TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
N.H.D. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/10910)
Karar Tarihi: 23/6/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Zeynep KARAKOÇ
Başvurucu
N.H.D.
Vekili
Av. Metin Barbaros ALÇI
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; usulsüz iade edilen tapu harcının müteselsil sorumlu sıfatıyla ilgili kamu görevlisi adına tahakkukuna ve vergi ziyaı cezası verilmesine ilişkin işlemlere karşı açılan davaların aynı konuyla ilgili olarak yürütülen ceza yargılaması sonuçlanmadan reddedilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin, söz konusu davada hukuka aykırı karar verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular, muhtelif tarihlerde yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyonlarca muhtelif tarihlerde başvuruların kabul edilebilirlik incelemelerinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvurucuya ait 2016/10911, 2016/10913, 2016/10914, 2016/10915, 2016/10916, 2016/10917, 2016/10919, 2016/10920, 2016/11033, 2016/11034, 2016/11035, 2016/11036, 2016/11037, 2016/11038, 2016/11039, 2016/11040, 2016/11041 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyalarının konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2016/10910 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine; incelemenin 2016/10910 başvuru numaralı dosya üzerinden yürütülmesine ve diğer bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Bodrum Tapu Sicil Müdürlüğünde müdür yardımcısı olarak görev yapmakta iken emekliye ayrılmıştır.
8. Tapu ve Kadastro Müfettişliği tarafından başvurucunun görevde olduğu 1/1/2006 ile 9/1/2009 tarihleri arasında Bodrum Tapu Sicil Müdürlüğünce gerçekleştirilen işlemler incelenmiştir. Bu inceleme sonucu 12/4/2010 tarihli ön inceleme raporu düzenlenmiştir. Ön inceleme raporunda;
i. Tapu Sicil Müdürlüğünce harcı önce tahsil edilerek gerçekleştirilen kırk beş işleme ait tapu harcının sahte ve usulsüz iade evrakı düzenlenmesi suretiyle mükellef dışındaki kişilere iadesinin sağlandığı belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun da aralarında bulunduğu bazı tapu personelinin resmî belgeyi gerçeğe aykırı olarak düzenlemek suretiyle tapuda gerçekleştiği hâlde işlemlerin gerçekleşmediğine ilişkin olarak Bodrum Tapu Sicil Müdürlüğü adına sahte iade yazıları hazırladığı tespitine yer verilmiştir.
iii. Harçların usulsüz iade alınması nedeniyle Hazinenin zarara uğradığı, söz konusu zarara eylemleri ile sebebiyet verenlerin hukuki tazmin sorumluluğunun bulunduğu, konunun Maliye Bakanlığına bildirildiği ifade edilmiştir.
9. Maliye Bakanlığınca vergi denetmenlerine hazırlatılan 14/10/2010 tarihli basit rapora dayanılarak başvurucu, Takdir Komisyonuna sevk edilmiştir.
10. Başvurucu, Takdir Komisyonunca haksız iade edildiği tespit edilen harç tutarlarının toplanması suretiyle belirlenen matrah dikkate alınarak resen tarh olunan çeşitli dönemlere ilişkin vergi ziyaı cezalı tapu harçlarından 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 127. ve 128. maddeleri uyarıncamüteselsilen sorumlu tutulmuştur.
11. Bu sırada Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığı, Tapu Sicil Müdürlüğünce tahakkuk ettirilen harçların sahte ve usulsüz iade evrakı düzenlemek suretiyle iadesinin sağlandığına ilişkin iddialarla ilgili olarak soruşturma başlatmıştır.
12. Anılan soruşturma kapsamında başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım personelin sahte resmî belgeler düzenleyerek Bodrum Tapu Sicil Müdürlüğü adına iade yazıları hazırladığına ilişkin tespitler yapılmıştır.
