TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ENES BESLİ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/27841)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Cafiye Ece YALIM
|
Başvurucular
|
:
|
1. Enes BESLİ
|
|
|
2. Esma BESLİ
|
|
|
3. Serpil BESLİ
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Tuba AKPINAR TÜRKER
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, iş kazası neticesinde ölüm olayının meydana
gelmesiyle ilgili olarak idareye karşı açılan tazminat davasının reddedilmesi
nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 23/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle,
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen bilgi ve
belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Olayda vefat eden 1/10/1963 doğumlu Y.B.
başvurucuların eşi ve babaları olup olay tarihinde 48 yaşındadır.
9. Devlet Su İşleri (DSİ) Yaylakavak Barajı'nda bekçi
olarak çalışmakta olan Y.B. 28/12/2011 tarihinde sabah saatlerinde su
seviyesini ölçmek için gittiği barajdan evine dönerken eğimli arazide kayarak
başını kaya parçasına vurmuş ve üzerine kaya düşmesi sonucu hayatını
kaybetmiştir.
10. 28/12/2011 tarihli olay yeri inceleme raporunun
ilgili kısmı şöyledir:
"...Maktulün üzerine yuvarlandığı
belirtilen ve 6 numara ile işaretlenen kaya parçasının kopmuş olduğu mevkinin
tespiti hakkında yapılan araştırmada maktulün 320 cm ve 350 cm batı
istikametinde maktulün üst kısmı yamaçtaki 100.40 ebadındaki kayalık zeminden
kaya parçası kopma izinin olduğu tespit edildi. 7-8 olarak tespit edilen
zeminde oluşmuş kaya parçası izinden maktul istikametine ve 6 numara ile
işaretlenen kaya parçasına kadar zeminde kaya yuvarlanma izlerinin ve küçük
kaya parçacıklarının oluşmuş olduğu görüldü. 6 numara ile işaretlenen kaya
parçasının ölçüsü kayanın renk ve özellikleri bakımından olay öncesi 7-8 sayılı
bulgu numarası ile işaretlenen zeminde bulunduğu sırada maktulün muhtemelen
zemin alt hizasının bir kısmı boş olan bu kayanın üzerine basması sonucu
kayanın bulunduğu yerden aşağıya yuvarlanabileceği ve dengesini kaybederek yere
düşen maktulün üzerine gelebileceği değerlendirildi...
...Maktulün 6 metre kuzey istikametinde
kayalık ve ağaçlık küçük bir alana sıkışmış vaziyette baş kısmından kendi ön
ayağına bağlı büyükbaş hayvan tespit edildi. Bu hayvanın maktule ait olduğu
anlaşıldı..."
11. 28/12/2011 tarihli otopsi raporunda Y.B.nin kesin
ölüm nedeninin kafa travmasına bağlı intraserebral hemaroji kaynaklı
ölüm olduğu tespit edilmiştir.
12. Y.B.nin eşi olan başvurucu Serpil Besli kendisi ve
çocuğu başvurucu Esma Besli adına velayeten 30/1/2012 tarihinde DSİ Genel
Müdürlüğü aleyhine Ankara 14. İş Mahkemesinde (Mahkeme) 2.000 TL maddi tazminat
ödenmesi talebiyle dava açmıştır.
13. Mahkeme 8/2/2012 tarihli ara kararıyla Sosyal
Güvenlik Kurumu (SGK) İş Teftiş Kurulu Başkanlığından soruşturma evrakına dair
tüm bilgi ve belgelerin gönderilmesinin istenmesine, dava dilekçesinin DSİ'ye
tebliğ edilmesine karar vermiştir.
