TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ABDULLAH YABATU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/9934)
Karar Tarihi: 23/5/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör Yrd.
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Başvurucular
1. Abdullah YABATU
2. Ayşe YABATU
3. Mürşide YABATU
4. Şükrü YABATU
Vekili
Av. Erdem KAYA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ihmal sonucu elektrik çarpmasına bağlı olarak meydana gelen ölüm nedeniyle açılan tam yargı davasının kısmen reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucuların yakını 7/1/2002 doğumlu M.Y., 3/5/2007 tarihinde evinin önünde oynarken kapağı açık bulunan elektrik panosuna metal bir madde atması sonucu gerçekleşen patlama ve elektrik akımı sebebiyle vefat etmiştir.
10. Yakınlarının ölümünde elektrik dağıtım şirketinin kusuru bulunduğu gerekçesiyle başvurucular tarafından 24/7/2007 tarihinde açılan dava -adli ve idari yargı mercileri arasında yaşanan görev uyuşmazlığının ardından- Mardin İdare Mahkemesinin (Mahkeme) 27/6/2014 tarihli kararıyla kısmen kabul edilmiştir.
11. Mahkemece yapılan incelemede elektrik panosunun ön ve arka kapılarının açık olduğu ve kilit sisteminin olmadığı, iç kapakların da açık olduğu ve bu kapaklarda da kilit bulunmadığı, müteveffanın yaşadığı ev ile elektrik panosu arasındaki mesafenin 100-120 metre olduğu tespit edilmiştir.
12. Mardin İdare Mahkemesi, trafoya bağlı elektrik panolarının -dikkatsizce dahi olsa- ulaşılmasına mahal vermeyecek şekilde emniyete alınması gerekirken pano iç ve dış kapaklarının açık olması ve panoda kilit sistemi bulunmaması karşısında müteveffanın yaşı ve yaşadıkları evin elektrik panosuna yakınlığı birlikte değerlendirildiğinde anne babanın bakım yükümlülüğünden kaynaklanan kusurun idarenin kusuru içinde eridiğini ve idarenin olayın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğunu kabul etmiştir.
13. Alınan bilirkişi raporunda, anne ve baba için toplam 1.637,28 TL destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmıştır.
14. Mahkemece, kardeşler yararına destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanması için maddi destek sağlandığı ya da sağlanacağına ilişkin kanıt getirilmesi gerektiği, dosyada anılan hususa ilişkin gerekli iddia ve delil bulunmaması nedeniyle kardeşler yönünden destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmediği belirtilmiş; anne ve baba için toplam 1.637,28 TL maddi tazminat ile anne, baba ve kardeşler için toplam 46.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Davanın maddi tazminata ilişkin yaklaşık 52.000 TL'lik kısmının reddine, reddedilen kısım için maktu vekâlet ücretine hükmedilmesine karar verilmiştir.
15. Tarafların temyiz istemi üzerine anılan karar, Danıştay Onuncu Dairesinin 11/3/2015 tarihli kararıyla onanmıştır.
16. Bu karar, başvuruculara 11/5/2015 tarihinde tebliğ edilmiş olup 10/6/2015 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 23/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
18. Başvurucular, yakınları M.Y.nin kamu idaresinin ihmali sonucu yaşamını yitirmesi nedeniyle açtıkları davada hükmedilen maddi tazminat miktarının yetersiz olduğunu belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
19. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
20. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların, yakınlarının kamu idaresinin ihmali sonucu yaşamını yitirmesi nedeniyle açtıkları tam yargı davasında hükmedilen maddi tazminat miktarının düşük olduğu yönündeki iddialarının Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi yönü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında; ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru, ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucular; ölen kişinin annesi, babası ve kardeşleridir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
23. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi açısından idari makamlar ve derece mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi, verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 83).
24. Mağduriyetin giderilmesi, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların devam edip etmediğine bağlıdır. Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde bulundurularak dava koşullarının tamamının değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 84).
25. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı bağlamında mağduriyetin giderilip giderilmediğinin tespiti açısından kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları ile ihmal sonucu meydana gelen ölüm olayları arasında bir ayrım yapmak gerekir (Mehmet Aydoğan ve Nufer Aydoğan, B. No: 2013/3775, 14/4/2016, § 55).
26. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi yaşam hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
27. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise "etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki pozitif yükümlülük, her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
28. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsunlar- insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması Anayasa'nın 17. maddesinin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
29. Mevcut başvurunun koşulları bireysel başvuru formu ve eklerinde sunulan bilgi ve belgeler ışığında incelendiğinde başvurucuların yaşadığı üzüntü verici olayın kasti bir tutumdan kaynaklandığını gösteren herhangi bir bulgu olmadığı gibi olayın meydana geldiği koşulların bu bağlamda herhangi bir şüphe uyandırmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucular da söz konusu olayın ilgili idarenin ihmali nedeniyle gerçekleştiğini, davada uygun ve yeterli tazminata karar verilmemesi nedeni ile mağduriyetlerinin giderilmediğini iddia etmektedirler.
