TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET BARANSU BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2016/11380)
|
|
Karar Tarihi: 26/12/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet
BARANSU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkının; gazetecilik faaliyeti ve ifade özgürlüğü
kapsamındaki eylemlerin tutuklamaya konu edilmesi nedeniyle de ifade ve basın
özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/6/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu
teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
11. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen (Soruşturma
No: 2014/116320) bir soruşturma kapsamında Başsavcılığın talebi üzerine
İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 27/2/2015 tarihli kararı ile “[başvurucu tarafından] teslim edilen 19 kopya CD ve 4 adet DVD içerisinde
devletin güvenliği ve askeri yararları açısından Egemen Harekat Planı ile
ilgili ‘çok gizli’ gizlilik derecesine haiz olduğu tespit edilen belgeleri 1.
Ordu Komutanlığından izinsiz dışarıya çıkaran kişilerin şüpheli Mehmet Baransu ile eylem birliği içinde suç örgütü faaliyeti
kapsamında hareket ettikleri, şüphelinin devletin güvenliğine ilişkin belgeleri
temin ettiği, çok gizli belgeler olduğunu bilmesine rağmen bu belgeleri yetkili
makamlara iade etmeyerek kendisine suret aldığı ve orijinallerini beyanına göre
imha ettiği, devletin güvenliği ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri
açıkladığı …” gerekçelerine dayanılarak başvurucunun konutunda ve
eklentilerinde, kullandığı araçlarında ve üzerinde arama yapılmasına karar
verilmiştir. Yapılan arama sonucunda çok sayıda CD, DVD, resmî yazışma, askerî
yazışmalar ile olayla ilgili olabilecek nitelikte (olduğu değerlendirilen) “Plan Çalışması 27-28 Ocak 2003, Bilgi Destek Planı,
İrtica Eylem Planı, 3. Kolordu Komutanlığının 1. No’lu
Harekât Planı, 1. Ordu Plan Semineri, 1. Ordu Plan Semineri 2003” (isimli)
askerî belgelerin bulunduğu anlaşılmıştır.
12. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında 1/3/2015 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
13. Başvurucu, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele
Şube Müdürlüğünde 2/3/2015 tarihinde müdafiinin hazır
bulunmasıyla ifade vermiştir. İfade alma işlemi sırasında başvurucuya
suçlandığı olayların açıklandığı, Genelkurmay Başkanlığı ile yapılan
yazışmaların içeriği hakkında bilgi verildiği görülmektedir. İfade alma işlemi
kapsamında başvurucuya yirmi sekiz soru yöneltilmiştir. Başvurucuya genel
olarak Taraf gazetesinde yayımlanan habere konu bir kısım belgenin İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığına (CMK 250. madde ile görevli) teslimine ilişkin
tutanaklarda yer alan imza ve beyanların kendisine ait olup olmadığı, haberlere
ilişkin belge ve dijital verileri nasıl ve/veya kimden temin ettiği soruları
yöneltilmiştir. Başvurucu; anılan sorulara, söz konusu tutanaklardaki imza ve
beyanların kendisine ait olduğu, haberlere ilişkin belge ve dijital verilerin
kendisine emekli asker olduğunu söyleyen bir kişi tarafından iki ayrı tarihte
teslim edildiği, kendisinin bu belgeleri İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
teslim ettiği şeklinde cevaplar vermiştir.
