TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEDİNE EREN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/14588)
|
|
Karar Tarihi: 12/2/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Medine EREN
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülizar TUNCER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; barışçıl bir gösterinin kolluk görevlilerince
gerekli olmadığı hâlde dağıtılması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkının, müdahale sırasında meydana gelen yaralanma ve bu olaya
ilişkin yürütülen soruşturmanın etkisiz olması nedenleriyle de kötü muamele
yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/8/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Açık kaynaklardan elde edilen bilgilere göre İstanbul
Valiliğince (Valilik) 2014 yılı 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamaları için
Yenikapı ve Maltepe sahil alanları tahsis edilmiş, Taksim Meydanı'nda kitlesel
toplantı ve gösteriye müsaade edilmeyeceği iki gün önce kamuoyuna
duyurulmuştur. 1/5/2014 tarihinde Şişli ilçesinde toplanan gruplar Taksim
Meydanı'nda gösteri yapma amacıyla yürüyüş yapmak istemiş, bu yürüyüşe müsaade
etmeyen kolluk görevlileri ile göstericiler arasında birtakım olaylar
yaşanmıştır. Kolluk amiri ile grup temsilcileri arasında yapılan müzakerede,
gösterici gruptan elli kadar kişinin Taksim Meydanı'na geçişine ve burada
gösteri yapmasına izin verilebileceği ancak kitlesel hâlde bir yürüyüşle
gösteri yapılmasına izin verilemeyeceği belirtilmiştir. Müzakerenin sonuç
vermemesi üzerine kolluk görevlileri tarafından yürüyüşü gerçekleştirmek
isteyen gruba birden fazla kez gösterinin yasal olmadığı ve dağılmaları
gerektiği yönünde sesli ikazda bulunulmuş, dağılmayan kalabalığa tazyikli su ve
göz yaşartıcı gazla müdahale edilmiştir.
9. Başvurucu da 1/5/2014 tarihinde mensubu olduğunu belirttiği
Halkların Demokratik Partisinin (HDP) yetkilileriyle birlikte 1 Mayıs Emek ve
Dayanışma Günü kutlamalarına katılmak üzere İstanbul'un Şişli ilçesine
gitmiştir.
10. Başvurucu, Şişli ilçesine vardığı anda kolluk görevlilerinin
göstericilere müdahale etmeye başladığını, Mecidiyeköy istikametine gitmeye
çalıştığı sırada kolluk kuvvetinin kullandığı tazyikli su, göz yaşartıcı gaz ve
plastik mermi nedeniyle ara sokağa kaçmak zorunda kaldığını dile getirmektedir.
Başvurucu, arkasından yaklaşık beş metre mesafeden atılan göz yaşartıcı gaz
kapsülünün sol bacağı arka kısmına isabet etmesi nedeniyle yüzüstü yere
düştüğünü, yanına gelen bir polis memurunun yaralanan bacağına tekme atarak
hakaret ve tehdit ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu çevrede bulunanların
yardımıyla yakındaki bir tıp merkezine, oradan da İstanbul Kağıthane Devlet
Hastanesine ve akabinde Baltalimanı Metin Sabancı Kemik Hastalıkları Eğitim ve
Araştırma Hastanesine gittiğini ve tedavi gördüğünü belirtmiştir.
11. İstanbul Kağıthane Devlet Hastanesi tarafından 1/5/2014 günü
saat 12.58'de düzenlenen hasta epikriz raporunda başvurucu hakkında "W01-kayma sendeleme ve tökezlemeye bağlı düşme"
şeklinde tespit yapılmıştır. Baltalimanı Metin Sabancı Kemik Hastalıkları
Eğitim ve Araştırma Hastanesince 1/5/2014 günü saat 14.45'te düzenlenen sağlık
raporunun ilgili kısımları ise şöyledir:
"Darp ifadesiyle acil servisimize sol diz ve sağ elde travma şikâyetiyle
başvurdu ... sol diz ve sağ elde hassasiyet mevcut ... çekilen direkt grafide
osseoz patoloji [kemikte bir yaralanma] saptanmadı ... istirahat amaçlı kısa bacak atel
yapıldı. Hastada kafa veya göğüs travması öyküsü yok. Bilinç açık koopere
oryante ... bildirir geçici hekim raporudur. Kesin rapor adli tıp uzmanı
tarafından verilecektir."
12. Başvurucu 2/5/2014 tarihinde Haydarpaşa Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesine giderek tedavi görmüştür. Burada düzenlenen sağlık
raporunun ilgili kısmı şöyledir:
"...Yapılan harici
muayenede sol dizde abrazyon [sıyrık],
sağ el orta parmakta minimal abrazyon tespit edildi. Hastanın sol kolunda, sol
el bileğinde hassasiyet tespit edildi. Dış merkezde çekilmiş grafileri
mevcuttur. Durum bildirir geçici hekim raporudur..."
13. Başvurucu 31/5/2014 tarihinde İstanbul Medeniyet
Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesine müracaat etmiş, sol diz
ekleminde MR incelemesi yapılmıştır. Raporda "Diz eklem mesafesinde supra patelar bursada [diz eklemi üst
kısmı] efüzyon [gereğinden fazla
sıvı birikimi] artışı mevcuttur. Patellar
kartilaj [diz kapağı kemik kıkırdağı] hafif incelmiş görünümdedir.Patellada medüller [diz kapağı
orta kısmı] kemikte ödem mevcut olup,
kontüzyon [ezilme] ile uyumlu
olarak değerlendirilmiştir." tespitlerinde bulunulmuştur.
