TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET ERDEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/10891)
|
|
Karar Tarihi: 9/9/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 8/12/2020-31328
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Zeynep KARAKOÇ DOĞANOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet ERDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, disiplin cezasına karşı açılan iptal
davasında ceza yargılaması sonucu verilen beraat kararının dikkate alınmaması
nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 7/6/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Tapu ve Kadastro Bölge Müdürlüğünde mutemet
olarak görev yapmaktadır.
A. Başvurucu
Hakkındaki Ceza Soruşturması Süreci
9. Başvurucu, doğrudan temin yöntemi ile akaryakıt
alımlarına ilişkin işlemleri 2006-2008 yılları arasında yürütmüştür. Bu
alımlarda ihaleye fesat karıştırıldığı yolundaki ihbarlar üzerine Edirne İl
Emniyet Müdürlüğünce harekete geçilmiş, on beş farklı ihaleye fesat
karıştırılmasına ilişkin bilgi ve belgeler Edirne Cumhuriyet Başsavcılığına
(Savcılık) bildirilmiştir.
10. Başvurucu 10/4/2008 tarihinde tutuklanmış ve ihaleye
fesat karıştırma suçundan hakkında iddianame düzenlenmiştir. Savcılık; daha
sonra suç işlemek amacıyla örgüt kurma, özel belgede sahtecilik ve suç işlemek
amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından da ek iddianame düzenlemiştir.
11. İdarenin olaylardan haberdar olması üzerine idari
soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma sonucunda düzenlenen 8/5/2008 tarihli
soruşturma raporunda, başvurucunun gerçekleştirme görevlisi olarak söz konusu
alımlarla ilgili tüm işlemleri yaptığı ve tüm evrakı hazırladığı
belirtilmiştir. Bu dönemde yapılan akaryakıt ihalelerinde teklif mektubu veren
bazı şirket yetkililerinin ifadelerinde teklif mektuplarındaki imza ve el
yazılarının kendilerine ait olmadığını beyan ettiği, yapılan incelemede teklif
mektuplarının sahte olduğu tespitlerine yer verilmiştir. Raporda, başvurucunun
aynı eylemi dolayısıyla yargılandığı Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi)
verilecek kararla hüküm giymesi durumunda devlet memurluğundan çıkarma cezası
ile cezalandırılması yolunda teklif getirilmiştir.
12. Ceza Mahkemesinin 11/11/2009 tarihli kararı ile
başvurucunun ihaleye fesat karıştırma, örgüt kurma ve örgüte üye olma
suçlarının unsurları oluşmadığından beraatine, bazı ihalelerde başka
şirketlerin de teklif vermiş gibi gösterilmesi amacıyla sahte özel belge
düzenleme ve kullanma suçuna iştirak ettiği gerekçesiyle diğer sanıklarla
birlikte hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Bununla birlikte bu
cezalar nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı
verildiği anlaşılmıştır.
13. Savcılık ve Hazine vekili beraat hükmünü temyiz
etmiştir. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 1/10/2013 tarihli ilamıyla ihaleye fesat
karıştırma suçundan verilen beraat kararını eksik soruşturmayla beraat kararı
verildiği gerekçesiyle bozmuştur. Yeniden yapılan yargılama sonucunda Ceza
Mahkemesi 19/12/2014 tarihli kararıyla tekrar beraat kararı vermiş, bu karar da
temyiz edilmeden kesinleşmiştir.
B. Disiplin
Cezasına Karşı Açılan İptal Davası Süreci
14. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Disiplin Kurulu
16/7/2008 tarihli kararıyla başvurucuya 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (D) bendinin (f) alt
bendinde yer alan "Gerçeğe aykırı rapor ve belge düzenleme"
fiilini işlediği gerekçesiyle bir yıl süreyle kademe ilerlemesinin durdurulması
cezası verilmesine karar vermiştir.
