TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖMER FARUK AKYÜZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/9247)
|
|
Karar Tarihi: 4/4/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Yücel ARSLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ömer Faruk
AKYÜZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Erkan
ŞENSES
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılımdan dolayı
açılan kamu davasında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi nedeniyle
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının; yargılamanın uzun sürmesinden
dolayı makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1982 doğumlu olup Batman'da ikamet etmektedir.
Başvurucu olay tarihinde, kapatılan Demokratik Toplum Partisi (DTP) üyesidir.
9. DTP milletvekilleri "Kürt
sorununun demokratik çözümü, toplumsal barışın sağlanması ve artık ölümlerin
olmaması" başlığıyla çeşitli illerde düzenledikleri yürüyüşler
kapsamında Batman'da da "çözüm ve barış
yürüyüşü" adı altında yürüyüş düzenlemek amacıyla 14/9/2009
tarihinde saat 17.00 sıralarında Van'dan Batman'a gelmişlerdir.
10. Milletvekilleri, belediye başkan ve yöneticilerinden oluşan
misafir grubunu Silvan yolu üzerinde bulunan bir petrol istasyonu önünde
karşılayan topluluk, yaklaşık iki yüz araçlık bir konvoy oluşturmuştur. Grup,
il merkezindeki Cihan Kavşağı'na kadar konvoy tertip etmiş; ardından araçlardan
inerek Atatürk Bulvarı'nı yaya ve araç trafiğine kapatmak suretiyle yürüyüşe
geçmiştir. Yürüyüşe geçen gruba dağılmaları ve yolu trafiğe açmaları yönünde
ihtar yapılmıştır. İhtara rağmen grup, yürüyüşe devam etmiş ve DTP il binası
önüne gelmiştir. Burada DTP Eş Başkanı Emine Ayna ve İl Başkanı Ahmet Sormaz
kitleye hitaben bir konuşma yapmıştır. Grup daha sonra saat 19.10 sıralarında
olaysız bir şekilde dağılmıştır.
11. Batman Emniyet Müdürlüğünün 19/8/2009 tarihli tahkikat
evrakına göre gösteri yürüyüşü önceden bildirim yapılmadan düzenlenmiştir.
12. Batman Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık) başvurucu ve diğer
beş kişi hakkında söz konusu grupta yer aldıkları iddiasıyla, kanuna aykırı
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, yönetme ve bunların hareketlerine
katılma suçundan cezalandırılmaları talebiyle 14/12/2009 tarihli iddianame
düzenlemiştir.
13. Dava Batman 2. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme)
görülmüştür. Mahkeme 20/7/2011 tarihinde başvurucu ve diğer sanıklar hakkında
beraat kararı vermiştir. Beraat kararında, başvurucunun ve diğer sanıkların
toplantı ve gösteri yürüyüşünün düzenleyicisi veya yöneticisi oldukları veya
yönetici gibi göstericileri yönlendirmeye çalıştıkları yönünde kanıt mevcut
olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca somut olay kanuna aykırı toplantı ve gösteri
yürüyüşüne katılma suçu yönünden değerlendirilse bile, ihtara rağmen dağılmayan
gruba zor kullanıldığına ve bu kişilerin ihtara ve zor kullanmaya rağmen
dağılmamakta ısrar eden grup içinde yer aldıklarına ilişkin kanıt bulunmadığı
ifade edilmiştir.
14. Beraat kararı Savcılık tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 2/7/2013 tarihli tebliğnamesinde
beraat hükmünün onanmasını talep etmiştir. Başsavcılık bir toplantı ve gösteri
yürüyüşüne katılan bireyin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının yürüyüş
sırasında yer yer görülen şiddet hareketleri sebebiyle kendiliğinden ortadan
kalkmayacağını ve şiddet hareketine katılmamış olan kişilerin Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 11. maddesinde güvence altına alınan
haklarının korunmaya devam ettiğini ifade etmiştir.
15. Başsavcılık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Ezelin/Fransa (B. No: 11800/85, 26/4/1991) kararına atıf yaparak dava konusu
gösteride yoğun şiddet eylemlerinin sergilendiğine ve bu eylemlerin gösterinin
bütününe hâkim olduğuna yönelik herhangi bir delil bulunmadığını belirtmiş ve Oya Ataman/Türkiye (B. No: 74552/01,
5/12/2006) kararına atıfla
önceden izin alınmamış olsa bile barışçıl bir şekilde yapılan gösterilere
kolluğun bir miktar tolerans göstermesi gerektiğini ifade etmiştir.
16. Yargıtay 27/5/2014 tarihinde, 5/7/2012 tarihinde yayımlanarak
yürürlüğe giren 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin
Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın
Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun
hükümlerine göre (bkz. § 23) -diğer yönlerden incelemeksizin- kovuşturmanın
ertelenmesine karar verilmesi gerektiğini belirterek kararı bozmuştur.
17. Bozma kararı sonrası Mahkeme 12/11/2014 tarihinde bozma
kararına uyarak kovuşturmanın ertelenmesine karar vermiştir.
18. Başvurucu 12/1/2015 tarihinde karara itiraz etmiştir.
İtirazı inceleyen Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi 14/4/2015 tarihinde itirazı
reddetmiştir.
19. Ret kararı, başvurucuya 8/5/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucu 22/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat
21. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu’nun 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kanuna aykırı toplantı veya gösteri
yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar,
fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir
yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”"
22. Anılan Kanun’un "Kanuna
aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23.
maddesi şöyledir:
"a) 9 ve 10 uncu madde hükümlerine uygun
biçimde bildirim verilmeden... veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün
ve saatten önce veya sonra;
b) Ateşli silahlar veya havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil patlayıcı
maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik
çubuklar, boğma teli veya zincir, demir bilye ve sapan gibi bereleyici ve
boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü
zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve
topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri
üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini
gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez ve sair unsurlarla örterek
toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik
taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu
nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak,
c) 7 nci
madde hükümleri gözetilmeksizin,
d) 6 ve 10 uncu maddeler gereğince belirtilen
yerler dışında,
e) 20 nci
maddedeki yöntem ve şartlara ve 22 nci maddedeki
yasak ve önlemlere uyulmaksızın,
f) 4 üncü madde ile
Kanun kapsamı dışında bırakılan konularda kendi amaç, kural ve sınırları dışına
çıkılarak,
g) Kanunların suç saydığı maksatlar için,
h) Bildirimde belirtilen amaç dışına
çıkılarak,
i) Toplantı ve yürüyüşün 14, 15, 16, 17 ve 19
uncu maddelere dayanılarak yasaklanması veya ertelenmesi halinde tespit edilen
erteleme veya yasaklama süresi sona ermeden,
j) 12 nci
madde gereğince toplantının dağılmasına karar verilmesi hâlinde,
k) 21 inci madde hükmüne aykırı olarak,
l) 3 üncü maddenin 2 nci fıkrası hükmüne uyulmadan,
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri
Kanuna aykırı sayılır."