14. Başvurucu Türkiye İnsan Hakları Vakfı İstanbul
Temsilciliğine (TİHV) müracaat ederek burada muayene olmuştur. Doktor C.K.
imzalı, 24/11/2014 tarihli raporun sonuç kısmı şöyledir:
"1. Kişide tespit edilen
fiziksel ve ruhsal yakınma ve bulguların birbirleriyle ve kişinin anlatımlarıyla
uyumlu oldukları; kişinin yaşadığını belirttiği travmalara ilişkin
anlatımlarını destekler nitelikte olduğu,
2. Kişinin yoğun göz yaşartıcı kimyasal
gazlara maruz kalması sonucu bildirdiği yakınmaların literatürde bildirilen bu
kimyasalların insan sağlığı üzerinde meydana getirdiği erken dönem sağlık
sorunları ile uyumlu olduğu,
3. Kişinin ruhsal değerlendirmesinde tespit
edilen 'Travma Sonrası Stres Bozukluğu' tanısının kişinin aktardığı fiziksel ve
ruhsal travma öyküsüne bağlı olarak oluştuğu ve bu öykü ile bütünüyle uyumlu
olduğu, uzun süreli izlem gerektirdiği
4. Travmatik sürece maruz kaldığı ortam
koşulları, göz yaşartıcı kimyasalların kullanım şekli ve yoğunluğu, travmatik
yaralanmaların özellikleri birlikte değerlendirildiğinde; kişinin bu süreçte
insan eliyle oluşturulmuş travmaya maruz kaldığı ve Dünya Sağlık Örgütü'nün
Uluslararası Hastalık Sınıflandırması, ICD 10 kapsamında Y07.3 kodu ile de
belirtilen 'işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele'
kapsamı içinde değerlendirilmesi gerektiği kanaatini bildirir değerlendirme
raporudur."
15. Başvurucu 3/12/2014 tarihinde İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesiyle kolluk görevlileri ve amirleri
hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu dilekçesinde yüz üstü yere
düşmesi nedeniyle üst dudağının patladığından, yüzünde çizik ve kızarıklar
oluştuğundan, elinde çatlak ile sol kulağında zedelenme olduğundan yakınmıştır.
Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı gün başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu
hakkında düzenlenen sağlık raporu ve belgeleri ilgili hastane ve sağlık
kuruluşlarından temin edilmiş ve Adli Tıp Kurumundan (ATK) kati adli rapor
talep edilmiştir.
16. ATK tarafından 3/12/2014 tarihinde düzenlenen ilk raporun
ilgili kısmı şöyledir:
"Kişinin Şubemizde
yapılan muayenesinde; 2012 yılında sol dizinden ameliyat olduğunu, ameliyat
sonrasında bir şikayeti olmadığını, hareketlerini rahatça yapabildiğini, 1
Mayıs 2014 tarihinde bacağına gaz bombası gelmesi sonrasında yere dizlerinin
üzerine düştüğünü, akabinde diz bölgesine tekme ile vurulduğunu söylediği,
sonrasında dizi ile ilgili sorunlarının başladığını, olay olalı 8 ay olmasına
rağmen halen dizinden rahatsızlığının devam ettiğini, basamadığını, koltuk
değneği kullandığı görüldü. SSK Göztepe Hastanesinde MR'ının çekildiği, burada
diz ekleminin içinde ödem olduğunun ayrıca menisküs yırtığı olduğunun
söylendiği, bunun üzerine diz kapağından iğne yapıldığı ve 1,5 ay fizik tedavi
aldığı, ancak fayda görmediği, olay tarihinde kulağının üzerine düştüğü,
dudağının patladığı. Çenesinde ve göz kenarlarında, bacaklarında sıyrıklar ve
morartılar olduğu, olay sonrasında kulak ağrısının ve baş dönmesi şikayetinin
olması nedeniyle hastaneye başvurduğu, bu konuyla ilgili muayene olduğu,
MR'ının çekildiği ve ilk zamanlarında da duymasında da azalma olduğunu
söylediği, baş dönmesi şikayetinin halen devam ettiği, olay sonrasındaTSSB
tanısı ıle tedavi gördüğünü söylediği, fiziki muayenesinde; sağ el sırtında
3.metakarp hizasında 0,5 cm lik yüzeyel nedbe dokusu, sol diz kapağı ön yüzde
ve lateral yüzde çapı 1 cm kadar olan 2 adet yüzeyel nedbe dokusu olduğu
görüldü.
SONUÇ:
Sorulan hususun değerlendirilebilmesi için
Adli Tıp Kurumu 2.İhtisas Kurulu'ndan görüş alınmasının uygun olduğukanaatini
bildirir rapordur."
