlı kişiler
kendilerine isabet eden şarapnel parçalarının etkisiyle yaşamını yitirmiş,
başvurucu Seyfi Gören ise yaralanmıştır.
10. Bu olay A.T. adlı kişi tarafından saat 19.00 sıralarında
Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığına bildirilmiştir. Güvenlik sebebiyle olay
yerine gece intikal edemeyen Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığı yetkilileri
sabah saat 07.30'da olay yerine varmış ve olay yerinde çeşitli incelemelerde
bulunmuşlardır.
11. Yapılan incelemeler sonucunda hazırlanan krokiye göre olay,
B.A. adlı kişinin evi ile N.Ç. adlı kişinin evinin arasında meydana gelmiştir.
12. Olay yeri incelemesi sonucunda hazırlanan 6/10/2004 tarihli
Olay Yeri Tespit Tutanağında; olay yerinde cinsi ve menşei tespit edilemeyen
metal şarapnel parçalarının bulunduğu, patlayan mühimmatın 30 cm derinliğinde
ve 15 cm genişliğinde bir çukur açtığı, metal şarapnel parçalarının çoğunun bu
çukurun içinde bulunduğu ifade edilmiştir. Olay
Yeri Tespit Tutanağında ayrıca olay
yerindeki vatandaşlara patlamayla ilgili bilgilerinin olup olmadığının
sorulduğu, vatandaşların ise B.A.nın
arazide bulduğu mühimmatı evinin bahçesine getirip Hacıbey
Çayı'nda balık avlamak amacıyla mühimmatın içindeki barutu demir testere ile
almaya çalıştığı sırada patlamanın meydana geldiğini ifade ettikleri
belirtilmiştir. Olay Yeri Tespit Tutanağında son olarak annesinin uyarılarına
rağmen B.A.nın mühimmatla
uğraşmaya devam ettiğinin tespit edildiği ifade edilmiştir.
13. Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığı yetkilileri 6/10/2004
tarihinde birçok kişinin ifadesini almıştır. Bu kapsamda ifadesi alınan Z.S.
özetle olay anında Serhatkale Kampında olduğunu, olay
günü saat 19.00 sıralarında büyük bir patlama sesi duyması üzerine on dakika
kadar sonra olay yerine gittiğini, olay yerinde büyük bir kalabalık gördüğünü,
kalabalığa olayı sorduğunda B.A.nın
bulduğu bir mühimmatı eve getirip daha sonra bu mühimmatı demir testere ile
kesmeye çalıştığı sırada patlamanın meydana geldiği ve üç kişinin öldüğü, üç
kişinin ise yaralandığı cevabını aldığını belirtmiştir. Aynı gün tanık olarak
dinlenen diğer kişiler de olay yerine patlama sesini duyduktan sonra
gittiklerini ifade etmişlerdir.
14. Şemdinli Cumhuriyet Savcısının hazır bulunmasıyla yapılan
ölü muayene işleminde kimlik tanığı sıfatıyla ifadesi alınan N.D. özetle Serhatkale mezrasının terör olaylarının yoğun olarak
yaşandığı bir bölge olduğunu, bu nedenle geçmişte ağır silahlarla atılmış,
patlamamış mermilere zaman zaman rastlandığını, bu olayın da daha önceden
patlamamış bir merminin patlaması sonucu meydana geldiğini değerlendirdiğini,
ancak bu mermiyi kimin bulup getirdiği konusunda bilgi sahibi olmadığını
belirtmiştir.
15. Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı doğrultusunda
kolluk görevlileri tarafından B.A.nın
eşi başvurucu Zehra Aslan'ın ifadesi alınmıştır. Zehra Aslan 4/11/2004 tarihli
ifadesinde özetle olay günü saat 19.00 sıralarında eşiyle birlikte evlerinin
bahçesinde oturduklarını, balkondan kalkıp eve girdiği sırada bir patlama sesi
duyduğunu, koşarak dışarı çıktığında eşinin ölmüş olduğunu gördüğünü
belirtmiştir. Zehra Aslan patlayan şeyin ne olduğunu bilmediğini, evlerinin
bulunduğu yer daha önceden yol olarak kullanıldığından terör zamanından kalma
bir mayının patlamış olabileceğini düşündüğünü ifade etmiştir. Zehra Aslan
ayrıca patlamanın olduğu yerin toprağını dam toprağı olarak evin üstüne
çıkardıklarından yolun altında kalan patlayıcı bir maddeyi yüzeye yaklaştırmış
olabileceklerini belirtmiş; ayrıca evlerini 1997 yılında yaptıklarını ve
kimseden şikâyetçi olmadığını ifade etmiştir.