15. Başvurucu, anılan işlemin iptali istemiyle Edirne
İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme 28/4/2010 tarihli kararıyla
davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
".. davacının aynı eylemi sebebiyle
yargılandığı Ağır Ceza Mahkemesinde özel belgede sahtecilik suçundan suçlu
bulunarak hüküm giymiş olması ve soruşturma raporundaki tespitler, tanık
ifadeleri ve diğer bilgi ve belgelere göre davacının üzerine atılı bulunan
gerçeğe aykırı belge düzenlemek suçunu diğer sanıklarla birlikte iştiraken
işlediği sonucuna varıldığından bu eylemi nedeniyle verilen disiplin cezasında
hukuka aykırılık görülmemiştir."
16. Başvurucunun ceza davasında beraat ettiğini, bir
başka ifadeyle suçluluğunun hükmen sabit olmadığını, bu sebeple mahkeme
kararının bozulması gerektiğini ifade ettiği temyiz istemi Danıştay Onikinci
Dairesinin (Daire) 13/11/2014 tarihli kararıyla reddedilerek mahkeme kararı
onanmıştır. Karar düzeltme istemi de Dairenin 31/3/2016 tarihli kararıyla
reddedilmiştir. Bu karar 26/5/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 7/6/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 657 sayılı Kanun'un "Disiplin cezalarının
çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller" kenar başlıklı 125.
maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Kademe ilerlemesinin durdurulması:
Fiilin ağırlık derecesine göre memurun, bulunduğu kademede ilerlemesinin 1 - 3
yıl durdurulmasıdır.
...
f) Gerçeğe aykırı rapor ve belge düzenlemek
..."
19. 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
"Geçmiş hizmetleri sırasındaki
çalışmaları olumlu olan ve ödül veya başarı belgesi alan memurlar için
verilecek cezalarda bir derece hafif olanı uygulanabilir."
20. 657 sayılı Kanun'un "Disiplin cezası vermeye
yetkili amir ve kurullar" kenar başlıklı126. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
"Uyarma, kınama ve aylıktan kesme
cezaları disiplin amirleri tarafından; kademe ilerlemesinin durdurulması
cezası, memurun bağlı olduğu kurumdaki disiplin kurulunun kararı alındıktan
sonra, atamaya yetkili amirler il disiplin kurullarının kararlarına dayanan
hallerde Valiler tarafından verilir."
21. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Özel belgede sahtecilik" kenar başlıklı 207. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bir özel belgeyi sahte olarak
düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde
değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır."
B. Uluslararası
Hukuk
1. İlgili Sözleşme
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir..."
"Kendisine bir suç isnat edilen
herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır."
2. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi İçtihadı
23. İlgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı
için bkz. Didem Ekşiler, B. No: 2014/11453, 9/1/2019, §§ 29-35.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 9/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
25. Başvurucu; imza ve kaşeler üzerinde adli tıp
incelemesi yapılması yolundaki taleplerinin gerek ceza davasında gerekse idare
mahkemesinde dikkate alınmadığını, hangi gerekçelerle taleplerinin
reddedildiğinin belirtilmediğini, Mahkemenin ret kararı ile Ceza Mahkemesince
verilen beraat kararının birbirleriyle çeliştiğini, suçu olmadığı hâlde
disiplin cezası alması nedeniyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin de ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucu; her ne kadar gerekçeli karar hakkı ile suç ve cezaların
kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiş ise de anılan şikâyetin
içeriği incelendiğinde başvurucunun şikâyetinin özünün ceza yargılamasının
beraat kararı ile sonuçlanmış olmasına, disiplin cezasının iptal edilmemesine
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan başvurucunun iddialarının masumiyet
karinesi bakımından incelenmesi gerekmektedir.
27. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti"
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
28. Anayasa'nın "Suç ve cezalara ilişkin
esaslar" 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar, kimse suçlu sayılamaz."
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
29. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan
Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında adil
yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı
Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle
Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına
alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği
belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesine söz konusu ibarenin
eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal
güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No:
2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin gözönünde
bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).
31. Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında,
bir suçla itham edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar
masum sayılacağı düzenlenmiştir. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmek
suretiyle Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir
(Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).
32. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet
karinesinin sağladığı güvencenin iki boyutu bulunmaktadır. Güvencenin ilk
boyutu kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka
ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında
olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar
kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını
yasaklar. Güvencenin bu boyutunun kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten
mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli
makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar
kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli
kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil
ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve
yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali
söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39). Güvencenin
ikinci boyutu ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm
kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla
ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının
toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve
uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).
33. Masumiyet karinesine ilişkin anayasal güvencelerin
harekete geçirilebilmesi için kural olarak kişinin suç isnadı altında bulunması
gerekmektedir. Bununla birlikte masumiyet karinesinin ikinci boyutuna ilişkin
güvencelerin uygulanabilmesi, kişinin hâlihazırda suç isnadı altında
bulunmasını zorunlu kılmamaktadır. Ancak ceza yargılamasının sonuçlanmasından
sonra başlayan veya ceza yargılaması henüz sonuçlanmadan başlasa bile ceza
yargılamasının kesinleşmesinden sonra da devam eden medeni hak ve yükümlülüklere
ilişkin yargılamalarda masumiyet karinesinin uygulanabilmesi için başvurucunun
söz konusu medeni yargılama ile hakkında yürütülen ve sona eren ceza
yargılaması arasında bağlantı bulunduğunu göstermesi gerekmektedir. Medeni hak
yargılamasında, ceza yargılamasında verilen kararın sonucunun dikkate alındığı
ve değerlendirildiği veya ceza dosyasında yer alan delillerin irdelendiği ya da
başvurucunun hakkındaki suçlamayı doğuran olaylara dahli ile ilgili
irdelemelerde bulunulduğu veyahut başvurucunun muhtemel suçluluğuyla ilgili
yorum yapıldığı hâllerde söz konusu bağlantının var olduğu kabul edilebilir.
Bununla birlikte hukuk yargılaması ile ceza yargılaması arasındaki bağlantının
varlığına işaret eden olguların tüketme yoluyla sayılmasının mümkün olmadığı,
bunların kararların verildiği yargılamaların türüne ve içeriğine göre
değişebileceği kabul edilmelidir. Ancak bağlantının varlığı değerlendirilirken
kararda kullanılan dilin kritik öneme sahip olacağı vurgulanmalıdır (benzer
değerlendirmeler için bkz. S.M. [GK], B. No: 2016/6038, 20/6/2019, §
38).
34. Somut olayda başvurucu ceza yargılamasında
yargılandığı bazı suçlardan beraat etmesine, bazı suçlardan ise HAGB kararı
verilmesine rağmen Mahkeme kararlarında yer alan ifadelerin kendisinin suçlu
olduğu inancına yol açtığından yakınmıştır. Dolayısıyla başvurucunun
şikâyetinin masumiyet karinesinin ikinci boyutuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır. Mahkeme kararında başvurucu hakkında yürütülen ceza
soruşturması kapsamındaki suçlamayla ilgili olarak değerlendirme yapıldığına
işaret eden ibarelerin bulunduğu gözlemlenmektedir. Sözü edilen ibarelerin
varlığı -herhangi bir ihlale yol açıp açmadıkları hususu aşağıda
değerlendirilecek olmakla birlikte- idari yargılama ile ceza yargılaması
arasında bağlantının bulunduğu sonucuna ulaşılması bakımından yeterli
görülmüştür. Dolayısıyla masumiyet karinesinin ikinci boyutunun somut olayda
uygulanabilir olduğu kanaatine varılmıştır.
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
36. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir
kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis
edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti
ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169,
26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı
kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır.
Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve
kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez; suçlu muamelesine tabi
tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
37. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan masumiyet karinesi, ceza soruşturmasıyla eş zamanlı olarak kişi
hakkında disiplin soruşturması yürütülmesine engel teşkil etmediği gibi
hakkındaki ceza soruşturmasının kovuşturmaya yer olmadığı, beraat, düşme gibi
mahkûmiyet dışındaki bir hüküm ile sonuçlanması kişiye disiplin yaptırımı
uygulanmasına veya bu kişinin başka türlü sorumluluğuna gidilmesine de mâni
oluşturmaz (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. M.E.T., B. No:
2014/11920, 3/7/2018, § 61).
