TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BARIŞ TOYLAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/10047)
|
|
Karar Tarihi: 15/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Mustafa EKİM
|
Başvurucu
|
:
|
Barış TOYLAK
|
Vekili
|
:
|
1. Av. Meral HANBAYAT YEŞİL
|
|
:
|
2. Av. Ümit SİSLİGÜN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ev araması sırasında polis tarafından darbedilme
iddiasıyla yapılan şikâyetle ilgili kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden erişilen Tunceli Cumhuriyet
Başsavcılığının (Savcılık) soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Soruşturmanın
Başlaması
8. Başvurucu hakkında silahlı bir terör örgütüne üye olduğu
iddiasıyla Savcılık tarafından yürütülen soruşturma kapsamında 12/8/2015
tarihinde başvurucunun evinde arama yapılmıştır.
9. Arama sonrasında başvurucu gözaltına alınmış ve Savcılık
tarafından ifadesi alındıktan sonra aynı gün serbest bırakılmıştır.
10. Başvurucu, Savcılık ifadesinde arama yapıldığı esnada
şiddete maruz kaldığından bahisle arama yapan polislerden şikâyetçi olmuştur.
Başvurucunun ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Bana yöneltilen suçlamalar ile ilgili ifadem
yukarıda belirttiğim gibidir. Bu sabah aramayı gerçekleştiren özel harekat
görevlileri hakkında şikayetçiyim. Bu konuda ayrıca avukatım vasıtasıyla suç
duyurusunda bulunacağım ben evde bu sabah tek başıma kalıyordum. Ben arka odada
kalıyordum. Kapının çalındığını duymadım, evin kapısı kırılarak içeri girildi.
Özel Harekat Görevlileri içeri girdiler beni yere yatırdılar ters kelepçe
taktılar Özel Harekat Görevlisi botuyla kafamın üzerine baskı uyguladı, bunun
üzerine burnum halıya sürtündü, burnum kanadı, şu anda da görüldüğü şeklide
kızarıklık oluştu.
..."
11. Başvurucu 13/8/2015 tarihinde Savcılığa dilekçeyle
müracaatta bulunarak şikâyetini yazılı olarak tekrarlamıştır. Bu dilekçe
üzerine başvurucunun ifadesi Savcılık tarafından müşteki sıfatıyla bir kez daha
alınmıştır. 13/8/2015 tarihli ifadenin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dün 12/08/2015tarihinde sabah saat 05:30 da
kolluk kuvvetleri ikamet ettiğim eviminkapısını kırmak sureti ile içeri
girdiler. Bir anda benim ellerimi arkadan kelepçeleyip yere yatırdılar. Bu
sırada bana müdahale eden polislerden biri kafama ayağı ilebasarak burnumun
zarar görmesine sebep oldu. Beni darp etti. Ellerim kelepçelendikten
sonrakaldırıp koltuğa oturttular ve evim ile ilgili arama kararı olduğunu
söylediler. Ancak öncesinde kapıyı kırıp girip bana müdahale ettiler. Bu
müdahale sırasındakafama ayağı ilebasıp yaralanmama sebep olan polisten
şikayetçiyim.Yüzünü görmedim. Kim olduğunu bilmiyorum. Tunceli Cumhuriyet
Başsavcılığının 2014/506 sayılı soruşturma dosyasında olay günü benim ile
ilgili adli rapor alınmıştı. Beni darp eden şahıstan şikayetçiyim.
..."
12. Başvurucunun şikâyeti üzerine başlatılan soruşturmanın
dosyası Savcılık tarafından 7/9/2015 tarihinde başvurucu hakkında yürütülen
soruşturma dosyası ile aralarında hukuki ve fiilî irtibat bulunduğu
gerekçesiyle birleştirilmiştir.
B. Soruşturma İşlemleri
13. 12/8/2015 tarihinde başvurucunun evinde yapılan arama
sonrası arama ve elkoyma tutanağı düzenlenmiştir. Tutanağın ilgili kısımları
şöyledir:
"...