16. Olay hakkında yürütülen soruşturma kapsamında patlamada
yaralanan kişilerin ifadeleri de alınmıştır. Başvurucu Besi Aslan 4/11/2004
tarihli ifadesinde özetle oğlu B.A. ile aynı evde ikamet ettiğini, olay günü
saat 19.00 sıralarında evlerinin önünde bir patlamanın meydana geldiğini,
kendisinin de bu patlamada yaralandığını, olay esnasında oğlu B.A.nın evin bahçesinde olduğunu,
oğlunun elinde bu sırada herhangi bir şey olmadığını belirtmiştir. Besi Aslan
ayrıca evlerinin bulunduğu yerin daha önceden yol olduğunu ve 1995 yılında
evlerinin hemen altında bir mayın patladığını ifade etmiştir. Besi Aslan son
olarak kimseyle husumetlerinin bulunmadığını ve kimseden şikâyetçi olmadığını
belirtmiştir. Olayda yaralanan başvurucu Seyfi Gören ise 4/11/2004 tarihli
ifadesinde özetle olay günü saat 19.00 sıralarında evine doğru giderken H.Y. ve
S.D. adlı çocukları B.A.nın
evinin bahçesinden çıkarken gördüğünü, bu sırada B.A.nın
evinin önünde bulunan büyük ağacın önünde olduğunu, bu esnada bir patlamanın
meydana geldiğini, sonrasını hatırlamadığını belirtmiştir. Seyfi Gören
ifadesinde kimseden şikâyetçi olmadığını ifade etmiştir.
17. Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığı 27/12/2004 tarihinde olay
hakkında yapılan tüm araştırmaları dikkate alarak B.A.nın boş arazide bulmuş olduğu ağır ateşli silah
mermisini açmaya çalıştığı sırada patlamanın meydana geldiği, B.A.nın tedbirsizlik ve dikkatsizlikle ölüme ve yaralamaya
neden olduğu kanaatine ulaşmış, ancak aynı olayda kişinin kendisinin de
yaşamını yitirmesi nedeniyle takibata yer olmadığına karar vermiştir.
18. Başvurucular; söz konusu patlamanın çatışma artığı olan
patlayıcı nitelikteki bir cisimden kaynaklandığını, patlamanın bizzat devlet
tarafından Köykent Projesi kapsamında oluşturulan bir kampta meydana geldiğini,
devletin somut olayda hizmet kusurunun bulunduğunu belirterek 29/9/2005
tarihinde İçişleri Bakanlığına müracaat etmiş ve bu olay nedeniyle ortaya çıkan
zararlarının tazmin edilmesi talebinde bulunmuşlardır.
19. Başvurucular, taleplerinin zımni olarak reddedilmesi üzerine
Van İdare Mahkemesinde dava açmışlardır. B.A.nın anne ve babası ayrı, eşi ve çocukları ise ayrı
dava açmıştır. Anne ve babanın açtığı dava Van İdare Mahkemesinin 2006/2159
Esas sayılı dava dosyasına kaydedilirken eşi ve çocuklarının açtığı dava Van
İdare Mahkemesinin 2006/2158 Esas sayılı dava dosyasına kaydedilmiş ve bu
dosyalar üzerinden ayrı ayrı yargılamalar yapılmıştır. Başvurucu Seyfi Gören'in açtığı dava ise Van İdare Mahkemesinin 2006/308
Esas sayılı dava dosyasına kaydedilmiş ve yargılama bu dosya üzerinden
yürütülmüştür.
