TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALİ DURAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/10381)
Karar Tarihi: 10/12/2019
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Burak Cenk İLHAN
Başvurucu
Ali DURAN
Vekili
Av. Gülabi SEVEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; arama, yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmaması ve buna bağlı olarak açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ve adil yargılanma hakkının, hukuka aykırı olarak verilen arama kararı nedeniyle konut dokunulmazlığı, özel ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına 27/6/2019 tarihinde karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Hakkari Emniyet Müdürlüğünün (Emniyet Müdürlüğü) 27/1/2016 tarihli yazısıyla 26/1/2016 günü saat 23.47'de gelen ihbarda özetle; aralarında başvurucunun evinin de bulunduğu çeşitli evlerin adresleri bildirilerek, bu adreslerde on kadar teröristin kaldığının belirtilmesi üzerine şüphelilerin yakalanabilmesi ve elde edilebilecek suç ve suç unsurları ile tahkikata konu olabilecek malzemelere mevzuatın ilgili maddeleri gereğince el konulabilmesi amacıyla gecikmesinde sakınca bulunan hal olduğu ifade edilerek 27/1/2016 tarihinde saat 03.30-08.00 saatleri arasında bir defaya mahsus arama, yakalama ve el koyma kararı talep edilmiştir.
10. Emniyet Müdürlüğünün söz konusu talebi Cumhuriyet savcısı tarafından 27/1/2016 günü saat 02.00'da şüphelilerin kaçması, elde edilecek delillerin yok edilmesi veya yer değiştirmesine karşın gecikmesinde sakınca bulunan hâl olduğu belirtilmek suretiyle kabul edilerek söz konusu tarih ve saatler aralığında arama, yakalama ve el koyma kararı yazılı olarak verilmiştir.
11. 27/1/2016 günü saat 04.05 sıralarında evde başlatılan arama sonucu başvurucu, saat 04.10 sıralarında yakalanmış ve saat 05.03'te yakalama ve arama tutanağı düzenlenmiştir.
12. Yapılan arama neticesinde yakalanan başvurucunun bilgi sahibi olarak ifadesinin alınarak Emniyet Müdürlüğünden serbest bırakılması yönünde Cumhuriyet savcısı tarafından 27/1/2016 tarihinde yazılı talimat verilmiştir.
13. Hâkkari Devlet Hastanesince, başvurucu hakkında saat 05.30 sıralarında genel adli muayene raporu düzenlenmiştir.
14. Aynı gün saat 05.30 sıralarında düzenlenen yakınlarına haber verme tutanağından, başvurucunun yakalandığı ve gözetim altına alındığının oğluna bildirildiği anlaşılmıştır.
15. Başvurucu, bilgisine başvurulmak üzere Emniyet Müdürlüğüne götürülmüştür.
16. Emniyet Müdürlüğünde bilgisine müracaat edilen başvurucu 27/1/2016 günü saat 06.15'te alınan beyanlarında özetle; ihbara konusu ile ilgili olarak evinde hiçbir şekilde ve hiçbir zaman örgüt mensubu, eleman, mühimmat bulunmadığını, PKK/KCK terör örgütü ile hiçbir irtibatının olmadığını, yaptıkları eylemleri desteklemediğini, kardeşi V.D.nin beş gün önce askerden geldiğini, o günden beri evinde sürekli misafir bulunduğunu, Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm organlarını tanıdığını, PKK/KCK terör örgütünün eylemlerinin şahıslarına ve Hâkkari halkına zarar verdiğini düşündüğünü ifade etmiştir.
17. Saat 07.05'te düzenlenen salıverme tutanağından, başvurucunun istememesi nedeniyle çıkış doktor raporu alınmaksızın salıverildiği anlaşılmıştır.
18. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonucu 2/2/2016 tarihinde, yapılan tüm aramalarda herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı, ayrıca ihbar dışında yasa dışı herhangi bir faaliyette bulunduğuna dair somut bir delile ulaşamadığı gerekçesiyle başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ve bu karar 22/2/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
19. Başvurucu, haksız yakalama sebebiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesine dayanarak, 29/2/2016 tarihinde Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde özetle; örgüte üye olmak suçunu işlediği iddiasıyla yaşadığı ikamette kolluk ekipleri tarafından operasyon yapıldığını ve sabaha karşı evinde yakalandığını, yakalama tutanağı düzenlendiğini, sabaha karşı hastaneye götürüldüğünü, hakkında yakalama ve gözaltı formu düzenlendiğini, Emniyet Müdürlüğünde ifadesi alındıktan sonra salıverme tutanağıyla serbest bırakıldığını, Başsavcılıkça yürütülen soruşturma neticesinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, Emniyet Müdürlüğünde kaldığı süre içerisinde özgürlüğünden alıkonulduğunu, maddi ve manevi olarak zarar gördüğünü, psikolojik sorunlar yaşadığını ve halen bu sorunları yaşamakta olduğunu, haksız olarak yakalanması nedeniyle maddi ve manevi zararları olduğunu, 500 TL maddi ve 900 TL manevi olmak üzere toplam 1400 TL tazminatın yakalanma tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
20. Tazminat talebini inceleyen Mahkeme, başvurucunun soruşturma dosyasında sadece beyanı alınmak üzere Emniyet Müdürlüğüne götürüldüğünü ve savunması alındıktan sonra serbest bırakıldığını belirterek koruma tedbiri nedeniyle tazminat davası açılmasının koşulları oluşmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle açılan davanın reddine 17/5/2016 tarihinde kesin olarak karar vermiştir.
21. Başvurucu 23/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. İlgili hukuk için bkz. Hasan Akboğa [GK], B. No: 2016/10380, 27/3/2019, §§ 19-34.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 10/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
24. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan ve bireysel başvuru tarihinde ceza infaz kurumunda tutuklu bulunan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; arama, yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmaması ve buna bağlı olarak açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma ve kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, uygulanan yakalama tedbirine yönelik olması nedeniyle şikâyet Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve dokuzuncu fıkraları kapsamında incelenmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, § 41).
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
28. Genel ilkeler için bkz.Hasan Akboğa, §§ 43-56.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
(1) Anayasa'nın 19. Maddesinin Üçüncü Fıkrası Yönünden
29. Başvurucu hakkında Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca 27/1/2016 tarihinde arama ve yakalama kararı verilmiş, yapılan arama sonrasında başvurucu yakalanarak Emniyet Müdürlüğüne götürülmüştür.
30. Somut olayda öncelikle başvurucunun yakalanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 90. maddesindeki hükümler çerçevesinde yakalanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan yakalamanın kanuni dayanağı bulunmaktadır.
31. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan yakalama tedbirinin ön koşulu olan başvurucunun suç işlediğine dair somut belirtilerin bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerekir. Başvurucu hakkında verilen yakalama amaçlı arama kararında suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak başvurucunun ve diğer bazı şüphelilerin evlerinde on kadar teröristin kaldığı yönünde ihbarda bulunulduğu belirtilmiştir. Bu itibarla başvurucu yönünden yakalama için gerekli olan suç şüphesini doğrulayan olguların bulunduğu görülmektedir.
32. Öte yandan başvurucunun hâkim kararı olmadan yakalandığı gözetildiğinde somut olayda suçüstü hâlinin veya gecikmesinde sakınca bulunan hâlin bulunup bulunmadığına da bakılmalıdır. Soruşturma makamları başvurucunun durumunu gecikmesinde sakınca bulunan hâl kapsamında değerlendirmiştir.
33. Başvurucunun yakalanmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üye olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bıraktığından kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek biçimde yorumlanmamalıdır (Devran Duran, § 64). Silahlı terör örgütleri ile ilgili soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olabileceği de ortadadır.
34. Soruşturma makamları gecikmesinde sakınca bulunan bir hâlin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi konusunda Anayasa Mahkemesine göre daha iyi bir konumdadır. Hiç kuşkusuz soruşturma makamlarının bu değerlendirmeleri Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Somut olayda soruşturma makamlarının gecikmesinde sakınca bulunduğu yolunda ulaştığı kanaate müdahale edilmesini gerektirecek bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesinde yer alan güvencenin sağlandığı sonucuna ulaşılmaktadır.