17. ATK 2. İhtisas Kurulu tarafından başvurucu hakkındaki tüm
sağlık raporlarının incelenmesi sonucu düzenlenen 28/8/2015 tarihli raporun
sonuç kısmı ise şöyledir:
"Kişi, olay tarihinde
sol bacağına arkadan gaz bombası isabet ettiğini belirtmekle birlikte olay
tarihli tıbbi belgelerinde sol bacak arka kısımda herhangi bir lezyon tarif
edilmediği, ardından yüz üstü yere çakıldığını ve dudağının patladığını
belirtmekle birlikte yine aynı şekilde olay tarihli ve sonraki güne ait tıbbi
belgelerinde yüz bölgesinde de herhangi bir lezyon tarif edilmediği, taraf
belirtmemekle birlikte el bölgesinde ve dizinde yere düşmeye bağlı sıyrıklar
oluştuğunu belirttiği, söz konusu lezyonlara dairolaydan bir gün sonra Haydar
Paşa Numune Hastanesi'nde yapılan muayenede 'sol dizde abrazyon, sağ el orta
parmakta minimal abrazyon, sol kol ve sol el bileğinde hassasiyet' şeklinde
lezyonlar tarif edildiği, yere düşerken yaralanan diz bölgesine polis
tarafından tekme atıldığını belirttiği, eldeki mevcut tıbbi belgelere göre olay
tarihinde ciltte tespit edilen abrazyon ve yaklaşık 1 ay sonra çekilen sol diz
MR tetkikinde tespit edilen eklem içi lezyonların olay tarihinde yaşanan düşme
eylemine mi yoksa daha sonra atıldığı iddia edilen tekmeye ve her ikisine mi
bağlı meydana geldiğinin tespit edilemediği, başvurduğu Kağıthane Devlet
Hastanesi'nde kolunda çatlak olduğu söylendiğini ifade etmesine rağmen çekilen
grafilerde çatlak dahil osseoz patoloji tespit edilmediği, söz konusu hastanece
düzenlenmiş belgelerde de bu tarz bir ifadeye rastlanılmadığı, yere düşerken
kulağının üzerine düştüğü ve kulağında da zedelenme olduğunu belirtmekle
birlikte olay tarihli ve sonrası güne ait tıbbi belgelerde her iki kulağında da
herhangi bir lezyon veya işitme kaybı tarif edilmediği gibi buna dair kayıtlı
bir şikayet te bulunmadığı, yaklaşık 40 gün sonra çekilen temporal kemik BT'de
nonspesifik bulgu olan solda temporomandibular eklem mesafesinde karşı tarafa
göre hafif artış tespit edildiği, eşlik eden osseoz patoloji saptanmadığı
belirtildiği, dolayısıyla 01.05.2014 tarihli olayla alakalı nedensellik bağı
ortaya konulabilen'sol dizde abrazyon, sağ el orta parmakta minimal abrazyon,
sol kol ve sol el bileğinde hassasiyet' ve 'Post travmatik stres bozukluğuna'
neden olan yaralanmasının;
1- Kişinin
yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI,
2- Kişi
üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif
nitelikte OLMADIĞI,
3- Kişinin
Kurulumuz'da yapılan muayenesinde yüz sınırları içinde yara nedbesi tespit
edilmediğinden yüzde sabit iz tayinine mahal olmadığı,
4- Kişinin
vücudunda kemik kırığı tarif ve tespit edilmediği,
5- Dava
konusu olaya bağlı duyularından veya organlardan birinin işlevinin sürekli
zayıflaması veya yitirilmesi niteliğinde herhangi bir anatomik eksiklik veya
fonksiyonel bozukluk tarif ve tespit edilmediği oy birliği ile mütalaa olunur."
18. Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun müşteki sıfatıyla
ifadesi alınmıştır. Başvurucu ifadesinde şikâyet dilekçesinde ileri sürdüğü
iddiaları yinelemiş, bacağına isabet eden göz yaşartıcı gaz kapsülünü atan ve
yerdeyken kendisine tekme atıp tehdit ve hakarette bulunan polis memurlarını
teşhis edemeyeceğini belirtmiştir.
19. Cumhuriyet Başsavcılığınca 3/11/2015 tarihinde İstanbul
Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet Müdürlüğü) yazılan müzekkereyle başvurucunun
iddialarının araştırılması için müfettiş görevlendirilerek gösteri yürüyüşü
için katılımcıların yasal bildirimde bulunup bulunmadıkları, göstericilerin
müdahale öncesi şiddet içerikli davranışta bulunup bulunmadıkları ve buna dair
kamera görüntüsü istenmiştir. Müzekkerede; göstericilerin trafik akışını bozma
dışında sivil kişilere zarar verme ya da hayatın normal akışına mani olma
şeklinde bir eylemde bulunup bulunmadıkları, gösteri barışçıl ise müdahaleden
önce makul bir süre beklenip beklenmediği de sorulmuştur. Ayrıca zor
kullanımının son çare olarak ve orantılı şekilde kullanılıp kullanılmadığının
değerlendirilmesi için olay anına ilişkin kolluk araç kameraları ile kamuya ve
özel kişilere ait kameralara ait görüntülerinin de teminiyle müştekiye karşı
zor kullanan polis memurlarının kimlik bilgileri istenmiştir.
20. Emniyet Müdürlüğünün 18/12/2015 tarihli cevabında
göstericilerin eylem öncesinde yasal bildirimde bulunmadığı, şiddet içerikli
eylemleri olduğu ve buna dair kamera görüntülerinin gönderildiği, barikat
kurarak ateş yakmaları ve çevrede bulunan binalarla araçlara zarar vermeleri
nedeniyle sivil kişilerin olağan faaliyetlerinin de etkilendiği belirtilmiştir.
Yazıda ayrıca göstericilerin günlük yaşam akışını bir ölçüde değil tamamen
bozdukları, sesli ikazlara şiddet içeren eylemlerle (taş, sopa, havai fişek ve
molotof atıp kurdukları barikatları ateşe vererek) karşılık vermeleri nedeniyle
makul süre beklenemediği dile getirilmiştir. Grubun dağılması amacıyla ve
yeterli düzeyde güç kullanıldığı ancak dağılmamakta ısrar eden ve sadece kolluk
görevlilerine karşı saldırıda bulunan kişilere karşı güç kullanımın dereceli
olarak artırıldığı da cevap yazısında vurgulanmıştır. Başvurucuya karşı güç
kullandığı iddia olunan polis memurlarının kimlik bilgileri konusunda ise
11/4/2016 tarihli yazıyla cevap verilmiştir. Cevapta olay yerinde
görevlendirilen personelin belli bir alanda görevli olsa da durumun
gerektirdiği ölçüde zaman zaman takip ve müdahale sırasında görev yerlerinde
kayma olabildiği belirtilerek olay yerinde görev yapan tüm personelin isim
listesi gönderilmiştir.