20. Başvurucular dava dilekçelerinde özetle, yoğunlaşan terör
saldırıları nedeniyle beş sınır köyünün Serhatkale
Kampı olarak adlandırılan yere taşınmasına karar verildiğini, kendilerinin de
bu kapsamda daha güvenli olduğu gerekçesiyle Serhatkale
Kampına yerleştirildiklerini, patlamanın böyle bir yerde meydana geldiğini
belirtmişlerdir. Başvurucular; olayda gerekli tedbirleri almayan idarenin
hizmet kusurunun bulunduğunu, öte yandan idarenin hukuki sorumluluğunun sadece
hizmet kusuruna dayanmadığını, kusur şartı aranmadan da idarenin sorumlu
tutulabileceğini ifade etmişlerdir. Başvurucular ayrıca devletin bu gibi
olaylar hakkında köydeki kişileri bilgilendirme ve eğitme yükümlülüğünün
bulunduğunu ancak devletin bu yükümlülüğünü yerine getirmediğini iddia
etmişlerdir.
21. Van İdare Mahkemesi 31/12/2007 tarihinde verdiği kararlarla
başvurucuların davalarını reddetmiştir. Van İdare Mahkemesi, öncelikle bir olayda
idarenin meydana gelen zarardan sorumlu tutulabilmesi için zarar ile idari
eylem arasında illiyet bağının bulunması ve bu illiyet bağının zarar görenin
veya üçüncü kişinin kusuru ile ortadan kaldırılmamış olması gerektiğini
belirtmiştir. Van İdare Mahkemesi somut olayın koşullarını, tanık ifadelerini,
jandarma tutanaklarını ve Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığı kararını dikkate
alarak başvurucuların davalarının reddine karar vermiştir. Van İdare Mahkemesi,
bir mermi bularak evinin bahçesine getiren ve bu mühimmatı demir testereyle
kesmek isterken patlamaya sebep olan B.A.nın
söz konusu eyleminin zarar ile idari eylem arasındaki illiyet bağını kestiği
sonucuna ulaşmıştır. Van İdare Mahkemesi, B.A.nın kusurlu eylemi sonucunda meydana gelen zararın
davalı idare tarafından tazmin edilmesine hukuken imkân bulunmadığını
belirtmiştir.
22. Başvurucular, anılan kararları temyiz etmişlerdir.
Başvurucular, temyiz dilekçelerinde özetle olayın B.A.nın bahçe kazısı yapmakta iken meydana geldiğini,
idarenin ajanlarınca tanzim edilen tutanakların objektif, gerçeğe uygun ve
tartışılmaz olduğunu söylemenin mümkün olmadığını, bu tutanakların taraflı
olduğunu, tanıkların beyanlarının hiçbirinin görgüye dayalı bir bilgi
içermediğini ifade etmişlerdir. Başvurucular ayrıca dava dilekçelerinde
belirttikleri hususları yinelemişlerdir.
23. Danıştay Onuncu Dairesi 28/3/2013 tarihinde B.A.nın eşi ve çocukları
tarafından açılan davada verilen kararı, 27/1/2014 tarihinde ise anne ve baba
tarafından açılan davada verilen kararı onamıştır.
24. Danıştay Onuncu Dairesi 15/12/2014 tarihinde B.A.nın anne ve babasının karar
düzeltme talebinin, 16/2/2015 tarihinde ise B.A.nın
eşi ve çocuklarının karar düzeltme talebinin reddine karar vermiştir.
25. Bireysel başvuru formunda, Danıştay Onuncu Dairesinin
15/12/2014 tarihli kararının tebliğ veya öğrenme tarihi 9/3/2015 olarak
belirtilmiştir. Bu kararın tebliğ edilmesi/öğrenilmesi üzerine 2015/7382
numaralı bireysel başvuru yapılmıştır. Danıştay Onuncu Dairesinin 16/2/2015
tarihli kararı 29/4/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, bunun üzerine 2015/9428
numaralı bireysel başvuru yapılmıştır.
26. Başvurucu Seyfi Gören'in temyiz
talebi ise Danıştay Onuncu Dairesinin 25/6/2015 tarihli kararıyla
reddedilmiştir. Bu karar 16/10/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, bunun üzerine
2015/18038 numaralı bireysel başvuru yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
27. İlgili hukuk için bkz.
Cemal Kılıç, B. No: 2014/8722, 11/6/2018, §§ 23-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 21/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Van İdare Mahkemesinin
2006/2159 Esas Sayılı Dava Dosyasına İlişkin Şikâyetler Yönünden
29. Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de otuz günlük süre
kuralıdır. Başvurunun her aşamasında sürenin dikkate alınması gerekir (Deniz Baykal, B. No: 2013/7521, 4/12/2013,
§ 32).
30. Bireysel başvurunun süre koşuluna bağlanmasıyla
başvuruculara bireysel başvuruda bulunmak için imkân tanımanın yanında hukuki
belirlilik de sağlanmaktadır. Dolayısıyla dava açma ya da kanun yollarına
başvuru için belli sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız
kılacak ölçüde kısa olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve
mahkemeye erişim hakkına aykırı değildir (Remzi
Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük)
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuruların başvuru
yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Anılan
düzenlemelerde başvuru yolu öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin
başlangıcına ilişkin olarak başvuru
yollarının tüketildiği tarihten söz edilmekte ise de haberdar
olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı dikkate alınarak bu ibarenin nihai kararın gerekçesinin öğrenildiği tarih
olarak anlaşılması gerekir (A.C. ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/1827,25/2/2016, § 25).
32. Bireysel başvuru süresi bakımından nihai kararın gerekçesinin tebliği öğrenme
şekillerinden biridir (Mehmet Ali Kurtuldu,
B. No: 2013/5504, 28/5/2014, § 27). Ancak öğrenme, gerekçeli kararın tebliği
ile sınırlı olarak gerçekleşmez; başka şekillerde de öğrenme söz konusu
olabilir. Başvurucuların nihai kararın
gerekçesini öğrendiklerini beyan ettikleri tarih de bireysel başvuru
süresinin başlangıcı olarak ele alınabilir (İlyas
Türedi, B. No: 2013/1267, 13/6/2013, §§ 21, 22).
33. Somut olayda başvurucular tarafından doldurulan, imzalanan
ve Anayasa Mahkemesine sunulan bireysel başvuru formunda Danıştay Onuncu
Dairesince verilen karar düzeltme talebinin reddine ilişkin nihai kararın öğrenilme
tarihi 9/3/2015 olarak belirtilmiştir.
34. Başvurucuların 9/3/2015 tarihinde öğrendikleri nihai karara
karşı bireysel başvuru için öngörülen otuz günlük süreden sonra 9/4/2015
tarihinde bireysel başvuruda bulundukları anlaşıldığından başvuruda süre aşımı
olduğu sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Van İdare Mahkemesinin
2006/308 ve 2006/2158 Esas Sayılı Dava Dosyalarına İlişkin Şikâyetler Yönünden
36. Van İdare Mahkemesinin 2006/308 ve 2006/2158 esas sayılı
dava dosyalarında verilen kararların kesinleşmesi üzerine yapılan başvuruların
başvurucuları, Seyfi Gören ile B.A.nın
eşi ve çocuklarıdır (Zehra Aslan, Kumri Aslan, Şahin
Aslan, Şuayip Aslan ve Zahide Aslan). Başvurucular anılan olay nedeniyle
anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, ayrıca adli yardım
talebinde bulunmuşlardır.
1. Adli Yardım Talebi Yönünden
37. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak, geçimlerini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun oldukları anlaşılan başvurucuların açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
i. Başvurucuların
İddiaları
38. Başvurucular; yaşadıkları köyde terör saldırılarının sıkça
yaşanması üzerine daha güvenli olduğu gerekçesiyle Serhatkale
Kampına yerleştirildiklerini ancak B.A.nın
bahçede kazı yaparken nedeni ve nasıl olduğu hâlen anlaşılamayan bir patlama
sonucu yaşamını yitirdiğini, aynı patlamada B.A.nın
annesi başvurucu Besi Aslan ile kızı başvurucu Zahide Aslan'ın yaralandığını,
olayda ayrıca başvurucu Seyfi Gören'in de ağır
şekilde yaralandığını belirtmişlerdir. Başvurucular, olayın olduğu gün hiçbir
yetkilinin olay yerine gelmediğini, Olay Yeri Tespit Tutanağının bile olayın
üzerinden yirmi dört saatten fazla bir süre geçtikten sonra tanzim edildiğini,
ifadelerin sıcağı sıcağına değil olaydan sonra ve olay yerinde olunmaksızın
alındığını, bu sebeple ifadelerin ve tespit tutanaklarının gerçekliğinin tartışılır
hâle geldiğini, ceza soruşturması dosyasının 2004 yılında verilen takipsizlik
kararı ile kapatıldığını, bu dosyanın akıbetinden hiçbir biçimde haberdar
edilmediklerini iddia etmişlerdir. Başvurucular, olayın meydana geldiği
coğrafyada mayın ve/veya patlamamış çatışma atığı olarak tabir edilen
cisimlerin oldukça fazla olduğunun bilinen bir gerçek olduğunu, mayın ve
çatışma atıklarının temizlenmemesi ve bu konuda bölge halkına yeterli bir
