TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
İBRAHİM TOSUN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/7869)
Karar Tarihi: 10/12/2019
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucular
1. İbrahim TOSUN
2. Murat TOSUN
3. Nihat TOSUN
4. Nilgün TOSUN
5. Sultan TOSUN
Vekili
Av. Mehmet KIRAÇ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güvenlik güçlerinin gerekli önlemi almaması nedeniyle üçüncü kişilerin saldırısına maruz kalınması sonucu yaralanma meydana gelmesi, olayla ilgili zararlarının karşılanmaması nedeniyle yaşam hakkının; tam yargı davasının uzun sürmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan, ayrıca İstanbul 5. İdare Mahkemesinden (İdare Mahkemesi) temin edilen yargılama dosyasındaki bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Olay tarihinde 18 yaşında olan başvurucu Murat Tosun 13/8/2007 tarihinde arasında husumet bulunan şahıslar tarafından ateşli silahla yanağından yaralanmıştır.
A. Olayla İlgili Ceza Soruşturması Süreci
8. Bahçelievler İlçe Emniyet Müdürlüğü Kocasinan Polis Merkezi Amirliği (Amirlik) tarafından düzenlenen Telefonla Görüşme Tutanağı uyarınca 13/8/2007 tarihinde Murat Tosun'un kurusıkı tabancayla yaralanması olayıyla ilgili olarak M.A.K. ve A.B.K. aynı tarihte yakalanmış, 18 yaşından küçük olduklarından 14/8/2007 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) sevkedilmiş, sonrasında serbest kalmıştır. Tutanağa göre M.Y. ve S.G. ise 21/8/2007 tarihinde Amirliğe teslim olmuş, ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılmıştır. S.G. ve M.Y.nin kollukta 21/8/2007 tarihinde alınan ifadelerinde şahıslar suçlamaları reddetmiştir.
9. Başvurucu Murat Tosun'un 13/8/2007 tarihinde geçici adli raporu alınmıştır. Başvurucunun kollukta müşteki olarak alınan beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"13/8/2007 günü akşam saatlerinde 21.00 sıralarında ikamet ettiğim mahallede [Ü.] ocaklarına takılan sadece isimlerini bildiğim [B., İ., S. ve M.] isimli şahıslar sen neden [Ü.] ocağına takılmıyorsun diye beni darp ettiler ve saat: 23.00 sıralarında da benim ikamet ettiğim evin batı duvarına [M.] ve [C.] [bazı siyasi partilerin adı] yazmışlar ben de o yazıları sildim ve üzerine [D.] [bir siyasi partinin adı] yazdım. Bunu gören [B.] beni .... bir bilardo salonuna çağırdılar ... bilardo salonunun dışarısında [B.] isimli şahıs benim gözüme önce sprey sıktı, sonra bilye atar ... ile iki defa bana ateş etti. ... şikayetçiyim..."
10. Tanık S.F.nin 14/8/2007 tarihinde kollukta verdiği beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...
14.08.2007 günü saat 22.00 evimizin önünde bulunduğum sırada bana Murat dayak yemiş dediler. bende bana ne dedim bunun üzerine Murat yanıma geldi bana mahallerin çocukları olan [S., İ., M.B.] isimli çocukların kendisini dövdüğünü söyledi ve şikayetçi olmak için polis merkezine gideceğini söyledi bende bunun üzerine arkadaşım ile Kocasinan polis merkezine geldim. Muratı görevli polisler Bakırköy Devlet Hastanesine gönderdiler. Hastaneye giderken murat param yok eve gidelim para alalım dedive arkadaşım [S.yi] çağırdık arabası ile geldi para almak için [Murat] TOSUN un evlerine gittik. Tam araçtan indiğim sırada [A.B.K., M.A.K., S., İ.] isimli şahıslar ile tanımadığımız şahıslar Murat TOSUNa saldırdılar. Bu esnada iki el silah sesi duydum ve arkadaşım Murat yaralandı hemen kendisini alarak [S.nin] arabası ile ... hastanesine götürdük. Ben silahla kimin ateş ettiğini görmedim. Kavganın da kendi aralarında birbirlerinin evlerinin duvarına [M.] ve [D.] [bazı siyasi partilerin adı] yazıları yazmalarından olayı olmuş, ayrıca [Murat] TOSUNu [Ü.] ocaklarına geleceksin diye tehdit etmişlerdir..."
