TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEDİNE EREN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/14588)
Karar Tarihi: 12/2/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Burhan ÜSTÜN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Hüseyin KAYA
Başvurucu
Medine EREN
Vekili
Av. Gülizar TUNCER
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; barışçıl bir gösterinin kolluk görevlilerince gerekli olmadığı hâlde dağıtılması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, müdahale sırasında meydana gelen yaralanma ve bu olaya ilişkin yürütülen soruşturmanın etkisiz olması nedenleriyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/8/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Açık kaynaklardan elde edilen bilgilere göre İstanbul Valiliğince (Valilik) 2014 yılı 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamaları için Yenikapı ve Maltepe sahil alanları tahsis edilmiş, Taksim Meydanı'nda kitlesel toplantı ve gösteriye müsaade edilmeyeceği iki gün önce kamuoyuna duyurulmuştur. 1/5/2014 tarihinde Şişli ilçesinde toplanan gruplar Taksim Meydanı'nda gösteri yapma amacıyla yürüyüş yapmak istemiş, bu yürüyüşe müsaade etmeyen kolluk görevlileri ile göstericiler arasında birtakım olaylar yaşanmıştır. Kolluk amiri ile grup temsilcileri arasında yapılan müzakerede, gösterici gruptan elli kadar kişinin Taksim Meydanı'na geçişine ve burada gösteri yapmasına izin verilebileceği ancak kitlesel hâlde bir yürüyüşle gösteri yapılmasına izin verilemeyeceği belirtilmiştir. Müzakerenin sonuç vermemesi üzerine kolluk görevlileri tarafından yürüyüşü gerçekleştirmek isteyen gruba birden fazla kez gösterinin yasal olmadığı ve dağılmaları gerektiği yönünde sesli ikazda bulunulmuş, dağılmayan kalabalığa tazyikli su ve göz yaşartıcı gazla müdahale edilmiştir.
9. Başvurucu da 1/5/2014 tarihinde mensubu olduğunu belirttiği Halkların Demokratik Partisinin (HDP) yetkilileriyle birlikte 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarına katılmak üzere İstanbul'un Şişli ilçesine gitmiştir.
10. Başvurucu, Şişli ilçesine vardığı anda kolluk görevlilerinin göstericilere müdahale etmeye başladığını, Mecidiyeköy istikametine gitmeye çalıştığı sırada kolluk kuvvetinin kullandığı tazyikli su, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi nedeniyle ara sokağa kaçmak zorunda kaldığını dile getirmektedir. Başvurucu, arkasından yaklaşık beş metre mesafeden atılan göz yaşartıcı gaz kapsülünün sol bacağı arka kısmına isabet etmesi nedeniyle yüzüstü yere düştüğünü, yanına gelen bir polis memurunun yaralanan bacağına tekme atarak hakaret ve tehdit ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu çevrede bulunanların yardımıyla yakındaki bir tıp merkezine, oradan da İstanbul Kağıthane Devlet Hastanesine ve akabinde Baltalimanı Metin Sabancı Kemik Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine gittiğini ve tedavi gördüğünü belirtmiştir.
11. İstanbul Kağıthane Devlet Hastanesi tarafından 1/5/2014 günü saat 12.58'de düzenlenen hasta epikriz raporunda başvurucu hakkında "W01-kayma sendeleme ve tökezlemeye bağlı düşme" şeklinde tespit yapılmıştır. Baltalimanı Metin Sabancı Kemik Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesince 1/5/2014 günü saat 14.45'te düzenlenen sağlık raporunun ilgili kısımları ise şöyledir:
"Darp ifadesiyle acil servisimize sol diz ve sağ elde travma şikâyetiyle başvurdu ... sol diz ve sağ elde hassasiyet mevcut ... çekilen direkt grafide osseoz patoloji [kemikte bir yaralanma] saptanmadı ... istirahat amaçlı kısa bacak atel yapıldı. Hastada kafa veya göğüs travması öyküsü yok. Bilinç açık koopere oryante ... bildirir geçici hekim raporudur. Kesin rapor adli tıp uzmanı tarafından verilecektir."
12. Başvurucu 2/5/2014 tarihinde Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine giderek tedavi görmüştür. Burada düzenlenen sağlık raporunun ilgili kısmı şöyledir:
"...Yapılan harici muayenede sol dizde abrazyon [sıyrık], sağ el orta parmakta minimal abrazyon tespit edildi. Hastanın sol kolunda, sol el bileğinde hassasiyet tespit edildi. Dış merkezde çekilmiş grafileri mevcuttur. Durum bildirir geçici hekim raporudur..."
13. Başvurucu 31/5/2014 tarihinde İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesine müracaat etmiş, sol diz ekleminde MR incelemesi yapılmıştır. Raporda "Diz eklem mesafesinde supra patelar bursada [diz eklemi üst kısmı] efüzyon [gereğinden fazla sıvı birikimi] artışı mevcuttur. Patellar kartilaj [diz kapağı kemik kıkırdağı] hafif incelmiş görünümdedir.Patellada medüller [diz kapağı orta kısmı] kemikte ödem mevcut olup, kontüzyon [ezilme] ile uyumlu olarak değerlendirilmiştir." tespitlerinde bulunulmuştur.