... biz görevlilerce gerekli emniyet
tedbirleri alınarak kapı usulüne uygun olarak çalındı, kapıyı açan kimse
olmaması üzerine Özel Harekat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından koç başı
tabir edilen cisim ile kırılarak ikamete girildi. İkamet içerisinde yapılan
kontrollerde ikamette şüpheli Barış TOYLAK'ın olduğu ve başka kimsenin olmadığı
tespit edildi ve şüpheli Barış TOYLAK'a Tunceli Sulh Ceza Hakimliği'nin kararı
okunarak arama yapılacağı söylendi ve şahsın arama işlemine herhangi bir
itirazının olmaması üzerine galoş giyilmek suretiyle Mahalle muhtarıC. Y. ile
birlikte girilerek arama işlemine başlandı. Şahsın direnmesi üzerine orantılı
güç kullanıldı.
...
Bahse konu ikamette arama yapılmadan önce
muhtar ve şüpheli Barış TOYLAK'a arama işleminin bölüm bölüm yapılacağı ve her
bölümde muhtarın bulunacağı ve kamera marifeti ile kaydedileceği şahıslara
bildirilmiştir.
..."
14. Soruşturma kapsamında Savcılık 2/2/2016 tarihinde Tunceli İl
Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne müzekkere yazarak aramada
görev yapan polis memurunun şüpheli sıfatıyla ifadesinin alınmak üzere
müracaatının teminini istemiştir. Yazının ilgi kısmı şöyledir:
"...
Soruşturma dosyası kapsamında 12/08/2015
tarihinde dosyada şüpheli olarak yer alan Barış TOYLAK'ın 13/08/2015 tarihli
şikayeti ile ilgili olarak müşteki şüpheli Barış TOYLAK'ın ikamet adresinde
arama ve el koyma işlemi yapan görevli personel listesi kontrol edilerek,ekte
sunulu müşteki ifadesinde belirtmiş olduğu ve şikayetçi olduğu görevli polis
memurunun şüpheli sıfatı ile ifadesi alınmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığımıza
müracaatının sağlanması rica olunur.
..."
15. Tunceli İl Emniyet Müdürlüğü 3/3/2016 tarihli bir yazıyla
Savcılığa cevap vermiş ve aramaya katılan polislerin sicillerinin de yer aldığı
bir araştırma tutanağını yazı ekinde göndermiştir. 23/2/2016 tarihli tutanağın
ilgili kısmı şöyledir:
"...Konu ile ilgili yapmış olduğumuz
araştırmalarda Barış TOYLAK isimli şahsın 12/08/2015 tarihinde yapılan ev
aramasında şahsın görevli Polis Memurlarına direndiği ve görevli Polis
Memurlarının da 'Şahsın direnmesi üzerine orantılı güç kullanıldığı' ibaresinin
yazıldığı Soruşturma Dosyası içerisinde yer alan 12/08/2015 tarihli Arama ve El
Koyma tutanağında belirtildiği görülmüştür.
12/08/2015 tarihinde şahsın gözaltına alınmadan
önce Tunceli Devlet Hastanesinden alınan Genel Adli Muayene Raporunun sonuç
kısmında da belirtildiği üzere 'Çekilen grafite kırık bulgusuna rastlanmadı.
BTM ile giderilebilir. İlk Muayene bulgularına göre hayati tehlikesi
bulunmamaktadır.' yazıldığı görülmüştür.
Şahsın 13.08.2015 tarihinde Tunceli Cumhuriyet
Başsavcılığı Soruşturma Bürosuna 2015/1478 sayılı dosyası kapsamında belirtmiş
olduğu 'Ancak öncesinde kapıyı kırıp girip bana müdahale ettiler. Bu müdahale
sırasında kafama ayağı ile basıp yaralanmama sebep olan polisten şikâyetçiyim.
Yüzünü görmedim kim olduğunu bilmiyorum.' İfadesinden de anlaşılacağı üzere
bahsettiği polis memurunun arama ve el koyma işlemi yapan görevli personel
olmadığı değerlendirildiğinden, yapılan operasyonlarda arama ve el koyma işlemi
yapan görevli personelin Özel Hareket Şube Müdürlüğü personelince konut, bina
vs. yapılan gözlemler sonucunda şahıs/şahıslarm kontrol altına alındıktan sonra
Özel Hareket Şube Müdürlüğüne bağlı personelin 'İçerisi Temiz' komutu üzerine
girildiğinden adı geçen şahsa ilk müdahalenin de Özel Harekât Şube Müdürlüğüne
bağlı Polis Memurlarınca 2559 sayılı PVSK.(Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu)
Madde 16 kapsamında yapıldığı değerlendirilmektedir.
