logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Cihan Dursun ve diğerleri [1.B.], B. No: 2016/12682, 10/12/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CİHAN DURSUN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/12682)

 

Karar Tarihi: 10/12/2019

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucular

:

1. Cihan DURSUN

 

 

2. Muazzez DURSUN

 

 

3. Şaban DURSUN

Vekilleri

:

Av. İsmail KILIÇ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; askerlik hizmeti sırasında ateşli silahla yaralanma sonucu meydana gelen ölüm nedeniyle yaşam hakkının, tazminat davasında aleyhe yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/7/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru dilekçesi ile Millî Savunma Bakanlığından temin edilen, başvuruya konu dava ve soruşturma dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvuruculardan Şaban Dursun ve Muazzez Dursun, 23. Motorize Piyade Tümeni 6. Motorize Piyade Alayı 3. Motorize Taburu 9. Bölük Komutanlığı (Komutanlık) emrinde er olarak askerlik hizmetini ifa ederken 16/11/2014 tarihinde ateşli silahla intihar eden Y.D.nin babası ve annesi, Cihan Dursun ise Y.D.nin kardeşidir.

A. Y.D.nin Askerlik Süreci ve Ölümü

9. Soruşturma, dava ve idari tahkikat dosyalarında yapılan incelemede Y.D.nin askere alınmadan önce sağlık problemleri olup olmadığına dair sağlık muayenesi kayıtlarına ulaşılamamıştır. Bununla birlikte Y.D.nin imzasını taşıyan kayıt-kabul muayenesine göre diğer askerlere de yapıldığı gibi Y.D. hakkında da değerlendirme ve anket yapılmıştır.

10. 11/2/2014 ve 14/3/2014 tarihlerinde yapılan bu anketlerde ''Daha önce psikiyatrik/ruhsal/psikolojik rahatsızlık geçirdiniz mi ?'' sorusuna Y.D. ''Hayır'' olarak cevap vermiştir. Ankette yer alan ''Hâlen ruhsal/psikolojik durumunuzla ilgili belirtmek istediğiniz önemi bir husus var mı?'', ''Yakın aile bireylerinde önemli bir sağlık sorunu var mı?'' sorularını Y.D. aynı şekilde ''Hayır'' olarak yanıtlamıştır. Aynı belgede Y.D.nin vücudunda jilet ve dövme izlerine rastlandığı da belirtilmiştir.

11. Bundan başka Y.D.nin ruhsal sorunlarına ilişkin bir problemin olduğuna ve bu maksatla muayene edilmek istendiğine dair dosya içinde bir veriye rastlanmamıştır.

12. Askerlik dosyasına göre Y.D., birliğinde atış eğitimi almıştır. Y.D. ayrıca "Tüfeğime emredilmedikçe şarjör takmayacağım.", "Emir verilmeden tam dolduruş yapmayacağım.", "Tam dolduruşta iken tüfeğimi devamlı emniyette bulunduracağım." şeklinde açıklamalar içeren Tek Er İçin Emniyet ve Kaza Önleme Talimatı'nı imzalayarak tebellüğ etmiştir.

13. Y.D. asker arkadaşları T.Ç. ve M.B. ile birlikte 15/11/2014 tarihinde çarşı iznine çıkmıştır. Aynı tarihte Taksim'de yapılan polis kontrollerinde Y.D.nin üzerinde 2,4 gr. tütünle karışık esrar maddesi yakalanması üzerine başlatılan soruşturma kapsamında yakalanan bu kişiler asker şahıs olması nedeniyle Beşiktaş Askerî İnzibat Bölük Komutanlığına teslim edilmiştir.

14. Burada yapılan işlemlerin ardından Y.D ve arkadaşları askerlik görevini yaptıkları Hasdal Askerî Kışlasına saat 23.00 sıralarında teslim edilmiştir.

15. Y.D.nin 16/11/2014 günü saat 04.30-07.30 arasındaki nöbeti tedbir amacıyla nöbetçi amir tarafından iptal edilmiştir. Y.D. aynı gün saat 10.30-13.30 arasındaki nöbet görevini yapmak için -tanıkların ifadesine göre- tüm ısrarlara rağmen kendisini iyi hissettiğini söyleyerek olayın olduğu bölgeye gitmiştir.

16. Nöbet bölgesine gittiği sırada diğer nöbet arkadaşına kendisini iyi hissetmediğini beyan eden Y.D. silahında bulunan 20 mermili şarjörü arkadaşına teslim etmiştir. Anne ve babası ile cep telefonuyla görüşen Y.D. bir aracın yaklaşması üzerine emanet ettiği şarjörü almış ve aracın geçmesinin ardından içinden bir adet mermiyi alarak nöbet arkadaşına geri vermiştir.

17. Üzerinde bir adet mermi bulunduğu hâlde Y.D. kız arkadaşı ile de görüşmek istediği için diğer nöbet yerine doğru hareket etmiştir. 50 metre ileride, 10/B olarak adlandırılan yerde bulunan Y.D. yanında diğer nöbet arkadaşı olmadığı sırada kendisine zimmetli piyade tüfeğini çenesine dayamak ve ateş etmek suretiyle saat 10.55 civarında intihar etmiş, olay yerinde ölmüştür.

B. Ceza Soruşturması Süreci

18. Olay hakkında bilgilendirilen Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Savcılığı (Askerî Savcılık) nöbetçi savcısı derhâl soruşturma başlatmıştır.

19. Askerî savcı, saat 12.08 sıralarında olay yerine varmıştır. Askerî savcının talimatları doğrultusunda olay yerinde bulunan, Y.D.ye zimmetli piyade tüfeği, 1 adet boş kovan muhafaza altına alınmış; bunun yanında nöbet arkadaşı olan F.Y.nin hücum yeleğinde bulunan iki adet dolu şarjör sayılmıştır. Sayıma göre şarjörlerin birisinde 20, diğerinde ise 19 adet piyade tüfeği mermisi bulunmaktadır. Askerî savcı, F.Y.nin de silahını incelemiş; silahında atış artığı kokusu veya yeni atış yapıldığına dair başka bir veriye rastlamamıştır.

