TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÖKHAN BAKIŞKAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7782)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucular
|
:
|
1. Gökhan
BAKIŞKAN
|
|
|
2. Mehmet
FIRAT
|
|
|
3. Halil ALP
|
|
|
4. Hayati
ÖZCAN
|
|
|
5. Orhan
ŞAHİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Osman
YEDEKÇİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yürütülen bir soruşturmada uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olmaması, bu kararın doğal hâkim ilkesine aykırı olarak
kurulmuş, bağımsız ve tarafsız olmayan sulh ceza hâkimliğince verilmesi ve
gizlilik kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişimin engellenmesi
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; sesli ve görüntülü ifade
alınması taleplerinin reddedilmesi, incelemelerin çok kısa süre içinde
tamamlanması, yeterli savunma imkânı tanınmayarak savunma hakkının kısıtlanması
ve kararın gerekçesiz olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuruculara İsnat
Edilen Eylemlere İlişkin Süreç
6. Olay tarihleri itibarıyla başvuruculardan Mehmet Fırat Hatay
İl Jandarma Komutanlığında binbaşı rütbesiyle istihbarat şube müdürü olarak, Hayati
Özcan ve Gökhan Bakışkan Hatay İl Jandarma
Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde üsteğmen rütbesiyle, Orhan Şahin Adana
İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde üsteğmen rütbesiyle, Halil
Alp Hatay İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde astsubay
rütbesiyle görev yapmaktadır.
7. 1/1/2014 tarihinde Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde, 19/1/2014
tarihinde ise Adana'nın Ceyhan ilçesi Sirkeli otoyol gişelerinde Millî
İstihbarat Teşkilatına (MİT) ait yüklerin bulunduğu tırlar durdurulmuştur.
8. 1/1/2014 tarihinde saat 15.29’da Hatay 156 Jandarma İmdat
İhbar Merkezine gelen bir ihbarda
“Reyhanlı-Kırıkhan-İslahiye üzerinden Kilis’e
gidecek... plakalı tır ... plakalı dorse ve ...
plakalı ... otomobil ile terör örgütüne silah götürüleceği”
belirtilmiştir. İhbarda bulunan kişi kendisini T.K. olarak tanıtmış, ihbarda
belirttiği silahların hangi örgüte götürüleceği konusunda bir açıklamada
bulunmamıştır. İhbarda söz konusu araçların Reyhanlı merkezden kalkacağı
bilgisi verilince ihbarı alan jandarma görevlisinin araçların polis bölgesinden
kalkacağını ve orada hemen yakalanabileceğini belirterek ihbarcıdan 155’i
(Polis İmdat Hattı) aramasını istediği, ihbarcının da “Siz kendi notunuzu aldınız değil mi?” şeklinde
cevap verdiği anlaşılmıştır.
9. Jandarma görevlilerince anılan ihbara ilişkin İhbar Kayıt Formu düzenlenmiştir. Forma
göre söz konusu ihbar, saat 15.38’de Hatay İl Emniyet Müdürlüğü 155 Polis İmdat
Hattına, saat 15.40’ta (Jandarma) İstihbarat Şube Müdürüne, saat 15.42’de
(Jandarma) Asayiş Şube Müdürüne, saat 15.44’te İl Jandarma Komutan
Yardımcısına, saat 15.46’da İl Jandarma Komutanına, saat 15.48’de (Jandarma)
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürüne, saat 15.50’de Reyhanlı
İlçe Jandarma Komutanına, saat 15.54’te Kumlu İlçe Jandarma Komutanına, saat
15.56’da Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanına, saat 15.58’de Antakya İlçe Jandarma
Komutanına, saat 16.00’da Topboğazı ve Güzelce
Jandarma Karakol Komutanlıklarına telefonla bildirilmiş; ihbarla ilgili olarak
yol kontrol faaliyeti yapmak ve belirtilen araçlar ile ilgili araştırma yapmak
üzere İl Jandarma Komutanı tarafından verilen emir Reyhanlı, Kırıkhan, Kumlu,
Hassa ve Antakya İlçe Jandarma Komutanlarına ve (Jandarma) İstihbarat Şube
Müdürüne telefonla iletilmiştir.
10. Gelen bu bildirime ilişkin ihbar tutanağının ilgili kısmı
şöyledir:
“01.
01.2014 günü saat 16:00 sıralarında 156 Jandarma Harekât Merkezi tarafından
Komutanlığımız aranarak ... plakalı tır içerisinde silah yüklü olduğu ve bu
araca ... plakalı … marka aracın öncülük yaptığı ihbarı alınmış olup …”
11. Hatay İl Emniyet Müdürlüğünde görevli Trafik Polis Memuru
A.B. Kırıkhan-Reyhanlı yolunda radarla hız kontrolü yaparken haber merkezinden
telsizle gelen bir anons üzerine başka bir ekipte görevli Polis Memuru A.L. ile
görüşerek ihbarın içeriğini öğrenmiş; yoldan geçtiğini gördüğü ihbarda
belirtilen tırı ve öncü otomobili takibe koyulmuş ve saat 16.15’te Kırıkhan
ilçesine bağlı Torun köyü bölgesinde durdurmuştur. Tırın sağ koltuğunda oturan
kişi, MİT mensubu olduğunu ifade etmiş ve görev kimliğini Polis Memuru A.B.ye
göstermiştir. Bunun üzerine Polis Memuru A.B. üstlerine bilgi vermiş; bu sırada
olay yerine önce Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanlığı Merkez Karakol Komutanı ile
jandarma personeli, sonrasında Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanı ayrıca bir başka
polis ekibi gelmiştir. Bölge Trafik Şube Müdürlüğünden gelen "ilgili araçların MİT’e ait olduğu ve kişilerin
de MİT mensubu olduğu” bilgisi üzerine polis görevlileri olay
mahallinden ayrılmıştır.
