TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSNÜ ŞİMŞEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/9734)
|
|
Karar Tarihi: 11/10/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Yücel ARSLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Hüsnü ŞİMŞEK
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat ÇEKİÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Genelkurmay Başkanı'na yönelik sözlerden dolayı Türk
Silahlı Kuvvetleri sosyal tesislerine girişin altı ay süreyle yasaklanmasının
ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Kamuoyunda Balyoz davası olarak bilinen ve 367 kişinin
yargılandığı davada aralarında emekli kuvvet komutanlarının da bulunduğu (Eski
1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı
emekli Oramiral Özden Örnek ve eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral
İbrahim Fırtına'ya Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini, cebren ıskat
veya vazife görmekten cebren men etmek suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası verilmiş; eylemin eksik teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilerek 20
yıl hapis cezasına indirilmiştir.) ve haklarında mahkûmiyet kararı verilen325
sanıktan 237'sinin hakkındaki mahkûmiyet hükmü ile 36 sanık hakkındaki beraat
hükmü 9/10/2013 tarihinde Yargıtay tarafından onanmıştır. 88 sanık hakkındaki
mahkûmiyet kararı ise ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi veya
beraat kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No:
2013/7800, 18/06/2014, §§ 11-13). Kararın onanması sonrasında 21/10/2013
tarihinde o dönemki Genelkurmay Başkanıyazılı biraçıklama yapmıştır.
9. Başvurucu 1958 doğumlu, emekli kıdemli piyade albay olup
Harbiye 79 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin başkanıdır. Başvurucunun
o dönemki Genelkurmay Başkanı'na (muhatap) yönelik olarak 25/10/2013 tarihinde
sarf ettiği sözler basında yer almıştır.
10. Başvurucunun ifadeleri şu şekildedir:
"Genelkurmay Başkanı'nın Balyoz
açıklamasından sonra o koltukta bir gün, bir dakika daha oturmaması lazım"
11. Başvurucunun o dönemki Genelkurmay Başkanı'nın yazılı
açıklamasına yönelik sarf ettiği sözlere ilişkin bilgi ve belgeler Genelkurmay
Başkanlığı bünyesinde oluşturulan bir kurula bildirilmiştir. Söz konusu Kurul,
başvurucunun muvazzaf personelin amir ve komutanlarına karşı duyduğu güven
hissini zedelemeye yönelik aleyhe beyanlarda bulunduğu yönünde değerlendirme
yapmış ve başvurucunun 13/11/2013 tarihinden itibaren altı ay süreyle Türk
Silahlı Kuvvetleri (TSK) sosyal tesislerine girişini yasaklamıştır.
12. Başvurucu, kendisine herhangi bir açıklama yapılmaksızın
27/11/2013 tarihinde Merkez Orduevine;29/11/2013 tarihinde de Gazi Orduevine
alınmamıştır.
13. Başvurucu 18/12/2013 tarihinde idareye yazılı olarak
başvurmuş ve işlemin gerekçesini sormuştur. Talebine cevap verilmemesi üzerine
Askeri Yüksek İdare Mahkemesine (AYİM)iptal davası açmıştır.
14. Dava devam ederken işlemin dayanağının gizli, gizlilik dereceli bir belge (gizli
belge) olduğu başvurucuya bildirilmiştir. Başvurucu 20/11/2014 tarihinde gizli
belgeyi inceleme talebinde bulunmuştur. Aynı gün gizli belgeyi incelemesine
izin verilmiştir. Başvurucuya göre gizli belge kendisinin açıklamasına ilişkin
internet çıktısından ibarettir.
15. AYİM 11/12/2014 tarihinde davayı reddetmiştir. Başvurucu
karar düzeltme yoluna başvurmuştur. AYİM karar düzeltme talebini de 30/4/2015
tarihinde reddetmiştir.