13. İlgililer hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, 2/10/1981 tarihli ve 2531 sayılı Kamu Görevlerinden Ayrılanların Yapamayacakları İşler Hakkında Kanun'a muhalefet, 19/4/1990 tarihli ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu'na muhalefet, rüşvet alma, rüşvet verme, görevi kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarından Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) dava açılmıştır.
14. Ceza Mahkemesi 12/6/2015 tarihli kararıyla başvurucunun rüşvet alma, resmî belgede sahtecilik ve kamu kurumunu dolandırma suçlarından mahkûmiyetine; diğer suçlar yönünden ise beraatine karar vermiştir.
15. Karar temyiz edilmiş olup Yargıtay incelemesindedir.
16. Başvurucunun resen tarh olunan çeşitli dönemlere ilişkin vergi ziyaı cezalı tapu harçlarının iptali istemiyle açtığı davalar Muğla Vergi Mahkemesince (Mahkeme)reddedilmiştir. Kararların gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... resen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunması şeklinde tanımlanmış,134/'ncü maddesinde ise; vergi incelemesinden maksadın, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak olduğu kurala bağlanmıştır.
Vergi incelemesi, vergi hukuku hükümlerine göre yapılan ve ödenmesi gereken verginin doğruluğunu sağlamaya yönelik bir işlemdir. Özel bilgi ihtisas ve tecrübeyi gerekli kılan bir hizmet olması nedeniyle çeşitli vergilerin tarh ve tahakkukuna ilişkin diğer inceleme ve araştırmaların, ödenmesi gereken verginin doğruluğunu sağlamaya dönük bir yönlerinin bulunmadığı da dikkate alındığında, bunları vergi uygulamasına ilişkin idari faaliyetlerin düzenli ve yasalara uygun olmasını gerçekleştirmeye matuf işlemler arasında kabul etmek gerekmektedir.
...
Vergi Hukuku bakımından yaptırıma bağlanan bir eylemin aynı zamanda Ceza Hukuku açısından suç niteliği taşıdığı hallerde, söz konusu eylemin bütün unsurlarıyla sübuta erip ermediği ve şüpheli tarafından işlenip işlenilmediği hususları, konusunda uzman mahkeme olan Ceza Mahkemeleri'nce yapılacak yargılama neticesinde ortaya konulacağından, Mahkememizce bu doğrultuda dava konusu uyuşmazlığın görüm ve çözümü Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin E:2010/156 sayılı dava dosyasında verilecek karara kadar beklenilmiştir.
Olayda, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Müfettişliği tarafından yapılan inceleme sonucunda tanzim edilen 12.04.2010 tarih ve 31501/02 sayılı ön inceleme raporunda, 01.01.2006 ile 09.01.2009 tarihleri arasında Bodrum Tapu Sicil Müdürlüğü bünyesinde, Tapu Sicil Müdürlüğü'nce tahakkuk ettirilen harçların sahte ve usulsüz iade evrakı düzenlemek suretiyle harçların iadesinin sağlandığına ilişkin başlatılan inceleme sonucunda, davacının da aralarında bulunduğu bir kısım Tapu personelinin resmi belgeyi gerçeğe aykırı olarak düzenlemek suretiyle Tapuda gerçekleştiği halde bir kısım işlemlerin gerçekleşmediğine ilişkin Bodrum Tapu Sicil Müdürlüğü adına sahte iade yazıları hazırlandığı ve bu eyleme iştirak edenlerin sorumlu bulunduğuna yönelik tespitler yapıldığı, bu tespitlerden sonra Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2009/363 soruşturma numarasına kayıtlı dosyasında yürütülen soruşturma sonrasında ilgililer hakkında, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, kamu görevlerinden ayrılanların yapamayacakları işler hakkında kanuna muhalefet, 3628 sayılı Kanuna muhalefet, rüşvet almak, rüşvet vermek, görevi kötüye kullanma, dolandırıcılık suçlarından dava açıldığı, açılan dava üzerine yapılan yargılama sonucunda davacı hakkında Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 12.06.2015 tarih ve E:2010/156, K:2015/227 sayılı kararıyla, rüşvet almak suçunun subuta ermesi nedeniyle 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, resmi belgede sahtecilik suçundan eylemine uyan 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, kamu kurumunu dolandırmak suçundan eylemine uyan 3 yıl 4 ay hapis ve 5000 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, örgüt kurmak ve yönetmek suçu ile 2531 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarından ise beraatine karar verildiği görülmektedir.
Bu durumda, Bodrum Tapu Sicil Müdürlüğü'nde müdür yardımcısı olarak görev yapmakta iken emekliye ayrılan davacının, üzerine atılı eylemleri işlediği ve bu eylemler nedeniyle tapu harçlarının usulsüz iadesine sebebiyet vermek suretiyle Hazine'yi zarara uğrattığı yapılan ceza yargılaması ile ortaya konulduğundan, 492 sayılı Kanun'un 127. ve 128. maddeleri uyarınca tahsil edilemeyen harçların ödenmesinden mükellefler ile birlikte müteselsilen sorumluluğu bulunan davacı adına, usulsüz iadesi gerçekleştirilen tapu haçlarına ilişkin vergi incelemesi uyarınca yapılan takdire sevk işlemi sonucunda, takdir komisyonu tarafından 213 sayılı Kanun'un 30. maddesi uyarınca yapılan vergi ziyaı cezalı tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
17. Başvurucu, davaların reddine ilişkin kararlara itiraz etmiştir. İtiraz dilekçelerinde Ceza Mahkemesi kararının henüz kesinleşmediğini, zamanaşımının dikkate alınmadığını, tapu harcının tahsil edilmesinde ve işlem yapılmadığında iade edilmesinde sorumluluğun Bodrum Tapu Sicil Müdürlüğünde olduğunu, dolayısıyla vergi sorumlusunun da kendisi olamayacağını belirterek eksik inceleme ile hukuka aykırı olarak verilen kararların bozulmasını istemiştir. Aydın Bölge İdare Mahkemesi (Bölge İdare Mahkemesi) itiraz istemlerini reddetmiştir.
18. Başvurucu aynı iddialarla karar düzeltme isteminde de bulunmuştur. Bölge İdare Mahkemesi gerekçe ekleyerek karar düzeltme istemlerini reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...Mahkememizce dosyada yer alan ön inceleme raporu ile Muğla 2.Ağır Ceza Mahkemesinin E: 2015/227 sayılı dosyası içeriğinde ortaya konulan tespitler ve Mahkememizin E:2016/900 sayılı dosyasında yer alan bilgi ve belgeler birlikte incelenmiş olup, davacının Bodrum Tapu Sicil Müdürlüğünde çalıştığı dönemde 45 adet tapu işleminden tahsil edilen tapu harcının usulsüz olarak Ziraat Bankasına yazılan yazılarla iade edildiği, davacı tarafından memur iken emekli olduğundan bahisle haksız iadelerden sorumlu tutulamayacağı iddiasında bulunulmuşsa da; haksız iadelerin davacının görev yaptığı döneme ilişkin bulunduğu, söz konusu işlemlerin 15 adedinin bizzat davacı tarafından onaylandığı, işlemlerin bazısında kendi ismi yerine değil tapu müdürü A.Karakoç'un ad ve ünvanı altına imza koyduğu, bizzat kendisi tarafından onaylanan sahte işlemlerle iadeye konu olan tapu harçlarıyla ilgili alım satıma taraf olanlardan kendilerine ulaşılabilenlerin ifadesine başvurulduğu, ilgililerin söz konusu tapu harcı iadelerinden haberdar olmadıklarının ifadeleriyle tespit edildiği, yapılan haksız iadelerin banka üzerinden gerçekleştirilmesinin prosedür olarak da usulsüz olduğu, belirtilen türdeki haksız iadelerin tespit edilebilen 16 tanesinin iş sahibi sıfatıyla davacının yakını olan ve aynı yerde çalışan Ç. Çetinkaya tarafından gerçekleştirildiği, dolayısıyla ilgilinin haksız iadenin tahsil edilmesinde doğrudan bağlantısının bulunduğu, adı geçenin tapuda işlem yapmaya yetkili olmadığı halde başka memurların şifresiyle kendisine işlem yaptırıldığı, davacının da buna göz yumduğu gibi işlem yapmasını sağladığı, tapuda işlem yaptıran B. Ertekin'in beyanına göre davacının kayınbiraderi Ç. Çetinkaya'nın davacının emlak bürosuyla çalışması konusunda kendisine telkinde bulunduğu ve davacıya bundan itibaren işlem başına 250,00.¨ ödenmeye başladığı, Ç. Çetinkaya'nın davacının özel elemanı gibi çalıştığı, davacının gelirinin çok üzerinde giderlerinin olduğu, iş sahipleriyle oğlu ve Ç. Çetinkaya üzerinden kurduğu ilişkilerin mali bakımdan kurumu zarara sokacak mahiyet taşıdığı, dinleme kayıtlarının bu ilişkileri doğruladığı, iade işlemlerinde tapu mührünün ve harç tahsil makbuzlarının kullanılmış olması nedeniyle işlemlerin mutlaka kurum içinden birileri tarafından gerçekleştirildiği, bu konuda işlemleri gerçekleştiren olarak tespit edilebilenler arasında davacının da olduğu, iş sahipleri hiç iade işlemi almadığı ve davacının bir kısım işlemlerde o sıfat ve adı taşımadığı halde tapu müdürü yerine imza atarak ve yine banka üzerinden iade işlemi yapılması usule aykırı olduğu halde bunu rutin hale getirerek kurumu zarara uğrattığı ve tapu harcının haksız iadesine sebep olduğu, harcın amme alacağı niteliğinde bulunması nedeniyle tahsil edilen harcı sahte işlemlerle iptal ettirerek Hazine dışına çıkarıldığından ve davacının yönetici olarak, bazı işlemleri bizzat tasdik eden olarak ve usulsüz işlemlerde birlikte hareket ettiği kişileri korumak suretiyle bu olayda dahli olduğunun sabit bulunduğunun yapılan tespitlerle ortaya konulduğunun anlaşılması karşısında harcın geri alınmasına ilişkin olarak yapılan cezalı tarhiyat işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmamıştır."
19. Başvurucu, davaların reddine ilişkin kararların bir kısmını ise temyiz etmiştir. Temyiz dilekçelerinde itiraz isteminde bulunurken ileri sürdüğü iddialara yer vermiştir. Danıştay Dokuzuncu Dairesi bozma kararları vermiştir. Kararların gerekçesi şöyledir:
"...492 sayılı Kanunun 128. maddesi uyarınca memurların mükellefler ile birlikte müteselsilen sorumlu tutulabilmesi için gerekli harçlar ödenmeden işlem yapması gerektiği, olayda ise, Bodrum Tapu Sicil Müdürlüğü memurları tarafından tapu harcı peşin olarak tahsil edilerek uyuşmazlık konusu 45 işlemin yapıldığı, tahsil edilen tutarın ise sahte ve usulsüz iade evrakı düzenlemek suretiyle mükellef dışındaki kişilere iadesinin sağlandığı görülmektedir.
Bu durumda, tapu memurları tarafından işlem yapılırken tahsil edilen tapu harcının sahte ve usulsüz iade evrakı düzenlemek suretiyle mükellef dışındaki kişilere ödenerek hazinenin zarara uğratıldığına yönelik eylemin492 sayılı Kanunun 128. maddesi kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı görüldüğünden, anılan maddeye dayanılarak tarh edilen vergi ziyaı cezalı tapu harcında ve cezalı tarhiyata karşı açılan davanın yukarıda anılan gerekçeyle reddine hükmeden vergi mahkemesi kararında isabet görülmemiştir."
20. Mahkeme, bozma kararları üzerine ısrar kararları vermiştir. Anılan kararlar başvurucu tarafından temyiz edilmediğinden kesinleşmiştir. Bu kararlar bireysel başvuruya konu edilmemiştir.
21. Başvurucu, başvurulara konu nihai kararları tebellüğ etmesinin ardından muhtelif tarihlerde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun "Vergi Kanunlarının uygulanması ve ispat" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
B) İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya, ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır.
Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.
İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir."
23. 213 sayılı Kanun'un "Re'sen vergi tarhı" kenar başlıklı 30. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Resen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır. İnceleme raporunda bu maddeye göre belirlenen matrah veya matrah farkı resen takdir olunmuş sayılır.
..."
24. 213 sayılı Kanun'un 134. maddesinin "Maksat" kenar başlıklı birinci fıkrası şöyledir:
"Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak tespit etmek ve sağlamaktır..."
25. 213 sayılı Kanun'un "Vergi ziayı" kenar başlıklı 341. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Vergi ziyaı, mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden, verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesini veya eksik tahakkuk ettirilmesini ifade eder"
26. 213 sayılı Kanun'un "Vergi ziyaı cezası" kenar başlıklı 344. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"341 inci maddede yazılı hallerde vergi ziyaına sebebiyet verildiği takdirde, mükellef veya sorumlu hakkında ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilir."
27. 492 sayılı Kanun'un "İşlemin yapılamıyacağı" kenar başlıklı 127. maddesi şöyledir:
"Bu kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, harçların tamamı peşin olarak ödenmeden harca mevzu olan işlem yapılmaz."
28. 492 sayılı Kanun'un "Memurların sorumluluğu" kenar başlıklı 128. maddesi şöyledir:
" Gerekli harçları tamamen almadan işlem yapan memurlar harcın ödenmesinden mükellefler ile müteselsilen sorumludurlar."
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir..."
"Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
a. Genel Olarak
30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yerleşik içtihadı uyarınca Sözleşme ile korunan hak ve özgürlükleri ihlal etmediği sürece ulusal mahkemelerce yapılan hukuki ya da maddi hataları ele almanın kendi görevi olmadığını belirtmektedir (García Ruiz/İspanya [BD], B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 28; Perez/Fransa [BD], B. No: 47287/99, 12/2/2004, § 82). Bu içtihada göre Sözleşme'nin 6. maddesi adil yargılanma hakkını güvenceye almakla birlikte delillerin kabul edilebilirliğine ya da delillerin nasıl değerlendirileceğine ilişkin herhangi bir kural koymaz, bu hususlar öncelikli olarak ulusal hukukun ve mahkemelerin düzenleme alanına girer. Normal şartlarda ulusal mahkemelerin belirli delil unsurlarına ya da önlerindeki uyuşmazlıktaki tespit ya da değerlendirmelere tanıyacakları ağırlık gibi meseleler AİHM'in yeniden inceleme alanına girmez. AİHM, bir dördüncü derece yargı yeri gibi davranmamalıdır; dolayısıyla keyfî olduğu ya da makul olmadığı açıkça görülebilecek tespitlerde bulunmadıkları takdirde ulusal mahkemelerin kararlarını Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrası kapsamında sorgulamaz (Bochan/Ukrayna (No.2) [BD], B. No: 22251/08, 5/2/1015, § 61).
b. Masumiyet Karinesine İlişkin İçtihat
31. Sanığı yargılayan mahkemenin veya bu mahkemenin üyelerinin sanığa isnat edilen suçu işlediği ön yargısıyla hareket etmemesini ifade eden ve Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen masumiyet karinesi, birinci fıkrada teminat altına alınan adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından biridir (Minelli/İsviçre, B. No: 8660/79, 25/3/1983, § 27).
32. Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğu için Sözleşme’nin 6. maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen idari davalar, kural olarak masumiyet karinesinin uygulama alanı dışında kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan maddi olayın tespitinde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce verdiği cezai sorumluluğun bulunmadığını tespit eden kararına uygun hareket etmelidir (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. X/Avusturya [GK], B. No: 9295/81, 6/10/1982; C/Birleşik Krallık (k.k.), B. No: 11882/85, 7/10/1987). Bu kural, kişi hakkında verilen beraat kararı sorgulanmadığı sürece aynı maddi olay çerçevesinde daha düşük ispat standardı kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde yaptırıma tabi tutulmasına engel teşkil etmemektedir (Ringvold/Norveç, B. No: 34964/97, 11/2/2003, § 38).
33. Ayrıntılı AİHM içtihatları için bkz. Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, §§ 18-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 23/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; hakkında henüz kesinleşmemiş olan ceza yargılaması kararını Mahkemenin hükmüne esas aldığını, anılan ceza davasında ileri sürülen iddia ve deliller gerekçe gösterilerek vergi ziyaı cezalı tapu harçlarının iptali istemiyle açtığı davaların reddedilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
36. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
37. Anayasa’nın "Suç ve cezalara ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”
a. Genel İlkeler
38. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). Masumiyet karinesi; Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü, Sözleşme'nin ise 6. maddesinin (2) numaralı fıkralarında düzenlenmektedir (Ahmet Altuntaş ve diğerleri [GK], B. No: 2015/19616, 17/5/2018, §7).
39. Bir başka ifadeyle masumiyet karinesi, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmek suretiyle Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Galip Şahin, § 37).
40. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
41. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır (Galip Şahin, § 38).
42. Güvencenin birinci yönü kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar.Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, § 39).
43. Masumiyet karinesinin ikinci yönü ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).
44. Diğer taraftan bilindiği gibi ceza muhakemesi hukuku ile vergi hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Vergi hukuku, kişilerle devlet arasında vergi ilişkisinden doğan vergi ödevinin niteliği, doğması ve tahsili gibi hususları düzenleyen kuralların bütünüdür. Kamu hizmetlerinin gerektirdiği giderlerin karşılanmasında kullanılacak olan gelirlerin devletin egemenlik gücüyle toplanılmasını amaçlayan, bunun için mükelleflerin mevzuata aykırı fiillerine yönelik olarak uygulanacak yaptırımları ve bu yaptırımların uygulanmasındaki usul ve esasları düzenleyen bir hukuk alanıdır. Bazı hâllerde ise vergi mükellefinin fiili ceza hukuku kapsamında suç tanımına uymasının yanı sıra vergi hukuku yönünden de sorumluluk gerektiren bir mahiyet taşıyabilir. Böyle bir durumda Anayasa'da güvence altına alınan masumiyet karinesinin bir eylemi nedeniyle ilgili hakkında hem ceza hem de vergi işlemlerinin yürütülmesine engel teşkil etmediğini, bu iki sürecin eş zamanlı olarak devam etmesinin de önünde anılan güvence bakımından bir mâni bulunmadığını belirtmek gerekir.
45. Öte yandan ceza muhakemesi sonucunda kişinin müsnet suçu işlemediğine dair hükümler dışında ceza mahkemesi hükmü, vergi yargısı açısından doğrudan bağlayıcı değildir. Ancak cezai sorumluluğu ortadan kalkmış olsa dahi aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti temelinde- kişi hakkında başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
46. Somut olayda başvurucu, aleyhine açılan ceza davasının henüz kesinleşmemiş olmasına karşın vergi ziyaı cezalı tapu harçlarının iptali istemiyle açtığı davaların reddine gerekçe olarak gösterilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bir başka ifadeyle başvurucu; hakkında mahkûmiyet kararı verilen suçlar yönünden ceza mahkemesi kararını temyiz etmiş olduğu, yargılama sürecinin bir bütün olarak bekletici mesele yapılması gerektiği hâlde ilk derece kararında sabit görülen eylemleri esas alınarak davalarının reddedilmesinden yakınmıştır.
47. Olayda başvurucu hakkındaki ceza ve vergi hukuku süreçlerinin eş zamanlı olarak yürütüldüğü ancak vergi ziyaı cezalı tapu harçlarının iptali istemiyle açılan vergi davalarının ceza yargılaması devam ederken sonuçlandığı, öte yandan ceza davasının derdest olduğu, bir başka ifadeyle başvurucu hakkındaki hükmün kesin olmadığı görülmektedir. Bu itibarla somut olayda vergi yargılaması sürecinde kamu makamlarının kararlarında belirttiği gerekçeler veya kullandığı dil nedeniyle ceza mahkemesi tarafından suçlu bulunmasına karşın henüz cezası kesinleşmemiş olan başvurucunun masumiyetine gölge düşürülmesine sebebiyet verilip verilmediğinin ortaya konulması gerekmektedir.
48. Bölge İdare Mahkemesinin gerekçe ekleyerek karar düzeltme istemini reddettiği karar, başvurucu hakkındaki nihai karar olarak değerlendirilmiştir.
49. Mahkeme kararının (bkz. § 16) incelenmesinden başvurucudan vergi ziyaı cezalı tapu harçlarının istenilmesine ilişkin işlemlerin temelinde hakkında düzenlenen ön inceleme (bkz. § 8) ve basit rapordaki (bkz. § 9) tespitlerden bahsedilmiş, aynı zamanda ilk derecede mahkûmiyet hükmü verilen cezalardan da bahsedilmiştir. Bölge İdare Mahkemesinin gerekçe ekleyerek karar düzeltme istemini reddettiği kararında ise (bkz. § 18) başvurucunun tahsil edilen harçların sahte işlemlerle iptal edilmesinde, bu şekilde Hazine dışına çıkarılmasında yönetici ve bazı işlemleri bizzat tasdik eden olarak sorumlu olduğu gibi usulsüz işlemler tesisinde birlikte hareket ettiği kişileri korumak suretiyle de sorumlu olduğu hususundaki somut tespitlere yer verilmiştir. Ayrıca salt ceza davasına dayanılmadığı, bu deliller çerçevesinde ve esasen ceza yargılamasında verilen hükümden ayrı olarak vergi hukuku çerçevesinde başvurucunun durumu değerlendirildiği anlaşılmaktadır.
50. Dolayısıyla başvuru tarafından da açıkça gösterilmediği gibi başvuruya konu mahkeme kararında başvurucuya yönelik bir ithamın bulunmadığı, ilk derecede sonuçlanan Ceza Mahkemesi kararından bahsedildiği, suç vasfının ve mahiyetinin tartışılmadığı, yalnızca somut olayın işlem tarihindeki koşulları dikkate alınarak mevzuat bağlamında ve vergi hukuku yönünden değerlendirildiği ve tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu yönünde hüküm kurulduğu görüldüğünden bireysel başvuruya konu edilen mahkeme kararında masumiyet karinesine yönelik bir müdahalenin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
51. Açıklanan gerekçelerle masumiyet karinesine yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
52. Başvurucu; aynı konuda Danıştayın bozma kararlarının bulunduğunu, gerekli araştırma yapılmaksızın eksik inceleme sonucunda idarenin kabulüne üstünlük tanındığını, hakkında açılan ceza davasının sonucunun beklenmediğini, eksik inceleme ve mevzuatın yanlış yorumlanması nedeniyle işlemlerin ve ret hükümlerinin hukuka aykırı olduğunu belirterek eşitlik ilkesi ile hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
53. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların özü söz konusu kararın adil olmadığı hususu ile ilgilidir. Bu nedenle başvuru, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
54. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
55. Başvuruya konu olayda başvurucunun ileri sürdüğü iddiaya ilişkin olarak Mahkeme tarafından değerlendirme yapılmış ve gerekçede (bkz. §§ 16, 18) ayrıntılı şekilde uygulanması gerekli olan mevzuat hükmü tartışılmış, 492 sayılı Kanun'un 128. maddesi uyarınca tesis edilen işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı saptanmıştır.
56. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, derece mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 23/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.