14. DSİ Genel Müdürlüğü, Y.B.nin baraj su seviyesini
ölçtükten sonra dönüş esnasında sürekli kullandığı güzergâh dışına çıkarak önceki
günlerde otlatmış olduğu büyükbaş hayvanın yanına gittiğini, bu sırada üzerine
bastığı kaya parçasının hareket etmesi nedeniyle ayağının kayarak düştüğünü,
başını kaya parçasına çarparak yaralandığını ve hareket eden kaya parçasının
üzerine düşmesi sonucunda öldüğünü, idareye kusur izafe edilemeyeceğini,
Y.B.nin dönüş yolundan saparak kendisine ait büyükbaş hayvanı kontrol etmek
için büyük ve keskin kayaların bulunduğu yolu tercih ettiğini, olayın iş kazası
olmadığını iddia ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
15. SGK Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının 12/2/2013
tarihli inceleme raporunun sonuç ve kanaat bölümünün ilgili kısmı şöyledir:
"...a)[YB.nin] maruz kaldığı kaza
olayının 5510 sayılı Kanunun 13.maddesinin (a) fıkrası uyarınca iş kazası
olarak kabul edilmesi gerektiği,
b) Kazada işçilerin sağlığını koruma ve
iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı davrandığı anlaşılan DSİ
211. Şube Müdürlüğü hakkında 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin birinci fıkrası
ile sağlık hizmet giderleri açısından aynı kanunun 76. maddesinin dördüncü
fıkrası uyarınca işlem yapılması gerektiği, yine 5510 sayılı Kanunun 21. ve 76.
Maddelerinde yer alan kaçınılmazlık ilkesinin uygulanmasına ise mahal
bulunmadığı,
...kanaatine varılmıştır."
16. Mahkeme 17/7/2013 tarihli ara kararıyla bilirkişi
raporu alınmasına karar vermiştir. 5/8/2013 tarihli bilirkişi raporu Mahkemeye
sunulmuştur. Anılan bilirkişi raporunun ilgili kısmı şöyledir:
"...Olay tarihinde DSİ'ye ait
Yaylakavak Barajında bekçi olarak istihdam edilen [Y.B.nin] işyerinde tek
başına çalıştığı, baraj sahası içinde ailesi ile birlikte lojmanda ikamet
ettiği sabah saatlerinde baraj su seviyesini kontrol etmesinden sonra dönüş
yolunda yamaçta üzerine çıktığı kayadan aşağıya düşerek yaralanıp vefat ettiği
olayda maddi gerçeklik olarak kazanın çalışanın görev sahası içinde meydana
gelmiş olması nedeniyle idarenin hayvan beslemesine müsaade etmiş olabileceği
5510 sayılı kanunun iş kazası tanımında kazanın çalışanın görev sahası içinde
meydana gelmiş olması şartı arandığından ve kazanın da [YB.nin] çalışma
sahasında meydana gelmiş olması nedeniyle ölümlü kazanın 5510 sayılı kanun
kapsamında iş kazası olarak tanımlanması gerekir.
DSİ İdaresinin [Y.B.nin] bekçi olarak
görevli olduğu baraj sahasında işlerini yürüttüğü sırada barajı kontrol için
kullandığı yol güzergahını değiştirmemesi için yazılı uygulanabilir
talimatların hazırlanmasında geliş gidiş yollarındaki tehlikeli bölgelerde
nasıl davranması hareket etmesi gerektiği noktasında eğitim verilmesinde,
hayvan besleme işlerini mesai saatleri dışında yapması gerektiği noktasında
gerekli talimatların verilmesinde veyahut müsaade edilmemesi noktasında gerekli
telkin ve yaptırımların uygulanmasında ihmali ve yukarıda sayılan nedenlerle
illiyet bağı bulunan DSİ Genel Müdürlüğünün yüzde elli oranında kusurlu olduğu
Kazalının üzerinde bulunduğu kayadan
dikkatsizliği tedbirsizliği veyahut kaya yapısının sağlamlığı gözle muayene
etmeden üzerine çıkarak yere düşüp başını çarpması ve üzerine kaya parçasının
düşerek vefat eden [Y.B.nin] yüzde elli oranında kusurlu olduğu kanaatine
varılmıştır..."