21. Cumhuriyet Başsavcılığının talebine uygun olarak Emniyet
Müdürlüğünce bir emniyet müdürü idari yönden olayı araştırmak üzere 11/1/2016
tarihinde görevlendirilmiştir. İdari yönden yapılan araştırmada başvurucunun
iddiasını doğrulayan kamera kaydının bulunmadığı, ayrıca iddialarıyla uyumlu
şekilde düzenlenmiş bir adli raporun da bulunmadığı belirtilmiştir. Ayrıca olay
yerinde görevlendirilen personelin bir kısmının il dışından geldiği, olay
yerindeki kalabalık ve kargaşa içinde hangi polis memurunun başvurucuya karşı
güç kullandığının tespit edilmesinin zor olduğu vurgulanmıştır. Bu kapsamda
Emniyet Müdürlüğünde 22/2/2016 tarihinde verilen idari soruşturma açılmasına
yer olmadığına dair karar Cumhuriyet Başsavcılığına 25/2/2016 tarihli yazıyla
bildirilmiştir.
22. Cumhuriyet Başsavcılığı; başka bir adli soruşturma dosyası
içinde bulunan, Valiliğinin çeşitli sivil toplum örgütlerine gönderdiği 1 Mayıs
Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarına tahsis edilen alanların belirtildiği
bildirimleri de dosya arasına almıştır. Anılan yazılı bildirimlerde Valilik,
toplantı ve gösteri yürüyüşüne ilişkin kanun hükümleriyle bu konudaki yargı
içtihatlarına değinmiş ve kutlama yapılacak alanlara ilişkin detaylı bilgilere
yer vermiştir.
23. Cumhuriyet Başsavcılığı, kolluk tarafından gönderilen olaya
ilişkin kamera görüntüleri üzerinde inceleme yapılması amacıyla 18/4/2016
tarihinde bilirkişi görevlendirmiştir. Bilirkişi 30/5/2016 tarihinde raporunu
sunmuştur. Raporda toplam üç adet DVD'ye kaydedilmiş görüntülerin çözümünün
yapıldığı, görüntülerde göstericilerin yüzlerinde maske olduğu, trafik akışına
mani oldukları, kolluk görevlilerinin birden fazla kez "Dağılın!" yönündeki ikazlara karşı
taş, havai fişek gibi cisimler attıkları belirtilmiştir. Raporda; gösterici
grubun kaldırım taşlarını söktüğü, çöp bidonlarından barikat kurduğu, sokak
aralarında insan ve araç geçişine mâni olduğu, çevrede bulunan iş yerlerinin bu
nedenle kapatıldığı, vatandaşların normal yaşamlarına devam edemediği
hususlarına da değinilmiştir. Ayrıca kolluk görevlilerinin tazyikli su ve göz
yaşartıcı gazla gösterici gruba müdahale ettiği ancak başvurucunun bu olaylar
sırasında yaralanıp yaralanmadığının tespit edilemediği belirtilerek
görüntülerden elde edilen bazı fotoğraflara yer verilmiştir.
24. Cumhuriyet Başsavcılığınca 2/6/2016 tarihinde verilen
kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla soruşturma sonuçlandırılmıştır. Kararın
ilgili kısımları şöyledir:
"Müşteki Medine EREN
vekili aracılığıyla vermiş olduğu 03/12/2014 tarihli şikayet dilekçesine binaen
vermiş olduğu 14/01/2015 tarihli ifadesinde, ... [ifade
zabtına yer verilmiştir] demiştir.
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı İkinci İhtisas
Kurulunun 28 Ağustos 2015 tarihli,5454 karar numaralı raporunda, ... [sağlık
raporuna yer verilmiştir] yazılıdır.
Başsavcılığımızca İstanbul Emniyet Müdürlüğüne
yazılan 03/11/2015 tarihli müzekkereyle; ...istenmiştir.
İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün Medine
EREN'in şikayeti hakkında konulu 18/12/2015 tarihli,
47909374.16769.Ds:2.(62397).26308-393 Sayılı cevabi yazısında, ...
belirtilmiştir.
İstanbul Emniyet Müdürlüğünün
47909374-17014(32143)-2015/14019(EGM)/1017473 sayılı işlemden kaldırma konulu
yazısında, ... disiplin yönünden araştırılması gerekiyorsa soruşturulması için
... 11.01.2016 tarihli olurları ile görevlendirilmiştir.
... [idari soruşturma
kapsamında yapılan değerlendirmelere yer verilmiştir]
İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 10/03/2016
tarih, 47909374-16769.(91244).2015/26308-42 sayılıyazısında çevik kuvvet
gruplarının toplumsal olayların durumuna göre talimat çerçevesinde
görevlendirildikleri noktalardan ayrılarak gösterici gurupların dağıtmak
amacıyla arkalarından takip edebildikleri, kendilerine yönelik bir fiili
saldırı veya mukavemet durumunda mevzuatta belirtilen şekilde müdahale
edebildikleri toplumsal olaylara uzun süreli müdahalelerde bulunulduğu ve
sürekli noktalara zaman zaman kuvvet kaydırmaları yapılabildiğibelirtilmiş ve
yazı ekinde sayısı binleri geçen polis memurlarının isim-görevlistesi
gönderilmiştir.
Benzer konuda soruşturma yürütülmüş C.
Başsavcılığımızın 2014/63607 sayılı dosyasındaki 1 Mayıs 2014 tarihindeki 1
Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarının nerede ve ne şekilde yapılacağına
ilişkin resmi yazışmaların birer örneği Uyap ortamından çıktı alınarak bu dosya
içerisine konulmuştur.Bu belgeler ... [yazı
içeriklerinden bahsediliyor]
Dosyadaki görüntüler üzerinde yapılan
bilirkişi incelemesi sonrasında düzenlenen 30/05/2016 tarihli raporda, E5 üzeri
Şişli ilçesi Mecidiyeköy civarı cadde ve sokaklarında göstericilerin yüzlerinde
maske olduğu, ellerinde pankart ile slogan attıkları, kalabalık gruplar halinde
hareket ettikleri, emniyet görevlilerinin gruba defalarca uyarılarda bulunduğu
ancak gösteri yapan grubun dağılmamakta ısrar ettiği, zaman zaman emniyet
görevlilerine taş, hava-i fişek vb eşyalar attıkları, grubun kaldırım
taşlarını, çöp bidonlarını vb cisimlerden barikat kurdukları, bu sayede
çevrenini zarar gördüğü, grubun şiddet içeren eylemlerde bulundukları, sokak
aralarında insan araç geçişlerinin yapılan eylemler nedeniyle engellenmiş
olduğu, eylemler sırasında çevrede bulunan esnaflara ait dükkanların kapalı
olduğu, vatandaşların bu eylemler sırasında normal günlük yaşantısını devam
ettiremeyeceği, emniyet görevlilerinin gösteri yapan gruplara karşı tazyikli su
ve gaz bombasıyla müdahale ettiklerinin görüldüğü belirtilmiştir.
