logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(A.M.O. ve diğerleri [2.B.], B. No: 2015/868, 9/5/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

A.M.O. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/868)

 

Karar Tarihi: 9/5/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucular

:

1. A.M.O.

 

 

2. A.S.M.

 

 

3. D.S.M.

 

 

4. F.R.O.

 

 

5. J.S.S.

 

 

6. K.S.M.

 

 

7. K.A.S.

 

 

8. N.O.

 

 

9. O.S.S.

 

 

10. P.S.S.

Vekili

:

Av. İlknur TAŞKIN ERAKGÜN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tapu kaydı bulunan taşınmazın orman olduğu gerekçesiyle Hazine adına tespit edilmesi üzerine açılan kadastro tespitine itiraz davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/1/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Başvurucuların Dayandıkları Tapu Kaydı

9. Ağustos 1332 tarihli, Cilt: 19, Sayfa: 28 ve 91 sıra numaralı tapu kaydı İstanbul ili Beykoz ilçesi Anadolu Hisarı Göksu Boğaziçi mevkiinde "Maa müştemilat hekimbaşı çiftliği demekle maruf çiftliğin tamamı" vasıflı olarak Selim Sarı Fazluları ve Anadolu Hisar kalesi Sipahi Vakıflarından mukataalı olarak Y.İ. mirasçılarından M.N., Ş. ve M. adlarına tescillidir.

10. Maliye Bakanlığının 20/10/1943 tarihli yazısı ve İstanbul Defterdarlığının 12/11/1943 tarihli talebi üzerine anılan taşınmaz; Aralık 1943 tarihli, Cilt: 6, Sayfa: 82 ve 2 sıra numaralı tapu kaydı ile Maliye Hazinesi adına tescil edilmiştir.

11. Bu taşınmazın paydaşları tarafından Hazine aleyhine Üsküdar Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dava neticesinde 4/7/1944 tarihinde davanın kabulü ile tescilin iptaline ve Hazinenin el atmasının önlenmesine karar verilmiştir. Bu karar, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince onanarak 4/5/1945 tarihinde kesinleşmiştir. Karar uyarınca Aralık 1945 tarihli, Cilt: 7, Sayfa: 11 ve 1 sıra numaralı tapu kaydı; 4 pay itibarıyla birerden 3 payı Y.İ. evlatları M.N., Ş. ve M. ile 1 payı da Y.İ. eşleri S. kızı C., A. kızı E.N., Ö. kızı T.Y. ve A. kızı L.U. adlarına tapuya tescil edilmiştir.

12. Üsküdar Sulh Hukuk Mahkemesinin 1/7/1946 tarihli kararı ile Hekimbaşı Çiftliği altı ayrı parsele ifraz edilerek taksim edilmiştir. Mahkemenin 12/02/1948 tarihli kararı ile de daha önce ifraz edilen yerlerle ilgili başka bir ifraz işlemi daha yapılmıştır. Hekimbaşı Çiftliği'nden ifraz edilen "tarla, fundalık ve çiftlik ebniyesi" cinsli 459 hektar 3350 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz; Haziran 1947 tarihli, Cilt: 7, Sayfa: 68 ve 6 sıra numaralı tapu kaydı ile Y.İ. kızı M. adına tapuya tescil edilmiştir. Başvurucular, bu kayıt malikinin mirasçılarıdır.

B. Orman Kadastrosu ve 2/B Uygulaması ile Bu İşlemlere Karşı Yürütülen Daha Önceki Dava Süreçleri

13. Hekimbaşı Çiftliği'nin orman olan kısımları 9/7/1945 tarihli ve 4785 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile devletleştirilmiş ve bu Kanun uyarınca 5/12/1947 tarihinde Uzuntarla, Hekimbaşı ve Çavuşbaşı ormanları Hazine adına tapuya tescil edilmiştir.

14. Uyuşmazlık konusu taşınmazın da içinde bulunduğu Hekimbaşı Devlet Ormanı Bakanlar Kurulunca 28/12/1955 tarihinde muhafaza orman rejimine alınmış, bu işlem aleyhine Hekimbaşı Çiftliği paydaşlarınca açılan dava 1957 yılında reddedilmiştir.

15. 59 No.lu Orman Tahdit Komisyonunca 1987 yılında bu yerde orman tahdidinin aplikasyonu ve Hazine adına orman sınırı dışına çıkarma (2/B) uygulaması yapılmış, başvuru konusu taşınmazın bir bölümü de 2/B alanı olarak tespit edilmiştir. Alemdağ Orman İşletme Şefliğinin talebi üzerine 2/B alanı 1995 yılında tapuya tescil edilmiştir.