11. Tanık olarak beyanları alınan S.Y. ve S.K. da benzer anlatımlarda bulunmuştur.
12. Cumhuriyet Başsavcılığına iletilen Adli Tıp Kurumu Bakırköy Adli Tıp Şube Müdürlüğünce (ATK Şube Müdürlüğü) düzenlenen 14/8/2007 tarihli ön raporda, Murat Tosun'un "bilinci açık, oryante, koopere [olduğu], pupiller ışık refleksi [olduğu], sol maksiler sinüs üzerinde giriş yarası olduğu, çıkış yarası olmadığı, kurşunun C2, C3 seviyesine geldiği" tespitleri bulunmaktadır.
13. ATK Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen 23/11/2007 tarihli adli raporun ilgili kısımları ise şöyledir:
...fasiyal kemiklerde herhangi bir fraktür saptanmadığı, ... Hastanın PRC açısından acil girişim endikasyonu olmayıp, ... Sık PRC poliklinik önerildiği, ... Sol maksiller bölgede giriş deliği (3 mm), sol maksiller bölgede 7x5 cm.lik alanda ödem ve hematom mevcut olduğu,... Kraniografide sol maksiller sinüsten yabancı cisim (?) girdiği ve lateral filmde posteriyor servikal bölgede yumuşak dokuda kalmış gözüktüğü... Hastanın oryante, koopere olup, nefes sıkıntısı olmadığı, ... KBB açısından acil müdahale düşünülmediği, 2 gün sonra KBB poliklinik kontrol uygun görüldüğünün kayıtlı bulunduğu,
Mevcut tıbbi belgelerde kafada kırık yada kafa içi travmatik değişim, travmatik osseoz patoloji, büyük damar sinir, iç organ yaralanması tarif edilmediğine göre,
SONUÇ
Kişide tanımlanan yumuşak doku seyirli ateşli silah yaralanmasının;
a) Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI,
b) Kişini üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLMADIĞI,
c) Vücudunda kemik kırığı tanımlanmadığı kanaatini bildirir RAPORDUR."
14. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 5/12/2007 tarihli iddianameyle 18 yaşından küçük oldukları anlaşılan M.A.K. ve A.B.K. hakkında suça sürüklenen çocuk M.A.K. açısından darp suretiyle kasten basit yaralama, suça sürüklenen çocuk A.B.K. açısından ise ruhsatsız silahla kasten nitelikli yaralama ve 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet suçlarından kamu davası açılmıştır.
