TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BEDRİYE DEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/8309)
|
|
Karar Tarihi: 13/9/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren
DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Bedriye
DEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüsnü
ŞAVLUK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, meydana gelen ölümlü trafik kazasına ilişkin etkili
ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. 24/6/2014 tarihinde başvurucunun oğlu N.D.nin
idaresindeki TIR'ın yolun sağ şeridinde seyretmekte olan M.A. idaresindeki
kamyona arkadan çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında N.D. vefat
etmiştir.
9. Olaya ilişkin Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma
başlatılmıştır.
10. Kollukta beyanı alınan ve Cumhuriyet Başsavcılığınca da
şüpheli sıfatıyla dinlenen M.A. özetle bir kargo şirketinde şoför olarak
çalıştığını, kendisine tahsis edilen kamyon ile Antep'ten İzmir'e gitmek üzere
24/6/2014 gecesi yedek şoför M.Y. ile birlikte yola çıktıklarını,
güzergâhlarına göre Pozantı üzerinden Konya'ya gideceklerini ancak Pozantı
girişini kaçırdığını, yola devam ederken Çamtepe
girişini görmesine rağmen yolun altından geçmesi nedeniyle emin olamadığı için
bu dönüşten dönmediğini, hızının 40-50 km kadar olduğunu, ileride bir dönüş
bulacağını düşündüğünü, girişi kaçırdıktan sonra aniden yavaşlamadığını yahut
aracını durdurarak geri geri gitmediğini, kaza esnasında yanında yedek şoför
olarak bulunan M.Y.nin uyumakta olduğunu, çarpan
aracı dikiz aynasından görmesiyle kazanın gerçekleşmesinin bir olduğunu, bu
nedenle çarpan aracın çok hızlı seyrettiğini düşündüğünü, çarpmanın hızıyla
kendi aracının savrularak bariyerlere çarptığını, aracını gerekli özeni
göstererek kullandığını ve gerçekleşen kazada kusurunun bulunmadığını beyan
etmiştir.
11. Kaza anında M.A. idaresindeki araçta yedek şoför olarak
bulunan M.Y. kollukta alınan beyanında; kendisinin uyumakta olduğunu, kaza
anında uyandığını, M.A.ya
nerede olduklarını sorduğunu, M.A.nın "Bilmiyorum, elimde sigara vardı dönüşü
kaçırmışım." dediğini, bu nedenle M.A.nın
geri geri gitmiş ya da ani fren yapmış olabileceğini düşündüğünü beyan
etmiştir.
12. Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 26/6/2014 tarihli
bilirkişi raporunda, M.A.nın
idaresindeki aracın takograf cihazından alınan rapora
göre kural ihlalinin olmadığının anlaşıldığı, N.D.nin
arkadan çarpma ve önlerinde giden araçları güvenli veya yeterli mesafeden
izlememe kusur veya kuralını ihlal etmesi nedeniyle birinci derecede
kusurlu olduğu belirtilmiştir.
13. Kazadaki kusur durumuna ilişkin olarak Tarsus Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından alınan 1/9/2014 tarihli bilirkişi raporunda; kazanın
meskûn mahal dışında, 10,5 m genişlikte, kuru zeminli, asfalt kaplama, eğimsiz,
düz, aydınlatması olmayan otoyolda, açık havada, gece meydana geldiği, kaza
tespit tutanağına göre çarpma noktasından önce 8 m fren izi olduğu tespit
edilmiştir. Raporda, kamyon sürücüsünün durduğu veya geri geri manevra yapmış
olabileceği yönündeki iddia kapsamında olayın iki duruma göre ayrı ayrı
değerlendirmesi yapılmıştır.
14. Buna göre kazanın kamyon sürücüsünün otoyolda nizami seyri
sırasında meydana gelmiş olması durumunda N.D.nin sağ
şeritte, özen yükümlülüğüne aykırı seyri sırasında ön ilerisinde seyreden araca
çarpmamak için fren tatbik etmiş ise de 8 m frenli vaziyette, arkadan çarptığı
olayda dikkatsiz, tedbirsiz ve kurallara aykırı davranışı ile asli ve tam
kusurlu olduğu, M.A.nın
kusursuz olduğu sonucuna ulaşılacağı belirtilmiştir.
15. Kazanın kamyon sürücüsünün otoyolda geri manevra yapması
veya duraklaması sırasında meydana gelmesi durumunda ise N.D.nin
sağ şeritte seyri sırasında, ön ilerisinde öngörüsü olmayacak şekilde,
kurallara aykırı olarak duraklayan veya geri manevra yapan araca çarpmamak için
fren tatbik etmiş ise de 8 m frenli vaziyette arkadan çarptığı olayda hatalı
tutum ve davranışı bulunmadığından kusursuz olduğu, M.A.nın
ise kurallara aykırı olarak, arkadan gelen sürücüler açısından öngörülemeyecek
ve tehlike yaratacak şekilde duraklaması veya geri manevra yapmasıyla kazaya
sebep olduğu, olayda dikkatsiz, tedbirsiz ve kurallara aykırı davranışı ile
asli ve tam kusurlu olduğu sonucuna ulaşılacağı tespit edilmiştir.
16. Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığınca 12/1/2015 tarihinde,
21/10/2014 tarihli ek bilirkişi raporu ile takograf
cihazının yeniden inceletilmesinde M.A.nın
iradesindeki aracınhızının kaza sırasında yasal
sınırlar içinde ve seyir hâlinde olduğunun tespit edildiği, tanık M.Y.nin beyanına kaza esnasında uyuması nedeniyle görgüye
dayalı bilgisinin bulunmaması ve anlatımını destekler mahiyette delil
bulunmaması sebepleriyle itibar edilmediği, tüm bu hususların bir arada
değerlendirilmesinde trafik kazasının kamyon sürücüsü şüphelinin otoyolda
nizami seyri sırasında meydana geldiği ve şüpheli M.A.nın
gerçekleşen kazada herhangi bir kusurunun bulunmadığı, ölen N.D.nin
kazanın gerçekleşmesinde asli ve tam kusurlu olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya
yer olmadığına dair karar verilmiştir.
17. Başvurucunun yaptığı itiraz Tarsus Sulh Ceza Hâkimliğince
1/4/2015 tarihinde, itiraza konu karardaki gerekçenin ayrıntılı ve yeterli
olduğu, evrak içeriğine uygun düştüğü, itirazın kabulü için bir neden
bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
18. Anılan karar 13/4/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
başvurucu 8/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 13/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
20. Başvurucu; oğlunun ölümüne sebebiyet veren kazada M.A.nın kusurlu olduğunu, bu yönde
bilirkişi raporu ve tanık beyanı olmasına karşın bu deliller dikkate
alınmaksızın kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini
belirterek yaşam hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
21. Bakanlık görüşünde, başvurucunun şikâyetinin ihmal nedeniyle
meydana gelen bir trafik kazası sonucu ortaya çıkan ölüm olayına ilişkin olması
nedeniyle başvurunun Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Benzer şikâyetleri
ihtiva eden başvurularda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin etkili başvuru
yolunun tazminat yolu olduğunu kabul ettiği, ancak başvurucunun bu yolu
tükettiğine ilişkin bir bilgi ya da belgeyi başvurusunda sunmadığı hususları da
Bakanlıkça vurgulanmıştır. Bu nedenle Bakanlık başvuru yolları tüketilmeden
yapılan başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilebileceğini ileri
sürmüştür. Bakanlık esas hakkındaki görüşünde ise ceza soruşturmasında
toplanması gereken delillerin makul süre içerisinde toplandığını, başvurucunun
soruşturmaya etkin katılımının sağlandığını vetoplanan
delillere göre bir yargısal sonuca varıldığını belirtmiştir. Ayrıca Bakanlık
Anayasa Mahkemesi içtihatlarından da bahsederek etkili yargısal sistem kurma
yükümlülüğünün ceza soruşturmasında uygun araçların kullanılmasını güvence
altına alan bir yükümlülük olduğunu, soruşturma sonucunda dava açılmasının bir
zorunluluk olmadığını belirterek yaşam hakkının ihlal edilmediği
değerlendirmesinde bulunmuştur.
22. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda
daha ayrıntılı şekilde bahsettiği hususları tekrar ederek ceza soruşturmasında
toplanan delillerin Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığınca yanlış
değerlendirildiğini belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
23. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
24. Anayasa'nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiaları, oğlunun ölümüne
sebebiyet veren trafik kazasına ilişkin yürütülen ceza soruşturmasının etkili
olmadığına ilişkin olup iddiaların yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru
hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği
gereği yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru, ancak yaşanan
ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda
başvurucu, ölen kişinin annesidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir
eksiklik bulunmamaktadır.
27. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
28. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
29. Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun
yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini
önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir
ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece
mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu
zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
30. Diğer taraftan etkili bir başvurudan söz edilebilmesi için
başvuru yolunun sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun
uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü
ele alma yetkisine sahip bulunması gerekir. Başvuru yolunun ancak bir hak
ihlali iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş
bir hak ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir giderim
sunabilmesi hâllerinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Yine vuku
bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu olduğunda tazminat ödenmesinin yanı
sıra sorumluların ortaya çıkarılması bakımından da yeterli usule ilişkin
güvencelerin sağlanması gerekir (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).
31. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama
hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif
ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu
ve diğerleri, § 50).
32. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında
bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme
yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan
tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin
gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı
koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
33. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
ayrıca usule ilişkin yönü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Yaşama hakkı kapsamındaki usule
ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari
nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten meydana gelen ölüm
olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini
ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat
davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi, ihlali
gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
55).
34. Bununla birlikte kasıtlı olmayan eylemler nedeniyle meydana
gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir
yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşama hakkının ihlaline kasten sebebiyet
verilmediği durumlarda "etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki
pozitif yükümlülük mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk
yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
35. Başvurucu, yaşama hakkının kasten ihlal edildiğini ileri
sürmemiş olup somut olayda başvurucunun oğlunun ölümüne kasten sebebiyet
verildiği izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır.
36. Başvuruya konu kazaya ilişkin olarak ölümün kaza sonucu
meydana geldiğini ortaya koyan, olası sorumlulukları meydana çıkarabilecek ve
varsa muhtemel sorumlulukların tartışılmasını sağlayabilecek seviyede bir ceza
soruşturması yürütülmüştür.
37. Bu durumda -somut olayın koşulları çerçevesinde- yaşama
hakkı kapsamında devletin sahip olduğu etkili
bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük, başvurucuya
adli yargı mercileri önünde açabileceği bir tazminat yolunun sağlanması ile
yerine getirilmiş sayılabilir.
38. Somut olayda, başvuru formu ve/veya eklerinde başvurucunun
oğlunun hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan trafik kazası dolayısıyla açılan bir
tazminat davasından bahsedilmemiştir. Yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal
edildiği iddiasına ilişkin kanunda öngörülen ve fiilen de etkili olmadığı
yönünde bir veri bulunmayan tazminat davası açma yolu tüketilmeden yapılan
bireysel başvuruda başvuru yollarının tüketildiği söylenemez.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
13/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.