logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Abdulhalim Sönmez ve diğerleri Başvurusu (2) [1.B.], B. No: 2015/7696, 3/4/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ABDULHALİM SÖNMEZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2015/7696)

 

Karar Tarihi: 3/4/2019

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucular

:

1. Abdulhalim SÖNMEZ

 

 

2. Ali Fuat YILMAZER

 

 

3. Ali İhsan TEZCAN

 

 

4. Erol DEMİRHAN

 

 

5. Harun AYDIN

 

 

6. Hasan Hüseyin DANACI

 

 

7. Hayati BAŞDAĞ

 

 

8. Hikmet KOPAR

 

 

9. Mesut YILMAZ

 

 

10. Metin CANBAY

 

 

11. Muhammed Ali IKLI

 

 

12. Muhammed İkbal KAYADUMAN

 

 

13. Tolga GÜZELTAŞ

Vekili

:

Av. Hüseyin ATAOL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/5/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Bakanlık görüşü başvurucular vekilinin başvuru formunda bildirdiği adrese tebliğe çıkarılmış ancak tebliğ işlemi başvurucular vekilinin adresinden taşınmış olması nedeniyle yapılamamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Soruşturma ve Yargılama Süreci

9. Kamuoyunda 17-25 Aralık soruşturmaları olarak bilinen soruşturmalar esnasında (anılan soruşturmalara ilişkin bilgiler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 30) İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü bünyesinde yapılan -önleme amaçlı- iletişime müdahale işlemlerinin usulsüz olduğu iddiasına ilişkin olarak başvurucuların da aralarında olduğu çok sayıda kolluk görevlisi hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) ceza soruşturması başlatılmıştır.

10. Başvuruculardan Muhammed Ali Iklı ve Muhammed İkbal Kayaduman 24/7/2014 tarihinde, diğer başvurucular ise 22/7/2014 tarihinde anılan soruşturma kapsamında gözaltına alınmışlardır. Başsavcılık başvuruculardan Mesut Yılmaz'ı 25/7/2014 tarihinde, diğer başvurucuları ise 26/7/2014 tarihinde tutuklanmaları istemiyle İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında; başvurucuların da aralarında olduğu şüphelilerin İstanbul Emniyet Müdürlüğünün hiyerarşik yapısı içinde altlık-üstlük ilişkilerini kullanarak yasa dışı bir örgütlenmede bir araya geldikleri, devletin istihbarat faaliyetleri kapsamında görevlerinin sağladığı nüfuz ve güç ile yasaların verdiği yetkileri görevin gereklerine aykırı kullanarak amaçlarına ulaşmak için toplumda tanınan ve kamuoyuna mal olmuş medya, siyaset, bürokrasi ve iş dünyasındaki kişiler ile belirli dinî toplulukların ileri gelenlerini organize suç örgütleriyle ilişkilendirmek ve bu kişilere ait bilgileri bildikleri hâlde kişinin gerçek kimliğini gizlemek veya eksik ya da yanlış bilgi vermek suretiyle içeriği itibarıyla sahte belgelerle temin edilen dinleme kararlarıyla dinledikleri, bu şekilde özel hayatın gizliliğini ihlal ettikleri ifade edilmiştir.

11. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 25/7/2014 tarihinde, başvurucu Mesut Yılmaz'ın resmî belgede sahtecilik ve kişilerin arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Diğer başvurucular yönünden ise İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 26/7/2014 tarihinde, başvuruculardan Erol Demirhan ile Ali Fuat Yılmazer'in suç işlemek amacıyla örgüt kurma, resmî belgede sahtecilik ve kişilerin arasındaki konuşmaların kayda alınması suçlarından, diğer kalan tüm başvurucuların ise resmî belgede sahtecilik ve kişilerin arasındaki konuşmaların kayda alınması suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Hâkimlik 26/7/2014 tarihli kararında, başvurucu Mesut Yılmaz haricindeki tüm başvurucular yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varırken soruşturma dosyalarında yer alan bilgi ve belgelere atıf yapmış; özellikle İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliğinin tevdi ve ek tevdi raporlarına atıfta bulunmuştur.

12. 26/7/2014 tarihli aynı kararda; kuvvetli suç şüphesi yönünden yapılan değerlendirmede ayrıca başvurucuların da aralarında bulunduğu şüphelilerin İstanbul Emniyet Müdürlüğünün hiyerarşik yapısı içinde altlık-üstlük ilişkilerini kullanarak yasa dışı bir örgütlenmede bir araya geldikleri, İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesinde görev yaptıkları dönemde görevin sağladığı nüfuz ve gücü, görevlerinin gereklerine aykırı bir şekilde kullanarak toplumda tanınan ve kamuoyuna mal olmuş birçok kişi hakkında, bu kişileri suç örgütleri ile ilişkilendirmek suretiyle iletişim tespiti kararları aldıkları, bu kararları alırken yargı mensuplarını da aldatacak şekilde, aleyhinde dinleme kararı alınan kişilerin gerçek kimlik bilgilerini gizleyerek veya eksik yazarak hatta yanlış bilgi vererek talepte bulundukları, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları bu kararlarla amaç dışı kaydettikleri, bu kararları alabilmek için iletişime müdahale talep formlarını yaygın, sistemli ve organize bir şekilde sahte olarak düzenleyip kullandıkları yönündeki olgulara değinilmiştir.