16. AYİM kararında; dava konusu işleme sebep olan başvurucunun
açıklamalarının başvurucu tarafından yapıldığı noktasında tereddüt
bulunmadığını belirtmiştir. AYİM emekli subay olan ve sonraki dönemde Harbiye
79 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin başkanlığını yürüten başvurucunun
Anayasa ile teminat altına alınan düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında
düşüncelerini açıklayabileceğine ve yanlış bulduğu hareketleri de
eleştirebileceğine işaret etmiştir. Bununla birlikte AYİM, başvurucunun
yargılananlar arasında bazı muvazzaf ve emekli TSK personelinin de bulunduğu
yargılamaya yönelik değerlendirmesi ve üslubunun eleştiri sınırlarını aştığını
belirtmiştir. Yasaklama kararının 6/9/1961 tarihli ve 10899 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren TSK İç Hizmet
Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) dava konusu uyuşmazlıkta yasaklamaya dayanak
teşkil eden hükümleriyle uyumlu olduğunu ifade etmiştir.
17. AYİM kararında, 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 12. maddesinin (c) bendi ile 39. ve 99.
maddelerine ve bu hükümler çerçevesinde askerî kurumun tanımına veher askerin sahip olması gereken manevi değerlere yer
vermiştir. AYİM, sosyal tesislerin TSK mensupları arasında dayanışmayı
artırmayı, mesleki, kültürel ilişkileri sosyal ve moral ihtiyaçları karşılama
amacıyla kurulduğunu belirttikten sonra muvazzaf personelin yanında tabi üye
olarak kabul edilen emekli personel tarafından da müştereken kullanıldığını
ifade etmiştir. Askerî mahal niteliğinde olan bu tesislerin amacına uygun
olarak bir düzen içerisinde idamesi için yararlanma hakkına sahip olanların
davranış ve üslup yönünden kabul edilebilir ölçütlere sahip olması gerektiğini
vurgulamıştır.
18. AYİM; başvurucunun eyleminin orduevi ve diğer sosyal
tesislerde TSK mensuplarının ve ailelerinin sosyal ve moral ihtiyaçlarını
karşılama, dayanışmayı artırma, meslek ve sosyal gelişmelerini mümkün kılacak
imkânları hazırlamaya yönelik niyet ve amacı olumsuz yönde etkilediğini
belirtmiştir. AYİM, başvurucunun açıklamalarının TSK'da astlık-üstlük
münasebetlerini zedeleyecek, amir ve komutanlara karşı güven hissini yok edecek
nitelikte olduğuna işaret ederek sosyal tesislere alınmama işleminde hukuka
aykırılık görmemiştir. Ayrıca AYİM geçici süreyi kapsayan yasaklama kararının
ölçülü olduğunu belirtmiştir.
19. Karar başvurucuya 15/5/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu, 10/6/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. 211 sayılı Kanun'un işlem tarihinde yürürlükte olan "Ordu evleri ve askeri gazinolar" başlıklı
99. maddesinin 1. fıkrası şöyledir:
"Silahlı Kuvvetler mensupları arasında tesanüdü artırmak mesleki ve kültürel inkişaflara, sosyal
ve moral ihtiyaçları temin gayesi ile büyük garnizonlarda (Tümen ve eşidi askeri kurumlar ile daha büyük kıta ve kurumların,
Deniz ve Havada eşitlerinin bulunduğu) ordu evleri kurulabilir."
22. Aynı Kanun'un işlem tarihinde yürürlükte olan 102.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"a) (Değişik :
4/7/1988 - KHK - 336/1 md.; Aynen Kabul: 7/2/1990 -
3612/43 md.) Ordu evlerinin kadro, kuruluş, idare,
murakabe ve muhasebeleri ile işletme şekilleri ve müştemilatı yapılacak bir
yönetmelik ile tesbit ve tayin olunur..."
23. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği'nin 664.
maddesinin 2. fıkrasının 4. bendinin ilgili kısımları şöyledir:
" Subaylar, askeri memurlar ve
astsubaylar ile bunların emeklileri orduevlerinin ve askeri gazinoların tabii
üyeleridirler.
Tabii üyeler ile orduevleri, askeri gazino ve
öteki askeri sosyal tesislerden yararlanma hakkına sahip diğer kişilerin;
...
