TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM TOSUN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/7869)
|
|
Karar Tarihi: 10/12/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucular
|
:
|
1. İbrahim
TOSUN
|
|
|
2. Murat
TOSUN
|
|
|
3. Nihat
TOSUN
|
|
|
4. Nilgün
TOSUN
|
|
|
5. Sultan
TOSUN
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
KIRAÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güvenlik güçlerinin gerekli önlemi almaması
nedeniyle üçüncü kişilerin saldırısına maruz kalınması sonucu yaralanma meydana
gelmesi, olayla ilgili zararlarının karşılanmaması nedeniyle yaşam hakkının;
tam yargı davasının uzun sürmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan, ayrıca İstanbul 5. İdare
Mahkemesinden (İdare Mahkemesi) temin edilen yargılama dosyasındaki bilgi ve
belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Olay tarihinde 18 yaşında olan başvurucu Murat Tosun
13/8/2007 tarihinde arasında husumet bulunan şahıslar tarafından ateşli silahla
yanağından yaralanmıştır.
A. Olayla İlgili Ceza
Soruşturması Süreci
8. Bahçelievler İlçe Emniyet Müdürlüğü Kocasinan Polis Merkezi
Amirliği (Amirlik) tarafından düzenlenen Telefonla Görüşme Tutanağı uyarınca
13/8/2007 tarihinde Murat Tosun'un kurusıkı tabancayla yaralanması olayıyla
ilgili olarak M.A.K. ve A.B.K. aynı tarihte yakalanmış, 18 yaşından küçük
olduklarından 14/8/2007 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına
(Cumhuriyet Başsavcılığı) sevkedilmiş, sonrasında
serbest kalmıştır. Tutanağa göre M.Y. ve S.G. ise 21/8/2007 tarihinde Amirliğe
teslim olmuş, ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılmıştır. S.G. ve M.Y.nin kollukta 21/8/2007 tarihinde alınan ifadelerinde
şahıslar suçlamaları reddetmiştir.
9. Başvurucu Murat Tosun'un 13/8/2007 tarihinde geçici adli
raporu alınmıştır. Başvurucunun kollukta müşteki olarak alınan beyanının ilgili
kısmı şöyledir:
"13/8/2007 günü akşam saatlerinde 21.00
sıralarında ikamet ettiğim mahallede [Ü.] ocaklarına takılan sadece isimlerini bildiğim [B.,
İ., S. ve M.] isimli şahıslar sen neden
[Ü.] ocağına takılmıyorsun diye beni darp
ettiler ve saat: 23.00 sıralarında da benim ikamet ettiğim evin batı duvarına [M.] ve [C.] [bazı siyasi partilerin adı] yazmışlar ben de o yazıları sildim ve üzerine [D.]
[bir siyasi partinin adı] yazdım. Bunu gören
[B.] beni .... bir
bilardo salonuna çağırdılar ... bilardo salonunun dışarısında [B.] isimli şahıs benim gözüme önce sprey sıktı, sonra
bilye atar ... ile iki defa bana ateş etti. ... şikayetçiyim..."
10. Tanık S.F.nin 14/8/2007 tarihinde
kollukta verdiği beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"...
14.08.2007 günü saat 22.00 evimizin önünde
bulunduğum sırada bana Murat dayak yemiş dediler. bende
bana ne dedim bunun üzerine Murat yanıma geldi bana mahallerin çocukları olan [S., İ., M.B.] isimli çocukların kendisini dövdüğünü söyledi ve
şikayetçi olmak için polis merkezine gideceğini söyledi bende bunun üzerine
arkadaşım ile Kocasinan polis merkezine geldim. Muratı
görevli polisler Bakırköy Devlet Hastanesine gönderdiler. Hastaneye giderken
murat param yok eve gidelim para alalım dedive
arkadaşım [S.yi] çağırdık arabası ile geldi para almak için
[Murat] TOSUN un evlerine gittik. Tam
araçtan indiğim sırada [A.B.K., M.A.K., S., İ.] isimli şahıslar ile tanımadığımız şahıslar Murat TOSUNa saldırdılar. Bu esnada iki el silah sesi duydum ve
arkadaşım Murat yaralandı hemen kendisini alarak [S.nin] arabası ile ...
hastanesine götürdük. Ben silahla kimin ateş ettiğini görmedim. Kavganın da
kendi aralarında birbirlerinin evlerinin duvarına [M.] ve [D.] [bazı siyasi partilerin adı] yazıları yazmalarından olayı olmuş, ayrıca
[Murat] TOSUNu [Ü.] ocaklarına geleceksin diye tehdit
etmişlerdir..."
