TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ECRİN AKKAYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/8599)
Karar Tarihi: 8/5/2019
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Murat İlter DEVECİ
Başvurucu
Ecrin AKKAYA
Vekili
Av. Mehtap CABAK ÖZCAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, maden ocağında çalışan işçilerin yaşamlarının korunması için gerekli tedbirlerinin alınmaması sonucu ölüm olayı meydana gelmesi ve olaydan kaynaklanan zararın yetersiz şekilde tazmin edilmesi nedenleriyle yaşam hakkının; uzun süren yargılama nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/5/2015 tarihinde başvurucunun velisi tarafından yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirilmesine gerek görülmediğini bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Bir kamu iktisadi teşebbüsü olan Türkiye Taş Kömürü Kurumuna (TTK) bağlı Karadon Taşkömürü İşletme Müessesesinin asıl işveren, özel hukuk hükümlerine tabi bir şirketin ise alt işveren olarak işlettiği Zonguldak'taki bir maden ocağında 17/5/2010 tarihinde meydana gelen grizu patlaması sonucu başvurucunun babası E.A.nın da aralarında bulunduğu birçok kişi ölmüş; pek çok kişi de yaralanmıştır. Başvurucu, olay tarihinden sonra 24/12/2010 tarihinde dünyaya gelmiştir.
9. Başvurucu, vekili aracılığıyla babasının ölümüne yol açan olayın tamamen işverenlerin kusuru neticesinde meydana geldiğini ileri sürerek 30/5/2013 tarihinde TTK ve alt işveren aleyhine Zonguldak 3. İş Mahkemesi (İş Mahkemesi) nezdinde tazminat davası açmıştır. Açtığı davada başvurucu 1.000 TL maddi, 80.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
10. Başvurucu 9/5/2014 tarihinde maddi tazminat talebini ıslah yoluyla 43.537,23 TL'ye çıkarmıştır.
11. Yaptığı yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar veren İş Mahkemesi başvurucu lehine -başvurucunun doğum tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte- 43.537,23 TL maddi, 45.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Anılan kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
Zonguldak 1. İş Mahkemesinin 2010/420 Esas sayılı dosyası aynı iş kazasına ilişkin açılan tazminat davasına ilişkin olup dosya kusur durumu yönünden dava dosyamızca bekletici mesele yapılmış bu dosyada aldırılan kusur raporları ile Ankara 13. İş Mahkemesinin 2010/712 Esas sayılı dosyasında aldırılan kusur raporları arasındaki çelişkide giderilmek suretiyle 17/05/2010 tarihinde meydana gelen ( grizu patlaması şeklindeki ) iş kazasında davalı asıl işveren TTK'nın % 30 diğer davalı ... A.Ş.'nin ise % 70 kusuru bulunduğu anlaşılmakla; bu kusur oranı dikkate alınarak 16/05/2013 tarihi itibariyle dosya karara çıkarılmıştır. Kusur raporları kazanın oluşuna uygun bulunup çelişkide giderildiğinden ve kazanın niteliği gereği davacılar murisine yüklenebilecek bir kusur da bulunmadığından bu dosyanın kesinleşmesi beklenmemiştir. Ancak yargılama sırasında Yargıtay 21. HD'in 2013/16994 Esas 2014/5229 Karar sayılı ve 18/03/2014 tarihli ilamı ile 1. İş Mahkemesinin 2010/420 Esas sayılı dosyası onanmıştır.
...
Dosya, davacının maddi zararının tespiti için hesap uzmanı bilirkişiye tevdii olunmuş, bilirkişi tarafından düzenlenen 14/03/2014 tarihli raporu ile; davacının 43.537,23-TL maddi destek kaybının belirlendiği anlaşılmıştır.
