TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İLHAMİ ARSLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/7984)
|
|
Karar Tarihi: 8/1/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Volkan ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Recep ARSLAN
|
Vasisi
|
:
|
İlhami ARSLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Nurullah ARICI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, açılan tam yargı davasının süre aşımı yönünden
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Anayasa Mahkemesinin istikrar kazanmış içtihat alanı
kapsamında kaldığı değerlendirilen başvurunun bir örneğinin Adalet Bakanlığına
görüş için gönderilmesine gerek bulunmadığına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 13/8/2008 tarihi itibarıyla zorunlu askerlik
görevini ifa etmeye başlamıştır.
9. Başvurucu, kendi ifadesine göre bir başka askerin kötü
muamelesi ve gereken önlemlerin alınmaması sonucu psikolojik yönden
rahatsızlanmıştır. Van Asker Hastanesi ve Gülhane Askerî Tıp Akademisi (GATA)
bünyesinde tedavi gören başvurucuya 2008 ve 2009 yılları içinde hava değişimi
izinleri verilmiştir.
10. Tedavi sürecinin ardından GATA 13/5/2009 tarihli raporu ile
başvurucu için kronik nitelik kazanmış
psikotik bozukluk teşhisinde bulunmuş ve askerliğe elverişli olmadığı yönünde karar almıştır.
Başvurucu, söz konusu rapor üzerine terhis edilmiştir.
11. Başvurucuya 6/10/2011 tarihli Erzurum 1. Sulh Hukuk
Mahkemesi kararı uyarınca sağlık durumu gerekçe gösterilerek kardeşi vasi
olarak atanmıştır.
12. Başvurucu; zorunlu askerlik görevini yerine getirirken
psikolojik yönden rahatsızlandığını, engelli konuma geldiğini ileri sürerek uğradığı
maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle 18/5/2012 tarihinde İçişleri
Bakanlığı aleyhine Erzurum 2. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde dava açmıştır.
13. Erzurum 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 29/1/2013 tarihli
kararıyla, uyuşmazlığın idari yargının görev alanı içinde kaldığı gerekçesine
yer vererek davayı görev yönünden reddetmiştir. Bu karar taraflarca temyiz
edilmemiş ve 23/5/2013 tarihinde kesinleşmiştir (Bu aşamadan sonraki kısma ilişkin bazı olgular, Milli Savunma Bakanlığı
Arşiv Müdürlüğünden temin edilen [Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci
Dairesinin 24/9/2014 tarihli ve E.2014/1465, K.2014/1454 sayılı kararına konu
dava dosyası içeriğindeki] belgeler uyarınca tespit edilebilmiştir).
14. Başvurucu, Erzurum 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29/1/2013
tarihli görevsizlik kararının 23/5/2013 tarihinde kesinleşmesinin ardından
29/5/2013 tarihinde Erzurum Bölge İdare Mahkemesi kayıtlarına giren dilekçesi
ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) nezdinde tazminat davası açmıştır.
Dilekçe AYİM kayıtlarına 3/6/2013 tarihinde girmiştir.
15. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 11/9/2013 tarihinde, dava dilekçesinde eksikliklerin bulunduğu ve davaya
esas olacak bazı belgelerin dilekçeye eklenmediği gerekçesiyle
dilekçenin reddine karar vermiştir. Söz konusu kararda dava dilekçesinin
29/5/2013 tarihinde Erzurum Bölge İdare Mahkemesine sunulduğu ve 3/6/2013
tarihinde AYİM kayıtlarına girdiği hususu da açıkça belirtilmiştir.
16. Başvurucu, dilekçesini yenileyerek 30/10/2013 tarihinde
Mahkemeye sunmuştur. Mahkeme 13/11/2013 tarihli kararı ile vesayet altındaki kişinin vasisi tarafından dava
açılması gerektiği, dilekçede ise bu durumun belirtilmediği
gerekçesiyle dava dilekçesini tekrar reddetmiştir.
17. Başvurucu 25/12/2013 tarihinde dilekçesini yenileyerek
Mahkemeye sunmuş ise de Mahkeme 5/2/2014 tarihli kararı ile vukuatlı aile nüfus kayıt tablosu ile veraset
makamından alınmış izin belgesi eklenmediği gerekçesiyle dava
dilekçesini üçüncü kez reddetmiştir.
18. Başvurucu, Erzurum 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 17/3/2014 tarihli
kararı ile vasisinin kendi adına dava açabilmesi için gerekli olan husumet
iznini alarak 24/3/2014 tarihinde dilekçesini yenilemiştir. Mahkeme bu
dilekçeyi usulüne uygun bulmuş ve yargılama başlatılarak dosya tekemmül
ettirilmiştir.
19. Mahkeme 24/9/2014 tarihli kararıyla davayı süre aşımı
yönünden reddetmiştir.
20. Ret gerekçesinde öncelikle 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı
mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun dava açma süresine ilişkin
hükümlerine yer verilerek AYİM'in görevine giren uyuşmazlıklarda adli yargı
mercilerine açılan davaların görev noktasından reddi hâlinde, bu husustaki
kararların tebliği tarihinden itibaren otuz gün içinde AYİM nezdinde dava
açılabileceği hatırlatılmıştır. Erzurum 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29/1/2013
tarihli davanın görev yönünden reddine dair kararının kesinleştiği 23/5/2013
tarihini takiben otuz günlük yasal süre aşılarak 30/10/2013 tarihinde AYİM
nezdinde dava açıldığı vurgulanmıştır. Sonuç olarak görev yönünden ret kararı
üzerine otuz günlük yasal sürenin aşılması suretiyle açılan davanın süre
aşımına uğradığı ifade edilmiş ve ret gerekçesi oluşturulmuştur.
21. Karar düzeltme istemi Mahkemenin 1/4/2015 tarihli hükmü ile
reddedilmiştir. Başvurucu, nihai kararı 14/4/2015 tarihinde tebellüğ etmesinin
ardından 11/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. 1602 sayılı mülga Kanun’un "Görevli olmayan yerlere başvurma" kenar başlıklı 41.
maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
"Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinin görevine giren uyuşmazlıklarda, askeri, idari ve adli yargı
mercilerine açılan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki
kararların ve bunlara karşı kanun yolları varsa süresi içinde olmak şartıyla bu
yollara başvurulması üzerine, verilen kararların tebliği tarihinden itibaren
otuz gün içinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesine dava açılabilir."
23. 1602 sayılı mülga Kanun'un 37. ve 39. maddeleri sırasıyla
şöyledir;
"Dilekçeler ile savunmalar ve davalara
ilişkin her türlü evrak, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına gönderilmek
üzere en yakın amirlere, bölge ve idare mahkemesi başkanlıklarına, bölge ve
idare mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk hakimliklerine, yabancı
memleketlerde Türk konsolosluklarına verilebilir.'
'Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına
veya 37 nci maddede yazılı yerlere verilen dilekçelerin harç ile posta
ücretleri alındıktan sonra defter kayıtları derhal yapılır ve kayıt tarihi ve
sayısı dilekçenin üzerine yazılır. Dava bu kaydın yapıldığı tarihte açılmış
sayılır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 8/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; görevsizlik kararının kesinleşmesinin ardından
otuz günlük yasal süre içinde dava açıldığını ve bu durumun karar düzeltme
dilekçesinde de belirtildiğini ancak buna karşın davanın süre ret kararı ile
sonuçlanmasının Anayasa'nın 36., 38., 138. ve 142. maddelerini ihlal ettiğini
ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, Mahkemenin
dava açma süresine dair hukuk kurallarını ve somut olayı hatalı değerlendirdiği
iddiasına ilişkin olduğundan başvuru mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
M. Emin KUZ bu görüşe katılmamıştır.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
29. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım
Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No:
2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
30. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
31. Somut olayda maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan
davanın süre aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi
nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin
bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
32. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
34. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
35. Başvuruya konu davanın süre aşımı gerekçesiyle
reddedilmesine ilişkin mahkeme kararının 1602 sayılı mülga Kanun'un 41.
maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucuların
mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu
anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
36. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem
ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel
ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna
işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017,
§§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No:
2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi
Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret
Limitet Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
iii. Ölçülülük
(1)Genel İlkeler
37. Dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça dava açma
ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, hukuki
belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve tek başına bu durum mahkemeye erişim
hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi Durmaz,
B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
38. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,§
52).
39. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, §
65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların
hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı
hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru
haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., § 38).
40. Mahkemelerin dilekçelerin sunulması yöntemine ilişkin usul
kurallarını uygularken kişilerin mahkemeye erişimlerini engelleyecek veya aşırı
derecede zorlaştıracak ölçüde aşırı şekilcilikten kaçınmaları gerekir. Ayrıca
mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan
kaynaklanan sorumluluk, yargısal koruma talep eden bireylere yüklenmemelidir.
Bu bakımdan yargısal başvurulara dair dilekçelerini ilgili mevzuatta öngörülen
usule uygun olarak yetkili yargı merciine sunan kişilerin kendilerine
atfedilemeyen ve tamamen mahkemelerin iç işleyişinden kaynaklanan hata ve
aksamalardan sorumlu tutularak mahkemeye erişimlerinin engellenmesi bu hakka
yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabilir (Hasan
İşten, B.No:2015/1950, 22/2/2018, § 46 ).
(2)İlkelerin Olaya Uygulanması
41. Somut olayda başvurucunun ihlal iddiası Erzurum 2. Asliye
Hukuk Mahkemesinin verdiği görevsizlik kararının kesinleşmesinin ardından
süresi içinde (29/5/2013 tarihinde) dava açılmasına karşın AYİM tarafından
hatalı bir şekilde 30/10/2013 tarihinde davanın açıldığı değerlendirmesinde
bulunularak karar verildiği olgusuna dayanmaktadır. Söz konusu iddianın
değerlendirilebilmesi amacıyla Millî Savunma Bakanlığı Arşiv Müdürlüğünden AYİM
İkinci Dairesinin 24/9/2014 tarihli ve E.2014/1465, K.2014/1454 sayılı kararına
konu dava dosyası içeriği temin edilmiştir. Belgelerin içeriğinden tespit
edilen hususlar olay ve olgular başlığı altında aktarılmıştır (bkz. §§ 14-18).
42. Temin edilen belgeler uyarınca, Erzurum 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin
verdiği görevsizlik kararının 23/5/2013 tarihinde kesinleşmesinin ardından
başvurucunun otuz günlük yasal süre sona ermeden 29/5/2013 tarihinde Erzurum
Bölge İdare Mahkemesi kayıtlarına giren dilekçesi ile AYİM nezdinde tazminat
davası açtığı açıkça anlaşılmaktadır.
43. Mahkemenin 29/5/2013 tarihinde Erzurum Bölge İdare
Mahkemesine sunulan, 3/6/2013 tarihinde AYİM kayıtlarına giren ve 11/9/2013
tarihli dilekçe ret kararına konu olan 29/5/2013 tarihli ilk dava dilekçesini
göz ardı etmek suretiyle bu dilekçeyi değerlendirmeye almadan sonuca ulaştığı
ve davayı süre aşımı yönünden reddettiği görülmektedir.
44. Bu bağlamda 29/5/2013 tarihli ilk dava dilekçesini gözardı
etmek suretiyle hüküm kuran Mahkemenin davanın açıldığı tarihe ilişkin
değerlendirmesinin yanlış bir olguya dayalı olarak açık bir hata ile yapıldığı
anlaşılmıştır. Açıkça hatalı olan bu değerlendirme ile davanın süre aşımından
reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına yönelik ölçüsüz bir müdahale olduğu
sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
47. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 57-60) kararında, Anayasa Mahkemesince bir temel
hakkın ihlal edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve sonuçlarının nasıl
ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkelere yer verilmiştir.
48. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi talebinde bulunmuştur.
49. Anayasa Mahkemesi, AYİM kararında davanın açıldığı tarihe
ilişkin değerlendirmenin açıkça hatalı olması nedeniyle mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
50. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer
kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde
mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının
ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran
nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar
verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.226,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA M. Emin KUZ'un
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE
OYBİRLİĞİYLE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
-Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt
bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE OYBİRLİĞİYLE (AYİM
İkinci Dairesinin 24/9/2014 tarihli ve E.2014/1465, K.2014/1454 sayılı kararı
ile ilgilidir),
D. 226,90 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.226,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/1/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Bölümümüz çoğunluğu, açılan tam yargı davasının süre aşımı
yönünden reddedilmesinden dolayı adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkin bireysel başvurunun kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek bir neden bulunmadığını belirterek (§ 28) kabul edilebilir
olduğuna karar vermiştir.
Bilindiği gibi, 6216 sayılı Kanunun 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, bireysel başvurunun ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem,
eylem veya ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler
tarafından yapılabileceği; 47. maddesinin (3) numaralı fıkrasında ise
“başvurucu ve varsa temsilcisinin” kimlik bilgileri ile fıkrada sayılan
hususların belirtilmesi gerektiği hükme bağlanmaktadır.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 59. maddesinde de aynı hususlar
daha ayrıntılı olarak düzenlenmekte; maddenin (2) numaralı fıkrasının (a)
bendinde “Başvurucunun T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, anne adı, baba adı,
doğum tarihi” ile bentte belirtilen diğer bilgilerin; (c) bendinde, kanunî
temsilcisi varsa kanunî temsilcinin bentte sayılan bilgilerinin; (d) bendinde
“güncel ve kişisel haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna
ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar”ın ve (e) bendinde “İhlal
edildiği iddia edilen temel haklar ve bunlara ilişkin açıklamaların birbirleriyle
ilişkilendirilerek ayrı ayrı yapılması” ile bu hususların başvuru formunda yer
alması gerektiği hükme bağlanmaktadır. İçtüzüğün 59. maddesinin bireysel
başvuru tarihindeki hükümleri de aynı yöndedir. İçtüzüğün 61. maddesinde de
bireysel başvurunun, bizzat başvurucu veya başvurucunun kanunî temsilcisi varsa
onun tarafından yapılabileceği belirtilerek buna ilişkin hükümlere yer
verilmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun, dava ehliyetinin
medenî hakları kullanma ehliyetine göre belirleneceği ve medenî hakları
kullanma ehliyetine sahip olmayanların kanunî temsilcileri tarafından temsil
edileceği yönündeki 51. ve 52. maddeleri hükümlerinin bireysel başvuru
konusunda somutlaştırılması anlamına gelen kanunî temsile ilişkin yukarıdaki
hükümlere göre, vesayet altına alınan kişi adına da ancak bu sıfatı belirtilmek
suretiyle kanunî temsilcisi (vasisi) tarafından bireysel başvuruda
bulunulabilir.
Oysa incelenen başvuruda, askerlik görevini yaparken
rahatsızlandığı ve açtığı davanın reddedilmesinden dolayı temel hakkının ihlal
edildiği iddia edilen kişi yerine başvuru formunda başvurucu olarak bu kişinin
vasisinin gösterildiği ve kanunî temsilcilik sıfatı belirtilmeden, başvurucu
olarak doğrudan kendi adı, soyadı ve diğer bilgileri belirtilmek suretiyle
bireysel başvuruda bulunulduğu, başvuru formunun “Kişisel Bilgiler” ve
“Açıklamalar” kısmı da dahil olmak üzere hiçbir yerinde, başvurucu olması
gereken kişinin adı dışında kimlik bilgilerine yer verilmediği görülmektedir.
Başvuru formunun, hangi temel hakların hangi nedenlerle ihlal
edildiğinin açıklanması gereken bölümlerinde yeterli açıklamaya yer verilmediği
gibi asıl başvurucu ile ilgili olarak da herhangi bir bilginin bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
6216 sayılı Kanunun 49. maddesinin (7) numaralı fıkrasında,
bireysel başvuruların incelenmesinde bu Kanunda ve İçtüzükte hüküm bulunmayan
hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun
hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmaktadır. 6100 sayılı Kanunda da bu
konuda bir hüküm bulunmamakla birlikte, kanunî temsilci, (temsil ettiği kişinin
adını yazmadan ve temsilci sıfatını bildirmeden) davayı kendi adına açarsa,
böyle bir davanın sıfat yokluğundan reddedileceği kabul edilmektedir (Baki
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.I, 4. bs., Ankara 1979, s. 686 ve bu
bölümdeki dipnotlarda atıf yapılan Yargıtay kararları).
Yukarıda da ifade edildiği üzere, kararda başvurucu olarak kabul
edilen kişi başvuru formunda başvurucu olarak gösterilmemekte, hatta açıkça
güncel ve kişisel bir hakkının ihlal edildiği bile ileri sürülmemekte; buna
karşılık vasisinin bu yönde iddialarla ve “başvurucu” olarak kendi kimlik
bilgileriyle başvuruda bulunduğu görülmektedir. Üstelik başvuru dilekçesinin
tamamından, başvurunun temsil edilen kişi adına yapıldığı da anlaşılamamakta;
6100 ve 6216 sayılı Kanunlar ile İçtüzükte böyle bir durumda Mahkememizce
re’sen düzeltme yapılmasına imkân veren bir hüküm de bulunmamaktadır.
Bu itibarla başvurunun vesayet altındaki kişi adına yapıldığının
anlaşıldığı ve başvuru formunda başvurucu olarak gösterilen kişinin
başvurucunun temsilcisi olarak kabul edilmesi gerektiği yönündeki zımnî bir
kabulle başvurunun kabul edilebilir bulunmasının ve bu sıfatların düzeltilerek
bireysel başvurunun incelenmesinin, yukarıda belirtilen Kanunların ve İçtüzüğün
ilgili hükümleriyle bağdaşmadığını düşünüyorum.
Kuşkusuz, Anayasa Mahkemesi ve AİHM’in bazı kararlarında da
belirtildiği üzere, usul kuralları uygulanırken mahkemeye erişim hakkını
engelleyecek şekilde katı şekilcilikten de, kanunla öngörülmüş olan usul
şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak şekilde aşırı esneklikten de
kaçınmak gerekmektedir. Ancak başvurunun sıfat yokluğundan reddedilmesi
yukarıda belirtilen usul kurallarının uygulanmasında “katı şekilci” bir
yaklaşım olarak değerlendirilemeyeceği gibi, çoğunluğun kabulü, başvuru şartı
olarak belirlenen usul şartlarının ortadan kalkmasına yol açacak esneklikte bir
yoruma yol açmaktadır.
Diğer taraftan, yukarıda da açıklandığı üzere, başvurucunun
ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma ve temel haklarının ihlal edildiğine
ilişkin açıklamalarda bulunma yükümlülüğü altında olmasına ve avukatının da
bulunmasına rağmen, bu konularda gerekli özenin gösterilmediği, ihlal
iddialarına ilişkin bilgi ve belgelerin sunulmadığı, hatta başvuru formunun
ilgili başlıkları altında hangi güncel ve kişisel hakkın hangi nedenlerle ihlal
edildiğinin de açıklanmadığı görülmektedir.
Bu nedenlerle, kendi adına bireysel başvuruda bulunan kanunî
temsilcinin mezkûr mahkeme kararından dolayı güncel ve kişisel bir hakkının
doğrudan etkilenmesi söz konusu olmadığından, incelenen başvurunun öncelikle
kişi bakımından yetkisizlik sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerektiği ve kendi adına başvuruda bulunan kişinin başvurucunun temsilcisi olarak,
kardeşinin de başvurucu olarak gösterilmesi suretiyle başvurunun incelenmesine
devam edilmesinin yukarıda belirtilen hükümlere göre mümkün olmadığı
düşüncesiyle; ayrıca Mahkememizce temin edilen bilgi ve belgelere dayanılarak
yapılan esas incelemesi sonucunda ihlal sonucuna ulaşılmışsa da başvuru
formunda iddiaların temellendirilememesinden dolayı başvurunun açıkça
dayanaktan olması sebebiyle çoğunluğun kabul edilebilirlik kararına
katılmıyorum.