TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET FATİH YİĞİT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7801)
|
|
Karar Tarihi: 6/3/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Fatih
YİĞİT
|
Vekili
|
:
|
Av. Engin
Emrah BİÇER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması, tahliye kararının
uygulanmaması, tutukluluğa ilişkin kararların doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olan sulh ceza hâkimliklerince verilmesi ve
tutukluluğun makul süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Soruşturma ve
Yargılama Süreci
8. Başvurucu, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünde komiser
yardımcısı olarak görev yapmakta iken kamuoyunda bilinen ismiyle 17-25 Aralık soruşturmaları sürecindeki
(anılan soruşturmalara ilişkin bilgiler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017,
§ 30) bazı eylemleri dolayısıyla meslekten ihraç edilmiştir. Ayrıca söz konusu
eylemler dolayısıyla başvurucunun da aralarında olduğu çok sayıda kolluk
görevlisi hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca ceza soruşturması
başlatılmıştır.
9. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında 1/9/2014 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
10. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 4/9/2014
tarihinde başvurucuyu tutuklanması istemiyle İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğine
sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında; başvurucunun görev aldığı soruşturma
sürecinde başkaca delil elde etme imkânının bulunup bulunmadığı araştırılmadan
soruşturma konusu olaylarla ilgisi bulunan ve/veya bulunmayan yüzlerce kişinin
telefonlarının dinlendiği, dinleme işlemlerinin usulsüz olarak icra edildiği,
çoğu kişinin neden soruşturmaya dâhil edildiğinin ve telefonlarının
dinlendiğinin anlaşılamadığı, sonrasında -henüz iletişimin tespiti kararlarının
geçerlilik süresi devam ederken- dinleme faaliyetlerinin sonlandırıldığı ve
operasyon aşamasının başlatıldığı ifade edilmiştir.
11. Başsavcılık, soruşturma dosyasında yer alan bazı bilgi ve
belgelere değinerek soruşturmanın ve soruşturma sürecinde yapılan işlemlerin
amacının o tarihte görevde bulunan Hükûmeti cebir ve şiddet kullanarak görev
yapamaz hâle getirmek olduğunu ve bu faaliyetlerin Paralel Devlet Yapılanması
(PDY) mensubu polislerce gerçekleştirildiğini değerlendirmiştir. Bu kapsamda
özellikle usulsüz olarak yapılan dinlemelere dayanılarak hazırlanan fezlekede
bir bakanın suç örgütü lideri olarak gösterilmesine, bir kişi (medya patronu)
hakkında iletişimin tespiti tedbirine başvurulduğu hâlde fezlekede bu kişiyle
ilgili bir suç isnadında bulunulmamasına, fezlekenin hazırlandığı tarihte görev
başında olan Başbakan'ın fezlekede "dönemin
Başbakan'ı" şeklinde ifade edilmesine, iletişimin tespiti
tedbirlerinin icrasında görevli polis memurlarının kendi aralarındaki
haberleşmelerinde "bütün kabineyi
toplamaktan" bahsetmelerine dikkat çekilmiştir. Başsavcılık
ayrıca Başbakan ve Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT)
Müsteşarının bir görüşmesine ilişkin görüntülerin usulsüz bir şekilde temin
edilerek basına servis edilmesine, hakkında iletişimin tespiti kararı
olmamasına rağmen Başbakan'ın telefonlarının uzun bir süre dinlenilmesine ve
basına sızdırılmasına, Başbakan'ın evinde usulsüz olarak teknik takip
yapılmasına da temas etmiştir.
12. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 5/9/2014 tarihinde başvurucunun
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını
engellemeye teşebbüs etme suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Hâkimlik,
başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler yönünden kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğu sonucuna varırken soruşturma dosyalarında yer alan bilgi ve belgelere
atıf yapmış; özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Teftiş Kurulu
tarafından düzenlenen bir rapora, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü
görevlileri tarafından kullanılan bilgisayarlar üzerinde yapılan inceleme
sonucunda düzenlenen rapora, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının (TİB)
tespitlerine, Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı müfettişleri
tarafından yürütülen disiplin soruşturmasının içeriğine ve bir gizli tanığın
beyanlarına atıf yapmıştır.
13. Kararda kuvvetli suç şüphesi yönünden yapılan
değerlendirmede ayrıca Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görev
yaptıkları anlaşılan -başvurucunun da aralarında olduğu- şüphelilerin emniyet
teşkilatındaki hiyerarşi içinde değil yasal olmayan bir oluşum çerçevesinde
faaliyette bulundukları ve ayrı bir yapı oluşturdukları, bu kapsamda Başbakan
da dâhil olmak üzere üst düzey siyasilerin ve kamu görevlilerinin telefonlarını
uzun bir süre usulsüz bir şekilde dinledikleri yönündeki olgulara ve tutuklama
talep yazısında yer alan diğer tespitlere değinilmiştir.
14. Hâkimlik, tutuklama nedenlerine ilişkin olarak ise "... yüklenen suçun yasada öngörülen ceza
miktarı, işlendiği iddia edilen suçun önemi ve ciddi sayılan katalog suçlardan
olması nedeniyle tutuklama nedeninin 'Kanun gereğince' varsayıldığı, Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ve 6352 sayılı Yasa ile değişik 5271
sayılı CMK'nun 100 ve devam eden maddeleri uyarınca
şüphelilerin tutuklanmasına engel hallerinin (tutuklama yasağı ve yargılama
engeli bulunmaması hali gibi) bulunmadığı, almaları muhtemel ceza göz önüne
alındığında kaçma şüphelerinin bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmaması
nedeniyle şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde
baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik önlemi değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13.
maddesinde ifade olunan 'ölçülülük' ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi olan
adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve bu
şüpheliler açısından yetersiz kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği ..."
değerlendirmesinde bulunmuştur.
15. Başvurucu 10/9/2014 tarihinde karara itiraz etmiş, İstanbul
2. Sulh Ceza Hâkimliğince 16/9/2014 tarihinde itirazın kesin olarak reddine
karar verilmiştir.
16. Başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin müdafileri
tarafından İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesine -nöbetçi asliye ceza mahkemesi
olduğu- 20/4/2015 tarihinde İstanbul 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9. ve 10.
(bütün) sulh ceza hâkimlerinin reddi ile tahliye taleplerini içerir dilekçeler
verilmiştir.
17. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 21/4/2015
tarihinde, İstanbul sulh ceza hâkimliklerinin tümüne yazı yazılarak
-dilekçelerde ileri sürülen- hâkimin reddi sebepleri konusunda yazılı olarak
görüş bildirmeleri istenmiştir.
18. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesinin görüş bildirme istemine cevap vermemiş; diğer sulh ceza
hâkimlikleri ise görüş bildirilmesi istemine 22/4/2015 tarihinde cevap
vermiştir. Hâkimliklerin cevap yazılarında özetle sulh ceza hâkimlerinin reddi
taleplerini inceleme ve karar verme yetki ve görevinin yine sulh ceza
hâkimliklerine ait olduğu, hâkimin reddi müessesesinin kovuşturma aşamasına ait
bir işlem olduğu, hâkimin reddi sebepleri mevcut olsa dahi bu talebin öncelikle
ilgili mahkeme veya hâkimliğe yapılması gerektiği ve sulh ceza hâkimlerinin
tamamının bu şekilde reddedilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
19. Öte yandan İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından
21/4/2015 tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılarak ilgili
soruşturma dosyalarının tahliye talepleri hakkındaki görüşleriyle birlikte
gönderilmesi istenmiştir. Başsavcılık, asliye ceza mahkemelerinin tahliye
talepleriyle ilgili olarak karar verme yetkisinin bulunmadığını belirterek
görüş bildirmemiş ve soruşturma dosyalarını göndermemiştir.
20. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi "mahkemece hâkimin reddi talepleri ile ilgili yapılan
değerlendirmenin dosyanın esası ile ilgili bir değerlendirme olmadığı,
şüphelilerin tamamının tutuklu bulunduğu, dolayısıyla işin acele işlerden
olduğu, dolayısıyla soruşturma dosyaları ve reddi hâkim talepleri konusunda
görüşlerin istenilmesine rağmen gönderilmemesinin reddi hâkim talepleri
konusunda incelemeye ve bir karar vermeye hukuken engel teşkil etmediği"
gerekçesiyle incelemesini "şüpheliler
müdafilerinin dilekçeleri, yazılı ve CD ortamındaki dilekçe ekleri, ilgili
savcılıklardan ve Sulh Ceza Hâkimliklerinden gelen yazı cevapları ve
görüşleri" üzerinden gerçekleştirmiştir. Mahkeme 24/4/2015
tarihinde İstanbul 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9. ve 10. (bütün) sulh ceza
hâkimlerinin reddi taleplerinin kabulüne, şüphelilerin tahliye talepleri
konusunda karar verilmek üzere 24/4/2015 tarihinde asliye ceza nöbetçisi olan
İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi M.B.nin
görevlendirilmesine karar vermiştir.
21. Başsavcılık tarafından talepte bulunulması üzerine İstanbul
10. Sulh Ceza Hâkimliği 25/4/2015 tarihinde, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesinin hâkimlerin reddi isteminin kabulüne ve görevlendirmeye ilişkin
kararlarının yok hükmünde olduğunun tespitine karar vermiştir.
22. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği, aynı tarihte İstanbul 32.
Asliye Ceza Mahkemesine bir yazı yazarak tahliye taleplerine bakma görev ve
yetkisinin kendilerinde bulunduğunu belirtmiş ve ilgili taleplerin
gönderilmesini istemiştir.
23. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi, Başsavcılıkça soruşturma
dosyalarının gönderilmemesi ve tahliye talepleri konusunda görüş bildirilmemesi
üzerine tutukluluğun devamı yönünde
mütalaada bulunulduğunu değerlendirerek tahliye talepleri
konusundaki incelemesini işin tahliye
yönünden değerlendirilmesinde bir sakınca olmadığı gerekçesiyle
şüpheli müdafilerinin sunduğu bazı belge ve CD'ler üzerinden
gerçekleştirmiştir. Mahkeme 25/4/2015 tarihinde başvurucunun da aralarında
olduğu tüm şüphelilerin tahliyesine karar vermiştir.
24. Başsavcılık tarafından talepte bulunulması üzerine İstanbul
10. Sulh Ceza Hâkimliği 25/4/2015 tarihinde, İstanbul 32. Asliye Ceza
Mahkemesinin tahliyeye ilişkin kararlarının yok hükmünde olduğunun tespitine ve
şüphelilerin tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir. Kararda "İstanbul Adliyesindeki tüm Sulh Ceza
Hâkimliklerinin reddine ve tutuklu şüphelilerin tahliye istemine ilişkin
taleplerin Asliye Ceza Mahkemesi veya Ağır Ceza Mahkemelerince
değerlendirilmesinin ve bu değerlendirmeler neticesinde tahliye talebinin reddi
veya kabulü yönünde bir karar verilmesi halinde verilen bu kararların hukuken
yasal mevzuatımıza göre mümkün olmadığı, verilen bu kararların da hukuken
geçersiz, uygulanabilirliği olmayan ve mutlak butlan ile batıl olan veya diğer
bir anlatımla yok hükmünde sayılan kararlar niteliğinde olduğu"
ifade edilmiştir.
25. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 26/4/2015 tarihinde
tahliye müzekkerelerini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
Başsavcılıkça, İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/4/2015 tarihli kararına
atıf yapılarak şüpheliler hakkında düzenlenen tahliye müzekkereleri İstanbul
32. Asliye Ceza Mahkemesine iade edilmiştir.
26. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015 tarihinde
şüphelilerin tahliyesine ilişkin müzekkereleri yeniden Başsavcılığa göndermiş,
Başsavcılık bunları yeniden İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesine iade etmiştir.
27. Tahliye müzekkerelerinin ikinci kez iade edilmesi üzerine
İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015 tarihinde, tahliye
müzekkerelerinin yeniden Başsavcılığa gönderilmesine dair bir karar vermiştir.
28. Öte yandan İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015
tarihinde, İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/4/2015 tarihli kararlarının
yok hükmünde olduğunun tespitine karar vermiştir.
29. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 29/4/2015 tarihinde;
önceki kararlarda görevsiz olunmasına rağmen dilekçelerin değerlendirilerek
soruşturma aşamasında olan işlerle ilgili hâkimin reddi taleplerinin kabulüne
karar verildiğini, hukuki yanılgıya düşülerek verilmiş olan bu kararların usul
ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemenin görevine girmeyen bir hususta karar
verildiğini belirterek önceki kararlarının yok hükmünde sayılmasına karar
vermiştir.
30. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi de 28/4/2015 tarihinde "... hazırlık soruşturmalarında hâkim
tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak, bunlara karşı
yapılan itirazları incelemek yetkisinin münhasıran Sulh Ceza Hâkimliğine ait
olduğu, Asliye Ceza Mahkemelerinin soruşturma aşamasındaki işler ile ilgili
olarak tutuklama ve tahliye kararı verme yetkilerinin olmadığı, Mahkememizce
verilen 25/04/2015 tarihli ... karar ile mahkememizce verilen tahliye kararı[nın] mahkememizin
görevsiz bulunması nedeniyle yok hükmünde sayılması gerektiği ..."
gerekçesiyle tahliyeye ilişkin kararlarının yok hükmünde sayılmasına karar
verilmiştir.
31. Başvurucu, 11/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
32. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 28/9/2015 tarihli
iddianamesiyle, başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye
teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne
üye olma, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî
casusluk amacıyla temin etme, resmî belgede sahtecilik, resmî belgeyi bozmak,
yok etmek veya gizlemek, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kişiler
arasındaki aleni olmayan konuşmaları dinlemek ve kayıt etmek, verilerin süresi
içerisinde yok edilmemesi, kişisel verileri hukuka aykırı olarak bir başkasına
vermek veya ele geçirmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek ve göreve
ilişkin sırrın açıklanması suçlarını işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları
istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
33. İddianame, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme)
tarafından 16/10/2015 tarihinde kabul edilmiş ve Mahkemenin E.2015/366 sayılı
dosyası üzerinden yargılamaya başlanmıştır.