35. Ayrıca suç işlediği hakkında somut belirtinin bulunduğu tespit edilen başvurucunun yakalanmasının amacının bu suç şüphesine ilişkin soruşturma işlemlerinin yürütülmesini ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını temin etmek olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019, § 20; Hasan Akboğa § 63). Dolayısıyla başvurucunun yakalanmasının anayasal açıdan meşru bir amaca dayanmadığı söylenemez.
36. Son olarak başvurucu hakkındaki yakalama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Yakalama ve gözaltının ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesinde; yakalama tedbirine başvurulmasının gerekçesi, kamu makamlarının ve başvurucunun tutumu ile gözaltı süresi gözönünde bulundurulur (Hasan Akboğa, § 64).
37. Somut olayda terör örgütüne üye olmakla suçlanan başvurucunun 27/1/2016 tarihinde evinde yapılan arama sırasında saat 04.10 sıralarında yakalanmış ve kolluk birimine götürülmüştür. Kolluk görevlilerince bilgilendirilen Cumhuriyet savcısı, başvurucunun ifadesinin alınarak serbest bırakılması talimatını vermiştir. Bunun üzerine aynı gün saat 06.15'de bilgi sahibi sıfatıyla ifadesi alınmış, işlemlerinin tamamlanmasından sonra başvurucu saat 07.05'de serbest bırakılmıştır. Dolayısıyla evinden alınarak serbest bırakıldığı ana kadar başvurucunun özgürlüğünden yoksun bırakıldığı sürenin toplamda yaklaşık olarak 2 saat 55 dakika olduğu anlaşılmaktadır. Soruşturmanın altı kişi hakkında yürütülerek bu kişilerin ifadelerinin alındığı gözetildiğinde başvurucunun toplamda yaklaşık olarak 2 saat 55 dakika özgürlüğünden mahrum kalmış olmasının makul olmadığı söylenemez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, § 65).
38. Açıklanan gerekçelerle yakalama yoluyla başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal etmediğine karar verilmesi gerekir.
(2) Anayasa'nın 19. Maddesinin Dokuzuncu Fıkrası Yönünden
39. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebilecekleri düzenlenmiştir.
40. Kanun koyucu Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasındaki güvencenin ötesine geçerek maddenin ilk sekiz fıkrasındaki güvencelere aykırı olmayan müdahalelerde bile kişinin beraat etmesi veya kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi durumunda tazminat ödenmesini güvenceye bağlamıştır. 5271 sayılı Kanun'da yer verilen söz konusu tazminat hükmünün Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında koruma altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik olarak getirilmiş bir güvence olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde yer verilen tazminat davalarında uygulanabilir olduğu açıktır (Hasan Akboğa, § 68).