12. Jandarma görevlilerince tutulan İhbar Kayıt Formunda (bkz. §
9) ihbarda belirtilen araçların durdurulduğu ve araçlardaki kişilerin MİT
personeli olduklarını beyan ettikleri bilgisinin polis görevlilerince saat
16.47’de 156 Jandarma İmdat Hattına bildirildiği; bu bilginin (Jandarma)
İstihbarat Şube Müdürüne, (Jandarma) Asayiş Şube Müdürüne, İl Jandarma Komutan
Yardımcısına ve Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanına saat 16.48’de iletildiği
belirtilmiştir.
13. Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanlığı görevlilerince Kırıkhan
(nöbetçi) Cumhuriyet Savcısı Y.A.ya
olaya ilişkin bilgi verilmiş ve Y.A.dan alınan
talimat uyarınca arama talep yazısı hazırlanmıştır. Bu süreçte Kırıkhan
Cumhuriyet Başsavcısı da olaydan haberdar olmuş ve olayın niteliği gereği
Terörle Mücadele Kanunu (TMK) mülga 10. maddesiyle belirlenen görev alanı
kapsamında kalabileceğinden bahisle Ö.Ş. ile telefonla görüşmüştür. Ö.Ş. olaya
ilişkin talimatını Kırıkhan Cumhuriyet Başsavcısına bildirmiştir. Bunun üzerine
(nöbetçi) Kırıkhan Cumhuriyet Savcısı Y.A. soruşturmanın Adana Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yürütüldüğünü belirterek olaya ilişkin yeni bir talimat
vermemiş; jandarma görevlilerince hazırlanan arama talep yazısını havale
etmemiş ve arama kararı vermemiştir.
14. Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanlığınca “01.01.2014 günü saat 16:00 sıralarında
Komutanlığımıza gelen ihbar ile durdurulan ... plakalı çekici ... plakalı dorse içerisinde kaçak silah bulunduğu beyan edilmiş olup
... plakalı çekici ve ... plakalı dorse 01.01.2014
günü arama yapılması için bir defaya mahsus arama izninin verilmesini arz
ederim” şeklindeki arama talep yazısının bu kez faks yoluyla Adana
Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmesi üzerine (olay tarihinde TMK mülga 10.
madde ile görevli nöbetçi Cumhuriyet savcısı olan) A.T. tarafından başlatılan
2014/2 sayılı soruşturma dosyası üzerinden verilen arama kararı, faks yoluyla
Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanlığı görevlilerine iletilmiştir. Anılan arama
kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Cumhuriyet
Başsavcılığımız tarafından yürütülen soruşturma kapsamında;
01.01.2014 tarihli ve … sayılı yazınız ve
ekindeki ihbar tutanağı incelendi,
İhbara konu araç içerisinde ruhsatsız silah
bulunduğu yönünde yeterli şüphe olduğu değerlendirilerek, gecikmesinde de
sakınca bulunması sebebiyle tarafımızdan CMK’nın [Ceza
Muhakemesi Kanunu] 119/1 maddesi gereğince
arama izni verilmesi değerlendirilmiştir.
Bu kapsamda,
1-) İhbara konu … plakalı tır ve çekici …
plakalı dorse ile … plakalı … marka araç içerisinde
derhal geceleyin bir defaya mahsus olmak üzere arama yapılmasına,
2-) Aramanın 01.01.2014 günü saat 18:10 ila 24:00 arasında icrasına
3-) Araçta bulunan kişilerin açık kimlik
bilgilerinin tespiti ile üzerlerinde ve eşyalarında arama yapılmasına
4-) Arama sırasında video kaydı alınmasına,
…
Karar verilmiştir."
15. Bu sırada olay yerine Hatay İl Jandarma Komutanlığı
istihbarat şube müdürü ve jandarma istihbarat personeli olan başvurucular ile
Hatay İl Jandarma Komutanlığı bomba imha ekibi gelmiştir. Kırıkhan İlçe
Jandarma Komutanlığınca tutulan 1/1/2014 tarihli tutanağa göre olay yerinde
bulunan polis memurları ve durdurulan araçlarda bulunan kişilerle jandarma
personeli tarafından yapılan görüşmede "şahısların
MİT mensubu olduğu, her iki aracın da MİT’e ait olduğu, içerisinde bulunan tüm
malzemelerin de devlet sırrı niteliği taşıdığı bilgisine" ulaşılmış;
araçlardaki kişilere ait MİT kimliği görülmüş, ancak bu kişiler kimliklerini
vermek istemediklerinden kimlik bilgileri tespit edilememiştir.
16. Ö.Ş.nin aramaya nezaret edilmesi
talimatı vermesi üzerine Kırıkhan Cumhuriyet Başsavcısı, Kırıkhan Cumhuriyet
Savcısı Y.A. ve Zabıt Kâtibi S.T.nin de tır ve
otomobilin durdurulduğu yere geldikleri anlaşılmıştır.
17. Araçlarda bulunan kişiler, MİT personeli olduklarını ve
araçtaki malzemelerin devlet sırrı niteliğinde olduğunu belirterek arama
yapılamayacağını ifade etmişlerdir. Bunun üzerine Kırıkhan Cumhuriyet
Başsavcısı tekrar Ö.Ş. ile telefonla görüşmüş; Ö.Ş., en kısa sürede olay yerine
intikal edileceğini ve araç etrafında gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasına
devam edilmesini söylemiştir. Kırıkhan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
tutulan 1/1/2014 tarihli ve 2014/1 sayılı Olay Yeri Görgü ve Tespit Tutanağına
göre bu görüşme sırasında Ö.Ş. ayrıca
"arama kararının kendisi gelmeden icra edilmemesi" yönünde
de talimat vermiştir.
