TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FETULLAH GÜLEN BAŞVURUSU (5)
|
(Başvuru Numarası: 2015/7550)
|
|
Karar Tarihi: 21/2/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Recep KAPLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Fetullah GÜLEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Nurullah
ALBAYRAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yöneltilen sözlere karşı açılan tazminat davasının
reddedilmesi nedeniyle şeref ve itibar hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. 21/9/2013 tarihinde Meltem TV'de yayınlanan Özel Gündem
isimli programda Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Haydar Baş (davalı)
bazı açıklamalarda bulunmuştur. Söz konusu açıklamanın başvuru konusu olayla
ilgili kısmı şu şekildedir:
"Ben Ebu Talip Hazretlerine kafir diyen
adamın bugün o şerefsizin cemevi açtığını duyuyorum,
açacağını. Tabi onunla beraber işbirliği yapan Avrupa
ajanı bir adamı da tanıyorum. Onu da ben tanıyorum. Bunlar şimdi ecnebinin
kafasıyla Türk-İslam toplumunu yok edebilmek için hazırlanmış projenin
parçaları..."
7. Başvurucu, anılan sözlerle kişilik haklarının saldırıya
uğradığı gerekçesiyle manevi tazminat davası açmıştır. Başvurucu dava
dilekçesinde, dava konusu konuşmadan önce kendisiyle başka bir kişi tarafından
cami-cemevi inşaatı yapılmasına karar verildiğini ve
bu konunun medyada geniş şekilde yer aldığını, davalının da bu inşaatla ilgili
haberlerin hemen arkasından anılan konuşmayı yaptığını ve bu konuşmada
kendisini kastettiğini ileri sürmüştür. Dava dilekçesine cevap veren davalı ise
konuşmasında herhangi bir isim zikretmediğini veya herhangi bir kişiyi
anımsatacak ya da tarif edecek bir imada dahi bulunmadığını, bu sebeple de matufiyet şartının gerçekleşmediğini ileri sürmüştür.
8. Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi 19/6/2014 tarihinde davayı
reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Davalının konuşmasında belirli bir
kişinin adını zikretmediği, ayrıca davacının Ebu Talip Hazretlerine kafir
dediğine dair bir delilin ibraz edilmediği, davacının isminin cami-cemevinin birlikte açılması projesinde geçtiği, davalının
ise konuşmasında sadece cemevinin açılmasından söz
ettiği, yazının bütününden beyanların duraksamaya yer vermeyecek şekilde
davacıyla ilgili olduğu anlaşılamadığından davanın reddine karar verilmesi
gerekmiştir."
9. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı temyiz başvurusu
Yargıtay 4. Hukuk Dairesince2/2/2015 tarihinde reddedilmiştir. Bu karar
başvurucuya 6/4/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
10. Başvurucu 6/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
11. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun "Kişilik hakkının zedelenmesi" kenar
başlıklı 58. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kişilik hakkının
zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat
adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 21/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13. Başvurucu;
i. Davanın matufiyet yokluğu gerekçesi
ile reddedildiğini, oysa davalının konuşmasında cami-cemevi
projesi hakkında konuştuğunu, cami-cemevi projesinin
bir tarafında kendisinin yer aldığının tüm kamuoyunca bilindiğini,
ii. Davalının sözlerinin açıkça hakaret teşkil ettiğini, ayrıca cemevlerine yönelik sözlerinin nefret söylemi kapsamında
kaldığını
belirtmiş ve bunlara rağmen açtığı tazminat davasının
reddedilmesinin şeref ve itibar hakkının ihlali niteliğinde olduğunu ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
14. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak
17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
15. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar"
kenar başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış
olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte
bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı
ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı
başvurucunun güncel bir hakkının ihlal
edilmesi, bu ihlalden dolayı kişinin kişisel olarak ve doğrudan
etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin mağdur olduğunu ileri sürmesidir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014,
§ 42).
16. Somut olayda çözümlenmesi gereken öncelikli mesele davalının
bir televizyon programında söylediği sözlerden dolayı başvurucunun kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olup olmadığının
belirlenmesidir. Başvurucu, davalının konuşmasında kendisini kastettiğinin
anlaşıldığını ileri sürmüştür. Buna karşılık başvurucu, Anayasa Mahkemesine
yalnızca davalının konuşmasının bir kısmını ibraz etmiş ve bu kısma dayanmıştır
(bkz. § 6). Başvurucu başvuru formunda davalının konuşmasının bütününe ilişkin
bir değerlendirmede de bulunmamıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi söz konusu
konuşma ile ilgili değerlendirmesini yalnızca başvurucunun sunduğu kısım ile
sınırlı olarak yapacaktır.
17. Doktrinde ve Yargıtay içtihatlarında matufiyet,
bir haksız eylemin yöneldiği kişinin kimliğinin açıkça belli edilmediği hâlde
eylemin bu kişiyle ilgili olup olmadığına ilişkin bir kavram olarak
tanımlanmıştır. Haksız eylemlerde matufiyet "eylemle kişi arasında irtibat sağlama, bunları
ilişkilendirme; eylemin kimi hedeflediğini belirleme"dir (Nurettin Polat, B. No: 2014/9053,
7/7/2015, § 19. İlgili Yargıtay kararları için bkz. Nurettin Polat, §§ 10, 11 ).
18. Matufiyette sorun haksız eylemden
dolayı kişinin zarar görüp görmemesi değildir. Haksız eylem bir kişiye
yönelmiştir. Fakat kişinin kimliği açıkça verilmemiş, kimliği ele verecek başka
açıklamalar yapılmıştır. Bu nedenle haksız eylem nedeniyle bu kişiye karşı
sorumluluk doğup doğmayacağı belirsizdir. Kimlik belirgin olarak
açıklanmamasına rağmen eylemin o kişiyi kastettiği ya da tarif ettiği
anlaşılıyorsa o kişi eylemin doğrudan mağduru yani eylemden doğrudan zarar
gören kişidir. O hâlde matufiyette sorun bu kişinin
zarara uğramış olup olmaması değil, haksız eylemin bu kişiyi hedef almış olup
olmamasıdır (Nurettin Polat, §
20).
19. İncelenen başvuruya benzer başvurularda ilk olarak derece
mahkemelerinin davalının sözlerinin başvurucuyu hedef alıp almadığı yönündeki
değerlendirmeleri gözönünde tutulmalıdır. İkinci
olarak ise başvurucu, başvuruya konu sözlerden etkilendiğini yeterince belirgin
bir şekilde göstermelidir (Nurettin Polat,
§ 21) .
20. Somut başvuruya konu olayda ilk derece mahkemesi davalının
başvurucuyu hedef almadığına karar vermiştir. İlk derece mahkemesi; "davalının konuşmasında belirli bir kişinin adını zikretmediği"ni,
ayrıca başvurucunun "Ebu Talip
Hazretlerine kâfir dediğine dair bir delilin mahkemeye ibraz edilmediği"ni
belirtmiştir. Mahkeme ayrıca; başvurucunun isminin cami-cemevinin
birlikte açılması projesinde geçtiğini, buna karşılık davalının konuşmasında
sadece cemevinin açılmasından söz ettiğini, davalının
beyanlarının bütününden duraksamaya yer vermeyecek şekilde davacıyla ilgili
olduğunun anlaşılamadığını tespit etmiştir. Mahkeme matufiyet
şartının gerçekleşmediği gerekçesine dayanarak manevi tazminat davasını
reddetmiştir.
21. Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin başvuruya konu
davada matufiyet şartının gerçekleşmediği yönündeki
tespitlerini dikkate değer bulmaktadır. Bazı konularla ilgili dinî
tartışmalarda farklı görüşlerin bulunduğu ve anılan görüşlerin çok sayıda kişi
ve gruplarca savunulabildiği bilinmektedir. Dolayısıyla ilk derece
mahkemesinin, başvuru konusu olay bağlamında başvurucunun anılan sözleri
söylediğine "dair bir delilin ibraz edilmediği"ni
gözetmek suretiyle, davalının "Ben Ebu Talip Hazretlerine kafir diyen
adamın" şeklindeki ifadelerinin duraksamaya yer vermeyecek şekilde
başvurucuyla ilgili olduğunun anlaşılamadığı yönünde oluşturduğu kabulün
temelsiz olduğu söylenemez. Öte yandan ilk derece mahkemesinin başvurucunun
"isminin cami-cemevinin birlikte açılması
projesinde geçtiği, davalının ise konuşmasında sadece cemevinin
açılmasından söz ettiği" yönündeki tespitleri dikkate alındığında,
davalının konuşmasında günlük hayatta her gün gerçekleşmesi mümkün olan bir cemevi açma olayına ilişkin değerlendirmelerle başvurucuyu
hedef aldığını kabul etmek için de yeterli bir neden bulunmamaktadır. Bu
nedenle mevcut davanın koşullarında başvurucunun davalının sözlerinden kişisel
olarak ve doğrudan etkilendiği sonucuna varılmamıştır.
22. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mağdur sıfatını
taşımadığı anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin kişi bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.