23. 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:
(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair
düşünce ve kanaataçıklama yöntemleriyle işlenmiş
olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan
fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;
...
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,
...
karar verilir.
(2) Hakkında ... kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin,
erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra
kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, ... düşme kararı verilir. Bu
süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu
suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen
... kovuşturmaya devam olunur.”
2. Yargıtay Kararları
24. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11/7/2014 tarihli ve
E.2013/9-386, K.2014/353 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...gerek Anayasa, gerekse AİHS, toplantı
ve gösteri yürüyüşü hakkının,“demokratik
bir toplumda gerekli olma” kriteri gözetilmek şartıyla kamu güvenliğinin
korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın
veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla
sınırlanabileceğini düzenlemektedir. Bununla birlikte soyut bir kamu düzeni ve
kamu güvenliği tehlikesine dayanarak toplantı ve gösteri yürüyüşü
yasaklanmamalı, göstericilerin saldırgan ve tehdit edici herhangi bir davranış
sergileyip sergilemedikleri de tespit edilmelidir..."
25. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin bazı kararlarının ilgili kısımlarışöyledir:
a. "Sağlık Emekçileri
Sendikası başkan ve üyeleri olan sanıkların 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü
kutlamak amacı ile Valilikten izin verilmemesi üzerine Sendika binasından İlhan
Koman Parkına kadar trafiği aksatmadan yolun kenarından yürüyerek şiir
okuduktan ve bildiri dağıttıktan sonra kendiliklerinden dağılmaları şeklinde
gerçekleşen eylemlerinin 2911 sayılı Yasanın 28. maddesinde tanımlanan suçu
oluşturmayacağı gözetilmeden, yazılı şekilde mahkumiyet karar verilmesi, "
(11/12/2006, E. 2006/1660, K. 2006/9142).
b. "11.12.2000 günü
İstanbul İlinde Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü otobüsünün silahla taranması
sonucunda iki çevik kuvvet polis memurunun şehit edilmeleri ve bu olayın diğer
illerde de emniyet mensuplarınca protesto edilmesi üzerine, sanıkların da olayı
protesto etmek amacıyla İzmir ilinde Bozyaka'da
bulunan hizmet binasından Konak Meydanına kadar suç teşkil etmeyen sloganlar
atarak yürüyüp, Konak meydanında şehit polis memurları anısına saygı duruşunda
bulunarak, İstiklal Marşı'nı okumaları ve daha sonra görevlerine dönmeleri
biçimindeki güvenlik güçlerine yapılan olaylara karşı seslerini duyurmak
amacıyla yaptıkları eylemlerinin içinde bulundukları üzüntü nedeniyle
demokratik tepki niteliğinde olduğu ve 2911 sayılı Yasada belirtilen suçun unsurlarının
oluşmadığı gözetilmeden, sanıkların beraatleri yerine
yazılı biçimde mahkumiyetlerine karar verilmesi ...(7/12/2006, E. 2006/2438, K.
2006/9022)".
c. "Olay tarihinde DEHAP
Siirt İl Başkanı olan sanığın, adı geçen partinin il başkanlığı önünde kaldırım
üzerinde toplanan 50-60 kişilik gruba hitaben, güvenlik güçlerinin gözetim ve
hoşgörüsü altında, içeriğinde suç unsuru olmayıp eleştiri sayılabilecek
ibareler içeren basına ve kamuoyuna başlıklı açıklamayı yaptıktan sonra
topluluğun kısa bir süre oturması üzerine, güvenlik güçlerin dağıtma ihtarı
yapması ile kendiliklerinden ve olaysız bir şekilde dağılmaları şeklinde
gerçekleşen eylemde, 2911 sayılı Yasaya aykırılık suçunun yasal unsurlarının
oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine
yazılı biçimde mahkumiyetine hükmolunması (2/10/2006, E. 2006/686, K.
2006/7141)".
d. "Kanuna aykırı olarak
başlayıp gerçekleşen yasadışı toplantı ve gösteri yürüyüşünde, 2911 Sayılı
Yasanın 32. maddesi uyarınca topluluğa dağılmalarına ilişkin usulünce ihtar
yapılmadığının ve zorla dağıtılmadıklarının anlaşılması ve sanığın anılan
Yasanın 28. maddesinde tanımlanan düzenleyici ve yönetici durumunda da
bulunmaması karşısında, eyleminde sözü edilen Yasaya aykırılık suçlarının
oluşmadığı gözetilmeden beraati yerine yazılı şekilde
mahkumiyetine karar verilmesi (11/12/2006, E. 2006/2403, K. 2006/9088)"
26. İçişleri Bakanlığının 2012 yılına kadar ve olay tarihinde
yürürlükte olan 11/06/2004 tarihli ve 2004/100 sayılı Genelgesi'nin ilgili
kısmı şöyledir:
"Sivil toplum örgütleri üyelerince ya da
kişilerce "basın açıklaması" ve benzer adlar altında yapılacak
faaliyetlerde; tüzel kişiler için yönetim ve denetim organlarının asil ve yedek
üye tamsayılarının beş katını, gerçek kişiler için ise 2908 sayılı Dernekler
Kanununda yönetim ve denetim organlarında öngörülen asgari asil ve yedek üye
tamsayısının beş katını aşmayacak sayıda insanın açık havada, toplu veya ferdi
olarak, araç trafiğini engellemeden, çevreye zarar vermeden, günlük hayatın
doğal seyrini önemli ölçüde kesintiye uğratmadan ve şiddete başvurmadan, konusu
suç teşkil etmemek koşulu ve megafon veya sınırlı alanda ses duyulmasını
sağlayan cihazlar ile bir saati geçmemek üzere, düşünce ve görüşlerini
açıklamanın konusu ile ilgili pankart-döviz açarak ve slogan atarak kamuoyuna
duyurmaya çalışması, Anayasamızın 25 ve 26'ncı maddelerinde düzenlenen düşünce
ve kanaat hürriyeti ve düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanımı
olarak değerlendirilerek, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu
kapsamı dışında kabul edilecek ve güvenlik güçleri şahıs ve mal emniyeti ile
kamu düzeninin korunmasını sağlayacaklardır. "
27. İçişleri Bakanlığının 2/11/2012 tarihli ve 2012/64 sayılı
Genelgesi'nde de kamuoyu oluşturmak amacıyla, şiddet içermeyen, kamu düzenini
bozmadan en fazla iki saati geçmeyecek şekilde, gürültü ve çevre kirliliğine
yol açmadan, yaya ve araç trafiğine engel olmayacak şekilde yapılacak yazılı
veya sözlü açıklamaların basın açıklaması olarak değerlendirileceği
belirtilmiştir.