16. Başvurucular, 2/B uygulamasının iptali istemiyle -başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen bir tarihte- Orman Genel Müdürlüğü ve Maliye Hazinesi aleyhine Üsküdar Kadastro Mahkemesinde dava açmışlardır. Mahkeme 22/2/2000 tarihinde krokisinde P.I-A ile P.II-A ile gösterilen poligonlar içindeki kısımlar (1852 ada 1 parsel ve 2299 ada 7 parsel sayılı taşınmazlar) yönünden davanın kabulü ile 2/B işleminin iptaline ve bu kısmın başvurucuların da aralarında olduğu tapu malikleri adlarına orman sınırları dışına çıkartılmasına karar vermiştir. Mahkeme, devlet ormanı olarak sınırlandırılan kısımlar yönünden ise davayı reddetmiştir. Bu karar, Yargıtay 20. Hukuk Dairesince 2/11/2000 tarihinde onanmış; karar düzeltme isteminin aynı Daire tarafından 3/5/2001 tarihinde reddedilmesiyle kesinleşmiştir.

C. Başvuruya Konu Dava Süreci

17. Başvurucular, 2/B işlemine karşı Orman Genel Müdürlüğü ve Maliye Hazinesi aleyhine 8/8/1988 tarihinde Üsküdar Kadastro Mahkemesinde kadastro tespitine itiraz davası açmışlardır. Mahkeme 19/10/1988 tarihinde, 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 45. maddesinin Anayasa Mahkemesince kısmen iptal edilmesi nedeniyle davanın reddine karar vermiştir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2/4/1990 tarihli ilamıyla, devam eden bir davanın bekletici mesele yapılması gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Ümraniye Adliyesinin kurulmasıyla dava dosyası Ümraniye Kadastro Mahkemesine devredilmiştir. Daha sonra bu Mahkeme kapatılmış ve dava dosyası İstanbul Anadolu 1. Kadastro Mahkemesine devredilmiştir.

18. Mahkeme 14/9/2009 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucuların dayandıkları tapu kaydı kapsamında yalnızca 1852 ada 1 parsel ve 2299 ada 7 parsel sayılı taşınmazların orman sınırı dışına çıkarılabileceğinin daha önce kesinleşen mahkeme kararıyla belirlenmiş olduğuna dikkat çekilmiştir. Mahkemeye göre başvurucuların aynı kök tapu kaydına istinaden 2/B kapsamında talep edebilecekleri bir yer kalmamıştır. Mahkeme sonuç olarak öncesinde orman olan bir yerin bu niteliğini kaybetmesi hâlinde ancak Hazine adına tesciline karar verilebileceğini belirterek taşınmazın 2/B şerhli olarak Hazine adına tesciline karar vermiştir.

19. Temyiz edilen karar, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 5/7/2011 tarihli ilamıyla düzeltilerek onanmıştır. Daire, daha önce devlet ormanı olarak belirlenen kısımlar yönünden kesin hükmün mevcut olduğunu, 2/B uygulamasıyla orman sınırları dışına çıkarmanın ise ancak Hazine adına yapılabileceğini belirtmiştir. İlamda ayrıca makiye ayırma çalışmalarının da 1963 yılında iptal edildiği ve makiye ayrıldığı kabul edilse bile başvurucuların özel kanunlarda sayılan tapu kayıtlarından birine dayanmadıkları açıklanmıştır. Daire bununla birlikte 2/B alanlarının daha önce zaten tescil edilmiş olduğuna vurgu yaparak tescile yönelik hüküm bölümünü çıkarmak suretiyle hükmü düzelterek onamıştır.

20. Başvurucular, karar düzeltme talebinde bulunmuşlardır. Başvurucuların 26/6/2013 tarihli dilekçesinde 26/4/2012 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 19/4/2012 tarihli ve6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun'un 7. maddesi hükmünün uygulanması talep edilmiştir. Başvurucular, bu Kanun hükümleri gereği Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan taşınmazlardan öncesinde tapu kaydı bulunanların maliklerine bedelsiz iade edileceğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucuların karar düzeltme talebi Dairenin 20/11/2014 tarihli ilamıyla reddedilmiştir. İlamda; düzeltilmesi talep edilen kararın bu konulara cevap teşkil edecek nitelikte olduğu, usul ve kanuna da uygun olduğu belirtilmiştir.

21. Nihai karar, başvurucular vekiline 16/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucular 14/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

23. 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.”

24. 6831 sayılı Kanun’un 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Orman sayılan yerlerden:

...

B) 31/12/1981 tarihinden önce bilim va fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları,

Orman sınırları dışına çıkartılır.

Orman sınırları dışına çıkartılan bu yerler Devlete ait ise Hazine adına, hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ise bu müesseseler adına, hususi orman ise sahipleri adına orman sınırları dışına çıkartılır. Uygulama kesinleştikten sonra tapuda kesin tashih ve tescil işlemi yapılır.