14. Bunların yanı sıra başvurucuya, devletin güvenliği ya da iç
veya dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken ve ifşası hâlinde
devletin savaş hazırlıklarını, savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini
tehlikeye sokabilecek nitelikteki çok gizli
belgeleri gazetede kimlerle birlikte incelediği, bu nitelikteki hangi
belgelerin çıktısını kimlerle birlikte aldığı, tarama işlemini kimlerle
birlikte yaptığı, anılan belgeleri neden imha ettiği, neden belgeleri temin
edince doğrudan yetkili makamlara teslim etmediği sorularının da yöneltildiği
görülmektedir. Başvurucu; bu belgeleri aynı gazetede birlikte çalıştığı
gazeteciler A.A., Y.Ç., Y.O., K.T. ve ismini hatırlamadığı bir gazeteci ile
birlikte incelediğini, belgelerin çıktısını almadıklarını ve tarama işlemi
yapmadıklarını, darbe planı haricindeki hiçbir belgeyi yayımlamadıklarını,
kendisine teslim edilen belgeler arasında savaş planlarının da bulunduğunu, tüm
belgeleri Savcılığa teslim ettiğini, yayımlanan haber sonrasında yapılan
yargılama sırasında veya sonradan yapılan haberlerde bu nitelikteki bir belgenin
ortaya çıkmadığını, inceledikleri orijinal belgeleri imha etmediklerini ve
devlet yetkililerine teslim ettiklerini, haber amaçlı aldıkları CD’lerin
kopyalarını sonradan imha ettiklerini, yayımlanan haberlere konu kopya
belgeleri gazete yönetimiyle birlikte incelediğini, sonradan kendisine verilen
orijinal belgeleri ise kimseyle paylaşmadan devlet kurumlarına teslim ettiğini,
yargılama dosyasındaki bazı belgelerin örneğinin kendisinde de bulunduğunu,
kendisine verilen tüm ses kasetlerini de devlet kurumlarına teslim ettiğini, yayımladığı“Karargâh”
isimli kitabında bu kayıtların bazı kopyalarındaki belgelere yer verdiğini,
yine bu kopyaların bazı gazetelere de verildiğini, bu ses kayıtlarının çok daha
fazlasının başka kişilerce televizyonlarda ve internette yayımlandığını beyan
etmiştir.
15. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2/3/2015 tarihinde;
başvurucunun suç örgütü faaliyeti çerçevesinde eylem birliği içinde hareket
ettiğini, kimlik bilgileri bu aşamada tespit edilemeyen şüphelilerden devletin
güvenliğine ilişkin belgeleri temin ettiğini, devletin güvenliği ve askerî
yararları bakımından çok gizli
suça konu belgeleri -belgelerin önemini ve çok
gizli niteliğini bilmesine rağmen- yetkili makamlara iade etmeyip bu
belgelerden kendisine suret aldığını, ifadesine göre orijinallerini imha
ettiğini, devletin güvenliği ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri
açıkladığını belirterek suç işlemek amacıyla örgüt kurma, devletin güvenliğine
ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile alma, çalma,
devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme, devletin güvenliğine
ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklama
suçlarından tutuklanmasını talep etmiştir.
16. Başsavcılığın tutuklama talep yazısında ayrıca aşağıdaki
tespit ve değerlendirmeye yer verilmiştir:
“…
Şüpheli Mehmet Baransu tarafından İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına bavul içerisinde 10 adet seminer ses kaydının da bulunduğu ses
kasetleri teslim edilmiş olup ses kasetleri üzerlerinde 1/10’dan 10/10’a kadar
numaralandırılmıştır, ancak 6. ses kasetinin üzerinde sıralama gereğince 1/6
rakamının yazılı olması gerekirken, 6 rakamının yazılı olduğu, bu ses kaydında
ise… deprem konusunda bir sunumun olduğu tespit edilmiş, ses kasetlerinde… E.S.
tarafından Egemen Harekât Planına ilişkin sunum bulunamamıştır…”
17. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 2/3/2015
tarihinde başvurucunun sorgusu yapılmıştır. Başvurucu, sorgusunda genel olarak
İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde verdiği ve yukarıda özetlenen
ifadesi doğrultusunda beyanda bulunmuştur. Başvurucunun sorgudaki ifadesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“… ben
gazeteye giderken haber kaynağı bir kişi geldi ve … ‘size önemli bir haber
vereceğim’ dedi, ben… o kişinin anlattıklarını dinledim ve elim[n]deki
gösterdiği belgelere baktım … bana bir darbe planından bahsetti … yanında
getirdiği orijinal belgeleri gösterdi, ben bu belgeleri taradım, elektronik
belgeler de vardı, çay bahçesi gibi bir yerde görüşme oldu, ben o belgelere
bakmaya başladım ve bana 3 DVD [ile]