Konu ile ilgili olarak 12/08/2015 tarihinde
(...) Merkez Tunceli adresine yönelik gerçekleştirilen operasyonda Özel Harekat
Şube Müdürlüğünce görevlendirilen personelin isim listesi 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 20. Maddesi kapsamında gönderilmemiş gerçekleştirilen
operasyona katılan personelin sicil numaraları aşağıda belirtilmiş ..."
C. Sağlık Raporları
16. Yapılan ev araması sonrası başvurucu, kolluk tarafından
Tunceli Devlet Hastanesinde muayene ettirilerek hakkında rapor tanzim
ettirilmiştir. 12/8/2015 tarihli söz konusu kesin nitelikteki raporda; burun
üstünde sol tarafta abrazyon olduğu,
hayati tehlikenin bulunmayıp yaralanmanın basit bir tıbbi müdahaleyle
giderilebilecek ölçüde, hafif nitelikte olduğu kayıtlıdır.
D. Başvurucu Hakkında
Yürütülen Soruşturma
17. Savcılıkça başvurucu hakkında 6/4/2016 tarihli iddianameyle
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kamu davası açılmıştır.
18. Başvurucu hakkındaki yargılama Tunceli 1. Ağır Ceza
Mahkemesinde devam etmektedir.
E. Başvuruya Konu
Soruşturma Neticesinde Verilen Karar
19. Savcılık 6/4/2016 tarihli kararıyla başvurucunun şikâyetine
konu eylemi zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle yaralama
suçu kapsamında görerek başvurucunun yaralanmasının basit nitelikte olması
nedeniyle ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Müşteki şüphelinin kendisine yönelik yaralama
eylemi ile ilgili yapılan değerlendirmede, Cumhuriyet Başsavcılğıımızca
yürütülmekte olan soruşturma dosyası kapsamında Tunceli Sulh Ceza Hakimliğinin
11/08/2015 tarih ve 2015/683 Değişik İş Sayılı Arama ve El Koyma Kararına
istinaden kimlik bilgileri tespit edilemeyen faili meçhul görevli polis
memurlarınca müşteki şüphelinin ikametgah adresinde arama yapıldığı, arama
sırasında görevli polis memurlarının müdahalesi sırasında müşteki şüphelinin
burnundan hafif şekilde yaralandığı, müşteki şüphelinin yaralanmasının müdahale
sırasında yerde yatar vaziyette bulunması sebebiyle sürtünmeye bağlı olarak
meydana geldiği, kimlik bilgileri tespit edilemeyen görevli polis memurunun
müşteki şüpheliye yönelik eylemi görevi yerine getirmek için zor kullanma
yetkisi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, görevli polis memurunun zor
kullanma yetkisinin sınırını aştığına dair bir delil bulunmadığı, Yargıtay'ın
bu konudaki emsal kararlarında zor kullanma yetkisinin sınırının aşılmasının
ancak TCK.'nın 86/2 maddesi kapsamında basit yaralamadan daha ağır bir sonucun
bulunması halinde mümkün olacağı, müşteki şüpheli bakımından direnme hakkı
kapsamında da aynı durumun geçerli olduğu, bu durumda görevli polis memurunun
eyleminin PVSK'nın 16. Maddesinde düzenlenen zor kullanma yetkisi kapsamında
değerlendirilmesi gerektiği, uygulamada benzer iddialar sebebiyle Yargıtay
İçtihatlarına da somut olayımıza benzer eylemlerin bu kapsamda
değerlenldirildiği, bu sebeple de kimlik bilgileri tespit edilemeyen görevli
polis memuru hakkında kamu davası açılamayacağı tüm dosya kapsamından
anlaşılmakla;
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, olay
sebebiyle;
Faili meçhul şüpeli hakkında kamu adına
KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,
..."
20. Başvurucu, bu karara itiraz edebilmek için soruşturma
dosyasının örneğini 19/4/2016 tarihli dilekçe ile Savcılıktan talep etmiştir.