bilgilendirme yapılmaması sonucunda söz konusu olayın meydana geldiğini, oysa
devletin yaşam hakkını korumak için gerekli ve etkili tüm tedbirleri almakla
yükümlü olduğunu, ancak somut olayda bunun yerine getirilmediğini
belirtmişlerdir. Başvurucular olay hakkında etkili bir soruşturmanın da
yürütülmediğini iddia etmişlerdir. Başvurucular; devletin somut olayda kusurlu
olduğu açık olmasına rağmen açtıkları tam yargı davalarının reddedildiğini,
derece mahkemelerinin etkili bir şekilde yürütülmeyen ceza soruşturmasına
dayanarak karar vermesinin hakkaniyete aykırı bir sonuç doğurduğunu, Danıştay
kararlarının gerekçesiz olduğunu belirtmişlerdir. Başvurucular bu nedenlerle
yaşam hakkının, eğitim hakkının, adil yargılanma hakkının ve etkili başvuru
hakkının; başvuruculardan Seyfi Gören ayrıca yeterli bir tedaviden yararlanamadığını,
henüz iyileşemediğini belirterek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
ii. Değerlendirme
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri bir bütün olarak
incelendiğinde başvurucuların temel olarak yaşam hakkının korunması için
gerekli olan tedbirlerin alınmamasından ve olayla ilgili olarak etkili bir
yargısal korumadan yararlanamadıklarından şikâyet ettikleri anlaşılmıştır. Bu
nedenle başvurucuların bu başlık altındaki tüm iddialarının Anayasa'nın 17.
maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
40. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi
için gerekli şartlardan biri, doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla
birlikte bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi olayın yaşam hakkı
çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet
Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20). Somut olayda meydana
gelen patlama sonucunda bazı başvurucular yaralanmış, bazı başvurucuların ise
yakınları yaşamını yitirmiştir. Patlamanın öldürücü nitelik taşıdığı dikkate
alındığında başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna
ulaşılmıştır.
41. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî
ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
42. Anayasa'nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
(1) Genel
İlkeler
43. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
44. Bu pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin diğer bireylerin ve
hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi
vardır. Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı
caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek
gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü
tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).
45. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can
kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi
gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşam hakkına
yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları
gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşam
hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin
cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşam
hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
46. Öte yandan yaşam hakkının gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin
yerine getirilmesi kapsamında alınacak tedbirlerin belirlenmesi, idari ve
yargısal makamların takdirinde olan bir husustur. Hak ve özgürlüklerin güvence
altına alınması adına pek çok yöntem benimsenebilir ve mevzuatta düzenlenmiş
herhangi bir tedbirin yerine getirilmesinde başarısız olunsa bile pozitif
yükümlülükler diğer bir tedbir ile yerine getirilebilir (Bilal Turan ve diğerleri (2),B. No: 2013/2075,
4/12/2013, § 59).
47. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin
bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gereken durumlarda
kamu makamlarının makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini
önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan
davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar
değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate
alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak
şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§
53).