15. Yargılamanın görüldüğü Bakırköy 6. Çocuk Mahkemesi (Çocuk Mahkemesi) 24/2/2009 tarihli görevsizlik kararıyla, başvurucu Murat Tosun'a ait, 14/8/2007 tarihli ön raporda sol maksiller sinüs üzerinde ateşli silah yarası deliği bulunduğu, başvurucunu sol yanak kısmından kuru sıkı tabanca ile yaralandığı, 23/11/2007 tarihli ATK Şube Müdürlüğünün raporuna göre sol maksillerde çekirdek bulunduğunun tespit edildiği ve ateşli silah yaralanmasının basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte olmadığı verilerini gözeterek suça sürüklenen çocuk A.B.K. açısından başvurucu Murat Tosun'a yönelik kavga ortamında yakın mesafeden bilye atar hâle dönüştürülmüş kuru sıkı tabancayla ateş ederek basit olmayan derecede yaralama eyleminin kasten öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturup oluşturmadığının değerlendirilmesi için dosyanın Bakırköy Çocuk Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
16. Bakırköy 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinde (Ağır Ceza Mahkemesi) görülen yargılamada başvurucu Murat Tosun'un mağdur olarak alınan beyanı şöyledir:
Olay günü ben ... adlı arkadaşlarımla birlikte evimizin önünde akşam 19:00 ile 20:00 saatleri arası idi oturuyorduk. Baktığımda evimizin bulunduğu caddenin tam karşısında başka bir şahsa ait bulunan dairenin duvarlarına [Ü.] ocaklarına ait amblemler çizilmişti, yazılar yazılmıştı. Bende arkadaşlarımla birlikte bu yazıları silelim diye söyledim ve yukarda isimlerini verdiğim arkadaşlarımla birlikte duvar boyalarını fırçayla yazı ve amblemierin üstünden geçerek sildik. Bizim bu yazıları silmemiz daha sonra mahallede dedikodu şeklinde yayılmış ve [M.Y.] adlı şahıslarla ben bu konuda ağız tartışması yapmıştım. Ancak kavga etmemiştik. Aradan 15 günlük bir süre geçti. Yine ben saat 19:00 sıralarında işten çıkıp evime geldim. Yemeğimi yedim saat 19:00 sıralarında eve yakın yerde bulunan bilardo salonuna gittim. ... Daha önceden şahsen tanıdığım samimiyetim olmadığı [M.A.K.] bizim bulunduğumuz bilardo salonuna geldi benim yanıma geldi. ... [M.A.nın] peşi sıra onunla bende yalnız bilardo salonunun dışına çıktım. ... 5 kişi karanlıkta duruyordu. Ben duran şahıslarla geçmişe dayalı aramızda herhangi bir anlaşmazlık yoktu. Bu nedenle beş kişinin yanına ... çekinmeden gittim. ... Bu arada [M.Y.] adlı şahıs sen kimsin, bizim yazılarımızı siliyorsun şeklinde ana-avrat küfretmeye başladı.... Tanımadığım şahıslardan bir tanesi benim gözüme sprey sıktı. Ben yere düştüm. Tekme tokat şahıslar bana vumıaya başladılar. Bu arada hangisi olduğunu bilemiyorum bir tanesi bana doğru ben yerde iken silahla 3 el ateş etti. Ancak mermiler bana sebebini bilemiyorum isabet etmedi. Bana ateş ettiği mesafe yarım ya da bir metre arasında idi. ... Gurup halinde bu şekilde beni dövdükten ve silah sıktıktan sonra kaçtılar. Silah sesine de bilardo salonundan isimlerini saydığım benim arkadaşlarım çıkmışlardı. Bende yerde yatar vaziyette görünce beni kaldırdılar ve birlikte karakola gittik. [M.A.K.] ve yanında bulunan şahısları şikayet ettim. Beni Bakırköye rapor almam için karakol sevk etti. Param olmadığı için eve gidip para alma ihtiyacını hissettim. Karakola 3 km uzaklıkta bulunan eve yürüyerek gittim. Kendi evimin önüne geldim. Oradan paramı aldım yeniden sokağın başına caddeye çıkıp sağlık ocağına gitmek için yürüdüğümuz sırada [S.K., S.Y. ve S.F.] üçü benim yanımdalardı. Caddenin sokakla kesiştiği yere geldiğimizde yine sokağın başına [M.A.K.], bilahare yukarda ismini bilmediğim şeklinde söylemiş isem de olaydan sonra öğrendiğim [M.A.K.nın] kardeşi [A.B.K.] yine soyadlarını bilmediğim [S., İ., M.Y.] ve ismini bilmediğim diğer bir şahıs olarak altı kişi olarak bizi bekliyorlardı. Aniden 2-3 metreden gurubun içerisinden bir şahıs elindeki tabancayla ateş etti ve 4-5 el ateş etti ve ben almış olduğum mermi yarasıyla yere düştüm. Bana ateş eden şahsı görmedim. Gurubun içerisinden hangisinin ateş ettiğini bilmiyorum ben bu şekilde yaralandım. Daha sonra da beni vuran ateş eden gurup olay yerinden kaçtı. Benim arkadaşlarım da beni hastaneye tedaviye götürdüler. Duyduğuma göre de [M.Y.] ismini bilmediğim şahsı [G.Ü.] Ocaklarından getirttirmiş ve o şahsa beni tabancayla ateş ettirmek suretiyle vurdurmuş o şahsın kim olduğunu da bilmiyorum. Beni vurup öldürmeye tesebbüs eden SSç'lerden şikayetçiyim..."
17. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/9/2012 tarihli kararıyla, M.A.K.nın basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek şekilde yaralama suçundan neticeten 1.320 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, A.B.K.nın kasten yaralama suçundan neticeten 10 ay hapis cezasıyla ayrıca 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan neticeten 6 ay 20 gün hapis ve 250 TL adliadli para cezasıyla cezalandırılmasına, hakkında her iki suç bakımından da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
B. Olayla İlgili Tam Yargı Davası Süreci
18. Tam yargı davası dosyasının incelenmesi neticesinde Amirlik tarafından, 13/8/2007 günü saat 23.10'da Amirliğe getirilen başvurucu Murat Tosun'un tedavisinin yapılarak hakkında darp/cebir raporu verilmesi için gönderildiğine ilişkin olarak Bakırköy Doktor Sadi Konu Eğitim ve Araştırma Hastanesine müzekkere yazıldığı görülmüştür.
19. Başvurucu Murat Tosun'un İçişleri Bakanlığından olay nedeniyle tazminat ödenmesi talebinin İçişleri Bakanlığı tarafından reddedilmesi üzerine başvurucular, İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesine gönderilmek üzere Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesine hitaben yazılan, Mart 2008 tarihli dilekçeyleolay nedeniyle maddi ve manevi tazminat ödenmesi talepli dava açmıştır. Başvurucular, Murat Tosun için 10.000 TL manevi, kardeşleri olan başvurucular Nilgün Tosun ve İbrahim Tosun için ayrı ayrı 5.000 TL manevi, annesi olan başvurucu Sultan Tosun ve babası olan başvurucu Nihat Tosun için ayrı ayrı 5.000 TL manevi ve 500 TL maddi olmak üzere toplam 30.500 TL maddi ve manevi tazminatın ödenmesini talep etmiştir.
20. Başvurucular dava dilekçesinde özetle Murat Tosun'un 13/8/2007 günü saat 23.00 sıralarında evinin bulunduğu mahalleden tanıdığı beş altı kişilik grubun saldırısına uğradığını, yaralanan başvurucu Murat Tosun'un Amirliğe giderek şahıslardan şikâyetçi olup gerekli önlemlerin alınmasını talep ettiğini, polis memurlarının şüphelileri yakalamak ve önlem almak yerine başvurucu Murat Tosun'a hastaneye hitaben yazılan müzekkereyi verip Amirlikte yeterli araç ve memur bulunmadığından kendisine refakatçi olarak polis memuru verilemeyeceğini söyleyerek kendi imkânlarıyla hastaneye gidip rapor alması gerektiğini belirttiklerini, bunun üzerine para almak için eve gittiğinde başvuru Murat Tosun'un mahalledeki aynı şahıslar tarafından yeniden darbedildiğini, kafasına silahla ateş edilerek yaralandığını, mermi çekirdeğinin başvurucu Murat Tosun'un yüzünden girerek beyninin alt kısmına denk gelecek şekilde boynunda kaldığını ve bir ay sonra riskli bir ameliyatla mermi çekirdeğinin boynundan çıkarılabildiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular güvenlik güçlerinin ikinci saldırıyı önlemek için gerekli önlemleri almak ve başvurucu Murat Tosun'u bir polis memuru refakatinde hastaneye götürmek yerine kendi imkânlarıyla hastaneye gitmesini söylediklerini belirterek tek başına gönderilmeseydi Murat Tosun'un ikinci saldırıya maruz kalmayabileceğini ileri sürmüşlerdir.