38. Bu bağlamda beraat eden ya da hakkında HAGB kararı
verilen kişi aleyhine disiplin soruşturması başlatılması ve kişiye disiplin
cezası uygulanması -disiplin cezası ne kadar ağır olursa olsun- kişinin suçlu
ilan edildiği hükmüne varılabilmesi için yeterli değildir. Aynı şekilde ceza
yargılamasındaki delillerin disiplin soruşturmasında kullanılması da kendi
başına masumiyet karinesini ihlal etmez. Aksi takdirde beraat kararına,
mağdurların haksız fiil ve benzeri hukuki sebeplere dayanarak zararlarını
gidermek için tazminat davası açma hakkını, idarenin de idari düzeni sağlamak
için disiplin cezası ve diğer idari tedbirleri uygulama yetkisini ortadan
kaldıracak şekilde arzulanandan öte bir anlam yüklenmiş olur. Bu durum beraat
eden kişi lehine amacından saptırılmış bir keyfîliğe yol açar. Aynı şekilde bu
yaklaşım, beraat eden kişiye kendi fiilinin tazminat hukuku ile idare hukukuna
ilişkin sonuçlarından da kaçınma avantajı sağlar. Anayasa'nın 36. maddesi veya
başka herhangi bir maddesi masumiyet karinesinin bu şekildeki bir yorumuna
geçerlilik sağlamamaktadır.
39. Ceza muhakemesi hukuku ve disiplin hukuku farklı
kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Disiplin hukuku kurumun iç düzenini
korumayı amaçlayan ve bunun için kamu görevlilerinin mevzuata, çalışma
düzenine, hizmetin gereklerine aykırı fiillerine yönelik olarak uygulanacak
yaptırımları ve bu yaptırımların uygulanmasındaki usul ve esasları düzenleyen
bir hukuk alanıdır. Bazı hâllerde ise kamu görevlisinin fiili ceza hukuku
kapsamında suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin hukuku yönünden de
sorumluluk gerektiren bir mahiyet taşıyabilir (benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Özcan Pektaş, B. No: 2013/6879, 2/12/2015, § 25; Kürşat
Eyol, § 30).
40. Cezai sorumluluğunun bulunmadığı tespit edilmiş veya
ceza sorumluluğu ortadan kalkmış olsa dahi aynı olaylar nedeniyle -daha hafif
bir ispat külfeti temelinde- kişi hakkında başka tür bir sorumluluğun tesis
edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır. Bu bağlamda ceza yargılamasına
konu maddi olay ve olguların disiplin hukuku esasları çerçevesinde diğer kamu
makamlarınca (idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme
sonucunda ulaşılacak kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş, § 25; Kürşat Eyol,
§ 30, Galip Şahin, § 48).
41. Adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını
aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması
masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki
güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın
gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip Şahin, §
48; M.I., B. No: 2012/1268, 30/12/2014, § 50). Bu kapsamda karar
vericilerin kullandıkları dil kritik önem taşır (Mustafa Kıvrak, B. No:
2013/3175, 20/2/2014, § 36). Kamu makamlarının işlem ya da kararlarında
belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk
yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti
üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleri gerekmektedir (Galip
Şahin, § 47).
42. İdari makamlarca veya mahkemelerce salt bir kimsenin
suç isnadı altında olduğunun ifade edilmesi masumiyet karinesini zedelemez. Bu
bakımdan kişinin suç isnadı altında olduğunun belirtilmesi ile hakkında
kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı bulunmadığı hâlde onun mahkûm olduğunun kesin
bir dille ifade edilmesi veya bu yönde kanat oluşmasına yol açacak nitelikte
açıklamalarda bulunulması arasındaki ayrıma özen gösterilmelidir. İkincisi
masumiyet karinesinin ihlaline yol açarken ilki kural olarak masumiyet karinesi
yönünden bir sakıncaya neden olmayabilir.