34. Mahkeme 24/12/2018 tarihli kararı ile sanıklar hakkında
çeşitli suçlardan mahkûmiyet ve/veya beraat kararı vermiştir. Aynı kararla
başvurucunun da Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek suçundan 3 yıl (on sekiz kez)
hapis cezası, haberleşme gizliliğini ihlal etmek suretiyle elde edilen
kayıtları ifşa etmek suçundan 3 yıl (on sekiz kez) hapis cezası, kişiler
arasındaki aleni olmayan konuşmaları dinlemek suçundan 9 ay (iki kez) hapis
cezası, özel hayatının gizliliğini ihlal etmek suçundan 2 yıl 3 ay (dört kez)
hapis cezası, özel hayata ilişkin görüntüleri ifşa etmek suçundan 3 yıl 4 ay 15
gün ve 2 yıl 3 ay (iki kez) hapis cezaları ve verilerin süresi içinde yok
edilmemesi suçundan 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir. Mahkeme hükümle birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
da karar vermiştir.
35. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet hükmü başvurucu
tarafından istinaf edilmiş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla yargılama dosyası ilk derece mahkemesindedir.
B. İlgili Süreç
36. Başvurucunun da aralarında bulunduğu şüphelilerin İstanbul
sulh ceza hâkimlerinin tümünün reddi taleplerini kabul eden İstanbul 29. Asliye
Ceza Mahkemesi Hâkimi M.Ö. ile bu kişilerin tümünün tahliye taleplerini kabul
eden İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi M.B. hakkında disiplin ve ceza
soruşturması başlatılmıştır. Bu kapsamda anılan hâkimler 27/4/2015 tarihinde
görevden el çektirilmişler (Sonrasında meslekten de çıkarılmışlar.) ve
30/4/2015 ve 1/5/2015 tarihlerinde tutuklanmışlardır.
37. Hâkimler M.Ö. ve M.B. hakkında kamu davası açılmış; Yargıtay
16. Ceza Dairesi 24/4/2017 tarihinde, adı geçen kişilerin söz konusu kararları
-kendilerinin de üyesi oldukları- Fetullahçı Terör
Örgütü (FETÖ)/PDY liderinin ve yöneticilerinin talimatıyla verdiğini belirterek
silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 9 yıl hapis ve görevi kötüye kullanma
suçundan 1 yıl hapis cezalarıyla cezalandırılmalarına karar vermiştir. Dairenin
görevi kötüye kullanma suçu yönünden yaptığı değerlendirmelerin ilgili
bölümleri şöyledir:
"... Türk Ceza Muhakemesi Hukuku
yönünden, gerek mülga 1402 sayılı CMUK'un 21 vd.maddelerinde
gerekse mer'i 5271 sayılı CMK'nın 22 ve devamı
maddelerinde yer alan düzenlemeler subjektif
tarafsızlıkla ilgili olup hakimin reddi hakkına ilişkindir.Bu
nedenle şüpheli/sanık,müşteki/katılan ya da
Cumhuriyet savcısının hakimi reddetmesi mümkün ise de mahkeme veya hakimliği
bir kurum olarak reddetmesi mümkün değildir.Keza
heyet halinde çalışan bir mahkemenin veya bir adliyede veya yargı çevresinde
bulunan tüm mahkemelerin veya hakimlerinin toplu reddi usulü de yoktur ...
...
5271 sayılı CMK'nın
22 vd.maddelerinde yer alan
hakimin reddi müessesesinin, kural olarak kovuşturma aşaması ile ilgili olduğu
görülse de,gerek ilgili madde metinlerinde açıkça
“şüpheli” kavramına yer verilmesi gerekse yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından yargılanma hakkını teminat altına alan AS'nin 6.ve Anayasanın 36.maddelerinin emredici
düzenlemeleri karşısında soruşturma safhasında da hakimin reddinin mümkün
olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Zira red,
hakimin tarafsızlığını temin bakımından getirilmiş bir
kurumdur.
28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545
sayılı Kanunla, sulh ceza mahkemeleri kaldırılmış ve münhasıran soruşturma aşamasında
görevli sulh ceza hakimlikleri kurulmuştur. Adından da anlaşılacağı üzere bu
hakimlikler, “mahkeme” niteliği taşımazlar, çünkü dava görmezler, sadece
soruşturma aşaması ile ilgili tedbir taleplerini ve itirazları inceleyip karara
bağlarlar.
Soruşturma aşamasında tarafsızlığından şüphe
duyulan sulh ceza hakiminin, gerek kişisel gerekse
olgusal olarak somutlaştırılmak suretiyle reddi mümkündür. Ancak objektif
tarafsızlık gerekçesiyle tüm sulh ceza hakimleri reddedilemez.
6545 sy.kanunla
Sulh Ceza Hakimlerinin reddine dair özel bir usul getirilmediğine göre bu
konuda genel hükümlerin uygulanması gerektiğinde şüphe olmamalıdır.
Bu durumda red,
reddedilen hakimliğe yapılacak yazılı başvuru ile yapılmalıdır.Reddi istenen hâkim, ret sebepleri
hakkındaki görüşlerini yazılı olarak bildirerek (CMK m.26/1-3) evrakı yargı
çevresi içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesine (CMK m.27/2) (Prof.Dr.Yener Ünver-Prof.Dr.Hakan
Hakeri Ceza Muhakemesi Hukuku 12.baskı sh.191) gönderir.Ret isteminin kabulü halinde, davaya bakmakla bir
başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.. (CMK m.27/4).
Red talebini kabul eden Asliye Ceza Mahkemesi hakiminin tahliye
taleplerini değerlendirmek üzere her hangi bir hakimi
görevlendirip görevlendiremeyeceğine gelince;
5235 sayılı Kanunun değişik 10. maddesi ile
CMK m.101/1, 103, 108/1 ve 268/3 incelendiğinde, soruşturma aşamasında
tutuklama ve tahliye kararlarını yalnızca sulh ceza hakimliği ve hakimi verebilir. Tutukluluğa itirazı ise, CMK m.268/3
uyarınca sadece bir başka sulh ceza hakimliği ve hakimi inceleyebilir.Soruşturma aşamasında tutuklama ve
tahliye konusunda asliye ceza mahkemesine ve hakimine yetki verilmemiştir.
Asliye ceza mahkemesi, ancak kabul ettiği iddianamenin kovuşturmasını
yürütürken tutuklama tedbiri ile ilgili kararlar verebilir. Bunun dışında
Anayasa ve kanunlar asliye ceza mahkemelerine, doğrudan veya dolaylı olarak
soruşturma aşamasına müdahale etme yetkisi vermemiştir.(Prof.Dr.Ersan ŞEN yorumluyorum 13syf. 313-315) Bu nedenle
Asliye Ceza Mahkemesi red talebini yerinde görürse
ancak aynı yer ya da yargı çevresinde bulunan bir başka sulh ceza hakimini
görevlendirebilir.
...
... Somut olayda, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesi hakimi sanık M.Ö.nün mutad
uygulama gereğince taleple ilgili dilekçe ve eklerini 5271 sy.CMK’nın
24.maddesi gereğince görüş yazıları da eklenerek iade edilmek üzere reddedilen
hakimlere göndermesi,evrakın tekrar gelmesi durumunda
ise yukarda açıklandığı üzere Türk Ceza Muhakemesi hukukunda uygulanma yeri
bulunmayan ve esasen haklı bir gerekçeye de dayanmadığı Anayasa Mahkemesincetespit edilen 'objektif tarafsızlık' iddiasına
müstenit taleplerin reddine karar vermesi gerekirken hiç birisi ilgili
Cumhuriyet savcılarınıngörüş yazılarında belirtilen gerekçelerlegönderilmemiş ve bu şekilde söz konusu
soruşturma dosyaları kendisi tarafından incelenmemiş olmasına vetamamı toplu olarak reddedilmiş durumdaki İstanbul Sulh
Ceza Hakimlerinin,kendilerine yönelik olarak yapılan
bu toplu reddi hakim taleplerini inceleme yetkisinin bulunmadığına yönelik
olumsuz görüş yazılarına rağmen, talep dilekçelerini CMK’nın
8 vd.maddelerinde öngörülen şartları da taşımadığı
halde birleştirerek 32. Asliye Ceza hakimi sanık M.B.yi
görevlendirmesi ve buna ilişkin müzekkereyi 24/04/2015 günü mesai bitiminden
sonra saat 17:28’de imzalamasıyla UYAP üzerinden, fiziken
de aynı gün İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi personelinin kalemi kapatıp
adliyeden ayrılmasından sonra Hakim M.B.nin doğrudan
kendisine, hakim odasında 29. Asliye Ceza Mahkemesi zabıt katibi Ö.A.
marifetiyle göndermesi ... sanık Hakim M.B.nin ...