20. Olay yeri, İl Jandarma Komutanlığı uzman ekiplerince incelenmiş; kamera ve fotoğraf çekimleri yapılmış; olay yeri krokisi düzenlenmiş ve yapılan işlemlere dair tutanaklar düzenlenmiştir.

21. Y.D.nin intihar ettiği nöbet yerinde bulunan cep telefonu ile dolabında bulunan iki adet cep telefonu hattı da incelenmek üzere alınmıştır. Askerî savcı ayrıca Y.D.nin şahsi dosyasının, varsa psikiyatrik rahatsızlıklarına ilişkin belgelerin, silah ve mühimmat ile ilgili kayıtların toplanmasına karar vermiştir.

22. Askerî Savcılık tarafından ayrıca olay yerinde ölünün kimlik tespiti ve haricî muayenesi işlemi gerçekleştirilmiştir. Burada yapılan inceleme sonucunda kesin ölüm sebebinin belirlenebilmesi için klasik otopsi yapılmasına karar verilmiştir.

23. Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca yapılan otopsi sonucunda düzenlenen 13/1/2015 tarihli raporda; kanda ve idrarda sistematik maddelerin bulunmadığı, kişinin vücuduna 1 adet ateşli silah mermi çekirdeği isabet ettiği, bunun müstakilen öldürücü nitelikte olduğu, atışının bitişik atış mesafesinden yapıldığı, kişinin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası ve alt çene kırıkları ile birlikte beyin kanaması, beyin doku harabiyeti sonucu meydana gelmiş olduğu belirtilmiştir.

24. Y.D.nin el ve yüz svaplarının kriminal incelemesi sonucunda atış artıklarına rastlanmıştır. Bundan başka olay yerinde elde edilen kovan ile Y.D.ye zimmetli piyade tüfeği de kriminal laboratuvarlarında incelenmiş ve kovanın Y.D.ye ait silahtan ateşlendiği anlaşılmıştır.

25. Y.D.nin olay yerinde bulunan cep telefonu üzerinde yapılan incelemede Y.D. tarafından "bitanemmmm" şeklinde kaydedilen numaranın 10.47'de, "babam" şeklinde kaydedilen numaranın 10.49'da arandığı tespit edilmiştir. Ayrıca aynı telefonda "abimmmm" şeklinde kaydedilen numaraya gönderilmek üzere hazırlanmış fakat gönderilememiş mesaja rastlanmıştır. Bu mesajın ''Abim ben düşmüşüm bi kere daha benim kurtuluşum yok bn anamın babamın yüzünü kara çıkardım eroine düşmüşüm burada bem yaşayacak gücüm kalmadı allaha emanet olun anam babam kardeşim sizlere emanet.'' olduğu tespit edilmiştir. Y.D.nin mesajlarında yine "bitanemmm" şeklinde kaydedilen isme gönderilmemiş fakat kaydedilmiş bir mesaj daha bulunmuştur. Bu mesaj da ''Ana ben size hayırlı bir evlat olamadım, nerde ne olduysa yüzünüzü kara çıkardım, aklımı kullanamadım, ben istemedim böyle olsun ama oldu işte, babama söyle oda sende hakkınızı helal edin, emeğiniz çok büyük, bende sizi çok ama çok seviyorum, kardeşime iyi bakın sizin g[i]bi anne babaya sahip olduğum için allahıma sonsuz şükürler olsun, allaha emanet olun kendinize iyi bakın.'' şeklindedir.

26. Askerî Savcılık tarafından, intihar olayının gerçekleşmesinden bir önceki günden itibaren olaylarla ilgili olduğu değerlendirilen tüm kişilerin ifadesine başvurulmuştur. Tanıklardan M.A. ifadesinde özetle olay gününde Y.D. ile nöbet dönüşünde koğuşta görüştüklerini, kendisine uyuşturucu madde aldıktan sonra yakalanmasına dair olayları anlattığını, olayı kanser hastası olan annesinin öğrenmesi hâlinde çok üzüleceğini beyan etmesi üzerine kendisinin nöbetine gidebileceğini teklif ettiğini ancak Y.D.nin ''Nöbette kafamı dağıtırım, gideyim.'' diye bu teklifi reddettiğini beyan etmiştir. Tanıklardan N.G. ve nöbetçi Onbaşı R.A. da olay gününe dair benzer ifadeler vermişlerdir.

27. Tanıklardan Astsubay A.Ö., olay gününde silahların kontrol edildiği istasyonda görevli olduğunu ve doldur-boşalt diye tabir edilen işlemin kendi refakatinde yapıldığını, Y.D.nin hâl ve hareketlerinde bir anormallik olmadığını beyan etmiştir.

28. Olay gününde Y.D. ile aynı nöbet yerine giden ve olaya dair somut bilgiler sunan F.Y.nin de ifadesine başvurulmuştur. F.Y. ifadesinde; nöbetçi astsubay nezaretinde yapmış oldukları doldur-boşalt işleminden sonra nöbet yerine giderken Y.D.nin ''Aklımakötü şeyler geliyor, al sende dursun.'' dedikten sonra şarjörü kendisine teslim ettiğini, bu sırada Onbaşı R.A.nın da kendisine Y.D.nin yanından ayrılmaması tavsiyesinde bulunduğunu, şarjör içindeki mermileri eliyle bastırmak suretiyle kontrol ettikten sonra ''Şarjörde boşluk var.'' dediğini, Y.D.nin ise ''Bir şey olmaz.'' şeklinde cevap verdiğini, nöbet yerindeyken Y.D.nin önce annesini aradığını, annesinin Y.D.nin sesinin kötü geldiğini anlaması üzerine yorgunluğun nöbetten kaynaklandığını beyan ettiğini, Y.D.nin daha sonra babasını aradığını ve gülerek sohbet ettiklerini, bu konuşmalarda dikkati çeken bir hususun olmadığını, devriye aracının kornasını duymaları üzerine Y.D.nin şarjörsüz yakalanmamak için nöbete giderken kendisine teslim ettiği şarjörü geri aldığını, araç gittikten sonra şarjörü yeniden verdiğini, daha sonra kız arkadaşı ile görüşmek için nöbet kulübesine gittiğini, gittikten çok kısa süre sonra silah sesi duyduğunu ve hemen diğer arkadaşlarına haber vermek üzere kulübeden ayrıldığını beyan etmiştir.

