TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEVLUT ÖRÜCÜ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/10789)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Mustafa ARI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mevlut
ÖRÜCÜ
|
|
|
2. Pempe ÖRÜCÜ
|
|
|
3. Çağrı Can
ÖRÜCÜ
|
|
|
4. Melek
ÖRÜCÜ
|
|
|
5. Muhammed Serdal ÖRÜCÜ
|
Vekili
|
:
|
Av. Hasan
BAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamu makamlarınca gerekli önlemlerin alınmaması
sonucu çocuğun çaya düşerek ölmesi olayıyla ilgili sorumluluğu bulunduğu iddia
edilen kamu görevlisi hakkında soruşturma izni verilmemesi nedeniyle yaşam
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/6/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan ayrıca Zara Cumhuriyet
Başsavcılığından (Başsavcılık) temin edilen soruşturma dosyalarındaki bilgi ve
belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular Mevlut Örücü ve Pempe
Örücü 17/3/2011 tarihinde çaya düşerek hayatını kaybeden S.N.Ö.nün anne ve babası, diğer başvurucular ise S.N.Ö.nün kardeşleridir.
8. Devlet Su İşleri (DSİ) 19. Bölge Müdürlüğü tarafından taşkın
önleme çalışması amacıyla Sivas'ın Zara ilçe merkezi Küçükdere
Taşkın Koruma Tesisi Projesi kapsamında Küçük Zara Deresi'nin iki yanına
istinat duvarı yaptırılmıştır.
9. Olay tarihinde beş yaşında olan S.N.Ö. evlerine 50 metre
mesafede bulunan çayın yanında oyun oynadığı sırada istinat duvarından çaya
düşerek hayatını kaybetmiştir.
A. Olayla İlgili Ceza
Soruşturması Süreci
1. Başvurucu Pempe Örücü, Yapı Denetim Görevlisi T.G. ve Yüklenici
M.N.Y. Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması
10. Olay üzerine Başsavcılık tarafından derhâl soruşturma
başlatılmıştır.
11. Yürütülen soruşturma kapsamında Başsavcılık tarafından olay
yerinde inceleme yaptırılmış, S.N.Ö.nün
Zara Devlet Hastanesine kaldırılan cesedi üzerinde ölü muayene işlemi
gerçekleştirilmiş ve kesin ölüm sebebi tespit edilmediğinden cesedin klasik
otopsi yapılmak üzere Sivas Adli Tıp Şube Müdürlüğüne gönderilmesine karar
verilmiştir.
12. Adli Tıp Kurumu Sivas Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 16/09/2011
tarihli raporun sonuç kısmı şekildedir:
"...17.03.2011 tarihinde vefat ettiği
bildirilen Mevlüt kızı 2006 doğumlu [S.N.Ö] olay yeri keşif tutanağı, yapılan ölü muayene ve
otopsi bulguları ile Adli Tıp Kurumu Başkanlığının toksikoloji ve histopatoloji raporlarının tetkiki sonucu elde edilen
bulgulara göre; harici muayenede ekimoz, sıyrık ve kurutlu yaralar bulunan, ateşli silah yarası, delici kesici
alet yarası, telem izine ait herhangi bir bulgu saptanmayan, genital muayenede travmatik
herhangi bir bulgu saptanmayan, toksikolojik analizde
iç organlarda ve midede sistematikteki maddeler bulunmayan, kanda etanol ve metanol ile sistematikteki uyutucu ve uyuşturucu maddeler
bulunmayan cesette, iç muayene ile histopatolojik
tetkikte tespit edilen patolojik bulgular birlikte değerlendirildiğinde şahsın
ölümünün asfıksi sonucu meydana gelmiş olabileceği
ancak kesin ölüm nedeni hakkında Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 1. İhtisas
Kurulundan görüş alınmasının uygun olacağı kanaatine varılmıştır."
13. Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı 18/3/2011 tarihli yazı ile
İstanbul Adli Tıp Kurumundan, S.N.Ö.den alınan kan ve
doku örnekleri üzerinde gerekli toksilojik ve histopatolojik incelemeler yapılarak kesin ölüm sebebi
hakkında düzenlenecek raporun Başsavcılığa gönderilmesini istemiştir.