Bu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir suretle daraltma yapılamaz .

...”

25. 6292 sayılı Kanun’un 7. maddesi şöyledir:

“1) İlgililer tarafından idareye başvurulması ve idarece bu başvuru üzerine veya resen yapılan inceleme ve araştırma sonucunda doğruluğu tespit edilmesi hâlinde;

a) Tapu ve kadastro veya imar mevzuatına göre ilgilileri adına oluşturulan ve tapuda halen kişiler adına kayıtlı olan taşınmazlardan Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi bulunan veya konulan taşınmazların tapu kayıtları bedel alınmaksızın geçerli kabul edilir ve tapu kütüklerindeki 2/A veya 2/B belirtmeleri terkin edilerek tescilleri aynen devam eder, aynı gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmaz, açılan davalardan vazgeçilir, açılan davalar sonucunda tapularının iptaliyle Hazine adına tesciline karar verilen, kesinleşen ve tapuda henüz infaz edilmeyen taşınmazlar hakkında da aynı şekilde işlem yapılır. Ancak bu kararlardan infaz edilerek tapuda Hazine adına tescil edilen taşınmazlar ise, ilgilileri tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde idareye başvurulması hâlinde, bedelsiz olarak önceki kayıt maliklerine veya kanuni mirasçılarına iade edilir.

b) Özel kanunları gereğince Devlet tarafından kişilere satılan, dağıtılan, trampa edilen, bedelli veya bedelsiz olarak devredilen veya iskânen verilen ya da özelleştirme suretiyle satılanlar ile hisseleri devredilen özel hukuk tüzel kişileri adına kayıtlı olan ancak daha sonra Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi konulan taşınmazların tapu kayıtları geçerli kabul edilir, aynı gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmaz, açılan davalardan vazgeçilir, açılan davalar sonucunda Hazine adına tescil edilenler ise, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde ilgilileri tarafından idareye başvurulması hâlinde önceki maliklerine veya kanuni ya da akdî haleflerine bedelsiz olarak iade edilir. Ancak, bu kişilerden taşınmazlarına karşılık daha önce yer verilenlere veya bedeli ödenenlere iade işlemi yapılmaz.

c) Bu fıkra kapsamında kalan taşınmazların kullanıcılarının kayıt maliklerinden farklı kişiler olmaları ve kayıt maliklerinin bu fıkradan yararlanmak istemeleri hâlinde, kullanıcılar bu Kanunda belirtilen şartları taşısalar dahi doğrudan satış hakkından yararlanamazlar.

(2) Birinci fıkra kapsamında kalan taşınmazlardan orman sınırı dışına çıkartılacak yerlerde bulunan ve Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/B belirtmesi konulması gereken taşınmazların tapu kütüklerine 2/B belirtmesi konulmaz ve bunlar hakkında dava açılmaz.

(3) Birinci fıkra kapsamında kalan taşınmazlardan tapuda Hazine adına tescilli olan taşınmazlar hakkında aynı fıkrada belirtilen süre içerisinde idareye başvurmayan ilgililerin hakları bu süre sonunda sona erer, bu kişiler idareden başkaca talepte bulunamazlar, hak ve tazminat talep edemezler ve dava açamazlar. Bu taşınmazlardan Hazine adına tescilli olanlar idarece satış dâhil genel hükümlere göre değerlendirilir.

(4) Bu maddeye göre ilgililerine iade edilmesi gereken taşınmazlardan orman olduğu iddiasıyla Orman Genel Müdürlüğünce açılan davalar sonucunda orman niteliğiyle Hazine adına tescil edilen, fiilen orman niteliğinde olan veya bu nedenle dava açılması gereken, ağaçlandırılmak üzere Orman Genel Müdürlüğüne tahsis edilen, kamu hizmetlerine ayrılan veya bu amaçla kullanılan, özel kanunlar gereğince değerlendirilmesi gereken veya Maliye Bakanlığınca belirlenen taşınmazlar ilgililerine iade edilmez. Bu taşınmazların yerine, idarece belirlenen ve ilgililerince itiraz ve dava konusu edilmeksizin kabul edilen rayiç bedelleri ödenebilir veya rayiç bedellerine uygun taşınmazlar verilebilir.”

26. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesi şöyledir:

"Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.

Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.

Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür."