29. Yaşanan elim hadiseyle alakalı olarak bölük komutanı, nöbetçi amirler, nöbetçi subayın ifadelerine de başvurulmuştur. Bölük Komutanı O.K., Y.D. ve arkadaşlarının polislerce yakalanmasını müteakiben kışlaya getirilmesinin ardından Asteğmen M. ile görüştüğünü, yakalanan askerlerle mülakat yapmasını istediğini, Asteğmen'in mülakat sonrasında herhangi bir sorun veya kaygı verici durumun bulunmadığını bildirdiğini açıklamıştır. Nöbetçi Amir H.D. de askerlerin kışlaya getirilmesinden sonra nöbetçi Astsubay H.S.ye askerlerle görüştükten sonra durumun kendisine bildirilmesini emrettiğini, H.S.nin askerlerle görüştükten sonra Y.D.nin psikolojik durumunun iyi olmadığını, yorgun olduğunu beyan etmesi üzerine nöbet değişikliği talimatı verdiğini, bununla birlikte Y.D.nin hastaneye sevki yönünde bir talebi olmadığını, H.S.nin de bunu gerektirecek bir durumdan bahsetmediğini, bu görüşmelere ve olaylara dair düzenlenen tutanağı sonradan imzaladığını beyan etmiştir. Olay gününde nöbetçi amir olan U.Ç. de Y.D.nin psikolojik durumu ile ilgili olarak nöbeti devir alırken kendisine bir bilgilendirme yapılmadığını, önceki gün meydana gelen olaylardan bahsedilmediğini açıklamıştır.

30. Olaylarla ilgili olarak ifadesine başvurulan ve inceleme kapsamında önemli olduğu değerlendirilen nöbetçi Subay H.S.nin ifadesinin ilgili kısımları şöyledir:

'' Ben 15 Kasım 2014 tarihinde tabur nöbetçi subayıydım. Bölük Komutanı P.Yzb [O.K] geç saatlerde beni aradı üç Askerîn uyuşturucu nedeniyle polis tarafından yakalandığını ve merkez komutanlığında olduklarını söyledi, onları aldırmamı istedi.....askerleri kışlaya getirttim. Iki asker [Y.D]. ve [T.Ç.] getirildi. Kendileriyle görüştüm. [Y.D] bana uyuşturucu olayından 'Ailemin haberi olur mu, aileme bildirilir mi?' gibi sorular sordu. Ben arkadaşlarımın bile bilmediğini ailesine bildirileceğini tahmin etmediğimi söyledim. Bana 'Ailem öğrenirse ben bittim' dedi. Sanayide çalıştığını uyuşturucu kullandığını ve ailesinin bilmediğini, duyarlarsa hayal kırıklığı yaşayacaklarını, güvenlikçi olmak istediğini anlattı. Kendisine zarar vereceği yönünde herhangi bir izlenim edinmedim ancak uyuşturucudan yakalanmış oldukları için, anlattıklarına göre de bütün günü polis ve merkez komutanlığında geçirdiklerinden aç kaldıklarından, yorgun olduklarından dolayı nöbet tutmalarının uygun olmadığı sonucuna vardım. Bu kararımı vermeden önce nüfus cüzdanlarını teslim etmek için kendileriyle görüştüğüm sırada gelen nöbetçi çavuş bana nöbetleri olduğunu söylemişti. Ben bütün bunları nöbetçi amire P.Yzb [H.D.ye] aktardım, nöbet değişikliği yaptığımı da söyledim. Ayrıca nöbetçi çavuşa dikkat etmeleri talimatı da verdim. Ben aynı bölükte olmamamıza rağmen [Y.D.yi] az da olsa tanıyordum, Ankaralı olduğunu biliyordum....Gözlemlediğim kadarıyla çalışkan, başarılı, moral durumu yüksek, sorunsuz bir askerdi. Bu kanaatle de kendisine zarar verebileceği ihtimali hiç aklıma gelmedi.

...

Nöbetçi subayının bu tür durumlarda nasıl davranacağını, neler yapacağını dair belli açık talimat, emir, yönerge gibi düzenlemeler yoktur. Duruma göre ve tecrübelere göre önlem geliştirilir. Orneğin yoğun alkol ya da uyuşturucu etkisinde olanları hastaneye sevk ederiz. Morali bozuk olanları can dostu sistemi ile takip etmeye çalışırız. Benim yaptığım gibi nöbet tutamayacağı kanaatine varırsak nöbetini iptal ederiz. Silahsız, mühimmatsız nöbet tutacakları ROM ve sağlık raporlarıyla tespit edilir. Birlik komutanları bu konuda doğrudan kendileri karar vermez. Bu tür askerler rapora istinaden sürekli mühimmatısız nöbet tutarlar. Bu durumları nöbet çizelgelerine kaydedilir. ''

31. Askerî Savcılık başvuruculardan Şaban Dursun ve Muazzez Dursun'un ifadelerine 18/12/2014 ve 30/12/2014 tarihlerinde iki kez başvurmuştur. Şaban Dursun, oğluyla aynı birlikte görev yapan ve hakkında yakalama kararı bulunmasına rağmen askerliğe alınan er M.B.nin kışlada bulunmasının ihmal olduğunu, ayrıca oğluna karakolda baskı yapan polislerin bulunduğu beyan ederek şikâyetçi olmuştur. Başvurucu Muazzez Dursun da oğlunun sıkıntıları ile ilgilenmeyen nöbetçi komutandan, silahla nöbete çıkaran diğer sorumlulardan ve karakolda baskı uygulayan polis memurlarından şikâyetçi olmuştur.

32. Askerî Savcılık, yapmış olduğu soruşturma sonucunda ''gerek idari soruşturma heyeti tarafından gerekse Askeri Savcı tarafından ifadesine başvurulan askeri personel ve müteveffanın yakınlarının beyanlarından ve gerekse Adli Tıp Kurumu ve Jandarma Kriminal Daire Başkanlığının raporlarından anlaşıldığına göre P.Onb. [Y.D.nin] nöbetçi olduğu sırada nöbet silahı ile başına ateş ederek intihar etmiş olup, başka birisi tarafından vurulduğu kuşkusunu uyandıracak hiçbir delil bulunmadığı'' gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

33. Yapılan itiraz üzerine Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askerî Mahkemesi (Askerî Mahkeme) ''...Müteveffanın asker arkadaşlarının beyanlarından, çarşı izninde uyuşturucu satın alması nedeniyle polis tarafından gözaltına alınan müteveffanın moral bozukluğu içerisinde olduğu, uyuşturucu kullanmakla suçlanmasının ailesi tarafından öğrenilebileceği endişesine kapıldığı dikkate alındığında, müteveffa Merkez Komutanlığından teslim alınıp Birliğine getirildikten sonra alınması gereken tedbirlerin tam olarak alınıp alınmadığının ortaya konulması maksadıyla ...Bölük Komutanı, Takım Komutanı ve Bölük Astsubayının ne şekilde haberdar oldukları, müteveffa ve aynı suçlamayla gözaltına alınıp Birliğe getirilen diğer personel [T.Ç.] hakkında yapılması gereken işlemler, alınması gereken tedbirler konusunda Birlik nöbetçi personeli ile görüşüp görüşmedikleri, 15.11.2014 tarihinde görevli olan Nöbetçi Amir ve Nöbetçi Subayın bu konuda ne gibi tedbirler aldıkları, 16.11.2014 sabahı nöbetlerini devrederken yeni Nöbetçi Amir ve Nöbetçi Subaya bu olay hakkında bilgi verip vermedikleri, bilgi vermişler ise nöbeti devralan Nöbetçi Amir ve Nöbetçi Subayın söz konusu askerlerin durumu hakkında kendileriyle görüşerek veya Bölük personelinden bilgi alıp almadıkları hususlarının tam olarak ortaya konulması, böylece müteveffanın 16.11.2014 günü silahlı nöbet görevine gönderilmesinde herhangi bir kimsenin kusurunun olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerektiğinden eksikliğin giderilmesi için'' soruşturmanın genişletilmesi karar vermiştir.

34. Soruşturmanın genişletilmesi kararından sonra Askerî Savcılık, soruşturmanın genişletilmesi kararında belirtilen hususlara ilişkin olarak araştırmalar yapmıştır. Bu kapsamda bazı ifade alma işlemleri yapılmış ve Gülhane Askerî Tıp Akademisi (GATA) Haydarpaşa Eğitim Hastanesinden bilimsel görüş alınmıştır. Bilimsel görüşte Y.D.nin ölümünden önceki 24 saat içerisinde, bilinen esrar kullanımının olduğu, yakalanmalarını müteakip yoğun kaygı yaşadığı, sosyal stresörlerinin olduğunun anlaşıldığı, madde kullanımının etkilerinin kişiden kişiye farklılıklar gösterdiği, bazı kişilerde düşük dozlarda kullanımın dahi korku, kaygı, halusinatuar davranışlara yol açabileceği, şahsın esrar kullandığı sabit olmakla birlikte diğer maddeleri de kullanmış olabileceği, bunun yanında intiharın, bire bir-doğrusal neden sonuç ilişkisine dayanmadığını, stresör olmaksızın hatta hiçbir psikiyatrik tanı olmadan intihar olabileceği gibi çok ağır stresörler olmasına rağmen kişilerin intihar etmeyebileceğini, dolayısıyla Y.D.nin intiharını sadece yaşadığı stresöre bağlamanın mümkün olmadığı açıklanmıştır.

35. Askerî Mahkeme, soruşturmanın genişletilmesi kararından sonra yapılan işlemleri de kapsayan değerlendirmesi sonucunda itirazın reddine 1/3/2016 tarihinde karar vermiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

''Soruşturmanın genişletilmesine karar verildikten sonra toplanılan delillerden mesai saatleri dışında, nöbetçi heyetinin uyuşturucu madde etkisinde olan, psikolojik rahatsızlıkları bulunan er ve erbaşlar hakkında yapması gereken işlemler ve alması gereken tedbirlere ilişkin, emir, talimat, yönerge vb. düzenleme bulunmadığı, uygulamada uyuşturucu madde etkisinde olanların hastaneye sevk edildiği, psikolojik rahatsızlıkları sebebiyle nöbet tutamayacağı kanaatine varılanların nöbetinin değiştirildiği ve can dostu sistemi ile takip edildiği anlaşılmaktadır. 15.11.2014 tarihinde Nöbetçi Subay olan ikm.Bçvş. [H.S.nin], Nöbetçi Amir olan P.Yzb. [H.D.nin] talimatı ile [Y.D.] ve [T.Ç.] nin 04.30-07.30 nöbetleri için nöbetçi değişikliği yapılmasına karar verdiği, tanıkların P.Onb. [Y.D.nin] uyuşturucu madde etkisinde olduğuna ilişkin bir izlenimleri bulunmaması, 'intihar birebir-doğrusal neden sonuç ilişkisine dayanmaz. stresör olmaksızın, hatta hiçbir psikiyatrik tanı olmadan intihar olabileceği gibi, çok ağır stresörler olmasına rağmen kişi intihar etmemektedir. Şahsın intiharını sadece yaşadığı stresöre bağlamak mümkün değildir.' şeklindeki uzman görüşü ve müteveffanın intihar düşüncesini hiçbir şekilde dillendirmemesi dikkate alındığında nöbetçi personelin alması gereken başkaca somut bir tedbirin bulunmadığı, P.Onb. [Y.D.nin] intiharının nöbetçi personel tarafından öngörülebilir olmadığı kanaatine varılmıştır.

Tüm bu sebeplerle, müteveffanın ölümünde her hangi bir şahsın ihmalinin taksirinin bulunmadığı anlaşıldığından kovuşturmaya yer olmadığı kararına yapılan itirazın reddine karar vermek gerekmiştir. ''

C. İdari Soruşturma Süreci

36. Olayla ilgili olarak Komutanlık tarafından idari tahkikat heyeti oluşturulmuş ve olayın aydınlatılması için toplam 18 kişinin ifadesine başvurulmuştur. İdari heyet bundan başka ceza soruşturmasında yer alan bilgiler de dâhil olmak üzere tüm ilgili belgeleri de inceleyerek Y.D.nin uyuşturucu maddeyi on aydır hafta sonları kullandığını beyan etmesi, uyuşturucuyu polislerin yakalaması sonucu zor durumda kalmasının da etkisiyle muhakeme ve meleke kaybı sonucu dikkatsizlik, aşırı duygusallık, farkındalığın azalması sonucunda özellikle ailesine mahcup olacağı duygusu etkisiyle intihar etmiş olabileceği ve olayda kusuru, ihmali, kontrol ve gözetim noksanlığı olan personelin tespit edilememesi gerekçesiyle kendisine herhangi bir disiplin cezası vermemiştir.

D. Y.D.nin Vazife Malulü Sayılması İçin İdare Mahkemesinde Açılan Dava

37. Başvurucular, Y.D.nin askerlik hizmetini ifa ederken ölmesi nedeniyle 27/2/2015 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaatta bulunmuşlardır. Bu Kurumun zımni ret karar vermesinin ardından başvurucular zımni ret işleminin iptali ve Y.D.nin de vazife malulü sayılması için Ankara 16. İdare Mahkemesine (İdare Mahkemesi) dava açmışlardır.

38. İdare Mahkemesi, 25/5/2016 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkeme kararının ilgili kısmı şöyledir:

''Bu durumda uyuşmazlık konusu olaydan bir gün önce üzerindeki uyuşturucu madde nedeniyle gözaltına alınan ve gece yarısı kışlasına teslim edilen asker personelin, herhangi bir idari cezai müeyyideye tabi tutulmaksızın ve özellikle de uyuşturucu madde etkisinde olup olmadığı uyuşturucuyu ne zamandan beri kullandığı, silahlı nöbet verilip verilmeyeceği vb. gibi hususlarda herhangi doktor gözetim ve muayenesine tabi tutulmaksızın veya hastaneye sevki sağlanmaksızın, sadece kendini iyi hissetiğini beyan etmesi üzerine silahlı nöbete gönderilmesi suretiyle görevine devam ettirilmesinde, hizmetin kusurlu işlemesi nedeniyle idarenin sorumluluğu bulunmakla, idarenin bütünlüğü ilkesi de dikkate alınarak davacının vefat eden oğlunun vazife malulü sayılması yönündeki talebinin zımnen reddine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı kanaatine vanlmıştır.''

39. Anılan kararın temyiz incelemesi henüz tamamlanmadığı UYAP ortamında yapılan incelemeden anlaşılmıştır.

E. Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde Açılan Tam Yargı Davası Süreci

40. Başvurucular, maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle Millî Savunma Bakanlığına müracaat etmişler ise de Bakanlık, dilekçeye süresi içinde cevap vermeyerek başvuruyu zımnen reddetmiştir.

41. Başvurucular, zımni ret üzerine 10/7/2015 tarihinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) Millî Savunma Bakanlığı aleyhine tam yargı davası açmışlardır. Başvurucular dava dilekçesinde özetle olay nedeniyle maddi tazminattan yoksun kaldıklarını ve yoğun üzüntü duyduklarını belirterek başvuruculardan anne ve baba için ayrı ayrı olmak üzere 1.000 TL maddi, 10.000 TL manevi, Y.D.nin kardeşi için ise 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.

42. Davalı Millî Savunma Bakanlığı ise Y.D.nin vatani görevini tamamladıktan sonra uzman erbaş veya özel güvenlik görevlisi olmayı planladığını arkadaşlarıyla paylaştığını, 15/11/2014 tarihinde çarşı iznindeyken üzerindeki uyuşturucu sebebiyle polis merkezine götürüldüğü, sonrasında ceza alacağı korkusu, ailesinde bırakacağı olumsuz intiba kaygısı ve meslek hayallerinin sona erebileceği endişesiyle söz konusu üzücü olayı gerçekleştirdiğinin yetkililerce değerlendirildiğinin anlaşıldığını, dava konusu olayda idareye izafe edilebilecek herhangi bir hizmet kusuru bulunmadığını, dava konusu olayda yasal yükümlülüklerini sonuna kadar yerine getiren Bakanlıklarının herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını belirtilerek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.

43. AYİM İkinci Dairesi 13/4/2016 tarihli karar ile başvurucuların dilekçelerini, ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasında bulunan bilgi ve belgeleri dikkate alarak oyçokluğuyla davanın reddine karar vermiştir. AYİM, olayla ilgili yapılan söz konusu adli soruşturma neticesinde tespit edildiği üzere müteveffanın intihar etmesi suretiyle ölümü olayında zararlı sonucu doğuran eylem ile hizmet arasında illiyet bağının bulunmadığı, davacılar vekilinin de intihar olayına ilişkin olarak davalı idarenin kusurlu ya da kusursuz sorumluluğunu doğuracak herhangi bir somut delil ortaya koyamadığı, davalı idareye yüklenebilecek bir nedensellik bağının mevcut olmadığı, dolayısıyla davalı idarenin herhangi bir hizmet kusurunun ya da kusursuz sorumluluk şartlarının mevcut olmadığını değerlendirmiştir.

44. AYİM, bu kararında davanın reddine karar verilmiş olması nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 10. ve 13. maddelerine göre 3.600 TL vekâlet ücretinin davalı idareye ödenmesine karar vermiştir.

45. Karara katılmayan iki üyenin karşıoy gerekçelerinin ilgili kısmı şu şekildedir:

''...[Ö]zellikle uyuşturucudan dolayı birlikte yakalandıktan sonra [M.B.nin] başka bir suçtan alıkonulmasına ve olan olayları hasta olan annesinin duyması halinde dayanamayacağı düşüncesiyle bunu psikolojik bir sorun haline getirerek girmiş olduğu bir anlık bunalım sonucu intihar ettiği, asker arkadaşlarının davacılar yakınının bu psikolojik durumunu gördüğü hatta gece nöbetinin değiştirildiği sabah da davacılar yakınının moralinin bozuk olduğu, bu durumun nöbetçi onbaşı tarafından da fark edildiği, nöbetinin değiştirilmek istendiği, kabul etmediği, ancak davacılar yakınının bu durumunun sıralı komutanları tarafından tespit edilip, psikiyatriden hastaneye sevk dahil önlemlerin alınması, personelin yanlış bir davranış içerisine girebileceğinin öngörülmesi gerekirken bu hususun bir an ihmal edildiği, bu suretle davalı idare ajanlarının az da olsa bu olayda ihmallerinin bulunduğu, ayrıca askerlik hizmeti yükümlülüğünü yerine getirmekte olan kişilerin idarenin gözetim ve sorumluluğu altında bulunduğu, idarenin bu kişilere fiziksel ve ruhsal sağlıklarının korunması için gerekli tüm tedbirleri almakla yükümlü olduğu, keza, bu kişilerin ölüm olaylarının hukuksal açıdan değerlendirilmesinde askerlik hizmetinin getirdiği özel şartların dikkate alınmasının adaletin tecellisi için zorunluluk arz ettiği, askerlik hizmeti yükümlülüğünü yerine getirmek üzere sevdiklerinden, yakınlarından, alıştıkları ortamlardan uzun bir süre için ayrılan, alışılması çok da kolay olmayan, kişiyi madden ve manen zorlayıcı mahiyette yaşam ve görev şartlarına tabi tutulan, sivil yaşamında hiç karşılaşmadığı yapıda insanlarla aynı ortamları paylaşmak ve muhatap olmak zorunda kalan personelin birtakım stres altında kalmasının mümkün olduğu, tüm bu hususlar birlikte göz önüne alındığında davalı idarenin hizmet kusuru içinde olmakla birlikte, ölüm olayı[n]ın müteveffanın kendi eylemi sonucu olması nedeniyle müteveffanın da ağır müterafik kusurunun bulunduğu, davacıların zararlarının bu husus göz önüne alınarak karşılanması gerektiği kanaatinde olduğumuzdan sayın çoğunluk görüşüne katılmadık.''

46. AYİM İkinci Dairesi kararının başvurucular vekiline 20/6/2016 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucular 15/7/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

47. İlgili hukuk için bkz. Serfinaz Öztürk (2014/18274, 21/9/2017), Necla Özer ve Müslim Özer (B. No:2013/3782, 21/4/2016), Mehmet Kaya ve diğerleri (B. No: 2013/6979, 20/5/2015), Kumrişan Akkuş ve Sefer Akkuş (B. No: 2014/14672, 1/2/2017) ve Anzılha Zorlu (2015/20152, 28/6/2018) başvuruları hakkında verilen kararlar.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

48. Mahkemenin 10/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

49. Başvurucular, Y.D.nin vücudunda jilet ve dövme izlerine rastlanmasına rağmen psikiyatri servisinde sağlık kontrollerinin yapılmadığını, olay gününde psikolojik durumunun nöbetçi onbaşı tarafından fark edilmesine rağmen psikiyatrik muayenesinin yapılmaması nedeniyle intihar etmesi ve açılan davada idarenin kusurunun bulunmadığına hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmişlerdir.

50. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, AYİM kararından sonra yaptıkları bireysel başvuruda temel olarak askerlik görevini ifa eden Y.D.nin yaşamının yetkili makamlarca korunamadığını ve bu konuda etkili bir yargısal korumadan yararlanamadığını iddia ederek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerse de başvurucuların bu iddiasının Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

51. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

52.Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

53. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. Başvuruculardan Şaban ve Muazzez Dursun babası ve annesi, Cihan Dursun ise Y.D.nin kardeşi olduklarından başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

54.Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı birbiriyle sıkı bağlantıları olan devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).

55. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi, devlete elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

56. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Zorunlu askerlik hizmeti için de geçerli olan bu yükümlülüğün ortaya çıkması için askerî mercilerin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekir. Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede, basit bir ihmali veya değerlendirme hatasını aşan bir kusurun askerî yetkililere atfedilebilip atfedilemeyeceğinin ortaya konması gerekmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74).

57. Askerlik yükümlülüğü kapsamında yürütülen bazı eylem ve etkinliklerin doğasına ve insan unsuruna bağlı olarak ortaya çıkan risk seviyesine uygun şekilde yaşamı koruyucu yasal ve idari düzenlemelerin bulunması gerekmektedir. Devlet askerlik görevini zorunlu kıldığı için özellikle silahların kullanımı konusunda büyük bir titizlik göstermeli, psikolojik sorunları olan askerlerin tedavi edilmesini ve onlara yönelik uygun tedbirlerin alınmasını sağlamalıdır. Oluşturulan yasal ve idari düzenlemelerde, askerlik yaşamının doğasında var olan tehlikelerle karşı karşıya bulunan askerlerin etkin bir şekilde korunmasını sağlayan uygulamaya ilişkin tedbirlerin ve emir-komuta zinciri içinde yer alan sorumlular tarafından işlenebilecek kusur ve hataların tespit edilmesini sağlayacak usullerin öngörülmesi gerekmektedir. Bu çerçevede askere alım sırasında kişilerin uygun denetimlerden geçirilmesi,askerlik öncesinde ve sırasında kişilere gerekli denetim ve müdahalelerin yapılması büyük önem taşımaktadır (Sadık Koçak ve diğerleri, §§ 75, 76).

58. Kişilerin yaşamının korunması için yeterli yasal ve idari bir çerçevenin oluşturulması yükümlülüğü, askerlik hizmetini ifa eden kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

59. Somut olayda yaşam hakkının korunması için oluşturulan yasal çerçevenin yetersiz olduğu şeklinde bir iddia ileri sürülmediği gibi Anayasa Mahkemesi tarafından bu konuda resen gözetilmesi ve incelenmesi gereken bir hususun da bulunmadığı anlaşılmıştır.

60. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi neticesinde Y.D.nin 16/11/2014 tarihinde nöbet yerinde ateşli silahla başından vurulmuş vaziyette bulunması olayı ile ilgili olarak Askerî Savcılık tarafından resen bir soruşturmanın başlatıldığı ve delillerin muhafaza altına alındığı, gerçekleştirilen otopsi sonucunda kişinin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası ve alt çene kırıkları ile birlikte beyin kanaması, beyin doku harabiyeti sonucu meydana gelmiş olduğu anlaşılmaktadır. Soruşturma kapsamında ayrıca kimyasal ve balistik inceleme raporlarının alındığı, bu incelemeler sonucunda olay yerinde bulunan bir adet mermi kovanı ile çekirdeğinin Y.D.ye ait silahtan atılmış olduğu tespitinin yapıldığı, bu kapsamda ayrıca Y.D.ye ait el ve yüz svaplarında atış artığının tespit edildiği görülmektedir. Olayla ilgili olarak ayrıca birçok tanığın ifadesini alan Askerî Savcılık, soruşturma kapsamında elde ettiği tüm bu verileri değerlendirerek Y.D.nin ölümün intihar sonucu meydana geldiği kanaatine varmış ve olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Tıpkı Askerî Savcılık gibi AYİM de Y.D.nin ölümünün intihar sonucu meydana geldiği görüşündedir.

61. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra verilen soruşturmanın genişletilmesi kararı ile bu karar sonrasında yapılan işlemlere özel önem verilmelidir. Yukarıda ayrıntıları açıklandığı üzere Askerî Mahkeme, intihar olayı öncesinde yetkili makamların Y.D.nin psikolojik durumunun tahlil edilmesine yönelik olarak ayrıntılı bir soruşturma yürütülmesine karar vermiştir. Askerî Savcılık da bu hususta yeniden ifade alma işlemleri gerçekleştirmiş, bunun yanında intihar olgusuna dair görüş talep etmiştir.

62. Bu durumda başvuru konusu olay açısından yukarıda yer verilen ilkeler çerçevesinde devletin Y.D.nin yaşamını kendi eylemine karşı koruma yükümlülüğünün olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Bu bağlamda öncelikli olarak askerî yetkililerin Y.D.nin intihar etme riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin ortaya konulması, böyle bir durum söz konusu ise yetkileri çerçevesinde kendilerinden makul olarak beklenebilecek tedbirleri alıp almadıklarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

63. Başvuru formu ve eklerinde Y.D.nin askere alınmadan önce herhangi bir psikolojik rahatsızlıktan muzdarip olduğuna dair bir kayıt mevcut değildir. Nitekim başvurucular da oğlunun askere alınmadan önce psikolojik bir rahatsızlığının olduğu ve bu sebeple askere alınmaması gerektiği yönünde bir iddia ileri sürmemişlerdir. Başvurucular bu hususta sadece Y.D.nin vücudunda dövme ve jilet izleri bulunmasına rağmen psikiyatrik değerlendirmesinin yapılmadığını belirtmişlerdir.

64. Bu durumda somut olayda incelenmesi gereken asıl sürecin askerlik dönemi olduğu anlaşılmaktadır. Y.D.nin askerlik yaptığı dönemde yürürlükte bulunan 24/11/1986 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 86/11092 sayılı mülga Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 15. maddesinde, ilgili raporların alınması hâlinde kişi askere alındıktan sonra da hakkında "Askerliğe elverişli değildir." kararının alınabileceği belirtilmiştir. Aynı Yönetmelik'in 19. maddesinde ise askerlik şubelerince birliklerine sevklerinden sonra geçici bir hastalığı tespit edilen er ve erbaşlara hava değişimi işleminin uygulanacağı ifade edilmiştir. Dosya içinde yer alan belgelere göre Y.D. hakkında bu nitelikte bir işlem yapıldığına dair bir veriye rastlanılamamıştır.

65. Başvuru formu ve ekleri bu kapsamda incelendiğinde Y.D. kendisine iki farklı tarihte yapılan ankette ''Daha önce psikiyatrik/ruhsal/psikolojik rahatsızlık geçirdiniz mi?'' sorusuna Y.D. ''Hayır'' olarak cevap vermiştir. Ankette yer alan ''Hâlen ruhsal/psikolojik durumunuzla ilgili belirtmek istediğiniz önemi bir husu var mı?'', ''Yakın aile bireylerinde önemli bir sağlık sorunu var mı?'' sorularına Y.D.nin aynı şekilde ''Hayır'' olarak cevap verdiği anlaşılmıştır. Bundan başka Y.D. askerlik sürecinde hiçbir şekilde ruhsal problemleri olduğunu, bu maksatlar sağlık kontrolü ve hizmetleri almak istediğini belirten bir talepte bulunmamıştır. Askerî yetkililer de Y.D.nin psikolojik rahatsızlığı olduğuna dair herhangi bir veriye ulaşamamıştır. Askerlerle komutanlar ifadelerinde Y.D.nin askerliği süresince son derece neşeli, konuşkan, iletişime açık, sorunları ve problemlerini kolaylıkla anlatabilen bir kişiliğe sahip olduğunu ifade etmişlerdir. Bu durum dikkate alındığında Y.D.nin intihar edebileceği şüphesini ortaya koyan gerçek ve somut bir verinin gerek askere alım işlemleri sırasında gerekse askerlik döneminde bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bundan başka Y.D.ninaskerî yetkililerinin dikkatini çekebilecek herhangi bir davranış bozukluğu sergilediğine ilişkin bir kayıt da dosyada mevcut değildir.

66. Bu tespitler sonrasında Y.D.nin intihar etmesinden bir gün önce gerçekleşen yakalama işlemi sonrasında askerî makamların intihar riskini bilip bilmediklerinin veya bilmeleri gerekip gerekmediğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.

67. Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurması nedeniyle arkadaşları ile birlikte yakalanan Y.D.nin görev yaptığı birliğe morali bozuk olarak döndüğü hususunda bir şüphe bulunmamaktadır. Birlikte görev yapan diğer tanıkların da ifadelerinde yer aldığı gibi Y.D.nin askerlik hizmetinin bitmesinden sonra uzman çavuş olarak görev yapmayı planladığı fakat olan olay nedeniyle bu planından mahrum kalacağı, cilt kanseri ve kalp hastası olan annesinin uyuşturucu madde kullandığını öğreneceği kaygısının Y.D.nin ruhsal durumu üzerinde bir etki yapabileceği de muhakkaktır.

68. Tüm bu anlatılanlar karşısında yukarıda (bkz. §§ 26-28) ayrıntıları açıklandığı üzere yetkililerin Y.D. ile görüştükleri, olaydan bilgi aldıkları, nöbetçi amirlerin olayı en üst düzeyde sorumlulara bildirdikleri ve askeri silsile içerisinde tedbir olarak Y.D.nin sabah 04.30'da başlayacak olan nöbetini değiştirdikleri hususu çok açık biçimde görülecektir. Bunun yanında Y.D yetkililer ile diğer askerlere karşı intihar etme düşüncesine dair herhangi bir beyanda bulunmamıştır.

69. Tanıklar intiharın gerçekleştiği gün olan 16/11/2014 tarihinin sabah saatlerinde Y.D.nin ruhsal durumu hakkında olumsuz bir durumdan bahsetmemiş hatta Y.D.nin yapılan nöbet değişikliği teklifini kendisini iyi hissettiğinden bahsederek reddettiğini anlatmışlardır.

70. Bu aşamada ifadesine başvurulan Bölük Komutanı O.K., Y.D.nin sivil yaşantısında var olan ve devam eden problemine dair bilgisinin bulunmadığını, sorunlu personel içinde yer almadığını, uyuşturucu kullandığını bilmediğini ifade etmiştir. Askerî birlikte nöbetçi olan Tabur Subayı H.S.nin uyuştucu maddeyle yakalanmalarını müteakip Y.D. ve diğer arkadaşını araçla aldırdıktan sonra onlarla görüşen en yetkili kişi olduğu anlaşılmıştır. H.S, olayla ilgili bilgi aldıktan sonra bu kişilerin sakinleştiğini, nöbeti olmasına rağmen nöbet görevini iptal ettiğini ve ertesi gün de nöbetçi çavuşa bu iki askerle ilgilenmesi talimatı verdiğini söylemiştir.

71. Olay gününde ifadesine başvurulan tüm askerler, Y.D.nin sabah kalktığında neşeli olduğunu, moralinin düzeldiğini ve nöbet değişikliği talepleri karşısında ''Benim durumum iyi, gündüz nöbetine gidebilirim, sıkıntı yok.'' şeklinde cevap vererek talepleri reddettiğini belirtmiştir.

72. Tüm bu hususlar dikkate alındığında askerî yetkililerin askerlik öncesi hayatında ve askerliği sırasında kayda değer herhangi bir psikolojik sıkıntısı bulunmayan ve olaydan bir önceki geceye kadar yakın ve gerçek intihar riski olarak kabul edilebilecek olağan dışı bir davranış sergilemeyen Y.D.nin intihar etme riskini bildikleri ya da bilmeleri gerektiğinin söylenmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Y.D.nin olaydan bir önceki gün meydana gelen hadiseleri ve moral bozukluğunu intihar emaresi olarak değerlendirmek ve intihar olayını önleyememiş olmaları nedeniyle askerî makamları sorumlu tutmak yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülükler bakımından askerî makamlara aşırı bir yük yüklemek anlamına gelecektir. Sonuç olarak başvuru konusu olayda devletin yaşamı koruma yükümlülüğünü yerine getiremediğini söylemek mümkün gözükmemektedir.

73. Son olarak İdare Mahkemesinin yukarıda (bkz. §§ 37-39) süreci kısaca verilen ve temyiz süreci devam eden vazife malüllüğüne ilişkin iptal kararının bu aşamada değerlendirilmesi gerekmektedir. Anılan davanın konusunu başvurucuların yakınının vazife malulü olarak sayılması işleminin reddi kararının oluşturduğu anlaşılmaktadır. Yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında etkin bir yol olarak kabul edilemeyen iptal davasında kabul edilen hususların, Anayasa Mahkemesinin istikrar kazanmış içtihadına göre (bkz. § 47) benzer olaylarda yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında etkili başvuru yolu olarak kabul edilen tam yargı davası üzerinde bir etkisinin bulunmadığı değerlendirilmiştir.

74. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

75. Başvurucular ayrıca açmış oldukları tazminat davasında davanın reddedilmesi yanında 3.600 TL davalı idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

2. Değerlendirme

76. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak 36. maddesi şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”

77. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucuların söz konusu iddialarının mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

78. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

79. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının ödenmesine hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61, 62).

80. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde başvurucuya yüklenecek olan avukatlık ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39).

81. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmesi ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen, § 54).

82. Somut olayda başvurucular AYİM'de açtıkları tam yargı davasında olay nedeniyle anne ve baba için ayrı ayrı olmak üzere 1.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi, Y.D.nin kardeşi için ise 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmişlerdir (bkz. § 40).

83. AYİM, açılan davanın reddedilmiş olması nedeniyle hüküm tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 10. ve 13. maddelerini dikkate alarak talep edilen maddi ve manevi tazminat miktarlarını da dikkate alarak toplamda 3.600,00 TL avukatlık ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine hükmetmiştir.

84.Vekâlet ücreti ödenmesini öngören düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi gerekir.

85. Somut olayın koşulları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde bu oranın Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında da belirtildiği gibi başvuruculara aşırı bir külfet yüklemediği gözetildiğinde başvurucular aleyhine hükmedilen vekâlet ücreti miktarının ölçülü olmadığından bahsedilemeyecektir.

86. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/12/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Cihan Dursun ve diğerleri [1.B.], B. No: 2016/12682, 10/12/2019, § …)
   
Başvuru Adı CİHAN DURSUN VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2016/12682
Başvuru Tarihi 15/7/2016
Karar Tarihi 10/12/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, askerlik hizmeti sırasında ateşli silahla yaralanma sonucu meydana gelen ölüm nedeniyle yaşam hakkının, tazminat davasında aleyhe yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Kişinin intihar riskine karşı korunması İhlal Olmadığı
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 6
81
8
1602 Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu 43
6098 Türk Borçlar Kanunu 74
5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 116
111
82
80
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 86
5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 79
78
71
57
18
16
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 87
Tüzük 6/4/2006 Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük 46
180
45
9
Yönetmelik 17/6/2005 Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik 7
24/11/1986 Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliği 4
5
6
10
15
16
17
18
19
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi