TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
B.Ş.T. VE OZANCAN YILMAZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/7485)
Karar Tarihi: 17/7/2018
Başkan
:
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucular
1. B. Ş. T.
2. Ozancan YILMAZ
Vekili
Av. Naim KARAKAYA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, haksız ve gerekçesiz olarak tutuklanma ve tutukluluğun devamına karar verilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; mahkûmiyet verilmesinde tek delil olan mağdur beyanının alındığı duruşmaya katılamamaları, mağdura soru soramamaları ve cezayı azaltabilecek nitelikteki delil toplanmadan mahkûmiyet kararı verilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuşlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucuların her ikisi de 1995, mağdure ise 1996 doğumlu olup olay İstanbul'da gerçekleşmiştir.
10. 10/5/2011 tarihinde arkadaşlarının evindeyken diğer sanık P.K. tarafından mağdurenin dövülüp gözleri bağlandıktan sonra başvurucuların mağdureye cinsel istismarda bulundukları iddiasıyla başvurucular hakkında Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığının 11/8/2011 tarihli iddianamesiyle çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açılmıştır.
11. Mağdur çocuk B.S.Ö. hakkında olay akabinde 10/5/2011 tarihinde Fatih Sultan Mehmet Hastahanesinden alınmış üst dudak bileşkesinde ödem, yüzeysel açılma, her iki elmacık kemiğinde kızarıklık bulunduğuna dair rapor mevcuttur.
12. Başvurucular 10/5/2011 tarihinde müsnet suçtan gözaltına alınmış, Kadıköy 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 11/5/2011 tarihli kararıyla tutuklanmış ve başvuruculardan Ozancan Yılmaz 12/7/2011 tarihinde, B. Ş. T.ise 9/4/2012 tarihinde tahliye olmuşlardır.
13. Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 2011/276 esasına kaydedilen yargılamanın 22/9/2011 tarihli ilk celsesinde suça sürüklenen çocuklar (SSÇ) olan başvurucular on sekiz yaşından küçük olduklarından duruşmaların kapalı yapılmasına karar verilmiştir. Başvurucular, müdafileri, şikâyetçi, mağdure, vekili, mağdura resen tayin edilen baro avukatı ve pedagogun katılımıyla başlayan duruşmada pedagogun mağdurenin anne ve babasının duruşmadan çıkarılması gerektiğine dair önerisi de gözetilerek oybirliğiyle mağdurenin anne ve babasıyla başvurucuların duruşma salonundan çıkarılmasına karar verilmiştir.
14. Aynı celsede, başvurucuların müdafileri huzurunda ve kamera kaydı eşliğinde mağdurenin beyanının alınmasını müteakip başvurucuların duruşma salonuna alınarak yokluklarında yapılan işlemlerin okunduğu duruşma tutanağından anlaşılmaktadır.
15. Mahkeme; aynı celsede mağdurenin muayenesi için Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunca belirlenen 5/9/2012 tarihinin geç olduğunu, mağdurenin korunmaya ihtiyacı olan çocuk ve sanıkların da suç tarihinde on sekiz yaşından küçük olduğunu, dolayısıyla olayın aciliyet taşıdığını bildirilerek mağdurenin muayenesinin mümkün olan en kısa süreye alınması konusunda Adli Tıp Kurumuna yazı yazılmasına da karar vermiştir.