2. Yargıtay İçtihadı

27. Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 10/10/2017 tarihli ve E.2016/1269, K.2017/7519 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

" 6292 sayılı Kanunun 6/1 - 3. maddesine göre; 2/Balanlarındabulunantaşınmazlardaki 31.12.2011 tarihinden önce kullanıcısı ve/veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilen hak sahipliği belirlemesi, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenmesi halinde hak sahibi kişilere, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde; bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra düzenlenmesi halinde ise güncelleme listelerinin tescil edildiği veya kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren sekiz ay içinde; aynı Kanunun 7/1-a-b maddelerinde de kesinleşmiş mahkeme kararlarına göre infaz edilerek tapuda Hazine adına tescil edilen taşınmazlara ise, ilgilileri tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde idareye başvuru hakkı tanınmıştır. Bu düzenlemelerden başka nitelik yitirdiği gerekçesiyle Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılan taşınmazlara ilişkin olarak hak sahibi veya ilgililerine herhangi bir yükümlülük yüklenmemiş, mevcut ve devam eden davalarda ise, çekişmeli taşınmazın 7/1-a maddesi kapsamında yani tapu, kadastro veya imar mevzuatınagöreilgilileriadınaoluşturulmuşvetapudahalenkişiler adına kayıtlı olan taşınmazlardan olması halinde bedel alınmaksızın tapuya geçerlilik tanınacağı, 7/1-b maddesi kapsamında yani özel kanunları gereğince Devlet tarafından kişilere satılan, dağıtılan, trampa edilen, bedelli veya bedelsiz olarak devredilen veya iskânen verilen ya da özelleştirme suretiyle satılanlar ile hisseleridevredilenözelhukuktüzelkişileriadınakayıtlı olan taşınmazlardan olmasıhalinde ise tapu kayıtlarının geçerli kabul edileceği, aynı gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmayacağı, açılan davalardan vazgeçileceği âmir hüküm olarak düzenlenmiştir."

28. Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 11/11/2015 tarihli ve E.2015/12938, K.2015/10985 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"6292 sayılı Kanunun 7. maddesinde, hukuk Devletinin bir gereği olarak, tapu sicilinin tutulmasından Devletin sorumlu olduğu da dikkate alınarak ve ayrıca, vatandaşların Devlete olan güveninin devamının sağlanması amacıyla, tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi konulan taşınmazların tapu kayıtlarının geçerliliği, belirtmelerin terkini ve iade edilecek taşınmazlarla ilgili düzenlemeler yapılmıştır.

...

6292 sayılı Kanunun 7. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde, tapu ve kadastro veya imar mevzuatına göre ilgilileri adına oluşturulan ve tapuda halen kişiler adına kayıtlı olan taşınmazlardan Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/B belirtmesi bulunan veya konulan taşınmazların tapu kayıtları bedel alınmaksızın geçerli kabul edileceği ve tapu kütüklerindeki 2/B belirtmeleri terkin edilerek tescillerinin aynen devam edeceğinin; keza, özel kanunları gereğince Devlet tarafından kişilere satılan, dağıtılan, trampa edilen, bedelli veya bedelsiz olarak devredilen veya iskânen verilen ya da özelleştirme suretiyle satılanlar ile hisseleri devredilen özel hukuk tüzel kişileri adına kayıtlı olan ancak daha sonra Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/B belirtmesi konulan taşınmazların tapu kayıtlarının geçerli kabul edileceğinin; yine, aynı Kanunun “Tasarrufa geçme” başlıklı 3. maddesinin ikinci fıkrasında, 2/B alanlarında bulunan taşınmazların tapu kütüklerinde 6831 sayılı Kanunun 2. maddesi ile aynı maddenin birinci fıkrasının (B) bendine göre orman sınırları dışına çıkartıldığı yönünde yer alan belirtmelerin, ilgisine göre Orman Genel Müdürlüğünün veya Maliye Bakanlığının ya da idarenin talebi üzerinetapu idarelerinceterkinedileceğinin öngörülmüş bulunmasına göre, 6292 sayılı Kanunun 7. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamında bulunan ve tapu kütüklerine 2/B belirtmesi konulan taşınmazların kayden maliki olan kişilerin, idareye başvurmalarını gerektiren bir işlem ve süre öngörülmediği gibi bu kişilere idareye başvurmaları yönünde kanunen getirilen bir yükümlülükten söz etmek mümkün değildir. Burada konumuz çerçevesinde ve Kanunun 9. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında, ancak, Kanunun 6. maddesi hükümlerine göre 2/B alanlarında bulunan taşınmazlar hakkında, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenen veya bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra düzenlenecek güncelleme listelerine veya kadastro tutanaklarına ya da kesinleşmiş mahkeme kararlarına göre oluşturulacak tapu kütüklerinin beyanlar hanesine göre taşınmazların 31/12/2011 tarihinden önce veya sonra kullanıcısı ve/veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilen ve “hak sahibi” sayılan kişiler açısından öngörülen bazı yükümlülük ve sürelerden (m. 6/1-16); keza, açılan davalar sonucunda tapularının iptaliyle Hazine adına tesciline karar verilen vekesinleşen kararlardan infaz edilerek tapuda Hazine adına tescil edilen taşınmazların iadesi bakımından, ilgililerin 6292 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 26.04.2012 tarihinden itibaren iki yıl içinde idareye başvurmaları gereğinden bahsedilebilir (m. 7/1-a bendi son cümle; (b) bendi son iki cümle)."

29. Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 31/3/2015 tarihli ve E.2014/9703, K.2015/2312 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede, 1985 yılında 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre yapılan orman kadastrosu ve 2/B uygulama çalışmaları bulunmaktadır. Genel arazikadastrosu 1974 yılında yapılmıştır.

İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, davacının, 6292 sayılı Kanun gereğince dava konusu taşınmazın kendisine iadesine yönelik talebinin idarece nazara alınıp değerlendirilmesi gerek[mektedir]..."

B. Uluslararası Hukuk

30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 35. maddesinin 1. fıkrasında, Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesine benzer şekilde bir kabul edilebilirlik ölçütü olarak -iç hukukta öngörülen- "başvuru yollarının tüketilmesi" kuralına yer verilmiştir. Buna göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) ancak uluslararası hukukun genel kabul gören ilkeleri uyarınca bütün iç hukuk yolları tüketildikten sonra başvurulabilir.

31. AİHM, iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralının amacını ihlal iddialarına ilişkin olarak AİHM’e başvurulmadan önce Sözleşmeci devletlere aleyhlerine ileri sürülen ihlalleri önleme ve sonuçlarını giderme fırsatı tanımak biçiminde açıklamaktadır (Sejdovic/İtalya [BD], B. No: 56581/00, 1/3/2006, § 43; V/Birleşik Krallık [BD], B. No: 24888/94, 16/12/1999, § 57). AİHM’e göre bu kural, Sözleşme'nin 13. maddesinin gereği olarak iddia edilen ihlale ilişkin iç hukukta etkili ve ulaşılabilir bir başvuru yolunun bulunduğu varsayımına dayanmaktadır. Bu kural, Sözleşme'yle kurulan koruma mekanizmasının ulusal insan hakları koruma sistemine nazaran ikincil bir nitelik taşıdığı ilkesinin önemli bir yönünü teşkil etmektedir (Sejdovic/İtalya, § 43; V/Birleşik Krallık, § 57; Kozacıoğlu/Türkiye, [BD], B. No: 2334/03, 19/2/2009, § 39).

32. AİHM, insan haklarının korunması mekanizması bağlamında iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralının belli ölçüde esneklikle ve aşırı şekilcilikten kaçınılarak uygulanması gerektiğini vurgulamaktadır (Sejdovic/İtalya, § 44; Kozacıoğlu/Türkiye, § 40). AİHM’e göre bu, aynı zamanda kural olarak sonradan uluslararası düzeyde yapılması düşünülen şikâyetlerin en azından öz olarak ve iç hukukta düzenlenen şeklî gereklikler ile sürelere uyularak öncelikle ulusal yargı mercilerinde öne sürülmesini gerektirir (Sejdovic/İtalya, § 44).

33. AİHM, bir başvuru yolunun olay tarihinde teoride ve pratikte etkili ve ulaşılabilir olduğu hususunda AİHM’i ikna etmenin iç hukuk yollarının tüketilmediğini iddia eden devletin yükümlülüğü olduğunun altını çizmektedir. AİHM’e göre bu yükümlülük; ilgili yolun erişilebilir olduğunu, başvurucunun şikâyetine ilişkin telafi imkânı sunmaya elverişli bulunduğunu ve makul başarı şansı sunduğunu ortaya koymayı kapsamaktadır (Sejdovic/İtalya, § 46; V/Birleşik Krallık, § 57; Kozacıoğlu/Türkiye, § 39).