14. İstanbul Adli Tıp Kurumu Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu
tarafından düzenlenen 30/11/2011 tarihli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"...17/03/2011 tarihinde Habeş Çayı
üzerindeki Küçük Zara köprüsü mevkiinde boğulma sonucu ölü olarak bulunduğu
bildirilen Mevlüt ve Pempe
kızı 01/04/2006 doğumlu [S.N.Ö] hakkında
düzenlenen adli ve tıbbi belgelerde bulunan veriler birlikte
değerlendirildiğinde:
1-Otopside tarif edilen harici travmatik lezyonların öldürücü nitelikte olmadığı,
2-Kimyasal incelemede; kanda, iç organlarda ve
midede yapılan toksikolojik analizde aranan
maddelerin bulunmadığı,
3-Olayın gelişimi, tanık, doktor ifadeleri,
olay yeri inceleme, otopsi bulguları ve toksikolojik-histopatolojik
inceleme sonuçları hep birlikte değerlendirildiğinde, küçüğün ölümünün suda
boğulma sonucu meydana gelmiş olduğu oy birliğiyle mütalaa olunur."
15. Taşkın inşaat tesisinde gerekli önlemleri almayarak olayın
meydana gelmesine neden olan kamu görevlilerinin tespiti amacıyla Başsavcılık
tarafından araştırma yapılmıştır.
16. Yapılan bu araştırma kapsamında DSİ 19. Bölge Müdürlüğünce
Başsavcılığa gönderilen 5/3/2012 tarihli cevap yazısında, Zara ilçe merkezi Yenicami Mahalle Muhtarlığı ve mahalle sakinlerinin
26/4/1993 tarihli dilekçeleri ve Zara Kaymakamlığının 28/4/1993 tarihli yazısı
ile Habeş Çayı'nda taşkın meydana geldiği, evlere ve bahçelere zarar verdiği
ifade edilerek önlem alınmasının istendiği belirtilmiştir. Bu yazıdan, talep
üzerine gerekli inceleme ve değerlendirmelerin yapılarak taşkınların
korunmasına ilişkin ön inceleme raporunun hazırlanıp 1/4/1994 tarihinde
onaylandığı, bu raporun 3/10/2008 tarihinde revize edildiği, inşaat işinin
3/5/2010 tarihinde M.N.Y.ye ihale edildiği anlaşılmaktadır. Yine anılan yazıya
göre yüklenici firma 4/6/2010 tarihinde inşaata başlamış, plan ve projesine
uygun bir şekilde Küçük Zara Köprüsü'nden Habeş Çayı membasına
doğru 241 metre çift taraflı kâgir istinat duvarı yaparak 3/8/2010 tarihinde
işi tamamlamıştır. Ancak olay tarihi itibarıyla tesisin Zara Belediyesine devri
gerçekleşmemiştir.
17. DSİ 19. Bölge Müdürlüğünün 30/5/2012 tarihli yazısında, söz
konusu işin yapımı için kurumlarında yapı denetim görevlisi olarak görev yapan T.G.nin görevlendirildiğinin bildirilmesi üzerine
Başsavcılık tarafından 12/6/2012 tarihinde anılan kamu görevlisi hakkında
2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca soruşturma izni verilmesi istenmiştir.
18. Sivas Valiliğinin 1/8/2012 tarihli kararı ile T.G. hakkında
soruşturma izni verilmemesi üzerine Başsavcılık 9/8/2012 tarihli yazı ile bu
karara itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Sivas Bölge İdare Mahkemesi ise
13/9/2012 tarihli kararıyla itirazın kabulüne, T.G. hakkında verilen soruşturma
izni verilmemesine dair kararın kaldırılmasına karar vermiştir.
19. Başsavcılık, başvurucu Mevlut Örücü'nün müşteki, başvurucu Pempe Örücü'nün müşteki şüpheli ve hakkında soruşturma izni
verilen T.G.nin de şüpheli sıfatıyla ifadelerini
almış; Pempe Örücü ve T.G. hakkında taksirle ölüme
neden olma suçundan Zara Asliye Ceza Mahkemesinde (Asliye Ceza Mahkemesi) kamu
davası açmıştır.
20. Asliye Ceza Mahkemesinin meydana gelen olayda sorumluluğu
bulunanların kusurlarının tespiti için yaptırdığı bilirkişi incelemesi
sonucunda hazırlanan 12/11/2013 tarihli bilirkişi raporunda, olayda yüklenici M.N.Y.nin asli kusurlu olduğunun belirtilmesi üzerine
Asliye Ceza Mahkemesi tarafından M.N.Y hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.
21. Başsavcılık M.N.Y. hakkında yürüttüğü soruşturma neticesinde
M.N.Y.nin taksirle ölüme neden olma suçundan
cezalandırması talebiyle Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır.
22. Asliye Ceza Mahkemesi 7/3/2014 tarihli kararıyla başvurucu Pempe Örücü ve T.G. hakkında açılan kamu davası ile M.N.Y
hakkında açılan kamu davasının birleştirilmesine karar vermiştir.
23. Asliye Ceza Mahkemesi, olayda sorumluluğu bulunanların
kusurlarının tespiti için iş güvenliği konusunda uzmanlıkları olan bir makine
mühendisi, bir maden mühendisi ve bir inşaat mühendisinden oluşan bilirkişi
heyetinden rapor almıştır.
24. Bilirkişi heyetinin düzenlediği 9/12/2014 tarihli raporda şu
tespitlere yer verilmiştir:
i. DSİ 19. Bölge Müdürlüğünün yaptırmış olduğu duvar, meskûn
mahalde ve üst kısmı toprak seviyesinde olduğundan çocukların çaya düşme
riskine karşı yeterli tedbir alınmamış; sadece ikaz levhalarının konulmasıyla
yetinilmiştir.
ii. İnşa edilen duvarla doğal yapı bozulmuş olup bu durum su
kanalı etrafında bulunanlar için tehlike oluşturmaktadır.
iii. Oluşan tehlikeli durum nedeniyle kazalara sebebiyet
verilmemesi için ikaz ve işaret levhaları ile yetinilmemeli, tel örgüler
konulmak suretiyle tedbirler alınmalıdır. Ancak bu tedbirlerin alınmadığı
anlaşılmaktadır.
iv. İnsanların çaya düşmemeleri için üst kısmı toprak
seviyesinde olan duvarın üzerine korkuluk yapılmaması ve yeterli tedbir
alınmaması nedeniyle DSİ 19. Bölge Müdürlüğünün asli kusur niteliğinde hizmet
kusuru bulunmaktadır.
v. Beş yaşındaki çocuğunu gereği gibi koruyup kollamaması
nedeniyle başvurucu Pempe Örücü tali kusurludur.
vi. Sanıklar T.G. ve M.N.Y.nin ise
herhangi bir şahsi kusuru bulunmamaktadır.
vii. Olayda bilinçli taksir düzeyinde bir kusur yoktur.
25. Anılan bilirkişi raporundaki tespitleri hüküm verme
açısından yeterli bulan Asliye Ceza Mahkemesi 29/1/2015 tarihli kararıyla;
i. T.G. ve M.N.Y.nin atılı suçun
işlenmesinde kusuru bulunmaması nedeniyle ayrı ayrı beraatlerine,
ii. Olayda hayatını kaybeden S.N.Ö.nün başvurucu Pempe
Örücü'nün kızı olması, dolayısıyla taksirle hareket sonucu neden olunan
neticenin münhasıran kişinin kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir
cezaya hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açması
nedeniyle adı geçen hakkında ceza verilmesine yer olmadığına,
iii. 9/12/2014 tarihli bilirkişi raporunda yapılan tespitler
doğrultusunda DSİ yetkililerinin kusurlarının bulunup bulunmadığının
değerlendirilmesi için Başsavcılığa suç duyurusunda bulunulmasına
karar vermiştir.