1 CD’yi kopya olarak verdi, ilk buluşmada bazı belgeler orijinaldi, el yazısı
ile yazılmış notlar vardı, point belgeler de vardı,
bunun üzerine ben DVD ve CD’leri aldım, inceleyeceğimi söyledim… o dönemde
Başsavcı Vekili olan T.Ç. elimizde ne varsa kendilerine teslim etmemizi istedi,
ben de elimdeki 3 adet DVD ve 1 adet CD’yi kendilerine bendekinin kopyasını
kopyalamak suretiyle… tutanak ile verdim… o arada askeri savcılık da bizden
belge istedi… gazeteden onlara CD’ler kopya olarak gitti… haberler devam
ederken yaklaşık 9 gün aradan sonra gazeteye gelirken aynı kişi yine benim
önümü kesti, elinde bavul vardı ve orijinal belgelerin tamamını bana vermek
istediğini söyledi… orijinal belgeleri aldım ve gazeteye geldim… [aynı
gün] valizi ve belgeleri Cumhuriyet Savcısı B.B.’ye teslim [ettim]… herhangi bir şekilde bana teslim edilen belgelerin veya CD’lerin
orijinallerini imha etmedim aksine yetkili merci olan Cumhuriyet savcısına
teslim ettim… aldığım DVD’lerin içerisinde söz konusu Balyoz darbe planı
haricinde başkaca askeri harekat planları vardı ancak bunlar bizim tespitimize
göre suç unsuru içermeyen EGEMEN HAREKAT PLANI bulunmaktaydı, bu gerçekten bir
harp oyunudur… valizin içerisinden çıkan EGEMEN HAREKAT PLANINA ilişkin
belgeler haber konusu yapılabilecek belgeler olmadığından ve gizlilik
içerdiğinden bu belge ile ilgili herhangi bir haber yapmadık bunları da
Cumhuriyet savcısına teslim ettik, bu valizin içindeki belgelerin tümünü
inceleme imkanımız zaten olmazdı… bu belgelerden daha önce aldığım kopyaları da
gazetede kendimiz bize lazım olan çıktılarını da aldıktan sonra kırmak
suretiyle imha ettik, valizden herhangi bir belgeyi almadık, daha önceden bize
teslim edilen kopya DVD ve CD üzerinden çıktılarını aldık, ancak yine çıktısını
aldığımız bu DVD ve CD’deki belgelerden EGEMEN HAREKAT PLANINA ilişkin herhangi
bir çıktı almadık haber de yapmadık, bizim açımızdan haber yaptıktan sonra geri
kalan kısmı bizi ilgilendiren bir husus olmayıp Cumhuriyet savcılığını
ilgilendiren hususlar olduğundan bizdeki kopyayı doğal olarak imha etme
ihtiyacı duyduk… ben belgeleri savcılığa teslim ettim varsa bunları çalan
kişileri bulmak benim görevim değil[dir] …”
18. Hâkimliğin 2/3/2015 tarihli ve 2015/109 Sorgu sayılı kararı
ile başvurucunun devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli
kalması gereken bilgileri açıklama ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma
suçlarından tutuklanması talebi reddedilmiş; devletin güvenliğine ilişkin
belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile alma, çalma ve devletin
güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme suçları yönünden ise
tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
“1-) …
Devletin Güvenliğine ve Siyasal Yararlarına İlişkin Gizli Kalması Gereken Bilgileri
Açıklama suçundan; her ne kadar tutuklanması talep olunmuş ise de; suç tarihinin 20.01.2010 olduğu, 5187 sayılı Basın
Kanununun 26. maddesinde öngörülen sürenin geçtiği, bu sürenin hak düşürücü
süre olduğu, bu aşamada tutuklama tedbirinin ölçülü olmayacağı, anlaşılmakla
TUTUKLAMA TALEBİNİN REDDİNE,
2-) … Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma
suçundan; her ne kadar tutuklanması talep olunmuş ise de;
örgüt kurma suçunun oluşabilmesi için yeterli ve gerekli olan kişi sayısının
henüz tespit edilemediği bir örgütün kurulduğundan ve varlığından
bahsedilebilmesi için bu aşamada gerekli ve yeterli tutuklama tedbirini
gerektirir ölçüde delilin bulunmadığı anlaşıldığından bu aşamada tutuklama
tedbirinin ölçülü olmayacağı, anlaşılmakla TUTUKLAMA TALEBİNİN REDDİNE,
3-) Devletin Güvenliğine İlişkin Belgeleri
Tahrip Etme Amacı Dışında Kullanma Hile İle Alma Çalma ve Devletin Güvenliğine
İlişkin Gizli Belgeleri Temin Etme suçlarından tutuklanmasının talep edildiği,
dosya kapsamında mevcut delillere göre; şüphelinin eylemine konu olayın balyoz
darbe planı olarak bilinen plan ve bu plana ilişkin DVD, CD ve belgeler olduğu,
bu belgeler ile birlikte Egemen Harekât Planının da şüphelinin temin ettiğinin
anlaşıldığı, Egemen Harekât Planının ’ÇOK GİZLİ’ gizlilik derecesine ait
olduğu, bu plandaki bilgilerin devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal
yararlar bakımından gizli kalması gereken nitelikte olduğunun anlaşıldığı, yine
bu CD’lerdeki 118 adet gizli belgenin de çalındığının anlaşıldığı, şüphelinin