14. Başvurucu Türkiye İnsan Hakları Vakfı İstanbul Temsilciliğine (TİHV) müracaat ederek burada muayene olmuştur. Doktor C.K. imzalı, 24/11/2014 tarihli raporun sonuç kısmı şöyledir:
"1. Kişide tespit edilen fiziksel ve ruhsal yakınma ve bulguların birbirleriyle ve kişinin anlatımlarıyla uyumlu oldukları; kişinin yaşadığını belirttiği travmalara ilişkin anlatımlarını destekler nitelikte olduğu,
2. Kişinin yoğun göz yaşartıcı kimyasal gazlara maruz kalması sonucu bildirdiği yakınmaların literatürde bildirilen bu kimyasalların insan sağlığı üzerinde meydana getirdiği erken dönem sağlık sorunları ile uyumlu olduğu,
3. Kişinin ruhsal değerlendirmesinde tespit edilen 'Travma Sonrası Stres Bozukluğu' tanısının kişinin aktardığı fiziksel ve ruhsal travma öyküsüne bağlı olarak oluştuğu ve bu öykü ile bütünüyle uyumlu olduğu, uzun süreli izlem gerektirdiği
4. Travmatik sürece maruz kaldığı ortam koşulları, göz yaşartıcı kimyasalların kullanım şekli ve yoğunluğu, travmatik yaralanmaların özellikleri birlikte değerlendirildiğinde; kişinin bu süreçte insan eliyle oluşturulmuş travmaya maruz kaldığı ve Dünya Sağlık Örgütü'nün Uluslararası Hastalık Sınıflandırması, ICD 10 kapsamında Y07.3 kodu ile de belirtilen 'işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele' kapsamı içinde değerlendirilmesi gerektiği kanaatini bildirir değerlendirme raporudur."
15. Başvurucu 3/12/2014 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesiyle kolluk görevlileri ve amirleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu dilekçesinde yüz üstü yere düşmesi nedeniyle üst dudağının patladığından, yüzünde çizik ve kızarıklar oluştuğundan, elinde çatlak ile sol kulağında zedelenme olduğundan yakınmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı gün başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporu ve belgeleri ilgili hastane ve sağlık kuruluşlarından temin edilmiş ve Adli Tıp Kurumundan (ATK) kati adli rapor talep edilmiştir.
16. ATK tarafından 3/12/2014 tarihinde düzenlenen ilk raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Kişinin Şubemizde yapılan muayenesinde; 2012 yılında sol dizinden ameliyat olduğunu, ameliyat sonrasında bir şikayeti olmadığını, hareketlerini rahatça yapabildiğini, 1 Mayıs 2014 tarihinde bacağına gaz bombası gelmesi sonrasında yere dizlerinin üzerine düştüğünü, akabinde diz bölgesine tekme ile vurulduğunu söylediği, sonrasında dizi ile ilgili sorunlarının başladığını, olay olalı 8 ay olmasına rağmen halen dizinden rahatsızlığının devam ettiğini, basamadığını, koltuk değneği kullandığı görüldü. SSK Göztepe Hastanesinde MR'ının çekildiği, burada diz ekleminin içinde ödem olduğunun ayrıca menisküs yırtığı olduğunun söylendiği, bunun üzerine diz kapağından iğne yapıldığı ve 1,5 ay fizik tedavi aldığı, ancak fayda görmediği, olay tarihinde kulağının üzerine düştüğü, dudağının patladığı. Çenesinde ve göz kenarlarında, bacaklarında sıyrıklar ve morartılar olduğu, olay sonrasında kulak ağrısının ve baş dönmesi şikayetinin olması nedeniyle hastaneye başvurduğu, bu konuyla ilgili muayene olduğu, MR'ının çekildiği ve ilk zamanlarında da duymasında da azalma olduğunu söylediği, baş dönmesi şikayetinin halen devam ettiği, olay sonrasındaTSSB tanısı ıle tedavi gördüğünü söylediği, fiziki muayenesinde; sağ el sırtında 3.metakarp hizasında 0,5 cm lik yüzeyel nedbe dokusu, sol diz kapağı ön yüzde ve lateral yüzde çapı 1 cm kadar olan 2 adet yüzeyel nedbe dokusu olduğu görüldü.
SONUÇ:
Sorulan hususun değerlendirilebilmesi için Adli Tıp Kurumu 2.İhtisas Kurulu'ndan görüş alınmasının uygun olduğukanaatini bildirir rapordur."