34. Diğer taraftan AİHM, mülkün gerçek değerine göre makul kabul edilebilecek bir tazminat ödemeden mülkiyetten yoksun bırakmanın Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamında aşırı bir yük oluşturduğunu ve hiç tazminat ödenmeden mahrum bırakmanın ancak istisnai durumlarla haklı bulunabileceğini belirtmektedir (Nastou/Yunanistan (No:2), B. No: 16163/02, 15/7/2005, § 33; Jahn ve diğerleri/Almanya [BD], B. No: 46720/99, 72203/01, 72552/01, 30/6/2005, § 116). AİHM'e göre bir taşınmazın orman veya kıyı kenar çizgisi ya da başka bir kamu alanında olduğu gerekçesiyle tapusunun iptal edilmesi, hukuken öngörülebilir olup kamu alanlarının korunmasına yönelik kamu yararına dayalı meşru bir amaç da içermektedir. Ancak AİHM, kadastrodan kaynaklanan mülkiyet tespitine ilişkin hukuki hatalar nedeniyle tapuların iptal edilerek kişilerin mülkiyetlerinden yoksun bırakıldıkları başvurular bakımından istikrarlı olarak hiçbir tazminat ödenmemesini haklı gösterecek herhangi bir istisnai durum da bulunmadığı hâlde bir tazminat ödenmeksizin bireylerin tapu kayıtlarının iptal edilmesi şeklindeki mülkiyetten yoksun bırakmaya yol açan müdahalenin kamunun yararı ile bireylerin hakları arasında olması gereken adil dengeyi bozduğu ve bu müdahalelerin başvurucuları aşırı bir yük altına soktuğu kanaatine vararak başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir (N.A. ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37451/97, 11/10/2005, §§ 36-43; Turgut ve diğerleri/Türkiye, B. No: 1411/03, 8/7/2008, §§ 86-93; Rimer ve diğerleri/Türkiye, B. No: 18257/04, 10/3/2009, §§ 34-41).

35. AİHM'in ihlal kararlarında, belirtilen “adil denge” nin bozulmasının temelini başvuruculara tazminat ödenmemesi oluşturmaktadır. Yargıtayın konu ile ilgili içtihat değişikliğinden sonra AİHM, tazminat ödenmeksizin bireylerin taşınmazının elinden alınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiaları bakımından Yargıtayın yeni içtihatlarına işaret etmiştir. AİHM; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun AİHM'in bu konudaki ihlal kararlarına dayanarak tapudaki yanlış kayıtlardan kaynaklanan ayni hak ya da menfaatleri kaybolmuş veya kısıtlanmış olanların tapu kayıtlarındaki düzensizliklerden dolayı devleti sorumlu tutabileceğine hükmettiğini, tazminat miktarının söz konusu arazinin kullanılma şekli, niteliği ve değeri temelinde muhtemel getirisi ve emsal değerlerin dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerektiğine dikkat çektiğini, bu başvuru yolunun düzenli olarak kullanılmakta olduğunu, ulusal mahkemelerin AİHM'in içtihatlarını ve Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesine dayanarak ilgili mevzuat hükümlerini uyguladıklarını, başvurucunun tapu belgesinin iptali yönündeki kararın kesinleşmesinden itibaren on yıl içinde tazminat talebinde bulunabileceğini belirterek iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle başvurunun kabul edilemez olduğuna hükmetmiştir (Mehmet Altunay/Türkiye (k.k.), B. No: 42936/07, 17/4/2012; Arıoğlu ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 11166/05, 6/11/2012; Osman Yaşar Dişlioğlu ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 39149/04, 11/12/2012).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

36. Mahkemenin 9/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. N.O.nun İddiası Yönünden

37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 51. maddesi ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 83. maddesi gereği başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve ilgilinin yargılama giderleri dışında2.000 Türk lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.

38. Genel hukuk teorisinde bir kamu düzeni kuralı olarak ele alınan ve genel olarak bir hakkın açıkça öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının ilgili düzenlemelerle bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve Anayasa Mahkemesinin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28).

39. Bu kapsamda özellikle Anayasa Mahkemesini yanıltmak amacıyla gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması veya Anayasa Mahmesine bu nitelikte bilgi ve belge sunulması, başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikteki yeni ve önemli gelişmeler hakkında Anayasa Mahkemesinin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (S.Ö., § 29; Mehmet Güven Ulusoy [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015; Osman Sandıkçı, B. No: 2013/6297, 10/3/2016; Selman Kapan ve diğerleri, B. No: 2013/7302, 20/4/2016).

40. Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi'nden yapılan sorgulama neticesinde başvuruculardan N.O.nun bireysel başvuru tarihinden önce 2/4/2012 tarihinde öldüğü tespit edilmiş ancak Av. İlknur Taşkın Erakgün tarafından başvurucunun anayasal haklarının ihlal edildiğinden bahisle verilen 14/1/2015 tarihli başvuru formunda başvurucunun öldüğü konusunda bir bilgiye yer verilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşılmıştır.

41. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30).

42. Açıklanan gerekçelerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş olan başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

43. Bu durumda Av. İlknur Taşkın Erakgün hakkında Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.

B. Diğer Başvurucuların İddiaları Yönünden

1. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

44. Başvurucular öncelikle herhangi bir kamulaştırma işlemi yapılmadan ve tazminat ödenmeden tapulu taşınmazlarının orman olduğu gerekçesiyle Hazine adına tescil edildiğini belirtmişlerdir. Başvurucular, yapılan yargılamada ise derece mahkemelerince delillerinin değerlendirilmediğini vurgulamışlardır. Başvurucular ayrıca 1954 yılında yapılan maki tefrik çalışmalarıyla bu taşınmazların iadesinin öngörülmesine rağmen Yargıtayca bu çalışmaların dikkate alınmadığını ifade etmişlerdir.