17. Başvurucular 9/4/2014 tarihinde maddi ve manevi
tazminat ödenmesi talebiyle yeni bir dava açmış ve daha önce başvuruculardan
Serpil Besli ile Esma Besli'nin açtığı maddi tazminat talepli dava ile bu
davanın birleştirilmesini talep etmişlerdir. Başvurucular aynı tarihte
bilirkişi raporu doğrultusunda ıslah talebinde bulunmuşlardır.
18. Mahkeme 15/4/2014 tarihinde başvurucular tarafından
açılan davaların birleştirilmesine karar vermiştir. 5/6/2014 tarihli karar ile
de asıl davanın kabulüne; birleşen davanın kısmen kabul, kısmen reddine karar
vermiştir. Mahkemenin gerekçeli kararının ilgili kısmı şöyledir:
" ...Maktulün de olayın meydana
geliş şekli itibariyle dikkatsizlik ve tedbirsizlik neticesi kendi yaralanması
ve müteakiben ölümüne sebebiyet vermesi olgusu da dikkate alındığında her iki
yanında ölüm olayının meydana gelmesinde eşit düzeyde ve %50 şer kusuru
bulundukları sonucuna varıldığı...
...davacı Serpil Besli açısından
10.491,97 TL maddi tazminat talebinin kabulü, davacı Esma Besli'nin zararı
kurum tarafından karşılandığından maddi tazminat talebinin reddi, davacıların
sosyal ve ekonomik durumu, maktulün olayı hazırlayıcı kusurunun büyüklüğü nazara
alınarak manevi tazminat taleplerinin davacı eş Seripil Besli bakımından 15.000
TL, çocuklar Esma ve Enes Besli bakımından ise 10.000 er TL lık kısmının
kabulü, bakiye taleplerinin reddi yönünde hukuki kanaat hasıl olmuş..."
19. Anılan karar başvurucular tarafından tazminat
miktarının az olduğu iddiasıyla; DSİ Genel Müdürlüğü tarafından da hükme esas
alınan bilirkişi raporunun keşif yapılmadan alındığı, olayın iş kazası olarak
nitelendirilemeyeceği iddialarıyla temyiz edilmiştir.
20. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi (Daire) 23/2/2015 tarihli
kararı ile "bir işverenin çalışanına karşı özen yükümlülüğü bulunduğunu
ancak bu akdi yükümlülüğün sınırsız olmadığını, zararlandırıcı olayın kazaya
uğrayanın ağır kusurundan kaynaklanması durumunda illiyet bağının kesileceğini,
bekçilik işi ile ilgisi olmayan kendi hayvanını kontrol etme işi sırasında
yüzde 60-70 oranında eğimli bir araziye çıkan Y.B.nin ağır kusurunun illiyet
bağını keseceğini, işverenin özen yükümlülüğü kapsamında alınacak bir tedbirin
bulunmadığını" belirterek mahkeme kararının bozulmasına karar
vermiştir.
21. Mahkeme 17/6/2015 tarihli kararıyla Dairenin bozma
kararına uymuş ve davanın reddine karar vermiştir. Anılan karar, Dairenin
16/11/2015 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir.
22. Nihai karar, başvuruculara 20/6/2017 tarihinde tebliğ
edilmiş olup başvurucular 23/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun "İş kazasının tanımı, bildirilmesi ve
soruşturulması" kenar başlıklı 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İş kazası;
a) Sigortalının işyerinde bulunduğu
sırada,
(...)
meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya
sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır."
24. 5510 sayılı Kanun'un "İş kazası ve meslek
hastalığı ile hastalık bakımından işverenin ve üçüncü kişilerin
sorumluluğu" kenar başlıklı 21. maddesinin (1) ve (4) numaralı
fıkraları şöyledir:
"İş kazası ve meslek hastalığı,
işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına
aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak
sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler
ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı,
sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı
olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde
kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.
(...)
İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık,
üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak
sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan
gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan
üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir.
"
25. 5510 sayılı Kanun'un "Sigortalının
kendisinden kaynaklanan sebeplerle tedavi süresinin uzaması, iş göremezliğinin
artması" kenar başlıklı 22. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) ve
(c) bentleri şöyledir:
"...Sigortalının aşağıdaki
sayılan nedenlerden dolayı iş kazasına veya meslek hastalığına uğraması,
hastalanması, tedavi süresinin uzaması veya iş göremezliğinin artması
hallerinde geçici iş göremezlik ödeneği veya sürekli iş göremezlik geliri;
...
b) Ceza sorumluluğu olmayanlar hariç,
ağır kusuru yüzünden iş kazasına uğrayan, meslek hastalığına tutulan veya
hastalanan sigortalının kusur derecesi esas alınarak üçte birine kadarı Kurumca
eksiltilir.
c) Kasdî bir hareketi yüzünden iş
kazasına uğrayan, meslek hastalığına tutulan, hastalanan veya Kurumun yazılı
bildirimine rağmen teklif edilen tedaviyi kabul etmeyen sigortalıya, yarısı
tutarında ödenir..."
B. Uluslararası
Hukuk
26. 1961 tarihli Avrupa Sosyal Şartı’nın yerini almak
üzere Avrupa Konseyi tarafından 1996 tarihinde kabul edilen (gözden geçirilmiş)
Avrupa Sosyal Şartı'nın "Güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları
hakkı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"Âkit Taraflar, işverenlerin ve
çalışanların örgütlerine danışarak, güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına
sahip olma hakkının etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak üzere;
1- İş güvenliği, iş sağlığı ve çalışma
ortamı hakkında tutarlı bir ulusal politika oluşturmayı, uygulamayı ve bunu
belli aralıklarla gözden geçirmeyi, bu politikanın temel hedefi, iş güvenliği
ve iş sağlığını iyileştirmeyi ve özellikle çalışma ortamının doğasından
kaynaklanan tehlike sebeplerini en aza indirmek yoluyla, çalışma sırasında
ortaya çıkan ya da bununla bağlantılı olan hastalıkları ve kazaları önlemeyi;
2- Güvenlik ve sağlık alanlarında
yönetmelikler hazırlamayı;
3- Denetim yoluyla bu yönetmeliklerin
uygulanmasını sağlamayı;
4- Tüm çalışanlar için, aslen koruma ve
danışmanlık işlevlerine sahip iş sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesini
desteklemeyi;
taahhüt ederler."
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam
hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Herkesin yaşam hakkı yasayla
korunur (...)"
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında
Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletlerin yalnızca kasti ve hukuka
aykırı ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda kendi egemenlik
yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak amacıyla gerekli
tedbirleri almaları için devletlere pozitif yükümlülük yüklediğini de
hatırlatmaktadır (L.C.B/İngiltere, B. No: 23413/94, 9/6/1998,
§ 36).
29. AİHM’e göre Sözleşme’nin 2. maddesi devletin
sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının bulunduğu
durumlarda devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak yaşama hakkını korumak
için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu
hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak yeterli
yargısal veya diğer tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Osman/İngiltere [BD],
B. No: 23452/94,28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/İngiltere, B.
No: 46477/99, 14/3/2002, § 54). AİHM, bu yükümlülüğün -kamusal olsun veya
olmasın- yaşama hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından
da geçerli olduğu kanaatindedir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No:
48939/99, 30/11/ 2004, § 71).
30. AİHM, Ciechonska/Polonya (B. No: 19776/04,
14/6/2011, § 67) kararında devletin yaşama hakkını güvence altına alma
görevinin kamuya açık alanlarda bireylerin güvenliğini sağlamaya yönelik makul
tedbirler almayı, ciddi bir yaralanma ya da ölüm olayının yaşanması durumunda
olayların tespit edilmesi, hatalı kişilerin sorumlu tutulması ve mağdura uygun
telafinin sağlanması bakımından yeterli nitelikteki yasal yolların mevcut
olduğunu güvence altına alan etkili ve bağımsız bir adli sisteme sahip olmayı
kapsadığını kaydetmiştir.
31. Ancak AİHM'e göre Sözleşme’nin 2.maddesikapsamında,
yetkililerin pozitif yükümlülükleri mutlak/koşulsuz değildir. Yaşama yönelik
varsayılan her tehdit, yetkilileri riski önlemek için özel önlemler almaya
zorlamaz. Özel önlemler alma yönünde bir görev, sadece yetkililerin yaşama
yönelik gerçek ve yakın bir riskin bulunduğunu bildikleri ya da bilmeleri
gerektiği ve yetkililerin durum üzerinde belirli derecede hâkimiyetlerinin
bulunduğu hâllerde ortaya çıkar (Finogenov ve diğerleri/Rusya, B. No:
18299/03, 27311/03,20/12/ 2011, § 209).
32. Diğer taraftan söz konusu pozitif yükümlülük; modern toplumların
güvenliğini sağlamadaki zorluklar, insan davranışlarının öngörülemezliği ve
belirli bir faaliyete ilişkin tercihlerin önceliklere ve kaynaklara göre
yapılması gerektiği akılda tutularak yetkililere imkânsız veya aşırı bir
sorumluluk yüklemeyecek şekilde yorumlanmalıdır (Finogenov ve diğerleri,§
209; Makaratzis/Yunanistan [BD], B. No: 50385/99, 20/12/2004, § 69).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
33. Mahkemenin 4/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
34. Başvurucular; Y.B.nin DSİ'ye ait barajda bekçi olarak
görevini yerine getirip dönerken hayatını kaybettiğini, kazanın işverenin
gözetim ve denetimindeki baraj sahası içinde olduğunu, gerekli güvenlik
önlemlerinin alınmadığını belirterek yaşam hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
35. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
36. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri,
…Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların iddiaları yaşam hakkına yönelik olduğundan şikayetleri
yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
38. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını
kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı
nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013,§ 41). Başvuru konusu
olayda müteveffa, başvurucuların babaları ve eşidir. Bu nedenle başvuruda
başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel İlkeler
40. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif
yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 50).
41. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki
alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer
bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma ödevi vardır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51). Devlet,
öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu
yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri
almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve
şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (İpek Deniz ve diğerleri, B.
No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149).
42. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar
altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17.
maddesi gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşam
hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri
oluşturmaları gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari
tedbirler, yaşam hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin
cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşam
hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
43. Öte yandan yaşam hakkının gerektirdiği pozitif
yükümlülüklerin yerine getirilmesi kapsamında alınacak tedbirlerin
belirlenmesi, idari ve yargısal makamların takdirinde olan bir husustur. Hak ve
özgürlüklerin güvence altına alınması adına pek çok yöntem benimsenebilir ve mevzuatta
düzenlenmiş herhangi bir tedbirin yerine getirilmesinde başarısız olunsa bile
pozitif yükümlülükler diğer bir tedbirle yerine getirilebilir (Bilal Turan
ve diğerleri, B. No: 2013/2075, 4/12/2013, § 59).
44. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir
tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği
durumlarda, makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin
gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle
insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar
değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate
alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak
şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).
45. Öte yandan devletin yaşamı korumaya ilişkin
yükümlülüğü, tehlikeye karşı aşırı tedbirsiz davranan kişiler bakımından da
sınırsız bir şekilde söz konusu olamaz. Ayrıca bu yükümlülük her durumda ve
koşulda tehlikeye karşı mutlak bir güvenlik sağlamayı da garanti etmez. Bununla
birlikte kamusal makamların gerekli güvenlik tedbirlerini almaları gerekirken
almamaları hâlinde özellikle korunmaya özel muhtaç kişilerin bu
tedbirsizliğinin anılan makamların sorumluluklarını tamamen ortadan
kaldırmayacağını da belirtmek gerekir (Hüseyin Münüklü, B. No:
2014/5973, 13/9/2017, § 67).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
46. Başvurucular, yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini
ileri sürmedikleri gibi somut olayda bu yönde değerlendirme yapmayı
gerektirecek bir durum da saptanmamıştır. Başvurucuların yakını eğimli arazide
kayarak başını kaya parçasına vurması ve üzerine kaya düşmesi sonucu hayatını
kaybetmiştir.