18. Ö.Ş.nin olay yerine gelmesi
beklenirken Hatay Valiliği tarafından Kırıkhan Kaymakamlığı ve Kırıkhan İlçe
Jandarma Komutanlığına hitaben verilen "Muhtelif
kanallardan Valiliğime intikal eden bilgilere göre; MİT’e bağlı görev yapan
personel ile araçların Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanlığınca alıkonulduğu
anlaşılmaktadır. Bahsi geçen görevlilerin bağlı oldukları 2937 sayılı Kanuna
göre personelin özel statüleri ve doğrudan Başbakanlık makamına bağlı olarak
çalışmaları dolayısıyla, usulüne uyulmaksızın alıkonulmaları cezai sonuç
doğuracağından, ilgililerin kimliklerin belirlenip serbest bırakılmalarını
önemle rica ederim" şeklindeki yazılı talimatı saat 20.30’da
teslim alan Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanı, anılan talimat gereği personeline
araçtaki kişilerin kimliklerinin tespit edilerek serbest bırakılmalarını
söylemiştir. Bu durum, Kırıkhan Cumhuriyet Başsavcısı tarafından Ö.Ş.ye telefonla
bildirilmiştir. Bunun üzerine Ö.Ş.nin aracın
bulunduğu yerden hareket ettirilmemesi ve araçlardaki kişilerin serbest
bırakılmaması yönünde talimat verdiği anlaşılmıştır.
19. Hatay Valiliğinin yazılı emri uyarınca Kırıkhan İlçe
Jandarma Komutanlığı personeli olay yerinden ayrılmıştır. Yola devam eden söz
konusu tır ve otomobil, Ö.Ş.nin verdiği talimat
üzerine Kırıkhan Cumhuriyet Başsavcısının sözlü emriyle Kırıkhan-Reyhanlı Muratpaşa mevkiinde Hatay İl Jandarma Komutanlığı
İstihbarat Şube Müdürlüğü personelince tekrar durdurulmuştur.
20. Durdurma noktasında Hatay İl Emniyet Müdürlüğü Terörle
Mücadele (TEM) Şube Müdürlüğüne bağlı polislerin Ö.Ş.nin
talimatı doğrultusunda hazır oldukları anlaşılmıştır. Tır ve otomobilin
durdurulduğu yere kısa bir süre sonra Ö.Ş. gelmiştir. Kırıkhan İlçe Jandarma
Komutanlığı personelinin olay yerinden ayrılmış olduğu, olay yerinde Hatay TEM
Şube Müdürlüğüne bağlı polis görevlilerinin ve Hatay İl Jandarma Komutanlığı
İstihbarat Şube Müdürlüğü personelinin bulunduğu, Ö.Ş.ye olay yerinde ifade
edilmiştir. Ö.Ş.nin adli işlem yapılmasının
kendisinin sorumluluğunda olduğunu bildirmesi ve talimatı üzerine Kırıkhan
Cumhuriyet Başsavcılığı personeli de olay yerinden ayrılmıştır.
21. Ö.Ş., olay yerinde bulunan TEM Şube Müdürlüğüne bağlı polis
görevlilerine tırın aranması talimatını vermiş; MİT personelinin direnç
göstermesi üzerine tır aranamamıştır. Sonrasında TEM Şube Müdürlüğüne bağlı
polis görevlileri üstlerinden telefonla gelen talimat üzerine olay mahallinden
uzaklaşmışlardır. Bunun üzerine MİT personelinin tır ve otomobil ile olay
yerinden ayrıldığı, söz konusu tırda arama yapılamadığı anlaşılmaktadır.
22. Ö.Ş. tarafından tutulan 2/1/2014 tarihli ve 2014/2
Soruşturma sayılı Adli Aramanın
Yapılamadığına Dair Tutanak içeriğine göre Ö.Ş., olay yerinde
aramanın yapılamaması üzerine TMK'nın mülga 10.
maddesi kapsamındaki suçlardan sorumlu Cumhuriyet savcısı olduğu ve suçun
anılan madde kapsamındaki suçlardan olan 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun 315. maddesine ilişkin bulunduğu gerekçeleriyle aramaya refakat
etmek üzere saat 19.00’da Adana’dan Kırıkhan’a hareket etmiş; MİT Hukuk
Dairesinde yetkili olduğunu belirten bir kişi, Adana’dan çıkmadan önce saat 17.00
sıralarında Ö.Ş.yi telefonla arayarak tırın
kendilerine (Kuruma) ait olduğunu ve 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet
İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu’na (MİT Kanunu) göre
soruşturma izni olmadan araçta arama yapılamayacağını ifade etmiştir. Anılan
tutanak içeriğinde belirtildiğine göre Ö.Ş., kendisini arayan MİT görevlisine
"Araçta ve öncü araçta bulunan
personeliniz olduğu iddia edilen kişilerin personeliniz görevlisi olduğuna dair
belgenin ulaşması halinde kendilerini bırakırız, normal izin prosedürünü bu
şahıslara yönelik usule göre yaparız, ancak araçta silah sevkiyatı yapıldığına
dair iddia var. MİT Kanununa göre soruşturma usulü sadece suça karışan personel
yönüyle uygulanır. Delil tespitine engel olmaz. Biz delil tespitine yönelik
soruşturma yapıyoruz. Arama kararını uygulayacağız. MİT görevlilerinin silah
taşıma gibi bir görevi olamaz. Silah taşıma devlet sırrı olamaz. Bu konuda
ısrar ediyorsanız tutanak tutarım sizinle ilgili de soruşturmaya müdahale
etmekten işlem yaparım." şeklinde cevap vermiştir. Tutanakta
ayrıca tırı takip eden görevlilerin tırın gitmesinden bir süre sonra Reyhanlı
ilçesi yakınlarında trafik kazası olduğu gerekçesiyle emniyet trafik ekibi
tarafından yolun trafiğe kapatıldığı hususunun Ö.Ş.ye bildirildiği, bu şekilde
tırın takibinin de engellendiği ifade edilmiştir.
23. MİT Müsteşarlığının 6/2/2014 tarihli yazısı ile söz konusu
olayda görev alan kişilerin ve araçların "2937
sayılı Kanun ile Müsteşarlığa verilen görev ve yetkiler uyarınca ülkenin millî
menfaatleri doğrultusunda yürütülen faaliyetler kapsamında bulunduğu"
Adana Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilmiştir.
24. Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 10/2/2014 tarihli ve 2014/2
Soruşturma sayılı, K.2014/27 sayılı kararı ile olayda görev yapan MİT personeli
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin
ilgili kısımları şöyledir:
“… 4483 sayılı Yasa hükümleri acil ve
kaybolması muhtemel delilleri toplamaya izin vermekte iken, sonraki ve özel
kanun olan 2937 sayılı yasa md.26 hiçbir istisnaya yer vermemiştir.
… Kanun koyucunun 2937 sayılı yasanın genel
amacı ve Milli İstihbarat Teşkilatının çalışma esas ve usullerinin gizlilik
taşıması dikkate alındığında hatta söz konusu teşkilatın faaliyetlerinin açığa
çıkarılmasının diğer yasal düzenlemeler yanında 2937 sayılı yasanın 27. maddesi
ile de cezai hükme bağlandığı düşünüldüğünde, yasa koyucunun böyle bir iddiada
hiçbir şekilde acil deliller olsa dahi delil toplamaya izin vermediği
görülecektir.
…
Öte yandan çeşitli kanunlarda çeşitli üst
düzey kamu görevlilerinin görevle ilgili suçlarında soruşturulmaları, izne ve
özel yargılama usulüne bağlanmıştır. Ancak herhangi bir ihbarla ‘gecikmesinde
sakınca bulunan hal’ hususu belirtilerek soruşturma işlemi kapsamındaki usulü
işlemlere (örneğin evinde ya da aracında veya makam odasında arama, elkoyma, gözaltı vs) girişilmesi
durumunda uygulamada ‘izin müessesesinin’ hiçbir anlamı ve yasal koruması
kalmayacağı gibi … lekelenmeme hakkı da ağır şekilde ihlal edilmiş olacaktır.
Ayrıca söz konusu izin şartı olan özel
soruşturma usullerinde kişinin örneğin aracı, evi, makam odası ya da eşyasının
delil olarak kişiden farklı ve ayrı olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
…
Buradaki ihbarlarla soruşturmayla bağlantıları
tümüyle ortaya çıkarılabilecek bir yapının ülkenin Milli İstihbarat
Teşkilatını, tüm faaliyetlerini, çalışanlarını deşifre etmek suretiyle, Türkiye Cumhuriyetinin yabancı istihbarat servisleri
karşısında çaresiz ve savunmasız bırakılması amaçlandığı değerlendirilmektedir.
…
Milli İstihbarat Teşkilatının faaliyetleri ile
ilgili Yasası ve işin doğası gereği şeffaf olamayacağı sadece yasada belirtilen
şekilde sorumlu olduğu makamlara denetim ve hesap verebileceğinin ve her konuda
kamuoyuna tüm bilgileri açıklayamayacağı bilindiğinden, bu ihbarlarla
Teşkilatın faaliyetlerinin El Kaide terör örgütü ile bağlantılandırılmaya
çalışıldığı, ülkemizin teröre destek veren ülke şeklinde dünyada
nitelendirilmesinin amaçlandığı, böylece dünyada ambargo ile karşılaşılabilecek
bir altyapının oluşturulmaya çalışıldığı, bu ihbarların nihai amaçlarından
birinin de bu olduğu, MİT’in görev faaliyetleri kapsamındaki çalışmalarının söz
konusu ihbarlarla sekteye uğratılmasının amaçlandığı değerlendirilmiştir.
…
MİT’in 2937 sayılı yasanın 4. maddesinde
sayılan görevleri yapmasının TCK md. 24 ve 26
uyarınca hem hakkı hem de görevi olduğu, bu kapsamda söz konusu araçlarla
yapılan faaliyetlerin, dosya içeriğinde yapılan yazışmalar sonucunda MİT’in
görevi kapsamında icra edilen faaliyetlere ilişkin olduğu, bu nedenle olaylarda
bir hukuka aykırılık ve suç bulunmadığı, tüm bu sebeplerle 2937 sayılı kanunun
26. maddesi uyarınca soruşturma izni istenmesini gerektirir herhangi bir husus
da bulunmadığı anlaşılmıştır.”
B. İlgili Süreç
25. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/6/2016 tarihli ve
E.2016/24769 sayılı iddianamesi ile Fetullahçı Terör
Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) kurucusu ve liderinin de
aralarında olduğu yetmiş üç örgüt yöneticisi hakkında silahlı terör örgütü
kurma ve yönetme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya
görevini yapmasını engellemeye teşebbüs, siyasi ve askerî casusluk yapma,
zimmet, nitelikli dolandırıcılık, resmî belgede sahtecilik, suçtan kaynaklanan
mal varlığı değerlerini aklama, kişisel verilerin hukuka aykırı olarak
kaydedilmesi, kişisel verileri hukuka aykırı olarak başkasına verme, yayma, ele
geçirme suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Anılan iddianamedeMİT’e ait söz konusu tırların durdurulması ve
aranması eylemlerinin FETÖ/PDY mensubu kişilerce bu yapılanmanın amaçları
doğrultusunda gerçekleştirildiği ifade edilmiştir [AYM, E.2016/6 (Değişik
İşler), K.2016/12, 4/8/2016, § 16].
26. 15/7/2016 gecesi, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde örgütlenmiş
olan bir grup tarafından yapılan darbe teşebbüsü sonrasında ise Cumhurbaşkanı
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/7/2016 tarihinde, ülke genelinde
21/7/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren doksan
gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Cumhurbaşkanı
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunca 22/7/2016 tarihinde kararlaştırılan
23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun
Hükmünde Kararname’nin (KHK) 3. maddesinde yargı mensupları ile bu meslekten
sayılanlardan terör örgütlerine veya MGK’ca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği,
mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu
değerlendirilenlerin meslekten çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir.
Bu kapsamda Türk Silahlı Kuvvetleri ve jandarma personeline ilişkin tedbirler
konulu 31/7/2016 tarihli ve 29787 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 669 sayılı KHK ile başvurucuların da aralarında bulunduğu bazı asker
kişiler kamu görevinden çıkarılmıştır.
C. Tutuklamaya İlişkin
Süreç
27. Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca olay sonrasında başlatılan
soruşturma sonucunda 15/12/2014 ve 26/2/2015 tarihli iddianamelerle başvurucuların
"devletin gizli kalması gereken
bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme, devletin
güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla
açıklama" suçlarını işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları
talebinde bulunulmuştur.
28. İddianamede isnat edilen eylemlerin birlikte
değerlendirilmesi sonucunda başvurucuların haklarında devletin gizli kalması
gereken bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme, devletin
güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla
açıklama suçlarını işledikleri iddiasıyla bazı kamu görevlisi sanıklar ile
birlikte planlı ve sistematik bir şekilde yürütülen organizasyonun parçası
olarak ve örgütlü bir şekilde hareket ettikleri ifade edilmektedir. İddianameye
göre başvurucular; Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Hükûmetini gerek yurt içinde
gerekse uluslararası platformda zor durumda bırakmak ve itibarsızlaştırmak, El
Kaide ve benzeri terör örgütlerine yardım ettiği görüntüsü vererek uluslararası
yargı organları nezdinde hukuki ve cezai sorumluluk altına sokmak amacıyla
devletin güvenliği veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla
gizli kalması gereken bilgiler olan, MİT tarafından yasal olarak
gerçekleştirilen ve özünde devlet sırrı niteliğinde olan faaliyetleri ifşa
etmişlerdir.
29. Başvurucuların tutuksuz olarak yargılamaları devam ederken
Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/12/2015 tarihli kararıyla dosyalar arasında
hukuki, fiilî ve şahsi irtibat bulunduğu gerekçesiyle dosyanın Yargıtay 16.
Ceza Dairesinin (ilk derece mahkemesi) E.2015/1 sayılı dosyasıyla
birleştirilmesine karar verilmiştir.
30. Öte yandan Selam-Tevhid Kudüs Ordusu isimli, iddia edilen terör
örgütünü konu alan bir soruşturmadaki usulsüzlük iddiaları kapsamında Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenliği veya ulusal
ve uluslararası yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken
görüşmelerinin dinlendiği, kaydedildiği ve bir kısmının iletişim tespit
tutanağı hâline getirilerek terörle ilişkilendirildiği gerekçesiyle
başvurucuların da aralarında olduğu çok sayıda kolluk görevlisi hakkında
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) ceza soruşturması
başlatılmıştır.
31. Başvurucular, anılan soruşturma kapsamında gözaltına
alınmışlardır. Başsavcılık 9/4/2015 tarihinde başvurucuları silahlı terör
örgütüne üye olma ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini cebir ve şiddet kullanarak
ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye
teşebbüs etme suçlarından tutuklanmaları istemiyle İstanbul 2. Sulh Ceza
Hâkimliğine sevk etmiştir. Savcılığın talep yazısında başvuruculara isnat
edilen eylemlerle ilgili ayrı ayrı değerlendirmeler yapılmak suretiyle eylemler
özetle şöyle ifade edilmiştir:
"... Şüphelilerin eylem ve
fikir birliği içerisinde, koordineli ve sistematik bir biçimde sahte ihbar ve
delil uydurmak suretiyle, Suriye Ülkesi Halep şehri Türkmenlerine yardım
götüren Milli İstihbarat Teşkilatı’na ait tırları durdurdukları, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’ni terörle ilişkilendirmek kasıt ve iradesiyle belli bir
mizansen çerçevesinde aradıkları, devlet sırrı kapsamındaki yardım faaliyetini
deşifre ettikleri, eylemin bütününe bakıldığında ayrıntılarıyla açıklandığı
üzere her bir şüphelinin örgütsel hiyerarşik ilişki içerisinde kendine verilen göreviyerine getirdiği anlaşılmıştır."
32. İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 9-10/4/2015 tarihli ve
2015/167 D. İş sayılı kararı ile başvurucular Halil Alp, Gökhan Bakışkan ve Mehmet Fırat "atılı
suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, şüphelilere isnat edilen suçların
yasadaki alt ve üst sınırları, isnat edilen suçlardan Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetini cebir şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya veya görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçunun CMK 100/3
maddesinde sayılan suçlardan oluşu sebebiyle adli kontrol kararları yetersiz
kalacağı dikkate alınarak ..." talebin kabulüne karar verilerek
tutuklanmıştır. Diğer başvurucular hakkında ise tutuklama talebi reddedilerek
haklarında adli kontrol hükümlerinin uygulanmasına karar verilmiştir. Kararın
ilgili kısmı şöyledir:
"... Şüphelilerin bir kısmının mesai
arkadaşı olmaları bir kısmının aynı devre olmaları itibariyle birbirlerini
tanıdıkları, şüpheliler Halil Alp, Mehmet Fırat ve Gökhan Bakışkan'ın
kendi beyanlarından da anlaşılacağı üzere, bölgelerinde Milli İstihbarat
Teşkilatının faaliyetlerinin olduğunu bildikleri halde bu tırları durdurmak ve
aramaya çalışmak, bu faaliyeti ifşa etmeyi amaçlamak sureti ile müsnet suçları işlediklerine yönelik kuvvetli suç
şüphesinin bulunması, ..."
33. Tutuklama talepleri reddedilerek haklarında adli kontrol
hükümleri uygulanmasına karar verilen başvurucular Hayati Özcan ve Orhan Şahin
hakkında verilen bu karara Savcılıkça yapılan itiraz üzerine İstanbul 3. Sulh
Ceza Hâkimliğinin 17/4/2015 tarihli kararıyla haklarında yakalama kararı
verilmiş ve sonrasında başvuruculardan Orhan Şahin 21/4/2015, Hayati Özcan
22/4/2015 tarihinde benzer gerekçelerle tutuklanmıştır.
34. Başvurucuların tutuklama kararlarına karşı yaptıkları
itirazlar İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin (ayrı ayrı yapılan itirazlar
üzerine) değişik tarihlerde verdiği kararlarla kesin olarak reddedilmiştir.
35. Başvurucular 11/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
36. Başsavcılıkça yürütülen soruşturma sonucunda 23/10/2015
tarihli iddianameyle başvurucuların devletin gizli kalması gereken bilgilerini
siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme, devletin güvenliğine ilişkin
gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla açıklama, silahlı terör
örgütüne üye olma ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini cebir ve şiddet kullanarak
ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye
teşebbüs etme suçlarını işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları talebiyle
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmıştır.
37. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 9/1/2015 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2015/297 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamış, aynı
gün yapılan tensip incelemesi ile "üzerlerine
atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, buna göre tutuklu
sanıklar yönünden kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut kanıtlar
bulunması, sanıklara atılı suçların tutuklama nedenlerinin yasal karine olarak
varsayıldığı 5271 sayılı CMK.nun 100/3-a.11 alt
bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara atılı suçların kanunda
öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma kuşkusunu somutlaştırması,
müşteki sayısı ve eylemlerin sayısal yoğunluğu da dikkate alındığında sanıklara
verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü
oluşu, tüm bu nedenlerle sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli
ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu" gerekçesiyle
başvurucuların tutukluluklarının devamına karar verilmiştir.
38. Devam eden yargılamada başvurucuların da aralarında
bulunduğu sanıklar hakkındaki dava (MİT tırları sanıkları yönünden) Mahkemenin
ayrı bir esasına kaydedilmiş ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince davanın
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin (ilk derece mahkemesi) E.2015/1 sayılı dosyasıyla
birleştirilmesine karar verilmiştir. Başvuruculardan Halil Alp 3/2/2016
tarihinde; Gökhan Bakışkan, Hayati Özcan ve Mehmet
Fırat ise 24/5/2016 tarihinde tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmiştir.
Başvurucu Orhan Şahin ise hâlen tutuklu olarak yargılanmaktadır.
D. Sonraki Süreç
39. Başvurucular hakkında 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü
sonrası yeniden başlatılan başka soruşturmalar nedeniyle Halil Alp'in 6/9/2016
tarihinde, Gökhan Bakışkan'ın 19/8/2016 tarihinde,
Mehmet Fırat'ın ise 22/8/2016 tarihinde haklarında yeni bir tutuklama kararı
verilmiş olup Gökhan Bakışkan ve Mehmet Fırat
28/7/2017 tarihinde yeniden tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmiştir.
40. Başvurucular hakkında başvuruya konu edilen olaydan
kaynaklanan davalar, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 16. Ceza Dairesinde (E.2015/1) devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
41.
İlgili hukuk için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, §§ 90, 151.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
42. Mahkemenin 9/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
43. Başvurucular; daha önce soruşturmasına başlanan ve tutuksuz
olarak yargılamasının devam ettiği aynı olay nedeniyle haklarında yeniden
soruşturma başlatılarak kuvvetli suç süphesi ve bir
tutuklama nedeni bulunmadığı hâlde tutuklandıklarını, tutuklama ve tutuklamaya
itirazın reddi kararlarının tutuklamayı haklı kılacak somut deliller ortaya
konulmadan gerekçesiz olarak verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildigini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
44. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
45. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
46. Başvurucuların bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
47. Genel ilkeler için bkz.
Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§
203-215.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
48. Başvurucular, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme ve silahlı terör
örgütüne üye olma suçlarından 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmışlardır. Dolayısıyla başvurucular
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
49. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
50. Tutuklama kararlarında; başvurucuların bir kısmının mesai
arkadaşı, bir kısmının aynı devre olması itibarıyla birbirlerini tanıdıkları,
kendi beyanlarından da anlaşılacağı üzere bölgelerinde MİT'in faaliyetlerinin
olduğunu bildikleri hâlde bu tırları durdurmak, aramaya çalışmak ve bu
faaliyeti ifşa etmeyi amaçlamak suretiyle müsnet suçu
işlediklerine yönelik kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir delillerin
bulunduğu kanaatine varılmıştır (bkz. §§ 32, 33).
51. İddianamede ise başvurucuların örgütle bağlantılı olduğu
belirtilen kişilerle olan telefon görüşme kayıtlarına dayer
verilerek başvurucuların Selam-Tevhid Kudüs Ordusu soruşturması kapsamında
yapılan 17-25 Aralık soruşturmaları sonrasında kamuoyu oluşturmak ve Hükûmeti
zor durumda bırakmak amacıyla gerçekleri çarptırmak ve bir kısım gizli
bilgileri açıklamak suretiyle diğer şüphelilerle birlikte atılı suçları
işledikleri iddia edilmiştir (bkz. § 36).
52. MİT tırları
olayıyla ilgili olarak devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya
askerî casusluk amacıyla temin etme, devletin güvenliğine ilişkin gizli kalması
gereken bilgileri casusluk maksadıyla açıklama suçlarından Adana Cumhuriyet
Başsavcılığınca başlatılan soruşturma sonucunda başvurucular hakkında bu suçlar
nedeniyle soruşturma makamları tarafından Adana'da dava açılmıştır (bkz. § 29 ). Sonrasında Selam-Tevhid Kudüs Ordusu isimli, iddia edilen terör
örgütünü konu alan bir soruşturmadaki usulsüzlük iddiaları kapsamında Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenliği veya ulusal
ve uluslararası yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken görüşmelerinin
dinlendiği, kaydedildiği ve bir kısmının iletişim tespit tutanağı hâline
getirilerek terörle ilişkilendirildiği gerekçesiyle başvurucuların da
aralarında olduğu çok sayıda kolluk görevlisi hakkında Başsavcılıkça yeni bir
ceza soruşturması başlatılmıştır (bkz. § 30 ). Aynı olaydan kaynaklanmış
olmakla birlikte sonradan ortaya çıkan yeni deliller kapsamında daha önceki
soruşturma ve kovuşturmaya konu edilmeyen eylemler (silahlı terör örgütüne üye
olma ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini cebir ve şiddet kullanarak ortadan
kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs
etme suçları) yönünden yeniden
soruşturma başlatılmış olması ve ulaşılan yeni deliller neticesinde yapılan
değerlendirmede başvurucuların suç işlediklerine dair kuvvetli belirti
bulunduğu sonucuna varılmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
53. Nitekim FETÖ/PDY ile bağlantılı oldukları belirtilen savcı
ve hâkimler tarafından 2013 yılının sonunda bazı siyasiler ve bunların yakınları
ile kamuoyunun tanıdığı bazı işadamları hakkında yolsuzluk yaptıkları iddiasıyla soruşturma başlatılması
(17-25Aralık soruşturmaları) ve 2014 yılının başında MİT'e ait malzemelerin
bulunduğu tırlarla silah taşındığı iddiasıyla bu tırların durdurulup aranması
-başvuruya konu edilen olay- FETÖ/PDY'nin
faaliyetlerinin Hükûmeti devirmeye yönelik olduğu yönündeki soruşturmaların
temel dayanağını oluşturmuştur. 17-25 Aralık
ve MİT tırları soruşturmalarında
görev alan bazı yargı mensupları ve emniyet görevlileri hakkında uygulanan
tutuklama tedbirleri de Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru konusu edilmiş;
Anayasa Mahkemesi, başvuruları açıkça dayanaktan yoksun görerek kabul edilemez
bulmuştur (Hikmet Kopar ve diğerleri,
B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 74-87; Mustafa
Başer ve Metin Özçelik, B.
No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 134-161; Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 198-244;
FETÖ/PDY kapsamında tutuklanan polislerin tahliyesine yönelik karar veren
hâkimlerin silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan mahkûmiyetlerine ilişkin
karar için bkz. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, E.2015/3, K.2017/3, 24/4/2017).
54. Başvurucular hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin
bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru
bir amacının olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut
olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
55. Başvurucuların tutuklanmasına karar verilen suçlar -silahlı
terör örgütüne üye olma ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini cebir ve şiddet
kullanarak ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen
engellemeye teşebbüs etme suçları-Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai
yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır.
56. Başvurucuların tutuklanmasına karar verilirken işlendiği
iddia olunan suçların vasıf ve mahiyetine, suçlara ilişkin kanunda öngörülen
cezaların ağırlığına, mevcut delil durumuna ve isnat edilen suçların katalog
suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir.
57. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar
ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 2. Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucular yönünden özellikle kaçma ve delilleri etkileme şüphesine yönelik
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğu söylenemez.
58. Son olarak başvurucular hakkındaki tutuklama tedbirinin
ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin
Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut
olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 151).
Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla
karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli
makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere-
suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede
güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına
göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017,
§ 350).
59. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğince isnat edilen suçlar için öngörülen
cezaların miktarı, işin niteliği ve önemi de nazara alınarak başvurucular
hakkında tutuklama tedbirine karar verilmesinin ölçülü olmadığı söylenemez.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Doğal Hâkim, Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı
Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiası
61. Başvurucular; tutuklama kararını veren sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulduğunu, tutuklama
kararını veren hâkimin bağımsız ve tarafsız olmadığını, kararlarına karşı
yapılan itirazların adeta kapalı devre usulüyle çalışması vearalarında
bir altlık üstlük durumu olmadan incelenmesi dolayısıyla bir mahkeme dahi
olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
62. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim
güvencesini sağlamadığı, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığı ve tutukluluğa
itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun
bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine
ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (diğerleri arasından bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
63. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı
olduğu iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiası
65. Başvurucular, dosyada gizlilik kararı bulunduğu için isnat
edilen suçlamalarla ilgili yeterli bilgi ve belgeye sahip olamadıklarını ve bu
nedenle savunmalarını tam anlamıyla yapamadıklarını belirterek kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
66. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
67. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucuların bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
68. Genel ilkeler için bkz.
Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 250-257.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
69. Başsavcılık tarafından hazırlanan 23/10/2015 tarihli
iddianameden anlaşıldığı üzere başvurucular hakkında yürütülen soruşturma
dosyasına ilişkin olarak dosyayı incelemesinin veya belgelerden örnek almasının
soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle müdafilerinin
soruşturma dosyasını inceleme yetkisinin kısıtlanmasına karar verilmiştir.
Bununla birlikte İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul
edildiği 9/11/2015 tarihi itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153.
maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır
(bkz. § 37).
70. Başvuruculara yöneltilen suçlamalara ilişkin olgular temelde
eylem ve fikir birliği içinde, koordineli ve sistematik bir biçimde sahte ihbar
ve delil uydurmak suretiyle, Suriye'ye yardım götüren MİT'e ait tırları
durdurmaları, Türkiye Cumhuriyeti devletini terörle ilişkilendirmek kasıt ve
iradesiyle belli bir mizansen çerçevesinde tırlarda arama yapmak istemeleri,
devlet sırrı kapsamındaki yardım faaliyetini deşifre etmeleri, eylemlerin
bütününe bakıldığında her bir başvurucunun örgütsel hiyerarşik ilişki içinde
kendilerine verilen görevi yerine getirmeleri iddiasıdır. Başvurucuların kolluk
görevlilerince alınan ifadeleri incelendiğinde kendilerine isnat edilen
suçlamalara ilişkin olarak açıklamalarda bulunulduğu ve bu suçlamalara konu
eylemlerle ilgili sorular yöneltildiği, başvurucuların da isnat edilen eylem ve
suçlamalara karşı savunmalar yaptıkları, suçlamaları kabul etmedikleri
görülmektedir.
71. Diğer taraftan İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgu sırasında başvuruculara yüklenen suçların anlatıldığı ve bu sırada
başvurucuların müdafilerinin de hazır bulundukları anlaşılmıştır. Başvurucular,
suçlamalardan ve suçlamaların dayanaklarına ilişkin bilgi ve belgelerden
haberdar olduktan sonra müdafileriyle birlikte hâkim önünde savunmalarını sözlü
olarak dile getirmişler; bu savunmalarında da kolluktaki anlatımları
doğrultusunda suçlamaları kabul etmemişlerdir.
72. Ayrıca başvurucuların -5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin
(3) numaralı fıkrasına aykırı olarak- kuralda belirtilen ifadelerini içeren
tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklara erişiminin kısıtlandığı yönünde bir şikâyetleri
de bulunmamaktadır. Ayrıca tutukluluğa itiraz dilekçelerinde müdafileri
tarafından usul ve esasa ilişkin olarak ayrıntılı şekilde savunmalar yapıldığından,
başvurucuların ve müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel
teşkil eden bilgilere erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
73. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin
başvuruculara veya müdafilerine bildirilmiş ve başvuruculara bunlara karşı
savunmalarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında yaklaşık
altı ay süren soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı nedeniyle
başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının
kabulü mümkün görülmemiştir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Deniz Özfırat,
B. No: 2013/7929, 1/12/2015, § 91).
74. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı nedeniyle
tutukluluğa itiraz bağlamında savunma hakkının kısıtlandığı iddiasına ilişkin
olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
75. Başvurucular; daha önce yargılanmalarına başlanmış olan aynı
olay nedeniyle haklarında yeniden soruşturma başlatıldığını, tahliye talepleri
ve itiraz incelemelerinde kendileri ya da müdafileri tarafından ileri sürülen
iddia ve olgular değerlendirilmeden gerekçesiz olarak kararlar verildiğini,
suçlamalara dayanak olan belgeler gösterilmeden ve örnek almaları sağlanmadan,
sesli ve görüntülü ifade alınması talepleri de karşılanmadan savunma haklarının
kısıtlandığını, yine çok kısa sürede, yeterince incelenmeden kapsamlı dosyalar
hakkında kararlar verildiğini ileri sürerek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
2. Değerlendirme
76. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
77. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
78. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
79. Somut olayda başvurucular, soruşturma süreci devam ederken
bireysel başvuruda bulunmuşlar; sonrasında haklarında ceza davası açılmıştır.
Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
başvurucular hakkındaki kovuşturmaların devam ettiği görülmektedir.
Başvurucuların başvuru formunda dile getirdiği adil yargılanma hakkına dair
şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında istinaf/temyiz aşamalarında ileri
sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânları bulunmaktadır. Bu çerçevede
derece mahkemelerinin yargılama, istinaf/temyiz süreçleri beklenmeden
soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine dair
şikâyetlerinin başvurucular tarafından bireysel başvuruya konu edildiği
görülmüştür.
80. Açıklanan gerekçelerle temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
9/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.