13. Hâkimlik 26/7/2014 tarihli kararda tutuklama nedenlerine ilişkin olarak ise "[başvurucuların da aralarında bulunduğu şüphelilerin] ...üzerlerine atılı kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği ve kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etme suçlarının yasada öngörülen ceza miktarının alt ve üst sınırı, işlendiği iddia edilen suçların önemli ve ciddi sayılan suçlardan olması nedeniyle tutuklamanın var sayıldığı, nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ve 6352 sayılı yasa ile değişik 5271 sayılı CMK’nun [Ceza Muhakemesi Kanunu'nun] 100 ve devam eden maddeleri uyarınca şüphelilerin tutuklanmasına engel bir hallerinin (tutuklama yasağı ve yargılama engeli bulunmaması hali gibi) bulunmadığı, almaları muhtemel ceza göz önüne alındığında kaçma şüphelerinin bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmaması nedeniyle şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13. maddesinde ifade olunan 'ölçülülük' ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suçlar ve bu şüpheliler açısından 'yetersiz' kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği" değerlendirmesinde bulunmuş, başvurucular Ali Fuat Yılmazer ile Erol Demirhan yönünden ayrıca tutuklama kararı verilen suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinde belirtilen katalog suçlardan olmasına ve bu suçta tutuklama nedenlerinin varsayıldığı hususuna vurgu yapmıştır.

14. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 26/9/2014 tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine başvurucuların da aralarında bulunduğu çok sayıda şüphelinin tutukluluk durumunu incelemiş ve "Şüphelilerin üzerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve delillerin henüz toplanmamış olması, şüphelilerin suç işleme kastlarının yoğunluğu, atılı suçların yasada ön görülen cezalarının üst sınırı, şüphelilerin üzerine atılı suçları işlediklerine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin oluşu, soruşturma konusu suçların ağırlığı ve önemi dikkate alındığında, adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı, suçların sabit görülmesi halinde verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbirleriyle tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu suretle şüphelilerin tutukluluk halinin sonlandırılmasını gerektirecek nitelikte yeni bir delilin bulunmadığı, tutuklama nedenlerinin ortadan kalkmadığı..." gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar vermiştir.

15. İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği 30/3/2015 tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine başvurucuların da aralarında bulunduğu çok sayıda şüphelinin tutukluluk durumunu incelemiş ve "İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliğince yapılan incelemeler üzerine düzenlenen raporlardaki tespitlerden suç tarihi olduğu iddia edilen tarihler aralığında İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğünde çeşitli kademe ve rütbelerde çalıştıkları anlaşılan şüphelilerin, bu tarihler aralığında yer alan çeşitli tarihlerde, PVSK.nın [Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu] ek 7.maddesi ve TMK [Terörle Mücadele Kanunu] hükümleri çerçevesinde düzenledikleri önleme için iletişim tespiti karar talep yazılarında, iletişimin tespiti istenilen kişilerin gerçek kimlik bilgilerini gizleyerek, yanıltıcı kimlik bilgileri vererek ve gerçek kimlik bilgilerini verdikleri kişileri de çeşitli terör örgütleri ile bağlantılı oldukları intibaı uyandıracak gerçek dışı bilgiler kullanarak çeşitli mahkeme ve hakimliklerden iletişim tespit kararları aldıkları ve bu kararlara istinaden bazı gazeteci yazar, öğretim görevlisi, üst düzey polis bürokratları, yasama dokunulmazlığına sahip milletvekilleri, tv programcıları, eski siyasetçiler, siyasi partilerin yöneticileri, spor klubü yöneticileri gibi önemli görevlerde bulunmuş ve bulunan tanınmış kişilerin iletişimlerini dinlemeye aldıkları, aleni olmayan konuşmalarını amaç dışı kayıt ettikleri, bu suretle üzerlerine atılı kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etme suçlarını, eylem tarihleri itibari ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü ve müdür yardımcısı olan şüpheliler Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan'ın da devlet hiyerarşisi dışında, görevlerinin sınırlarını aşarak ve görevleri gereği kendilerine verilen konumları kullanarak kanun dışı örgütlenme oluşturmak suretiyle az yukarıda belirtilen dinleme faaliyetlerini yaygın, sistemli ve organize bir şekilde gerçekleşmesini sağladıkları, bu suretlesuç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunu işledikleri yolunda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların ve delillerin bulunduğu;