45. Başvurucular son olarak 2/B uygulamasına karşı açtıkları davada yargılama devam ederken yürürlüğe giren 6292 sayılı Kanun hükümlerinin Yargıtayca karar düzeltme aşamasında değerlendirilmediğinden yakınmaktadırlar. Başvuruculara göre anılan Kanun hükümleri uyarınca devam eden davalar yönünden kendilerince ayrı bir idari başvuru yapılmasına da gerek bulunmamaktadır.

46. Başvurucular, bu gerekçelerle hukuki belirlilik ilkesi ile adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

47. Bakanlık görüşünde, tapu kaydının iptali nedeniyle 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi kapsamında öngörülen tazminat yoluna dikkat çekilerek başvuru yollarının tüketilip tüketilmediğinin bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Bakanlık, esas yönünden ise başvurucuların şikâyetlerinin dördüncü derece temyiz türünden olup olmadığı ve derece mahkemelerinin takdirinde açık bir keyfîlik veya bariz takdir hatası bulunup bulunmadığının takdirinin Anayasa Mahkemesine ait olduğunu belirtmiştir.

b. Değerlendirme

48. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

49. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların temel şikâyeti taşınmazlarının tapularının orman olduğu gerekçesiyle iptaline ilişkin olduğundan başvurucuların makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası dışındaki bütün iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

50. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında; bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).

51. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi için öncelikle hukuk sisteminde, hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun iddia edilen ihlalin sonuçlarını giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir nitelikte olması ve sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliğe sahip bulunması gerekmektedir. Olmayan bir hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı ve olağan olmayan birtakım şeklî koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan uzaklaşan başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 39).

52. Başvuru konusu olayda başvurucuların dayandıkları tapu kaydının kapsadığı taşınmaz 1945 yılında orman olarak devletleştirilmiştir. Ancak daha sonra yapılan orman kadastrosu ile 2/B uygulamalarına karşı başvurucular tarafından açılan kadastro tespitine itiraz davası 22/2/2000 tarihinde kısmen kabul edilmiş ve söz konusu taşınmazın belirli bir bölümü başvurucular adlarına orman alanı dışına çıkarılarak tapuya tescil edilmiştir (bkz. § 16). Bu karar 3/5/2001 tarihinde kesinleşmiştir. Bireysel başvuruya konu davanın konusu ise 1987 yılında yapılan orman tahdidi aplikasyonu ve 2/B uygulaması işlemidir. Yapılan yargılama neticesinde derece mahkemeleri -diğer hususlar yanında- esas itibarıyla kesin hükmün varlığını gerekçe göstererek ve tapu kaydının kapsadığı yerler ile devlet ormanı olan yerlerin daha önce belirlenmiş olduğuna dayalı olarak davanın reddine karar vermişlerdir (bkz. §§ 18-20).

53. Derece mahkemelerinin yukarıda belirtilen davanın reddine ilişkin temel gerekçeleri dikkate alındığında başvurucuların delillerinin değerlendirilmediği yönündeki iddialarının dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmaktadır.

54. Diğer taraftan orman vasfı taşıdığı anlaşılan tapulu taşınmazın Hazine adına tescil edilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahale, kanuna uygun ve meşru bir amaç taşımakta ise de taşınmazın bedelinin ödenmemesi mülk sahibine ağır ve katlanılamaz bir külfet yüklemektedir. Ormanların korunmasındaki kamu yararı amacı ile mülkiyet hakkı arasında kurulması gereken adil denge, mülk sahibine tazminat ödenmesi veya zararın başka yollarla telafi edilmesi suretiyle sağlanabilir (Hüseyin Akbulut ve Yusuf Akbulut, B. No: 2014/7643, 6/4/2017, § 32).

55. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, daha önceki kararlarında Yargıtay içtihadına dayanarak, 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesinde öngörülen tazminat yolunun etkili olduğu sonucuna ulaşmıştır (Nazmiye Akman, B. No: 2013/1012, 16/4/2013, § 25; Ahmet Hilmi Serter, B. No: 2014/10954, 17/11/2016, §§ 41-42; Hatice Avcı ve diğerleri, B. No: 2014/9788, 22/9/2016, §§ 74-76). Buna göre tapu ve kadastro işlemleri nedeniyle zarar görenler, 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi gereğince zararlarının tazmini için 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 146. maddesi gereğince on yıllık zamanaşımı süresinde Hazine aleyhine adli yargıda dava açabilirler (Nazmiye Akman, § 27).