B. Uluslararası Hukuk
1. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Kapsamı ve Önemi
28. AİHM'e göre kendine özgü özerk
işlevine ve uygulama alanına sahip olmakla birlikte toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkı, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir (Ezelin/Fransa, § 37). Dolayısıyla ifade
özgürlüğünün siyasi ve kamu yararını ilgilendiren konularda
sınırlandırılmasının daha dar kapsamda olması toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkının uygulamasında da gözetilmelidir (Öllinger/Avusturya, B. No: 76900/01, 29/6/2006, § 38). Bu sebeple
demokratik bir toplumda temel haklardan biri olan bu hak dar yorumlanmamalıdır
(G./Federal Almanya (k.k.), B. No: 13079/87, 6/3/1989; Rassemblement Jurassien Unité/İsviçre (k.k.),
B. No: 8191/78, 10/10/1979).
29. AİHM, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul
gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen “bilgi” ve “fikirler” için değil
incitici, şok edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli
olduğunu pek çok kararında yinelemiştir. AİHM’e göre
ifade özgürlüğü, yokluğu hâlinde “demokratik bir toplum”dan
söz edilemeyecek olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir
gereğidir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72,
7/12/1976, § 49).
30. AİHM kararlarında, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkı ve bu hak kapsamında ifade özgürlüğünün demokratik toplumun en temel
değerleri arasında olduğu ve demokrasinin özünde açık bir tartışma ortamıyla
sorunları çözebilme gücünün yer aldığı vurgulanmaktadır. Şiddete teşvik ve
demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında toplantı ve ifade
özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli radikal
tedbirler, yetkililerin eylemlerde kullanılan ifadeler ve bakış açılarını
şaşırtıcı ve kabul edilemez olarak değerlendirdiği ya da eylemlerin yasa dışı
olduğu durumlarda dahi demokrasiye zarar vermekte hatta demokrasinin varlığını
sık sık tehlikeye atmaktadır. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir
toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi
savunulan siyasi fikirlerin, toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla
kendisini ifade edebilmesi imkânı sunulmalıdır (Gün ve diğerleri/Türkiye, B. No: 8029/07, 18/6/2013, § 70; Güneri ve diğerleri/Türkiye, B. No:
42853/98, 43609/98 ve 44291/98, 12/7/2005, § 76).
2. Barışçıl Toplanma
Hakkının Korunması
31. AİHM, Sözleşme’nin 11. maddesi bağlamında yalnızca “barışçıl
toplanma”hakkının
korunduğunu hatırlatmaktadır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin
katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışında
kalmaktadır (Stankov ve Birleşik Makedonya Örgütü Ilinden/Bulgaristan,
B. No: 29221/95 ve 29225/95, 2/10/2001, § 77; Birleşik
Makedonya Örgütü Ilinden ve Ivanov/Bulgaristan,
B. No: 44079/98, 20/10/2005, § 99).
32. AİHM'in Oya Ataman/Türkiye kararında, bir gösterinin sadece mevzuata
uygun olmamasının barışçıl şekilde toplanma özgürlüğünün kullanılmasına
müdahale edilmesini haklı kılmayacağını belirtmiştir (Oya Ataman/Türkiye, § 39). Anılan karara
konu olayda, İnsan Hakları Derneği üyesi bir avukat olan başvurucunun da içinde
bulunduğu kırk elli kişilik bir grubun İstanbul Sultanahmet Parkı'nda F Tipi
cezaevlerini protesto eden basın açıklaması ve devamında yarım saat süren
gösteri yürüyüşüne, izinsiz gösteri yapıldığı ve kamu düzeninin bozulduğu
gerekçesiyle polis müdahale etmiştir. AİHM, müdahaleyi orantısız bularak 11.
maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir. Söz konusu grubun trafikte
karışıklık yaratması dışında kamu düzeni için tehlike oluşturduğunu gösteren
bir delil bulunmadığını ve yetkililerin düzenlenen gösteriye son vermekte
gösterdikleri sabırsızlığa anlam veremediğini belirten AİHM'e
göre "Göstericilerin şiddet içeren
faaliyetlerde bulunmadığı hallerde, Sözleşmenin 11. maddesi tarafindan
güvence altına alınan özgürlüğün içeriğinin boşalmaması için, kamu makamlarının
barışçıl toplanmalara belirli bir hoşgörüyle yaklaşmaları büyük önem
taşımaktadır." (Oya Ataman/Türkiye,§
42).
33. Dolayısıyla halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin
günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve olumsuz
tepkilere yol açabileceği açıktır. Bu durumların varlığı toplantı hakkının
ihlal edilmesini haklı gösteremez (Achouguian/Ermenistan, B. No: 33268/03, 17/7/2008, §
90; Berladir ve diğerleri/Rusya, B. No: 34202/06,
10/7/2012, §§ 38-43; Disk ve Kesk/Türkiye, B. No: 38676/08, 27/11/2012, §
29).