Davacı vekili harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile bilirkişi raporu doğrultusunda davasını ıslah etmiştir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; 17/05/2010 tarihinde davalı TTK'nın asıl işveren, diğer davalı ... A.Ş.'nin ise alt işveren olarak işlettiği Karadon'daki maden ocağında meydana gelen grizu patlaması şeklindeki iş kazasında davacı murisi [E.A.]nın da aralarında bulunduğu 30 işçinin yaşamını yitirdiği ve ayrıca 11 işçinin yaralandığı tartışmasızdır. Yargılama aşamasında kusur tespiti yönünden aldırılan bilirkişi raporlarında TTK'nın % 30 diğer davalı ...AŞ.'nin ise %70 kusuru [b]ulunduğu anlaşılmıştır...
Maden işi tehlikeli işlerden olup çalışma koşulları nedeniyle kaçınılmazlık iş kazalarının oluşumuna etki etse de iş güvenliği önlemlerinin alınması kazaları büyük ölçüde önlemektedir. Nitekim gelişmiş ülkelerdeki maden kazası sıklığı ve ölüm oranı ile ülkemizdeki kaza sıklığı ve ölüm oranı iş güvenliği önlemlerinin önemini açıkça ortaya koymaktadır. Yaşam hakkı insan haklarının en önemlisi olup bu hakkın ihlali hiçbir şekilde korunamaz.
Davalıların gerekli iş güvenliği önlemlerini almamaları nedeniyle davaya konu ölümün gerçekleştiği kaza meydana gelmiş olup davacı bu nedenle babasını hiç tanıyamadan ve bu duyguyu bilmeden yaşamak zorundadır. Maddi desteği kadar manevi yönden de destek vebu nedenle güven duygusunu kaybetmiştir .Davacının bu nedenle ömrünün her aşamasında bu ölüm nedeniyle manevi yönden büyük elem ve üzüntü duyacağı açıktır. Ölümle doğan kaybın telafisi mümkün olmasa da duyulan elemin bir nebze hafifletilmesinde manevi tazminat önemli bir etken olup kazadaki kusur durumu, davacıların yaşı, ekonomik koşullar ve tazminatın genel ilkeleri dikkate alındığında manevi tazminata ilişkin talebi[n] kısmen kabulüne, maddi tazminata ilişkin talebin ise kabulüne karar [verilmiştir.]
..."
12. Başvurucu, manevi tazminat miktarının yetersiz olduğunu ve iş kazaları nedeniyle hükmedilen tazminatların benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesi bakımından caydırıcılıktan uzak olması nedeniyle ülkede iş güvenliği tedbirlerine yeterince uyulmadığını ileri sürerek İş Mahkemesince verilen kararı vekili aracılığıyla temyiz etmiştir.
13. TTK da başka hususlar yanında işin diğer davalıya ihale yoluyla verildiğini, diğer davalıyla aralarında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmadığını ve tüm sorumluluğun diğer davalıya ait olduğunu belirterek İş Mahkemesi kararını temyiz etmiştir.
14. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 21. Hukuk Dairesi (Daire) 5/3/2015 tarihinde dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalılar arasındaki kusur durumunun ileride açılabilecek rücu davasında değerlendirilebileceğine işaret ederek bütün temyiz itirazlarının reddiyle İş Mahkemesi kararının onanmasına karar vermiştir.
15. Dairenin kararı başvuru vekiline 24/4/2015 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvuru 22/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
16. Başvurucu, vekili aracılığıyla temyiz incelemesinde yapılan maddi hata sonucu manevi tazminatın yetersiz olduğuna yönelik temyiz talepleri hakkında karar verilmediğini belirterek Daireden kararın düzeltilmesi talebinde bulunmuştur.
17. Daire 17/9/2015 tarihinde, İş Mahkemesi kararlarıyla ilgili olarak Yargıtayca verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna başvurulamayacağı ve temyiz incelemesi sonunda verilen kararda maddi yanılgı bulunmadığı gerekçesiyle karar düzeltme talebini reddetmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun haksız fiillerden doğan borç ilişkileri ndeki sorumluluğu genel olarak düzenleyen 49. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür."
19. 6098 sayılı Kanun'un "Manevi tazminat" kenar başlıklı 56. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir."