30. Bu durumda öncelikle idare aleyhine açılan tam yargı davasında derece mahkemeleri tarafından idarenin hizmet kusurunun bulunduğunun tartışmaya yer vermeyecek şekilde tespit edilip edilmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirmenin ardından başvurucuların davanın koşulları çerçevesinde yeterli ve uygun tazminata karar verilmediği iddiası değerlendirilmelidir.
31. Mardin İdare Mahkemesi, somut olay hakkındaki değerlendirmesinde başvurucuların yakınının vefat etmesinde ilgili kamu idaresinin tam kusurlu olduğunu tespit etmiş ve başvurucuların zararlarının hizmet kusuru ilkesine göre karşılanması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Somut olayda başvurucuların yakınının ölümünden idarenin sorumlu olduğunun tespit edilmesi, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğinin ve yaşam hakkının devlete yüklediği yaşamı koruma pozitif yükümlülüğünün (yaşam hakkının maddi yönünün) idare tarafından yerine getirilmediğinin derece mahkemelerince açıkça kabul edildiği anlamına gelmektedir.
32. Dolayısıyla bu noktada başvurucuların söz konusu davada ihlale ilişkin olarak karar altına alınan tazminatın yetersiz olduğu iddiasının değerlendirilmesi gerekmektedir. İdare Mahkemesi tarafından açık bir şekilde ihlal tespiti yapılarak başvurucular lehine talep miktarı kadar olmak üzere toplamda 46.000 TL manevi ve bilirkişi raporunda hesaplanmış olan toplam 1.637,28 TL maddi tazminata hükmedildiği görülmektedir.
33. Yargılama dosyasının incelenmesinden; destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin bilirkişi raporu alındığı, anılan raporda müteveffanın muhtemel geliri asgari ücret üzerinden kabul edilerek olası destek süreleri, yetiştirme giderleri, anne ve babanın pay durumları dikkate alınarak destekten yoksun kalma zararlarının hesaplandığı anlaşılmaktadır. Anılan raporda hesaplanan maddi zararın tamamına Mahkemece tazminat olarak hükmedildiği anlaşılmaktadır.
34. Başvurucular, Mahkemece hükmedilen destekten yoksun kalma tazminatının düşük olduğunun soyut olarak ileri sürülmesiyle yetinmiş; uzman bilirkişi marifetiyle tespit edilen bu miktarın ya da hesaplama yönteminin yeterliliğinden kuşkuya düşülmesini haklı gösterecek somut hiçbir bilgi ve belge sunmamışlardır. İdare Mahkemesi kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik de tespit edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi konusunda derece mahkemelerinin takdir yetkisine müdahalesi söz konusu olamaz.
35. Bu itibarla derece mahkemeleri tarafından, kamu hizmetinin yerine getirilmesi sırasında gerçekleştirilen hizmet kusuru nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğinin tartışmaya yer bırakmayacak şekilde belirlendiği, bilirkişi raporuyla tespit edilen uygun ve yeterli miktarda maddi tazminata hükmedildiği olayda başvurucuların söz konusu ihlal nedeniyle yeterli tazminata karar verilmediğini ileri sürerek mağduriyetlerinin giderilmediği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucular, açtıkları tam yargı davasının makul sürede tamamlanmadığını belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
39. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalar ile hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince "kamu hukuku" alanına dâhil olan ancak sonucu itibarıyla medeni haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64; Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 54-60).
40. Başvuruya konu yargılama süreci bu kapsamda incelendiğinde yaşanan ölüm olayı üzerine başvurucuların 24/7/2007 tarihinde Mardin Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açtıkları, anılan Mahkemenin 4/12/2008 tarihinde idari yargı mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle görev yönünden davanın reddine karar verdiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Başvurucular 12/6/2009 tarihinde bu kez idari yargı yerinde dava açmışlar, Mardin İdare Mahkemesince 20/10/2011 tarihinde dava görev yönünden reddedilmiştir. Anılan kararın kesinleşmesi üzerine olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulmuştur. Uyuşmazlık Mahkemesince 13/5/2013 tarihinde Mardin İdare Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasına kesin olarak karar verilmiştir. Mardin İdare Mahkemesince yürütülen yargılama sonucunda 27/6/2014 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve yargılama Danıştay Onuncu Dairesinin 11/3/2015 tarihli onama kararıyla sonuçlanmıştır.
41. Başvuruya konu davanın karmaşık bir nitelik arz etmemesi, yargılama sürecinin uzamasında büyük oranda görev uyuşmazlığının etkili olması ve başvurucuların davanın uzamasında önemli bir etkilerinin olmaması gibi hususlar dikkate alındığında somut olaya ilişkin yargılamanın 8 yıla yakın bir sürede tamamlanmasının makul olduğu söylenemeyecektir.
42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
43. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
45. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
46. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net 12.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
47. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri zarar konusunda herhangi bir belge sunmamış olmaları nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara net 12.500 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Mardin İdare Mahkemesine (E.2013/1466, K.2014/1369) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE, 23/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.