3. Önceden İzin veya
Bildirim Yükümlülüğü ve Devletin Müdahalesi
34. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin izin veya bildirim
usulüne bağlanması, bu usullerin amacının her türlü toplantı, yürüyüş veya
diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için
yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu sürece genel
olarak hakkın özüne dokunmaz (Bukta ve
diğerleri/Macaristan, B.No:
25691/04, 17/7/2007, § 35; Oya
Ataman/Türkiye, § 39; Platform
"Ärzte für das Leben"/Avusturya,
B. No: 10126/82, 21/6/1988, §§ 32-34). Bu kapsamda izin ve bildirim usullerinin
uygulanması toplantı hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamak içindir.
Derhâl tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protesto barışçıl
yöntemlerle yapıldığında, bu tür bir eylemin sadece bildirim yükümlülüğünün
yerine getirilmediği gerekçesiyle dağıtılması, barışçıl toplantı hakkına
ölçüsüz bir sınırlama olarak değerlendirilmelidir (Bukta ve diğerleri/Macaristan, § 36; Oya Ataman/Türkiye, §§ 38, 39, Balçık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 25/02, 29/11/2007,§ 49, Samüt
Karabulut/Türkiye, B. No: 16999/04, 27/1/2009, §§ 34, 35).
35. Diğer taraftan toplantı hakkı çerçevesindeki
"sınırlama" kavramı, ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece hakkın
kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri değil hakkın kullanılması
sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri de kapsar (Ezelin/Fransa, § 39; Gün ve diğerleri/Türkiye, §§ 77-85; Yılmaz Yıldız ve diğerleri/Türkiye, B. No:
4524/06, 14/10/2014, §§ 43-48). AİHM'e göre, şiddet
içeren bir gösteri nedeniyle verilen bir mahkûmiyet belirli şartlar altında
kabul edilebilir bir önlem olarak değerlendirilebilir (Osmani ve diğerleri/Makedonya Cumhuriyeti (k.k.), B. No:
50841/99, 11/10/2001). Bununla birlikte yasa dışı bir gösteri nedeniyle bir
yaptırım uygulanması da barışçıl toplanma hakkının güvencelerine uygun olabilir
(Ziliberberg/Moldova (k.k.),
B. No: 61821/00, 1/2/2005). Öte yandan barışçıl bir gösteriye katılmayı içeren
bu hak, herhangi bir kınanabilir olaya karışmadığı sürece bir gösteride
yasaklanmamış katkılarda bulunan kişilere en düşük kabul edilecek disiplin
cezasının dahi uygulanmamasını güvence altına almaktadır (Ezelin/Fransa, § 53).
36. AİHM'in yerleşik içtihadına göre
toplantı hakkına yönelik bir müdahalenin orantılılığının değerlendirilmesi söz
konusu olduğunda verilen cezaların niteliği ve ağırlığı da gözönüne
alınacak unsurlardır. Uygulanacak cezai yaptırımlar ise özel bir gerekçe
gerektirmektedir. Barışçıl gösteri kural olarak cezai yaptırıma tabi
tutulmamalıdır (Kudrevičius ve diğerleri/ Litvanya [BD], B. No:
37553/05, 15/10/2015, § 146). AİHM, hapis cezalarına mahkûmiyet alternatif bir
tedbirle hafifletilse bile verilen cezaların Sözleşme’nin 11. maddesi
tarafından güvence altına alınan gösteri yapma hakkını kullanacak herkesi
yıldıran, "caydırıcı bir etkiye" sahip olması sebebiyle aşırı
olduğunu belirtmiştir. (Mesut Yıldız ve
Diğerleri / Türkiye, B. No: 8157/10, 18/7/2017, §§ 35, 36; Akgöl ve Göl/Türkiye, B. No: 28495/06 ve
28516/06, 17/5/2011, § 43).
37. AİHM "hükmün açıklanmasının geri bırakılması"
kararı verilse bile beş yıl boyunca başvurucuların aynı türde başka suçları
işlemekten kaçınacakları ve denetime tabi tutulacaklarını dikkate almaktadır.
Bu nedenle AİHM, muğlak olan bu tedbirin uzunca bir süre başvurucuları ceza
hükümlerinin uygulanması tehdidi altında bulunduracağını, gösteri yapma
özgürlüklerinin kullanılmasında bu hükümlerin etkilerine doğrudan maruz kalmak
zorunda olduklarının kabulü gerektiğini, en azından anayasal hakların kullanımı
üzerindeki otosansür etkinin hiçbir şekilde varsayımsal olmadığını ve bu hükmün başvurucuların
eylemleri üzerinde caydırıcı bir tedbir olarak süreceğini belirtmiştir (Mesut Yıldız ve diğerleri/Türkiye, § 37).
Aynı şekilde AİHM, cezanın infazının 6352 sayılı Kanun hükümlerine göre
ertelendiği bir başvuruda cezanın infazı ertelenmiş olsa bile başvurucunun ceza
tehdidi altında olması nedeniyle uygulanan tedbirin izlenen amaçla orantısız
bir yaptırım teşkil ettiği sonucuna ulaşmıştır (Özçelebi/Türkiye, B. No: 34823/05, 23/6/2015, § 51).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 4/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu, DTP milletvekillerini karşılayan grupla birlikte
yürüyüşe katıldığı için açılan kamu davasında verilen kovuşturmanın ertelenmesi
kararının caydırıcı etkisi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu Yargıtayın
salt suç konusu fiilin 6352 sayılı Kanun kapsamında kalması nedeniyle bozma
kararı vermesinin mahkemeye erişim ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini
iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Yargıtayın
beraat kararını bozmasının mahkemeye erişim ve adil yargılanma haklarını ihlal
ettiğine ilişkin iddialarının özü, kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi
nedeniyle ceza tehdidi altında bulunmasına ilişkindir. Bu nedenle başvurucunun
söz konusu iddialarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
41. Anayasa’nın "Toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi
şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız
ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak,
milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve
genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve
kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir."
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
43. Başvurucu hakkındaki dava bir hükme bağlanmayarak ertelenmiş
ve başvurucu üç yıl denetim altına alınmıştır.
44. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında; kovuşturmanın
ertelenmesine ilişkin kararlarla ilgili olarak yaptığı değerlendirmede
kovuşturma tehdidinin devam ettiğini, sonunda kişinin isnat edilen suçlardan
aklanma ihtimali bulunsa bile kişinin bu etki altında ilerde haklarını
kullanmaktan imtina etme riski bulunduğu sonucuna varmıştır. Dolayısıyla
Anayasa Mahkemesi içtihadına göre henüz mahkûm edilmemiş olsa bile ertelenen
kovuşturmanın gelecekte yeniden başlayabilme olasılığının başvurucularda stres
ve cezalandırma endişesini devam ettireceği kanaatine varılmış ve söz konusu
kararlarda başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine müdahalede bulunulduğu
kabul edilmiştir (Fatih Taş [GK],
B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 69-79; Ali
Gürbüz ve Hasan Bayar, B. No: 2013/568, 24/6/2015, §§ 46-49; İrfan Sancı, B. No: 2014/20168,
26/10/2017, §§ 43, 44).
45. Mevcut başvurudaki
koşullar ile zikredilen Anayasa Mahkemesi içtihatlarına konu başvurulardaki
koşullar arasında esaslı bir farklılık bulunmamaktadır. O hâlde zikredilen
Anayasa Mahkemesi içtihadında konulan ilkeler ile somut olayın koşulları
gözetildiğinde temyiz öncesinde beraat etmiş olan ve bozma kararı sonrasında
hakkındaki kovuşturma ertelenerek üç yıl süreyle denetim altına alınan
başvurucu hakkında henüz kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen o
dönem parti üyesi de olan başvurucunun ilerde kovuşturmaya maruz kalma ve
cezalandırılma riskinin bulunduğunun dikkate alınması gerekir. Bu sebeplerle
başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek denetim altına
alınmasının başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik
bir müdahale olduğunun kabul edilmesi gerekir (Dilan
Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411,
30/11/2017, § 27; toplantı hakkına bu hakkın kullanımından sonra vaki
müdahaleler için bkz. Eğitim ve Bilim
Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 48; toplantı hakkına bu
hakkın kullanımı sırasında yapılan müdahaleler için bkz. Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015,
§ 53; Gülşah Öztürk ve diğerleri,
B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 72).
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
46. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum
düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
47. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme,
Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir
veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
48. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesi ile 6352 sayılı Kanun'un
geçici 1. maddesinin “kanunla sınırlama” ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
49. Başvurucu hakkındaki kovuşturmanın ertelenerek denetimli
serbestlik altına alınmasına ilişkin kararın Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan sebeplerden “kamu düzeninin korunması”na
yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
(i) Demokratik Toplumun
Düzeninin Gerekleri
50. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez "demokratik
toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini
açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir
toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde
olmalıdır (Dilan Ögüz
Canan § 32; sendika
hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim
Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer,
B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No:
2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Derece mahkemelerinin
böyle bir ihtiyacın bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir
yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin
denetimindedir (Dilan Ögüz
Canan, § 32).
(ii) Ölçülülük
51. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir
sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte-
temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde
olup olmadığının da incelenmesi gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007;
sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve
Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, §§ 53-55; ifade özgürlüğü
bağlamında ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No:
2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun §§
53, 54; Tansel Çölaşan, §§ 54,
55;Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72).
Bu sebeple Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru
amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığına
bakılması gerekir.
(iii) Barışçıl Toplanma
Hakkı
52. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, bireylerin
ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya
gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla bu hak, ifade
özgürlüğünün özel bir biçimidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir
toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de
geçerlidir (Dilan Ögüz
Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§ 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri,
§ 66).
53. Anayasa’nın 34. maddesi, fikirlerin "silahsız ve
saldırısız", başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi
için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır.
Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere
şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak,
çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya
çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla
kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen -ifade özgürlüğünde
olduğu gibi- siyasi ve kamu yararını ilgilendiren meseleler söz konusu olduğunda
toplantı hakkına yapılan müdahaleler daha dar yorumlanmalıdır (Dilan Ögüz Canan,
§ 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri,
§ 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası
ve diğerleri, § 79; Osman Erbil,
§ 45).
54. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı demokratik
toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup demokratik bir toplumda,
mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan
siyasi fikirlerin toplanma özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla kendisini ifade
edebilmesi imkânı sunulmalıdır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin
katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır.
Dolayısıyla toplanma hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl
bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Bunun dışında
toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur
(Dilan Ögüz Canan,
§ 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri,
§§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri
Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman
Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve
diğerleri, §§ 67, 68).
(iv) İfade Özgürlüğü
55. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 26. maddesinin birinci
fıkrasında, koruma altına alınan ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun
temel dayanaklarından ve demokratik toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini
gerçekleştirmesinin başlıca şartlarından birini oluşturduğunu her zaman
vurgulamıştır. Toplumsal çoğulculuğa ancak her türlü fikrin serbestçe ifade
edilebildiği özgür bir tartışma ortamında ulaşılabilir. Dolayısıyla toplumsal
ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve
serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; internet ortamında ifade
özgürlüğünün önemine ilişkin karar için bkz. Yaman
Akdeniz ve diğerleri, B. No: 2014/3986, 2/4/2014, §§ 25, 26;
sanatsal ifade özgürlüğünün önemine ilişkin karar için bkz. Fatih Taş, §§ 66, 104; bir siyasetçinin
basın açıklamasında ileri sürdüğü düşüncelere ilişkin karar için bkz. Mehmet Ali Aydın, §§ 74, 84).