C. Başsavcılığımızca toplanan deliller
ışığında müştekinin katıldığı gösterininbarışçıl olup olmadığı, müdahalenin
gerekliliği veşikayete konu müdahalenin orantılı olup olmadığının
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Disk ve Kesk
V. Türkiye (38676/08) kararında ve İstanbul Valiliğinin 29/04/2014 tarih ve
15342297-492-20222 sayılı yazısında da belirtildiği üzere Taksim Meydanı
İstanbul şehrinin kalbinde yer almaktadır. Bu bölge ve civar bölgerdeyapılacak
geniş katılımlı toplantı ve gösterilerİşçi Bayramına katılanların sayısı da
dikkate alındığında büyük ölçekli bir gösterinin kamu düzenini aksatacağı
açıktır. İstanbul Valiliği tarafındantoplantı ve gösterinin yapılmamasına
yönelik bir açıklama bulunmamaktadır. Valilik toplantı ve gösteri yeri olarak
Yenikapı Gösteri ve MitingAlanını belirlemiştir.Yazıda katılımcıların bu alana
ulaşmalarını temin için otobüs tahsis edilmesi dahil kolaylıklar sağlanacağını
da açılanmıştır.Bu noktada Yenkapı Gösteri ve Miting Alanınınherhangi bir yer
olmadığının tespiti için söz konusu yerin toplantı ve gösterileri için özel
olarak düzenlendiği siyasi partilerin mitinglerinde de kullanıldığınıbelirtmek
gerekmektedir. Taksim Meydanının İşçi Bayramı için sembol bir yer olduğu
şüphesizdir. Bu nedenle Valilik kararında2429 Sayılı Ulusal Bayram ve Genel
Tatilleri Hakkında Kanunun2. Maddesi uyarıncakonfederasyonlar ve bağlı
sendikalar siyasi partiler, meslek odaları ile çeşitli sivil toplum
kuruluşlarının bayram kutlaması amacıyla Taksim Meydanında çelenk koyma basın
açıklaması ve anma etkinliğinin sembolik katılım ile yapılmasına izin verileceği
belirtilmiştir. Valilik tarafından yapılan tüm bu açıklamaya karşın yüksek
sayıda katılımcıyla müştekinin de katıldığı yürüyüşün yapılması Polisin
uyarılarına bilirkişi raporlarında belirtildiği üzere ve Valilik yazısındaki
istihbarat birimlerinden yasadışı terör örgütlerinin ve uzantısı olan grupların
güvenlik görevlilerine karşı şiddete başvuracağı dair istihbaratı doğrular
şekilde taş, sopa vb. nesneler atılarak cevap verilmesikarşısında düzenlenen
gösteri ve yürüyüşünbarışçıl olduğunu kabul etmek mümkün değildir.
2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanununun 24. maddesitoplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak
başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensuplarınatopluluğa dağılmaları,
aksi halde zor kullanılarak dağıtılacakları ihtarında bulunma vetopluluk
dağılmazsa zor kullanma yetkisi vermektedir. Bunun yanında 2559 S.Y. m. 16
uyarınca görevlerini yaparken direnişle karşılaşmaları halinde Polisin bu
direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkisi bulunmaktadır.
Yapılan soruşturma sonunda;
1-Müştekininde katıldığı gösterinin barışçıl
olmaması, Polisin uyarılarına rağmen dağılmayan grubun Polis memurlarına
yönelik saldırı gerçekleştirilmiş olması,
2-Polis memurlarınınmüdahale ettikleri olayın
niteliğine göre zor kullanma yetkilerinin bulunması,
3-Müştekinin raporlarındaki
bulgularınniteliği, müştekinin şikayetindeki bir çok iddia ile Adli Tıp Kurumu
Başkanlığı İkinci İhtisas Kurulunun 28 Ağustos 2015 tarihli, 5454 karar
numaralı raporundaki tespitlerin birbiriyle uyuşmaması,
Dikkate alındığında müştekinin soyut iddiası
dışında görevli polis memurlarının zor kullanırken orantılı davranmadıklarına,
zor kullanma yetkisinde sınırı aşarak sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak
suretiyle müştekiyi kasten yaraladıklarına ilişkin kamu davası açmak için
yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği anlaşılmıştır.
Bu nedenle;
KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA, [karar
verilmiştir.]"
25. Başvurucu, bu karara itiraz etmiş; İstanbul 4. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 1/7/2016 tarihli kararıyla itiraz reddedilmiştir. Ret kararı
15/7/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
26. Başvurucu 12/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
"Bir suçun işlendiğini öğrenen
Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı,
ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli
öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere
hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar."
28. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar" kenar
başlıklı 172. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı,
soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe
oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması
hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir..."
29. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu'nun "Yasak yerler"
kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...kamu hizmeti
görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ... gösteri yürüyüşleri
düzenlenemez.
Genel meydanlardaki toplantılarda, halkın ve
ulaşım araçlarının gelip geçmesini sağlamak üzere valilik ve kaymakamlıklarca
yapılacak düzenlemelere uyulması zorunludur."