26. Anılan karar temyiz edilmemesi nedeniyle 9/3/2015 tarihinde
kesinleşmiştir.
2. DSİ 19. Bölge Müdürü
A.R.D. Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması
27. Asliye Ceza Mahkemesinin DSİ 19. Bölge Müdürlüğü yetkilileri
hakkında Başsavcılığa yaptığı suç duyurusunun ardından soruşturma başlatan
Başsavcılık, DSİ 19. Bölge Müdürlüğünden olayın meydana geldiği yerde güvenlik
tedbirlerini almakla görevli personelin bildirilmesini istemiştir. Ancak DSİ
19. Bölge Müdürlüğü Başsavcılığa gönderdiği cevap yazısında; meskûn mahalden
geçen ırmak ve derelerde güvenlik tedbiri alma yetki ve sorumluluklarının
bulunmadığını, DSİ tarafından inşa edilmiş olsalar bile imara açılmış,
çevresinde konut yapılmış tesislerde tedbir alma görevinin yerel yönetimlere
ait olması nedeniyle ihmalî davranışı olan personelin
bulunmadığını belirtmiştir.
28. Başsavcılık, olayın meydana gelmesinde sorumluluğu bulunan
kişilerin tespiti için bir hukukçu, bir makine yüksek mühendisi ve bir inşaat
mühendisinden oluşan heyete bilirkişi incelemesi yaptırmıştır.
29. Bilirkişi heyeti 10/8/2015 tarihli raporunda, mevzuat
hükümlerinde yer alan işlerle ilgili bir görevlendirme yapılmaması nedeniyle
olayın, kurum organizasyonunu üstlenen ve kazanın olduğu tarihte görevde
bulunan DSİ 19. Bölge müdürünün sorumluluğunda gerçekleştiğini belirtmiştir.
30. Bunun üzerine Başsavcılık, Sivas Valiliğinden olay tarihinde
DSİ 19. Bölge müdürü olarak görev yapan A.R.D. hakkında 4483 sayılı Kanun
uyarınca soruşturma izni verilmesi talebinde bulmuştur.
31. Sivas Valiliği 22/1/2016 tarihinde "müessif olayın taşkın koruma projesi işine ait
sözleşmede belirtilen teminat süresi içerisinde meydana geldiği, tesisisin
kesin kabulünün henüz yapılamadığı ve devir protokolünün ise kesin kabul
yapılmadığı için imzalanamadığından adı geçen hakkında ileri sürülen iddialarla
ilgili soruşturma açılmasını gerektirecek somut delil elde edilemediği" şeklindeki
gerekçeyle soruşturma izni verilmemesine karar vermiştir.
32. Ekinde yer alan bilgi ve belgelere göre anılan kararın
uygunluk arz ettiği ve yapılan ön incelemenin eksik husus içermediği
gerekçesiyle Başsavcılık tarafından karara itiraz edilmemiştir.
33. Başvurucular Sivas Valiliğinin 22/1/2016 tarihli kararına
itiraz etmiş ve itirazı inceleyen Sivas Bölge İdare Mahkemesi 21/4/2016 tarihli
kararıyla itirazın reddine karar vermiştir.
34. Başvurucular itirazın reddine ilişkin bu kararın 6/5/2016
tarihinde tebliğ edildiğini beyan ederek 6/6/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. Olayla İlgili Tam
Yargı Davası Süreci
35. Başvurucular, idarenin gerekli tedbirleri almadığını ve
meydana gelen olayda hizmet kusurunun bulunduğunu belirterek DSİ Genel
Müdürlüğü aleyhine Sivas İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) maddi ve manevi
tazminat talebiyle tam yargı davası açmışlardır.
36. İdare Mahkemesi, Asliye Ceza Mahkemesi tarafından
hazırlatılan 9/12/2014 tarihli bilirkişi raporundaki tespitlerden hareketle
idare tarafından Habeş Çayı için yapılan duvarın bölgede yaşayanlar için
yeterli korunağa sahip olmadığı, bölge yakınında yerleşim yerleri olduğu da
düşünüldüğünde çay etrafına konulan ikaz levhalarının bölgeyi güvenli hâle
getirmediği, bu bölgeye fiziki engellerin de yapılması gerektiğini belirtmiş ve
anılan eksiklikler nedeniyle olayda idarenin hizmet kusurunun bulunduğu
sonucuna varmıştır.
37. Olayda hizmet kusuru bulunduğu tespitini yapan İdare
Mahkemesi başvurucuların ölüm olayı nedeniyle uğradıkları maddi zararın
sorumluların kusurları oranında belirlenmesi için bilirkişi incelemesi
yaptırmıştır.
38. 18/5/2016 tarihli bilirkişi raporunda; anne Pempe Örücü'nün 49.636,12 TL, baba Mevlut Örücü için ise
35.772,86 TL destekten yoksun kaldığı, annenin tali kusur oranının Mahkemenin
takdirine bırakıldığı belirtilmiştir.
39. İdare Mahkemesi bilirkişi raporuna yapılan itirazları
reddetmiştir.
40. İdare Mahkemesi 2/2/2017 tarihli kararıyla;
i. Meydana gelen olayda %70 asli kusuru bulunan idare tarafından
anne başvurucu Pempe Örücü için 34.745,29 TL, baba
başvurucu Mevlut Örücü için 25.041 TL destekten yoksun kalma tazminatı
ödenmesine,
ii. Olayın gelişimi ve kusur durumları dikkate alınarak anne
başvurucu Pempe Örücü için 30.000 TL, baba başvurucu
Mevlut Örücü için 40.000 TL, kardeşlerden başvurucu Melek Örücü için 20.000 TL
ve kardeşlerden başvurucu Muhammed Serdal Örücü için
de 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine,
iii. Kardeşlerden başvurucu Çağrı Can Örücü'nün olayın meydana
gelmesinden sonra doğması nedeniyle Çağrı Can Örücü yönünden manevi tazminata
hükmedilmemesine ve fazlaya ilişkin taleplerin reddine
karar vermiştir.
41. Anılan karara karşı davalı ve davacılar tarafından istinaf
yoluna başvurulmuş, istinaf incelemesini yapan Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10.
İdari Dava Dairesi bilirkişilerden davalı idarenin ve davacı annenin kusur
oranlarını belirleyen ek rapor istenilmesine karar vermiştir.
42. 6/12/2017 tarihli ek bilirkişi raporunda, olayın meydana
gelmesinde davalı idarenin %75 oranında, davacı annenin ise %25 oranında
kusurlu olduğu belirtilmiştir.
43. Alınan ek bilirkişi raporu doğrultusunda yeniden bir
değerlendirme yapan Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi
25/1/2018 tarihli kararıyla;
i. Davalı idare tarafından anne başvurucu Pempe
Örücü için 37.227,09 TL ve baba başvurucu Mevlut Örücü için 26.829,64 TL
destekten yoksun kalma tazminatı ödenmesine,
ii. İdare Mahkemesi kararının manevi tazminata ilişkin kısmının
onanmasına, diğer istinaf taleplerinin reddine
karar vermiştir.
44. Anılan karar davalı idare ve davacı başvurucular tarafından
temyiz edilmiş olup temyiz incelemesi henüz tamamlanmamıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
45. 4483 sayılı Kanun'un "Amaç"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı
yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek
usulü düzenlemektir."
46. 4483 sayılı Kanun'un "Ön
inceleme" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"İzin vermeye yetkili
merci, bu Kanun kapsamına giren bir suç işlediğini bizzat veya yukarıdaki
maddede yazılı şekilde öğrendiğinde bir ön inceleme başlatır."
47. 4483 sayılı Kanun'un "Ön
inceleme yapanların yetkisi ve rapor" kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Ön inceleme ile
görevlendirilen kişi veya kişiler, bakanlık müfettişleri ile kendilerini
görevlendiren merciin bütün yetkilerini haiz olup, bu Kanunda hüküm bulunmayan
hususlarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre işlem yapabilirler; hakkında
inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak
suretiyle yetkileri dahilinde bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp,
görüşlerini içeren bir rapor düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie
sunarlar. Ön inceleme birden çok kişi tarafından yapılmışsa, farklı görüşler
raporda gerekçeleriyle ayrı ayrı belirtilir.
Yetkili merci bu rapor üzerine soruşturma izni
verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu kararlarda gerekçe gösterilmesi
zorunludur."
48. 4483 sayılı Kanun'un"İtiraz"kenarbaşlıklı9.maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Yetkili merci,
soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararını Cumhuriyet
başsavcılığına, hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisine ve
varsa şikayetçiye bildirir.
Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara
karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi; soruşturma
izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı veya
şikayetçi, izin vermeye yetkili merciler tarafından verilen işleme koymama
kararına karşı da şikâyetçi itiraz yoluna gidebilir...
...verilen kararlar kesindir."
49. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı
davası açılması” kenar başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya
başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl
ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak
haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen
veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden
itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu
sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."
B. Uluslararası Hukuk
50. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkesin yaşam hakkı yasayla
korunur..."
51. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında,
Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletin yalnızca kasti ve hukuka
aykırı olarak ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda
egemenlik yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli
tedbirleri almalarına dair devlete pozitif yükümlülük yüklediği de
belirtilmektedir (L.C.B/İngiltere,
B. No: 23413/94, 9/6/1998, § 36).
52. AİHM, Sözleşme'nin 2. maddesinin 1. maddesiyle birlikte
yorumlandığında devletin yaşama hakkı kapsamındaki bir olayı pozitif yükümlülük
kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık
[BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 161).
53. AİHM'e göre kasten
gerçekleştirilen ölümlerde etkili bir cezai soruşturma yürütme zorunluluğu
bulunmakla birlikte ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin
davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşama
hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif
yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara
tek başına ya da bir ceza soruşturmasıyla birlikte hukuki, idari ve hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Vo/Fransa [BD], B. No: 53924/00, 8/7/2004, §
90; Mastromatteo/İtalya [BD], B. No: 37703/97, 24/10/2002, §§ 90, 94, 95; Calvelli ve Ciglio/İtalya [BD], B. No:
32967/96, 17/1/2002, § 51; Anna Todorova/Bulgaristan,
B. No: 23302/03, 24/5/2011, § 73; Ercan
Bozkurt/Türkiye, B. No: 20620/10, 23/6/2015, § 59).
54. AİHM; yaşama hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmeyen
olaylarda kullanılabilecek birden fazla başvuru yolu bulunup da başvurucuların
bu yolların tamamını kullandıkları durumlarda etkili yargısal sistem kurma
yükümlülüğünün yerine getirilebilmesi için söz konusu yolların tamamının etkili
yürütülmesi gerekmediğini, bu nedenle incelemesinin sadece devletin bu
yollardan herhangi biriyle etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünü yerine
getirip getirmediğini denetlemekten ibaret olacağını belirtmiştir(Anna Todorova/Bulgaristan,
§ 74).
55. Bununla birlikte AİHM'e göre ihmal
suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında kamu görevlilerinin bu konuda muhakeme
hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu, başka bir ifadeyle olası
sonuçların farkında olmalarına rağmen kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan
riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadıkları
durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş
olursa olsun- insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler
aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması yaşam
hakkının ihlaline neden olabilir (Öneryıldız/Türkiye
[BD], B. No: 48939/99,
30/11/2004, § 93; Budayeva ve diğerleri/Rusya, B. No: 15339/02,
11673/02, 15343/02..., 20/3/2008, § 140).
56. Ancak AİHM'e göre, yaşam hakkının
kasıtlı bir şekilde ihlal edilmediği hâllerde ve ihmal boyutunun hatalı bir
kararın ya da dikkatsizliğin ötesine geçtiği istisnai durumlar dışında
Sözleşme’nin 2. maddesi, bu gibi yasal çözümleri gerektirmemektedir. Devlet,
ilgili bireylerin her türlü sorumluluğunun tespitinin ve tazminat gibi uygun
kanuni bir telafinin sağlanması yoluyla mağdurlara tek başına ya da bir ceza
kanunu yolu ile bağlantılı olarak bir medeni kanun yolu sağlayarak da
yükümlülüğünü yerine getirebilir (Murillo Saldias ve diğerleri/İspanya (k.k.), B. No: 76973/01, 28/11/2006; Anna Todorova/Bulgaristan, B. No:
23302/03, 24/5/2011, § 73).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
57. Mahkemenin 11/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
58. Başvurucular; yakınlarının hayatını kaybetmesine neden olan
olayın idarenin gerekli önlemleri almamasından kaynaklandığını, alınan
bilirkişi raporlarındaki kusur tespitine rağmen hukuka aykırı bir şekilde DSİ
19. Bölge Müdürü A.R.D. hakkında soruşturma izni verilmediğini, bu karar
verilirken yapılan ön incelemede kusur atfına ilişkin bilirkişi raporuyla
ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, dolayısıyla etkin bir
soruşturma yürütülmediğini, bu şekilde olayda kusuru bulunan A.R.D.nin yargılanması engellenerek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
59. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir.”
60. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin
temel amaç ve görevleri, ...kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
61. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü, idarenin
gerekli önlemleri almaması sonucu yakınlarının hayatını kaybetmesine neden olan
olayla ilgili olarak yürütülen ceza soruşturmasında, kusuru bulunduğu bilirkişi
raporu ile tespit edilen kamu görevlisi hakkında soruşturma izni verilmemesi
nedeniyle etkili bir soruşturma yürütülmediği iddiasına dayanmaktadır. Bu sebeple
başvurucuların ileri sürdükleri bu iddialar Anayasa'nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
62. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir
başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuruculardan Pempe
Örücü ve Mevlut Örücü başvuruya konu olayda hayatını kaybeden S.N.Ö.nün anne ve babası, diğer
başvurucular ise S.N.Ö.nün kardeşleridir. Bu nedenle
başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
63. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik
kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
64. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, devletin
temel amaç ve görevlerden birinin de insanın maddi ve manevi varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak olduğunu belirten Anayasa'nın 5.
maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif yükümlülükler yanında
pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu
ve diğerleri, § 50).
65. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve
hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi
vardır. Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı
caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek
gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü
tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).
66. Bunun yanında pozitif yükümlülükler, kamuya açık alanlarda
maruz kalabilecekleri risklere karşı bireylerin korunmaları için devletin uygun
ve elverişli tedbirler almasını da gerektirir.
67. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin
bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda
kamu makamlarının makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini
önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan
davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve
kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi
dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük
oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri,§
53).
68. Yaşam hakkı kapsamında devletin pozitif yükümlülüklerinin
usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin
yönü, doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasını ve
sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturma
yürütülmesini gerektirmektedir (Sadık Koçak
ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94).
69. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma
türünün yaşam hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım
gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Anılan
yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte
soruşturmalarla yerine getirilebilir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
70. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline
kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir
yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda
mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari, hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
71. Ancak bu tür eylemler nedeniyle meydana gelen ölüm
olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası veya dikkatsizliği aşan bir
kusurunun olduğu, yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu
makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet
nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri
almadığı durumlarda ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi
bireylerin hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir
suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması yaşama hakkının
ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 60).
72. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
73. Somut başvuruda başvurucular, yakınlarının ölümü ile ilgili
olayda DSİ 19. Bölge müdürü olarak görev yapan A.R.D. hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının etkisizliğinden şikâyet etmişlerdir. Öte yandan UYAP
aracılığıyla erişilen belgelerden başvurucuların idarenin sorumluluğu için
İdare Mahkemesinde tam yargı davası açtığı ve İdare Mahkemesince verilen
kararın henüz kesinleşmediği tespit edilmiştir.
74. Somut olayda üzerinde durulması gereken husus, yaşam hakkı
kapsamında devletin etkili bir yargısal
sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğünün anılan hukuki
çarelerden herhangi biri ile yerine getirilip getirilmeyeceğidir.
75. Başvuruya konu olayda; DSİ 19. Bölge Müdürlüğü tarafından
Habeş Çayı'nın taşkın yaparak evlere ve bahçelere zarar vermesini engellemek
amacıyla ihale suretiyle istinat duvarı yaptırılmış, ancak Çay yakınına oyun
oynamaya gelen beş yaşındaki S.N.Ö., üst kısmı toprak seviyesinde olan duvarın
üzerinde korkuluk, tel örgü gibi fiziki engeller bulunmaması nedeniyle düşerek
hayatını kaybetmiştir. Olaydan hemen sonra Başsavcılık tarafından soruşturma
başlatılmış ve soruşturma kapsamında ölüm olayının meydana gelmesinde
sorumlulukları bulunan kişiler tespit edilmeye çalışılmıştır. Yürütülen ceza
soruşturması neticesinde alınan bilirkişi raporları doğrultusunda Projenin
yapımında görev alan yapı denetim görevlisi ve yüklenici ile S.N.Ö.nün annesi hakkında taksirle
ölüme neden olma suçundan cezalandırılmaları talebiyle Asliye Ceza Mahkemesinde
kamu davası açılmıştır. Asliye Ceza Mahkemesi yaptırdığı bilirkişi incelemesindeki
tespitlere dayanarak adı geçen sanıklar hakkında beraat kararı verip, kusur
tespiti yapılan DSİ 19. Bölge Müdürlüğü yetkilileri hakkında suç duyurusunda
bulunmuştur. Bu suç duyurusu üzerine başlatılan ceza soruşturması da DSİ 19.
Bölge Müdürü A.R.D. hakkında soruşturma izni verilmemesiyle neticelenmiştir.
76. Başvuru formu ve ekindeki belgeler ile UYAP'tan
temin edilen verilerden başvurucuların yakınının ölümüne kasten sebebiyet
verildiği izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur tespit edilmemiştir.
77. Başvurucular idarenin ihmali nedeniyle meydana geldiğini
iddia ettikleri zararların tazmini amacıyla İdare Mahkemesinde tam yargı davası
açmışlardır. İdare Mahkemesi yaptığı yargılama neticesinde olayda idarenin
hizmet kusuru bulunduğu tespitini yapmış olup bu hâliyle ceza soruşturmasının
tazminat yolunun etkinliğine zarar verecek nitelikte yürütüldüğü söylenemez.
78. Somut olayın gerçekleşme koşulları dikkate alındığında,
devletin Anayasa'nın 17. maddesinden kaynaklanan pozitif yükümlülüğünü yerine
getirebilmesi için ihmalî düzeyde sorumlulukları
bulunduğu ileri sürülen kişilerin mutlaka cezalandırılmasını sağlayabilecek
nitelikte bir ceza soruşturması yürütme yükümlülüğünün bulunduğu söylenemez.
Kaldı ki söz konusu yükümlülük, mağdurlara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle
yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları
mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklememektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 56).
79. Ceza soruşturmasındaki eksiklikler, olaydaki sorumlulukların
belirlenmesine ve zarara ilişkin uygun giderim sağlanmasına imkân veren
tazminat yolunun etkililiğine bir zarar vermemektedir. Dolayısıyla
başvurucuların iddiaları bakımından erişilebilir olup etkili olmadığı ileri
sürülmeyen kamu idaresi aleyhine tam yargı davası açma yolunun somut olayda
varsa kamu hizmetinin işlemesindeki aksaklıkları ve sorumluluğu tespit ve
tazmin etme niteliğini haiz olduğu sonucuna varılmıştır. Nitekim başvurucular
da anılan bu hukuki yollara başvurmuş ancak başvurularının nihai sonucunu
beklememişlerdir. Bu itibarla başvuru yollarının usulüne uygun bir şekilde
başvurucular tarafından tüketildiği söylenemez.
80. Açıklanan gerekçelerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
11/12/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.