TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET BARANSU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/8046)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2015
|
R.G. Tarih ve Sayı: 20/1/2016-29599
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Nahit GEZGİN
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet BARANSU
|
Vekili
|
:
|
Av. Sercan SAKALLI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hakkında yürütülen ceza
soruşturması sırasında verilen tutuklama kararına istinaden ceza infaz
kurumunda tecrit edilerek tek kişilik bir odada tutulmak ve bazı imkânlardan
yoksun bırakılmak suretiyle işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/5/2015 tarihinde
doğrudan Anayasa Mahkemesine yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca
2/7/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesi ve eklerinden
tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, ulusal yayın yapmakta
olan Taraf gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır.
6. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının (Cumhuriyet Başsavcılığı) 2014/11630 sayılı soruşturma
dosyasıyla başvurucu hakkında “suç işlemek
amacıyla örgüt kurma, devletin güvenliğine veya iç ya da dış siyasal
yararlarına ilişkin belge veya vesikaları kısmen ya da tamamen tahrip etme,
amacı dışında kullanma, hile ile çalma ve devletin güvenliğine veya iç ya da
dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken
bilgileri temin etme” suçlarından
soruşturma başlatılmıştır.
7. Başvurucu, anılan soruşturma
kapsamında ve İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 2/3/2015 tarihli kararıyla,
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 326. maddesinde
düzenlenen “devletin güvenliğine veya iç ya
da dış siyasal yararlarına ilişkin belge veya vesikaları kısmen ya da tamamen
tahrip etme, amacı dışında kullanma ve hile ile çalma” suçundan
tutuklanmış; diğer suçlardan tutuklanması talebi ise reddedilmiştir.
8. Başvurucu, anılan tutuklama kararı
gereğince Metris Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) konulmuş ve
burada tek kişilik bir odada tutulmaya başlanmıştır.
9. Başvurucu tutulduğu bu kurumdan
Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi içinde inşa edilmekte olan “yüksek
güvenlikli” başka bir ceza infaz kurumuna 9/5/2015 tarihinde nakledilmiştir.
10. Başvurucu, tutuklu statüsünde
tutulmaya devam etmekte iken 14/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
11. Başvurucu, ayrıca haksız biçimde
tutuklandığını ileri sürerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği gerekçesiyle 20/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuş olup
başvurusu 2015/7231 başvuru numarasıyla kayda alınmıştır.
B. İlgili Hukuk
12. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hükümlüler ile yakınları ve ilgililerin
bilgilendirilmesi” kenar başlıklı 22. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“(2) Hükümlülerin ceza infaz
kurumlarına alınmalarında, başka kuruma nakillerinde ve hastaneye
yatırılmalarında, istekleri üzerine ailelerine veya gösterdikleri kişilere;
hükümlü yabancı ise, yazılı olarak karşı çıkmaması hâlinde, uyruğu olduğu
devletin diplomatik temsilcilik veya konsolosluğuna durum bildirilir. ”
13. 5275 sayılı Kanun’un “Tutuklama kararının yerine getirildiği kurumlar ” kenar başlıklı
111. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2) Eylem ve davranışları ile 9 uncu madde
kapsamına giren tutuklular, yüksek güvenlikli tutukevlerinde veya buna olanak
bulunmadığı hâllerde yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlarının
tutuklulara ayrılan bölümlerinde barındırılırlar.”
14. 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218
sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzük’ün (İnfaz Tüzüğü) 4. maddesinin
(4) numaralı fıkrasının (a) bendi şöyledir:
“a) Cumhuriyet başsavcısı veya görevlendireceği
Cumhuriyet savcısı; kurumun mevzuata göre yönetilmesini ve infaz hizmetlerinin
temel insan haklarına uygun olarak yerine getirilmesini ister ve denetler.
Görüş ve önerilerini denetleme defterine yazar, gerekli gördüğü durumlarda
Bakanlığa bilgi verir.”
15. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı
İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun “Amaç ve kapsam”
kenar başlıklı 1. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Bu kanun,
ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında
yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri
incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine
getirmek üzere kurulan infaz hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsar.”
16. 4675 sayılı Kanun’un “İnfaz hâkimliklerinin görevleri” kenar
başlıklı 4. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
“ (1) İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır:
1.
Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri,
yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri,
beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının
korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri,
çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve
karara bağlamak,
…
(2) Kanunlarda
başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır.”
17. 4675 sayılı Kanun’un “İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü” kenar
başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
“Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde hükümlü
ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlerin
kanun, tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu gerekçesiyle
bu işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren on beş gün, herhalde
yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet yoluyla infaz hâkimliğine
başvurulabilir.
Şikâyet, dilekçe ile doğrudan doğruya infaz
hâkimliğine yapılabileceği gibi; Cumhuriyet başsavcılığı veya ceza infaz kurumu
ve tutukevi müdürlüğü aracılığıyla da yapılabilir. İnfaz hâkimliği dışında
yapılan başvurular hemen ve en geç üç gün içinde infaz hâkimliğine gönderilir.
Sözlü yapılan şikâyet, tutanağa bağlanır ve bir sureti başvurana verilir.
…
Şikâyet yoluna başvurulması, yapılan işlem
veya faaliyetin yerine getirilmesini durdurmaz. Ancak, infaz hâkimi giderilmesi
güç veya imkânsız sonuçların doğması ve işlem veya faaliyetin açıkça hukuka
aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda işlem veya
faaliyetin ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir.”
18. 4675 sayılı Kanun’un “İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar”
kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
“…
Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi,
duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek
gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında
resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca
ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı
görüşünü alır. Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi,
hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri
toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. Hükümlü veya tutuklu,
savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla
birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. İnfaz hâkimi gerekli görmesi
durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.
İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti
yerinde görmezse reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da
faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verir.
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 19/11/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/5/2015 tarihli ve 2015/8046 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, haksız biçimde
tutuklanması sonucu konulduğu Ceza İnfaz Kurumunda, hiçbir gerekçe olmaksızın tek
kişilik bir odada tutulması ve bu zaman zarfında yalnızca müdafileri ve
ziyaretçileri ile görüştürülüp herhangi bir tutuklu veya mahkûm ile
görüştürülmemesi suretiyle psikolojik baskı ve şiddete maruz bırakıldığını,
sonrasında bu baskı ve şiddetin dozunun artırılması amacıyla yine hiçbir somut
gerekçe olmadan ve müdafileri ile yakınlarına da haber verilmeden yeni inşa
edilmekte olması nedeniyle fiziki koşullarında ciddi eksiklikler bulunan
“yüksek güvenlikli” başka bir infaz kurumuna nakledildiğini, burada yemek
yiyebilmesi için kendisine kaşık verilmediğini, odalarda televizyon ve
buzdolabı bulunmadığını, kurumda su temininde zorluklar yaşandığını, suç ile
Mahkeme tarafından verilen ceza arasındaki orantısızlığın başlı başına bir kötü
muamele olarak değerlendirilebileceğini, kendisi hakkında uygulanan tutukluluk
tedbirinin de belirttiği gibi uygulanmasının bir hak ihlali oluşturduğunu ve
bir koruma tedbiri olan tutuklama tedbirinin tecrite
dönüştürülerek psikolojisinin bozulmak istendiğini belirterek Anayasa’nın 17.
ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddelerinde güvence
altına alınan işkence ve kötü muamele yasağı ile Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin ortadan kaldırılması yönünde gerekli
tedbire ve ihlalin tespiti ile tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına karar
verilmesi taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvurucunun şikâyetlerinin özü;
bir suç isnadına bağlı olarak tutuklanmasına rağmen önce Ceza İnfaz Kurumunda
tek kişilik bir odada ve başka mahkûm ya da tutuklular ile görüştürülmeksizin
tutulması, sonrasında ise yüksek güvenlikli başka bir ceza infaz kurumuna,
yakınları ile müdafilerine haber verilmeksizin ve hiçbir gerekçe
gösterilmeksizin nakledilerek burada bazı haklardan yoksun bırakılması
suretiyle kötü muameleye maruz bırakıldığı iddialarına ilişkindir. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Bu nedenle başvurucunun iddiaları, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağı ile ilişkili
görüldüğünden değerlendirme bu fıkra kapsamında yapılmıştır.
22. Anayasa’nın
17. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetine bağdaşmayan bir
cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
23. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Başvuruda
bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“(2) İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
25. Somut olayda, başvuru formu ve
eklerinden söz konusu temel hak ihlali iddialarına ilişkin olarak herhangi bir
idari ya da yargısal başvuru yolunun tüketilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
26. Başvurucu, şikâyetine konu ihlal
iddialarına ilişkin olarak yürürlülükte bulunan
kanunlarda etkili bir idari ya da yargısal başvuru yolunun öngörülmediğini
ileri sürmüş ve bu nedenle herhangi bir başvuru yolunu tüketmeden bireysel
başvuruda bulunduğunu belirtmiştir.
27. Anılan Kanun’un 45. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu,
bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir
çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini
öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması,
kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
28. Temel hak ve özgürlüklere saygı,
devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi
nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi, idari ve yargısal
makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar
tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
29. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin yetkili idari ve yargısal
mercilerce düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun
yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne
getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını
zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu
takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, § 17).
30. Somut olayda, yukarıda belirtilen
ilgili mevzuat (bkz. §§ 12-18) gereğince başvurucunun, şikâyetlerini
iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini
isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili
hükümler kapsamında başvurucu, şikâyetlerini öncelikle yetkili bu idari ve
yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye
maruz bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa zamanda uygun
hâle getirilmesini ve/veya kötü muamele iddiasına konu işlemin infazının
durdurulmasını ya da ertelenmesini isteyebilecek iken bu yollara
başvurmamıştır.
31. Başvuruya konu olay ve şikâyetler
(bkz. § 20) dikkate alındığında başvurucunun iddiasının aksine mevcut başvuru
yollarının ulaşılabilir, başvurucunun şikâyetleri açısından telafi imkânına
sahip ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün
kılan bir sebep bulunmadığından başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna
tanınmasını gerektiren bir durumun da olmadığı görülmektedir (Didem Tütenk, B.
No: 2013/7525, 10/6/2015, §§ 40, 41).
32. Anayasa Mahkemesi tarafından;
başvurucunun, hakkında uygulanan tutuklama tedbirine ilişkin idarenin takdir
hakkının sınırlı olduğu ve idarenin bu hakkının sınırlarını aşması sonucu maruz
bırakıldığını ileri sürdüğü durumun -tek başına ve yüksek güvenlikli ceza infaz
kurumunda tutma da dâhil olmak üzere- hak ihlali oluşturduğuna yönelik
şikâyetlerinin değerlendirilmesinin, yetkili merciler tarafından yapılıp
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin uygulanma koşullarının belirlenmesinden
sonra söz konusu şikâyetlerin kanunilik, orantılılık, hesap verilebilirlik,
gereklilik ve ayrımcılık içermemesi ilkeleri açısından değerlendirilmesi
mümkündür.
33. Başka bir ifadeyle başvurucunun
şikâyetlerine ilişkin yetkili merciler tarafından yapılmış bir değerlendirme
bulunmamakta olup başvurucu hakkında, orantısız olduğunu da ileri sürdüğü
tutmaya ilişkin tedbirlerin uygulanıp uygulanamayacağı ve uygulanacaksa hangi
koşullara tabi olacağının yetkili merciler tarafından değerlendirilmesi ve
gerektiğinde bu işlemlere son verilebilmesi mümkün olduğundan Anayasa Mahkemesi
tarafından bu aşamada belirtilen ilkeler çerçevesinde bir değerlendirme
yapılması söz konusu olamaz.
34. Dolayısıyla başvurucunun,
şikâyetlerini ve varsa bu konudaki kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili
idari ve yargısal mercilere iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu
makamların değerlendirmesini ve çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurunun
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A.
Başvurunun başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama
giderinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
19/11/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.