21. İçişleri Bakanlığı 31/10/2008 tarihli savunmasında, Murat Tosun'un Amirliğe başvurması sonrasında kendisiyle ilgilenildiğini ve darp raporu alması için hastaneye sevk edildiğini, sonrasında gelişen olayların polisin öngörmediği ya da öngörmesinin beklenemeyeceği bir gelişme olduğunu, güvenlik güçlerinin kimin suç işleyip kimin suç işlemeyeceğini önceden bilemeyeceğini, dolayısıyla olayda hizmet kusuru bulunmadığını belirtmiştir.
22. Başvurucular 22/12/2008 tarihli cevap dilekçesinde, güvenlik güçlerinin her suçu önceden öngörmesinin beklenemeyeceğini fakat somut olayda ilk suçun bildirilmesinden sonra güvenlik güçlerince gerekli önlemler alınsaydı, gece saat 23.10 sıralarında başvurucu Murat Tosun'un kendi imkânlarıyla hastaneye gönderilmesi yerine bir polis memuru eşliğinde gönderilseydi ikinci saldırıya maruz kalmayabileceğini, ilk olayın gerçekleştiğinin güvenlik güçlerine bildirilmesi sonrasında gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle ikinci saldırının gerçekleştiğini, dolayısıyla olayda idarenin ağır kusuru olduğunu iddia etmişlerdir.
23. İdare Mahkemesi tarafından 17/4/2009 tarihli ara kararıyla İçişleri Bakanlığından, başvurucu Murat Tosun'un Amirliğe sunduğu şikâyet dilekçesinin bir örneğinin iletilmesi ve bu şikâyet üzerine Amirlikçe ne gibi işlemler yapıldığının bildirilmesi, başvuruculardan maddi tazminat miktarı olan 500 TL'ye ilişkin belgelerin iletilmesi, Çocuk Mahkemesinden soruşturma ve yargılama dosyalarının birer örneğinin gönderilmesi talep edilmiştir.
24. Başvurucular 8/6/2009 tarihli dilekçeyle talep edilen belgeleri sunmuş ve İdare Mahkemesinden başvurucu Murat Tosun'un yaralanması neticesinde kalıcı bir rahatsızlığa maruz kalıp kalmadığı, maluliyeti olup olmadığı, psikolojisinin olaydan etkilenip etkilenmediği hususlarında gerekli görülürse ATK'dan rapor talep edilebileceğini ifade etmişlerdir.
25. Talep edilen evrak İçişleri Bakanlığı tarafından 15/6/2009 tarihli yazı ekinde İdare Mahkemesine iletilmiştir.
26. İdare Mahkemesi tarafından bu defa 27/10/2009 tarihli ara kararla İçişleri Bakanlığından Murat Tosun'un 13/8/2007 tarihinde uğradığı saldırıdan kurtularak şüphelileri şikâyet etmek için Amirliğe geldiği sırada verdiği bir şikayet dilekçesi var ise iletilmesini, ayrıca Çocuk Mahkemesinden yargılama dosyasının bir örneğinin gönderilmesini talep edilmiştir.
27. İçişleri Bakanlığı tarafından 18/12/2009 tarihli yazı ile talep edilen evrakın daha önce iletildiği, ayrıca başvurucu Murat Tosun'un olay tarihinde sunduğu bir şikâyet dilekçesinin bulunmadığı İdare Mahkemesine bildirilmiştir.
28. Çocuk Mahkemesi tarafından 22/12/2009 tarihli yazı ekinde yargılama sırasında verilen 24/2/2009 tarihli görevsizlik kararı (bkz. § 15) iletilmiştir.
29. İdare Mahkemesi tarafından 21/6/2010 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Karanın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
Olayda, davalı idarenin kusura dayalı sorumluluğuna ve bu çerçevede tazminat yükümlülüğüne gidilebilmesi için, zararla idari faaliyet arasındaki illiyet bağının hukuken kabul edilebilir, açık ve net delillerle ortaya konması gerekmektedir. Bakılan davada ise zarara esas olayın davacının evinin bulunduğu mahalde bir takım kişilerce saldırıya uğraması neticesinde gerçekleştiği, davalı idarenin ise zararın oluşumunda hizmet kusuru oluşturacak nitelikte bir katkısının olmadığı anlaşılmıştır.