56. Bununla birlikte somut olayda başvurucuların 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesine dayanarak tazminat davası açtığına dair herhangi bir bilgi veya belgenin bireysel başvuru dosyasına sunmadıkları görülmektedir.

57. Başvurucular ayrıca, yapılan yargılama sırasında yürürlüğe giren 6292 sayılı Kanun'un 7. maddesine göre hiçbir başvuruya gerek olmadan 2/B alanı olarak tespit edilen taşınmazların eski tapu kayıt maliklerine iade edilmesi gerektiğini ancak bu hususun Yargıtayca irdelenmediğini belirtmişlerdir.

58. Yargıtay kararlarında açıklandığı üzere 6292 sayılı Kanun'un 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendiyle kesinleşmiş mahkeme kararlarına göre infaz edilerek tapuda Hazine adına tescil edilen taşınmazlar yönünden bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde ilgilileri tarafından idareye başvuru hakkı tanınmıştır. Yine anılan hüküm uyarınca mevcut ve devam eden davalarda ise çekişmeli taşınmazın tapu, kadastro veya imar mevzuatınagöreilgilileriadınaoluşturulmuşvetapudakişiler adına hâlen kayıtlı olan taşınmazlardan olması hâlinde bedel alınmaksızın tapuya geçerlilik tanınacağı düzenlenmiştir (bkz. §§ 25, 27, 28).

59. Somut olayda ise bireysel başvuruya konu dava, daha önce kesinleşmiş yargı kararıyla 2/B alanı olarak Hazine adına tescil edilmiş bir taşınmaza yöneliktir. Nitekim ilk derece mahkemesinin yeniden tescile yönelik kararı Yargıtayca, ikinci defa tescil yapılamayacağı gerekçesiyle hükümden çıkarılmıştır (bkz. § 19). Dolayısıyla uyuşmazlık konusu taşınmazın anılan bendin ikinci cümlesi kapsamındaki "kararlardan infaz edilerek tapuda Hazine adına tescil edilen taşınmazlar"dan olduğu açıktır. Bu taşınmazlar yönünden ise anılan hükümle -başvurucunun iddiasının aksine- tapu kayıt malikleri yönünden iade bakımından belirli bir süre içinde idareye başvurma zorunluluğu getirildiği görülmektedir (bkz. § 29). Buna göre daha önce kesinleşerek tapuya tescil edilmiş bir taşınmaz yönünden başvuruya konu yargılamada anılan madde kapsamı ile ilgili bir değerlendirme yapılamayacağı açıktır. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasına konu taşınmazın anılan madde kapsamında iadesi talebine yönelik olarak öncelikle bu maddede belirtilen idari ve yargısal süreçleri başvurucuların tüketmesi gerekmektedir.

60. Sonuç olarak başvurucuların yukarıda belirtilen ve etkili olabilecek idari ve yargısal yolların tamamını usulünce tüketmeden bireysel başvuruda bulundukları anlaşılmaktadır.

61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

62. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

63. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

64. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).

65. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

66. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 26 yıl 3 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

67. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

68. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …”

69. Başvurucular, yeniden yargılama ile 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

70. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

71. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında N.O. dışındaki başvuruculara -yargılamadaki taraf sayısı da dikkate alınarak- müştereken net 26.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

72. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvuruda, yalnızca makul sürede yargılanma hakkının ihlaline karar verilmiş olup başvurucuların belirtilen konuda herhangi bir belge sunmamış olmaları nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin N.O. dışındaki başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliklerinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. N.O.ya vekâleten Av. İlknur Taşkın Erakgün tarafından yapılan başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,

C. 1. Diğer başvurucuların iddiaları yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Diğer başvurucuların iddiaları yönünden makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

D. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. N.O. dışındaki başvuruculara müştereken net 26.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin N.O. dışındaki BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 83. maddesi uyarınca 2.000 TL disiplin para cezasının Av. İlknur Taşkın Erakgün'den TAHSİLİNE,

I. Kararın bir örneğinin İzmir Barosu Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,

İ. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Anadolu 1. Kadastro Mahkemesine (E.2002/113, K.2009/4) GÖNDERİLMESİNE,

J. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(A.M.O. ve diğerleri [2.B.], B. No: 2015/868, 9/5/2018, § …)
   
Başvuru Adı A.M.O. VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2015/868
Başvuru Tarihi 14/1/2015
Karar Tarihi 9/5/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tapu kaydı bulunan taşınmazın orman olduğu gerekçesiyle Hazine adına tespit edilmesi üzerine açılan kadastro tespitine itiraz davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Kadastro, tapu, orman, kıyı, mera Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Başvurunun Reddi
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Başvurunun Reddi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6831 Orman Kanunu 1
2
6292 Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun 7
4721 Türk Medeni Kanunu 1007
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi