TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULHALİM SÖNMEZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2015/7696)
|
|
Karar Tarihi: 3/4/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucular
|
:
|
1. Abdulhalim SÖNMEZ
|
|
|
2. Ali Fuat YILMAZER
|
|
|
3. Ali İhsan TEZCAN
|
|
|
4. Erol DEMİRHAN
|
|
|
5. Harun AYDIN
|
|
|
6. Hasan Hüseyin DANACI
|
|
|
7. Hayati BAŞDAĞ
|
|
|
8. Hikmet KOPAR
|
|
|
9. Mesut YILMAZ
|
|
|
10. Metin CANBAY
|
|
|
11. Muhammed Ali IKLI
|
|
|
12. Muhammed İkbal KAYADUMAN
|
|
|
13. Tolga GÜZELTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin ATAOL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Bakanlık görüşü başvurucular vekilinin başvuru formunda
bildirdiği adrese tebliğe çıkarılmış ancak tebliğ işlemi başvurucular vekilinin
adresinden taşınmış olması nedeniyle yapılamamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Soruşturma ve
Yargılama Süreci
9. Kamuoyunda 17-25 Aralık soruşturmaları
olarak bilinen soruşturmalar esnasında (anılan soruşturmalara ilişkin bilgiler
için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 30) İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube
Müdürlüğü bünyesinde yapılan -önleme amaçlı- iletişime müdahale işlemlerinin
usulsüz olduğu iddiasına ilişkin olarak başvurucuların da aralarında olduğu çok
sayıda kolluk görevlisi hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
(Başsavcılık) ceza soruşturması başlatılmıştır.
10. Başvuruculardan Muhammed Ali Iklı
ve Muhammed İkbal Kayaduman 24/7/2014 tarihinde,
diğer başvurucular ise 22/7/2014 tarihinde anılan soruşturma kapsamında
gözaltına alınmışlardır. Başsavcılık başvuruculardan Mesut Yılmaz'ı 25/7/2014
tarihinde, diğer başvurucuları ise 26/7/2014 tarihinde tutuklanmaları istemiyle
İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında;
başvurucuların da aralarında olduğu şüphelilerin İstanbul Emniyet Müdürlüğünün
hiyerarşik yapısı içinde altlık-üstlük ilişkilerini kullanarak yasa dışı bir
örgütlenmede bir araya geldikleri, devletin istihbarat faaliyetleri kapsamında
görevlerinin sağladığı nüfuz ve güç ile yasaların verdiği yetkileri görevin
gereklerine aykırı kullanarak amaçlarına ulaşmak için toplumda tanınan ve
kamuoyuna mal olmuş medya, siyaset, bürokrasi ve iş dünyasındaki kişiler ile
belirli dinî toplulukların ileri gelenlerini organize suç örgütleriyle
ilişkilendirmek ve bu kişilere ait bilgileri bildikleri hâlde kişinin gerçek
kimliğini gizlemek veya eksik ya da yanlış bilgi vermek suretiyle içeriği
itibarıyla sahte belgelerle temin edilen dinleme kararlarıyla dinledikleri, bu
şekilde özel hayatın gizliliğini ihlal ettikleri ifade edilmiştir.
11. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 25/7/2014 tarihinde,
başvurucu Mesut Yılmaz'ın resmî belgede sahtecilik ve kişilerin arasındaki
konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçlarından tutuklanmasına karar
vermiştir. Diğer başvurucular yönünden ise İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği
26/7/2014 tarihinde, başvuruculardan Erol Demirhan ile Ali Fuat Yılmazer'in suç
işlemek amacıyla örgüt kurma, resmî belgede sahtecilik ve kişilerin arasındaki
konuşmaların kayda alınması suçlarından, diğer kalan tüm başvurucuların ise
resmî belgede sahtecilik ve kişilerin arasındaki konuşmaların kayda alınması
suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Hâkimlik 26/7/2014 tarihli
kararında, başvurucu Mesut Yılmaz haricindeki tüm başvurucular yönünden
kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varırken soruşturma dosyalarında yer
alan bilgi ve belgelere atıf yapmış; özellikle İçişleri Bakanlığı Mülkiye
Müfettişliğinin tevdi ve ek tevdi raporlarına atıfta bulunmuştur.
12. 26/7/2014 tarihli aynı kararda; kuvvetli suç şüphesi yönünden
yapılan değerlendirmede ayrıca başvurucuların da aralarında bulunduğu
şüphelilerin İstanbul Emniyet Müdürlüğünün hiyerarşik yapısı içinde
altlık-üstlük ilişkilerini kullanarak yasa dışı bir örgütlenmede bir araya
geldikleri, İstanbul Emniyet
Müdürlüğü İstihbarat Şubesinde görev yaptıkları dönemde görevin sağladığı nüfuz
ve gücü, görevlerinin gereklerine aykırı bir şekilde kullanarak toplumda
tanınan ve kamuoyuna mal olmuş birçok kişi hakkında, bu kişileri suç örgütleri
ile ilişkilendirmek suretiyle iletişim tespiti kararları aldıkları, bu
kararları alırken yargı mensuplarını da aldatacak şekilde, aleyhinde dinleme
kararı alınan kişilerin gerçek kimlik bilgilerini gizleyerek veya eksik yazarak
hatta yanlış bilgi vererek talepte bulundukları, kişiler arasındaki aleni
olmayan konuşmaları bu kararlarla amaç dışı kaydettikleri, bu kararları
alabilmek için iletişime müdahale talep formlarını yaygın, sistemli ve organize
bir şekilde sahte olarak düzenleyip kullandıkları yönündeki olgulara
değinilmiştir.
13. Hâkimlik 26/7/2014 tarihli kararda tutuklama nedenlerine
ilişkin olarak ise "[başvurucuların
da aralarında bulunduğu şüphelilerin]
...üzerlerine atılı kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği ve kişiler
arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etme suçlarının yasada öngörülen
ceza miktarının alt ve üst sınırı, işlendiği iddia edilen suçların önemli ve
ciddi sayılan suçlardan olması nedeniyle tutuklamanın var sayıldığı, nitekim
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ve 6352 sayılı yasa ile değişik 5271
sayılı CMK’nun [Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun] 100 ve devam eden maddeleri
uyarınca şüphelilerin tutuklanmasına engel bir hallerinin (tutuklama yasağı ve
yargılama engeli bulunmaması hali gibi) bulunmadığı, almaları muhtemel ceza göz
önüne alındığında kaçma şüphelerinin bulunduğu, soruşturmanın henüz
tamamlanmaması nedeniyle şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme, tanık ve
mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 13. maddesinde ifade olunan 'ölçülülük' ilkesi uyarınca, daha
hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada
soruşturmaya konu suçlar ve bu şüpheliler açısından 'yetersiz' kalacağı ve
amaca hizmet etmeyeceği" değerlendirmesinde bulunmuş,
başvurucular Ali Fuat Yılmazer ile Erol Demirhan yönünden ayrıca tutuklama
kararı verilen suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun 4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinde belirtilen katalog
suçlardan olmasına ve bu suçta tutuklama nedenlerinin varsayıldığı hususuna
vurgu yapmıştır.
14. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 26/9/2014 tarihinde,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine başvurucuların da aralarında
bulunduğu çok sayıda şüphelinin tutukluluk durumunu incelemiş ve "Şüphelilerin üzerine atılı suçların vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu ve delillerin henüz toplanmamış olması,
şüphelilerin suç işleme kastlarının yoğunluğu, atılı suçların yasada ön görülen
cezalarının üst sınırı, şüphelilerin üzerine atılı suçları işlediklerine
ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin oluşu,
soruşturma konusu suçların ağırlığı ve önemi dikkate alındığında, adli kontrol
hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı, suçların sabit görülmesi halinde
verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbirleriyle tutuklama tedbirinin ölçülü
olduğu, bu suretle şüphelilerin tutukluluk halinin sonlandırılmasını
gerektirecek nitelikte yeni bir delilin bulunmadığı, tutuklama nedenlerinin
ortadan kalkmadığı..."
gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar vermiştir.
15. İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği 30/3/2015 tarihinde,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine başvurucuların da aralarında
bulunduğu çok sayıda şüphelinin tutukluluk durumunu incelemiş ve "İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliğince
yapılan incelemeler üzerine düzenlenen raporlardaki tespitlerden suç tarihi
olduğu iddia edilen tarihler aralığında İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat
Şube Müdürlüğünde çeşitli kademe ve rütbelerde çalıştıkları anlaşılan
şüphelilerin, bu tarihler aralığında yer alan çeşitli tarihlerde, PVSK.nın [Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu] ek 7.maddesi ve TMK [Terörle Mücadele
Kanunu] hükümleri çerçevesinde
düzenledikleri önleme için iletişim tespiti karar talep yazılarında, iletişimin
tespiti istenilen kişilerin gerçek kimlik bilgilerini gizleyerek, yanıltıcı
kimlik bilgileri vererek ve gerçek kimlik bilgilerini verdikleri kişileri de
çeşitli terör örgütleri ile bağlantılı oldukları intibaı uyandıracak gerçek
dışı bilgiler kullanarak çeşitli mahkeme ve hakimliklerden iletişim tespit
kararları aldıkları ve bu kararlara istinaden bazı gazeteci yazar, öğretim
görevlisi, üst düzey polis bürokratları, yasama dokunulmazlığına sahip milletvekilleri,
tv programcıları, eski siyasetçiler, siyasi
partilerin yöneticileri, spor klubü yöneticileri gibi
önemli görevlerde bulunmuş ve bulunan tanınmış kişilerin iletişimlerini
dinlemeye aldıkları, aleni olmayan konuşmalarını amaç dışı kayıt ettikleri, bu
suretle üzerlerine atılı kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, kişiler
arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etme suçlarını, eylem tarihleri
itibari ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü ve müdür
yardımcısı olan şüpheliler Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan'ın da devlet
hiyerarşisi dışında, görevlerinin sınırlarını aşarak ve görevleri gereği
kendilerine verilen konumları kullanarak kanun dışı örgütlenme oluşturmak
suretiyle az yukarıda belirtilen dinleme faaliyetlerini yaygın, sistemli ve
organize bir şekilde gerçekleşmesini sağladıkları, bu suretlesuç
işlemek amacıyla örgüt kurma suçunu işledikleri yolunda kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren somut olguların ve delillerin bulunduğu;
Üzerine resmi belgede sahtecilik, kamu
görevlisinin resmi belgede sahteciliği ve kişiler arasındaki aleni olmayan
konuşmaları kayıt etme suçları atılı şüphelilerin bu eylemlerini birden fazla
defa gerçekleştirmiş oldukları iddia edildiğinden ve atılı herbir
eylemin ayrı birer suç oluşturacağı da gözönüne
alındığında, eylem ve suçlarının sabit görülmesi halinde verilmesi muhtemel
toplam cezalarının, atılı suçların kanunda öngörülen cezalarının üst hadleri de
dikkate alındığında, bu eylemlerle suçlanan şüpheliler bakımından kaçma
şüphesinin varlığına ve bu şüphenin de kuvvetli olmasına delalet ettiği, kaldı
ki şüphelilerin yalnızca bu suçlardan tutuklanmalarına karar verilmiş olsa da
haklarında yürütülen soruşturmanın suç işlemek amacıyla örgüt kurma, kurulmuş
örgüte üye olma, örgüt faaliyetleri kapsamında TCK.nın
[Türk Ceza
Kanunu] 2.kitap 4.kısmının 7.bölümünde
düzenlenen casusluk, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verileri kaydetme
gibi suçları da kapsadığı, bu suçların işlendiğine dair kuvvetli olmasa da suç
şüphesinin varlığını gösteren delillerin bulunduğu ...
Şüpheliler Ali Fuat Yılmazer ve Erol
Demirhan'a atılı olup, tutuklandıkları suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun
ise, CMK.nın 100/3-a-9 madde, fıkra ve bendi hükmünde
sayılan tutuklama nedeni varsayılan suçlardan olduğu;
Şüphelilerin suç işlendiği iddia olunan dönem
boyunca devletin istihbari birimlerinde görev almış
olmaları, görevleri gereği aldıkları eğitim, mesleki deneyimleri ve
uzmanlıkları dikkate alınarak, suç delillerinin henüz tam olarak toplanmamış
olması da göz önüne alındığında atılı suçların niteliği bakımından suç
delillerini karartma ihtimallerinin söz konusu olduğu;
Şüphelilerin bu eylemlerini sayısal olarak
birden fazla defa işlemiş oldukları iddia edildiğinden suçlarının sabit
görülmesi halinde verilmesi muhtemel toplam cezalarının, suçların kanunda
öngörülen cezalarının üst hadleri de dikkate alındığında, haklarında verilen
tutuklama kararının ölçülülük ilkesine uygun olduğu;
Yukarıda açıklanan nedenlerle haklarında CMK.nın 109 maddesi hükmü gereğince adli kontrol
tedbirlerinin uygulanması ve bu suretle serbest kalmalarının atılı suçların ve
unsurlarının hiçbir karanlık nokta kalmadan tüm unsurlarıyla ortaya konulması
suretiyle aydınlatılması, böylece soruşturmanın selametle sonuçlandırılması
bakımından sakıncalı olacağı, maddede sayılan adli kontrol tedbirlerinin
hiçbirinin bu sakıncaları giderme ve soruşturmanın sonuçlandırılması, maddi
gerçeğin ortaya çıkarılması bakımından ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçları bertaraf
edebilme niteliğine haiz olmadığı;
Şüphelilerin tutuklandıkları tarihten bu
zamana kadar toplanan delillerden ve yapılan soruşturma işlemlerinden
şüphelilerin tutukluluk hallerinin sonlandırılmasını gerektirecek nitelikte,
şüpheliler lehine yeni bir gelişme olmadığı, tutuklamayı gerektiren nedenlerin
ortadan kalkmadığı..." gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar vermiştir.
16. İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği 29/4/2015 tarihinde,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine başvurucuların da aralarında
bulunduğu çok sayıda şüphelinin tutukluluk durumunu incelemiş ve "...şüphelilerin üzerilerine
atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve delillerin henüz
toplanmamış olması, atılı suçun yasada ön görülen cezasının üst sınırı,
şüphelilerin üzerine atılı suçu işlediğine ilişkin suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin varlığı, şüphelilerin kaçması, saklanması, veya
kaçacağı şüphesini uyandıran somut delillerin bulunması, soruşturma konusu
suçun ağırlığı ve önemi dikkate alındığında, adli kontrol hükümlerinin
uygulanmasının yetersiz kalacağı, suçun sabit görülmesi halinde verilmesi
muhtemel ceza veya güvenlik tedbirleriyle tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu,
bu suretle şüphelilerin tutukluluk halinin sonlandırılmasını gerektirecek
nitelikte yeni bir delilin bulunmadığı, tutuklama nedenlerinin ortadan
kalkmadığı..." gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar
vermiştir.
17. Başvurucular, anılan kararı 8/5/2015 tarihinde öğrenmişlerdir.
18. Başvuru formu ve eklerinde, Hâkimliğin 29/4/2015 tarihli
tutukluluk hâlinin devamıyla ilgili kararına karşı itiraz yoluna gidildiğine
dair bilgi ve/veya belge sunulmamıştır.
19. Başvurucular, itiraz yolunun etkili olmadığını belirterek
doğrudan 8/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
20. Bu bireysel başvuru öncesinde başvurucular, tutuklama ve
tutukluluğun devamına dair kararlara altı kez itirazda bulunmuşlardır. Bu
itirazlar İstanbul Adliyesindeki farklı sulh ceza hâkimliklerince 7/8/2014,
17/10/2014, 12/11/2014, 11/12/2014, 16/2/2015 ve 27/4/2015 tarihlerinde kesin
olarak reddedilmiştir.
21. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği, İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının talebi üzerine 21/10/2015 tarihinde yaptığı inceleme sonucunda
başvurucuların tutukluluk hâlinin devamına karar verirken "...Dosya içerisinde bulunan beyanlar,
tutanaklar ve diğer belgeler değerlendirildiğinde adı geçen şüphelilerin müsnet suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğu kanaati oluşmuştur. Şüphelilerin üzerlerine atılı suç ve cezanın
ağırlığına göre serbest kaldıkları takdirde kaçma şüphelerinin bulunduğu
değerlendirilmiştir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik önlemi
değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13. maddesinde ifade
olunan ‘ölçülülük’ ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol
tedbiri uygulanmasının bu aşamada, soruşturmaya konu suç açısından ‘yetersiz’
kalacağı ve ‘amaca hizmet etmeyeceği’ değerlendirilmiştir..." gerekçesine
dayanmıştır.
22. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucuların da
aralarında olduğu şüphelilerin Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör
örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, devletin gizli
kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme,
görevi kötüye kullanma, iftira, resmi belgede sahtecilik, haberleşmenin
gizliliğini ihlal etmek, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt
etmek, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek ve özel hayatın
gizliliğini ihlal etmek suçlarını işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları
istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
23. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2015/371 sayılı
dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
24. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 6/11/2015
tarihinde yaptığı tensip (duruşmaya hazırlık) incelemesi sırasında
başvurucuların tutukluluk durumunu da değerlendirmiş ve "Tutuklu sanıklar ... üzerlerine atılı suçların
vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, teknik takip raporları, iletişim tespit
tutanakları, bas istasyonu sinyal kayıtları, arama tutanakları ve ekleri,
ekspertiz raporları, şahit beyanları, müşteki ifadeleri vs. Deliller kapsamında
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşahhas deliller bulunması,
sanıklara atılı suçlardan olan 'Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör
örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, devletin gizli
kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme'
suçlarının tutuklama sebeplerinin kanuni karine olarak varsayıldığı, CMK
103/3-a. 11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat
edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma
şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve eylemlerin yoğunluğu da dikkate
alındığında, sanıkların eylemlerinin subüta ermesi halinde
sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama
tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli kontrol
hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu..." gerekçesiyle
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
25. Mahkeme, 19/4/2016 tarihli duruşmada başvurucuların
tutukluluk durumunu da değerlendirmiş ve "Tutuklu
sanıklar ... üzerlerine atılı
suçların vasıf ve mahiyeti, savunmalarının henüz alınamamış olması, şahit
beyanları, müşteki ifadeleri vs. Deliller kapsamında kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren müşahhas deliller bulunması, sanıklar Erol Demirhan ve Ali
Fuat Yılmazer'e atılı suçlardan olan suç işlemek amacıyla örgüt kurma, kamu
görevlisinin resmi belgede sahteciliği, diğer bir kısım tutuklu sanıklarhakkında kamu görevlisinin resmi belgede
sahteciliği ve kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kaydetmek
suçlarından çok sayıda cezalandırılmalarının talep edilmiş olması ve bu suçlara
TCK da öngörülen toplam ceza süreleri, sanıklara isnat edilen suçların kanunda
öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması,
müşteki sayısı ve sanıklara isnat edilen eylemlerin yoğunluğu da dikkate
alındığında, sanıkların eylemlerinin subüta ermesi
halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama
tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli kontrol
hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu..."
gerekçesiyle başvurucuların tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
26. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 14/6/2016 tarihinde yapılan
duruşmada başvuruculardan Hayati Başdağ, Ali Fuat
Yılmazer ve Erol Demirhan'ın tutukluluk hâllerinin devamına, diğer tüm
başvurucuların ise tahliyesine karar vermiştir. Mahkeme tutukluluğun devamına
karar verirken "Tutuklu sanıklar Hayati
Başdağ, Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan'ın
üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu,
savunmalarının henüz alınmamış olması, işlendiği iddia edilen eylemlerin
İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubede yoğunlaşmış olması ve bu
sanıkların İstanbul emniyet Müdürlüğünde yönetici konumunda bulunmaları,
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşahhas deliller bulunması,
sanıklara atılı suçlardan olan 'Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör
örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, devletin gizli
kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme'
suçlarının tutuklama sebeplerinin kanuni karine olarak varsayıldığı, CMK
103/3-a. 11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat
edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma
şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve eylemlerin yoğunluğu da dikkate
alındığında, sanıkların eylemlerinin subüta ermesi
halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama
tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri
ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu..."
gerekçesine dayanmıştır. Tahliye kararında ise Mahkeme, diğer tüm
başvurucuların tutuklulukta geçirmiş oldukları süreleri ve sabit ikametgâh
sahibi olmalarını dikkate alarak bu kararı verdiğini belirtmiştir.
27. Tahliye kararı sonrasında Mahkemece 23/9/2016 tarihli
duruşmada, daha önce haklarında tahliye kararı verilen başvuruculardan Ali
İhsan Tezcan ile Tolga Güzeltaş haricindeki tüm
başvurucular yönünden bu defa silahlı terör örgütüne üye olma suçundan "üzerlerine atılı bulunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanıkların bir celse
önce tutuklu bulundukları resmi belgede sahtecilik suçundan tahliye olmaları ve
bu celse mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemeleri ve kaçma şüpheleri
nedeniyle" gerekçesiyle yakalama emri çıkartılmıştır.
28. Hakkında yakalama emri çıkarılması üzerine başvuruculardan
Abdulhalim Sönmez 3/3/2017 tarihinde yakalanmıştır. Aynı tarihte bu
başvurucunun ifadesi Mahkemece alınmış ve daha sonra serbest bırakılmasına
karar verilmiştir. Hakkında yakalama emri çıkarılan bu başvurucu haricindeki
diğer tüm başvurucuların yakalanması mümkün olmamıştır.
29. Mahkeme 13/7/2017 tarihli duruşmada tutuklu başvurucular
Hayati Başdağ, Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan'ın
tutukluluk durumunu da değerlendirmiş ve
"Tutuklu sanıklar Hayati Başdağ, Ali Fuat
Yılmazer, Erol Demirhan ...'ın, üzerlerine atılı
Türkiye Cumhuriyet Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını
engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, silahlı
terör örgütüne üye olma suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu,
işlendiği iddia edilen eylemlerin İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubede
yoğunlaşmış olması ve bu sanıkların İstanbul emniyet Müdürlüğünde yönetici
konumunda bulunmaları, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşteki
beyanları, imaj alma tutanakları, dijital inceleme tutanakları, tevdi
raporları, tespit tutanağı gibi müşahhas deliller bulunması, CMK 100/3-a. 11
alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat edilen suçların
kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini
doğurması, müşteki sayısı ve her bir müştekiye karşı eylemlerin yoğunluğu da
dikkate alındığında, sanıkların eylemlerinin subüta
ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile
tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli
kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak
oluşu..." gerekçesiyle bu başvurucuların tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir.
30. Başvurucu Ali İhsan Tezcan hakkında Şanlıurfa 5. Ağır Ceza
Mahkemesinde silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasıyla görülen yargılama
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen bu yargılamayla Şanlıurfa 5. Ağır
Ceza Mahkemesinin 25/12/2017 tarihli kararıyla birleştirilmiştir. Bu
birleştirme üzerine Mahkeme, 20/4/2018 tarihinde bu başvurucunun tutukluluk
durumunu değerlendirmiş ve başvurucu Ali İhsan Tezcan'ın tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir. Mahkeme tutukluluğun devamına karar verirken "Tutuklu sanık
Ali İhsan Tezcan'ın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut
delil durumu, işlendiği iddia edilen eylemlerin Emniyet İstihbarat Şubede
yoğunlaşmış olması, sanık hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
müşteki beyanları, imaj alma tutanakları, dijital inceleme tutanakları, teşhis
tutanakları, araştırma tutanakları, gözaltı, arama, el koyma tutanakları ile
kararları, dosyaya gelen bylock raporu gibi tüm dosya
kapsamına göre hakkında müşahhas deliller bulunması, sanık üzerine atılı
suçlardan bir kısmı ile silahlı terör örgütü üyeliği suçunun CMK 100/3-a. 11
alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanığaisnat
edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma
şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve sanığın eylemlerinin yoğunluğu da
dikkate alındığında, sanığın eylemlerinin subüta
ermesi halinde sanığa verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile
tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanık üzerinde adli kontrol
hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu"
gerekçesine dayanmıştır.
31. Mahkeme 26/4/2018 tarihli duruşmada başvurucular Hayati Başdağ, Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan ve Ali İhsan
Tezcan'ın tutukluluk durumunu da değerlendirmiş ve "Tutuklu sanıklar ...'in üzerlerine
atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, işlendiği iddia edilen
eylemlerin İstanbul ve Edirne Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubede yoğunlaşmış
olması ve bu sanıkların bir kısmının İstanbul Emniyet Müdürlüğünde yönetici
konumunda bulunmaları, sanıkların haklarında kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren müşteki beyanları, imaj alma tutanakları, dijital inceleme tutanakları
ve dosyaya gelen bylock raporu gibi kuvvetli suç
şüphesini gösteren müşahhas deliller bulunması, sanıklar üzerine atılı
suçlardan bir kısmının ve silahlı terör örgütü üyeliği suçunun CMK 100/3-a. 11
alt bendinde sayılan tutuklanmayı gerektirir katalog suçlardan oluşu, sanıklara
isnat edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının
kaçma şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve eylemlerin yoğunluğu da dikkate
alındığında, sanıkların eylemlerinin subüta ermesi
halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama
tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli kontrol
hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu..."
gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
32. Mahkeme 13/11/2018 tarihli duruşmada başvurucular Hayati Başdağ, Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan ve Ali İhsan
Tezcan'ın tutukluluk durumunu da değerlendirmiş ve "Tutuklu sanıklar ...'ın üzerlerine atılı suçların vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, işlendiği iddia edilen eylemlerin İstanbul
Emniyet Müdürlüğü ve Edirne Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubede yoğunlaşmış
olması ve bu sanıkların bir kısmının İstanbul Emniyet Müdürlüğünde yönetici
konumunda bulunmaları, sanıkların haklarında kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren müşteki beyanları, imaj alma tutanakları, dijital inceleme
tutanakları, tevdii raporları, usulsüz dinlemelere ilişkin talep formları ile tutunaklar ve dosyaya gelen sanıkların örgütün gizli
haberleşme aracı bylock'u kullandıklarına ilişkin
raporlar ve teknik veriler gibi müşahhas deliller bulunması, sanıklar üzerine
atılı suçlardan bir kısmının ve silahlı terör örgütü üyeliği suçunun CMK
100/3-a. 11 alt bendinde sayılan tutuklanmayı gerektirir katalog suçlardan
oluşu, sanıklara isnat edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst
sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve eylemlerin yoğunluğu
da dikkate alındığında, sanıkların eylemlerinin subüta
ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile
tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli
kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu
ve tutuklu kaldıkları süre..." gerekçesiyle tahliye
taleplerinin reddine ve tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir.
33. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir ve başvurucular Hayati Başdağ,
Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan ve Ali İhsan Tezcan'ın tutukluluk durumu devam
etmektedir.
B. Başvuru Öncesi Süreç
34. Başvurucular, aynı soruşturma kapsamında ayrıca 27/8/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine (B. No: 2014/14061) başvuruda bulunmuşlardır. Söz
konusu başvuruda başvurucular, haklarında kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama
nedeni bulunmaksızın doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulmuş, tarafsız ve
bağımsız olmayan bir mahkeme tarafından tutuklandıklarını, tutuklama ve
tutuklamaya itiraz üzerine verilen kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli
olmadığını, tutuklama kararına karşı etkili başvuru yolu bulunmadığını, gözaltı
süresinin aşıldığını, kanuna aykırı delillerin kullanıldığını, soruşturma
dosyasına erişimin kısıtlandığını ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini
belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği, 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı ile 38. maddesinde düzenlenen
masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
35. Anayasa Mahkemesi 8/4/2015 tarihinde, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği ve yasal gözaltı süresinin aşıldığı iddialarının
başvuru yollarının tüketilmemiş olması, kuvvetli
suç şüphesi ve tutuklama nedeni bulunmadığı ile itirazların gerekçesiz olarak
reddedildiği, tutuklama yasağı kapsamında olan suçtan tutuklama kararı
verildiği, serbest bırakılma sonrasında yeni delil olmaksızın yakalama emri
çıkarıldığı, doğal hâkim ilkesine aykırı, tarafsız ve bağımsız olmayan yargı
merciince tutuklandıkları, soruşturma dosyasına erişim imkânı ve savunma için
makul süre verilmediği iddiaları ile etkili başvuru hakkının ve masumiyet
karinesinin ihlal edildiği iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedenleriyle kabul edilemezlik kararı
vermiştir (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 3/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucular; dokuz ayı aşkın bir süredir tutuklu
olduklarını, bu süreçte verilen tutukluluğunun devamına dair Hâkimlik kararları
gerekçelerinin matbu cümlelerin tekrarından ibaret olup ilgili ve yeterli
olmadığını, kaçma şüphelerinin ve delilleri karartma ihtimallerinin
bulunmadığını, tutuklu bulundukları yaklaşık on aylık sürede haklarında iddianame
düzenlenmek suretiyle yetkili ve görevli mahkeme önüne çıkarılmadıklarını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile etkili başvuru haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
38. Bakanlık görüşünde; başvurucuların bu başlık altındaki
şikâyetlerine ilişkin olarak öncelikle 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesindeki
düzenlemeler çerçevesinde başvuru yollarının tüketilmediği belirtilmiştir.
Bakanlık, şikâyetin esasına ilişkin olarak sunduğu görüşünde ise başvurucular
hakkında yürütülen soruşturmada kısa süre içinde kamu davası açıldığını hatta
yargılama devam ederken bir kısım sanığın tahliye edildiğini, yargılamanın
devamında ise usule ilişkin birçok işlemin yapıldığını, Mahkemenin tutukluluğa
ilişkin kararlarının gerekçelerinin ilgili ve yeterli olduğunu ifade etmiştir.
B. Değerlendirme
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda ihlal iddialarının özü
itibarıyla tutukluluğun uzun sürmesine, yargılamanın tutuklu devam
ettirilmesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucuların bu
başlık altındaki iddiaları Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında
değerlendirilmiştir.
1. Başvurucular Ali İhsan
Tezcan, Muhammed Ali Iklı, Metin Canbay, Harun Aydın,
Hasan Hüseyin Danacı, Tolga Güzeltaş, Muhammed İkbal Kayaduman, Abdulhalim Sönmez, Hikmet Kopar ve Mesut Yılmaz
Yönünden
40. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
42. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun
yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
43. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
44. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 14/6/2016
tarihinde tahliyelerine karar verilen başvurucuların tutukluluklarının makul
süreyi aştığına ilişkin iddiaları,5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucuların tutukluluklarının makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucular lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucuların durumuna
uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
45. Başvuruculardan Ali İhsan Tezcan hakkında silahlı terör
örgütüne üye olma suçlamasıyla yürütülen başka bir yargılamanın (Başvurucu Ali
İhsan Tezcan bu aşamada tutukludur.) bu başvuruya konu yargılama ile
birleştirilmesi üzerine başvurucu tutuklu hâle gelmiş ise de başvurucunun bu
başvuru açısından resmî belgede sahtecilik ve kişiler arasındaki konuşmaları
kayda alması suçlamaları nedeniyle tutuklanmasını başvuruya konu ettiği
anlaşılmıştır (bkz. 11). Bu suçlamalar açısından başvurucunun da 14/6/2016
tarihinde tahliyesine karar verildiği görülmektedir. Bu nedenlerle başvurucu
açısından silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasıyla uygulanan tutuklama
tedbirinin başka bir başvuruya konu edilmesi mümkün ise de bu başvuruda,
başvurucu hakkında tahliye kararı verilmesi karşısında yukarıda belirtilen
içtihattan ayrılmayı gerektiren bir durumun söz konusu olmadığı
değerlendirilmiştir.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurucular Ali İhsan Tezcan,
Muhammed Ali Iklı, Metin Canbay, Harun Aydın, Hasan
Hüseyin Danacı, Tolga Güzeltaş, Muhammed İkbal Kayaduman, Abdulhalim Sönmez, Hikmet Kopar ve Mesut
Yılmaz'ın tutukluluğun makul süreyi aştığı iddialarına ilişkin olarak yargısal
başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuru yaptıkları anlaşıldığından başvurunun
bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Başvurucular Hayati Başdağ, Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan Yönünden
a. Başvuru Yollarının
Tüketilmesi Hakkında
47. Bir suç isnadına bağlı
olarak tutuklu olma durumunda, tutukluluk süresinin kanuni süreyi
veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece
yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada
başvuru yolları tüketildikten sonra veya serbest bırakılmadan itibaren başvuru
süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet Emin
Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28). Bununla birlikte anılan
kural mutlak değildir. Bazı hâllerde kuralın hakların kullanılmasına engel
olacak aşırı şekilcilikten uzak bir şekilde esnek yorumlanması gerekebilir.
Özellikle daha önce birçok kez tutukluluğun devamı kararlarına itiraz edilmiş
ve sonuç alınamamışsa en son verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz
edilmediği, dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle başvuru
reddedilmemelidir (Serdar Ziriğ [GK], B.
No: 2013/7766, 2/7/2015, § 27).
48. Somut olayda UYAP üzerinden yapılan inceleme neticesinde
bireysel başvuru tarihi öncesinde birden fazla hâkimliğin bu başvurucuların
tutukluluk hâllerini birçok kez resen incelediği ve her defasında
başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar verdiği, bu kararlara karşı
yapılan itirazların da altı kez reddedildiği anlaşılmıştır (bkz. § 20).
Başvurucuların tutukluluk hâllerinin devam ettiği de gözönüne
alındığında bireysel başvuruya konu edilen tutukluluğun devamı kararına karşı
itiraz yoluna başvurulmaması nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi aşırı
şekilci bir yaklaşım olacaktır.
49. Açıklanan nedenlerle başvurunun yalnızca itiraz yoluna
başvurulmadan yapıldığı gerekçesiyle kabul edilemezliğine karar verilmemesi
gerekir.
b. Şikâyetin
Değerlendirilmesi
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Genel
İlkeler
51. Genel ilkeler için bkz. Erdal
Tercan (B. No: 2016/15637, 12/4/2018, §§ 190-200) kararı.
(2)
İlkelerin Olaya Uygulanması
52. Başvurucular 22/7/2014 tarihinde gözaltına alınmış ve
İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26/7/2014 tarihli kararıyla, resmî belgede
sahtecilik ve kişilerin arasındaki konuşmaların kayda alınması suçlarından,
başvuruculardan Erol Demirhan ile Ali Fuat Yılmazer'in ise bu suçlardan ayrı
olarak suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan tutuklanmalarına karar
verilmiştir. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucuların
tutukluluk hâlleri devam etmektedir. Buna göre başvurucuların tutukluluk süresi
yaklaşık 4 yıl 8 aydır.
53. Başvurucular, belirli bir örgüt hiyerarşisi içinde örgüt
faaliyetleri kapsamında resmî belgede sahtecilik, kişilerin arasındaki
konuşmaların kayda alınması ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma iddiasıyla
yürütülen bir soruşturma kapsamında tutuklanmışlardır. Başvurucuların isnat
edilen suçlar yönünden kuvvetli suç şüphesi altında olduğu sulh ceza
hâkimlikleri ve Mahkeme tarafından verilen tutukluluğa ilişkin kararlarda açıkça
belirtilmiştir (bkz. §§ 11-12, 14-16, 21, 24-26, 29, 31-32). Anayasa
Mahkemesince de başvurucuların tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası
incelenirken suç işlendiğine dair kuvvetli belirtilerin bulunduğu sonucuna
varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 74-86).
Başvurucular hakkındaki tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarında atıf
yapılan ve/veya soruşturma dosyasında bulunduğu ifade edilen delillerin içeriği
dikkate alındığında -tutukluluğun ön şartı olan- suç işlendiğine dair kuvvetli
belirtinin bulunduğuna ilişkin olarak anılan kararların ilgili ve yeterli
olduğu değerlendirilmiştir.
54. Öte yandan sulh ceza hâkimliklerinin ve Mahkemenin
tutukluluğun devamı kararlarının gerekçelerinde yer alan tutuklama nedenlerine
ve ölçülülüğe ilişkin açıklamalar incelendiğinde kaçma şüphesine, delillerin
karartılması ihtimalinin bulunmasına, isnat edilen suçlardan birinin 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasında olmasına, suça göre tutuklama tedbirinin ölçülü/orantılı
olmasına, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. §§ 13-16, 21, 24-26, 29, 31-32).
55. Türk yargı organlarınca FETÖ/PDY'nin
devletin anayasal kurumlarını ele geçirmeyi, sonrasında devleti, toplumu ve
fertleri kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi ve oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomiyi,
toplumsal ve siyasal gücü yönetmeyi amaçlayan, bu doğrultuda mevcut idari
sisteme paralel şekilde örgütlenen bir terör örgütü olduğu kabul edilmektedir
(ilgili kararların bir kısmı için bkz.
Selçuk Özdemir [GK], B.
No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21; Alparslan
Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 10).
56. FETÖ/PDY bir taraftan başta eğitim ve din olmak üzere farklı
sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yasal faaliyetlerde bulunurken, diğer
taraftan bazen bu yasal kuruluşların içinde gizlenmiş olan, bazen de yasal
yapıdan tamamen farklı şekilde konumlanan ve hareket eden, özellikle de kamusal
alana yönelik faaliyetlerde bulunan illegal bir yapılanma niteliğindedir.