(v) Bildirim Yapılması ve
Sınırlamanın Niteliği
56. Ülkemizde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesine
ilişkin olarak 2911 sayılı Kanun’un 10. maddesinde bildirim usulü kabul
edilmiştir. Anayasa Mahkemesi, toplanma hakkının bildirim usulüne
bağlanabileceğine daha önce karar vermiştir. Söz konusu bildirimin amacı
toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını
güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı
sağlamak olduğu sürece genel olarak hakkın özüne dokunmaz. Bildirim usulünün
uygulanmasının amacı, toplanma hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamaktır
(Dilan Ögüz Canan,
§ 39; Ali Rıza Özer ve diğerleri,
§ 122; Osman Erbil, § 52). Derhâl
tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve barışçıl nitelikte toplantı
ve gösteri yürüyüşü yapılması hâlinde sadece bildirim yükümlülüğüne uyulmamış
olması nedeniyle toplantının dağıtılması barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir
sınırlama olarak kabul edilmelidir (Ali Rıza
Özer ve diğerleri, §§ 121, 122; katılımcılar açısından derhâl tepki
verilmesinin haklı olduğu özel durumlara ilişkin olarak ayrıca bkz. Osman Erbil, §§ 65, 67)
57. Kanunlarda öngörülen usullere tam olarak uyulmamış olması
tek başına toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl niteliğini ortadan
kaldırmaz. Halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın
akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve olumsuz tepkilere yol
açabileceği açıktır. Ancak bu durumların varlığı toplanma hakkının ihlal
edilmesini haklı gösteremez (Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri,§ 119; Gülşah
Öztürk ve diğerleri, § 69). Bu çerçevede günlük hayatın akışında
gösterinin yol açacağı belli bir düzeye kadar rahatsızlık idarece makul kabul
edilerek hoşgörü gösterilmelidir. Bu rahatsızlık düzeyini aşan ve kamu
düzeninin ciddi derecede bozulmasına yol açan durumların ise somut olaylarda
ilgili ve yeterli gerekçe ile ortaya konulması gerekir.
58. Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu
düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamlar
bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilirler. Alınan bu tedbirlere
aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması
veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de cezalar verilebilir (Dilan Ögüz Canan,
§ 40; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası
ve diğerleri, § 81;toplanma hakkına kamu
düzeninin bozulması nedeniyle yapılan bir müdahalenin demokratik toplumda
gerekli olduğuna karar verildiği bir başvuru için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 76-86).
59. Bununla birlikte alınan tedbirlerin veya öngörülen cezaların
barışçıl toplantı hakkına dolaylı olarak usulsüz sınırlamalara dönüşmesine
müsaade edilemez. Güvence altına alınan toplanma hakkını kullanırken kamu
otoritelerinin keyfî müdahalelerine karşı da bireyin korunması gerekir (Dilan Ögüz Canan,
§ 42; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası
ve diğerleri, § 82; Gülşah Öztürk
ve diğerleri, § 76). Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin
toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve
şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu
demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54).
(vi) Caydırıcı Etki
60. Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan ve bir
gösteride yasaklanmamış katkılarda bulunan kişilerin toplantı hakkı, herhangi
bir kınanabilir olaya karışmadıkları sürece en hafif kabul edilecek disiplin
cezasının dahi uygulanmamasını gerektirir (Osman
Erbil, § 51). Zira bu tip soruşturmalar veya cezalandırmalar
caydırıcı etki doğurabilir (Osman Erbil,
§ 71). Gösteri öncesi yapılan müdahaleler -örneğin gösteriye katılmak
isteyenlerin seyahatine engel olunması (Ali
Rıza Özer ve diğerleri,§
151)- veya gösteri sonrası yapılan müdahaleler -örneğin barışçıl gösteriye
katılanlar hakkında soruşturma açılarak ceza verilmesi veya kovuşturmanın
ertelenmesi kararı verilerek ceza tehdidi altında tutulmaları - ileride
kişilerin haklarını kullanmalarında caydırıcı etkiye neden olabilir.
61. Bu nedenlerle keyfî uygulamalardan ve usulsüz
sınırlandırmalardan kaçınılması için derece mahkemelerince barışçıl bir
toplantıya, tedbir almak veya alınan tedbirlere aykırı davrananlara ceza vermek
suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun ilgili
ve yeterli gerekçe ile ortaya konulması, kamu düzeni ve başkalarının haklarının
korunması ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılması
arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (Dilan Ögüz Canan, § 53; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, §
83).
(vii) Ödev ve Sorumluluklar
62. "Temel hak ve
hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki Anayasa'nın 12.
maddesinin ikinci fıkrası kişilerin temel hak ve hürriyetleri kullanırlarken
sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapar. Anayasa'nın 12. maddesi,
hak ve özgürlükler ile ödev ve sorumluluklar arasında içsel olarak var olan
bağlantıyı vurgulamaktadır. Ödev ve sorumluluklar, somut başvurudaki gibi ödev
ve sorumluluğunu yerine getirmediği iddia edilen kimselerin bir temel hak veya
özgürlüğünün kısıtlanmasına ilişkin şikâyetlerinde özellikle önem taşımaktadır.
Anayasa Mahkemesi, kendisine yapılan şikâyetlerin çözümlenmesi sırasında
bireylerin sahip oldukları ödev ve sorumlulukları gözönünde
bulundurur. Bireylerin hak ve özgürlüklerinden tümüyle yararlanmalarının sahip
oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun
davranmaları ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan,
§ 45).
(viii) Müdahalenin Denetimi
63. Başvurucu hakkında açılan davanın dayanağı olan 2911 sayılı
Kanun'un 28. maddesinin barışçıl gösterilere dolaylı müdahale edilmesinde
kullanılma riski bulunduğunu kabul etmek gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 46). Anılan
kural ile Kanun'a aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerini düzenleyenlere,
bunlara katılanlara veya bunları yönetenlere ceza verilmesi öngörülmüştür. 2911
sayılı Kanun'un "Kanuna aykırı toplantı
ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinde uzun bir
liste hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin hangi hâllerde "kanuna
aykırı" olacağı sayılmıştır (bkz. § 22).
64. Bir suça ilişkin kanun maddesinin uygulanma koşullarının
somut olayda bulunup bulunmadığı ve suçun unsurlarının neler olması gerektiği
meselesi Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Buna karşın mevcut
başvuruya benzer şekilde bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanların
cezalandırılması ya da ceza tehdidine maruz bırakılması gibi verilen bir ceza
hükmünün anayasal bir hakka müdahale oluşturduğu durumlarda vaki müdahale,
Anayasa Mahkemesinin ilgi alanındadır (Dilan
Ögüz Canan, § 47).
65. Bir kimse sırf bir toplantı ve gösteriye katılmış olması
nedeniyle cezalandırılmışve Anayasa Mahkemesi temel
hak ve özgürlüklere bir müdahalede bulunulduğunu kabul etmiş ise Anayasa
Mahkemesinin bundan sonra denetleyeceği ilk husus yapılan toplantı ve gösteri
yürüyüşü nedeniyle kamu düzeninin bozulup bozulmadığı, bozulma tehlikesinin
ortaya çıkıp çıkmadığı ya da kamu makamlarının bu yöndeki değerlendirmelerinin
gerçeklik değeri taşıyıp taşımadığı olacaktır (Dilan
Ögüz Canan, § 48; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§ 88).