17. ATK 2. İhtisas Kurulu tarafından başvurucu hakkındaki tüm sağlık raporlarının incelenmesi sonucu düzenlenen 28/8/2015 tarihli raporun sonuç kısmı ise şöyledir:
"Kişi, olay tarihinde sol bacağına arkadan gaz bombası isabet ettiğini belirtmekle birlikte olay tarihli tıbbi belgelerinde sol bacak arka kısımda herhangi bir lezyon tarif edilmediği, ardından yüz üstü yere çakıldığını ve dudağının patladığını belirtmekle birlikte yine aynı şekilde olay tarihli ve sonraki güne ait tıbbi belgelerinde yüz bölgesinde de herhangi bir lezyon tarif edilmediği, taraf belirtmemekle birlikte el bölgesinde ve dizinde yere düşmeye bağlı sıyrıklar oluştuğunu belirttiği, söz konusu lezyonlara dairolaydan bir gün sonra Haydar Paşa Numune Hastanesi'nde yapılan muayenede 'sol dizde abrazyon, sağ el orta parmakta minimal abrazyon, sol kol ve sol el bileğinde hassasiyet' şeklinde lezyonlar tarif edildiği, yere düşerken yaralanan diz bölgesine polis tarafından tekme atıldığını belirttiği, eldeki mevcut tıbbi belgelere göre olay tarihinde ciltte tespit edilen abrazyon ve yaklaşık 1 ay sonra çekilen sol diz MR tetkikinde tespit edilen eklem içi lezyonların olay tarihinde yaşanan düşme eylemine mi yoksa daha sonra atıldığı iddia edilen tekmeye ve her ikisine mi bağlı meydana geldiğinin tespit edilemediği, başvurduğu Kağıthane Devlet Hastanesi'nde kolunda çatlak olduğu söylendiğini ifade etmesine rağmen çekilen grafilerde çatlak dahil osseoz patoloji tespit edilmediği, söz konusu hastanece düzenlenmiş belgelerde de bu tarz bir ifadeye rastlanılmadığı, yere düşerken kulağının üzerine düştüğü ve kulağında da zedelenme olduğunu belirtmekle birlikte olay tarihli ve sonrası güne ait tıbbi belgelerde her iki kulağında da herhangi bir lezyon veya işitme kaybı tarif edilmediği gibi buna dair kayıtlı bir şikayet te bulunmadığı, yaklaşık 40 gün sonra çekilen temporal kemik BT'de nonspesifik bulgu olan solda temporomandibular eklem mesafesinde karşı tarafa göre hafif artış tespit edildiği, eşlik eden osseoz patoloji saptanmadığı belirtildiği, dolayısıyla 01.05.2014 tarihli olayla alakalı nedensellik bağı ortaya konulabilen'sol dizde abrazyon, sağ el orta parmakta minimal abrazyon, sol kol ve sol el bileğinde hassasiyet' ve 'Post travmatik stres bozukluğuna' neden olan yaralanmasının;
1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI,
2- Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLMADIĞI,
3- Kişinin Kurulumuz'da yapılan muayenesinde yüz sınırları içinde yara nedbesi tespit edilmediğinden yüzde sabit iz tayinine mahal olmadığı,
4- Kişinin vücudunda kemik kırığı tarif ve tespit edilmediği,
5- Dava konusu olaya bağlı duyularından veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflaması veya yitirilmesi niteliğinde herhangi bir anatomik eksiklik veya fonksiyonel bozukluk tarif ve tespit edilmediği oy birliği ile mütalaa olunur."
18. Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun müşteki sıfatıyla ifadesi alınmıştır. Başvurucu ifadesinde şikâyet dilekçesinde ileri sürdüğü iddiaları yinelemiş, bacağına isabet eden göz yaşartıcı gaz kapsülünü atan ve yerdeyken kendisine tekme atıp tehdit ve hakarette bulunan polis memurlarını teşhis edemeyeceğini belirtmiştir.
19. Cumhuriyet Başsavcılığınca 3/11/2015 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet Müdürlüğü) yazılan müzekkereyle başvurucunun iddialarının araştırılması için müfettiş görevlendirilerek gösteri yürüyüşü için katılımcıların yasal bildirimde bulunup bulunmadıkları, göstericilerin müdahale öncesi şiddet içerikli davranışta bulunup bulunmadıkları ve buna dair kamera görüntüsü istenmiştir. Müzekkerede; göstericilerin trafik akışını bozma dışında sivil kişilere zarar verme ya da hayatın normal akışına mani olma şeklinde bir eylemde bulunup bulunmadıkları, gösteri barışçıl ise müdahaleden önce makul bir süre beklenip beklenmediği de sorulmuştur. Ayrıca zor kullanımının son çare olarak ve orantılı şekilde kullanılıp kullanılmadığının değerlendirilmesi için olay anına ilişkin kolluk araç kameraları ile kamuya ve özel kişilere ait kameralara ait görüntülerinin de teminiyle müştekiye karşı zor kullanan polis memurlarının kimlik bilgileri istenmiştir.
20. Emniyet Müdürlüğünün 18/12/2015 tarihli cevabında göstericilerin eylem öncesinde yasal bildirimde bulunmadığı, şiddet içerikli eylemleri olduğu ve buna dair kamera görüntülerinin gönderildiği, barikat kurarak ateş yakmaları ve çevrede bulunan binalarla araçlara zarar vermeleri nedeniyle sivil kişilerin olağan faaliyetlerinin de etkilendiği belirtilmiştir. Yazıda ayrıca göstericilerin günlük yaşam akışını bir ölçüde değil tamamen bozdukları, sesli ikazlara şiddet içeren eylemlerle (taş, sopa, havai fişek ve molotof atıp kurdukları barikatları ateşe vererek) karşılık vermeleri nedeniyle makul süre beklenemediği dile getirilmiştir. Grubun dağılması amacıyla ve yeterli düzeyde güç kullanıldığı ancak dağılmamakta ısrar eden ve sadece kolluk görevlilerine karşı saldırıda bulunan kişilere karşı güç kullanımın dereceli olarak artırıldığı da cevap yazısında vurgulanmıştır. Başvurucuya karşı güç kullandığı iddia olunan polis memurlarının kimlik bilgileri konusunda ise 11/4/2016 tarihli yazıyla cevap verilmiştir. Cevapta olay yerinde görevlendirilen personelin belli bir alanda görevli olsa da durumun gerektirdiği ölçüde zaman zaman takip ve müdahale sırasında görev yerlerinde kayma olabildiği belirtilerek olay yerinde görev yapan tüm personelin isim listesi gönderilmiştir.
21. Cumhuriyet Başsavcılığının talebine uygun olarak Emniyet Müdürlüğünce bir emniyet müdürü idari yönden olayı araştırmak üzere 11/1/2016 tarihinde görevlendirilmiştir. İdari yönden yapılan araştırmada başvurucunun iddiasını doğrulayan kamera kaydının bulunmadığı, ayrıca iddialarıyla uyumlu şekilde düzenlenmiş bir adli raporun da bulunmadığı belirtilmiştir. Ayrıca olay yerinde görevlendirilen personelin bir kısmının il dışından geldiği, olay yerindeki kalabalık ve kargaşa içinde hangi polis memurunun başvurucuya karşı güç kullandığının tespit edilmesinin zor olduğu vurgulanmıştır. Bu kapsamda Emniyet Müdürlüğünde 22/2/2016 tarihinde verilen idari soruşturma açılmasına yer olmadığına dair karar Cumhuriyet Başsavcılığına 25/2/2016 tarihli yazıyla bildirilmiştir.
22. Cumhuriyet Başsavcılığı; başka bir adli soruşturma dosyası içinde bulunan, Valiliğinin çeşitli sivil toplum örgütlerine gönderdiği 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarına tahsis edilen alanların belirtildiği bildirimleri de dosya arasına almıştır. Anılan yazılı bildirimlerde Valilik, toplantı ve gösteri yürüyüşüne ilişkin kanun hükümleriyle bu konudaki yargı içtihatlarına değinmiş ve kutlama yapılacak alanlara ilişkin detaylı bilgilere yer vermiştir.
23. Cumhuriyet Başsavcılığı, kolluk tarafından gönderilen olaya ilişkin kamera görüntüleri üzerinde inceleme yapılması amacıyla 18/4/2016 tarihinde bilirkişi görevlendirmiştir. Bilirkişi 30/5/2016 tarihinde raporunu sunmuştur. Raporda toplam üç adet DVD'ye kaydedilmiş görüntülerin çözümünün yapıldığı, görüntülerde göstericilerin yüzlerinde maske olduğu, trafik akışına mani oldukları, kolluk görevlilerinin birden fazla kez "Dağılın!" yönündeki ikazlara karşı taş, havai fişek gibi cisimler attıkları belirtilmiştir. Raporda; gösterici grubun kaldırım taşlarını söktüğü, çöp bidonlarından barikat kurduğu, sokak aralarında insan ve araç geçişine mâni olduğu, çevrede bulunan iş yerlerinin bu nedenle kapatıldığı, vatandaşların normal yaşamlarına devam edemediği hususlarına da değinilmiştir. Ayrıca kolluk görevlilerinin tazyikli su ve göz yaşartıcı gazla gösterici gruba müdahale ettiği ancak başvurucunun bu olaylar sırasında yaralanıp yaralanmadığının tespit edilemediği belirtilerek görüntülerden elde edilen bazı fotoğraflara yer verilmiştir.
24. Cumhuriyet Başsavcılığınca 2/6/2016 tarihinde verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla soruşturma sonuçlandırılmıştır. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"Müşteki Medine EREN vekili aracılığıyla vermiş olduğu 03/12/2014 tarihli şikayet dilekçesine binaen vermiş olduğu 14/01/2015 tarihli ifadesinde, ... [ifade zabtına yer verilmiştir] demiştir.
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı İkinci İhtisas Kurulunun 28 Ağustos 2015 tarihli,5454 karar numaralı raporunda, ... [sağlık raporuna yer verilmiştir] yazılıdır.
Başsavcılığımızca İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazılan 03/11/2015 tarihli müzekkereyle; ...istenmiştir.
İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün Medine EREN'in şikayeti hakkında konulu 18/12/2015 tarihli, 47909374.16769.Ds:2.(62397).26308-393 Sayılı cevabi yazısında, ... belirtilmiştir.
İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 47909374-17014(32143)-2015/14019(EGM)/1017473 sayılı işlemden kaldırma konulu yazısında, ... disiplin yönünden araştırılması gerekiyorsa soruşturulması için ... 11.01.2016 tarihli olurları ile görevlendirilmiştir.
... [idari soruşturma kapsamında yapılan değerlendirmelere yer verilmiştir]
İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 10/03/2016 tarih, 47909374-16769.(91244).2015/26308-42 sayılıyazısında çevik kuvvet gruplarının toplumsal olayların durumuna göre talimat çerçevesinde görevlendirildikleri noktalardan ayrılarak gösterici gurupların dağıtmak amacıyla arkalarından takip edebildikleri, kendilerine yönelik bir fiili saldırı veya mukavemet durumunda mevzuatta belirtilen şekilde müdahale edebildikleri toplumsal olaylara uzun süreli müdahalelerde bulunulduğu ve sürekli noktalara zaman zaman kuvvet kaydırmaları yapılabildiğibelirtilmiş ve yazı ekinde sayısı binleri geçen polis memurlarının isim-görevlistesi gönderilmiştir.