47. Olay Yeri İnceleme Tutanağı'nda başvurucuların yakını
olan Y.B.nin zemin alt hizasının bir kısmı boş olduğu muhtemel olan kayanın
üzerine basması sonucu aşağıya yuvarlandığı ve kayanın Y.B.nin üzerine düştüğü
değerlendirilmiştir. Olay Yeri İnceleme Tutanağı'nda ayrıca Y.B.nin altı metre
kuzey istikametinde kayalık ve ağaçlık küçük bir alana sıkışmış vaziyette, baş
kısmından kendi ön ayağına bağlı büyükbaş hayvan olduğu, bu hayvanın Y.B.ye ait
olduğu tespiti yer almaktadır.
48. Y.B.nin DSİ'ye ait barajda bekçi olarak çalıştığı,
baraj sahası içinde lojmanda kaldığı, olay günü su seviyesini ölçüp yetkililere
bildirmek için dönüş yolunda iken eğimli araziye çıkıp kendine ait hayvanını
kontrol ettiği sırada geçirdiği kaza nedeniyle hayatını kaybettiği hususu
açıktır. Tartışılması gereken husus idarenin gerekli tedbirleri alması
yükümlülüğünün ortaya çıkabilmesi için tehlikenin idarece bilinip bilinmediği
ya da bilinmesinin gerekip gerekmediğidir.
49. Mahkemece verilen 5/6/2014 tarihli davanın kabulüne
dair karara esas alınan 5/8/2013 tarihli bilirkişi raporunda, kazanın Y.B.nin
su seviyesini ölçtükten sonra dönüş yolunda olması ve idarenin hayvan
beslemesine müsaade etmiş olabileceği ihtimali değerlendirilerek kazanın iş
kazası olarak tanımlanması gerektiği belirtilmiştir.
50. Bireysel başvuru formu ve eklerinde başvurucuların
Y.B.nin hayvan beslemesine idarece izin verip verilmediğine ilişkin bir
beyanları olmadığı gibi idarece bu konunun bilindiğine veya bilinmesi
gerektiğine ilişkin bir bilgi veya belgeye de rastlanmamıştır.
51. Bu durumda baraj su seviyesi ölçümünü yaptıktan sonra
dönüş yolunda güzergâhını değiştirerek hayvanını beslemek için eğimli araziye
çıkan Y.B.nin kaza geçirerek hayatını kaybettiği olayda idarenin söz konusu
tehlikenin varlığından haberdar olduğunun ya da tehlikenin varlığını bilmesi
gerektiğinin kabulü makul görünmemektedir.
52. Bu noktada devletin yaşamı koruma yükümlülüğünün
tehlikeye karşı aşırı tedbirsiz davranan kişiler bakımından sınırsız bir
şekilde söz konusu olmayacağı, her durumda ve koşulda tehlikeye karşı mutlak
bir güvenlik sağlamayacağı da ifade edilmelidir (benzer yöndeki değerlendirme
için bkz. Gürkan Kaçar ve diğerleri, §75).
53. Aksinin kabulü devletin hüküm ve tasarrufu altındaki
her yerde ve koşulda devletin sorumluluğunun bulunduğunu kabul etmek anlamına
gelir ki bu kabul, modern yaşamın gerçekleri ile insan davranışlarının
öngörülemezliğini ve idarenin öncelikleri ile kaynaklarını gözetmeden kamu
makamları üzerine aşırı yük yükleyen bir yoruma meydan verir (benzer yöndeki
değerlendirme için bkz. Eren Kayaalp ve diğerleri, B. No: 2014/2433,
4/10/2017, § 62).
54. Açıklanan gerekçelerle yaşamı koruma yükümlülüğünün
ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 4/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.