Üzerine resmi belgede sahtecilik, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği ve kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etme suçları atılı şüphelilerin bu eylemlerini birden fazla defa gerçekleştirmiş oldukları iddia edildiğinden ve atılı herbir eylemin ayrı birer suç oluşturacağı da gözönüne alındığında, eylem ve suçlarının sabit görülmesi halinde verilmesi muhtemel toplam cezalarının, atılı suçların kanunda öngörülen cezalarının üst hadleri de dikkate alındığında, bu eylemlerle suçlanan şüpheliler bakımından kaçma şüphesinin varlığına ve bu şüphenin de kuvvetli olmasına delalet ettiği, kaldı ki şüphelilerin yalnızca bu suçlardan tutuklanmalarına karar verilmiş olsa da haklarında yürütülen soruşturmanın suç işlemek amacıyla örgüt kurma, kurulmuş örgüte üye olma, örgüt faaliyetleri kapsamında TCK.nın [Türk Ceza Kanunu] 2.kitap 4.kısmının 7.bölümünde düzenlenen casusluk, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verileri kaydetme gibi suçları da kapsadığı, bu suçların işlendiğine dair kuvvetli olmasa da suç şüphesinin varlığını gösteren delillerin bulunduğu ...

Şüpheliler Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan'a atılı olup, tutuklandıkları suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun ise, CMK.nın 100/3-a-9 madde, fıkra ve bendi hükmünde sayılan tutuklama nedeni varsayılan suçlardan olduğu;

Şüphelilerin suç işlendiği iddia olunan dönem boyunca devletin istihbari birimlerinde görev almış olmaları, görevleri gereği aldıkları eğitim, mesleki deneyimleri ve uzmanlıkları dikkate alınarak, suç delillerinin henüz tam olarak toplanmamış olması da göz önüne alındığında atılı suçların niteliği bakımından suç delillerini karartma ihtimallerinin söz konusu olduğu;

Şüphelilerin bu eylemlerini sayısal olarak birden fazla defa işlemiş oldukları iddia edildiğinden suçlarının sabit görülmesi halinde verilmesi muhtemel toplam cezalarının, suçların kanunda öngörülen cezalarının üst hadleri de dikkate alındığında, haklarında verilen tutuklama kararının ölçülülük ilkesine uygun olduğu;

Yukarıda açıklanan nedenlerle haklarında CMK.nın 109 maddesi hükmü gereğince adli kontrol tedbirlerinin uygulanması ve bu suretle serbest kalmalarının atılı suçların ve unsurlarının hiçbir karanlık nokta kalmadan tüm unsurlarıyla ortaya konulması suretiyle aydınlatılması, böylece soruşturmanın selametle sonuçlandırılması bakımından sakıncalı olacağı, maddede sayılan adli kontrol tedbirlerinin hiçbirinin bu sakıncaları giderme ve soruşturmanın sonuçlandırılması, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması bakımından ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçları bertaraf edebilme niteliğine haiz olmadığı;

Şüphelilerin tutuklandıkları tarihten bu zamana kadar toplanan delillerden ve yapılan soruşturma işlemlerinden şüphelilerin tutukluluk hallerinin sonlandırılmasını gerektirecek nitelikte, şüpheliler lehine yeni bir gelişme olmadığı, tutuklamayı gerektiren nedenlerin ortadan kalkmadığı..." gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar vermiştir.

16. İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği 29/4/2015 tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine başvurucuların da aralarında bulunduğu çok sayıda şüphelinin tutukluluk durumunu incelemiş ve "...şüphelilerin üzerilerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve delillerin henüz toplanmamış olması, atılı suçun yasada ön görülen cezasının üst sınırı, şüphelilerin üzerine atılı suçu işlediğine ilişkin suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı, şüphelilerin kaçması, saklanması, veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut delillerin bulunması, soruşturma konusu suçun ağırlığı ve önemi dikkate alındığında, adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı, suçun sabit görülmesi halinde verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbirleriyle tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu suretle şüphelilerin tutukluluk halinin sonlandırılmasını gerektirecek nitelikte yeni bir delilin bulunmadığı, tutuklama nedenlerinin ortadan kalkmadığı..." gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar vermiştir.

17. Başvurucular, anılan kararı 8/5/2015 tarihinde öğrenmişlerdir.

18. Başvuru formu ve eklerinde, Hâkimliğin 29/4/2015 tarihli tutukluluk hâlinin devamıyla ilgili kararına karşı itiraz yoluna gidildiğine dair bilgi ve/veya belge sunulmamıştır.

19. Başvurucular, itiraz yolunun etkili olmadığını belirterek doğrudan 8/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

20. Bu bireysel başvuru öncesinde başvurucular, tutuklama ve tutukluluğun devamına dair kararlara altı kez itirazda bulunmuşlardır. Bu itirazlar İstanbul Adliyesindeki farklı sulh ceza hâkimliklerince 7/8/2014, 17/10/2014, 12/11/2014, 11/12/2014, 16/2/2015 ve 27/4/2015 tarihlerinde kesin olarak reddedilmiştir.

21. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine 21/10/2015 tarihinde yaptığı inceleme sonucunda başvurucuların tutukluluk hâlinin devamına karar verirken "...Dosya içerisinde bulunan beyanlar, tutanaklar ve diğer belgeler değerlendirildiğinde adı geçen şüphelilerin müsnet suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu kanaati oluşmuştur. Şüphelilerin üzerlerine atılı suç ve cezanın ağırlığına göre serbest kaldıkları takdirde kaçma şüphelerinin bulunduğu değerlendirilmiştir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13. maddesinde ifade olunan ‘ölçülülük’ ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada, soruşturmaya konu suç açısından ‘yetersiz’ kalacağı ve ‘amaca hizmet etmeyeceği’ değerlendirilmiştir..." gerekçesine dayanmıştır.

22. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucuların da aralarında olduğu şüphelilerin Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme, görevi kötüye kullanma, iftira, resmi belgede sahtecilik, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmek suçlarını işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

23. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2015/371 sayılı dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.

24. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 6/11/2015 tarihinde yaptığı tensip (duruşmaya hazırlık) incelemesi sırasında başvurucuların tutukluluk durumunu da değerlendirmiş ve "Tutuklu sanıklar ... üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, teknik takip raporları, iletişim tespit tutanakları, bas istasyonu sinyal kayıtları, arama tutanakları ve ekleri, ekspertiz raporları, şahit beyanları, müşteki ifadeleri vs. Deliller kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşahhas deliller bulunması, sanıklara atılı suçlardan olan 'Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme' suçlarının tutuklama sebeplerinin kanuni karine olarak varsayıldığı, CMK 103/3-a. 11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve eylemlerin yoğunluğu da dikkate alındığında, sanıkların eylemlerinin subüta ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu..." gerekçesiyle tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

25. Mahkeme, 19/4/2016 tarihli duruşmada başvurucuların tutukluluk durumunu da değerlendirmiş ve "Tutuklu sanıklar ... üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, savunmalarının henüz alınamamış olması, şahit beyanları, müşteki ifadeleri vs. Deliller kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşahhas deliller bulunması, sanıklar Erol Demirhan ve Ali Fuat Yılmazer'e atılı suçlardan olan suç işlemek amacıyla örgüt kurma, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, diğer bir kısım tutuklu sanıklarhakkında kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği ve kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kaydetmek suçlarından çok sayıda cezalandırılmalarının talep edilmiş olması ve bu suçlara TCK da öngörülen toplam ceza süreleri, sanıklara isnat edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve sanıklara isnat edilen eylemlerin yoğunluğu da dikkate alındığında, sanıkların eylemlerinin subüta ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu..." gerekçesiyle başvurucuların tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

26. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 14/6/2016 tarihinde yapılan duruşmada başvuruculardan Hayati Başdağ, Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan'ın tutukluluk hâllerinin devamına, diğer tüm başvurucuların ise tahliyesine karar vermiştir. Mahkeme tutukluluğun devamına karar verirken "Tutuklu sanıklar Hayati Başdağ, Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan'ın üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, savunmalarının henüz alınmamış olması, işlendiği iddia edilen eylemlerin İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubede yoğunlaşmış olması ve bu sanıkların İstanbul emniyet Müdürlüğünde yönetici konumunda bulunmaları, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşahhas deliller bulunması, sanıklara atılı suçlardan olan 'Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme' suçlarının tutuklama sebeplerinin kanuni karine olarak varsayıldığı, CMK 103/3-a. 11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve eylemlerin yoğunluğu da dikkate alındığında, sanıkların eylemlerinin subüta ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu..." gerekçesine dayanmıştır. Tahliye kararında ise Mahkeme, diğer tüm başvurucuların tutuklulukta geçirmiş oldukları süreleri ve sabit ikametgâh sahibi olmalarını dikkate alarak bu kararı verdiğini belirtmiştir.

27. Tahliye kararı sonrasında Mahkemece 23/9/2016 tarihli duruşmada, daha önce haklarında tahliye kararı verilen başvuruculardan Ali İhsan Tezcan ile Tolga Güzeltaş haricindeki tüm başvurucular yönünden bu defa silahlı terör örgütüne üye olma suçundan "üzerlerine atılı bulunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanıkların bir celse önce tutuklu bulundukları resmi belgede sahtecilik suçundan tahliye olmaları ve bu celse mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemeleri ve kaçma şüpheleri nedeniyle" gerekçesiyle yakalama emri çıkartılmıştır.

28. Hakkında yakalama emri çıkarılması üzerine başvuruculardan Abdulhalim Sönmez 3/3/2017 tarihinde yakalanmıştır. Aynı tarihte bu başvurucunun ifadesi Mahkemece alınmış ve daha sonra serbest bırakılmasına karar verilmiştir. Hakkında yakalama emri çıkarılan bu başvurucu haricindeki diğer tüm başvurucuların yakalanması mümkün olmamıştır.

29. Mahkeme 13/7/2017 tarihli duruşmada tutuklu başvurucular Hayati Başdağ, Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan'ın tutukluluk durumunu da değerlendirmiş ve "Tutuklu sanıklar Hayati Başdağ, Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan ...'ın, üzerlerine atılı Türkiye Cumhuriyet Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, işlendiği iddia edilen eylemlerin İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubede yoğunlaşmış olması ve bu sanıkların İstanbul emniyet Müdürlüğünde yönetici konumunda bulunmaları, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşteki beyanları, imaj alma tutanakları, dijital inceleme tutanakları, tevdi raporları, tespit tutanağı gibi müşahhas deliller bulunması, CMK 100/3-a. 11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve her bir müştekiye karşı eylemlerin yoğunluğu da dikkate alındığında, sanıkların eylemlerinin subüta ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu..." gerekçesiyle bu başvurucuların tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

30. Başvurucu Ali İhsan Tezcan hakkında Şanlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesinde silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasıyla görülen yargılama İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen bu yargılamayla Şanlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/12/2017 tarihli kararıyla birleştirilmiştir. Bu birleştirme üzerine Mahkeme, 20/4/2018 tarihinde bu başvurucunun tutukluluk durumunu değerlendirmiş ve başvurucu Ali İhsan Tezcan'ın tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Mahkeme tutukluluğun devamına karar verirken "Tutuklu sanık Ali İhsan Tezcan'ın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, işlendiği iddia edilen eylemlerin Emniyet İstihbarat Şubede yoğunlaşmış olması, sanık hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşteki beyanları, imaj alma tutanakları, dijital inceleme tutanakları, teşhis tutanakları, araştırma tutanakları, gözaltı, arama, el koyma tutanakları ile kararları, dosyaya gelen bylock raporu gibi tüm dosya kapsamına göre hakkında müşahhas deliller bulunması, sanık üzerine atılı suçlardan bir kısmı ile silahlı terör örgütü üyeliği suçunun CMK 100/3-a. 11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanığaisnat edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve sanığın eylemlerinin yoğunluğu da dikkate alındığında, sanığın eylemlerinin subüta ermesi halinde sanığa verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanık üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu" gerekçesine dayanmıştır.

31. Mahkeme 26/4/2018 tarihli duruşmada başvurucular Hayati Başdağ, Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan ve Ali İhsan Tezcan'ın tutukluluk durumunu da değerlendirmiş ve "Tutuklu sanıklar ...'in üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, işlendiği iddia edilen eylemlerin İstanbul ve Edirne Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubede yoğunlaşmış olması ve bu sanıkların bir kısmının İstanbul Emniyet Müdürlüğünde yönetici konumunda bulunmaları, sanıkların haklarında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşteki beyanları, imaj alma tutanakları, dijital inceleme tutanakları ve dosyaya gelen bylock raporu gibi kuvvetli suç şüphesini gösteren müşahhas deliller bulunması, sanıklar üzerine atılı suçlardan bir kısmının ve silahlı terör örgütü üyeliği suçunun CMK 100/3-a. 11 alt bendinde sayılan tutuklanmayı gerektirir katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve eylemlerin yoğunluğu da dikkate alındığında, sanıkların eylemlerinin subüta ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu..." gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.

32. Mahkeme 13/11/2018 tarihli duruşmada başvurucular Hayati Başdağ, Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan ve Ali İhsan Tezcan'ın tutukluluk durumunu da değerlendirmiş ve "Tutuklu sanıklar ...'ın üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, işlendiği iddia edilen eylemlerin İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve Edirne Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubede yoğunlaşmış olması ve bu sanıkların bir kısmının İstanbul Emniyet Müdürlüğünde yönetici konumunda bulunmaları, sanıkların haklarında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşteki beyanları, imaj alma tutanakları, dijital inceleme tutanakları, tevdii raporları, usulsüz dinlemelere ilişkin talep formları ile tutunaklar ve dosyaya gelen sanıkların örgütün gizli haberleşme aracı bylock'u kullandıklarına ilişkin raporlar ve teknik veriler gibi müşahhas deliller bulunması, sanıklar üzerine atılı suçlardan bir kısmının ve silahlı terör örgütü üyeliği suçunun CMK 100/3-a. 11 alt bendinde sayılan tutuklanmayı gerektirir katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve eylemlerin yoğunluğu da dikkate alındığında, sanıkların eylemlerinin subüta ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu ve tutuklu kaldıkları süre..." gerekçesiyle tahliye taleplerinin reddine ve tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir.

33. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir ve başvurucular Hayati Başdağ, Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan ve Ali İhsan Tezcan'ın tutukluluk durumu devam etmektedir.