11. Tanık olarak beyanları alınan S.Y. ve S.K. da benzer
anlatımlarda bulunmuştur.
12. Cumhuriyet Başsavcılığına iletilen Adli Tıp Kurumu Bakırköy
Adli Tıp Şube Müdürlüğünce (ATK Şube Müdürlüğü) düzenlenen 14/8/2007 tarihli ön
raporda, Murat Tosun'un "bilinci açık, oryante, koopere [olduğu], pupiller ışık refleksi [olduğu], sol maksiler sinüs üzerinde giriş yarası olduğu,
çıkış yarası olmadığı, kurşunun C2, C3 seviyesine geldiği"
tespitleri bulunmaktadır.
13. ATK Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen 23/11/2007 tarihli adli
raporun ilgili kısımları ise şöyledir:
"...
...fasiyal
kemiklerde herhangi bir fraktür saptanmadığı, ...
Hastanın PRC açısından acil girişim endikasyonu
olmayıp, ... Sık PRC poliklinik önerildiği, ... Sol maksiller
bölgede giriş deliği (3 mm), sol maksiller bölgede
7x5 cm.lik alanda ödem ve hematom
mevcut olduğu,... Kraniografide sol maksiller sinüsten yabancı cisim (?) girdiği ve lateral filmde posteriyor servikal bölgede yumuşak dokuda kalmış gözüktüğü...
Hastanın oryante, koopere olup,
nefes sıkıntısı olmadığı, ... KBB açısından acil müdahale düşünülmediği, 2 gün
sonra KBB poliklinik kontrol uygun görüldüğünün kayıtlı bulunduğu,
Mevcut tıbbi belgelerde kafada kırık yada kafa içi travmatik değişim, travmatik osseoz patoloji, büyük
damar sinir, iç organ yaralanması tarif edilmediğine göre,
SONUÇ
Kişide tanımlanan yumuşak doku seyirli ateşli
silah yaralanmasının;
a) Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
OLMADIĞI,
b) Kişini üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi
müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLMADIĞI,
c) Vücudunda kemik kırığı tanımlanmadığı
kanaatini bildirir RAPORDUR."
14. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 5/12/2007 tarihli
iddianameyle 18 yaşından küçük oldukları anlaşılan M.A.K. ve A.B.K. hakkında
suça sürüklenen çocuk M.A.K. açısından darp suretiyle kasten basit yaralama,
suça sürüklenen çocuk A.B.K. açısından ise ruhsatsız silahla kasten nitelikli
yaralama ve 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile
Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet suçlarından kamu davası açılmıştır.
15. Yargılamanın görüldüğü Bakırköy 6. Çocuk Mahkemesi (Çocuk
Mahkemesi) 24/2/2009 tarihli görevsizlik kararıyla, başvurucu Murat Tosun'a
ait, 14/8/2007 tarihli ön raporda sol maksiller sinüs
üzerinde ateşli silah yarası deliği bulunduğu, başvurucunu sol yanak kısmından
kuru sıkı tabanca ile yaralandığı, 23/11/2007 tarihli ATK Şube Müdürlüğünün
raporuna göre sol maksillerde çekirdek bulunduğunun
tespit edildiği ve ateşli silah yaralanmasının basit tıbbi müdahaleyle
giderilebilecek nitelikte olmadığı verilerini gözeterek suça sürüklenen çocuk
A.B.K. açısından başvurucu Murat Tosun'a yönelik kavga ortamında yakın
mesafeden bilye atar hâle dönüştürülmüş kuru sıkı tabancayla ateş ederek basit
olmayan derecede yaralama eyleminin kasten öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturup
oluşturmadığının değerlendirilmesi için dosyanın Bakırköy Çocuk Ağır Ceza
Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
16. Bakırköy 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinde (Ağır Ceza
Mahkemesi) görülen yargılamada başvurucu Murat Tosun'un mağdur olarak alınan
beyanı şöyledir:
"...
Olay günü ben ... adlı arkadaşlarımla birlikte
evimizin önünde akşam 19:00 ile 20:00 saatleri arası idi oturuyorduk.