FETÖ/PDY yargı organları da dâhil olmak üzere neredeyse ülkedeki bütün kurum ve
kuruşlarda illegal bir biçimde örgütlenmiştir. Bu örgütlenmenin başlıca
özellikleri hiyerarşi temelinde ve hücre tipi bir sistemle gerçekleştirilmesi,
itaat ve teslimiyet anlayışıyla hareket edilmesi, kendisine kutsallık atfetmesi
ve gizliliği esas almasıdır. FETÖ/PDY mensubu kamu görevlilerinin devlete olan
sadakati, yapılanmaya olan sadakatten sonra gelmekte hatta onun karşısında bir
değer ifade etmemektedir. Dolayısıyla bu kişiler, devletin amaçlarından ziyade
yapılanmanın amaçları doğrultusunda faaliyette bulunmaktadırlar. FETÖ/PDY'nin kamu kurum ve kuruşlarındaki faaliyetlerinin temel
özelliği, kamusal bir faaliyetin görünürde bu faaliyeti gerçekleştirmeye
yetkili bir kamu görevlisi eliyle yerine getirilmesi ancak bu faaliyetin
gerçekte ilgili kamu görevlisinin iradesiyle değil kamu görevlisinin kamusal
hiyerarşinin dışında bağlı olduğu yapılanmadaki üstünün (abi/imam) iradesiyle
vuku bulmasıdır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26).
57. Bir diğer yandan ise FETÖ/PDY'nin
ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz
elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası
ittifaklarının bulunması bu yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi
tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük
ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272).
58. Başvuruculara isnat edilen suçlamaların niteliği,
başvurucuların yöneticisi veya üyesi olduğu iddia edilen terör örgütünün
(FETÖ/PDY) yukarıda ifade edilen örgütlenme biçimi ve işleyişi,
soruşturma/kovuşturma konusu edilen olayların özellikleri birlikte dikkate
alındığında tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçelerin tutukluluğun
devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve
içerikte olduğu, dolayısıyla tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin
tutukluluk süresi itibarıyla ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
59. Diğer taraftan soruşturma mercilerince, somut başvuruya
sebep olan soruşturmanın başlatıldığı tarihe yakın tarihlerde FETÖ/PDY'nin kolluk birimlerindeki yapılanmasına ve/veya
faaliyetlerine yönelik olarak birçok soruşturma yapılmış ve bu soruşturmalar
çerçevesinde çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır. Özellikle FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve
niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate
alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve
karmaşık olduğu ortadadır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
60. Diğer bir taraftan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başlatılan bu soruşturmada, yaklaşık 160 kişi hakkında şüpheli
sıfatıyla soruşturma yürütülmüş, yaklaşık seksen kişinin ifadesine başvurulmuş,
soruşturma süresince birçok kuruma müzekkereler yazılarak birçok bilgi ve belge
talebinde bulunulmuştur. Başvurucuların tutuklanmasının üzerinden 1 yıl 3 ay
gibi bir süre geçtikten sonra 26/10/2015 tarihinde iddianame düzenlenerek
başvurucularla birlikte 143 kişi hakkında kamu davası açılmıştır. Aynı
iddianamede 209 müştekinin ve 57 mağdurun ismine yer verilmiş olup bu iddianame
toplam 721 sayfadan oluşmaktadır.
61. İddianame düzenlenip kamu davası açıldıktan sonra İstanbul
13. Ağır Ceza Mahkemesince 6/11/2015 tarihinde tensip incelemesi yapılmış ve
duruşma aşamasına geçilmiştir. Yargılama, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde
devam etmektedir. Duruşmalarda 721 sayfadan oluşan iddianamenin okunması ve
taraf beyanlarının alınması gibi usule ilişkin işlemlerin yapıldığı, hâkimin
reddi taleplerinin değerlendirilmesi amacıyla dosyanın bir üst mahkemeye
gönderildiği, yine ilgili yerlerden birtakım bilgi ve belge istendiği
anlaşılmıştır. Kamu davasının açılmasından itibaren en uzunu 3 ay 10 günü
geçmemek üzere Mahkemece duruşmalar yapıldığı, bu duruşmaların arasındaki
sürenin büyük bir çoğunluğunun üç ayı bulmadığı tespit edilmiştir. Hatta
8/3/2017 tarihinden itibaren savunmaların alınmasına başlanmasına rağmen bu
savunmaların alınmasına devam edildiği yapılan inceleme sonucunda
anlaşılmıştır. Tüm bu nedenlerle başvurucular açısından yürütülen yargılama
bakımından hem soruşturma hem de kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir
özensizlik gösterildiği tespit edilmemiştir.
62. Başvurucular hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin
kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin
belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması, soruşturma/kovuşturma
sürecinin yürütülmesinde bir özensizliğin tespit edilmemiş olması dikkate
alındığında yaklaşık 4 yıl 8 aylık tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci
fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucular Ali İhsan Tezcan, Muhammed Ali Iklı, Metin Canbay, Harun Aydın, Hasan Hüseyin Danacı,
Tolga Güzeltaş, Muhammed İkbal Kayaduman,
Abdulhalim Sönmez, Hikmet Kopar ve Mesut Yılmaz yönünden tutukluluğun makul
süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucular Hayati Başdağ, Ali
Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan yönünden tutukluluğun makul süreyi aşması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucular Hayati Başdağ, Ali
Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan yönünden tutukluluğun makul süreyi aştığı
iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
3/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.