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
66. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, çeşitli illerde yürüyüş
düzenleyen milletvekilleri ile belediye başkanı ve yöneticilerden oluşan bir
grubu karşılamak üzere toplanan kalabalıkla birlikte yürüyüşe katılan başvurucu
hakkında üç yıl denetimli serbestlik tedbiri uygulanması suretiyle yapılan
müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olup olmadığının
belirlenmesidir.
67. Somut olayda göstericiler yolu yaya ve araç trafiğine
kapatarak yürüyüşe geçmişlerdir. Göstericilerparti
binası önünde DTP Eş Başkanı ve İl Başkanı'nın konuşmaları sırasında slogan
atmışlardır. Polis tarafından başvurucunun da içinde bulunduğu gruba
dağılmaları ve yolu trafiğe açmaları konusunda megafonla uyarı yapılmıştır.
Uyarılara rağmen grup, yürüyüşe geçmiştir. Sonrasında grup kendiliğinden ve
olaysız dağılmıştır. Bozma öncesi beraat kararında, ihtara rağmen dağılmayan
gruba zor kullanıldığına, başvurucunun ihtara ve zor kullanmaya rağmen
dağılmayan grup içinde yer aldığına dair kanıt bulunmadığı belirtilmiştir.
68. Somut olayda, önceden usulüne uygun bildirim yapılmaması ve
ihtara rağmen yürüyüşe devam edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü
kanuna aykırı hâle dönüşmüştür. Öncelikle Anayasa Mahkemesinin yalnızca usulüne
uygun olarak düzenlenmemiş olan bir toplantının veya gösteri yürüyüşünün
varlığını temel hak ve özgürlüklere müdahale için yeterli kabul edemeyeceği
hatırlanmalıdır (bkz. § 57). Bazı özel nedenlerle bir toplantı veya gösteriye
yapılacak müdahalelerin kamu düzeninin sağlanması için gerekli olduğunun ve
cezaların kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması
sebebiyle verildiğinin veya katılımcıların bu anayasalhaklarını
kullanırlarken sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve
sorumluluklara uygun davranmadıklarının yetkili mercilerce (polis raporlarında,
iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) gösterilmesi gerekir
(Dilan Ögüz Canan,
§ 53).
69. İddianame ve Mahkeme kararlarında, gösterinin şiddet
içerdiğine, barışçıl olmaktan çıktığına ve kamu düzeninin bozulduğuna dair
herhangi bir tespit yer almamaktadır.
70. Göstericilerin şiddet eylemlerine karışmadıkları durumlarda,
kamu makamlarının, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına belirli bir
ölçüye kadar müsamaha göstermesi gerekir. Barışçıl bir gösterinin veya basın
açıklamasının ilke olarak cezai yaptırım tehdidine maruz bırakılmaması gerekir
(Dilan Ögüz Canan,
§ 55). Bu çerçevede somut olayda olduğu gibi gösteri yürüyüşünden önce bildirim
yapılmaması ve bazı göstericilerin polise taş fırlatması tek başına gösterinin
bütününü barışçıl olmaktan çıkarmayacaktır. Dolayısıyla idarenin toplantının
kanuna aykırı olduğunu tespit etmesi, barışçıl niteliğini kaybetmemiş ve şiddet
içermeyen toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanlar hakkında kovuşturmanın
ertelenmesi kararı verilmesi şeklindeki müdahaleyi tek başına haklı kılmaz.
71. Somut olayda, ilk derece mahkemesi beraat kararı verdiğinden
Yargıtayın bozma kararı uyarınca kovuşturmanın
ertelenmesi kararı verilerek başvurucunun hakkına müdahalede bulunulmuştur.
Yargıtay; toplantı ve gösteri yürüyüşünün barışçıl olup olmadığını, eylem
nedeniyle toplumsal hayatın etkilenip etkilenmediğini, kamu düzenin bozulup
bozulmadığı hususları ile derhâl beraat kararı verilmesinin şartlarını
değerlendirmeksizin salt 6352 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmiş olması nedeniyle
bozma kararı vermiştir. Dolayısıyla Yargıtayın bozma
kararı ve bu karara uymak suretiyle ilk derece mahkemesi tarafından verilen
kovuşturmanın ertelenmesi kararının gerekçesinin müdahale için ilgili ve
yeterli olduğu söylenemez.
72. Öte yandan kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi
nedeniyle başvurucu üç yıl denetim altına alınmıştır. Barışçıl bir gösteri
nedeniyle cezai yaptırım tehdidi altında bulunma sonucunu doğuran erteleme
kararının, kural olarak meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen
önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengeyi sağladığı söylenemez.
Başvurucu hakkında verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararının, başvurucunun
tekrar bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp mahkûm olması durumunda, ceza
yargılamasının devam etmesi ve yargılama sonucunda başvurucunun ceza alması
ihtimali bulunmaktadır. Dolayısıyla başvurucu katıldığı bir barışçıl gösteri
nedeniyle üç yıl boyunca bir ceza tehdidine maruz kalacak ve bundan sonra herhangi
bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp katılmama yönünde kovuşturmanın
ertelenmesi kararının caydırıcı bir etkisi olacaktır.
73. Sonuç olarak mevcut başvuruda, Anayasa'nın 34. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli
görülen önlemler ile başvurucunun aynı maddenin birinci fıkrası kapsamındaki
hakları arasında adil bir denge sağlanamamıştır. Kovuşturmanın ertelenmesi
kararı verilerek başvurucunun üç yıl denetimli serbestlik altına alınmasının,
Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeni meşru
amacının sağlanması için gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
74. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 34.
maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
M. Emin KUZ ve Recai AKYEL bu görüşe katılmamışlardır.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
75. Başvurucu toplamda 5 yıl 8 ay süren yargılama nedeniyle
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
76. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
77. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
78. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
79. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 6 yıllık yargılama
süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
80. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
81. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
82. Başvurucu 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
83. Başvuruda, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ve makul
sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
84. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
Batman 2. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
85. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ve makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 8.775 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
86. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. 1. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE M. Emin KUZ ve Recai AKYEL'in karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Batman 2. Asliye Ceza Mahkemesine (E. 2014/365, K. 2014/449) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 8.775 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/4/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvurucunun hakkında açılan kamu davasında kovuşturmanın
ertelenmesi kararı verilmesi sebebiyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Somut olayda, başvurucu hakkında kanuna aykırı toplantı ve
gösteri yürüyüşüne katılma suçundan kamu davası açılmış ve beraat kararı
verilmiştir. Bu kararın savcılık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesinde beraat
hükmünün onanması talep edilmiş; ancak Yargıtay, 6352 sayılı Kanunun yürürlüğe
girmesi üzerine Kanunun geçici 1. maddesine göre kovuşturmanın ertelenmesine
karar verilmesi gerektiğini belirterek kararı bozmuş ve ilk derece mahkemesi
bozma kararına uyarak kovuşturmanın ertelenmesine karar vermiştir.
