TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ ADIGÜZEL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/8143)
|
|
Karar Tarihi: 7/2/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ali
ADIGÜZEL
|
|
|
2. Bahtiyar
ŞAHİN
|
|
|
3. Deniz
Sinan TUNABOYLU
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Özlem
ŞEN ABAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin
hukuka aykırı olması, tutukluluğa ilişkin kararların bağımsız ve tarafsız
olmayan sulh ceza hâkimliklerince verilmesi, soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; toplantı hakkı ve ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemlerin
tutuklamaya konu edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı
ile ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Bakanlığın görüşü başvuruculara tebliğ edilememiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Komünist Partisi üyesi olan başvurucular, Partilerinin
çağrısı üzerine 1 Mayıs 2015 tarihinde 1
Mayıs İşçi Bayramı'na ilişkin basın açıklamasına katılmak üzere
İstanbul Taksim Meydanı'na gelmişlerdir. Başvurucuların açıklama yapmak için Taksim Anıtı'na yürümek istemelerine polis
tarafından izin verilmemesi üzerine başvurucular ile kolluk kuvveti mensupları
arasında aşağıdaki olay yaşanmıştır.
9. Başvurucuların beyanlarına göre olay tarihinde Taksim Anıtı önünde
saat 09.00'dan saat 11.00'e kadar çeşitli sendikalar ve gruplarca 1 Mayıs İşçi
Bayramı'na ilişkin olarak açıklamalar yapılmıştır. Komünist Partisi adına
açıklama yapmak için emniyetin açık bıraktığı yoldan geçerek Taksim Anıtı önüne
geldikleri sırada kendilerine hiçbir uyarı yapılmadan, polis tarafından zor
kullanmak suretiyle yere yatırılarak gözaltına alınmışlardır. Başvuruculara
göre olayda kendilerine orantısız bir şekilde güç kullanılmıştır.
10. Bakanlığa göre olayın meydana geliş şekli şöyledir:
i. İstanbul Valiliğince 16/1/2015 ve 14/4/2015 tarihlerinde
alınan karar uyarınca İstanbul'da toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılacak
alanlar "Fatih Yenikapı Sahil Meydanı,
Maltepe Sahil Meydanı, Kadıköy Yeni Salı Pazarı Alanı, Kartal Meydanı Alanı,
Pendik Cumartesi Pazar Alanı, Bakırköy Cumhuriyet Meydanı Alanı, Bakırköy
Cumartesi Halk Pazarı Alanı ve Beylikdüzü Fatih
Sultan Mehmet Camii Otopark Alanında" olarak belirlenmiştir.
ii. Çeşitli sendika ve sivil toplum örgütleri, kurdukları ortak
platform kapsamında İstanbul Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı
kutlamak amacıyla İstanbul Valiliğine 28/4/2015 tarihinde dilekçe vermişlerdir.
iii. İstanbul Valiliği 30/4/2015 tarihli kararı ile Taksim
Meydanı'nda büyük bir kutlama yapılmasına izin verilmeyeceğini bildirmiştir.
Ancak bu karara rağmen çeşitli sendika ve sivil toplum örgütlerinin farklı
medya organları aracılığıyla 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı Taksim'de kutlayacakları
çağrısını yinelemeleri üzerine emniyet güçleri Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs 2015
tarihinde gerekli önlemleri almışlardır.
iv. 1 Mayıs 2015 tarihinde Taksim Meydanı'nın farklı
noktalarında eylem yapmak isteyen gruplar farklı saatlerde meydana girmeye
çalışmışlardır. Başvurucuların içinde bulunduğu yaklaşık seksen kişilik bir grup
da saat 11.00 sıralarında Taksim Anıtı meydanına doğru kurulan güvenlik
bariyerlerini aşarak meydana girmeye çalışmışlardır. Kızıl yelek giymiş ve
ellerinde "Komünist Parti"
ibareli flamalar bulunan grup "Her yer
Taksim Her yer Direniş - Yaşasın 1 Mayıs"
şeklinde slogan atmışlardır.
v. Meydana girmeye çalışan gruba, emniyet güçleri tarafından
eylemin yasa dışı olduğu ve eylemi bitirmeleri yönünde gerekli uyarılarda
bulunulmuştur. Grubun ikazlara uymaması üzerine emniyet güçleri, başvurucuların
da içinde bulunduğu gruba müdahale etmiş ve yaklaşık otuz kişiyi gözaltına
almıştır.
vi. Emniyet güçleri tarafından hazırlanan fotoğraflı tespit
tutanağında başvurucu Deniz Sinan Tunaboylu'nun elindeki beyaz renkli plastik
ile emniyet güçlerine saldırdığı tespit edilmiştir. Yine aynı başvurucunun
Taksim Anıtı'na doğru koştuğu sırada elinde bulunan flama ile emniyet güçlerine
saldırdığı tespit edilmiştir. Görüntülerden yapılan tespitlerde başvurucular
Bahtiyar Şahin ve Ali Adıgüzel'in emniyet güçlerine direnen grup içinde olduğu
belirtilmiştir.
11. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucularla birlikte
diğer şüpheliler hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, toplantı ve
yürüyüşlere silah veya 23. maddede (6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı
ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun) belirtilen aletlerle katılma, terör örgütü
propagandası yapma, görevi yaptırmamak için direnme, Kanun'a aykırı toplantı ve
yürüyüşlere silahsız olarak katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama
suçlarından soruşturma başlatılmıştır. Başvurucular, gösteriye katılan diğer
yirmi yedi kişi ile birlikte 1/5/2015 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucular 2/5/2015 tarihinde İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığında hazır edilmiştir. Başvurucuların ifade alma işlemi sırasında müdafileri
de hazır bulunmuştur. İfade alma tutanağında; ifade alma işlemi öncesinde
başvuruculara haklarının hatırlatıldığı, suçlamaya ilişkin maddi deliller ile
suçlamaların niteliğinin açıklandığı belirtilmiştir. Başvurucuların beyanları
özetle şöyledir:
i. Ali Adıgüzel beyanında; Komünist Partisi üyesi olduğunu,
Partisinin çağrısı üzerine Taksim'e 1 Mayısı
anmak için geldiğini, bariyerlerden atlamadığını, açık bulunan yerden geçerek
alana girdiğini, slogan attığını ancak görevli memurlara vurmadığını ve
mukavemet göstermediğini, aksine kendisine polislerin saldırıda bulunduğunu
belirtmiştir. Başvurucu müdafi ise başvurucunun anayasal ve demokratik hakkını
kullandığını ve atılı suçun oluşmadığını ifade etmiştir.
ii. Bahtiyar Şahin beyanında; Komünist Partisi üyesi olduğunu,
partisinin çağrısı üzerine Taksim'e 1 Mayısı
anmak için geldiğini, birlikte toplanıp yürüyüşe geçtiklerini, bariyerin açık
bulunan yerinden geçerek alana girdiğini, Yaşasın
1 Mayıs şeklinde slogan attığını, basın açıklaması yapmak
istediklerini ancak polislerin buna izin vermediğini ve etraflarını
çevirdiğini, görevli memurlara vurmadığını ve mukavemet göstermediğini
belirtmiştir. Başvurucu müdafi ise başvurucunun Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) kapsamında hakkını kullandığını ve suçsuz olduğunu ifade
etmiştir.
iii. Deniz Sinan Tunaboylu ise beyanında Kominist
partisi üyesi olduğunu, Partisinin çağrısı üzerine Taksim'e geldiğini,
bariyerlerden atlamadığını, açık bulunan yerden geçerek alana girdiğini, slogan
attığını ancak görevli memurlara vurmadığını ve mukavemet göstermediğini,
elinde taşıdığı bayrağın polisler tarafından zorla alınmak istenmesi nedeniyle
flamanın çıktığını ve sopasının elinde kaldığını, bununla kimseye vurmadığını,
bayrağı sallarken bunun birilerine çarpmış olabileceğini ve dağılın uyarısı
yapılmadığını, ayrıca olay esnasında polislerin kendisine vurduğunu ifade
etmiştir. Başvurucu müdafi ise başvurucunun anayasal ve demokratik hakkını
kullandığını, 1 Mayıs kutlamalarının da bu kapsamda olduğunu ve atılı suçun
oluşmadığını ifade etmiştir.
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 3/5/2015 tarihinde
başvurucuları görevi yaptırmamak için direnme
suçundan tutuklanmaları istemiyle İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğine
sevk etmiştir.
14. Öte yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucular
hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak kısıtlama kararı verilmesi
talebiyle İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuştur. Hâkimlik
3/5/2015 tarihinde soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2)
numaralı fıkrası uyarınca müdafiinin dosya içeriğini
incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
15. Başvurucuların sorgusu aynı gün İstanbul 2. Sulh Ceza
Hâkimliğince yapılmıştır. Tutuklamaya sevk yazısı sorgu işlemi öncesinde
başvuruculara Hâkimlikçe okunmuştur. Sorgu Tutanağı'nda,
başvuruculara isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Sorgu
sırasında başvurucuların müdafileri de hazır bulunmuştur. Başvurucular, sorgu
sırasındaki ifadelerinde emniyet aşamasında verdikleri ifadeleri aynen tekrar
ettiklerini ve atılı suçlamaları kesinlikle kabul etmediklerini belirtmişleridir.
16. İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği, başvurucuların görevli
memura görevini yaptırmamak için direnme suçundan tutuklanmalarına karar
vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
" ... dosyada
bulunan mevcut tutanaklar, şüphelilerin görevlilere sopa ve tekme ile
saldırdıklarına dair şiddet içeren görüntüler somut delil olmakla şüphelilerin
kaçma ve delilleri karartma ihtimali, şiddete başvurmaları nedeniyle olduğu
kabul edilmekle ve adli kontrol hükümlerinin bu nedenle yetersiz kalacağı kanaati
oluşmakla şüphelilerin CMK.100 ve devamı maddeleri uyarınca ayrı ayrı
tutuklanmalarına ... [karar verildi.]"
17. Başvurucular 4/5/2015 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmişlerdir. İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 6/5/2015 tarihinde "... görevi yaptırmamak için direnme suçun vasıf
ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve delillerin henüz toplanmamış olması, atılı
suçun yasada ön görülen cezasının üst sınırı, şüphelilerin üzerine atılı suçu
işlediğine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin
oluşu nedeniyle tutuklama sebeplerinin var sayıldığı, soruşturma konusu suçun
ağırlığı ve önemi dikkate alındığında, adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının
yetersiz kalacağı, suçun sabit görülmesi halinde verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik
tedbirleriyle tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu suretle şüphelilerin
tutukluluk hallerinin sonlandırılmasını gerektirecek nitelikte yeni bir delilin
bulunmadığı, tutuklama nedenlerinin ortadan kalkmadığı ..." gerekçesiyle
başvurucuların itirazının kesin olarak reddine karar verilmiştir.
18. Başvurucular bu kez itirazın reddi kararına itiraz etmişler,
İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 11/5/2015 tarihinde, 6/5/2015 tarihinde
verilen kararın kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar
verilmiştir.
19. Başvurucular 8/5/2015 tarihinde kısıtlılık kararına itiraz
etmiştir. İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliği 14/5/2015 tarihinde, İstanbul 2. Sulh
Ceza Hâkimliğince verilen kısıtlılık kararının
hukuka uygun olduğunu belirterek bu itirazı reddetmiştir.
20. Başvurucular 15/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
21. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 11/5/2015tarihli
ve2015/15806 sayılı iddianamesiyle başvurucular hakkında görevi yaptırmamak
için direnme, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara
rağmen kendiliğinden dağılmama, toplantı ve yürüyüşlere silah veya 23. maddede
belirtilen aletlerle katılma suçlarından kamu davası açılmıştır.
22. İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi 5/6/2015 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2015/247 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma başlamıştır. Mahkeme, aynı tarihte yaptığı tensip incelemesiyle
birlikte başvurucuların tahliyesine de karar vermiştir.
23. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. 5271 sayılı Kanun'un "Gözaltı"
kenar başlıklı 91. maddesinin (1), (3) ve (5)numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Yukarıdaki maddeye göre yakalanan
kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için
gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama yerine en
yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama
anından itibaren yirmidört saati geçemez. Yakalama
yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz.
...
(3)
Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli
sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her
defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak
emir verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması emri gözaltına alınana derhâl
tebliğ edilir.
...
(5)
Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin
Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii
veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı,
hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh
ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır.
Yakalamanın veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu
kanısına varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma
evrakı ile Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir. "
25. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
..."
26. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
27. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî
kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen
soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama
sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol
altına alınmasına karar verilebilir.
…
(3)
Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe
tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen
süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin
çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam
konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
...
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde
bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme
süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence
miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde
sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.
...
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk
etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere
gitmemek."
28. 5271 sayılı Kanun'un
"Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi"
kenar başlıklı 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (3) ve
(4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Müdafiin
dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim
kararıyla kısıtlanabilir.
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza KAnununda yer alan;
...
5. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma,
...
7. Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine
karşı suçlar,
...
(3)
Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi
raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz."
(4) Müdafi,
iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya
içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve
belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir."
29. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısımları şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
30. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
31. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 265.
maddesi şöyledir:
"(1) Kamu görevlisine karşı görevini
yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2)
Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3)
Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden
fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri
oranında artırılır.
(4)
Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları
korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre
verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Bu
suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış
hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır."
32. 2911 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız
olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkına sahiptir.”
33. 2911 sayılı Kanun’un 23. maddesinin (b) bendi şöyledir:
"(Değişik bent: 30/07/1998
- 4378/1 md.) Ateşli silahlar veya havai
fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil
patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir
ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir demir bilye ve sapan gibi bereleyici
ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her
türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt
ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri
üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini
gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair
unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç
saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler
taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile
yayınlanarak,
... Yapılan toplantılar veya gösteri
yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."
34. 2911 sayılı Kanun’un 32. maddesi şöyledir:
“(Değişik
madde: 22/7/2010-6008 S.K/1.md.) Kanuna aykırı
toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen
dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Bu suçu, toplantı ve gösteri yürüyüşünü tertip edenlerin
işlemesi halinde, bu fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında artırılarak
hükmolunur.
İhtara ve zor kullanmaya rağmen kolluk
görevlilerine karşı cebir veya tehdit kullanılarak direnilmesi halinde, ayrıca
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun
265 inci maddesinde tanımlanan suçtan dolayı da cezaya hükmolunur.
23 üncü maddede yazılı hallerden biri gerçekleşmeden veya 24 üncü madde hükmü
yerine getirilmeden yetki sınırı aşılarak toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin
dağıtılması halinde, yukarıdaki fıkralarda yazılı fiilleri işleyenlere
verilecek cezalar, dörtte bire kadar indirilerek uygulanabileceği gibi, ceza
vermekten de vazgeçilebilir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 7/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucular; haklarında uygulanan yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin kanuni dayanağının bulunmadığını, hukuka aykırı olduğunu ve bu
tedbirlerin ölçülü olmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence
altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
37. Bakanlık görüşünde; başvurucuların ileri sürdüğü bu
şikâyetler bakımından başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemezlik kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
b. Değerlendirme
38. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru
hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
40. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
41. Anayasa Mahkemesi, yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka
aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
42. Somut olayda başvurucular yönünden yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan
kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
43. Kaldı ki yakalanan veya gözaltına alınan kişiler 5271 sayılı
Kanun'un 91. maddesinin(5) numaralı fıkrası uyarınca
yakalama işlemine veya gözaltına almaya ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı
emrine karşı hemen serbest bırakılmayı sağlamak amacıyla sulh ceza hâkimine
başvurabilmektedir. Kanun bu başvurunun yakalanan kişinin yanı sıra müdafii veya kanuni temsilcisi, eşi ya da birinci veya
ikinci derecede kan hısmı tarafından da yapılmasına
izin vermektedir. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucuların yakalama işlemine
veya gözaltı emrine karşı sulh ceza hâkimliğine başvuruda bulunduğuna ve bu
başvurularının sonuçsuz kaldığına dair herhangi bir bilgi ya da belgeye de yer
verilmemiştir.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların hukuka aykırı olarak
yakalandığı ve gözaltına alındığı iddialarıyla ilgili olarak yargısal başvuru
yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
45. Başvurucular; isnat edilen eylemlerin siyasi faaliyette bulunma,
ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında olduğu
gerekçeleriyle tutuklanmasının hukuki olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Başvurucular; ayrıca tutuklama kararının hukuka aykırı
olarak verildiğini, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının somut
ve hukuki gerekçeden yoksun olduğunu, tutuklama nedenlerini ortaya koyan bir
delilin bulunmadığını ve tutuklanmalarına karar verilen suçun katalog suçlar
içinde yer almadığını iddia etmiştir. Başvurucular son olarak sabit ikametgâh
sahibi olmalarına karşılık adli kontrol hükümlerinin uygulanması yerine
ölçülülük ilkesinin ihlal edilerek haklarında tutuklama kararı verildiğini
ileri sürmüştür.
47. Başvurucular, anılan nedenlerle Anayasa'nın 5., 17., 19.,
20., 25., 26., 34., 36., 38., 40., 67., 138. ve 141. maddelerinde ve
Sözleşme'nin 3., 5., 6., 7., 8., 9., 10., 11. ve 12. maddelerinde belirtilen
özgürlük ve güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı ve etkili başvuru haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüş; tazminat ve tahliye talebinde bulunmuştur.
48. Bakanlık görüşünde; sulh ceza hâkimliğince kuvvetli suç
şüphesi ve tutuklama nedenlerinin kararda gösterildiği ve tutuklama tedbirinin
şartlarının bulunduğu belirtilmiştir.
49. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, başvuru
formunda ileri sürdükleri şikâyetleri tekrar etmişler ve Bakanlık görüşüne
katılmadıklarını belirtmişlerdir.
b. Değerlendirme
50. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
51. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
52. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü
tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucuların bu
bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
53. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
54. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
55. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından mümkündür.
Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli
belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek
inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
56. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
57. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
58. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/07/2017, §76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
59. Somut olayda öncelikle başvurucuların tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucular görevli memura
görevini yaptırmamak için direnme suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucular hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
60. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
61. Başvurucuların tutuklanmasına karar veren İstanbul 2. Sulh
Ceza Hâkimliği, başvurucuların 1 Mayıs 2015 tarihinde Taksim Anıtı'nda basın
açıklaması yapmak için emniyet mensuplarının kurduğu bariyerleri aşarak yürümek
istedikleri sırada görevli memurlara sopa ve tekme ile saldırdıklarına dair
şiddet içeren görüntülerin bulunduğunu belirterek görevli memura görevini
yaptırmamak için direnme suçu yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu
sonucuna varmıştır (bkz. § 16).
62. İstanbul'da toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılacak alanların
İstanbul Valiliğince 1 Mayıs 2015 tarihinden önce belirlendiği, bu çerçevede
Taksim Meydanı'nın bu alan kapsamında olmadığı kamuoyuna açıklanmıştır. Bazı
sendika ve sivil toplum örgütleri ise 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı Taksim
Meydanı'nda kutlamak amacıyla İstanbul Valiliğine dilekçe verdikleri ancak
Valilik tarafından söz konusu alanda büyük bir kutlama yapılmasına izin
verilmeyeceği bildirilmiştir. Bu karara rağmen çeşitli sendika ve sivil toplum
örgütlerinin farklı medya organları aracılığıyla 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı
Taksim'de kutlayacaklarına dair çağrı yapmaları üzerine emniyet güçlerince
Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs 2015 tarihinde gerekli önlemler alınmıştır.
Başvurucuların içinde bulunduğu bir grup da Taksim Anıtı önünde kurulan
güvenlik bariyerlerini atlayarak meydana girmeye çalışmışlar, Kızıl yelek
giymiş ve ellerinde "Komünist Parti"
ibareli flamalar bulunan grubun "Her
yer Taksim Her yer Direniş - Yaşasın I Mayıs"
şeklinde slogan attığı tespit edilmiştir. Başvurucuların da içinde bulunduğu bu
gruba emniyet güçlerince müdahale edildiği anlaşılmaktadır.
63. Soruşturma mercilerince fotoğraflı görüntü tutanakları esas
alınarak olaylar esnasında başvurucuların güvenliği sağlayan emniyet güçlerine
sopa ve tekme ile saldırdıkları belirtilmiştir. Dolayısıyla soruşturma
mercilerince başvurucular yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli
belirtilerin bulunduğu sonucuna varılmasının temelsiz ve keyfî olduğu
söylenemez.
64. Diğer taraftan başvurucular hakkında uygulanan ve kuvvetli
suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
65. İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucuların
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan görevli memura görevini
yaptırmamak için direnme suçuna ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın
ağırlığına, kaçma ve delilleri karartma şüphelerinin varlığına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. §§ 16, 17). Anılan hususlar, Kanun'da belirtilen tutuklama
nedenlerinin meşru amaçlarına işaret eden durumlar olduğu anlaşılmaktadır.
66. Öte yandan başvurucular hakkındaki tutuklama tedbirinin
ölçülü olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin
Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının
belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selçuk
Özdemir, § 76).
67. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen
özellikleri dikkate alındığında İstanbul 2. ve 3. Sulh Ceza Hâkimliklerinin
isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve
adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş [GK], B. No:
2016/25189, 21/12/2017, § 176).
68. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığı İddiası
a. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
69. Başvurucular, soruşturma dosyasında var olan kısıtlılık
kararının başlı başına bir hak ihlali oluşturduğunu ileri sürmüştür.
70. Bakanlık görüşünde; başvuruculara ifade alma ve sorgu
süreçlerinde suçlamanın maddi delillerinin ayrıntılı olarak açıklandığı belirtilmiştir.
71. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, başvuru
formunda ileri sürdükleri şikâyetleri tekrar ederek Bakanlık görüşüne
katılmadıklarını belirtmişlerdir.
b. Değerlendirme
72. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
73. Başvurucuların bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
74. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya
tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün
olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl; toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna
çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, §
168).
75. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değilse de iddia edilen tutmanın koşullarına
uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, §§ 122, 123).
76. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest
bırakılma taleplerinin incelenmesinde silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B.
No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30). Silahların eşitliği ilkesi, davanın
taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve
taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia
ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip
olması anlamına gelmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava
dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu
nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını
gerektirmektedir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, §§ 70, 71).
77. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki
sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece
kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere
mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Bununla birlikte Anayasa'nın
19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalama veya tutuklama sırasında verilen
bilgilerin yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir
listesini içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm
delillerin bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).
78. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya, erişimi
kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş veya başvurucunun
tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş
olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere erişiminin
olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve bu nedenle
de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme imkânını elde
ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi, tutukluluğa temel
teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
79. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 5271 sayılı Kanun'un 153.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasına
ilişkin olarak soruşturmanın amacını
tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle müdafiinin
dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına
karar verilmesi için İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuş, bu
talep anılan Mahkemece yerinde görülerek 3/5/2015 tarihinde kısıtlılık kararı verilmiştir.
Başvurucular kısıtlama kararının verildiği günde tutuklanmıştır. Başvurucular
8/5/2015 tarihinde verilen kısıtlılık kararına itiraz etmiş, İstanbul 3. Sulh
Ceza Hâkimliğince 14/5/2015 tarihinde itiraz reddedilmiştir.
80. Başvuru formu ve eklerinde kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği/tensip
zabtının hazırlandığı 5/6/2015 tarihi (bkz. § 22)
itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı
fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
81. Başvuruculara yöneltilen suçlamalar 1 Mayıs 2015 tarihinde
güvenlik mensuplarına karşı yaptıkları eylemelere ilişkindir. Başvurucular,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında
üzerlerine atılı suçlamaları anladığını belirtmişler ve bu kapsamda sorulan
sorulara cevap vermişlerdir (bkz. § 12).
82. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 3/5/2015 tarihli tutuklama talep yazısı
sorgu işlemi öncesinde İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvuruculara
okunmuş, ayrıca sorgu tutanağında başvuruculara isnat edilen suçların okunup
anlatıldığı belirtilmiştir. Başvurucuların sorgu sırasında suçlama konusu
olaylarla ilgili anlatımda bulundukları, sorulan sorulara cevap verdikleri
görülmektedir (bkz. § 15). Hâkimlik, tutuklama kararında da tutuklamaya konu
edilen suçlamalarla (eylemlerle) ilgili olarak değerlendirmelerde bulunmuştur
(bkz. § 16). Ayrıca başvurucuların tutukluluğa itiraz dilekçesinde de usul ve
esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla
başvurucuların ve müdafiinin isnat edilen suçlamalar
ile tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu
sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
83. Dolayısıyla suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten
yoksun bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin kapsamı ile
suçlamalara dayanak olan temel unsurların başvuruculara veya müdafilerine
bildirildiği, başvuruculara bunlara itiraz etme imkânı verildiği ve tutuklamaya
temel oluşturan delillerin nitelikleri dikkate alındığında salt kısıtlılık
kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânından yoksun bırakıldığı
iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
84. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânı verilmediği iddiasına ilişkin
olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin
İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
85. Başvurucular tutukluluk ile itirazın reddine karar veren
sulh ceza hâkimliklerinin tarafsız ve bağımsız bir mahkeme niteliğinde
bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği, etkili başvuru hakkı ile
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
86. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim
güvencesini sağlamadığı, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığı ve tutukluluğa itirazın
bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı
etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar birçok
kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri
dikkate alınarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
varılmıştır (diğerleri arasından bkz. Hikmet
Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet
Baransu
(2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
87. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
88. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı
olduğu iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Toplantı Hakkı ile
İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
89. Başvurucular, soruşturmaya ve tutuklamaya konu suçların
tamamının ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında
kalan eylemler olduğunu belirterek toplantı hakkı ile ifade özgürlüğünün ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
90. Bakanlık görüşünde; başvurucular hakkında uygulanan tedbirin
toplumun korunması, huzur içinde yaşamın devamı ve suçun işlenmesinin önlenmesi
için demokratik toplum bakımından gerekli ve orantılı olduğunu belirtmiştir.
91. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, başvuru
formunda ileri sürdükleri şikâyetleri tekrar ederek Bakanlık görüşüne
katılmadıklarını belirtmişlerdir.
2. Değerlendirme
92. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri,
dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer
temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın
hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını
değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun
süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak
ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2),§§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§
105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014, §§
61-75; Faysal Sarıyıldız, B. No:
2014/9, 3/1/2014, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014,
§§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§
60-74).
93. Somut olayda başvurucuların tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucuların suç işlemiş olabileceğinden
şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama
nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği
sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 59-68). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler
dikkate alındığında başvurucuların yalnızca toplantı hakkı ve ifade özgürlüğü
kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı
iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum
bulunmamaktadır.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların tutuklanmasının
toplantı hakkı ve ifade özgürlüğünün ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak
bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutuklanma dolayısıyla toplantı hakkı ve ifade özgürlüğünün
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
7/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.