48. Öte yandan devletin yaşamı korumaya ilişkin yükümlülüğü,
tehlikeye karşı aşırı tedbirsiz davranan kişiler bakımından da sınırsız bir
şekilde söz konusu olamaz. Ayrıca bu yükümlülük her durumda ve koşulda
tehlikeye karşı mutlak bir güvenlik sağlamayı da garanti etmez. Bununla
birlikte kamusal makamların gerekli güvenlik tedbirlerini almaları gerekirken
almamaları hâlinde özellikle korunmaya özel muhtaç kişilerin bu
tedbirsizliğinin anılan makamların sorumluluklarını tamamen ortadan
kaldırmayacağını da belirtmek gerekir (Hüseyin
Münüklü, B. No: 2014/5973, 13/9/2017, §
67).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
49. Somut olayda başvurucular, söz konusu patlama nedeniyle
uğramış oldukları maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle açtıkları tam
yargı davalarının reddedilmesinden sonra yaşam hakkının ihlal edildiği
iddiasıyla bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Başvurucular bireysel başvuru
formunda, ceza soruşturmasındaki birtakım eksikliklerden bahsetmiş iseler de
2004 yılında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz
etmemişlerdir. Başvurucular, ceza soruşturması ile ilgili olarak Anayasa
Mahkemesi önünde dile getirdikleri eksikleri anılan dönemde ceza soruşturması
aşamasında ileri sürmemiş ve yetkili makamlardan bu eksikliklerin giderilmesi
talebinde bulunmamışlardır. Bu durumda, başvurucuların iddialarının olay
hakkında açılan tam yargı davaları dikkate alınarak incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesinin genel yaklaşımına göre (Kadri Ceyhan [GK], B. No: 2014/1924,
17/5/2018) olayın gerçekleşme koşullarının aydınlatılmasına ve kamu
makamlarının sorumluluklarının belirlenmesine imkân tanıyan bir ceza
soruşturmasının varlığı hâlinde kastın ve/veya ağır kusurun varlığına işaret
etmeyen bu tür olaylarda tüketilmesi gereken uygun başvuru yolu tazminat
yoludur. Somut olayda, ceza soruşturmasının olayın gerçekleşme koşullarını
aydınlatabilecek ölçüde yürütülüp yürütülmediği meselesi ise tam yargı davaları
sonucunda verilen kararlar da dikkate alınarak değerlendirilecektir.
50. Bu noktada öncelikle askerî faaliyetlerin kişilerin yaşamı
ile vücut bütünlüğü bakımından birtakım riskler içermesi sebebiyle tehlikeli
bir faaliyet olduğu belirtilmelidir. Bu durumda devletin yaşamı koruma
yükümlülüğü kapsamında, anılan hizmetin yerine getirilmesinde kişilerin yaşamı
ile vücut bütünlüğünün korunması için gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması,
ölüm ve yaralanma olaylarının önüne geçmek için makul ölçüler çerçevesinde
gerekenlerin yapılması bir zorunluluktur (Cemal
Kılıç, § 48)
51. Bununla birlikte Anayasa'nın 17. maddesi özellikle bir
kişinin kendisini yüksek risk içeren bir tehlikeye açıkça maruz bırakması
durumu başta olmak üzere yaşam hakkının söz konusu olduğu her durumda bireylere
mutlak bir güvenlik sağlanmasını güvence altına aldığı şeklinde
yorumlanamayacaktır (Cemal Kılıç, §
52).
52. Somut olayın koşulları bağlamında öncelikle B.A.nın kendisini ve üçüncü
kişileri yüksek risk içeren bir tehlikeye açıkça maruz bırakması gibi bir
durumun söz konusu olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
53. Dolayısıyla öncelikle olayın meydana geliş şekline ilişkin
bir değerlendirme yapılması gerekir. Başvurucular bu husus ile ilgili olarak B.A.nın bahçede kazı yaparken
nedeni ve nasıl olduğu hâlen tam anlaşılamayan bir patlama sonucu yaşamını
yitirdiğini, aynı olayda başka bazı kişilerin de hayatını kaybettiğini ve
yaralandığını ileri sürmüşlerdir. Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığı ile derece
mahkemeleri ise B.A.nın bir
adet ağır ateşli silah mermisi bularak bunu evinin bahçesine getirdiği ve
bulduğu bu mühimmatı demir testereyle kesmek isterken patlamaya neden olduğu
kanaatine varmışlardır.
54. Ceza soruşturması sonucunda verilen karar, olay hakkında
düzenlenen çeşitli tutanaklara ve tanık anlatımlarına dayandırılmıştır.
Başvurucular ceza soruşturması kapsamında yapılan tespitlere ve ulaşılan sonuca
anılan dönemde itiraz etmemişlerdir. Başvuruculardan -özen yükümlülükleri
gereği- söz konusu soruşturma sürecini takip etmelerini ve olayın gelişimine
ilişkin olarak yapılan değerlendirmelere itiraz etmelerini beklemek son derece
makul görünmektedir. Ancak başvurucular, B.A.nın bir ağır silah mermisi bularak evinin bahçesine
getirdiği ve bunu demir testereyle kesmek isterken patlamaya neden olduğu
yönündeki Savcılık değerlendirmelerine anılan dönemde itiraz etmemişlerdir.