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
43. Somut olayda başvurucu, aleyhine ceza davası açılmış
ve hüküm verilmiş olmasının disiplin cezası verilmesine ilişkin işleme karşı
açtığı davanın reddine gerekçe olarak gösterilmesi nedeniyle masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bir başka ifadeyle başvurucu
gerek idarenin disiplin cezası kararında gerekse Mahkeme kararında geçen somut
herhangi bir ifadeden şikâyet etmemiş, bir bütün olarak ceza davasındaki
suçlamalar esas alınarak disiplin cezası verilmesi ve buna karşı açtığı davanın
reddedilmesinden yakınmıştır.
44. Olayda başvurucu hakkındaki ceza ve disiplin hukuku
süreçlerinin eş zamanlı olarak yürütüldüğü ancak disiplin işlemine karşı açılan
idari davanın ceza yargılaması devam ederken ilk derece mahkemesinde
sonuçlandığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun kanun yolu aşamasında ceza davasında
beraat ettiğini, bir başka ifadeyle suçluluğunun hükmen sabit olmadığını, bu
sebeple Mahkeme kararın bozulması gerektiğini ifade ettiği, öte yandan sahte
özel belge düzenleme ve kullanma suçundan hakkında HAGB kararı verildiğinden ve
bu kararın kesinleştiğinden bahsetmediği görülmektedir (bkz. § 16).
45. Mahkeme kararının (bkz. § 15) incelenmesinden
başvurucuya disiplin cezası verilmesinin salt ceza davasına dayanmadığı, ceza
yargılamasında kullanılan deliller gözönünde bulundurularak ancak ceza
yargılamasından ayrı olarak disiplin hukuku çerçevesinde durumunun
değerlendirildiği, disiplin cezası verilmesine ilişkin işlemin Mahkemece hukuka
uygun bulunarak davanın reddedildiği anlaşılmaktadır.
46. Bununla birlikte mahkeme kararının gerekçesinde
kullanılan "belgede sahtecilik suçundan suçlu bulunarak hüküm giymiş
olması" ifadesi, ceza yargılaması sonucunda başvurucu hakkında verilen
HAGB kararının cezai bir sorumluluk yükleyen nihai bir karar mahiyetinde olduğu
algısına yol açmaktadır.
47. Ceza yargılaması sürecinde verilen kararın hem
başvurucunun dava konusu ettiği idari işlemin sebep unsurlarından biri hem de
mahkeme kararının gerekçelerinden biriolduğu görülmüş ve Mahkemenin, başvurucu
hakkındaki ceza yargılamasında verilen HAGB kararı sonucunda hüküm giydiği
çıkarımında bulunduğu değerlendirilmiştir. Bu durumda Mahkemenin iptal davasına
ilişkin yargılama kapsamında kalan yetki sınırını, başvurucu hakkında eş
zamanlı olarak yürütülen ceza yargılamasında verilen kararın sonucuna ilişkin
tespitiyle masumiyet karinesini ihlal edecek şekilde aştığı görülmektedir.
48. Dolayısıyla başvuruya konu mahkeme kararında
başvurucunun suçlu olduğuna yönelik bir ithamın olduğu görüldüğünden bireysel
başvuruya konu edilen mahkeme kararında masumiyet karinesine yönelik bir
müdahalenin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. ve 38.
maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekmektedir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden
yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya
üzerinden karar verir.”
51. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılanma
talebinde bulunmuştur.
52. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
53. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
54. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59;
Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
55. İncelenen başvuruda masumiyet karinesinin ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
56. Bu durumda masumiyet karinesinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Edirne İdare Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen, başvuru harcı
olarak ödenen 239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına
alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Edirne
İdare Mahkemesine (28/10/2010 tarihli ve E.2008/1134, K.2010/334)
GÖNDERİLMESİNE,
D. 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 9/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.