Savcılık 19/4/2016 tarihli derkenarıyla dosyada gizlilik kararı bulunduğunu
belirterek talebi reddetmiştir.
21. Başvurucunun ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara
yaptığı 28/4/2016 tarihli itiraz Tunceli Sulh Ceza Hâkimliğinin 9/5/2016
tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
22. Başvurucu 17/5/2016 tarihinde tebliğ edilen karara karşı
24/5/2016 tarihinde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren
veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir
yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki
etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması
halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli
para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır."
24. 5237 sayılı Kanun'un "Zor
kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı
256. maddesi şöyledir:
"(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği
ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır."
25. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
"Bir suçun işlendiğini öğrenen
Cumhuriyet savcısının görevi"
kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet
savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir
hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek
üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin
araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî
kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri
toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla
yükümlüdür."
26. 5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin
dosyayı inceleme yetkisi" kenar başlıklı 153. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"(1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya
içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak
alabilir.
(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya
belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek
ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu
karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda
verilebilir:
...
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin
ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır
bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında,
ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından
kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış
delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak
alabilir..."
B. Uluslararası Hukuk
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin "İşkence yasağı" kenar başlıklı
3. maddesi şöyledir:
"Hiç
kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi
tutulamaz."
28. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin
7. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye ya da zalimane,
insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya maruz
bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası olmadan tıbbi ya da
bilimsel deneylere tabi tutulamaz."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 15/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; evinde yapılan arama sırasında görevli polislere
direnmemesine rağmen polis tarafından darbedildiğini belirterek yaptığı
şikâyetin soruşturma makamı tarafından ciddiye alınmadığını iddia etmektedir.
Başvurucu olayla ilgili delil araştırması yapılmadığından, soruşturma
dosyasındaki bilgi ve belgelerden gizlilik kararı nedeniyle haberdar
olamadığından da yakınmaktadır. Başvurucu aramaya katılan polis memurlarının
kimliklerinini tespit edilememesinin mümkün olmadığını vurgulamaktadır.
Başvurucu, şikâyetine konu olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmesi nedeniyle etkili başvuru hakkının ve kötü muamele yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı
çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiş ve etkili başvuru hakkından
ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
32. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin
devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul
boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif
yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da
cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem
bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir
soruşturma yoluyla sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını (soruşturma
yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu,
negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün
alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer
yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No:
2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas,
B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
33. Somut olayda başvurucu, polis tarafından darbedildiği
şikâyetinin etkili bir şekilde soruşturulmadığını ileri sürmüş ise de başvuru
formu ve ekleri ile soruşturmadaki deliller söz konusu iddiayı bu aşamada
incelemeye imkân vermemektedir. Bu nedenle somut olaya ilişkin değerlendirme,
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında, sadece devletin pozitif
yükümlülüğüne bağlı olarak ve etkili soruşturma yükümlülüğü bakımından
yapılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
35. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün bir de usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul
yükümlülüğü çerçevesinde devlet; her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının
sorumlularının belirlenmesini, gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek
etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın
temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde
uygulanmasını güvenceye almak, kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı
olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap
vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 110).
36. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel
amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle
birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını
gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa madde,
sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet
görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan
kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
37. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve
manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını,
sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır.
Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür.
Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın
17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma
ya da cezalandırma hakkı, tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza
kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).
38. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplaması gerekir. Dolayısıyla kötü
muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve
derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları
ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını
temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır. Bu
kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile
kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları
toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
39. Olayın ertesi günü başvurucunun şikâyeti üzerine Savcılık
tarafından soruşturma numarası verilerek adli soruşturma başlatıldığı
görülmektedir. Bununla birlikte Savcılığın şikâyetin aydınlatılmasına yönelik
ilk ve tek araştırması 2/2/2016 tarihinde Tunceli İl Emniyet Müdürlüğü Terörle
Mücadele Şube Müdürlüğüne yazılan müzekkereden ibarettir (bkz. § 11). Söz
konusu müzekkere, şikâyet tarihinden yaklaşık altı ay sonra yazılmıştır.