B. Uluslararası Hukuk
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "İnsan haklarına saygı yükümlülüğü" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar."
21. Sözleşme'nin "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur..."
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ölüme kasten sebep olunduğu veya ölümün bir saldırı ya da kötü muamele sonucu meydana geldiği iddiasına ilişkin davalarda tazminat ödenmesine hükmedilmesi Sözleşmeci devletleri, sorumluların tespit edilmesine ve cezalandırılmasına yol açabilecek soruşturma yürütme yükümlülüğünden muaf tutmamaktadır (Al-Skeini ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 55721/07, 7/7/2011, § 165; Mustafa Tunç ve Fecire Tunç/Türkiye [BD], B. No: 24014/05, 14/4/2015 § 130; Mehmet TURSUN /Türkiye, Mehmet Tursun ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 23307/10, 64591/11, 22/5/2018, § 56). Bu tür olaylarda tazminatın yeterli kabul edilerek başvurucunun mağdur sıfatının bulunmadığı sonucuna varılabilmesi için iki unsurun birlikte bulunması gereklidir. İlk olarak devletin yetkili makamları, sorumluların tespit edilmesini ve cezalandırılmasını sağlayabilecek şekilde derinlemesine ve etkin bir soruşturma yürütmelidirler. İkinci olarak ise başvurucu, gerektiği takdirde tazminat almalı ya da en azından kötü muamelenin neden olduğu zarar nedeniyle tazminat talebinde bulunma ve tazminat elde etme imkânına sahip olmalıdır (Mehmet Tursun/Türkiye, Mehmet Tursun ve diğerleri/Türkiye, § 56; Gäfgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, § 116).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 8/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, kanuni engele rağmen olayın meydana geldiği madenin işletmeciliğini alt işverene veren TTK'nın gerekli iş güvenliği önlemleri almadığı gibi alt işvereni de etkin olarak denetlemediğini, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (Çalışma Bakanlığı) ile ilgili kamu kurumlarının iş güvenliği ve işçi sağlığı konularında gerekli denetimleri yapmadığını oysa başvuruya konu edilen olayın öngörülebilir ve önlenebilir olduğunu, Anayasa'nın 17. maddesinin bireyin yaşamını her türlü tehlikeden korumak ve bu kapsamda yaşam hakkına yönelen ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir idari ve yargısal sistem kurma konusunda devlete yükümlülük yüklediğini belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bundan başka başvurucu, İş Mahkemesince hükmedilen manevi tazminatın azlığı nedeniyle benzer olayların yaşanmaması için gerekli olan caydırıcılık niteliğinden uzak olduğunu ifade ederek hem yaşam hakkının hem de adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, kamu makamlarınca yaşamı koruyucu önlemlerin alınmadığına ve yetkili yargısal mercilerce karar altına alınan yetersiz tazminat miktarlarının somut olay dolayısıyla oluşan zararların giderimini telafi etmekten uzak olduğu gibi yargısal sistemin benzer ihlallerin önlenmesine ilişkin önemli rolünü de zedelediğine ilişkindir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, adil yargılanma hakkıyla bağlantı kurularak ileri sürülen iddianın da yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği kanısındadır.
27. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.”
28. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
29. Somut olayda başvurucu, Çalışma Bakanlığı ile ilgili kamu kurumlarının da iş güvenliği ve işçi sağlığı konularında gerekli denetimleri yapmadığını ileri sürmüştür. Ne var ki başvurucu; TTK ve madeni işleten şirket hakkında açtığı tazminat davasının neticelenmesinden sonra bireysel başvuru yaptığı gibi anılan kamu makamları aleyhine tazminat davası açıp açmadığı, açmışsa bu davanın akıbetiyle ilgili Anayasa Mahkemesine herhangi bir bilgi de vermemiştir. Bu sebeple TTK dışındaki kamu kurum ve kuruluşları yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
30. Anayasa Mahkemesi maden kazası sonucu meydana gelen ölüm olayına ilişkin etkili ceza soruşturması yapılmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin Naziker Onbaşı ve diğerleri (B. No: 2014/18224, 9/5/2018, §§ 51, 53) başvurusunda; kömür madeni işletme işinin bu işte çalışanlar başta olmak üzere kişilerin yaşamı ile vücut bütünlüğü bakımından birtakım riskler içermesi sebebiyle tehlikeli bir faaliyet olduğunu ve bu nedenle devletin yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında anılan hizmetin yerine getirilmesinde kişilerin yaşamı ile vücut bütünlüğünün korunması, ölüm ve yaralanma olaylarının önüne geçilmesi için gerekli tedbirleri almak zorunda olduğunu belirterek öngörülebilir bir riskin bulunduğu ve bu riskin bertaraf edilmesi için alınması gereken birtakım önlemler olduğu anılan durumda etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğü bakımından mutlaka etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekliliği bulunmadığının söylenemeyeceği sonucuna varmıştır.
31. Bununla birlikte maden kazası sonucu meydana ölüm olayından kaynaklanan maddi ve manevi zararlarının giderimi için açtığı tazminat davasına ait yargılama sürecinden sonra bireysel başvuru yapan başvurucu, başvuruya konu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasıyla ilgili herhangi bir bilgi vermediği gibi anılan soruşturmaya ilişkin bir şikâyetini de dile getirmemiştir. Bu nedenle başvurunun yaşam hakkı kapsamında hangi bağlamda ele alınacağının belirlenmesi gerekir.
32. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları ile -somut başvuruda olduğu gibi- olası sonuçlarının farkında olmalarına rağmen kamu makamlarının kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almamaları nedeniyle ortaya çıkan ölüm olaylarında, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte ceza soruşturması yürütülmesi ölenin yakınlarının mağdur sıfatlarının ortadan kalkması için yeterli değildir.
33. Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55) kararında belirtildiği gibi bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edilmesi durumunda ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanması da gerekir. Bu sebeple varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararlar giderilmelidir.
34. Somut olayda başvurucu, olayın meydana gelmesinde tam kusurlu olduklarını iddia ederek TTK ve alt işveren aleyhine tazminat davası açmıştır.İş Mahkemesince yapılan yargılama sonunda yaşam hakkına yönelik ihlallerin hiçbir şekilde korunamayacağı ve gerekli iş güvenliği önlemlerinin alınmaması nedeniyle ölüm olayının gerçekleştiği belirtilerek davalıların kusurlu olduklarını açıkça kabul edilmiştir. Başka bir ifadeyle somut olayda yaşam hakkının ihlal edildiği derece mahkemelerince tespit edilmiştir. Bu durumda Anayasa Mahkemesince yapılması gereken iş, yaşam hakkının ihlali nedeniyle ortaya çıkan manevi zararla ilgili giderimin sağlanıp sağlanmadığını ve bu bağlamda İş Mahkemesince hükmedilen tazminat miktarının benzer olayların yaşanmaması için gerekli olan caydırıcılık niteliğinden uzak olup olmadığını saptamaktan ibarettir.
35. Yargılama sonunda başvurucu lehine hüküm altına alınan 45.000 TL manevi tazminat hem Anayasa Mahkemesinin benzer yaşam hakkı ihlallerinde hükmettiği tazminat miktarıyla uyumludur hem de bu miktarın nesnelliğinden ve yeterliliğinden şüphe edilmesini gerektirecek herhangi bir neden bulunmamaktadır. Bu sebeple yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucu, yargılamanın yaklaşık iki yıl sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda kararlar verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013; Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12, 17/9/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
39. Somut olayda 30/5/2013 tarihinde açılan davanın 5/3/2015 tarihinde Daire tarafından onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.
40. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde davanın iki dereceli bir yargılama sisteminde toplam 1 yıl 9 ay 5 gün sürdüğü, yargılama sürecinin bütünü dikkate alındığında başvurucunun haklarını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
41. Açıklanan gereklerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 8/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.