5235 sayılı Kanun'un, 6545 sayılı Kanunla değişik 10. Maddesi gereğince
soruşturma aşamasında tutukluluğa ilişkin tüm kararları verme yetkisinin Sulh
Ceza Hakimliğine ait olduğu ve asliye ceza mahkemelerinin soruşturma
evresindeki işlemlerle ilgili bir yetkisinin bulunmamasına rağmen, 29. Asliye
Ceza Mahkemesi hakimi M.Ö.nün kanuna aykırı şekilde
görevlendirme kararına dayanarak, toplam 594 adet klasörden oluşan belgeleri
incelemeden ... gece saat 22.00-22.30 sıralarında kararların yazımını
bitirerek, koridorda bekleyen avukatlara tebliğ ettirmesi ... karşısında;
Suç tarihi itibariyle hakim olan sanıkların
verdikleri kararların esasen de sorunlu oldukları görülmekle birlikte,bu durumun müsnet suç
yönünden yargısal faaaliyet kapsamında
değerlendirilmesi ve verilen kararlara karşı kanun yollarına baş vurulabileceği
ileri sürülse de yukarda izah edildiği üzere, kamu düzenine ilişkin görevle
ilgili kuralları görmezden gelip yargılama hukukuna ilişkin işleyiş ve düzeni
yok sayarak, 'mahkemeler üstü' bir tavırla örgüt liderinin talimatı üzerine
kurgulandığında şüphe bulunmayan plan doğrultusunda tam bir örgütsel
organizasyon, gizlilik ve adanmışlık hali içerisinde, fiil ve eylem birliği
ile, aynı örgüt mensubu olmaktan soruşturulan altmışüç
şüpheli ile ilgili hakimin reddi ve tahliye taleplerini, mutad
işleyiş ve uygulama dışına çıkıp,mesai saati dışında,
verilecek kararlarla ilgili denetim mekanizmalarını bertaraf edecek, olayı bir
oldu bitti fırsatçılığı içerisinde sonuçlandıracak bir gizlilikle ve eşgüdümle
hareket ederek görevli olmadıkları halde kabul eden sanıkların, karar verme
süreci ile ilgili hukuka aykırı eylemleriyle görevlerinin gereklerine aykırı
davrandıklarında şüphe yoktur..."
38. Anılan mahkûmiyet hükmü, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca
26/9/2017 tarihli kararla onanarak kesinleşmiştir. Kararın ilgili bölümleri
şöyledir:
"... İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülmekte olup beş yüz doksan dört klasörden oluşan yedi ayrı soruşturma
dosyasında biri gazeteci, diğerleri emniyet görevlisi olan altmış üç şüphelinin
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini
ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye
teşebbüs, devletin gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk
amacıyla temin etme gibi çok sayıda suçtan tutuklu bulunduğu, bu şüphelilerin
müdafilerinin farklı tarihlerdeki tahliye istemlerinin İstanbul Sulh Ceza
Hakimliklerinin kararlarıyla reddedildiği, keza altmış üç şüpheliden otuz
altısının, haklarında tutuklama nedeni bulunmadığını ileri sürerek yaptıkları
bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesince 08.04.2015 tarihinde kabul edilemez
bulunduğu,
Bu süreç sonunda, FETÖ/PDY silahlı terör
örgütü lideri Fethullah Gülen'in "www.he.o"
isimli internet sitesinde yayınlanan "Mukaddes Çile ve İnfak
Kahramanları" başlıklı vaaz/sohbet görünümlü kriptolu/örgütsel
konuşmasıyla altmış üç tutuklu şüphelinin serbest bırakılmasının sağlanması
için talimat verdiği, bunun üzerine 20.04.2015 tarihinde şüphelilerin
müdafileri olan yirmi avukat tarafından İstanbul Adliyesindeki tüm sulh ceza
hakimliklerinde görevli hakimlerin reddiyle şüphelilerin tahliye edilmesi
istemli elli bir adet dilekçeden oluşan evrakın uygulanan prosedüre aykırı
olarak tarama ve kayıt işlemlerinden geçirilmeksizin günün muhabere nöbetçisi
İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi sanık M.Ö.ye odasında teslim
edildiği, sanık M.Ö.nün reddi hakim taleplerini kabul
ederek, muhabere nöbetçisi İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi sanık M.B.yi tahliye istemleri konusunda karar vermek üzere
24.04.2015 tarihinde görevlendirdiği, sanık M.B.nin
de 25.04.2015 tarihinde talepleri kabul ederek tutuklu bulunan şüphelilerin
tamamının tahliyesine karar verdiği olayda;
Silahlı terör örgütü üyesi olma suçu
bakımından;
Terör örgütlerinin; amaç suçun işlenmesi
yolunda güven, disiplin ve sıkı irtibata önem veren, iş bölümüne dayalı,
hiyerarşik düzene sahip yapılar olarak istihbarat, gizlilik, güvenlik ve
denetim konularında duyarlı oldukları, örgütün hiyerarşik yapısına dahil
olmayan, irtibat halinde olmadıkları, güvenilir bulmadıkları,
denetleyemedikleri, gizlilik ve güvenlik kurallarıyla hiyerarşiye uymayan
kişilerin faaliyetlerine izin vermeyecekleri, bu kapsamda FETÖ/PDY silahlı
terör örgüt lideri Fethullah Gülen'in 19.04.2015 günü
örgütün yayın organlarından "www.herkul.org" isimli internet
sitesinde yayınlanan talimatı doğrultusunda, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
üyeliği ve bu örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlara ilişkin yedi ayrı
soruşturma dosyasında tutuklu olan altmış üç şüphelinin müdafiliğini yapan
yirmi avukatın, örgüt liderinin talimatından bir gün sonra 20.04.2015 tarihinde
toplu halde verdikleri elli bir adet dilekçeye istinaden dosyaları kısmen dahi
olsa incelemeden ve delillere temas etmeksizin, altmış üç şüphelinin tamamının
istisnasız olarak tahliyelerini sağlamak için örgüt tarafından verilen görevi
yerine getirmek üzere birlikte harekete geçen ve ancak "adanmış" bir
örgüt mensubunca yapılabilecek bir yöntem ve üslupla, hukuka açıkça aykırı bir
zeminde bulunduklarını bilerek önceden tasarlanmış, amaç ve örgütsel
faaliyetleri yönünden bilinçli olarak söz konusu usulsüz ve hukuka aykırı
kararları veren sanıkların FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün amaçlarını
gerçekleştirmesine hizmet ettikleri ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
mensuplarının kullanımı için oluşturulmuş ve münhasıran bu terör örgütünün
mensupları tarafından kullanıldığı bilinen ByLock
iletişim sistemini kullanmak suretiyle örgütün hiyerarşik yapısına dahil
oldukları ve böylelikle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işledikleri
anlaşılmaktadır.