Benzer konuda soruşturma yürütülmüş C. Başsavcılığımızın 2014/63607 sayılı dosyasındaki 1 Mayıs 2014 tarihindeki 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarının nerede ve ne şekilde yapılacağına ilişkin resmi yazışmaların birer örneği Uyap ortamından çıktı alınarak bu dosya içerisine konulmuştur.Bu belgeler ... [yazı içeriklerinden bahsediliyor]
Dosyadaki görüntüler üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonrasında düzenlenen 30/05/2016 tarihli raporda, E5 üzeri Şişli ilçesi Mecidiyeköy civarı cadde ve sokaklarında göstericilerin yüzlerinde maske olduğu, ellerinde pankart ile slogan attıkları, kalabalık gruplar halinde hareket ettikleri, emniyet görevlilerinin gruba defalarca uyarılarda bulunduğu ancak gösteri yapan grubun dağılmamakta ısrar ettiği, zaman zaman emniyet görevlilerine taş, hava-i fişek vb eşyalar attıkları, grubun kaldırım taşlarını, çöp bidonlarını vb cisimlerden barikat kurdukları, bu sayede çevrenini zarar gördüğü, grubun şiddet içeren eylemlerde bulundukları, sokak aralarında insan araç geçişlerinin yapılan eylemler nedeniyle engellenmiş olduğu, eylemler sırasında çevrede bulunan esnaflara ait dükkanların kapalı olduğu, vatandaşların bu eylemler sırasında normal günlük yaşantısını devam ettiremeyeceği, emniyet görevlilerinin gösteri yapan gruplara karşı tazyikli su ve gaz bombasıyla müdahale ettiklerinin görüldüğü belirtilmiştir.
C. Başsavcılığımızca toplanan deliller ışığında müştekinin katıldığı gösterininbarışçıl olup olmadığı, müdahalenin gerekliliği veşikayete konu müdahalenin orantılı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Disk ve Kesk V. Türkiye (38676/08) kararında ve İstanbul Valiliğinin 29/04/2014 tarih ve 15342297-492-20222 sayılı yazısında da belirtildiği üzere Taksim Meydanı İstanbul şehrinin kalbinde yer almaktadır. Bu bölge ve civar bölgerdeyapılacak geniş katılımlı toplantı ve gösterilerİşçi Bayramına katılanların sayısı da dikkate alındığında büyük ölçekli bir gösterinin kamu düzenini aksatacağı açıktır. İstanbul Valiliği tarafındantoplantı ve gösterinin yapılmamasına yönelik bir açıklama bulunmamaktadır. Valilik toplantı ve gösteri yeri olarak Yenikapı Gösteri ve MitingAlanını belirlemiştir.Yazıda katılımcıların bu alana ulaşmalarını temin için otobüs tahsis edilmesi dahil kolaylıklar sağlanacağını da açılanmıştır.Bu noktada Yenkapı Gösteri ve Miting Alanınınherhangi bir yer olmadığının tespiti için söz konusu yerin toplantı ve gösterileri için özel olarak düzenlendiği siyasi partilerin mitinglerinde de kullanıldığınıbelirtmek gerekmektedir. Taksim Meydanının İşçi Bayramı için sembol bir yer olduğu şüphesizdir. Bu nedenle Valilik kararında2429 Sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatilleri Hakkında Kanunun2. Maddesi uyarıncakonfederasyonlar ve bağlı sendikalar siyasi partiler, meslek odaları ile çeşitli sivil toplum kuruluşlarının bayram kutlaması amacıyla Taksim Meydanında çelenk koyma basın açıklaması ve anma etkinliğinin sembolik katılım ile yapılmasına izin verileceği belirtilmiştir. Valilik tarafından yapılan tüm bu açıklamaya karşın yüksek sayıda katılımcıyla müştekinin de katıldığı yürüyüşün yapılması Polisin uyarılarına bilirkişi raporlarında belirtildiği üzere ve Valilik yazısındaki istihbarat birimlerinden yasadışı terör örgütlerinin ve uzantısı olan grupların güvenlik görevlilerine karşı şiddete başvuracağı dair istihbaratı doğrular şekilde taş, sopa vb. nesneler atılarak cevap verilmesikarşısında düzenlenen gösteri ve yürüyüşünbarışçıl olduğunu kabul etmek mümkün değildir.
2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 24. maddesitoplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensuplarınatopluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılacakları ihtarında bulunma vetopluluk dağılmazsa zor kullanma yetkisi vermektedir. Bunun yanında 2559 S.Y. m. 16 uyarınca görevlerini yaparken direnişle karşılaşmaları halinde Polisin bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkisi bulunmaktadır.
Yapılan soruşturma sonunda;
1-Müştekininde katıldığı gösterinin barışçıl olmaması, Polisin uyarılarına rağmen dağılmayan grubun Polis memurlarına yönelik saldırı gerçekleştirilmiş olması,
2-Polis memurlarınınmüdahale ettikleri olayın niteliğine göre zor kullanma yetkilerinin bulunması,
3-Müştekinin raporlarındaki bulgularınniteliği, müştekinin şikayetindeki bir çok iddia ile Adli Tıp Kurumu Başkanlığı İkinci İhtisas Kurulunun 28 Ağustos 2015 tarihli, 5454 karar numaralı raporundaki tespitlerin birbiriyle uyuşmaması,
Dikkate alındığında müştekinin soyut iddiası dışında görevli polis memurlarının zor kullanırken orantılı davranmadıklarına, zor kullanma yetkisinde sınırı aşarak sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle müştekiyi kasten yaraladıklarına ilişkin kamu davası açmak için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği anlaşılmıştır.
Bu nedenle;
KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA, [karar verilmiştir.]"
25. Başvurucu, bu karara itiraz etmiş; İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 1/7/2016 tarihli kararıyla itiraz reddedilmiştir. Ret kararı 15/7/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
26. Başvurucu 12/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar."
28. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar" kenar başlıklı 172. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir..."
29. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun "Yasak yerler" kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ... gösteri yürüyüşleri düzenlenemez.
Genel meydanlardaki toplantılarda, halkın ve ulaşım araçlarının gelip geçmesini sağlamak üzere valilik ve kaymakamlıklarca yapılacak düzenlemelere uyulması zorunludur."
30. 2911 sayılı Kanun'un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"a) ... uygun biçimde bildirim verilmeden veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;
...
e) ...22 nci maddedeki yasak ve önlemlere uyulmaksızın,
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."
31. 2911 sayılı Kanun'un "Toplantı veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması" kenar başlıklı 24. maddesinin altıncı fıkrası şöyledir:
"Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut imkanlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılıcakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır."
32. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun "Zor ve silah kullanma" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Mevzuat
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "İşkence yasağı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz."
34. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 7. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye ya da zalimane, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya maruz bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası olmadan tıbbi ya da bilimsel deneylere tabi tutulamaz."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiği belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (birçok karar arasından bkz. Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
36. AİHM, 3. maddenin ihlal edildiği iddialarını incelerken makul bir şüpheyi yeterli görmeyerek iddianın makul şüphenin ötesinde sayılabilecek bazı delillerle desteklenmiş olması şartını aramıştır (İrlanda/Birleşik Krallık [BD], B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 161; Labita/İtalya, § 121). AİHM'e göre ileri sürülen iddiaya getirilen kanıt yeterince açık, kuvvetli ve birbiriyle uyumlu bazı çıkarımlardan ya da benzer yönde olup aksi ispat edilmemiş karinelerden de oluşabilir (aynı kararda bkz. § 161). AİHM, kötü muamele yasağının ihlali anlamında ileri sürülen bazı delillerin -delil değerlendirmesi yapma noktasında kendisinden daha avantajlı olduğunu kabul ettiği- ulusal yargı makamlarınca makul bir şekilde çürütüldüğü durumda savunulabilir bir kanıt olmadığını kabul ederek 3. maddenin ihlal edilmediği sonucuna varmıştır (Klaas/Almanya, B. No: 15473/89, 22/9/1993, § 30).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 12/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
38. Başvurucu; kolluk görevlilerinin gerekli olmadığı hâlde ve orantısız güç kullanarak yaptığı müdahale sonucunda yaralandığını, tehdit ve hakarete maruz kaldığını, bu olaya ilişkin yürütülen soruşturmanın etkisiz olduğunu zira olay anına ilişkin kamera görüntüleri gibi gerekli delillerin toplanmadan karar verildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığı kararına yapılan itiraz üzerine verilen ret kararının yeterli gerekçeyi içermediğinden de yakınmıştır. Başvurucu anılan iddiaları kapsamında Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı, Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı ve Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun kamu görevlilerinin darp, hakaret ve tehdidine maruz kaldığını yönündeki iddiasının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Başvurucunun adil yargılanma ve etkili başvuru hakları yönünden ileri sürdüğü şikâyetlerin kötü muamele yasağının usul boyutu içinde incelenmesi gereken hususlar olduğu anlaşıldığından anılan haklar yönünden ayrıca bir inceleme yapılmamıştır.
40. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
41. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme'nin 3. maddesi istisna öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 15. maddesi kapsamında da benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74).
42. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
43. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturma yapılmasını gerektirmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 111).
44. Başvurucu, katılmış olduğu bir gösterinin dağıtılması esnasında kolluk görevlilerince tazyikli su sıkıldığını, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullanıldığını, yaklaşık dört metre mesafeden atılan gaz kapsülünün sol bacağının arka kısmına isabet ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca bir polis memurunun da yaralı ayağına tekme atıp tehdit ve hakarette bulunduğunu ileri sürmektedir.
45. Başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesinde ve ayrıca ifade zaptında maruz kaldığı eylem sonucu vücudundaki yaralanmalara ilişkin de detaylı açıklamalarda bulunmuştur (bkz. § 15). Buna göre yakın mesafeden atılarak bacağına isabet eden göz yaşartıcı gaz kapsülü dışında başvurucu -bireysel başvuruda dile getirmediği- yere düşmesi nedeniyle üst dudağının patladığından, yüzünde çizik ve kızarıklar oluştuğundan, elinde çatlak ve sol kulağında zedelenme olduğundan da yakınmıştır.
46. Ne var ki başvurucunun ileri sürdüğü yaralanma şikâyetleri, hakkında düzenlenen sağlık raporlarıyla tam olarak doğrulanabilmiş değildir (bkz. §§ 11-13, 16, 17). Düzenlenen sağlık raporlarında, başvurucunun tazyikli su ve göz yaşartıcı gazdan etkilendiğine dair bir iddiasına ya da bu yönde tıbbi bir bulguya da yer verilmemiştir. Özellikle başvurucunun dudağının patlaması, yüzünde çizik ve kızarıklar oluşması, sol kulağında zedelenme hususlarında hiçbir tespit bulunmamasıyla sol bacağı arka kısmında bir yaralanma tespit edilmemiş olması oldukça dikkat çekicidir. Ayrıca başvurucu hakkında düzenlenen ilk sağlık raporunda darp iddiasının bulunmaması ve olay öyküsünün düşme olarak nitelendirilmesi önemlidir (bkz. § 11). Başvurucunun hem adli soruşturma safhasında hem de bireysel başvuruda söz konusu sağlık raporlarının gerçeği yansıtmadığı, eksik ya da hatalı düzenlendiği yönünde bir şikâyeti de bulunmamaktadır. Şu hâlde söz konusu sağlık raporları, düşmeye bağlı yaralanma dışında bir olguyu temellendirmemektedir. Başka bir ifadeyle başvurucunun ileri sürdüğü darp iddiası tıbbi olarak ispatlanabilmiş değildir. Nitekim ATK 2. İhtisas Kurulu raporunda da anılan çelişkiye yer verilmiş ve başvurucunun iddialarının, hakkında düzenlenen sağlık raporlarıyla uyuşmadığı vurgulanmıştır (bkz. § 17). Başvurucu hakkında TİHV tarafından düzenlenen sağlık raporundaki tespitlerin de anılan çelişkiyi gidermede yeterli olduğu söylenemez (bkz. § 14).
47. ATK tarafından düzenlenen ilk raporda (bkz. § 16) başvurucunun 2012 yılında sol dizinden ameliyat olduğu bilgisine yer verilmiştir. Buna göre başvurucunun olay tarihinden önce de sol dizinde sağlık problemi yaşadığı, olay günü de yine sol dizi üzerine düşmesi sonucu yaralandığı anlaşılmaktadır. Başvurucudaki yaralanmanın normale göre daha ağır sonuç doğurmasında daha önceki sağlık probleminin ve bu kapsamda geçirdiği ameliyatın etkisinin olmadığı söylenemeyecektir.
48. Sonuç olarak başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığı iddiaları ve hakkında düzenlenen sağlık raporları birlikte değerlendirildiğinde -etkili bir soruşturma yapılmasının da ön şartı olan- savunulabilir bir iddianın kamu makamlarına sunulduğu savunulamaz.
49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
50. Başvurucu katılmış olduğu toplantının barışçıl olduğunu, herhangi bir şiddet eyleminde bulunmamasına rağmen yapılan gereksiz müdahale ile toplantının dağıtılmasının hukuka aykırı olduğunu iddia etmektedir. Toplantı için kamu makamlarından önceden izin alınmasına gerek olmadığını, ayrıca toplantının kamu makamları tarafından öngörülen alanların birinde yapılmasının da gerekmediğini belirterek Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altın alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
53. Başvurucunun katılmış olduğu bir gösteride kolluk görevlileri tarafından güç kullanılması ile toplantının dağıtıldığı, bunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
54. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
55. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
56. 2559 sayılı Kanun'un 16. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (bkz. § 32).
(2) Meşru Amaç
57. Başvuruculara gösteri sırasında müdahale edilmesinin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3)Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel İlkeler
Demokratik Toplumda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Önemi
58. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
59. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51) ve orantılı (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan § 33, 56; Ferhat Üstündağ, § 48) olması gerekir.
Barışçıl Toplantı Hakkı
60. Anayasa’nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle değiştirilmesi ve gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlere sahip kişilere toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla kendilerini ifade edebilme imkânı sunulmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54).
61. Eğer toplantı şiddet içeriyorsa veya bu toplantıda şiddete çağrıda bulunuluyorsa bu toplantının barışçıl olduğu, dolayısıyla Anayasa'nın 34. maddesinin sağladığı korumadan yararlanacağı söylenemez (Ferhat Üstündağ, § 51).
62. Bu noktada Anayasa Mahkemesi toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyen ile bu toplantılara katılanların niyetlerini önemser. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplantı kavramı dışındadır. Dolayısıyla henüz şiddet hareketlerine başvurmamış olsalar bile şiddet kullanma niyetinde olduğu makul gerekçelerle ortaya konulmuş olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplantı kavramı dışında mütalaa edilebilir. Böyle bir durumda Anayasa'nın 34. maddesi yetkililere şiddet hareketlerini önlemeye yönelik bazı makul tedbirlerin alınması görevini yükler (Ferhat Üstündağ, § 53).
63. Bununla birlikte bir kimsenin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, katıldığı bir toplantı sırasında yer yer görülen şiddet hareketleri sebebiyle otomatik olarak ortadan kalkmaz. Bir kimse davranışlarıyla şiddet kullanma niyetini ortaya koymamış veya katıldığı bir toplantıda cereyan eden şiddet hareketlerine iştirak etmemiş ise bu kişinin Anayasa'nın 34. maddesinin altında güvenceye alınmış olan hakları korunmaya devam eder. Barışçıl bir gösteride bazı kimselerin bunu kötüye kullanarak şiddete başvurmaları, niyeti barışçıl olan bir toplantıya katılanların toplantı hakkına müdahaleyi haklı kılmaz. Böyle durumlarda kolluk güçlerinin toptan yasaklama yerine barışçıl toplantı yapanlarla şiddete başvuranları ayrıştırma ödevi vardır. Kolluk, şiddet hareketlerini engelleyecek ölçülü tedbirler alarak başkalarının haklarını güvenceye almalıdır. Ancak şiddet yaygınlaşmış ve toplantıya bir bütün olarak hâkim olmuş ise artık barışçıl bir toplantıdan bahsedilemez (Ferhat Üstündağ, §§ 54, 55).
64. Dolayısıyla kamu gücünü kullanan organlar toplantı hakkının kullanılmasını engellemiş iseler ya şiddetin toplantı ve gösteri yürüyüşünün tamamına hâkim olduğunu kanıtlamaları ya da hakkına müdahale ettikleri bireylerin bizzat bu şiddet olaylarına katıldığını ispat etme yükümlülüğü altındadırlar. Bu bağlamda barışçıl bir toplantıya müdahale etmek için genel ve muğlak bazı gerekçelere dayanılması yeterli kabul edilemez. Bir toplantının barışçıl olmadığı iddia edildiği takdirde kimin ne şekilde şiddet kullandığının gösterilmesi gerekir (Ferhat Üstündağ, § 56).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
65. Başvurucu, gösteriye katıldığı anda kolluk görevlilerinin güç kullanılarak müdahaleye başladıklarını belirtmektedir (bkz. § 10). Dolayısıyla anılan müdahaleden önceki gösteri sürecine ilişkin olarak başvurucu bir hak ihlali ileri sürmediğinden buna dair bir inceleme yapmaya gerek duyulmamıştır.
66. Kolluk görevlilerince olaya dair düzenlenen evrak (bkz. § 20) ve kolluğun ilgili birimi tarafından kayda alınan kamera görüntüleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi (bkz. § 23) birlikte değerlendirildiğinde göstericilerin azımsanmayacak bir kısımının barışçıl bir tutum içinde olmadığı anlaşılmaktadır. Zira yüzlerini bezle kapatan, taş, havai fişek ve sıvı gaz bombası (molotof) ile kolluk görevlilerine saldıran, yollara barikat kuran ve bu barikatları ateşe veren göstericilerin varlığı kamera görüntüsü gibi objektif bir delille ortaya konulabilmektedir. Çok sayıda göstericinin yüzlerini tanınmayacak şekilde kapatarak yanıcı ve patlayıcı maddeler ile gösteriye gelmiş olması, onların daha baştan şiddet kullanma niyetinde olduğunu göstermektedir. Her ne kadar başvurucu hakkında şiddet eyleminde bulunduğuna dair bir adli işlem, delil ya da bu yönde bir itham bulunmasa da kamu otoriteleri ve yargı makamlarının anılan şiddet eylemlerinin tüm gösteriye yayıldığı ve gösteriyi bir bütün olarak barışçıl olmaktan çıkardığı yönündeki tespitlerinin temelsiz olduğu söylenemez. Kaldı ki başvurucu da -kamu makamlarının iddiasının aksine- toplantının bir bütün olarak barışçıl amacı dışına çıkmadığına ilişkin olgusal temellendirme içeren bir argüman sunmuş değildir. Dolayısıyla somut olayın koşulları gözetildiğinde kolluk görevlilerinin barışçıl toplantı yapanlarla şiddete başvuranları ayrıştırmada çok büyük zorluk yaşadığı anlaşılmaktadır.
67. Bir diğer husus ise Şişli gibi merkezî bir yerde -trafik akışı, ticaret vb. gibi- olağan yaşamın akışını ciddi derecede bozacak biçimde ve önceden bildirim yapılmadığı için kamu otoritesine gerekli güvenlik tedbirlerini alma fırsatı da verilmeden gerçekleştirilen gösterinin kolluk görevlilerince dağıtılmak istenmesinin yadırganamayacağıdır. Kaldı ki kamu makamları olay tarihinden makul bir süre önce -başvurucunun da toplantının amacı olarak belirttiği- 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlaması için tahsis edilen alanları kamuoyuna açıkça ilan etmiştir (bkz. § 8). Tüm bu hususlar gözetildiğinde gösteriye kolluk görevlilerince yapılan müdahalenin zorunlu sosyal bir ihtiyacı karşılamadığı ileri sürülemez.
68. Gösteriye müdahale edilmeden önce kolluk görevlilerince gruba dağılmaları yönünde birden fazla kez sesli ikazda bulunulduğu, ancak göstericilerin ikazlara şiddet eylemleri ile karşılık vermesi nedeniyle kalabalığın dağılması için makul bir süre beklenmeksizin, güç kullanılarak müdahalede bulunulmak zorunda kalındığı belirtilmiştir (bkz. § 20). Kolluk görevlilerinin gösterici gruba önce tazyikli su ve sonrasında göz yaşartıcı gazla müdahalede bulunması, kalabalığın dağılmasının ardından güç kullanımına devam edildiği yönünde olgusal temele sahip bir iddianın (başvurucunun bu yöndeki iddiasının savunulabilir bulunmadığına ilişkin olarak bkz. §§ 44-49) bulunmaması hususları da gözetildiğinde kolluk tarafından kullanılan gücün orantılı olmadığı söylenemez. Nitekim başvurucuda meydana gelen -ilk sağlık raporuna göre düşmeye bağlı- yaralanmanın niteliği de gözetildiğinde aksi yönde bir tespit yapılamamıştır.
69. Şu hâlde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin zorunlu sosyal bir ihtiyaca karşılık geldiği ve orantılı olduğu anlaşıldığından demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olduğu sonucuna ulaşılamamıştır.
70. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.