41. Bu itibarla başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca açtığı tazminat davasının, koruma tedbiri nedeniyle tazminat davası açılmasının koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle reddedilmesinin kanuni tazminat hakkını ihlal ettiğine yönelik şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
42. Olayda başvurucu, saat 04.05 sıralarında evinde yapılan arama sonrasında 27/1/2016 tarihinde saat 05.03'te hakkında Yakalama ve Arama Tutanağı düzenlenmek suretiyle yakalanmış ve Emniyet Müdürlüğüne götürülmüştür. Soruşturmayı yürüten Savcılığın "yakalanan tüm şahısların bilgi sahibi olarak ifadeleri alınarak salıverilmesi" yönündeki 27/1/2016 tarihli yazılı talimatı üzerine aynı gün saat 06.15'de bilgi sahibi sıfatıyla ifadesi alınan başvurucu saat 07.05'te serbest bırakılmıştır. Öte yandan Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca 2/2/2016 tarihinde başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
43. Başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan sonra 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine dayanarak açtığı tazminat davası, derece mahkemesince başvurucunun soruşturma dosyasında sadece beyanı alınmak üzere Emniyet Müdürlüğüne götürüldüğü ve savunması alındıktan sonra serbest bırakıldığı, bu nedenle de koruma tedbiri nedeniyle tazminat davası açılmasının koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
44. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen kişilerin maddi ve manevi zararlarını devletten isteyebilecekleri hükme bağlanmıştır. 5271 sayılı Kanun'da suç isnadına bağlı tutulmanın tutuklama safhasından önceki kısmı yakalama ve gözaltı şeklinde ikiye ayrılmış ise de tazminat ödenmesini düzenleyen söz konusu bentte herhangi bir ayrım yapılmaksızın, yakalandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen kişilerin maddi ve manevi zararlarının devlet tarafından karşılanması öngörülmektedir. Kanun'un anılan hükmü yoruma ihtiyaç duymayacak açıklıkta düzenlenmiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin yerleşik içtihadına göre de 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca devletin tazminat ödeme yükümlülüğünün doğabilmesi için kişinin bir suç isnadı kapsamında yakalanmış olması yeterli olup anılan Kanun'un 91. ve devamı maddeleri uyarınca gözaltına alınmış olması zorunluluğu da bulunmamaktadır (anılan kararlar için bkz. Hasan Akboğa §§ 26-28) . Nitekim, Yargıtayın söz konusu kararlarında, kolluk görevlileri tarafından yakalanarak ifadesi alındıktan sonra gözaltına alınmaksızın serbest bırakılan kişilere 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında tazminat ödenmesi gerektiği kabul edilmiştir. Kaldı ki somut olayda başvurucu yakalandıktan sonra serbest bırakılmamış, soruşturma işlemlerinin tamamlanması amacıyla Emniyet Müdürlüğüne götürülmüş ve işlemleri tamamlanıncaya kadar fiilen özgürlüğünden yoksun bırakılmıştır. Dolayısıyla 5271 sayılı Kanun'un 91. maddesinin (1) numaralı fıkrası gözetildiğinde, yakalama anından serbest bırakılma anına kadar geçen sürenin gözaltı niteliğinde olmadığı da söylenemez (Hasan Akboğa, § 72).
45. Bu itibarla yoruma imkân vermeyecek ölçüde açık olan kanun hükmünün yerleşik Yargıtay içtihadına aykırı olarak ve öngörülemez biçimde yorumlanmak suretiyle başvurucuya tazminat verilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, § 73).
46. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata Saygı Hakkı ile Konut Dokunulmazlığı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvurucu, sadece bir ihbar üzerine ve hukuka aykırı olarak verilen arama kararı nedeniyle konut dokunulmazlığı, özel ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa’nın 20. ve 21. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı ile konut dokunulmazlığı hakkı kapsamında incelenmesi gerekmiştir.
49. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar ([GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden makamların daha ileri bir değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için bkz. Hülya Kar, §§ 21-46).
50. Somut olayda, hakkında başlatılan bir soruşturma kapsamında başvurucunun evinde arama yapıldığı görülmektedir. Başvurucu bu tedbir nedeniyle konut dokunulmazlığı, özel ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin bir soruşturma kapsamında maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
51. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve kesin bir hukuki düzenlemeye dayanmaktadır ve başvurucuya itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka tedbir, süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır.
52. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
53. Konut dokunulmazlığı hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olması nedeniyle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
54. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş, 50.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Ayrıca ihlalin giderilmesi için yargılamanın yeniden yapılmasını istemiştir.
56. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir(Aligül Alkaya ve diğerleri, B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
57. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
58. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 57-59, 66-67).
59. Somut olayda derece mahkemesinin, yoruma açık olmayan 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi hükmünü yerleşik Yargıtay içtihadına aykırı olarak ve öngörülemez bir biçimde yorumlamak suretiyle başvurucuyu tazminat hakkından mahrum bırakması sebebiyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
60. Bu durumda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
61. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
62. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı hakkı ile konut dokunulmazlığı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/54, K.2016/208) GÖNDERİLMESİNE,
E. Yeniden yargılanmaya hükmedildiğinden maddi ve manevi tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/12/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.