ç)Kendisine özel bir görev verilmediği halde
görevi ve sıfatı icabı muvazzaflık yaptığı dönemde bulunduğu görev ve görev
yerleri hakkında beyanat veren, yazı yazan veya sair surette açıklamada
bulunan, astlık-üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir veya komutanlara karşı
güven hissini yok etmeye yönelik olarak açıkça aşağılayıcı söz ve davranışta
bulundukları çeşitli komutanlık ve resmi kaynaklardan intikal eden bilgi ve
belgelerden tespit edilenlerin orduevleri, askeri gazinolar ve diğer askeri
sosyal tesislere girişleri, Genelkurmay Başkanlığınca geçici veya sürekli
olarak yasaklanabilir."
B. Uluslararası Hukuk
24. İfade özgürlüğünün demokratik toplumdaki önemi ve kamu görevlilerininitibar hakkının korunmasına ilişkin
uluslararası hukuk kaynakları için bkz. Kemal
Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577,
25/10/2017, §§ 29-37; asker kişinin ifade özgürlüğü hakkında uluslararası hukuk
kaynakları için bkz. Adem Talas, [GK], B. No: 2014/12143,
16/11/2017, §§ 21-23; Engin Kabadaş, B. No: 2014/18587, 6/7/2017, § 19.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 11/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu, kamuoyunda Balyoz davası olarak bilinen davada
sanıkların cezalarının Yargıtay tarafından onanması üzerine beyanlarında
mahkeme kararını kabullendiğini ifade eden Genelkurmay Başkanı'nın görüşlerine
yönelik sarf ettiği sözlerinden dolayı altı ay süreyle TSK Sosyal Tesislerine
girişinin yasaklandığını belirtmiştir. Başvurucu, eleştiri ve sitemden öte
geçmeyen sözlerinin hakaret veya aşağılama içermediğini iddia etmiştir. Söz
konusu davada delillerin sahte olduğunun ortaya çıkması nedeniyle beraat kararı
verilmesinin kendisini haklı çıkardığını belirterek sosyal tesislere giriş
yasağının ifade özgürlüğü ihlali ettiğini ileri sürmüştür.
27. Başvurucu, bu yasak nedeniyle meslektaşları ve ailesi
nezdinde küçük düşürüldüğünü ileri sürmüştür. Sosyal tesisler içerisinde siyasi
faaliyet yürüten, söz atma ya da sarkıntılık gibi farklı nedenlerle girişi
yasaklanmış veya eski görevleri nedeniyle pervasızca konuştuğu resmî makamlarca
belgelenmiş birisi gibi algılandığını belirtmiştir.
28. Başvurucu; yasaktan kendi çabasıyla haberdar olduğunu,
basında çıkan tek bir habere göre savunması dahi alınmadan ve hiçbir gerekçe
sunulmadan cezai işlem uygulandığını ifade etmiştir. Başvurucu giriş yasağının
yönergeye göre verildiğini, ceza hükmünün ancak kanunla düzenlenebileceğini
belirtmiştir. Ayrıca başvurucu; Mahkeme Heyetinde bulunan hâkimlerden ikisinin
asker kişi olduğunu, terfi sırasında olmaları nedeniyle Genelkurmay Başkanı'nın
tasarrufundaki bir idari işleme karşı aksi hüküm vermeleri hâlinde terfi edemeyeceklerini
bu nedenle Mahkemenin bağımsız hüküm vermediğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
29. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz,
yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar ...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni,... amaçlarıyla sınırlanabilir.
...