Çoğunluğun kararında, ilk derece mahkemesi beraat kararı
verdiğinden Yargıtayın bozma kararı uyarınca
kovuşturmanın ertelenmesine karar verilerek başvurucunun hakkına müdahalede
bulunulduğu; Yargıtayın derhal beraat kararı
verilmesinin şartlarını değerlendirmeksizin salt 6352 sayılı Kanunun yürürlüğe
girmiş olması nedeniyle verdiği bozma kararının ve bu karara uyan ilk derece
mahkemesince verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararının gerekçesinin müdahale
için ilgili ve yeterli olmadığı belirtilmektedir (§ 71).
Kararda ayrıca, kovuşturmanın ertelenmesi kararı sebebiyle
başvurucunun üç yıl denetim altına alınmasının, bu süre içinde tekrar bir
toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp mahkûm olması hâlinde ertelenen
kovuşturmaya devam edilerek ceza alması ihtimalinden dolayı ceza tehdidine
maruz kalmasına yol açacağı, bunun da mezkûr hakkın kullanılmasında caydırıcı
bir etkisinin olacağı belirtilerek Anayasanın 34. maddesinin ikinci fıkrasında
öngörülen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile
başvurucunun aynı maddenin birinci fıkrası kapsamındaki barışçıl toplanma hakkı
arasında adil bir denge sağlanamadığı ve erteleme kararının kamu düzeni meşru
amacının sağlanması için gerekli olmadığı ifade edilmektedir (§§ 72-73).
İrfan Sancı kararının karşıoy
gerekçesinde de belirtildiği üzere, Mahkememiz benzer bireysel başvurularda
daha önce ihlal kararları vermişse de söz konusu kararların çoğu, ilk derece
mahkemelerinin verdiği mahkûmiyet kararlarının temyiz incelemesi sırasında 6352
sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi sebebiyle verilen kovuşturmanın ertelenmesi
kararları üzerine yapılan başvurularda ve ilk derece mahkemelerinin mahkûmiyet
kararlarındaki değerlendirmeler üzerinden inceleme yapılarak verilmiştir (bkz.
B. No: 2014/20168, 26/10/2017 tarihli karara ilişkin karşıoy
gerekçesi).
İlk derece mahkemelerinin kovuşturmanın ertelenmesi
kararlarından önce verdikleri, ancak temyiz aşamasında 6352 sayılı Kanunun
yürürlüğe girmesi sebebiyle kovuşturma ertelendiği için kesinleşmeyen
mahkûmiyet kararları sebebiyle söz konusu üç yıllık denetim süresi boyunca
cezaî yaptırım tehdidi altında bulunan başvurucuların temel haklarının ihlal
edildiği sonucuna varılması mümkün olmakla birlikte, bu kabulün kovuşturmanın
ertelenmesi kararından önce verilen beraat kararları bakımından isabetli
olmadığı düşünülmektedir.
6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, fıkrada sayılan ve 31/12/2011 tarihine kadar işlenen suçlardan
dolayı kovuşturma safhasında kovuşturmanın ertelenmesine karar verileceği; (2)
numaralı fıkrasında da, hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen
kişinin, bu kararın verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra
kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde düşme kararı verileceği, bu
süre içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlemesi ve bu yeni
suçtan kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olması hâlinde ise ertelenen
kovuşturmaya devam olunacağı hükme bağlanmaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanununa göre kovuşturmanın, hükmün
kesinleşmesine kadar olan tüm süreci ifade etmesi sebebiyle, 6352 sayılı
Kanunun geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre ertelenmesine karar verilmesi
ve (2) numaralı fıkrasında öngörülen şartların gerçekleşmesinden dolayı
kovuşturmaya devam olunması hâlinde, kovuşturmaya, ilk derece mahkemesinin
verdiği kararın, somut olayda beraat kararının temyiz incelemesi ile devam
edilecektir. Başka bir anlatımla, 6352 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden
önce beraat kararı verilen ve temyiz safhasında kovuşturmanın ertelenmesine
karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilen bütün dosyalarda olduğu
gibi somut başvuruya konu dava bakımından da başvurucunun mezkûr temel hak
yönünden durumu, kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmeden önceki durumundan
farklı değildir.
6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin birinci fıkrası hükmü,
bu fıkrada belirtilen şartları taşıyan suçlardan dolayı kovuşturmanın ertelenmesi
kararı verilmesi veya kovuşturmaya devam edilmesi (mesela derhal beraat kararı
verilmesi ya da beraat yahut mahkûmiyet kararının onanması veya beraat
kararının bozularak mahkûmiyet kararı verilmesi) bakımından derece
mahkemelerine takdir yetkisi tanımadığından, incelenen başvuruda Yargıtayın bozma kararı ve ilk derece mahkemesinin bu
karara uymak suretiyle kovuşturmanın ertelenmesi kararı vermesinde zorunluluk
bulunduğu ve her iki mahkeme kararının gerekçesinin de ilgili ve yeterli olduğu
düşüncesiyle çoğunluğun görüşüne (§ 71) katılmadığımız gibi, kovuşturmanın
ertelenmesi kararından önce ilk derece mahkemesince beraat kararı verilmiş
olduğundan, başvurucunun üç yıllık denetim süresi boyunca ceza yaptırımı
tehdidi altında kaldığı tespitine de (§§ 72-73) katılmıyoruz.
Bu sebeplerle başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkının ihlal edildiği yönündeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Recai AKYEL
|