TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ARZU ÇOBAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/8850)
|
|
Karar Tarihi: 7/2/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Halil
İbrahim DURSUN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Arzu
ÇOBAN
|
|
|
2. Behçet
ÇOBAN
|
|
|
3. Gülay
EREL
|
|
|
4. Gülbahar
EREL
|
|
|
5. Gülsefer ÇOBAN
|
|
|
6. Hafize
TOSUN
|
|
|
7. Hasan
ÇOBAN
|
|
|
8. Nusrettin
ÇOBAN
|
|
|
9. Serdar
ÇOBAN
|
|
|
10. Serpil
DEĞER
|
|
|
11. Sibel
DEĞER
|
|
|
12. Suret
AKGÜN
|
|
|
13. Teyfik ÇOBAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Habibe
DANIŞMAN DEYAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, öldürme olayına ilişkin olarak etkili bir ceza
soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucuların babası Ş.Ç., 22/7/1993 günü saat 21.00
sıralarında Mardin/Derik'e bağlı bir köy yolunda H.K., A.C. ve S.S. adlı
kişilerle birlikte araç içinde seyir hâlinde iken gerçekleştirilen silahlı
saldırı sonucu başından ve sol omzundan, araçta bulunan H.K. adlı kişi de
sırtından vurulmuştur. Araçtaki diğer kişiler ise saldırıdan herhangi bir yara
almadan kurtulmuş ve olay yerinden kaçarak uzaklaşmışlardır.
8. Olay yerinden kaçarak uzaklaşan A.C. 23/7/1993 günü saat
06.00 sıralarında olayı Derik İlçe Jandarma Komutanlığına bildirmiştir. Derik
İlçe Jandarma Komutanlığı ise olay hakkında Derik Cumhuriyet Başsavcılığına
bilgi vermiştir. Bunun üzerine yetkili makamlar olay yerinde çeşitli
incelemeler yapmışlardır. Olay Yeri Tespit Tutanağı'na
göre aracın sol ön koltuğunda başvurucuların babası Ş.Ç., aracın sol arka
koltuğunda ise H.K. adlı kişi ölü olarak bulunmuştur. Olay Yeri Tespit Tutanağı'na göre ayrıca yapılan araştırmalar neticesinde
aracın durduğu yerden otuz metre ileride boş mermi kovanları bulunmuştur.
23/7/1993 tarihinde Cumhuriyet savcısının da katılımıyla ölü muayene işlemleri
gerçekleştirilmiştir.
9. Derik Cumhuriyet Başsavcılığı, araçta bulunan ve olaydan yara
almadan kurtulan A.C. ile S.S.nin ifadelerini
almıştır. S.S. 26/7/1993 tarihli ifadesinde özetle biçicilik
işi ile iştigal etiğini, olay günü Ş.Ç., H.K. ve A.C. ile birlikte Pınarcık
köyüne giderek biçicilik işinden alacaklarını ilgili
kişilerden tahsil ettiğini, saat 21.00-21.30 sıralarında bu köyden
ayrıldıklarını, seyir hâlinde iken araçlarının uzun namlulu silahlarla
taranmaya başladığını, bu olayın yaklaşık 2-3 dakika sürdüğünü belirtmiştir.
S.S., silah seslerinin kesilmesi üzerine belli bir süre arabanın içinde
bekledikten sonra olay yerine en yakın köye doğru kaçmaya başladığını, olay
yeri karanlık olduğundan kendilerine kimlerin ateş ettiğini göremediğini,
kimseyle herhangi bir husumetlerinin bulunmadığını ifade etmiştir. Araçta
bulunan A.C. de S.S.nin ifadesine benzer şekilde
beyanda bulunmuştur.
10. Olay hakkında yürütülen soruşturma kapsamında, PKK terör
örgütünden ayrılarak güvenlik güçlerine teslim olan N.M. adlı kişinin de
ifadesi alınmıştır. N.M., 9/8/1993 tarihli ifadesinde özetle kendisinin
herhangi bir terör eylemine karışmadığını, bununla birlikte Pınarcık Köyünde
iki kişinin öldürülmesi olayı dâhil olmak üzere bazı olayların PKK terör örgütü
tarafından yapıldığının kendisine anlatıldığını ifade etmiştir. N.M. ifadesinde
ayrıca Derik ilçesinde faaliyet gösteren terör örgütü mensuplarının kod
adlarının neler olduğunu yetkili makamlara iletmiştir. Başvuru formundaki bilgi
ve belgelerden, olayın faillerinden yalnızca H.B.nin
kimlik bilgilerinin bilindiği, diğer faillerin ise kimlik bilgilerinin
bilinmeyip sadece kod adlarının bilindiği anlaşılmaktadır.
11. Derik Cumhuriyet Başsavcılığı olayın PKK terör örgütü
tarafından yapıldığını, olayı soruşturma görev ve yetkisinin Diyarbakır Devlet
Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığında olduğunu belirterek 14/9/1993
tarihinde görevsizlik kararı vermiştir.
12. Bu karar üzerine soruşturma işlemlerine Diyarbakır Devlet
Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 1993/3790 sayılı dosyası
üzerinden devam edilmiştir. Bu kapsamda olay yerinde bulunan on dokuz adet
mermi kovanı 22/8/1994 tarihinde Diyarbakır Bölge Kriminal
Polis Laboratuvarı tarafından incelenmiş ve bu inceleme sonucunda olay yerinde
bulunan on dokuz adet mermi kovanının tek bir silah ile atılmış olduğu tespit edilmiştir.
Bu inceleme kapsamında ayrıca olay yerinde bulunan on dokuz adet mermi kovanı
ile diğer faili meçhul olaylarda elde edilen mermi kovanları mukayese edilmiş
ancak aralarında herhangi bir irtibat kurulamamıştır.
13. Başvuru formu ve eklerindeki bilgi ve belgelerin
incelenmesinden Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından 29/9/1993 tarihinde Derik İlçe Jandarma Komutanlığına, Mardin
Emniyet Müdürlüğüne ve Mardin İl Jandarma Komutanlığına müzekkereler yazılarak
olayın faillerinin araştırılmasının ve her üç ayda bir olayla ilgili olarak
Savcılığa bilgi verilmesinin istendiği anlaşılmaktadır.
14. Bu müzekkkereler üzerine kolluk
görevlilerince düzenlenen, olayın fail ya da faillerinin tespit edilemediğine
ilişkin tutanaklar Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmiştir. Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilen tutanaklar arasında olayın faillerinden olduğu
değerlendirilen ve kimlik bilgileri bilinen H.B. adlı kişinin araştırılmasına
ilişkin tutanaklar da yer almaktadır. Bu tutanaklarda, H.B.nin
1992 yılında PKK terör örgütüne katıldığı ve 1993 yılında Mardin'in Mazıdağı
ilçesi kırsalında meydana gelen bir çatışmada öldürüldüğünün kendi köy halkı
tarafından bilindiği belirtilmiştir.
15. Başvuruculardan Behçet Çoban, Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığına 25/9/2012 tarihinde bir dilekçe sunarak babasının ölümüne
ilişkin olarak yürütülen soruşturma dosyasında bulunan tüm belgelerin birer
fotokopisinin kendisine verilmesi talebinde bulunmuştur. Başvuru formu ve
eklerinden, başvurucu Behçet Çoban'a soruşturma evrakının bir fotokopisin
verilmesinin uygun olduğunun değerlendirildiği anlaşılmaktadır.
16. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, dava zamanaşımı süresinin
yirmi yıl olduğu ve bu sürenin 23/7/2013 tarihinde dolduğu gerekçesiyle
17/9/2013 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
17. Başvurucular anılan kararı 27/4/2015 tarihinde
öğrendiklerini belirterek 21/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. İlgili hukuk için bkz. Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu,
B. No: 2014/15732, 24/1/2018, §§ 32-69.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 7/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
20. Başvurucular; ölüm olayı ile soruşturmayı sonuçlandıran
karar arasında geçen yirmi yıl boyunca kendilerine hiçbir tebligat
yapılmadığını, soruşturmaya sunabilecekleri bir katkı olup olmadığı hususunda
ifadelerinin dahi alınmadığını iddia etmişlerdir. Başvurucular ayrıca lehe olan
delillerin toplanmasını isteme hakkının kendilerine sunulmadığını,
soruşturmanın etkili ve sonuç alıcı bir şekilde yürütülmediğini, soruşturmanın
yıllarca sadece üç ayda bir düzenlenen tutanaklarla ilerlediğini, soruşturmanın
makul sürede tamamlanmadığını ifade etmişlerdir. Başvurucular bu iddialarla
adil yargılanma, makul sürede yargılanma haklarının, kanun önünde eşitlik
ilkesinin, hakkın kötüye kullanılması yasağının ve etkili başvuru hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucular temel olarak
yakınlarının ölüm olayı hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini
ileri sürmektedirler. Başvurucular eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiası
dâhil diğer ihlal iddiaları yakında yeterli bir açıklama yapmamışlardır. Bu
itibarla başvurucuların tüm şikâyetlerinin yaşam hakkının usul yönü kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
22. Anayasa’nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı"
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
23. Anayasa’nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
bölümü şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
24. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları
tarafından yapılabilecektir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41).
Başvurucular, başvuruya konu olayda yaşamını yitiren kişinin çocuklarıdır. Bu
nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
25. Bununla birlikte başvurunun başvuru yollarının tüketilmesi
ve bu kuralla iç içe girmiş bulunan otuz günlük başvuru süresi kuralı
bakımından da ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir.
26. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale
neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
29. Öncelikle belirtmek gerekir ki anılan Anayasa ve Kanun
maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel
başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare
olmasının doğal sonucudur (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
30. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
31. Tüketilmesi gereken başvuru yolları, başvurucunun
şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikteki kullanılabilir ve etkili başvuru yollarıdır. Ayrıca
başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir
kural olup bu kurala uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının
dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru
yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile
başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması
gerekmektedir. Bu nedenle başvurucuların kendisinden başvuru yollarının
tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediklerinin
başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, §
28).
32. İhlal iddiasını değerlendirmeye ve ihlal tespiti
yapıldığında yeterli giderimi sağlamaya imkân tanıyan bir başvuru yolunun
bulunmaması hâlinde başvuru yollarının tüketilmesi kuralını uygulamak mümkün
olmayacaktır (Yasin Ağca, B. No:
2014/13163, 11/5/2017, § 121). Böyle bir durumda başvurucuların ihlali
öğrendikleri tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmaları
gerekmektedir.
33. Şikâyetleri konusunda çözüm sağlayabilecek etkili bir
başvuru yolunun mevcut olması hâlinde öncelikle bireysel başvuruda bulunmak,
dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü
bulunan başvurucular, en kısa sürede yetkili makamlara başvurmalıdırlar. Zira
zaman geçtikçe delillerin kaybolma veya bozulma ihtimali artmakta, gerçeklerin
ortaya çıkması zorlaşmaktadır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 84).
34. Öte yandan şikâyeti yetkili makamlara iletmenin imkânsız
veya önemli ölçüde güç olduğu durumlar -ki bu durumların neler olduğu her
başvuruda olay ve olgular ile başvurucunun tutumu nazara alınarak ayrıca
değerlendirilmelidir-mevcutsa başvurucuların özen yükümlülüğünün ancak bahse
konu durumların sona ermesinden itibaren başlayacağı kabul edilmelidir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu,
§ 85).
35. Yaşam hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup
olmadığı yönünden inceleme yapılabilmesi için -mutlak surette gerekli olmasa
da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu
makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile
getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848,
17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş,
B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
36. Diğer taraftan başvurucuların yetkili makamlara müracaat
etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa
başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl
almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul
olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve
şikâyetini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidirler (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira
soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde
anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir
(Yasin Ağca, § 121). Böyle bir
durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları
veya varmaları gerektiği andan itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda
bulunmalıdırlar. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin
ne zaman farkına varmaları gerektiği her davanın şartlarına bağlı olarak
değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu,
§ 87).
37. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici
gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın ilerlemesini
sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını
tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da beklenmemelidir. Ancak bu hâlde
dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun
farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde
bireysel başvuruda bulunmalıdırlar (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, §
88).
38. Son olarak ifade etmek gerekir ki soruşturmanın
etkisizliğinin fark edildiği veya fark edilmesi gerektiği andan itibaren süresi
içinde bireysel başvuru yapılmayıp zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin beklenmesi hâlinde
soruşturmaya konu olayın üzerinden geçen uzun zaman gerçeklerin ortaya
çıkmasını zorlaştıracak ve neredeyse imkânsızlaştıracaktır. Böylesi bir durumda
Anayasa Mahkemesi, devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup
uymadığını inceleyemeyecek; yaşam hakkının usul boyutu yönünden yapacağı
değerlendirmede yeniden yargılamaya karar veremeyecek ve şartları
gerçekleştiğinde sadece ihlali tespit edip tazminata hükmedebilecektir. Oysa
ölüm olayının sebep ve koşulları ile sorumluların tespitine imkân veren
etkinlikte bir soruşturma yapılması ve gerektiği takdirde sorumluların
caydırıcı bir ceza ile cezalandırılmaları için yeniden yargılamaya karar
verilebilmesinin benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde oynadığı rolün
büyüklüğü tartışılmazdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu,
§ 89).
39. Başvuru formu ve eklerindeki bilgi ve belgelere göre somut
olayda yaşanan hadiseyle ilgili olarak resen bir ceza soruşturması başlatılmış,
bu kapsamda olay yeri incelemesi ile ölü muayene işlemleri gerçekleştirilmiş,
olayla ilgili bilgi sahibi olabilecek bazı kişilerin ifadesi alınmıştır.
Bununla birlikte başvuru formu ve eklerindeki bilgi ve belgelere göre
-özellikle Diyarbakır Bölge Kriminal Polis
Laboratuvarının 22/8/1994 tarihli raporundan sonra- olayın aydınlatılmasına ve
faillerin tespitine yönelik önemli herhangi bir soruşturma işlemi yapılmamış,
yalnızca faillerin tespitine çalışıldığı yönünde kolluk görevlilerince belli
aralıklarla tutulan ve zamanla sıradan hâle gelen tutanaklar soruşturma evrakı
arasına alınmıştır.
40. Başvuruculardan Behçet Çoban, Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığına 25/9/2012 tarihinde bir dilekçe sunarak babasının ölümüne
ilişkin olarak yürütülen soruşturma dosyasında bulunan tüm belgelerin birer
fotokopisinin kendisine verilmesi talebinde bulunmuştur. Soruşturma dosyasının
bir nüshasının istenmesinden ibaret olan bu talebin de soruşturmanın
ilerlemesini sağlayıcı nitelikte olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla
başvuruculardan Behçet Çoban'ın bu talep ile soruşturmanın etkililiği adına
yetkili makamlarla anlamlı bir temas kurduğu söylenemez.
41. Behçet Çoban'ın Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu
25/9/2012 tarihli dilekçesi dikkate alındığında başvurucuların babalarının ölüm
olayıyla ilgili olarak bir ceza soruşturması yürütüldüğünden haberdar olduğu
anlaşılmaktadır. Başlatılan ceza soruşturmasından sonra olayla ilgili
şikâyetlerini yetkili makamlara iletmede veya soruşturmanın etkisizliğiyle
ilgili bireysel başvuru yapmada güçlük çektikleri yönünde herhangi bir
iddiaları bulunmayan başvurucular, yaşanan elim olayla ilgili şikâyetlerini
yetkili makamlara iletmemiş ve soruşturmanın etkililiği yönünde beklentiye
girmelerine neden olacak şekilde soruşturma makamları ile anlamlı bir temas
kurmamışlardır. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici bir
gelişme yaşanmamış ve soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı bir tedbir de
alınmamıştır. Buna rağmen başvurucular, bireysel başvuru yapmak için
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verilmesini beklemişlerdir. Yürütülen
soruşturmanın etkisiz bir hâl alması nedeniyle soruşturma sonucunu beklemesi
gerekmeyen başvurucuların Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı olan 23/9/2012 tarihinden makul olmayan bir süre sonra 21/5/2015
tarihinde yaptıkları başvuru, süresinde yapılmış bir başvuru olarak kabul
edilemez.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin süre
aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
süre aşımı nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
7/2/2019 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.