Başvurucular, idare mahkemelerine sundukları temyiz dilekçelerinde patlamanın B.A.nın bahçede kazı yaptığı
sırada meydana geldiğini iddia etmiş iseler de dava dilekçelerinde böyle bir
kazıdan da bahsetmemişlerdir. Keza ceza soruşturması kapsamında alınan
ifadelerde de B.A.nın olay
anında bahçede kazı yaptığına ilişkin bir kayıt mevcut değildir. Bu durumda
idare mahkemelerinin ceza soruşturmasındaki veriler doğrultusunda B.A.nın bir ağır silah mermisi
bularak evinin bahçesine getirdiği ve bunu demir testereyle kesmek isterken
patlamaya neden olduğu yönündeki değerlendirmelerinin başvuru formu ve
eklerindeki delillerle açıkça çeliştiği söylenemez. Başka bir deyişle idare
mahkemelerinin olayın gerçekleşme koşullarına ilişkin değerlendirmelerinin
somut olayda elde edilen delillerle açıkça çelişecek biçimde keyfî olduğundan
söz edilemez. Dolayısıyla idare mahkemelerinin olayın gelişimine ilişkin bu
değerlendirmelerinden ayrılmayı gerektirecek ikna edici bir hususun somut
olayda bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
55. Olayın meydana geliş şekline ilişkin olarak yapılan bu
değerlendirmelerden sonra idare mahkemelerinin B.A.nın eylemini hukuki olarak nasıl nitelendirdiğinin
incelenmesine geçilebilir.
56. B.A., olay tarihinde yirmi dört yaşında olup anılan bölgede
yaşamaktadır. Yaşı ile zihinsel durumu gibi faktörler dikkate alındığında
tehlikeye karşı özel olarak korunmaya muhtaç olmayan, olaylara ilişkin ortalama
değerlendirme yeteneğine sahip yetişkin bir insan olan B.A.dan
olayın meydana gelmesine neden olan nesnenin patlayıcı madde olabileceğini
değerlendirmesini ve sonucunda bu riskten kaçınmasını beklemek son derece
makuldür.
57. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde idare
mahkemelerinin B.A.nın
eyleminin zarar ile idari eylem arasındaki illiyet bağını kestiği, B.A.nın kusurlu eylemi sonucunda meydana gelen zararın
idare tarafından tazmin edilmesine hukuken imkân bulunmadığı yönündeki
değerlendirmelerinin somut olayın koşulları bağlamında makul olmadığının
söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır.
58. Kişilerin kendilerini yüksek risk içeren tehlikeye açıkça
maruz bıraktıkları tüm durumlar dâhil olmak üzere her durumda ve koşulda
devletin sorumluluğunun bulunduğunu kabul etmek, kamu makamları üzerinde aşırı
yük meydana getiren bir yorum olacaktır.
59. Somut olayda son olarak başvuruculardan Seyfi Gören'in yeterli tedavi görmediği yönündeki iddiasına da
değinmek gerekir. Başvuru formu ve ekleri bu kapsamda incelendiğinde söz konusu
iddianın idare mahkemeleri önünde dile getirilmediği, dolayısıyla bu iddia
yönünden bireysel başvuru kapsamında ayrıca bir inceleme yapmanın mümkün
olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Başvurucuların
İddiaları
61. Başvurucular 29/9/2005 tarihinde idari başvuru yapmak
suretiyle başlattıkları adli sürecin 2015 yılına kadar devam ettiğini, bu
durumun yargılamanın makul sürede bitirilmesi ilkesine açıkça aykırı olduğunu,
bu nedenle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
ii. Değerlendirme
62. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §
26) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat
Komisyonu Başkanlığına (Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine
ilişkin yolu, ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek etkililiğini
tartışmıştır.
63. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
64. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
65. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Van İdare Mahkemesinin 2006/2159 Esas sayılı dava dosyasına
ilişkin ihlal iddialarının süre aşımı
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
B. Van İdare Mahkemesinin 2006/308 ve 2006/2158 Esas sayılı dava
dosyalarına ilişkin ihlal iddiaları yönünden;
1. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
2. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 21/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.