Bu maddi ve hukuki duruma ve dosyadaki maddi delil durumuna göre bakılan davada idareyi tazmin borcu ile yükümlü tutmaya yetecek oranda hukuken kabul edilebilir bir delilin varlığından bahsetme imkanı bulunmadığından açılan davanın reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.
..."
30. Başvurucuların temyiz talebi Danıştay Onuncu Dairesinin (Daire) 22/12/2014 tarihli kararıyla onanmış; başvurucuların karar düzeltme talebi de Dairenin 9/2/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
31. Nihai karar, başvuruculara 23/3/2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular 21/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
32. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” kenar başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.
33. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun “Adli görev ve yetkiler” kenar başlıklı ek 6. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Edinilen bilgi veya alınan ihbar veya şikâyet üzerine veya kendiliğinden bir suçla karşılaşan polis, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin kaybolmaması ya da bozulmaması için derhal gerekli tedbirleri alır"
B. Uluslararası Hukuk
34. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "İnsan haklarına saygı yükümlülüğü" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar"
35. Sözleşme'nin "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
" Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur..."
36. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletlerin yalnızca kasti ve hukuka aykırı ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda kendi egemenlik yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almalarına dair devletlere pozitif yükümlülük yüklediğini de hatırlatmaktadır (L.C.B/İngiltere, B. No: 23413/94, 9/6/1998, § 36).
37. AİHM’e göre Sözleşme’nin 2.maddesi, devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının bulunduğu durumlarda devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak yeterli yargısal veya diğer tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Osman/İngiltere [BD], B. No: 23452/94, 28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/İngiltere, B. No: 46477/99, 14/3/2002, § 54). AİHM, bu yükümlülüğün -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından da geçerli olduğu kanaatindedir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99,30/11/ 2004, § 71).
38. AİHM, Ciechonska/Polonya (B. No: 19776/04, 14/6/2011, § 67) kararında devletin yaşam hakkını güvence altına alma görevinin kamuya açık alanlarda bireylerin güvenliğini sağlamaya yönelik makul tedbirler almayı ve ciddi bir yaralanma ya da ölüm olayının yaşanması durumunda olayların tespit edilmesi, hatalı kişilerin sorumlu tutulması ve mağdura uygun telafinin sağlanması bakımından yeterli nitelikteki yasal yolların mevcut olduğunu güvence altına alan etkili ve bağımsız bir adli sisteme sahip olmayı kapsadığını kaydetmiştir.
39. Ancak AİHM'e göre Sözleşme’nin 2.maddesikapsamında yetkililerin pozitif yükümlülükleri mutlak/koşulsuz değildir. Yaşama yönelik varsayılan her tehdit, yetkilileri riski önlemek için özel önlemler almaya zorlamaz. Özel önlemler alma yönünde bir görev, sadece yetkililerin yaşama yönelik gerçek ve yakın bir riskin bulunduğunu bildikleri ya da bilmeleri gerektiği ve yetkililerin durum üzerinde belirli derecede hâkimiyetlerinin bulunduğu hâllerde ortaya çıkar (Finogenov ve diğerleri/Rusya, B. No: 18299/03, 27311/03,20/12/ 2011, § 209).
40. Diğer taraftan söz konusu pozitif yükümlülük; modern toplumların güvenliğini sağlamadaki zorluklar, insan davranışlarının öngörülemezliği ve belirli bir faaliyete ilişkin tercihlerin önceliklere ve kaynaklara göre yapılması gerektiği akılda tutularak yetkililere imkânsız veya aşırı bir sorumluluk yüklemeyecek şekilde yorumlanmalıdır (Finogenov ve diğerleri,§ 209; Makaratzis/Yunanistan [BD], B. No: 50385/99, 20/12/2004, § 69).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
41. Mahkemenin 10/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
42. Başvurucular; Murat Tosun'un daha önce aynı şahıslarca darbedilmesi üzerine güvenlik güçlerine başvurduğu hâlde bir polis memuru eşliğinde darp raporu alınması amacıyla hastaneye sevki gerekirken gece vakti tek başına hastaneye gönderildiğini, güvenlik güçleri tarafından gerekli önlemler alınsaydı Murat Tosun'un ikinci defa ateşli silahla yaralanmayacağını belirterek Anayasanın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı ile Anayasanın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
a. Uygulanabilirlik Yönünden
43. Somut olayda başvuru ateşli silahla yaralama olayına ilişkin olup başvurucu Murat Tosun hayattadır. Bu nedenle başvuruda öncelikle yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının uygulanabilirliğinin değerlendirmesi gerekmektedir.
44. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte ölümle sonuçlanmayan bir olaya ilişkin başvuru da mağdura karşı gerçekleştirilen eylemin niteliği ve failin amacı gibi somut olayın koşulları dikkate alınarak yaşam hakkı kapsamında incelenebilir. Bu değerlendirme yapılırken eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliğe sahip olup olmadığı ile maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları önem taşımaktadır (Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 69;Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, §§ 109, 110).
45. Somut olayda başvurucu Murat Tosun uğradığı saldırıdan yaralı olarak kurtulmuş olsa da başvurucuya yönelik saldırının Çocuk Mahkemesinin görevsizlik kararında belirtildiği üzere (bkz. § 15) yakın mesafeden ateşli bir silahla gerçekleştirilmesi ve başvurucunun hayati bölgesi olan başından yaralanması nedenleriyle bu saldırının potansiyel olarak öldürücü bir niteliği olduğu değerlendirilmiştir. Nitekim Çocuk Mahkemesi de eylemin kasten öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturup oluşturmayacağının değerlendirilmesi amacıyla yargılama dosyasını Ağır Ceza Mahkemesine iletmiştir. Eylemin bu niteliği ve başvurucunun saldırı sonucu yaşamasının tesadüfe bağlı olma olasılığı birlikte değerlendirildiğinde başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
b. İncelemenin Kapsamı Yönünden
46. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
47. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
49. Başvurucuların iddialarının özünü yaşama yönelik kamu makamlarınca bilinen ya da bilinmesi gereken gerçek ve yakın bir tehdit bulunduğu hâlde anılan makamlarca yaşamı korumak için gerekli tedbirlerin alınmadığı hususu oluşturmaktadır. Bu nedenle başvurucular tarafından Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası da yaşam hakkının yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında incelenmiştir.
c. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Başvurucular Sultan Tosun, Nihat Tosun, İbrahim Tosun ve Nilgün Tosun Yönünden
50. Başvurucular yakınlarının yaralanması nedeniyle kendilerinin de yaşam hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmektedirler. Bu nedenle başvurucuların yaşam hakkı yönünden mağdur statüsüne sahip olup olmadığının incelenmesi gerekir.
51. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir..."
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
53. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
54.Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas itibarıyla doğrudan mağdur sıfatını taşıyan kişiler olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre mağdur ile arasında doğrudan kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa'nın ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de dolaylı mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabileceklerdir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 53).
55. Bununla birlikte dolaylı mağduriyetin ortaya çıkması, somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine bağlı olarak değişebilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, mağdurun bizzat başvuru yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu kimi durumlarda -özellikle yaşam hakkının söz konusu olduğu durumlarda- başvurucuların ihlalden doğrudan etkilenmemiş olmalarına rağmen ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle kendi adlarına başvuru yapabileceklerine karar vermiştir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41; Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014; Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015).
56. Mevcut başvuruda, başvurucu Murat Tosun'un annesi, babası ve kardeşleri olan başvurucular Sultan Tosun, Nihat Tosun, İbrahim Tosun ve Nilgün Tosun sadece yakınlarının değil kendi yaşam haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Yaşam hakkı ile ilgili olarak mağdur olunduğunun ileri sürülebilmesi için yakın akrabalık ilişkisi içinde olunan kişi veya kişilerin olayda yaşamını yitirmesi gerekmektedir. Başvurucuların yakını, olayda başvuru tarihi itibarıyla hayattadır ve bireysel başvuruda bulunma imkânına da sahip olup bu imkânını kullanmıştır. Dolayısıyla bu başvurucuların yaşam hakkı bakımından doğrudan ya da dolaylı biçimde mağdur statüsünde olduklarının kabulü mümkün değildir.
57. Açıklanan gerekçelerle söz konusu başvurucular bakımından başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Başvuru Murat Tosun Yönünden
58. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
59. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).
60. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşam hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
61. Bu kapsamda devletin egemenlik alanında bulunan bireylerin yaşamını korumak için önleyici genel güvenlik tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu gereklilik daha ziyade bireylerin üçüncü kişilerin suç niteliğindeki eylemleri nedeniyle yaşamlarının tehdit altında olduğu durumlarda ortaya çıkmaktadır (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya, B. No: 2013/1280, 28/5/2014, § 59).
62.Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda, makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 53).
63. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın ileri sürüldüğü tazminat ve tam yargı davalarında, derece mahkemelerinin Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bununla birlikte söz konusu özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).
64. Başvuru dosyasının incelenmesinden şikâyetin idarenin güvenliği sağlama hizmetinde kusuru bulunduğuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu Murat Tosun'un ateşli silahla yaralanmasından önce aynı gün içinde aynı şahıslar tarafından darbedilmesi üzerine Amirliğe şikâyette bulunduğu, darbedildiğinin tespiti için adli rapor almak üzere yanında herhangi bir polis memuru olmadan hastaneye gönderildiği, hastaneye gitmeden önce para almak için evine geldiği sırada aynı şahıslarca yeniden saldırıya uğradığı hususlarında bir tereddüt bulunmamaktadır.
65. Bu nokta da tespit edilmesi gereken husus, kamu makamlarının gerekli tedbirleri alması yükümlülüğünün ortaya çıkabilmesi için gerekli olan, şahsın yaşamına yönelik var olan tehlikenin kamu makamlarınca bilinip bilinmediği ya da bilinmesinin gerekip gerekmediğidir.
66. Somut olayda başvurucu Murat Tosun her ne kadar ilk darbedilmesi sonrasında güvenlik güçlerine şikâyette bulunmuş olsa da başvurucunun aynı şahıslar tarafından yeniden saldırıya uğrama tehlikesi bulunduğunu güvenlik güçlerine ilettiğine, güvenlik güçlerinden gerekli önlemlerin alınmasını talep ettiğine yahut tek başına hastaneye sevk edilmesine itiraz ettiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmamıştır. Ayrıca başvurucunun yanında para olmaması nedeniyle hastaneye gitmeden önce evine uğrayacağının ve bu sırada mahallesinde bulunan aynı şahıslarca yaralanabileceğinin güvenlik güçlerince öngörülebilmesi mümkün değildir. Bu nedenlerle başvurucu Murat Tosun'un yaşamına yönelik tehlikenin varlığından kamu makamlarının haberdar olduğunun ya da tehlikenin varlığını bilmesi gerektiğinin kabulü makul görünmemektedir. Dolayısıyla olayın öngörülemez nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır. Bu nedenle başvurucunun şikâyetleri yönünden yaşam hakkının yaşamı koruma yükümlülüğü açısından bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
68. Başvurucular, açtıkları tam yargı davasının makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
69. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucuların söz konusu iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir.
70. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
71. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
72. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 26-36).
73.Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 33-36). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
74. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucular Sultan Tosun, Nihat Tosun, İbrahim Tosun ve Nilgün Tosun yönünden yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucu Murat Tosun yönünden yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 10/12/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.