30. 2911 sayılı Kanun'un "Kanuna
aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"a) ... uygun biçimde
bildirim verilmeden veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten
önce veya sonra;
...
e) ...22 nci maddedeki yasak ve önlemlere
uyulmaksızın,
...
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri
Kanuna aykırı sayılır."
31. 2911 sayılı Kanun'un "Toplantı
veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması" kenar başlıklı 24.
maddesinin altıncı fıkrası şöyledir:
"Toplantı veya gösteri
yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri
mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber
vermekle beraber, mevcut imkanlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale
eden güvenlik kuvvetleri amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor
kullanılarak dağıtılıcakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor
kullanılarak dağıtılır."
32. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet
Kanunu'nun "Zor ve silah kullanma" kenar
başlıklı 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Polis, görevini
yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak
ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin
mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde
kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları
gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı
veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı
ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis
köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye
devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar
yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı
zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak
müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve
gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir
saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde
savunmada bulunur.
..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Mevzuat
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "İşkence
yasağı" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"Hiç
kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi
tutulamaz."
34. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve
Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 7. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye ya da zalimane,
insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya maruz
bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası olmadan tıbbi ya da
bilimsel deneylere tabi tutulamaz."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü
muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu
vurgulamıştır. Terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi
Sözleşme'nin mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık
dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiği belirtilmiştir. Kötü
muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit
eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarda
hatırlatılmıştır (birçok karar arasından bkz. Selmouni/Fransa
[BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya
[BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
36. AİHM, 3. maddenin ihlal edildiği iddialarını incelerken
makul bir şüpheyi yeterli görmeyerek iddianın makul şüphenin ötesinde
sayılabilecek bazı delillerle desteklenmiş olması şartını aramıştır (İrlanda/Birleşik Krallık [BD], B. No:
5310/71, 18/1/1978, § 161; Labita/İtalya,
§ 121). AİHM'e göre ileri sürülen iddiaya getirilen kanıt yeterince açık,
kuvvetli ve birbiriyle uyumlu bazı çıkarımlardan ya da benzer yönde olup aksi
ispat edilmemiş karinelerden de oluşabilir (aynı kararda bkz. § 161). AİHM,
kötü muamele yasağının ihlali anlamında ileri sürülen bazı delillerin -delil
değerlendirmesi yapma noktasında kendisinden daha avantajlı olduğunu kabul
ettiği- ulusal yargı makamlarınca makul bir şekilde çürütüldüğü durumda
savunulabilir bir kanıt olmadığını kabul ederek 3. maddenin ihlal edilmediği
sonucuna varmıştır (Klaas/Almanya,
B. No: 15473/89, 22/9/1993, § 30).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 12/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
38. Başvurucu; kolluk görevlilerinin gerekli olmadığı hâlde ve
orantısız güç kullanarak yaptığı müdahale sonucunda yaralandığını, tehdit ve
hakarete maruz kaldığını, bu olaya ilişkin yürütülen soruşturmanın etkisiz
olduğunu zira olay anına ilişkin kamera görüntüleri gibi gerekli delillerin
toplanmadan karar verildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, kovuşturmaya yer
olmadığı kararına yapılan itiraz üzerine verilen ret kararının yeterli
gerekçeyi içermediğinden de yakınmıştır. Başvurucu anılan iddiaları kapsamında
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele
yasağı, Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı
ve Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun kamu görevlilerinin darp,
hakaret ve tehdidine maruz kaldığını yönündeki iddiasının Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Başvurucunun adil
yargılanma ve etkili başvuru hakları yönünden ileri sürdüğü şikâyetlerin kötü
muamele yasağının usul boyutu içinde incelenmesi gereken hususlar olduğu
anlaşıldığından anılan haklar yönünden ayrıca bir inceleme yapılmamıştır.
40. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da
kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
41. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme'nin 3.
maddesi istisna öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele
ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele
yasağının mutlak mahiyeti Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş
veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna
öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir
düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna
öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74).
42. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
43. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak
ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi
-“Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili
resmî bir soruşturma yapılmasını gerektirmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 111).
44. Başvurucu, katılmış olduğu bir gösterinin dağıtılması
esnasında kolluk görevlilerince tazyikli su sıkıldığını, göz yaşartıcı gaz ve
plastik mermi kullanıldığını, yaklaşık dört metre mesafeden atılan gaz
kapsülünün sol bacağının arka kısmına isabet ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu
ayrıca bir polis memurunun da yaralı ayağına tekme atıp tehdit ve hakarette
bulunduğunu ileri sürmektedir.
45. Başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet
dilekçesinde ve ayrıca ifade zaptında maruz kaldığı eylem sonucu vücudundaki
yaralanmalara ilişkin de detaylı açıklamalarda bulunmuştur (bkz. § 15). Buna
göre yakın mesafeden atılarak bacağına isabet eden göz yaşartıcı gaz kapsülü
dışında başvurucu -bireysel başvuruda dile getirmediği- yere düşmesi nedeniyle
üst dudağının patladığından, yüzünde çizik ve kızarıklar oluştuğundan, elinde
çatlak ve sol kulağında zedelenme olduğundan da yakınmıştır.
46. Ne var ki başvurucunun ileri sürdüğü yaralanma şikâyetleri,
hakkında düzenlenen sağlık raporlarıyla tam olarak doğrulanabilmiş değildir
(bkz. §§ 11-13, 16, 17). Düzenlenen sağlık raporlarında, başvurucunun tazyikli
su ve göz yaşartıcı gazdan etkilendiğine dair bir iddiasına ya da bu yönde
tıbbi bir bulguya da yer verilmemiştir. Özellikle başvurucunun dudağının
patlaması, yüzünde çizik ve kızarıklar oluşması, sol kulağında zedelenme
hususlarında hiçbir tespit bulunmamasıyla sol bacağı arka kısmında bir
yaralanma tespit edilmemiş olması oldukça dikkat çekicidir. Ayrıca başvurucu
hakkında düzenlenen ilk sağlık raporunda darp iddiasının bulunmaması ve olay
öyküsünün düşme olarak
nitelendirilmesi önemlidir (bkz. § 11). Başvurucunun hem adli soruşturma
safhasında hem de bireysel başvuruda söz konusu sağlık raporlarının gerçeği
yansıtmadığı, eksik ya da hatalı düzenlendiği yönünde bir şikâyeti de
bulunmamaktadır. Şu hâlde söz konusu sağlık raporları, düşmeye bağlı yaralanma
dışında bir olguyu temellendirmemektedir. Başka bir ifadeyle başvurucunun ileri
sürdüğü darp iddiası tıbbi olarak ispatlanabilmiş değildir. Nitekim ATK 2.
İhtisas Kurulu raporunda da anılan çelişkiye yer verilmiş ve başvurucunun
iddialarının, hakkında düzenlenen sağlık raporlarıyla uyuşmadığı vurgulanmıştır
(bkz. § 17). Başvurucu hakkında TİHV tarafından düzenlenen sağlık raporundaki
tespitlerin de anılan çelişkiyi gidermede yeterli olduğu söylenemez (bkz. §
14).
47. ATK tarafından düzenlenen ilk raporda (bkz. § 16)
başvurucunun 2012 yılında sol dizinden ameliyat olduğu bilgisine yer
verilmiştir. Buna göre başvurucunun olay tarihinden önce de sol dizinde sağlık
problemi yaşadığı, olay günü de yine sol dizi üzerine düşmesi sonucu
yaralandığı anlaşılmaktadır. Başvurucudaki yaralanmanın normale göre daha ağır
sonuç doğurmasında daha önceki sağlık probleminin ve bu kapsamda geçirdiği
ameliyatın etkisinin olmadığı söylenemeyecektir.
48. Sonuç olarak başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığı
iddiaları ve hakkında düzenlenen sağlık raporları birlikte değerlendirildiğinde
-etkili bir soruşturma yapılmasının da ön şartı olan- savunulabilir bir
iddianın kamu makamlarına sunulduğu savunulamaz.
49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
50. Başvurucu katılmış olduğu toplantının barışçıl olduğunu,
herhangi bir şiddet eyleminde bulunmamasına rağmen yapılan gereksiz müdahale
ile toplantının dağıtılmasının hukuka aykırı olduğunu iddia etmektedir. Toplantı
için kamu makamlarından önceden izin alınmasına gerek olmadığını, ayrıca
toplantının kamu makamları tarafından öngörülen alanların birinde yapılmasının
da gerekmediğini belirterek Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altın alınan
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
51. Anayasa’nın "Toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi
şöyledir:
"Herkes, önceden izin
almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına
sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak,
milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve
genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve
kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
53. Başvurucunun katılmış olduğu bir gösteride kolluk
görevlileri tarafından güç kullanılması ile toplantının dağıtıldığı, bunun
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına bir müdahale olduğu kabul
edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
54. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı
olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum
düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
55. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
56. 2559 sayılı Kanun'un 16. maddesinin kanunla sınırlama
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (bkz. § 32).
(2) Meşru Amaç
57. Başvuruculara gösteri sırasında müdahale edilmesinin
Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik
önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3)Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine
Uygunluk
(a) Genel İlkeler
Demokratik Toplumda Toplantı
ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Önemi
58. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik
toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak
fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme
imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve
düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle
düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde
zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını
güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ,
B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan
Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Eğitim
ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920,
25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B.
No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
Müdahalenin Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
59. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun
kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463,
18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer,
B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51) ve orantılı (bazı
farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan § 33, 56; Ferhat Üstündağ, § 48) olması gerekir.
Barışçıl Toplantı Hakkı
60. Anayasa’nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade
ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı,
şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin
haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve
barışçıl yöntemlerle değiştirilmesi ve gerçekleştirilmesi savunulan siyasi
fikirlere sahip kişilere toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla
kendilerini ifade edebilme imkânı sunulmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali
Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54).
61. Eğer toplantı şiddet içeriyorsa veya bu toplantıda şiddete
çağrıda bulunuluyorsa bu toplantının barışçıl olduğu, dolayısıyla Anayasa'nın
34. maddesinin sağladığı korumadan yararlanacağı söylenemez (Ferhat Üstündağ, § 51).
62. Bu noktada Anayasa Mahkemesi toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleyen ile bu toplantılara katılanların niyetlerini önemser. Şiddet
kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler
barışçıl toplantı kavramı dışındadır. Dolayısıyla henüz şiddet hareketlerine
başvurmamış olsalar bile şiddet kullanma niyetinde olduğu makul gerekçelerle
ortaya konulmuş olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl
toplantı kavramı dışında mütalaa edilebilir. Böyle bir durumda Anayasa'nın 34.
maddesi yetkililere şiddet hareketlerini önlemeye yönelik bazı makul
tedbirlerin alınması görevini yükler (Ferhat
Üstündağ, § 53).
63. Bununla birlikte bir kimsenin toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkı, katıldığı bir toplantı sırasında yer yer görülen şiddet hareketleri
sebebiyle otomatik olarak ortadan kalkmaz. Bir kimse davranışlarıyla şiddet
kullanma niyetini ortaya koymamış veya katıldığı bir toplantıda cereyan eden
şiddet hareketlerine iştirak etmemiş ise bu kişinin Anayasa'nın 34. maddesinin
altında güvenceye alınmış olan hakları korunmaya devam eder. Barışçıl bir
gösteride bazı kimselerin bunu kötüye kullanarak şiddete başvurmaları, niyeti
barışçıl olan bir toplantıya katılanların toplantı hakkına müdahaleyi haklı
kılmaz. Böyle durumlarda kolluk güçlerinin toptan yasaklama yerine barışçıl
toplantı yapanlarla şiddete başvuranları ayrıştırma ödevi vardır. Kolluk,
şiddet hareketlerini engelleyecek ölçülü tedbirler alarak başkalarının haklarını
güvenceye almalıdır. Ancak şiddet yaygınlaşmış ve toplantıya bir bütün olarak
hâkim olmuş ise artık barışçıl bir toplantıdan bahsedilemez (Ferhat Üstündağ, §§ 54, 55).
64. Dolayısıyla kamu gücünü kullanan organlar toplantı hakkının
kullanılmasını engellemiş iseler ya şiddetin toplantı ve gösteri yürüyüşünün
tamamına hâkim olduğunu kanıtlamaları ya da hakkına müdahale ettikleri
bireylerin bizzat bu şiddet olaylarına katıldığını ispat etme yükümlülüğü
altındadırlar. Bu bağlamda barışçıl bir toplantıya müdahale etmek için genel ve
muğlak bazı gerekçelere dayanılması yeterli kabul edilemez. Bir toplantının
barışçıl olmadığı iddia edildiği takdirde kimin ne şekilde şiddet kullandığının
gösterilmesi gerekir (Ferhat Üstündağ,
§ 56).
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
65. Başvurucu, gösteriye katıldığı anda kolluk görevlilerinin
güç kullanılarak müdahaleye başladıklarını belirtmektedir (bkz. § 10).
Dolayısıyla anılan müdahaleden önceki gösteri sürecine ilişkin olarak başvurucu
bir hak ihlali ileri sürmediğinden buna dair bir inceleme yapmaya gerek
duyulmamıştır.
66. Kolluk görevlilerince olaya dair düzenlenen evrak (bkz. §
20) ve kolluğun ilgili birimi tarafından kayda alınan kamera görüntüleri
üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi (bkz. § 23) birlikte değerlendirildiğinde
göstericilerin azımsanmayacak bir kısımının barışçıl bir tutum içinde olmadığı
anlaşılmaktadır. Zira yüzlerini bezle kapatan, taş, havai fişek ve sıvı gaz
bombası (molotof) ile kolluk görevlilerine saldıran, yollara barikat kuran ve
bu barikatları ateşe veren göstericilerin varlığı kamera görüntüsü gibi
objektif bir delille ortaya konulabilmektedir. Çok sayıda göstericinin
yüzlerini tanınmayacak şekilde kapatarak yanıcı ve patlayıcı maddeler ile
gösteriye gelmiş olması, onların daha baştan şiddet kullanma niyetinde olduğunu
göstermektedir. Her ne kadar başvurucu hakkında şiddet eyleminde bulunduğuna
dair bir adli işlem, delil ya da bu yönde bir itham bulunmasa da kamu
otoriteleri ve yargı makamlarının anılan şiddet eylemlerinin tüm gösteriye yayıldığı
ve gösteriyi bir bütün olarak barışçıl olmaktan çıkardığı yönündeki
tespitlerinin temelsiz olduğu söylenemez. Kaldı ki başvurucu da -kamu
makamlarının iddiasının aksine- toplantının bir bütün olarak barışçıl amacı
dışına çıkmadığına ilişkin olgusal temellendirme içeren bir argüman sunmuş
değildir. Dolayısıyla somut olayın koşulları gözetildiğinde kolluk
görevlilerinin barışçıl toplantı yapanlarla şiddete başvuranları ayrıştırmada
çok büyük zorluk yaşadığı anlaşılmaktadır.
67. Bir diğer husus ise Şişli gibi merkezî bir yerde -trafik
akışı, ticaret vb. gibi- olağan yaşamın akışını ciddi derecede bozacak biçimde
ve önceden bildirim yapılmadığı için kamu otoritesine gerekli güvenlik
tedbirlerini alma fırsatı da verilmeden gerçekleştirilen gösterinin kolluk
görevlilerince dağıtılmak istenmesinin yadırganamayacağıdır. Kaldı ki kamu
makamları olay tarihinden makul bir süre önce -başvurucunun da toplantının
amacı olarak belirttiği- 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlaması için tahsis
edilen alanları kamuoyuna açıkça ilan etmiştir (bkz. § 8). Tüm bu hususlar
gözetildiğinde gösteriye kolluk görevlilerince yapılan müdahalenin zorunlu
sosyal bir ihtiyacı karşılamadığı ileri sürülemez.
68. Gösteriye müdahale edilmeden önce kolluk görevlilerince
gruba dağılmaları yönünde birden fazla kez sesli ikazda bulunulduğu, ancak
göstericilerin ikazlara şiddet eylemleri ile karşılık vermesi nedeniyle
kalabalığın dağılması için makul bir süre beklenmeksizin, güç kullanılarak
müdahalede bulunulmak zorunda kalındığı belirtilmiştir (bkz. § 20). Kolluk
görevlilerinin gösterici gruba önce tazyikli su ve sonrasında göz yaşartıcı
gazla müdahalede bulunması, kalabalığın dağılmasının ardından güç kullanımına
devam edildiği yönünde olgusal temele sahip bir iddianın (başvurucunun bu yöndeki
iddiasının savunulabilir bulunmadığına ilişkin olarak bkz. §§ 44-49)
bulunmaması hususları da gözetildiğinde kolluk tarafından kullanılan gücün
orantılı olmadığı söylenemez. Nitekim başvurucuda meydana gelen -ilk sağlık
raporuna göre düşmeye bağlı- yaralanmanın niteliği de gözetildiğinde aksi yönde
bir tespit yapılamamıştır.
69. Şu hâlde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına
yapılan müdahalenin zorunlu sosyal bir ihtiyaca karşılık geldiği ve orantılı
olduğu anlaşıldığından demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olduğu
sonucuna ulaşılamamıştır.
70. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 34.
maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.