B. Başvuru Öncesi Süreç

34. Başvurucular, aynı soruşturma kapsamında ayrıca 27/8/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine (B. No: 2014/14061) başvuruda bulunmuşlardır. Söz konusu başvuruda başvurucular, haklarında kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedeni bulunmaksızın doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulmuş, tarafsız ve bağımsız olmayan bir mahkeme tarafından tutuklandıklarını, tutuklama ve tutuklamaya itiraz üzerine verilen kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığını, tutuklama kararına karşı etkili başvuru yolu bulunmadığını, gözaltı süresinin aşıldığını, kanuna aykırı delillerin kullanıldığını, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığını ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği, 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı ile 38. maddesinde düzenlenen masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

35. Anayasa Mahkemesi 8/4/2015 tarihinde, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği ve yasal gözaltı süresinin aşıldığı iddialarının başvuru yollarının tüketilmemiş olması, kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedeni bulunmadığı ile itirazların gerekçesiz olarak reddedildiği, tutuklama yasağı kapsamında olan suçtan tutuklama kararı verildiği, serbest bırakılma sonrasında yeni delil olmaksızın yakalama emri çıkarıldığı, doğal hâkim ilkesine aykırı, tarafsız ve bağımsız olmayan yargı merciince tutuklandıkları, soruşturma dosyasına erişim imkânı ve savunma için makul süre verilmediği iddiaları ile etkili başvuru hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedenleriyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015).

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

36. Mahkemenin 3/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

37. Başvurucular; dokuz ayı aşkın bir süredir tutuklu olduklarını, bu süreçte verilen tutukluluğunun devamına dair Hâkimlik kararları gerekçelerinin matbu cümlelerin tekrarından ibaret olup ilgili ve yeterli olmadığını, kaçma şüphelerinin ve delilleri karartma ihtimallerinin bulunmadığını, tutuklu bulundukları yaklaşık on aylık sürede haklarında iddianame düzenlenmek suretiyle yetkili ve görevli mahkeme önüne çıkarılmadıklarını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

38. Bakanlık görüşünde; başvurucuların bu başlık altındaki şikâyetlerine ilişkin olarak öncelikle 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesindeki düzenlemeler çerçevesinde başvuru yollarının tüketilmediği belirtilmiştir. Bakanlık, şikâyetin esasına ilişkin olarak sunduğu görüşünde ise başvurucular hakkında yürütülen soruşturmada kısa süre içinde kamu davası açıldığını hatta yargılama devam ederken bir kısım sanığın tahliye edildiğini, yargılamanın devamında ise usule ilişkin birçok işlemin yapıldığını, Mahkemenin tutukluluğa ilişkin kararlarının gerekçelerinin ilgili ve yeterli olduğunu ifade etmiştir.

B. Değerlendirme

39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda ihlal iddialarının özü itibarıyla tutukluluğun uzun sürmesine, yargılamanın tutuklu devam ettirilmesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucuların bu başlık altındaki iddiaları Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında değerlendirilmiştir.

1. Başvurucular Ali İhsan Tezcan, Muhammed Ali Iklı, Metin Canbay, Harun Aydın, Hasan Hüseyin Danacı, Tolga Güzeltaş, Muhammed İkbal Kayaduman, Abdulhalim Sönmez, Hikmet Kopar ve Mesut Yılmaz Yönünden

40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

42. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).

43. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).

44. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 14/6/2016 tarihinde tahliyelerine karar verilen başvurucuların tutukluluklarının makul süreyi aştığına ilişkin iddiaları,5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucuların tutukluluklarının makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucular lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucuların durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.

45. Başvuruculardan Ali İhsan Tezcan hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasıyla yürütülen başka bir yargılamanın (Başvurucu Ali İhsan Tezcan bu aşamada tutukludur.) bu başvuruya konu yargılama ile birleştirilmesi üzerine başvurucu tutuklu hâle gelmiş ise de başvurucunun bu başvuru açısından resmî belgede sahtecilik ve kişiler arasındaki konuşmaları kayda alması suçlamaları nedeniyle tutuklanmasını başvuruya konu ettiği anlaşılmıştır (bkz. 11). Bu suçlamalar açısından başvurucunun da 14/6/2016 tarihinde tahliyesine karar verildiği görülmektedir. Bu nedenlerle başvurucu açısından silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasıyla uygulanan tutuklama tedbirinin başka bir başvuruya konu edilmesi mümkün ise de bu başvuruda, başvurucu hakkında tahliye kararı verilmesi karşısında yukarıda belirtilen içtihattan ayrılmayı gerektiren bir durumun söz konusu olmadığı değerlendirilmiştir.

46. Açıklanan gerekçelerle başvurucular Ali İhsan Tezcan, Muhammed Ali Iklı, Metin Canbay, Harun Aydın, Hasan Hüseyin Danacı, Tolga Güzeltaş, Muhammed İkbal Kayaduman, Abdulhalim Sönmez, Hikmet Kopar ve Mesut Yılmaz'ın tutukluluğun makul süreyi aştığı iddialarına ilişkin olarak yargısal başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuru yaptıkları anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Başvurucular Hayati Başdağ, Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan Yönünden

a. Başvuru Yollarının Tüketilmesi Hakkında

47. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma durumunda, tutukluluk süresinin kanuni süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra veya serbest bırakılmadan itibaren başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28). Bununla birlikte anılan kural mutlak değildir. Bazı hâllerde kuralın hakların kullanılmasına engel olacak aşırı şekilcilikten uzak bir şekilde esnek yorumlanması gerekebilir. Özellikle daha önce birçok kez tutukluluğun devamı kararlarına itiraz edilmiş ve sonuç alınamamışsa en son verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmediği, dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle başvuru reddedilmemelidir (Serdar Ziriğ [GK], B. No: 2013/7766, 2/7/2015, § 27).

48. Somut olayda UYAP üzerinden yapılan inceleme neticesinde bireysel başvuru tarihi öncesinde birden fazla hâkimliğin bu başvurucuların tutukluluk hâllerini birçok kez resen incelediği ve her defasında başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar verdiği, bu kararlara karşı yapılan itirazların da altı kez reddedildiği anlaşılmıştır (bkz. § 20). Başvurucuların tutukluluk hâllerinin devam ettiği de gözönüne alındığında bireysel başvuruya konu edilen tutukluluğun devamı kararına karşı itiraz yoluna başvurulmaması nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi aşırı şekilci bir yaklaşım olacaktır.

49. Açıklanan nedenlerle başvurunun yalnızca itiraz yoluna başvurulmadan yapıldığı gerekçesiyle kabul edilemezliğine karar verilmemesi gerekir.

b. Şikâyetin Değerlendirilmesi

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Esas Yönünden

 (1) Genel İlkeler

51. Genel ilkeler için bkz. Erdal Tercan (B. No: 2016/15637, 12/4/2018, §§ 190-200) kararı.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

52. Başvurucular 22/7/2014 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26/7/2014 tarihli kararıyla, resmî belgede sahtecilik ve kişilerin arasındaki konuşmaların kayda alınması suçlarından, başvuruculardan Erol Demirhan ile Ali Fuat Yılmazer'in ise bu suçlardan ayrı olarak suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan tutuklanmalarına karar verilmiştir. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucuların tutukluluk hâlleri devam etmektedir. Buna göre başvurucuların tutukluluk süresi yaklaşık 4 yıl 8 aydır.

53. Başvurucular, belirli bir örgüt hiyerarşisi içinde örgüt faaliyetleri kapsamında resmî belgede sahtecilik, kişilerin arasındaki konuşmaların kayda alınması ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma iddiasıyla yürütülen bir soruşturma kapsamında tutuklanmışlardır. Başvurucuların isnat edilen suçlar yönünden kuvvetli suç şüphesi altında olduğu sulh ceza hâkimlikleri ve Mahkeme tarafından verilen tutukluluğa ilişkin kararlarda açıkça belirtilmiştir (bkz. §§ 11-12, 14-16, 21, 24-26, 29, 31-32). Anayasa Mahkemesince de başvurucuların tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelenirken suç işlendiğine dair kuvvetli belirtilerin bulunduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 74-86). Başvurucular hakkındaki tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarında atıf yapılan ve/veya soruşturma dosyasında bulunduğu ifade edilen delillerin içeriği dikkate alındığında -tutukluluğun ön şartı olan- suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğuna ilişkin olarak anılan kararların ilgili ve yeterli olduğu değerlendirilmiştir.

54. Öte yandan sulh ceza hâkimliklerinin ve Mahkemenin tutukluluğun devamı kararlarının gerekçelerinde yer alan tutuklama nedenlerine ve ölçülülüğe ilişkin açıklamalar incelendiğinde kaçma şüphesine, delillerin karartılması ihtimalinin bulunmasına, isnat edilen suçlardan birinin 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasında olmasına, suça göre tutuklama tedbirinin ölçülü/orantılı olmasına, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağına dayanıldığı görülmektedir (bkz. §§ 13-16, 21, 24-26, 29, 31-32).

55. Türk yargı organlarınca FETÖ/PDY'nin devletin anayasal kurumlarını ele geçirmeyi, sonrasında devleti, toplumu ve fertleri kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi ve oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomiyi, toplumsal ve siyasal gücü yönetmeyi amaçlayan, bu doğrultuda mevcut idari sisteme paralel şekilde örgütlenen bir terör örgütü olduğu kabul edilmektedir (ilgili kararların bir kısmı için bkz. Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21; Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 10).

56. FETÖ/PDY bir taraftan başta eğitim ve din olmak üzere farklı sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yasal faaliyetlerde bulunurken, diğer taraftan bazen bu yasal kuruluşların içinde gizlenmiş olan, bazen de yasal yapıdan tamamen farklı şekilde konumlanan ve hareket eden, özellikle de kamusal alana yönelik faaliyetlerde bulunan illegal bir yapılanma niteliğindedir. FETÖ/PDY yargı organları da dâhil olmak üzere neredeyse ülkedeki bütün kurum ve kuruşlarda illegal bir biçimde örgütlenmiştir. Bu örgütlenmenin başlıca özellikleri hiyerarşi temelinde ve hücre tipi bir sistemle gerçekleştirilmesi, itaat ve teslimiyet anlayışıyla hareket edilmesi, kendisine kutsallık atfetmesi ve gizliliği esas almasıdır. FETÖ/PDY mensubu kamu görevlilerinin devlete olan sadakati, yapılanmaya olan sadakatten sonra gelmekte hatta onun karşısında bir değer ifade etmemektedir. Dolayısıyla bu kişiler, devletin amaçlarından ziyade yapılanmanın amaçları doğrultusunda faaliyette bulunmaktadırlar. FETÖ/PDY'nin kamu kurum ve kuruşlarındaki faaliyetlerinin temel özelliği, kamusal bir faaliyetin görünürde bu faaliyeti gerçekleştirmeye yetkili bir kamu görevlisi eliyle yerine getirilmesi ancak bu faaliyetin gerçekte ilgili kamu görevlisinin iradesiyle değil kamu görevlisinin kamusal hiyerarşinin dışında bağlı olduğu yapılanmadaki üstünün (abi/imam) iradesiyle vuku bulmasıdır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26).

57. Bir diğer yandan ise FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması bu yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272).

58. Başvuruculara isnat edilen suçlamaların niteliği, başvurucuların yöneticisi veya üyesi olduğu iddia edilen terör örgütünün (FETÖ/PDY) yukarıda ifade edilen örgütlenme biçimi ve işleyişi, soruşturma/kovuşturma konusu edilen olayların özellikleri birlikte dikkate alındığında tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu, dolayısıyla tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi itibarıyla ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.

59. Diğer taraftan soruşturma mercilerince, somut başvuruya sebep olan soruşturmanın başlatıldığı tarihe yakın tarihlerde FETÖ/PDY'nin kolluk birimlerindeki yapılanmasına ve/veya faaliyetlerine yönelik olarak birçok soruşturma yapılmış ve bu soruşturmalar çerçevesinde çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır. Özellikle FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).

60. Diğer bir taraftan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan bu soruşturmada, yaklaşık 160 kişi hakkında şüpheli sıfatıyla soruşturma yürütülmüş, yaklaşık seksen kişinin ifadesine başvurulmuş, soruşturma süresince birçok kuruma müzekkereler yazılarak birçok bilgi ve belge talebinde bulunulmuştur. Başvurucuların tutuklanmasının üzerinden 1 yıl 3 ay gibi bir süre geçtikten sonra 26/10/2015 tarihinde iddianame düzenlenerek başvurucularla birlikte 143 kişi hakkında kamu davası açılmıştır. Aynı iddianamede 209 müştekinin ve 57 mağdurun ismine yer verilmiş olup bu iddianame toplam 721 sayfadan oluşmaktadır.

61. İddianame düzenlenip kamu davası açıldıktan sonra İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince 6/11/2015 tarihinde tensip incelemesi yapılmış ve duruşma aşamasına geçilmiştir. Yargılama, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde devam etmektedir. Duruşmalarda 721 sayfadan oluşan iddianamenin okunması ve taraf beyanlarının alınması gibi usule ilişkin işlemlerin yapıldığı, hâkimin reddi taleplerinin değerlendirilmesi amacıyla dosyanın bir üst mahkemeye gönderildiği, yine ilgili yerlerden birtakım bilgi ve belge istendiği anlaşılmıştır. Kamu davasının açılmasından itibaren en uzunu 3 ay 10 günü geçmemek üzere Mahkemece duruşmalar yapıldığı, bu duruşmaların arasındaki sürenin büyük bir çoğunluğunun üç ayı bulmadığı tespit edilmiştir. Hatta 8/3/2017 tarihinden itibaren savunmaların alınmasına başlanmasına rağmen bu savunmaların alınmasına devam edildiği yapılan inceleme sonucunda anlaşılmıştır. Tüm bu nedenlerle başvurucular açısından yürütülen yargılama bakımından hem soruşturma hem de kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizlik gösterildiği tespit edilmemiştir.

62. Başvurucular hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması, soruşturma/kovuşturma sürecinin yürütülmesinde bir özensizliğin tespit edilmemiş olması dikkate alındığında yaklaşık 4 yıl 8 aylık tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.

63. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Başvurucular Ali İhsan Tezcan, Muhammed Ali Iklı, Metin Canbay, Harun Aydın, Hasan Hüseyin Danacı, Tolga Güzeltaş, Muhammed İkbal Kayaduman, Abdulhalim Sönmez, Hikmet Kopar ve Mesut Yılmaz yönünden tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Başvurucular Hayati Başdağ, Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan yönünden tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Başvurucular Hayati Başdağ, Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan yönünden tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 3/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Abdulhalim Sönmez ve diğerleri Başvurusu (2) [1.B.], B. No: 2015/7696, 3/4/2019, § …)
   
Başvuru Adı ABDULHALİM SÖNMEZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU (2)
Başvuru No 2015/7696
Başvuru Tarihi 8/5/2015
Karar Tarihi 3/4/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (süre) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
İhlal Olmadığı
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi