TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEMA TEMİZ VE ÖZER TEMİZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/11069)
|
|
Karar Tarihi: 10/12/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Engin GÜNDÜZ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Sema
TEMİZ
|
|
|
2. Özer
TEMİZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Emre
YÜKSEL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamu görevlisine tahsis edilen lojmanın sağlığa
uygun olmaması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkının, mahkeme kararlarında yeterli gerekçe bulunmaması nedeniyle gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/6/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu Sema Temiz diğer başvurucunun eşi olup Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (Kurum) İstanbul Bölge Müdürlüğü (Bölge
Müdürlüğü) emrinde yurt müdür yardımcısı olarak görev yapmaktadır. Bu görevi
nedeniyle 1994 yılında başvurucuya Atatürk Öğrenci Yurdu Yerleşkesi içinde
bulunan lojmanlardan görev tahsisli konut tahsis edilmiş, başvurucu uzun süre
bu konutta ikamet etmiştir.
9. Kurumun 30/6/2010 tarihli onayı ile Edirnekapı Öğrenci Yurdu
lojmanındaki 4 ve 5 numaralı konutlar görev tahsisli olarak tefrik edilmiştir.
Bu arada başvurucu isteği doğrultusunda 12/10/2010 tarihinde Edirnekapı Yurt
Müdürlüğü emrine atanmıştır. 10/3/2011 tarihinde görev tahsisli konutlar, Kurum
Konut Talimatı hükümleri ile Bölücü Faaliyetlere Yönelik Eylem Planı Esasları
dikkate alınarak yurt kampüsü içinde yer alan konutların öncelikle o yurtta
görevli müdür ve müdür yardımcılarına tahsisinin sağlanması, yurttan uzak
konutlarda ikamet edenlerin kendi yurt alanlarındaki konutlara, kampüs alanında
konut bulunmayanların da görev alanlarına en yakın uygun konutlara
taşınmalarının sağlanması amacıyla yeniden tahsis işlemine tabi kılınmıştır. Bu
kapsamda başvurucunun yeni görev yeri esas alınarak Edirnekapı Öğrenci
Yurdu'nda bulunan 4 numaralı konut kendisine tahsis edilmiştir.
10. Başvurucu Sema Temiz, oturmakta olduğu konutun görev yerine
yakın olması nedeniyle yeni bir tahsise gerek bulunmadığını, ayrıca bodrum kat
olan yeni tahsisli konutun oturmaya elverişli bulunmadığını ileri sürerek
tahsis işlemine itiraz etmiştir. Başvurucunun oturmakta olduğu konutu
boşaltmaması üzerine 29/3/2012 tarihinde hakkında tahliye kararı alınmış,
7/5/2012 tarihinde yapılan bildirim ile başvurucuya tahliye için bir hafta süre
tanınmıştır.
11. Başvurucu Sema Temiz 7/5/2012 tarihinde 4 numaralı konutun
görev tahsisli olarak tefrikine dair işlem ile tahliye işlemlerinin iptali
istemiyle İstanbul 4. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme 30/4/2013
tarihli kararıyla tefrik işlemine karşı dava süresinin geçirildiği, tahsis
işlemine dava açılmaması nedeniyle yeni konuta taşınılması zorunlu olduğundan
tahliye işlemlerinde de hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçeleriyle davayı
reddetmiş ve karar bu hâliyle kesinleşmiştir.
12. Başvurucular neticede tahliye kararı doğrultusunda oturmakta
oldukları konutu boşaltarak yeni tahsis edilen konuta taşınmışlardır. Başvurucu
Sema Temiz 28/1/2013 tarihinde İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesine yaptığı
başvuru ile konutun konumu ve olumsuz özelliklerinden dolayı kullanım durumu ve
sağlık koşulları yönünden oturmaya elverişli olmadığının tespit edilmesi
talebinde bulunmuştur. Mahkemece 1/2/2013 tarihinde mahallinde keşif ve
bilirkişi incelemesi yaptırılmış; bilirkişi heyetince düzenlenen raporda
konutun bodrum katta ve yol kotunun dört metre altında yer aldığı, konutun kapı
ve penceresine iki buçuk metre mesafede istinat duvarı, bir metre mesafede ise
kırık rögar kapağının bulunduğu, zeminin altından kanalizasyon sisteminin
geçtiği, önceden depo olarak kullanılan dairenin konuta uygun olmayan iki
penceresinin bulunduğu, tuvalet ve banyoda havalandırma penceresinin
bulunmadığı, bunun yerine mutfaktan geçirilen PVC boruyla açık havaya bağlantı
sağlandığı, taşınmazın iskân ruhsatının bulunmadığı, mahallinde ölçülen
çevresel gürültü ve partikül değerlerinin sınırın üzerinde çıktığı, sonuç
itibarıyla konutun gürültü ve partikül madde değerleri açısından yapılan
inceleme ve analizler sonucunda konut olarak kullanılmasının ilgili
yönetmeliklere göre uygun olmadığı tespitine yer verilmiştir.
13. Başvurucular 10/2/2014 tarihli dilekçe ile Kuruma başvurarak
taraflarına tahsis edilen konutun sağlık yönünden oturmaya uygun olmadığı hâlde
iki yıla yakın süredir burada yaşamaya çalıştıklarını ileri sürmüş, daha
elverişli bir konutun tahsis edilmesini ve uygunsuz konut tahsisinden
kaynaklanan maddi ve manevi zararlarının tazminini talep etmişlerdir. Kurum
tarafından başvurucuların dilekçesine cevap verilmemiştir.
14. Başvurucular, dilekçelerine cevap verilmemekle oluşan zımni
ret işleminin iptali ile tahsis edilen konutun oturmaya elverişli olmaması, bu
durumu kanıtlamak için mahkemeye başvurması ve önceki konutundan taşınırken
nakliye giderlerine katlanması nedeniyle ortaya çıkan maddi ve manevi
zararlarının tazmini istemiyle 21/5/2014 tarihinde İstanbul 10. İdare
Mahkemesinde dava açmışlardır. Dava dilekçesinde bilirkişi raporunda yer alan
tespitlerden hareketle tahsis işlemiyle yaşamaya elverişli olmayan konutta
oturmaya zorlanılmasının hukuka ve temel insan haklarına aykırı olduğu
belirtilmiş, konutun olumsuz özelliklerinden dolayı beden ve ruh sağlığının
bozulduğu ileri sürülerek tam yargı davasına yönelik maddi ve manevi zarar
unsurları ayrıntılı biçimde gösterilmiştir.
15. Mahkeme 14/5/2015 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.
Karar gerekçesinde; başvurucu Sema Temiz'in daha önce oturduğu lojmana ilişkin
tahsis işleminin kendi isteği ile tayin olduğu yurt müdürlüğü yerleşkesi içinde
bulunan lojmanın tahsis edilmesi nedeniyle iptal edildiği, başvurucunun tahsis
edilen yeni lojmanı kabul ettiği, başvuruya konu edilen Atatürk Öğrenci
Sitesi'nde durumuna uygun boş lojman bulunmadığı gerekçesiyle başvurunun zımmen reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığı belirtilmiştir.
16. Başvurucuların karara yaptığı itiraz İstanbul Bölge İdare
Mahkemesi Birinci Kurulunun 28/10/2015 tarihli kararıyla reddedilmiş, aynı
Kurulun 13/4/2016 tarihli kararıyla karar düzeltme isteminin reddine karar
verilmiştir.
17. Nihai karar 6/5/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 6/6/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“İdari
dava türleri şunlardır:
a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil,
sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı
iptalleri için men-faatleri ihlâl edilenler
tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam
yargı davaları, ...”
20. 2577 sayılı Kanun’un 10. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"1. İlgililer, haklarında idari davaya
konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse
istek redde-dilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren
dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya,
idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler..."
21. 2577 sayılı Kanun’un 12. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İlgililer haklarını ihlal eden bir idari
işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi
mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı
davalarını birlik-te açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu
davanın karara bağlanması üzerine, bu husus-taki
kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği
veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden
itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler..."
B. Uluslararası Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin(Sözleşme)
“Özel ve aile hayatına saygı hakkı”
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1)
Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi
hakkına sahiptir.
(2) Bu
hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla
öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin
ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir
olması durumunda söz konusu olabilir.”
23. Çevresel meselelerin sıklıkla çevresel kirlilik bağlamında
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önüne taşındığı ve AİHM tarafından söz
konusu çevresel rahatsızlığın devletin veya özel kişilerin faaliyetleri
sonucunda oluşması arasında bir ayrım gözetilmeksizin Sözleşme’nin 8. maddesi
kapsamında güvence altına alınan hukuksal çıkarlarla bağlantı kurulmak
suretiyle incelendiği anlaşılmaktadır (Bor/Macaristan,
B. No: 50474/08, 18/6/2013, § 25). Belirtilen değerlendirmeler kapsamında AİHM
iddiaya konu çevresel kirliliğin özel yaşamın veya aile yaşamının nitelik ve
kalitesini veya konutu keyif alarak kullanma şeklindeki hukuksal çıkarı olumsuz
etkilediğini tespit ederek özel yaşam kavramının alt kategorileri olan özel
yaşam, aile yaşamı ve konuta saygı hakkı ile sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı
arasında bir bağ kurmuştur (Powell ve Rayner/Birleşik Krallık,
B. No: 9310/81, 21/2/1990; Hatton ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B.
No: 36022/97, 2/7/2003; López Ostra/İspanya,
B. No: 16798/90, 9/12/1994).
24. Özel yaşama saygı hakkı alt kategorisinde geçen özel yaşam kavramı AİHM tarafından oldukça
geniş yorumlanmakta ve bu kavrama ilişkin tüketici bir tanım yapmaktan
özellikle kaçınılmaktadır. Bununla birlikte Sözleşme’nin denetim organlarının
içtihatlarında bireyin kişiliğini
geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramının özel yaşama saygı
hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alındığı anlaşılmaktadır (Koch/Almanya, B. No: 497/09, 19/7/2012, § 51).
25. Bunun yanı sıra konuta saygı hakkı, sadece fiziksel alanın
korunması olarak değerlendirilmemektedir. Aynı zamanda ikametten huzurlu
biçimde yararlanma hakkını da içerdiği ifade edilen bu hakka yönelen gürültü,
koku, emisyonlar gibi somut veya fiziksel olmayan ve söz konusu kullanım
biçimini etkileyen müdahaleler de konuta saygı hakkı bağlamında
değerlendirilmektedir. AİHM içtihadında ayrıca çevresel meselelerin özel yaşam
kavramının alt kategorilerinden olan aile yaşamına saygı hakkı ile
ilişkilendirildiği dava örneklerine de sıklıkla rastlamak mümkündür (Powell ve Rayner/Birleşik Krallık,
§ 40; Hatton ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 118).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 10/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin Maddi ve
Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
27. Başvurucular; tahsis edilen yerin konut kullanımına uygun
olmadığının analiz sonuçları ve bilirkişi raporuyla tespit edildiğini, yeni bir
konut istemelerinin keyfî olmayıp zorunluluktan kaynaklandığını, devletin
çalışanlarına tahsis ettiği konutun yaşamlarını nitelikli olarak
sürdürebilmeleri için gerekli şartları taşıması gerektiğini belirtmişlerdir.
Başvurucular bu gerekçelerle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme,
konut hakkına saygı ve sağlıklı çevrede yaşam haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 1879/2013, § 16). Başvurucular lojman olarak kendilerine
tahsis edilen konutun sağlıklı yaşamaya uygun olmadığını ve bu nedenle zarara
uğradıklarını ileri sürmüşlerdir. Anılan şikâyet bireyin beden ve ruh
sağlığının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Bu nedenle başvurunun
Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında ele alınması gerekmekle birlikte öncelikle
olayda Anayasa'nın 17. maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek
asgari ağırlıkta bir müdahalenin mevcut olup olmadığı incelenmelidir (Müjdat Gürbüz, B. No: 2017/36529,
23/5/2018, § 81).
29. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar
başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
30. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesinde düzenlenen
özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel
bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187,
19/12/2013, § 30).
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık ya da
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir
(Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
32. Temel haklara yönelen bir müdahalenin Anayasa'nın 17.
maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup
olmadığı değerlendirilirken müdahalenin yoğunluğu, süresi, fiziksel ve ruhsal
etkisi dikkate alınmalı; müdahaleye maruz kalan kişiler bakımından katlanılması
mümkün ve muhtemel görülen etki ve rahatsızlıklara oranla nasıl bir
çekilmezliğin oluştuğu ya da oluşma ihtimalinin bulunduğu hususu gözönüne alınmalıdır. Bu bağlamda aranan asgari ağırlık
eşiği, söz konusu alana ilişkin incelenebilir bir sorunun bulunup
bulunmadığının belirlenebilmesi açısından önemli bir kriterdir (Müjdat Gürbüz, § 81).
33. Belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 17. maddesi devlete, kamu görevlilerine
lojman sağlama gibi bir güvence içermemektedir. Bu nedenle kamu görevlisine
lojman tahsis edilmemesinin ya da tahsis edilen lojmanın belli nitelikleri
taşımamasının kişinin maddi ve manevi varlığı üzerinde bir etkiye yol
açtığından söz edilemez. Diğer taraftan devletin başvurucuları lojmanda
oturmaya zorlama şeklinde bir müdahalesinin olmadığı, ayrıca tahsis işleminden
sonraki süreçte konutun kullanım, çevre ve sağlık şartlarının kötüleşmesine yol
açan kamusal makamlara ait bir eylem veya işlemden de başvurucular tarafından
söz edilmediği dikkate alındığında somut olayda kamu makamlarının Anayasa'nın
17. maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta bir
müdahalede bulunduklarından söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle kişinin maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına yönelik ihlal iddialarının Anayasa'nın 17. maddesi
bağlamında inceleme yapılmasını gerektirecek ağırlıkta olmadığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
35. Başvurucular; mahkeme kararının gerekçesinde iddialarının
tartışılmadığını, tazminat taleplerinin hangi nedenle reddedildiğinin
açıklanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
36.Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "...adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar
hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında
vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul
edilmesi gerekir (Abdullah Topçu,
B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
37. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76).
38. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddiaların kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gerekli görülmektedir (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
39. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde cevap
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara cevap vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır.
40. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
41.Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu
kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve
yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul
ya da esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden
olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 39).
42. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin
kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir
atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece
mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
43. Somut olayda başvurucular İdare Mahkemesinden yeni konut
taleplerinin reddine dair işlemin iptali ile önceki tahsis nedeniyle
uğradıkları zararın tazmini yönünde karar verilmesini istemişlerdir. Mahkeme,
bu talepleri başvurucuların tahsis edilen yeni lojmanı kabul ettikleri ve
tercihlerine uygun boş lojman bulunmadığı gerekçesiyle reddetmiştir. Bu
bağlamda yapılan açık yargılama sonunda tarafların davanın sonucuna etkili
olabilecek tüm iddia ve savunmaları tartışılarak verilen kararda hükme
ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir. Ayrıca itiraz ve karar
düzeltme aşamalarında değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun
bulunduğu belirtilmiştir. Bu hâle göre gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
10/12/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.