16. Başvurucu vekilleri, dilekçeyle ve sonraki duruşmalarda sözlü olarak, başvurucuların yokluğunda mağdurenin beyanının alınmasına ve beyanların başvurucuların duruşmaya geri alınmalarından sonra kendilerine okunduğuna dair tutanağa geçen ibareye itiraz etmişlerdir. Başvurucu vekilleri 16/11/2011 tarihli bir sonraki duruşmada "... geçen oturumda mağdurun ifadesi alındığı sırada SSÇ'ler duruşma salonu dışına çıkarılmışlar ve içeri alındıklarında da mahkemenizce de yokluklarında yapılan işlemler okunup diyecekleri sorulmuştur diye yazılmıştır, fakat böyle bir işlem yapılmamıştır. Olayı yaşayan SSÇ'lerdir ve mağdura doğrudan soru yöneltmek istemektedirler, bu haklarından mahrum kalmışlardır, ayrıca mağdur, Ozancan Yılmaz'ın dolaba girdği hususunda açıklamalarda bulunmuştur, biz o dolabın bulunduğu evde Ozancan Yılmaz'ın dolabın içerisine girip giremeyeceği konusunda uygulamalı keşif yapılmasını istiyoruz ..." şeklinde itirazlarını dile getirerek keşif talebinde bulunmuşlardır.
17. Mahkeme aynı celsede, dolapta keşif yapılması talebinin dosyaya ve delillere uygun düşmediği gerekçesiyle reddine karar vermiştir. Ayrıca, Mahkemenin müdafilerin mağdureye soru sorulamadığına ilişkin itirazlarına dair verdiği ve mağdurenin başvurucuların müdafilerinin huzurunda beyanda bulunduğuna ve mağdureye hangi soruları yönelteceklerini somutlaştırarak yazılı olarak bildirmeye hakları olduğuna işaret ettiği ara kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Mağdurun ifadesinin kayda alındığı ve dinlendiği sırada SSÇ müdafiilerinin hazır bulundukları ve bu oturumda SSÇ müdafiilerinin mağdurun anlatımlarının müvekkillerine izah ettiklerinde bazı soruların sorulması gereğinin duyulduğunu bildirdikleri ve Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 201. maddesi uyarınca sanık ve katılanın mahkeme başkanı veya hakim aracılığı ile soru yöneltebileceği ve yöneltilen soruya itiraz edildiğinde, sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine mahkeme başkanınca karar verileceği, aynı Kanun'un 236. maddesi uyarınca cinsel istismara uğradığı ve ruh sağlığının bozulduğu ileri sürülen çocuk veya mağdurun bu suça ilişkin soruşturma veya kovuşturmada tanık olarak bir defa dinlenebileceği, maddi gerçeğinin ortaya çıkarılması açısından zorunluluk hallerinin saklı olması bildirilmiş olması karşısında SSÇ müdafiilerinin müvekilleri ile görüşerek mağdura ne gibi sorular yöneltilebileceğini somutlaştırıp, yazılı olarak mahkememize bildirdiklerinde o soruların mağdura yöneltilip yönetilmeyeceği hususunda bir karar verilmesine ..."
18. 22/12/2011 tarihinde gerçekleşen bir sonraki celsede başvurucu vekilleri, mağdurenin başvurucunun yokluğunda dinlenmesine ve mağdureye sorulması istenen soruların Mahkemeye yazılı olarak sunulmasına dair karara itirazlarını sunmuşlardır. Duruşma tutanağında itiraza ilişkin kısım şu şeklidedir:
"... mahkemenizce mağdura sorulacak soruların somutlaştırılıp bildirilmesi için tarafımıza süre verilmekle beraber biz bu ara kararının adil yargılama ilkesine ve hukuka aykırı olduğunu düşünüyoruz, çünkü sorulacak soruların önceden belirlenmesi halinde mağdurun soruya göre kendisini hazırlayabilmesi söz konusu olacağından bu ara kararından dönülerek mağdurun mahkemeniz huzurunda yeniden dinlenmesini ve ortaya çıkacak durumlara göre sanıkların soru sormalarının ve adilyargılanma haklarının sağlanması gerekmektedir. Geçen oturumdan sonra incelediğimiz compact diskte görüntü olmakla beraber ses kaydı bulunmamaktadır. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 55. maddesinde mağdurun ifadesinin sesli olarak kayda alınması öngörülmüştür bu bakımdan mağdurun yeniden sesli ve görüntülü olarak dinlenmesini tekrar ediyoruz."
19. Mahkeme aynı celsede talep üzerine mağdurenin olay tarihine kadar kullandığı psikiyatrik ilaçların tespiti için reçete dokümünün Sosyal Güvenlik Kurumundan istenmesine karar vermiştir. Mahkeme, mağdurenin yeniden dinlenmesi talebine ilişkin olarak ise mağdurenin duruşma sırasında usulüne uygun olarak dinlendiğini, ses ve görüntü kaydının mükemmel olduğunun anlaşıldığını belirterek talebi reddetmiş; SSÇ müdafilerinin mağdura önceki celsedeki ara kararda belirtilen biçimde soru sorma talepleri bulunması hâlinde soracakları soruları somutlaştırıp mahkemeye bildirmeleri için gelecek oturuma kadar süre verilmesine karar vermiştir.
20. Başvurucu vekilleri sundukları dilekçelerle mahkeme heyeti hakkında hâkimin reddi talebinde bulunmuş, Mahkeme talebi reddetmesi üzerine yapılan itiraz da İstanbul Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir. Bunun üstüne 8/2/2012 tarihli bir sonraki celsede, başvurucu vekillerinin benzer yöndeki taleplerinin Mahkemece reddine karar verilmiş olup başvurucu vekillerinin bu yöndeki taleplerini yargılamanın ilerleyen safhalarında sürdürdükleri anlaşılmaktadır.
21. Aynı celsede başvurucu vekillerinin mağdurenin olaydan önce çeşitli sorunları nedeniyle ilaç kullandığını, olaydan sonra ise ilaç kullanmadığını belirterek mağdurenin tedavisine dair yeterli araştırma yapılmadan, talep edilen reçete gelmeden dosyanın Adli Tıp Kurumu tarafından inceleme yapılmak üzere gönderilmesinin hatalı olduğuna ilişkin itirazları, Mahkemece mağdurun olaydan önce çeşitli ruhsal sorunlarının ya da hastalığının bulunup bulunmamasının sonuca etkili olmadığı gerekçesiyle Sosyal Güvenlik Kurumuna yazılan yazı cevabının beklenmesine dahi yer olmadığı belirtilerek reddedilmiştir. Bir sonraki celsede, başvurucu vekillerinin reçetenin geldiğini bildirmeleri ve reçetedeki ilaçların hangi tür hastalıklarda kullanıldığına dair bilirkişi raporu alınması talebinde bulunmaları üzerine Mahkemece talep kabul edilerek 26/3/2012 tarihli müzekkere ekinde reçeteler değerlendirmede gözetilmek üzere Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kuruluna iletilmiştir.
22. Olaya dair düzenlenen 20/2/2012 tarihli Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu raporunda, İstanbul Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 30/06/2011 tarihli raporuyla mağdureye akut stres bozukluğu ve major depresif bozukluk teşhisi konduğu ve mağdurenin ruh sağlığının bozulduğu tespitine yer verildiği belirtilerek "mağdurenin 27/1/2012 tarihinde yapılan muayenesinde ve dava dosyasının incelenmesinde mağduresi bulunduğu olaydan kaynaklanmış ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede olan (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) denilen psikiyatrik bozukluğun tespit edildiği ... mağduresi bulunduğu olay nedeniyle ruh sağlığının bozulduğu" oy birliği ile mütalaa edilmiştir. Anılan raporda "Sosyal Güvenlik Kurumunun 13/2/2012 tarihli yazısı ekinde gönderilen reçete bilgilerinin incelenmesinde, 14/01/2011 tarihinde Concerta 36 mg, Ritalin 10 mg reçete edildiği, 23/02/2011 tarihinde Conterta 36 mg, Ritalin 10 mg, 06/05/2011 tarihinde Concerta 36 mg, 14/12/2011 tarihinde Risperdal 1 mg 100 ml solusyon, Concerta 36 mg reçete edildiğinin" görülerek değerlendirmede gözetildiği anlaşılmıştır.
23. Mahkeme 7/2/2013 tarihli kararıyla başvurucuların nitelikli cinsel istismar suçundan neticeten onar yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, mağdurenin çelişkili beyanları dışında her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından başvurucuların beraat etmeleri gerektiğine yönelik bir karşı oyla hükmetmiştir.
24. Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 18/3/2015 tarihli kararıyla hüküm onanmıştır.
25. Başvurucular nihai kararı 28/3/2015 tarihinde öğrendiklerini bildirmiştirler.
26. Başvurucular 22/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
27. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Bedri Böcekli, B. No: 2015/7794, 11/6/2018,§§ 29-36.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 17/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucular, haksız ve gerekçesiz olarak tutuklandıklarını ve tutukluluğun devamın karar verildiğini ileri sürmüştürler.
30. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak birçok kararında zaman bakımından yetkisiyle ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre 23/9/2012 tarihinden önce verilen bir kararla sona eren tutukluluk durumuna ilişkin başvuruların zaman bakımından yetkisi dışında kaldığı kabul edilmiştir (Osman Büyüksu, B. No: 2013/5512, 3/4/2014, §§ 20-24; Ali Öksüz, B. No: 2013/6065, 3/4/2014, §§ 20-23; Cevdet Genç, B. No: 2012/142, 9/1/2014, §§ 24-29).
31. Somut olayda başvurucuların suç isnadına bağlı tutukluluk durumları tahliye edildikleri 12/7/2011 ve 9/4/2012 tarihlerinde yani bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 tarihinden önce sona ermiştir.
32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Mahkemenin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
33. Başvurucular; yargılama sırasında mahkemenin taraflı davrandığını, lehe delillerin toplanmasına dair tüm taleplerini haksız ve gerekçesiz olarak reddettiğini, bazı ara kararların alınması sırasında müzakerelere savcının da katıldığını, hâkimin reddi taleplerinin de haksız olarak reddedildiğini ileri sürmüştürler.
34. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinde açıkça -adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak- davanın tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkından söz edilmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle beraber Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca, bu hak da adil yargılanma hakkının zımni bir unsurudur (AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004). Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu nazara alındığında Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, Anayasa'nın 138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (AYM, E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006; E.1992/39, K.1993/19, 29/4/1993).
35. Genel olarak tarafsızlık; davanın çözümünü etkileyecek bir önyargı, tarafgirlik ve menfaate sahip olunmaması ve davanın tarafları karşısında, onların leh ve aleyhlerinde bir düşünce veya menfaate sahip olunmamasını ifade eder (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 61).
36. Tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu bulunmakta olup bu kapsamda hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığının yanı sıra kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı izlenimin de dikkate alınması gerekmektedir (AYM, E.2005/55, K. 2006/4, 5/1/2006). Yargılamayı yürüten mahkeme üyelerinin taraflardan biriyle veya anlaşmazlık konusu ile maddi veya manevi yakın bir bağının bulunması veya yargılama sürecinde sarf ettiği ifadeleri ile tarafsız olamayacağı yönünde meşru bir kanaat uyandırması, bunun yanı sıra davadan önce dava ile doğrudan bağlantılı bir konumda bulunması da tarafsızlığı ihlal edebilir. Ancak belirli bir uyuşmazlıkta yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil bulunmadığı ve bu husus kanıtlanmadığı müddetçe, tarafsız olduğunun bir karine olarak varsayılması zorunludur. Bunun yanı sıra yargılama makamının tarafsızlığına ilişkin her hangi bir meşru kaygı veya korkuyu bertaraf edecek yeterli güvenceleri sunması da gerekmekte olup bu husus tarafsızlığın nesnel boyutuna işaret etmektedir (Tahir Gökatalay, § 62, benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Gregory/Birleşik Krallık, B. No. 22299/93, 25/02/1997, §§ 43–49; Fey/Avusturya, B. No. 14396/88, 24/2/1993, §§ 28–36; Hauschildt/Danimarka, B. No. 10486/83, 24/5/1989, §§ 46–48; McGonnell/Birleşik Krallık, B. No.28488/95, 08/2/2000, §§ 55–57).
37. Başvuruya konu yargılamada, ilgili usul hükümleri uyarınca yargılama faaliyetini devam ettiren yargılama makamının tarafların adil yargılanmaya ilişkin meşru beklentileri üzerinde menfi etkide bulunacak bir izlenime sahip olmadığı gibi mahkeme heyetindeki hâkimlerin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde, yargılamayı yürüten heyetin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil de bulunmadığı ve bu hususun kanıtlanmadığı anlaşılmıştır.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
a. Keşif Talebinin Reddine ve Adli Tıp Kurumu Raporuna İlişkin İddialar
39. Başvurucular; mağdurenin başvuruculardan birinin odada saklandığı dolaptan çıktıktan sonra kendisine cinsel istismarda bulunduğuna yönelik beyanı gereğince olay yerinde keşif yapılması taleplerinin haksız olarak reddedildiğini, ayrıca mağdurenin tedavisine dair yeterli araştırma yapılmadan olay öncesinde de kullandığı ilaçlara ilişkin reçete gelmeden Adli Tıp raporu aldırılmasının haksız olduğunu ileri sürmüştürler.
40. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir.
41. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, bu ibarenin Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir.
42. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B. No. 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
43. Diğer taraftan belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli olup olmadığını, delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp bu husustaki görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27). Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme de başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, § 19).
44. Somut olayda ilk derece mahkemesi, keşif yapılması talebini dosyaya ve delillere uygun düşmediği gerekçesiyle reddetmiştir (bkz. §18). Keşif talebinin reddedilmesine ilişkin kararın makul gerekçe taşıdığı, yeterli güvenceleri içeren bir usul çerçevesinde verildiği ve usule ilişkin imkânlar noktasında taraflar arasında farklı muamele yapılmadığı görülmektedir. Başvurucunun soruşturma evresinde delil toplatma talebinde bulunmasına karşın bunun yerine getirilmediğine ilişkin bir iddiası da bulunmamaktadır.
45. Adli tıp raporuna ilişkin iddialar bakımından ise Mahkeme tarafından mağdurenin olay tarihine kadar kullandığı psikiyatrik ilaçların tespiti için reçete dökümünün Sosyal Güvenlik Kurumundan istenmesine karar verildiği (bkz. § 20), yine 26/3/2012 tarihli müzekkere ekinde reçetelerin değerlendirmede gözetilmek üzere Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kuruluna iletildiği (bkz. § 22), 20/2/2012 tarihli Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu raporundaki değerlendirmeye ulaşılırken mağdurenin kullandığı ilaçlara değinildiği dolayısıyla mağdurenin psikolojik şartlarından haberdar olunduğu (bkz. § 23), ayrıca başvurucuların temyiz aşaması da dâhil yargılamanın tüm aşamalarında rapora ilişkin itirazlarını dile getirme olanaklarına sahip oldukları anlaşılmıştır.
46. Temyiz incelemesinden de geçerek kesinleşen mahkûmiyet hükmü başka delillerle desteklenerek oluşturulduğundan silahların eşitliği ilkesine aykırı ve sonucu itibarıyla bir tarafı diğer taraf karşısında önemli bir dezavantaj içine sokan bir uygulamanın varlığından söz etmek mümkün değildir. Somut delillerini sunma ve inceletme noktasında taraflara uygun imkânlar tanınmıştır. Dolayısıyla yargılamanın bütünlüğü içinde silahların eşitliği ilkesine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
48. Başvurucular, beyanı mahkûmiyetlerinde belirleyici delil kabul edilen mağduru sorgulayamamaları nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştürler.
49. Bakanlık görüşünde; mağdur beyanının hükme esas alınan tek delil olmadığının, mağdurun beyanının alınması sırasında yalnızca başvurucuların duruşma salonundan çıkarıldığının, müdafilerin hazır bulunduklarının ve duruşma sonrası müdafiler ile başvurucuların mağdurun beyanıyla ilgili olarak görüştüklerinin, başvurucu ve müdafii tarafından mağdura hangi sorunun sorulması gerektiği ya da alınan beyanın eksik yönlerine dair bir açıklamada bulunulmadığının, başvurucunun yargılamanın tüm aşamalarında müdafii aracılığıyla deliller üzerinde görüş bildirdiğinin ve çocuğun üstün yararı ilkesinin gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir.
50. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru formunda belirttikleri iddialarını tekrarlamışlardır.
ii. Değerlendirme
51. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
(1)Kabul Edilebilirlik Yönünden
52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
(2) Esas Yönünden
(a) Genel İlkeler
53. Anayasa Mahkemesi birçok kararında tanık kavramını özerk olarak yorumlamış ve tanığın sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi olabileceğini ifade etmiştir. Bu bağlamda suçun iştirak edeni, olayın mağduru, şikâyetçi (müşteki), devletin görevlendirdiği gizli/gizli olmayan soruşturmacı da tanık olabilir (Selçuk Demir, B. No: 2014/9783, 22/1/2015, § 35).
54. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık sorgulama hakkıyla ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme, lehine olan tanıkların da aleyhine olan tanıklarla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı vardır. Sanığın hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Ancak başvurucuların tanıklara soru sorabilmesi, onlarla yüzleşebilmeleri mutlak bir hak değildir. Makul gerekçelerle getirilen kısıtlamalar, kimi zaman başvurucunun iddia tanıklarına soru sorabilme ve onlarla yüzleşme imkânını da ortadan kaldırabilmektedir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 46-67; Levent Yanlık, B. No: 2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-76; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§44, 45).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
55. Somut başvuruda, her ne kadar başvurucu vekillerinin kamera kaydında görüntü olsa da ses olmadığına dair itirazları bulunsa da (bkz. § 19), mağdurenin beyanının başvurucu müdafiilerinin huzurunda alındığı, Mahkemece iddia üzerine ses ve görüntü kaydının mükemmel olduğunun tekrardan tespit edildiği (bkz. § 20), müdafilere soru sorma talepleri bulunması hâlinde, soracakları soruları somutlaştırıp mahkemeye bildirmeleri için birden çok kere süre verildiği (bkz. §§ 18, 20), dolayısıyla başvurucuların haklarına verilen bir zarar mevcut olsa bile yargılama aşamasında zararın telafi edildiği, buna rağmen müdafilerce mahkemeye herhangi bir soru metni iletilmediği, başvurucuların çocuğun üstün yararı ilkesi de gözetilerek pedagogun önerisiyle duruşma salonundan çıkarıldığı, suça sürüklenen çocuklar duruşmaya geri geldiklerinde mağdurenin beyanının kendilerine okunduğuna dair duruşma tutanağının aksini kanıtlayacak herhangi bir delilin sunulmadığı, mağdurenin beyanını destekleyen birden çok adli raporun mevcut olduğu (bkz. §§ 12, 23) dolayısıyla mağdurenin beyanının mahkûmiyet kararı yönünden tek delil olmadığı gözetilerek başvurucular hakkındaki mahkûmiyet hükmünün duruşmada sorgulanma imkânı bulunamayan tanık beyanlarına dayandırıldığı söylenemez.
56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
57. Başvurucular; eksik incelemeyle, lehe deliller toplanmadan, mağdurenin çelişkili beyanlarına itibar edilerek haksız olarak mahkûm edildiklerini ileri sürmüştüler.
58. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
59. Somut olayda başvurucuların anılan iddialarının esas itibarıyla derece mahkemelerince verilen kararlarda delillerin değerlendirilmesinde isabet bulunmadığına ve dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Yapılan yargılamada, Mahkemenin ve Yargıtayın kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
60. Başvurucular tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A.1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı yönünden mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı yönünden silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkı yönünden tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yapılan yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE 17/7/2018 karar verildi.