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özünün ifade
özgürlüğüne ilişkin olduğu anlaşıldığından bu iddiaların bir bütün olarak
Anayasa'nın 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
Başvurucunun AYİM'in bağımsız hüküm vermediği
iddiasına ilişkin olarak, Anayasa Mahkemesinin bu konuda daha önce verdiği
kararlar (Yaşasın Aslan, B. No:
2013/1134, 16/5/2013, §§ 25-31) ve somut başvuruda ulaşılan sonuç da dikkate
alındığında ayrı bir değerlendirme yapılması gerekli görülmemiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
32. Basında yer alan habere konu olan görüşleri nedeniyle
başvurucunun TSK Sosyal Tesislerine girişi altı ay süreyle yasaklanmıştır. Söz
konusu yasaklama kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale
yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
33. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik
toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
34. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme,
Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir
veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
35. Bir hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda
öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün
mevcut olup olmadığıdır. Anayasa’nın 34. maddesi kapsamında yapılan bir
müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için müdahalenin
“kanuni” bir dayanağının bulunması zorunludur (kanunilik ölçütüne ilişkin geniş
açıklamalar için bkz. din özgürlüğü alanında Tuğba
Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, §§ 81-99; evli kadınların
yalnızca evlilik öncesi soyadlarını kullanmalarına ilişkin Sevim Akat Eşki,
B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; boşanma davası sonrasında velayet hakkına
dayanılarak çocuğun soyadının değiştirilmesine ilişkin Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434,
25/6/2015, §§ 56-61; emre aykırılık nedeniyle idari para cezası verilmesine
ilişkin Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası
ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 53-69).
36. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik
ölçütü ilk olarak şeklîbir kanunun varlığını gerekli
kılar. Bir yasama işlemi olarak kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesinin ürünüdür ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa’da
öngörülen kanun yapma usullerine uyularak yapılan işlemlerdir. Bu anlayış temel
hak ve özgürlükler alanında önemli bir güvence ortaya çıkartır. Fakat kanunilik
ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirir ve bu noktada kanunun
niteliği önem kazanır. Bu anlamıyla kanunilik ölçütü, sınırlamaya ilişkin
kuralın "erişilebilirliği"ni ve
öngörülebilirliği ile kesinliğini ifade eden "belirliliğini" garanti altına alır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§§ 54-55).
37. Belirlilik, bir kuralın keyfîliğe
yol açmayacak bir içerikte olmasını ifade eder. Temel hakların
sınırlandırılmasına ilişkin kanuni düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam
bakımından belirli ve muhataplarının hukuksal durumlarını algılayabilecekleri
açıklıkta olması gerekir. Bir kanuni düzenlemede, hangi davranış veya olgulara
hangi hukuksal sonuçların bağlanacağı ve bu bağlamda kamusal makamlar için
nasıl bir müdahale yetkisinin doğacağı belirli bir kesinlik ölçüsünde ortaya
konmalıdır. Bu durumda bireylerin hak ve yükümlülüklerini öngörerek
davranışlarını bu doğrultuda tanzim etmeleri olanaklı hâle gelebilir. Böylece
hukuk güvenliği sağlanarak kamu gücünü kullanan organların keyfî
davranışlarının önüne geçilmiş olur (Hayriye
Özdemir, §§ 56,57; Eğitim ve
Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 56).
38. Anayasa’nın 7. maddesinde “Yasama
yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki
devredilemez.” denilmiştir. Buna göre Anayasa’da kanun ile
düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına genel ve sınırları belirsiz
bir düzenleme yetkisinin verilmesi mümkün değildir.Ancak
yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra uzmanlık ve idare tekniğine
ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri olarak yorumlanamayacağı
gibi yürütme organının yasama organı tarafından çerçevesi çizilmiş alanda genel
nitelikte hukuksal tasarruflarda bulunması hukuk devletinin belirlilik ilkesine
de aykırı düşmez (AYM, E.2015/41, K2017/98, 4/5/2017, § 69).
39. Somut olayda yasaklama şeklinde yapılan işlem 211 sayılı
Kanun'un işlem tarihinde yürürlükte olan 102. maddesinin (a) bendine
dayanılarak çıkarılan Yönetmelik'in 664. maddesine göre tesis edilmiştir. İlk
derece mahkemesi kararında Orduevleri Askeri Gazinolar ve Sosyal Tesisler Yönergesi'nin (MY 58-4) 8. maddesine de yer verilmiştir.
Anılan maddede Yönetmelik'in 664. maddesine atıf yapıldığı ve söz konusu
maddenin Yönetmelik hükümleriyle benzer düzenlemeler içerdiği görülmüştür.
Anılan Kanun'un 102. maddesinin (a) bendinde, ordu evlerinin kadro, kuruluş,
idare, murakabe ve muhasebeleri ile işletme şekilleri ve müştemilatının
çıkarılacak bir yönetmelik ile belirleneceği belirtilmiştir.
40. Başvuru konusu olayda, her ne kadar sosyal haktan
yararlandırmama şeklinde bir yasaklama söz konusu olsa da sonuç itibariyle
disiplin cezası mahiyetinde bir yaptırım söz konusudur. Anılan Kanun hükmünde
disiplin veya yaptırım hükümlerinin yönetmelikle düzenleneceğine dair herhangi
bir atıf da bulunmamaktadır. Kanunla verilen yetki ordu evlerinin kuruluşu ve
idaresine ilişkindir.
41. Kanun koyucunun konuyla ilgili temel kuralları belirleyip
kanuni çerçeveyi çizdikten sonra bu çerçevenin içinde kalacak hususların
düzenlenmesini idareye bırakmasında, hukuki belirlilik ve yasama yetkisinin devredilmezliği ilkelerine aykırı düşen bir yön
bulunmamaktadır (AYM, E.2015/41, K2017/98, 4/5/2017, § 71). Bununla birlikte
Kanunla verilen yetki yalnızca ordu evlerinin kuruluşu ve idaresine ilişkindir.
42. Anayasa’nın 13. maddesine göre temel hakların
sınırlandırılması için mutlaka kanuna ihtiyaç vardır ve başvurucunun ifade
özgürlüğünü sınırlandıran söz konusu yetkinin Anayasa’nın 13. maddesinin
aradığı anlamda kamu gücünü kullanan organların keyfi davranışlarının önüne
geçen ve kişilerin hukuku bilmelerine yardımcı olacak, erişilebilir,
öngörülebilir ve kesin nitelikte bir kanun hükmünün bulunması gerekir. Somut
olayda, yasaklama şeklindeki yaptırımın emekli ordu mensuplarına hangi
şartlarda ve hangi sürelerle uygulanacağı hususunda şekli anlamda bir kanun
bulunduğu söylenemeyeceği gibi diğer normlarla da kanunu dayanak almak
suretiyle öngörülebilirlik ve kesinlik şartı sağlanamamıştır.
43. Söz konusu tespitin varlığına rağmen Anayasa Mahkemesince,
mevcut başvurunun koşullarında, müdahalenin demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun olup olmadığının ayrıca değerlendirilmesine ihtiyaç
duyulmaktadır.
ii. Meşru Amaç
44. Müdahalenin başvurucunun askerî hiyerarşinin en üstünde yer
alan Genelkurmay Başkanı hakkında emekli asker ve dernek başkanı olarak sarf
ettiği sözleri nedeniyle uygulanan sosyal tesislere giriş yasağının Anayasa'nın
26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan kamu düzeninin korunması meşru amacını
taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
45. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez Anayasa'nın 26.
maddesinde yer alan ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu
temellerinden olduğunu ve toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için
gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343,
4/6/2015, § 69; Ergün Poyraz (2)
[GK], B: No: 2013/8503, 27/10/2015, §§ 33, 34; Bekir
Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36; Kemal Kılıçdaroğlu,
§§ 50-52).
46. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğun varlığı, her türlü
düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Aynı şekilde
birey özgün kişiliğini ve düşüncelerini serbestçe ifade edebildiği ve
tartışabildiği bir ortamda kendini gerçekleştirebilir. İfade özgürlüğü; insanın
kendini ve başkalarını tanımlamada, anlamada ve algılamada, bu çerçevede
başkalarıyla ilişkilerini belirlemede ihtiyaç duyduğu bir değerdir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, §
41).
47. Anayasa’nın 26. maddesinin asıl işlevi herkesin ifade
özgürlüğünü korumaktır. Askerlerin dâhil olduğu kamu görevlileri de toplumun
diğer bütün bireyleri gibi ifade özgürlüğünden yararlanır. Bununla beraber “Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine
ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.”
biçimindeki Anayasa’nın 12. maddesinin ikinci fıkrası kişilerin temel hak ve
hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapar
(Engin Kabadaş,
§ 36).Eski görevleri nedeniyle herkesin yararlanması
mümkün olmayan TSK sosyal tesislerinden yararlanma hakları bulunan emekli
askerlerin de bu özgürlüklerini kullanabilecekleri kuşkusuzdur.
48. Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan
kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle
daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik
eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman
vurgulamıştır(Siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2), § 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle
ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45;
tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2),
B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 82; tanınan ve siyasete hazırlanan bir kamu
görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder
Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017,
§ 42). Bu kapsamda Genelkurmay Başkanı'nın da üst düzey bir kamu
görevlisi olarak eleştiriye daha fazla katlanmak durumunda olduğu kabul edilebilir.
Bununla birlikte eleştiri sınırlarının tespitinde yürüttüğü görevin hassasiyeti
ve TSK'nın kendine özgü gereklilikleri de somut olayın şartlarına göre göz
önüne alınmalıdır.
49. Emekli askerlerin de özgürlüklerini kullanırken muvazzaf
askerlerle aynı düzeyde olmamakla birlikte özellikle emeklilik dönemindeki
sivil hayatlarında herkesin erişimine açık olamayan sosyal tesislere
ulaşabildikleri ve diğer sivil kişilerden farklı olarak eski görevlerine bağlıbazı haklardan yararlanmaya devam ettikleri dikkate
alındığında uymaları gereken ödev ve sorumluluklar daha titiz ele alınmalıdır.
Dolayısıyla bu değerlendirmede somut olayın kendi şartları içinde başvurucunun
beyan tarzı, ne sıfatla beyanda bulunduğu, beyanın emelilik
öncesi görev yaptığı kamu kurumuna etkileri ve başvurucunun maruz kaldığı
yaptırım gözönünde bulundurulmalıdır. Anayasa
Mahkemesi, belirli kategorilere mensup emekli kamu görevlilerinin ifade
özgürlüğüne yapılan müdahale ile onların ifadeyi kullanma biçimlerinin daha
önce çalıştıkları kurumun disipliniyle ve mesleklerinin niteliğine aykırı
düşmemesi için -askerî hiyerarşi kurallarına uyma yükümlülükleri olmasa da-
eski görevleriyle bağlantılı meselelerle ilgili ifadeleri arasında bir denge
sağlanıp sağlanmadığını olayların bütünselliği içinde gözetecektir.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
50. Somut başvuruda ilk olarak başvurucunun statüsüne ve
sözlerinin muhatabının konumuna bakılmalıdır. Başvurucu emekli bir albay olup
askerî yapının emir-komuta hiyerarşisi içinde yer almamaktadır. Muvazzaf
askerlerin üste itaat etmek, sır saklamak, siyaseten yansız davranmak ve siyasi
faaliyetlerden kaçınmak gibi kanundan doğan vazifeleri bulunmaktadır (Engin Kabadaş,
§§ 18, 44). Bu vazifeler onlara sivil kişilere nazaran ek ödev ve sorumluluklar
yüklemektedir. Ancak benzer vazife ve sorumlulukların emekliler için aynı
oranda söz konusu olması beklenmemelidir. Bununla beraber başvurucu ifade
özgürlüğünü kullanırken herkes gibi sahip olduğuödev
ve sorumluluklara uygun davranma yükümlülüğü altındadır (bkz. § 38).
51. Başvurucunun sözlerinin yönelttiği kişi ise üst düzey bir
kamu görevlisi olan o dönemki Genelkurmay Başkanıdır. Bir kamu görevlisi olarak
muhatabın görevini ifa ederken kamunun güvenine sahip olması gerektiği
konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte, askeri hiyerarşinin en
tepesinde yürüttüğü kamu görevi nedeniyle tanınmış bir kişi olan muhatabın
diğer kişilere göre daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduğu ve sade
vatandaşlara göre eleştiri sınırlarının daha geniş olması gerektiği kabul
edilmelidir. Yine de kamu düzenin korunması ve ifade özgürlüğü arasında denge
kurulurken muhatabın yürüttüğü görevin hassasiyeti ve başında olduğu kurumun
gereklilikleri de dikkate alınmalıdır.
52. İkinci olarak gözönüne alınması
gereken husus, başvurucunun sözlerinin bağlamıdır. Başvurucunun basına yansıyan
sözleri, Balyoz davasında verilen mahkûmiyet kararının Yargıtay tarafından
onanması sonrasında ve muhatabın açıklamaları üzerine söylenmiştir. O dönem söz
konusu davada çok sayıda emekli ve muvazzaf rütbeli askerler yargılanmış ve
mahkûm olmuştur. Bu nedenle başvurucunun sözlerinin eleştirilen konunun
bağlamıyla doğrudan ilgili olduğu görülmektedir.
53. Üçüncü olarak ise sözlerin kamusal tartışmaya katkı sağlayıp
sağlamadığı göz önüne alınmalıdır. Başvurucunun görüşlerini ifade ettiği
tarihte emekli ve muvazzaf askerlerin yargılanması nedeniyle TSK'yı doğrudan
ilgilendiren söz konusu dava kamuoyu gündeminde ve basında yoğun bir şekilde
tartışılmakta ve gündemdeki sıcaklığını korumaktaydı. Dolayısıyla başvurucunun
kullandığı ifadelerin o dönem güncelliğini koruyan bir ceza davasıyla ilgili
olması nedeniyle kamusal tartışmalara katkı sunmadığı söylenemez.
54. Bu çerçevede emekli albay ve aynı zamanda Harbiye 79 Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin başkanı olan başvurucunun başladığı günden
itibaren kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan Balyoz davasına ilgisiz
kalması da düşünülemez. Başvurucunun, hem emekli bir asker ve dernek başkanı
olması hem de gündemdeki davada emekli ve muvazzaf askerlerin yargılanıyor
olması nedeniyle muhatabın açıklamalarından duyduğu memnuniyetsizliği dile
getirmiş olması eleştiri sınırları içerisinde ve ifade özgürlüğü kapsamında
kabul edilmelidir.
55. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru incelemesinde bireylerin
anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu
olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz. Somut
olay bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde derece mahkemesi kararında sosyal
tesislere ilişkin mevzuat hükümlerine yer verdikten sonra başvurucunun
statüsünü ve açıklamasını dikkate almak suretiyle bir değerlendirme yapmıştır.
Bununla birlikte mahkeme başvurucunun ifadeleri nedeniyle kurumdaki
astlık-üstlük münasebetlerinin hangi surette zarar gördüğünü ve ifadeler
nedeniyle askerlik mesleğinde dayanışma duygusunun yitirildiğini ortaya
koyamamıştır.
56. Yine mahkeme başvurucunun sözlerinin muhatabın görevi ve
kişiliği üzerinden emeklilik öncesi bağlı olduğu kurumun işleyişine, kurum
disiplinine ve hiyerarşik sistemine yönelik doğurduğu ya da doğurabileceği
muhtemel etkilerini ilgili ve yeterli şekilde gerekçelendirememiştir. Bu
nedenle mahkeme kararında ifade özgürlüğü ile kamu düzeninin korunması arasında
adil bir denge kurulduğu söylenemez.
57. Yukarıdaki hususlar ve müdahalenin öngörülebilir bir kanuni
dayanağının bulunmadığı dikkate alındığında, başvurucunun kullandığı sözler
nedeniyle ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplumda gerekli
olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence
altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
60. Başvurucu, ihlal tespiti ile maddi ve manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
61. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
62. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmamaktadır.
63. İfade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net
4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
64. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206.90 TL
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi ve gereği için Milli
Savunma Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
11/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.