...
Görevi kötüye kullanma suçu bakımından ise;
Sanıkların inceleme konusu davada yaptıkları
ağır hukuka aykırılıkların, mesleki kıdemleri ve yetkili çalıştıkları
mahkemelerdeki görev süreleri dikkate alındığında, beşeri hata ve mesleki
tecrübesizlik kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmaması, reddi hakim
taleplerinin kabul edilip tahliye kararları verildiği anda şüphelilere haksız
bir menfaat sağlanması karşısında; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünce organize
edilen tahliye planını hayata geçiren sanıklar M.Ö. ve M.B.nin,
verilecek kararlarla ilgili denetim mekanizmalarını bertaraf edecek şekilde tam
bir örgütsel organizasyon, gizlilik ve adanmışlık hali içerisinde, iştirak
halinde söz konusu soruşturma evrakını incelemeden verdikleri hukuka aykırı
kararlarla şüphelilerin tamamının tahliye edilmesine karar vererek, aynı
örgütün mensubu olmaktan haklarında soruşturma yürütülen altmış üç şüpheliye
menfaat sağladıkları ve bu şekilde sanıkların, görevlerinin gereklerine aykırı
hareket etmek suretiyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün faaliyeti kapsamında
... görevi kötüye kullanma suçunu ayrı ayrı işledikleri kabul edilmelidir
..."
C. Başvuru Öncesi Süreç
39. Başvurucu, aynı soruşturma kapsamında ayrıca 24/10/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine (B. No: 2014/16838) başvuruda bulunmuştur. Söz
konusu başvuruda başvurucu; doğal hâkim ilkesine aykırı kurulmuş, tarafsız ve
bağımsız olmayan mahkemelerce kanuna aykırı olarak tutuklanmaları ve isnat
edilen suçlara ilişkin hakların bildirilmemesi nedeniyle özgürlük ve güvenlik
hakkının, soruşturma sürecinde kamu görevlilerinin insan haysiyeti ile
bağdaşmayan eylemleri nedeniyle kötü muamele yasağının, haklarında kesinleşmiş
yargı kararı bulunmamasına karşın suçlu ilan edilmeleri nedeniyle masumiyet
karinesinin, mensubu oldukları iddia edilen cemaate yönelik nefret ve
ötekileştirme söylemi ile meslekten atılmaları ve uydurma soruşturmalar
açılması nedeniyle ayrımcılık yasağının ve etkili başvuru hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
40. Anayasa Mahkemesi 9/9/2015 tarihinde; kötü muamele ile
ilgili iddialar yönünden "başvuru
yollarının tüketilmemiş olması", başvurucuların haklarındaki
suçlamalar ve hakları bildirilmeden ve avukat yardımından yararlanma hakkı
tanınmadan gözaltına alındıkları iddiaları yönünden "açıkça dayanaktan yoksun olması", gözaltı
ve tutuklamanın kanuni olmadığı iddiaları yönünden "açıkça dayanaktan yoksun olması", ayrımcılık
yasağının, etkili başvuru hakkı ile masumiyet karinesinin ihlal edildiği
iddiaları yönünden "açıkça dayanaktan
yoksun olması", doğal hâkim, tarafsız ve bağımsız hâkim
ilkelerinin ihlal edildiği iddiaları yönünden "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedenleriyle kabul
edilemezlik kararı vermiştir (Mehmet Fatih
Yiğit ve diğerleri, B. No: 2014/16838, 9/9/2015).
IV. İLGİLİ HUKUK
41. İlgili hukuk için bkz.
Hüseyin Korkmaz, B. No: 2014/16835, 18/7/2018, §§ 42-50.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
42. Mahkemenin 6/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
43. Başvurucu; suç işlediğine dair kuvvetli belirti olmamasına
rağmen tutuklandığını, olayda kaçma ve delilleri etkileme ihtimalinin
bulunmadığını, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının gerekçeden
yoksun olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
44. Başvurucunun 24/10/2014 tarihinde, aynı konuya ilişkin
olarak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu, Birinci Bölümün
9/9/2015 tarihli ve 2014/16838 başvuru numaralı kararıyla başvurunun bu yönüyle
kabul edilemez olduğuna kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır (bkz. 40).
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması
nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
B. Tahliye Kararına
Rağmen Serbest Bırakılmamaya İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
46. Başvurucu; İstanbul sulh ceza hâkimlerinin tümünün reddine
ve tahliyeye ilişkin talepte bulunduğunu, İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesince
hâkimlerin reddi isteminin kabul edildiğini ve tahliye talebini karara bağlamak
üzere İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinin görevlendirildiğini ve bu Mahkeme
tarafından da tahliye kararı verildiğini, buna rağmen serbest bırakılmasının
hukuka aykırı bir şekilde engellendiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
47. Bakanlık görüşünde; tahliyeye ilişkin İstanbul 32. Asliye
Ceza Mahkemesi kararının yetkili yargı mercii tarafından verilmiş bir karar
niteliği taşımadığı, bu nedenle somut olayda başvurucunun tahliyeye rağmen
serbest bırakılmaması gibi bir durumun olmadığı, kaldı ki Anayasa Mahkemesinin
aynı şikâyeti Hüseyin Korkmaz
başvurusunda incelediği ve bu şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verdiği, somut şikâyet bakımından da
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.
48. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, bir mahkeme
kararının hukuka aykırı olduğunun düşünülmesi durumunda bu kararın iptali için
itiraz yoluna başvurulabileceğini, itiraz yoluna başvurmanın dahi kararın
uygulanmasını engellemeyeceğini, bu nedenle tahliye kararının uygulanmamasının
hukuka aykırı olduğunu, her ne kadar Bakanlık tarafından sulh ceza hâkimlerinin
tümünün aynı anda reddinin usul ve mevzuata aykırı olduğu iddia edilmiş ise de
kendisinin her bir sulh ceza hâkimliğini ayrı ayrı reddettiğini belirtmiş ve
tahliye kararının uygulanmamasının adil yargılanma ile kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkını ihlal ettiğini tekrar ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
49. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları
şöyledir:
"Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.
...
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
50. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun serbest bırakılmamasına ilişkin
mahkeme kararının uygulanmadığına ve bu karara rağmen hürriyetinin
kısıtlanmasına devam edildiğine yönelik iddialarının mahkemeye erişim hakkıyla
ilgili genel ilkeler ışığında Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve sekizinci
fıkraları bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi
gerekir.
51. Anayasa Mahkemesi Hüseyin
Korkmaz (aynı kararda bkz. §§ 88-109) kararında; aynı soruşturma
kapsamında başka bir başvurucunun İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesince verilen
tahliye kararına rağmen serbest bırakılmanın hukuka aykırı bir şekilde
engellendiği yönündeki iddiasının tahliyeye ilişkin İstanbul 32. Asliye Ceza
Mahkemesi kararının yetkili bir yargı mercii tarafından verilmiş bir karar
olduğunun kabulünün mümkün olmadığını ve başvurucunun söz konusu tahliye kararı
sonrasındaki tutulmasının hukuki bir temelinin bulunmadığının söylenemeyeceğini
de belirterek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmıştır.
52. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Doğal Hâkim, Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı
Olduğuna İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
54. Başvurucu, tutukluluğuna ilişkin karar veren sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim
ilkesine aykırı olduğunu ve tarafsız ve bağımsız bir mahkeme niteliğinde
bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
55. Başvurucunun 24/10/2014 tarihinde, aynı konuya ilişkin
olarak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu, Birinci Bölümün
9/9/2015 tarihli ve 2014/16838 başvuru numaralı kararıyla başvurunun bu yönüyle
kabul edilemez olduğuna kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır (bkz. 40).
56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması
nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
D. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
57. Başvurucu; tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda yeterli
gerekçe bulunmadığını, bu kararlarda soruşturma mercilerince hangi delillere
ulaşıldığının ve soruşturmanın neden sonuçlandırılmadığının tartışılmadığını,
matbu gerekçelerle tutukluluğun devam ettirildiğini belirterek kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
58. Bakanlık, başvurucunun tüm şikâyetleri ile ilgili olarak
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesindeki düzenlemeler
çerçevesinde başvuru yollarının tüketilmediğini belirtmiş; bu şikâyet açısından
özel olarak bir görüş bildirmemiştir.
59. Başvurucu, Bakanlığın bu görüşüne karşı herhangi bir
açıklamada bulunmamıştır.
2. Değerlendirme
60. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
61. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
62. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
63. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473,
25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
64. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 24/12/2018 tarihinde
mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına
ilişkin iddiası 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada
incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece
başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun
telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
65. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun makul süreyi aştığı
iddiasının yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer başvuru olması nedeniyle REDDİNE,
2. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer
başvuru olması nedeniyle REDDİNE,
3. Tahliye kararına rağmen serbest bırakılmama dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
6/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.