Baktığımda evimizin bulunduğu caddenin tam karşısında başka bir şahsa ait
bulunan dairenin duvarlarına [Ü.]
ocaklarına ait amblemler çizilmişti, yazılar yazılmıştı. Bende arkadaşlarımla
birlikte bu yazıları silelim diye söyledim ve yukarda isimlerini verdiğim
arkadaşlarımla birlikte duvar boyalarını fırçayla yazı ve amblemierin
üstünden geçerek sildik. Bizim bu yazıları silmemiz daha sonra mahallede
dedikodu şeklinde yayılmış ve [M.Y.]
adlı şahıslarla ben bu konuda ağız tartışması yapmıştım. Ancak kavga
etmemiştik. Aradan 15 günlük bir süre geçti. Yine ben saat 19:00 sıralarında
işten çıkıp evime geldim. Yemeğimi yedim saat 19:00 sıralarında eve yakın yerde
bulunan bilardo salonuna gittim. ... Daha önceden şahsen tanıdığım samimiyetim
olmadığı [M.A.K.] bizim
bulunduğumuz bilardo salonuna geldi benim yanıma geldi. ... [M.A.nın] peşi sıra onunla bende yalnız bilardo salonunun dışına çıktım. ... 5
kişi karanlıkta duruyordu. Ben duran şahıslarla geçmişe dayalı aramızda
herhangi bir anlaşmazlık yoktu. Bu nedenle beş kişinin yanına ... çekinmeden
gittim. ... Bu arada [M.Y.] adlı
şahıs sen kimsin, bizim yazılarımızı siliyorsun şeklinde ana-avrat küfretmeye başladı.... Tanımadığım şahıslardan bir tanesi benim gözüme
sprey sıktı. Ben yere düştüm. Tekme tokat şahıslar bana vumıaya
başladılar. Bu arada hangisi olduğunu bilemiyorum bir tanesi bana doğru ben
yerde iken silahla 3 el ateş etti. Ancak mermiler bana sebebini bilemiyorum
isabet etmedi. Bana ateş ettiği mesafe yarım ya da bir metre arasında idi. ...
Gurup halinde bu şekilde beni dövdükten ve silah sıktıktan sonra kaçtılar.
Silah sesine de bilardo salonundan isimlerini saydığım benim arkadaşlarım
çıkmışlardı. Bende yerde yatar vaziyette görünce beni kaldırdılar ve birlikte
karakola gittik. [M.A.K.] ve
yanında bulunan şahısları şikayet ettim. Beni Bakırköye rapor almam için karakol sevk etti. Param
olmadığı için eve gidip para alma ihtiyacını hissettim. Karakola 3 km uzaklıkta
bulunan eve yürüyerek gittim. Kendi evimin önüne geldim. Oradan paramı aldım
yeniden sokağın başına caddeye çıkıp sağlık ocağına gitmek için yürüdüğümuz sırada [S.K., S.Y. ve S.F.] üçü benim yanımdalardı. Caddenin sokakla kesiştiği
yere geldiğimizde yine sokağın başına [M.A.K.], bilahare yukarda ismini bilmediğim şeklinde
söylemiş isem de olaydan sonra öğrendiğim [M.A.K.nın] kardeşi [A.B.K.] yine soyadlarını bilmediğim [S., İ.,
M.Y.] ve ismini bilmediğim diğer bir şahıs
olarak altı kişi olarak bizi bekliyorlardı. Aniden 2-3 metreden gurubun
içerisinden bir şahıs elindeki tabancayla ateş etti ve 4-5 el ateş etti ve ben
almış olduğum mermi yarasıyla yere düştüm. Bana ateş eden şahsı görmedim.
Gurubun içerisinden hangisinin ateş ettiğini bilmiyorum ben bu şekilde yaralandım.
Daha sonra da beni vuran ateş eden gurup olay yerinden kaçtı. Benim
arkadaşlarım da beni hastaneye tedaviye götürdüler. Duyduğuma göre de
[M.Y.] ismini bilmediğim şahsı [G.Ü.]
Ocaklarından getirttirmiş ve o şahsa beni
tabancayla ateş ettirmek suretiyle vurdurmuş o şahsın kim olduğunu da
bilmiyorum. Beni vurup öldürmeye tesebbüs eden SSç'lerden şikayetçiyim..."
17. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/9/2012 tarihli kararıyla, M.A.K.nın basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek şekilde
yaralama suçundan neticeten 1.320 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve
hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, A.B.K.nın
kasten yaralama suçundan neticeten 10 ay hapis cezasıyla ayrıca 6136 sayılı
Kanun'a muhalefet suçundan neticeten 6 ay 20 gün hapis ve 250 TL adliadli para cezasıyla cezalandırılmasına, hakkında her
iki suç bakımından da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmiştir.
B. Olayla İlgili Tam
Yargı Davası Süreci
18. Tam yargı davası dosyasının incelenmesi neticesinde Amirlik
tarafından, 13/8/2007 günü saat 23.10'da Amirliğe getirilen başvurucu Murat
Tosun'un tedavisinin yapılarak hakkında darp/cebir raporu verilmesi için
gönderildiğine ilişkin olarak Bakırköy Doktor Sadi Konu Eğitim ve Araştırma
Hastanesine müzekkere yazıldığı görülmüştür.
19. Başvurucu Murat Tosun'un İçişleri Bakanlığından olay
nedeniyle tazminat ödenmesi talebinin İçişleri Bakanlığı tarafından
reddedilmesi üzerine başvurucular, İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesine
gönderilmek üzere Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesine hitaben yazılan, Mart 2008
tarihli dilekçeyleolay nedeniyle maddi ve manevi
tazminat ödenmesi talepli dava açmıştır. Başvurucular, Murat Tosun için 10.000
TL manevi, kardeşleri olan başvurucular Nilgün Tosun ve İbrahim Tosun için ayrı
ayrı 5.000 TL manevi, annesi olan başvurucu Sultan Tosun ve babası olan
başvurucu Nihat Tosun için ayrı ayrı 5.000 TL manevi ve 500 TL maddi olmak
üzere toplam 30.500 TL maddi ve manevi tazminatın ödenmesini talep etmiştir.
20. Başvurucular dava dilekçesinde özetle Murat Tosun'un
13/8/2007 günü saat 23.00 sıralarında evinin bulunduğu mahalleden tanıdığı beş
altı kişilik grubun saldırısına uğradığını, yaralanan başvurucu Murat Tosun'un
Amirliğe giderek şahıslardan şikâyetçi olup gerekli önlemlerin alınmasını talep
ettiğini, polis memurlarının şüphelileri yakalamak ve önlem almak yerine
başvurucu Murat Tosun'a hastaneye hitaben yazılan müzekkereyi verip Amirlikte
yeterli araç ve memur bulunmadığından kendisine refakatçi olarak polis memuru
verilemeyeceğini söyleyerek kendi imkânlarıyla hastaneye gidip rapor alması
gerektiğini belirttiklerini, bunun üzerine para almak için eve gittiğinde
başvuru Murat Tosun'un mahalledeki aynı şahıslar tarafından yeniden darbedildiğini, kafasına silahla ateş edilerek
yaralandığını, mermi çekirdeğinin başvurucu Murat Tosun'un yüzünden girerek
beyninin alt kısmına denk gelecek şekilde boynunda kaldığını ve bir ay sonra
riskli bir ameliyatla mermi çekirdeğinin boynundan çıkarılabildiğini ifade
etmişlerdir. Başvurucular güvenlik güçlerinin ikinci saldırıyı önlemek için
gerekli önlemleri almak ve başvurucu Murat Tosun'u bir polis memuru refakatinde
hastaneye götürmek yerine kendi imkânlarıyla hastaneye gitmesini söylediklerini
belirterek tek başına gönderilmeseydi Murat Tosun'un ikinci saldırıya maruz
kalmayabileceğini ileri sürmüşlerdir.
21. İçişleri Bakanlığı 31/10/2008 tarihli savunmasında, Murat
Tosun'un Amirliğe başvurması sonrasında kendisiyle ilgilenildiğini ve darp
raporu alması için hastaneye sevk edildiğini, sonrasında gelişen olayların
polisin öngörmediği ya da öngörmesinin beklenemeyeceği bir gelişme olduğunu,
güvenlik güçlerinin kimin suç işleyip kimin suç işlemeyeceğini önceden
bilemeyeceğini, dolayısıyla olayda hizmet kusuru bulunmadığını belirtmiştir.
22. Başvurucular 22/12/2008 tarihli cevap dilekçesinde, güvenlik
güçlerinin her suçu önceden öngörmesinin beklenemeyeceğini fakat somut olayda
ilk suçun bildirilmesinden sonra güvenlik güçlerince gerekli önlemler
alınsaydı, gece saat 23.10 sıralarında başvurucu Murat Tosun'un kendi
imkânlarıyla hastaneye gönderilmesi yerine bir polis memuru eşliğinde
gönderilseydi ikinci saldırıya maruz kalmayabileceğini, ilk olayın
gerçekleştiğinin güvenlik güçlerine bildirilmesi sonrasında gerekli önlemlerin
alınmaması nedeniyle ikinci saldırının gerçekleştiğini, dolayısıyla olayda
idarenin ağır kusuru olduğunu iddia etmişlerdir.
23. İdare Mahkemesi tarafından 17/4/2009 tarihli ara kararıyla
İçişleri Bakanlığından, başvurucu Murat Tosun'un Amirliğe sunduğu şikâyet
dilekçesinin bir örneğinin iletilmesi ve bu şikâyet üzerine Amirlikçe ne gibi
işlemler yapıldığının bildirilmesi, başvuruculardan maddi tazminat miktarı olan
500 TL'ye ilişkin belgelerin iletilmesi, Çocuk Mahkemesinden soruşturma ve
yargılama dosyalarının birer örneğinin gönderilmesi talep edilmiştir.
24. Başvurucular 8/6/2009 tarihli dilekçeyle talep edilen
belgeleri sunmuş ve İdare Mahkemesinden başvurucu Murat Tosun'un yaralanması
neticesinde kalıcı bir rahatsızlığa maruz kalıp kalmadığı, maluliyeti olup
olmadığı, psikolojisinin olaydan etkilenip etkilenmediği hususlarında gerekli
görülürse ATK'dan rapor talep edilebileceğini ifade
etmişlerdir.
25. Talep edilen evrak İçişleri Bakanlığı tarafından 15/6/2009
tarihli yazı ekinde İdare Mahkemesine iletilmiştir.
26. İdare Mahkemesi tarafından bu defa 27/10/2009 tarihli ara
kararla İçişleri Bakanlığından Murat Tosun'un 13/8/2007 tarihinde uğradığı
saldırıdan kurtularak şüphelileri şikâyet etmek için Amirliğe geldiği sırada
verdiği bir şikayet dilekçesi var ise iletilmesini,
ayrıca Çocuk Mahkemesinden yargılama dosyasının bir örneğinin gönderilmesini
talep edilmiştir.
27. İçişleri Bakanlığı tarafından 18/12/2009 tarihli yazı ile
talep edilen evrakın daha önce iletildiği, ayrıca başvurucu Murat Tosun'un olay
tarihinde sunduğu bir şikâyet dilekçesinin bulunmadığı İdare Mahkemesine
bildirilmiştir.
28. Çocuk Mahkemesi tarafından 22/12/2009 tarihli yazı ekinde
yargılama sırasında verilen 24/2/2009 tarihli görevsizlik kararı (bkz. § 15)
iletilmiştir.
29. İdare Mahkemesi tarafından 21/6/2010 tarihinde davanın
reddine karar verilmiştir. Karanın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Olayda, davalı idarenin kusura dayalı
sorumluluğuna ve bu çerçevede tazminat yükümlülüğüne gidilebilmesi için,
zararla idari faaliyet arasındaki illiyet bağının hukuken kabul edilebilir,
açık ve net delillerle ortaya konması gerekmektedir. Bakılan davada ise zarara
esas olayın davacının evinin bulunduğu mahalde bir takım
kişilerce saldırıya uğraması neticesinde gerçekleştiği, davalı idarenin ise
zararın oluşumunda hizmet kusuru oluşturacak nitelikte bir katkısının olmadığı
anlaşılmıştır.
Bu maddi ve hukuki duruma ve dosyadaki maddi
delil durumuna göre bakılan davada idareyi tazmin borcu ile yükümlü tutmaya
yetecek oranda hukuken kabul edilebilir bir delilin varlığından bahsetme imkanı bulunmadığından açılan davanın reddi gerektiği
sonucuna varılmıştır.
..."
30. Başvurucuların temyiz talebi Danıştay Onuncu Dairesinin
(Daire) 22/12/2014 tarihli kararıyla onanmış; başvurucuların karar düzeltme
talebi de Dairenin 9/2/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
31. Nihai karar, başvuruculara 23/3/2016 tarihinde tebliğ
edilmiş olup başvurucular 21/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
32. 6/1/1982
tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması”
kenar başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“İdari
eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu
eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten
itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili
idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu
isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini
izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği
takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava
açılabilir.
33. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet
Kanunu’nun “Adli görev ve yetkiler”
kenar başlıklı ek 6. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Edinilen bilgi veya alınan ihbar veya
şikâyet üzerine veya kendiliğinden bir suçla karşılaşan polis, olay yerinde
kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar
gelmemesi ve suçun delillerinin kaybolmaması ya da bozulmaması için derhal
gerekli tedbirleri alır"
B. Uluslararası Hukuk
34. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "İnsan haklarına saygı yükümlülüğü" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki
alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan
hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar"
35. Sözleşme'nin "Yaşam
hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
" Herkesin yaşam hakkı yasayla
korunur..."
36. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında Sözleşme'nin
2. maddesinin ilk cümlesinin devletlerin yalnızca kasti ve hukuka aykırı ölüme
sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda kendi egemenlik yetkileri
içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almalarına
dair devletlere pozitif yükümlülük yüklediğini de hatırlatmaktadır (L.C.B/İngiltere, B. No: 23413/94,
9/6/1998, § 36).
37. AİHM’e göre Sözleşme’nin
2.maddesi, devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının
bulunduğu durumlarda devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşam hakkını
korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve
bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak yeterli
yargısal veya diğer tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Osman/İngiltere [BD], B. No: 23452/94,
28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/İngiltere,
B. No: 46477/99, 14/3/2002, § 54). AİHM, bu yükümlülüğün -kamusal olsun veya
olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından da
geçerli olduğu kanaatindedir (Öneryıldız/Türkiye
[BD], B. No: 48939/99,30/11/ 2004, § 71).
38. AİHM, Ciechonska/Polonya (B. No: 19776/04, 14/6/2011, § 67)
kararında devletin yaşam hakkını güvence altına alma görevinin
kamuya açık alanlarda bireylerin güvenliğini sağlamaya yönelik makul tedbirler
almayı ve ciddi bir yaralanma ya da ölüm olayının yaşanması durumunda olayların
tespit edilmesi, hatalı kişilerin sorumlu tutulması ve mağdura uygun telafinin
sağlanması bakımından yeterli nitelikteki yasal yolların mevcut olduğunu
güvence altına alan etkili ve bağımsız bir adli sisteme sahip olmayı
kapsadığını kaydetmiştir.
39. Ancak AİHM'e göre Sözleşme’nin
2.maddesikapsamında yetkililerin pozitif yükümlülükleri mutlak/koşulsuz
değildir. Yaşama yönelik varsayılan her tehdit, yetkilileri riski önlemek için
özel önlemler almaya zorlamaz. Özel önlemler alma yönünde bir görev, sadece
yetkililerin yaşama yönelik gerçek ve yakın bir riskin bulunduğunu bildikleri
ya da bilmeleri gerektiği ve yetkililerin durum üzerinde belirli derecede
hâkimiyetlerinin bulunduğu hâllerde ortaya çıkar (Finogenov ve diğerleri/Rusya, B. No: 18299/03, 27311/03,20/12/ 2011,
§ 209).
40. Diğer taraftan söz konusu pozitif yükümlülük; modern
toplumların güvenliğini sağlamadaki zorluklar, insan davranışlarının öngörülemezliği ve belirli bir faaliyete ilişkin
tercihlerin önceliklere ve kaynaklara göre yapılması gerektiği akılda tutularak
yetkililere imkânsız veya aşırı bir sorumluluk yüklemeyecek şekilde
yorumlanmalıdır (Finogenov ve diğerleri,§ 209; Makaratzis/Yunanistan [BD], B. No: 50385/99,
20/12/2004, § 69).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
41. Mahkemenin 10/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
42. Başvurucular; Murat Tosun'un daha önce aynı şahıslarca darbedilmesi üzerine güvenlik güçlerine başvurduğu hâlde
bir polis memuru eşliğinde darp raporu alınması amacıyla hastaneye sevki
gerekirken gece vakti tek başına hastaneye gönderildiğini, güvenlik güçleri
tarafından gerekli önlemler alınsaydı Murat Tosun'un ikinci defa ateşli silahla
yaralanmayacağını belirterek Anayasanın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı
ile Anayasanın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
43. Somut olayda başvuru ateşli silahla yaralama olayına ilişkin
olup başvurucu Murat Tosun hayattadır. Bu nedenle başvuruda öncelikle yaşam
hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının
uygulanabilirliğinin değerlendirmesi gerekmektedir.
44. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi
için gerekli şartlardan biri doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla
birlikte ölümle sonuçlanmayan bir olaya ilişkin başvuru da mağdura karşı
gerçekleştirilen eylemin niteliği ve failin amacı gibi somut olayın koşulları
dikkate alınarak yaşam hakkı kapsamında incelenebilir. Bu değerlendirme
yapılırken eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliğe sahip olup olmadığı ile
maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları önem
taşımaktadır (Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 69;Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, §§
109, 110).
45. Somut olayda başvurucu Murat Tosun uğradığı saldırıdan
yaralı olarak kurtulmuş olsa da başvurucuya yönelik saldırının Çocuk
Mahkemesinin görevsizlik kararında belirtildiği üzere (bkz. § 15) yakın
mesafeden ateşli bir silahla gerçekleştirilmesi ve başvurucunun hayati bölgesi
olan başından yaralanması nedenleriyle bu saldırının potansiyel olarak öldürücü
bir niteliği olduğu değerlendirilmiştir. Nitekim Çocuk Mahkemesi de eylemin
kasten öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturup oluşturmayacağının değerlendirilmesi
amacıyla yargılama dosyasını Ağır Ceza Mahkemesine iletmiştir. Eylemin bu
niteliği ve başvurucunun saldırı sonucu yaşamasının tesadüfe bağlı olma olasılığı
birlikte değerlendirildiğinde başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır.
b. İncelemenin Kapsamı
Yönünden
46. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
47. Anayasa'nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
49. Başvurucuların iddialarının özünü yaşama yönelik kamu
makamlarınca bilinen ya da bilinmesi gereken gerçek ve yakın bir tehdit
bulunduğu hâlde anılan makamlarca yaşamı korumak için gerekli tedbirlerin alınmadığı
hususu oluşturmaktadır. Bu nedenle başvurucular tarafından Anayasa’nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği iddiası da yaşam hakkının yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında
incelenmiştir.
c. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
i. Başvurucular Sultan
Tosun, Nihat Tosun, İbrahim Tosun ve Nilgün Tosun Yönünden
50. Başvurucular yakınlarının yaralanması nedeniyle kendilerinin
de yaşam hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmektedirler. Bu nedenle
başvurucuların yaşam hakkı yönünden mağdur statüsüne sahip olup olmadığının
incelenmesi gerekir.
51. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir..."
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
53. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı
doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
54.Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas itibarıyla
doğrudan mağdur sıfatını taşıyan kişiler olmakla birlikte somut olayın
koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre mağdur ile arasında doğrudan
kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa'nın ihlalinden olumsuz
olarak etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati
bulunan kimseler de dolaylı mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda
bulunabileceklerdir (Engin Gök ve diğerleri,
B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 53).
55. Bununla birlikte dolaylı mağduriyetin ortaya çıkması, somut
olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine bağlı olarak
değişebilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, mağdurun bizzat başvuru
yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu kimi
durumlarda -özellikle yaşam hakkının söz konusu olduğu durumlarda-
başvurucuların ihlalden doğrudan etkilenmemiş olmalarına rağmen ihlalden
dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle kendi adlarına başvuru yapabileceklerine
karar vermiştir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41; Cemil Danışman, B. No: 2013/6319,
16/7/2014; Sadık Koçak ve diğerleri,
B. No: 2013/841, 23/1/2014; Rıfat Bakır ve
diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015).
56. Mevcut başvuruda, başvurucu Murat Tosun'un annesi, babası ve
kardeşleri olan başvurucular Sultan Tosun, Nihat Tosun, İbrahim Tosun ve Nilgün
Tosun sadece yakınlarının değil kendi yaşam haklarının da ihlal edildiğini
ileri sürmektedir. Yaşam hakkı ile ilgili olarak mağdur olunduğunun ileri
sürülebilmesi için yakın akrabalık ilişkisi içinde olunan kişi veya kişilerin
olayda yaşamını yitirmesi gerekmektedir. Başvurucuların yakını, olayda başvuru
tarihi itibarıyla hayattadır ve bireysel başvuruda bulunma imkânına da sahip
olup bu imkânını kullanmıştır. Dolayısıyla bu başvurucuların yaşam hakkı
bakımından doğrudan ya da dolaylı biçimde mağdur statüsünde olduklarının kabulü
mümkün değildir.
57. Açıklanan gerekçelerle söz konusu başvurucular bakımından
başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Başvuru Murat Tosun
Yönünden
58. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif
yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
59. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve
hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi
vardır. Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı
caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek
gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü
tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).
60. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can
kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi
gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşam hakkına
yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları
gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşam
hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin
cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşam
hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
61. Bu kapsamda devletin egemenlik alanında bulunan bireylerin
yaşamını korumak için önleyici genel güvenlik tedbirleri alma yükümlülüğü
bulunmaktadır. Bu gereklilik daha ziyade bireylerin üçüncü kişilerin suç
niteliğindeki eylemleri nedeniyle yaşamlarının tehdit altında olduğu durumlarda
ortaya çıkmaktadır (Mehmet Çetinkaya ve
Maide Çetinkaya, B. No: 2013/1280, 28/5/2014, § 59).
62.Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin
bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda,
makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin gerçekleşmesini
önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan
davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve
kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi
dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük
oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri,§
53).
63. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın ileri
sürüldüğü tazminat ve tam yargı davalarında, derece mahkemelerinin Anayasa’nın
17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme yapma yükümlülüğü
bulunmaktadır. Bununla birlikte söz konusu özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile
ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti
altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin
Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).
64. Başvuru dosyasının incelenmesinden şikâyetin idarenin
güvenliği sağlama hizmetinde kusuru bulunduğuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
Başvurucu Murat Tosun'un ateşli silahla yaralanmasından önce aynı gün içinde
aynı şahıslar tarafından darbedilmesi üzerine
Amirliğe şikâyette bulunduğu, darbedildiğinin tespiti
için adli rapor almak üzere yanında herhangi bir polis memuru olmadan hastaneye
gönderildiği, hastaneye gitmeden önce para almak için evine geldiği sırada aynı
şahıslarca yeniden saldırıya uğradığı hususlarında bir tereddüt
bulunmamaktadır.
65. Bu nokta da tespit edilmesi gereken husus, kamu makamlarının
gerekli tedbirleri alması yükümlülüğünün ortaya çıkabilmesi için gerekli olan,
şahsın yaşamına yönelik var olan tehlikenin kamu makamlarınca bilinip
bilinmediği ya da bilinmesinin gerekip gerekmediğidir.
66. Somut olayda başvurucu Murat Tosun her ne kadar ilk darbedilmesi sonrasında güvenlik güçlerine şikâyette
bulunmuş olsa da başvurucunun aynı şahıslar tarafından yeniden saldırıya uğrama
tehlikesi bulunduğunu güvenlik güçlerine ilettiğine, güvenlik güçlerinden
gerekli önlemlerin alınmasını talep ettiğine yahut tek başına hastaneye sevk
edilmesine itiraz ettiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeye
rastlanmamıştır. Ayrıca başvurucunun yanında para olmaması nedeniyle hastaneye
gitmeden önce evine uğrayacağının ve bu sırada mahallesinde bulunan aynı
şahıslarca yaralanabileceğinin güvenlik güçlerince öngörülebilmesi mümkün
değildir. Bu nedenlerle başvurucu Murat Tosun'un yaşamına yönelik tehlikenin
varlığından kamu makamlarının haberdar olduğunun ya da tehlikenin varlığını bilmesi
gerektiğinin kabulü makul görünmemektedir. Dolayısıyla olayın öngörülemez
nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır. Bu nedenle başvurucunun şikâyetleri
yönünden yaşam hakkının yaşamı koruma yükümlülüğü açısından bir ihlalin
bulunmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
68. Başvurucular, açtıkları tam yargı davasının makul sürede
sonuçlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
69. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucuların söz konusu iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında
kaldığı değerlendirilmiştir.
70. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli
ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
71. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
72. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 26-36).
73.Ferat Yüksel
kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması
ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş
şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden
mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün
olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel
olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda
değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel,
§§ 33-36). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta
ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
74. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı
gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucular Sultan Tosun, Nihat Tosun, İbrahim Tosun ve
Nilgün Tosun yönünden yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucu Murat Tosun yönünden yaşam hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
10/12/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.