TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALİ ADIGÜZEL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/8143)
Karar Tarihi: 7/2/2019
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Hüseyin TURAN
Başvurucular
1. Ali ADIGÜZEL
2. Bahtiyar ŞAHİN
3. Deniz Sinan TUNABOYLU
Vekilleri
Av. Özlem ŞEN ABAY
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuka aykırı olması, tutukluluğa ilişkin kararların bağımsız ve tarafsız olmayan sulh ceza hâkimliklerince verilmesi, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; toplantı hakkı ve ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemlerin tutuklamaya konu edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı ile ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Bakanlığın görüşü başvuruculara tebliğ edilememiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Komünist Partisi üyesi olan başvurucular, Partilerinin çağrısı üzerine 1 Mayıs 2015 tarihinde 1 Mayıs İşçi Bayramı'na ilişkin basın açıklamasına katılmak üzere İstanbul Taksim Meydanı'na gelmişlerdir. Başvurucuların açıklama yapmak için Taksim Anıtı'na yürümek istemelerine polis tarafından izin verilmemesi üzerine başvurucular ile kolluk kuvveti mensupları arasında aşağıdaki olay yaşanmıştır.
9. Başvurucuların beyanlarına göre olay tarihinde Taksim Anıtı önünde saat 09.00'dan saat 11.00'e kadar çeşitli sendikalar ve gruplarca 1 Mayıs İşçi Bayramı'na ilişkin olarak açıklamalar yapılmıştır. Komünist Partisi adına açıklama yapmak için emniyetin açık bıraktığı yoldan geçerek Taksim Anıtı önüne geldikleri sırada kendilerine hiçbir uyarı yapılmadan, polis tarafından zor kullanmak suretiyle yere yatırılarak gözaltına alınmışlardır. Başvuruculara göre olayda kendilerine orantısız bir şekilde güç kullanılmıştır.
10. Bakanlığa göre olayın meydana geliş şekli şöyledir:
i. İstanbul Valiliğince 16/1/2015 ve 14/4/2015 tarihlerinde alınan karar uyarınca İstanbul'da toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılacak alanlar "Fatih Yenikapı Sahil Meydanı, Maltepe Sahil Meydanı, Kadıköy Yeni Salı Pazarı Alanı, Kartal Meydanı Alanı, Pendik Cumartesi Pazar Alanı, Bakırköy Cumhuriyet Meydanı Alanı, Bakırköy Cumartesi Halk Pazarı Alanı ve Beylikdüzü Fatih Sultan Mehmet Camii Otopark Alanında" olarak belirlenmiştir.
ii. Çeşitli sendika ve sivil toplum örgütleri, kurdukları ortak platform kapsamında İstanbul Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı kutlamak amacıyla İstanbul Valiliğine 28/4/2015 tarihinde dilekçe vermişlerdir.
iii. İstanbul Valiliği 30/4/2015 tarihli kararı ile Taksim Meydanı'nda büyük bir kutlama yapılmasına izin verilmeyeceğini bildirmiştir. Ancak bu karara rağmen çeşitli sendika ve sivil toplum örgütlerinin farklı medya organları aracılığıyla 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı Taksim'de kutlayacakları çağrısını yinelemeleri üzerine emniyet güçleri Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs 2015 tarihinde gerekli önlemleri almışlardır.
iv. 1 Mayıs 2015 tarihinde Taksim Meydanı'nın farklı noktalarında eylem yapmak isteyen gruplar farklı saatlerde meydana girmeye çalışmışlardır. Başvurucuların içinde bulunduğu yaklaşık seksen kişilik bir grup da saat 11.00 sıralarında Taksim Anıtı meydanına doğru kurulan güvenlik bariyerlerini aşarak meydana girmeye çalışmışlardır. Kızıl yelek giymiş ve ellerinde "Komünist Parti" ibareli flamalar bulunan grup "Her yer Taksim Her yer Direniş - Yaşasın 1 Mayıs" şeklinde slogan atmışlardır.