40. Başvurucunun evinde yapılan arama neticesi düzenlenen arama
tutanağı içeriğinde arama işleminin kamera kaydına alındığı belirtilmesine
rağmen Savcılık, kamera görüntülerini temin etme yönünde bir adım atmamıştır.
Bununla birlikte söz konusu tutanakta arama sırasında mahalle muhtarının da
hazır bulunduğu görülmektedir. Şikâyete konu olay hakkında bilgisi olabilecek
muhtarın tanıklığına Savcılık tarafından başvurulmamıştır. Savcılıkça verilen
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda söz konusu tanığın ifadesine neden
başvurulmadığı konusunu açıklığa kavuşturabilecek bir gerekçeye de
rastlanmamıştır.
41. Soruşturmada takip edilecek yöntem ve buna ilişkin süreç
soruşturma merciinin takdirinde olmakla birlikte bu takdir kullanımının
gerçeğin ortaya çıkarılması bakımından elverişli olanlara yönelmeyi
gerektirdiği açıktır. Savcılık başvurucunun şikâyetini ayrı bir soruşturma
numarasına kaydetmesine rağmen sonrasında başvurucu hakkında yürütülen
soruşturmayla birleştirme yolunu seçmiştir. Bu sayede başvurucu hakkında
yürütülen soruşturma dosyası için verilen erişim kısıtı kapsamına başvurucunun
şikayetiyle başlatılan soruşturma otomatik olarak dahil edilmiştir. Bununla
birlikte özellikle başvurucunun hazır bulunmaya yetkili olduğu ev araması
sonrasında tanzim edilen tutanak dâhil soruşturma dosyasında bulunan tüm
belgelere başvurucunun erişmesine engel olunduğu görülmektedir. Buna bağlı
olarak soruşturma makamının başvurucunun soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde
etkili katılımını sağlayamadığı gibi başvurucuyu böyle bir katılımı sağlamaya
elverişli bir araçtan da yoksun bıraktığı sonucuna varılmıştır.
42. Öte yandan olayın tarafı olan polisler tarafından düzenlenen
arama tutanağında başvurucunun aramaya rıza gösterdiği belirtilmiş olmasına
rağmen sonrasında direndiği ve kendisine orantılı güç kullanıldığı şeklinde
çelişkili sayılabilecek ifadelerin mevcut olduğu görülmektedir. Soruşturma
makamı tarafından bu hususun aydınlatılmasına ve çelişkilerin giderilmesine
yönelik bir adım atılmamıştır.
43. Savcılık başvurucunun şikâyetine konu soruşturma neticesinde
verdiği ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda polislerin eyleminin zor
kullanma yetkisi kapsamında kaldığını ve sınırın aşılmadığını belirtmiştir.
Başvurucunun nasıl ve ne şekilde görevli polislere direndiği yönünde Savcılıkça
yapılmış bir tespit söz konusu değilken polis müdahalesinin neden orantılı
kabul edildiği karar gerekçesinden anlaşılamamaktadır.
44. Savcılıkça başvurucunun şikâyetine konu edilen olayın
gerçekleşme koşullarının ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için tanık
ifadesine başvurulmaması,arama sırasındaki kamera kayıtlarının incelenmemiş
olması, polis tutanağında yer alan çelişkilerin giderilememiş olması ve
başvurucunun soruşturmaya etkin bir katılımının sağlanmamış olması hususları
bir bütün olarak gözetildiğinde soruşturmanın
tam ve etkin şekilde yürütülmediği sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul yükümlülüğü
yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
46.
6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
İçtüzük’ün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde,
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59,
66-67).
51. Başvuruda, Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen kötü
muamele yasağının usul boyutu itibarıyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin yargısal bir karara varmak için gerekli
olan deliller toplanıp yeterli inceleme yapılmadan Cumhuriyet Başsavcılığınca
verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
52. Bu durumda kötü muamele yasağı ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden etkin bir adli soruşturma yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden soruşturma bireysel başvuruya
özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu
kapsamda yapılması gereken iş öncelikle ihlale yol açan ek kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın ortadan kaldırılması ve Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir soruşturma yapılmasından ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden soruşturma yapılmak üzere Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma
No. 2014/506) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
53. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme
kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için
kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 10.000 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağı ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere
Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.239,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.