v. Meydana girmeye çalışan gruba, emniyet güçleri tarafından eylemin yasa dışı olduğu ve eylemi bitirmeleri yönünde gerekli uyarılarda bulunulmuştur. Grubun ikazlara uymaması üzerine emniyet güçleri, başvurucuların da içinde bulunduğu gruba müdahale etmiş ve yaklaşık otuz kişiyi gözaltına almıştır.
vi. Emniyet güçleri tarafından hazırlanan fotoğraflı tespit tutanağında başvurucu Deniz Sinan Tunaboylu'nun elindeki beyaz renkli plastik ile emniyet güçlerine saldırdığı tespit edilmiştir. Yine aynı başvurucunun Taksim Anıtı'na doğru koştuğu sırada elinde bulunan flama ile emniyet güçlerine saldırdığı tespit edilmiştir. Görüntülerden yapılan tespitlerde başvurucular Bahtiyar Şahin ve Ali Adıgüzel'in emniyet güçlerine direnen grup içinde olduğu belirtilmiştir.
11. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucularla birlikte diğer şüpheliler hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, toplantı ve yürüyüşlere silah veya 23. maddede (6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun) belirtilen aletlerle katılma, terör örgütü propagandası yapma, görevi yaptırmamak için direnme, Kanun'a aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız olarak katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçlarından soruşturma başlatılmıştır. Başvurucular, gösteriye katılan diğer yirmi yedi kişi ile birlikte 1/5/2015 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucular 2/5/2015 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmiştir. Başvurucuların ifade alma işlemi sırasında müdafileri de hazır bulunmuştur. İfade alma tutanağında; ifade alma işlemi öncesinde başvuruculara haklarının hatırlatıldığı, suçlamaya ilişkin maddi deliller ile suçlamaların niteliğinin açıklandığı belirtilmiştir. Başvurucuların beyanları özetle şöyledir:
i. Ali Adıgüzel beyanında; Komünist Partisi üyesi olduğunu, Partisinin çağrısı üzerine Taksim'e 1 Mayısı anmak için geldiğini, bariyerlerden atlamadığını, açık bulunan yerden geçerek alana girdiğini, slogan attığını ancak görevli memurlara vurmadığını ve mukavemet göstermediğini, aksine kendisine polislerin saldırıda bulunduğunu belirtmiştir. Başvurucu müdafi ise başvurucunun anayasal ve demokratik hakkını kullandığını ve atılı suçun oluşmadığını ifade etmiştir.
ii. Bahtiyar Şahin beyanında; Komünist Partisi üyesi olduğunu, partisinin çağrısı üzerine Taksim'e 1 Mayısı anmak için geldiğini, birlikte toplanıp yürüyüşe geçtiklerini, bariyerin açık bulunan yerinden geçerek alana girdiğini, Yaşasın 1 Mayıs şeklinde slogan attığını, basın açıklaması yapmak istediklerini ancak polislerin buna izin vermediğini ve etraflarını çevirdiğini, görevli memurlara vurmadığını ve mukavemet göstermediğini belirtmiştir. Başvurucu müdafi ise başvurucunun Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) kapsamında hakkını kullandığını ve suçsuz olduğunu ifade etmiştir.
iii. Deniz Sinan Tunaboylu ise beyanında Kominist partisi üyesi olduğunu, Partisinin çağrısı üzerine Taksim'e geldiğini, bariyerlerden atlamadığını, açık bulunan yerden geçerek alana girdiğini, slogan attığını ancak görevli memurlara vurmadığını ve mukavemet göstermediğini, elinde taşıdığı bayrağın polisler tarafından zorla alınmak istenmesi nedeniyle flamanın çıktığını ve sopasının elinde kaldığını, bununla kimseye vurmadığını, bayrağı sallarken bunun birilerine çarpmış olabileceğini ve dağılın uyarısı yapılmadığını, ayrıca olay esnasında polislerin kendisine vurduğunu ifade etmiştir. Başvurucu müdafi ise başvurucunun anayasal ve demokratik hakkını kullandığını, 1 Mayıs kutlamalarının da bu kapsamda olduğunu ve atılı suçun oluşmadığını ifade etmiştir.
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 3/5/2015 tarihinde başvurucuları görevi yaptırmamak için direnme suçundan tutuklanmaları istemiyle İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
14. Öte yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucular hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak kısıtlama kararı verilmesi talebiyle İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuştur. Hâkimlik 3/5/2015 tarihinde soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca müdafiinin dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
15. Başvurucuların sorgusu aynı gün İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılmıştır. Tutuklamaya sevk yazısı sorgu işlemi öncesinde başvuruculara Hâkimlikçe okunmuştur. Sorgu Tutanağı'nda, başvuruculara isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Sorgu sırasında başvurucuların müdafileri de hazır bulunmuştur. Başvurucular, sorgu sırasındaki ifadelerinde emniyet aşamasında verdikleri ifadeleri aynen tekrar ettiklerini ve atılı suçlamaları kesinlikle kabul etmediklerini belirtmişleridir.
16. İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği, başvurucuların görevli memura görevini yaptırmamak için direnme suçundan tutuklanmalarına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
" ... dosyada bulunan mevcut tutanaklar, şüphelilerin görevlilere sopa ve tekme ile saldırdıklarına dair şiddet içeren görüntüler somut delil olmakla şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma ihtimali, şiddete başvurmaları nedeniyle olduğu kabul edilmekle ve adli kontrol hükümlerinin bu nedenle yetersiz kalacağı kanaati oluşmakla şüphelilerin CMK.100 ve devamı maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına ... [karar verildi.]"
17. Başvurucular 4/5/2015 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmişlerdir. İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 6/5/2015 tarihinde "... görevi yaptırmamak için direnme suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve delillerin henüz toplanmamış olması, atılı suçun yasada ön görülen cezasının üst sınırı, şüphelilerin üzerine atılı suçu işlediğine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin oluşu nedeniyle tutuklama sebeplerinin var sayıldığı, soruşturma konusu suçun ağırlığı ve önemi dikkate alındığında, adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı, suçun sabit görülmesi halinde verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbirleriyle tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu suretle şüphelilerin tutukluluk hallerinin sonlandırılmasını gerektirecek nitelikte yeni bir delilin bulunmadığı, tutuklama nedenlerinin ortadan kalkmadığı ..." gerekçesiyle başvurucuların itirazının kesin olarak reddine karar verilmiştir.
18. Başvurucular bu kez itirazın reddi kararına itiraz etmişler, İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 11/5/2015 tarihinde, 6/5/2015 tarihinde verilen kararın kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiştir.
19. Başvurucular 8/5/2015 tarihinde kısıtlılık kararına itiraz etmiştir. İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliği 14/5/2015 tarihinde, İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğince verilen kısıtlılık kararının hukuka uygun olduğunu belirterek bu itirazı reddetmiştir.
20. Başvurucular 15/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 11/5/2015tarihli ve2015/15806 sayılı iddianamesiyle başvurucular hakkında görevi yaptırmamak için direnme, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, toplantı ve yürüyüşlere silah veya 23. maddede belirtilen aletlerle katılma suçlarından kamu davası açılmıştır.
22. İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi 5/6/2015 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2015/247 sayılı dosya üzerinden kovuşturma başlamıştır. Mahkeme, aynı tarihte yaptığı tensip incelemesiyle birlikte başvurucuların tahliyesine de karar vermiştir.
23. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. 5271 sayılı Kanun'un "Gözaltı" kenar başlıklı 91. maddesinin (1), (3) ve (5)numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Yukarıdaki maddeye göre yakalanan kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez. Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz.
...
(3) Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması emri gözaltına alınana derhâl tebliğ edilir.
(5) Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu kanısına varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma evrakı ile Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir. "
25. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
..."
26. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
27. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.
…
(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek."
28. 5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar başlıklı 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir.
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza KAnununda yer alan;
5. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma,
7. Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar,
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz."
(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir."
29. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
30. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."
31. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 265. maddesi şöyledir:
"(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır."
32. 2911 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
33. 2911 sayılı Kanun’un 23. maddesinin (b) bendi şöyledir:
"(Değişik bent: 30/07/1998 - 4378/1 md.) Ateşli silahlar veya havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir demir bilye ve sapan gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak,
... Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."
34. 2911 sayılı Kanun’un 32. maddesi şöyledir:
“(Değişik madde: 22/7/2010-6008 S.K/1.md.) Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçu, toplantı ve gösteri yürüyüşünü tertip edenlerin işlemesi halinde, bu fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur.
İhtara ve zor kullanmaya rağmen kolluk görevlilerine karşı cebir veya tehdit kullanılarak direnilmesi halinde, ayrıca 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 265 inci maddesinde tanımlanan suçtan dolayı da cezaya hükmolunur.
23 üncü maddede yazılı hallerden biri gerçekleşmeden veya 24 üncü madde hükmü yerine getirilmeden yetki sınırı aşılarak toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin dağıtılması halinde, yukarıdaki fıkralarda yazılı fiilleri işleyenlere verilecek cezalar, dörtte bire kadar indirilerek uygulanabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 7/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucular; haklarında uygulanan yakalama ve gözaltı tedbirlerinin kanuni dayanağının bulunmadığını, hukuka aykırı olduğunu ve bu tedbirlerin ölçülü olmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Bakanlık görüşünde; başvurucuların ileri sürdüğü bu şikâyetler bakımından başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
b. Değerlendirme
38. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
40. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
41. Anayasa Mahkemesi, yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
42. Somut olayda başvurucular yönünden yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
43. Kaldı ki yakalanan veya gözaltına alınan kişiler 5271 sayılı Kanun'un 91. maddesinin(5) numaralı fıkrası uyarınca yakalama işlemine veya gözaltına almaya ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı hemen serbest bırakılmayı sağlamak amacıyla sulh ceza hâkimine başvurabilmektedir. Kanun bu başvurunun yakalanan kişinin yanı sıra müdafii veya kanuni temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısmı tarafından da yapılmasına izin vermektedir. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucuların yakalama işlemine veya gözaltı emrine karşı sulh ceza hâkimliğine başvuruda bulunduğuna ve bu başvurularının sonuçsuz kaldığına dair herhangi bir bilgi ya da belgeye de yer verilmemiştir.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların hukuka aykırı olarak yakalandığı ve gözaltına alındığı iddialarıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
45. Başvurucular; isnat edilen eylemlerin siyasi faaliyette bulunma, ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında olduğu gerekçeleriyle tutuklanmasının hukuki olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Başvurucular; ayrıca tutuklama kararının hukuka aykırı olarak verildiğini, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının somut ve hukuki gerekçeden yoksun olduğunu, tutuklama nedenlerini ortaya koyan bir delilin bulunmadığını ve tutuklanmalarına karar verilen suçun katalog suçlar içinde yer almadığını iddia etmiştir. Başvurucular son olarak sabit ikametgâh sahibi olmalarına karşılık adli kontrol hükümlerinin uygulanması yerine ölçülülük ilkesinin ihlal edilerek haklarında tutuklama kararı verildiğini ileri sürmüştür.
47. Başvurucular, anılan nedenlerle Anayasa'nın 5., 17., 19., 20., 25., 26., 34., 36., 38., 40., 67., 138. ve 141. maddelerinde ve Sözleşme'nin 3., 5., 6., 7., 8., 9., 10., 11. ve 12. maddelerinde belirtilen özgürlük ve güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; tazminat ve tahliye talebinde bulunmuştur.
48. Bakanlık görüşünde; sulh ceza hâkimliğince kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenlerinin kararda gösterildiği ve tutuklama tedbirinin şartlarının bulunduğu belirtilmiştir.
49. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, başvuru formunda ileri sürdükleri şikâyetleri tekrar etmişler ve Bakanlık görüşüne katılmadıklarını belirtmişlerdir.
50. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
51. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
52. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucuların bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
53. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
54. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
55. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
56. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
57. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
58. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §123). Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/07/2017, §76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
59. Somut olayda öncelikle başvurucuların tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucular görevli memura görevini yaptırmamak için direnme suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucular hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
60. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
61. Başvurucuların tutuklanmasına karar veren İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği, başvurucuların 1 Mayıs 2015 tarihinde Taksim Anıtı'nda basın açıklaması yapmak için emniyet mensuplarının kurduğu bariyerleri aşarak yürümek istedikleri sırada görevli memurlara sopa ve tekme ile saldırdıklarına dair şiddet içeren görüntülerin bulunduğunu belirterek görevli memura görevini yaptırmamak için direnme suçu yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 16).
62. İstanbul'da toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılacak alanların İstanbul Valiliğince 1 Mayıs 2015 tarihinden önce belirlendiği, bu çerçevede Taksim Meydanı'nın bu alan kapsamında olmadığı kamuoyuna açıklanmıştır. Bazı sendika ve sivil toplum örgütleri ise 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı Taksim Meydanı'nda kutlamak amacıyla İstanbul Valiliğine dilekçe verdikleri ancak Valilik tarafından söz konusu alanda büyük bir kutlama yapılmasına izin verilmeyeceği bildirilmiştir. Bu karara rağmen çeşitli sendika ve sivil toplum örgütlerinin farklı medya organları aracılığıyla 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı Taksim'de kutlayacaklarına dair çağrı yapmaları üzerine emniyet güçlerince Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs 2015 tarihinde gerekli önlemler alınmıştır. Başvurucuların içinde bulunduğu bir grup da Taksim Anıtı önünde kurulan güvenlik bariyerlerini atlayarak meydana girmeye çalışmışlar, Kızıl yelek giymiş ve ellerinde "Komünist Parti" ibareli flamalar bulunan grubun "Her yer Taksim Her yer Direniş - Yaşasın I Mayıs" şeklinde slogan attığı tespit edilmiştir. Başvurucuların da içinde bulunduğu bu gruba emniyet güçlerince müdahale edildiği anlaşılmaktadır.
63. Soruşturma mercilerince fotoğraflı görüntü tutanakları esas alınarak olaylar esnasında başvurucuların güvenliği sağlayan emniyet güçlerine sopa ve tekme ile saldırdıkları belirtilmiştir. Dolayısıyla soruşturma mercilerince başvurucular yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu sonucuna varılmasının temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
64. Diğer taraftan başvurucular hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
65. İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucuların tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan görevli memura görevini yaptırmamak için direnme suçuna ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, kaçma ve delilleri karartma şüphelerinin varlığına dayanıldığı görülmektedir (bkz. §§ 16, 17). Anılan hususlar, Kanun'da belirtilen tutuklama nedenlerinin meşru amaçlarına işaret eden durumlar olduğu anlaşılmaktadır.
66. Öte yandan başvurucular hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selçuk Özdemir, § 76).
67. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında İstanbul 2. ve 3. Sulh Ceza Hâkimliklerinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, § 176).
68. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığı İddiası
69. Başvurucular, soruşturma dosyasında var olan kısıtlılık kararının başlı başına bir hak ihlali oluşturduğunu ileri sürmüştür.
70. Bakanlık görüşünde; başvuruculara ifade alma ve sorgu süreçlerinde suçlamanın maddi delillerinin ayrıntılı olarak açıklandığı belirtilmiştir.
71. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, başvuru formunda ileri sürdükleri şikâyetleri tekrar ederek Bakanlık görüşüne katılmadıklarını belirtmişlerdir.
72. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
73. Başvurucuların bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
74. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl; toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 168).
75. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak mümkün değilse de iddia edilen tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
76. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30). Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, §§ 70, 71).
77. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalama veya tutuklama sırasında verilen bilgilerin yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir listesini içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm delillerin bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).
78. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya, erişimi kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş veya başvurucunun tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere erişiminin olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme imkânını elde ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi, tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).
79. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle müdafiinin dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar verilmesi için İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuş, bu talep anılan Mahkemece yerinde görülerek 3/5/2015 tarihinde kısıtlılık kararı verilmiştir. Başvurucular kısıtlama kararının verildiği günde tutuklanmıştır. Başvurucular 8/5/2015 tarihinde verilen kısıtlılık kararına itiraz etmiş, İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 14/5/2015 tarihinde itiraz reddedilmiştir.
80. Başvuru formu ve eklerinde kısıtlama kararının daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla birlikte İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği/tensip zabtının hazırlandığı 5/6/2015 tarihi (bkz. § 22) itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
81. Başvuruculara yöneltilen suçlamalar 1 Mayıs 2015 tarihinde güvenlik mensuplarına karşı yaptıkları eylemelere ilişkindir. Başvurucular, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında üzerlerine atılı suçlamaları anladığını belirtmişler ve bu kapsamda sorulan sorulara cevap vermişlerdir (bkz. § 12).
82. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 3/5/2015 tarihli tutuklama talep yazısı sorgu işlemi öncesinde İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvuruculara okunmuş, ayrıca sorgu tutanağında başvuruculara isnat edilen suçların okunup anlatıldığı belirtilmiştir. Başvurucuların sorgu sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda bulundukları, sorulan sorulara cevap verdikleri görülmektedir (bkz. § 15). Hâkimlik, tutuklama kararında da tutuklamaya konu edilen suçlamalarla (eylemlerle) ilgili olarak değerlendirmelerde bulunmuştur (bkz. § 16). Ayrıca başvurucuların tutukluluğa itiraz dilekçesinde de usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucuların ve müdafiinin isnat edilen suçlamalar ile tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
83. Dolayısıyla suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten yoksun bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin kapsamı ile suçlamalara dayanak olan temel unsurların başvuruculara veya müdafilerine bildirildiği, başvuruculara bunlara itiraz etme imkânı verildiği ve tutuklamaya temel oluşturan delillerin nitelikleri dikkate alındığında salt kısıtlılık kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânından yoksun bırakıldığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
84. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânı verilmediği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sulh Ceza Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
85. Başvurucular tutukluluk ile itirazın reddine karar veren sulh ceza hâkimliklerinin tarafsız ve bağımsız bir mahkeme niteliğinde bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği, etkili başvuru hakkı ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
86. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim güvencesini sağlamadığı, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığı ve tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (diğerleri arasından bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
87. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
88. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı olduğu iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Toplantı Hakkı ile İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
89. Başvurucular, soruşturmaya ve tutuklamaya konu suçların tamamının ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında kalan eylemler olduğunu belirterek toplantı hakkı ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
90. Bakanlık görüşünde; başvurucular hakkında uygulanan tedbirin toplumun korunması, huzur içinde yaşamın devamı ve suçun işlenmesinin önlenmesi için demokratik toplum bakımından gerekli ve orantılı olduğunu belirtmiştir.
91. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, başvuru formunda ileri sürdükleri şikâyetleri tekrar ederek Bakanlık görüşüne katılmadıklarını belirtmişlerdir.
2. Değerlendirme
92. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2),§§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).
93. Somut olayda başvurucuların tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde başvurucuların suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 59-68). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucuların yalnızca toplantı hakkı ve ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların tutuklanmasının toplantı hakkı ve ifade özgürlüğünün ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı olması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutuklanma dolayısıyla toplantı hakkı ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 7/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.