bir şekilde ele geçirdiği belgelerin kopyası olsa dahi ilgili mercilere teslim
etmek yerine kendisi tarafından imha edildiğinin ifade edildiği, ancak imha
edilip edilmediğinin henüz bilinmediği, bulunamayan gizli belgelerin halen
nerede olduğu, kimin elinde bulunduğu ve ne amaç ile kullanılacağının
bilinmediği, şüphelinin belgeleri aldığını söylediği emekli asker olduğunu
bildirdiği kişinin kim olduğu hususunda henüz bir tespitin yapılamadığı, bu
kişi ile birlikte hareket eden başka kişiler bulunup bulunmadığının da henüz tespit
edilemediği, şüphelinin eylemleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde isnat
edilen Devletin Güvenliğine İlişkin Belgeleri Tahrip Etme Amacı Dışında
Kullanma Hile İle Alma Çalma, Devletin Güvenliğine İlişkin Gizli Belgeleri
Temin Etme suçlarını işlediği hususunda kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut deliller bulunduğu, bu suçların yasada öngörülen cezalarının alt
ve üst sınırı nazara alınarak; CMK’ nun 100. ve
devamı maddelerinde belirtilen tutuklama yasağı veya yargılama engeli gibi
halin bulunmadığı, atılı suç yönünden şüphelinin alabileceği ceza miktarı göz
önüne bulundurulduğunda kaçabileceği yönünde şüphe bulunduğu, soruşturmanın
henüz tamamlanmadığı, çok kapsamlı bir şekilde ve çok yönlü olarak
soruşturmanın devam ettiği, atılı suçlar yönünden beklenen ceza veya güvenlik
önlemi değerlendirildiğinde ‘ölçülük’ ilkesi uyarınca
daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada
yetersiz kalacağı, kanaatine varıl[mıştır].”
19. İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği 13/5/2016 tarihinde
başvurucu hakkında tutukluluğun devamı kararı vermiştir. Kararın gerekçesi
şöyledir:
“...suçlarından
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir delillerin bulunması, atılı suç,
öngörülen ceza miktarı ve soruşturmanın devam etmekte olup delillerin
toplanmamış bulunması dikkate alınarak tutuklanmasına karar verildiği, balyoz
davası olarak bilinen davada İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen
beraat kararı ve gerekçesi dikkate alındığında kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösterir delillerin bulunduğu ve tutuklama koşullarında şüpheli
lehine değişiklik bulunmadığı ..."
20. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz, İstanbul 9.
Sulh Ceza Hâkimliğinin 7/6/2016 tarihli kararı ile “kararın usul ve yasaya uygun olduğu” gerekçesiyle kesin
olarak reddedilmiştir.
21. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı; yürütülen soruşturma
sonucunda 7/6/2016 tarihli iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne
üye olma, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında
kullanma, hile ile çalma, devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin
etme, devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken
bilgileri açıklama suçlarından cezalandırılması istemiyle dava açmıştır.
22. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2016/218 sayılı
dosyası üzerinden görülen davada, başvurucu yönünden 16/6/2016 tarihinde tensiben "atılı
suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, teknik takip raporları,
iletişim tespit tutanakları, baz istasyonu sinyal kayıtları, arama tutanakları
ve ekleri, ekspertiz raporları, müşteki ifadeleri vs. deliller kapsamında
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşahhas deliller bulunması, sanığa
atılı suçların tutuklama sebeplerinin kanuni karine olarak varsayıldığı, CMK
103/3-a. 11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, suçların kanunda
öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması,
sanığın eylemlerinin subüta ermesi halinde sanığa
verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü
olması gibi sebeplerle sanık üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve
etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu" gerekçesiyle
tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
23. Başvurucu 20/6/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
24. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 2/9/2016, 23/11/2016,
15/2/2017, 10/5/2014, 20/11/2017, 13/9/2017, 4/12/2017, 31/1/2018, 4/5/2018 ve
7/8/2018 tarihli duruşmalarda da benzer gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamına karar vermiştir.
25. Başvurucu; daha önce 2/3/2015 tarihinde tutuklandıktan sonra
gazetecilik faaliyeti kapsamında yayımlanan bir habere konu belgelerin temin
edildiğinden bahisle suç işlenmediği ve tutuklama nedeni bulunmadığı hâlde
tutuklama kararı verildiği, tutukluluğa ilişkin karar veren sulh ceza
hâkimliklerinin kanuni hâkim ilkesine aykırı olup tarafsız ve bağımsız mahkeme
güvencesini sağlamadıkları, kısıtlılık kararı verildiğinden soruşturma
dosyasının incelenememesi ve ayrıca kapalı devre itiraz sistemi bulunması
nedeniyle tutukluluğa itiraz hakkının etkili bir şekilde kullanılamadığı
gerekçeleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ifade ve basın
özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarıyla Anayasa Mahkemesine 20/4/2015
tarihinde bireysel başvuruda (B. No: 2015/7231) bulunmuştur.
26. Anayasa Mahkemesi; bu başvuru üzerine 17/5/2016 tarihinde
İkinci Bölümce yapılan inceleme sonucunda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim
ilkelerine aykırı olduğuna ve itiraz hakkının etkin olarak kullanılamadığına
ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutuklamanın hukuki
olmadığı ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
kabul edilebilir olduğuna ancak Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında
güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile Anayasa’nın 26. ve
28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal
edilmediğine dair karar vermiştir (Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016).
27. Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla başvurucu hakkındaki yargılama derdest olup başvurucunun tutukluluk
hâli devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
28. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri
Kanunu’nun 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1)
Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin
bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.
İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması
halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
29.5271 sayılı Kanun’un 104. maddesi şöyledir:
"(1) Soruşturma ve
kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini
isteyebilir.
(2)
Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim
veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.
(3)
Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya
geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya
Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde
yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen
de verilebilir."
30. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte
üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
31. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Terör suçları" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315
ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
32. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur."
33. 5237 sayılı Kanun'un
"Devletin güvenliğine ilişkin belgeler" kenar başlıklı
326. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Devletin güvenliğine veya iç veya
dış siyasal yararlarına ilişkin belge veya vesikaları kısmen veya tamamen yok
eden, tahrip eden veya bunlar üzerinde sahtecilik yapan veya geçici de olsa,
bunları tahsis olundukları yerden başka bir yerde kullanan, hileyle alan veya
çalan kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis
cezası verilir."
34. 5237 sayılı Kanun'un
"Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme" kenar
başlıklı 327. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Devletin güvenliği veya iç veya dış
siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken
bilgileri temin eden kimseye üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası
verilir."
35. 5237 sayılı Kanun'un
"Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri
açıklama" kenar başlıklı 329. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(1) Devletin güvenliği veya iç veya dış
siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken
bilgileri açıklayan kimseye beş yıldan on yıla kadar hapis cezası
verilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 26/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucu; tahliye taleplerinin kabul edilmediğini,
tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeden yoksun olduğunu, bu
kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara dayalı olarak açıklanmadığını,
kendisi yönünden bir kişiselleştirme yapılmadığını ve adli kontrolün yetersiz
kalma nedenlerinin gösterilmediğini, tutukluluğa yönelik itirazlarının da
gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini, bu süreçte soruşturma işlemlerinin de
özensiz bir şekilde yürütüldüğünü, dolayısıyla somut hiçbir neden gösterilmeden
matbu gerekçelerle sürdürülen tutukluluğunun makul süreyi aştığını belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde; soruşturma kapsamı ve mahiyeti,
başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin
hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından
ilgili ve yeterli olması ve soruşturma/kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde
bir özensizliğin tespit edilmemiş olması dikkate alındığında başvurucunun
tutukluluk süresinin makul olduğunun değerlendirildiği belirtilmiştir.
Bakanlık, başvurucunun bu bölümdeki iddialarının açıkça dayanaktan yoksun
olduğu görüşündedir.
2. Değerlendirme
39. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun
devamına ilişkin kararların gerekçesiz olduğuna ilişkindir. Dolayısıyla
tutukluluk süresinin uzunluğuna yönelen bu bölümdeki iddianın Anayasa'nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
42. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun makul süreyi aştığı
iddialarını birçok kararında incelemiş ve anılan kararlarda inceleme yöntemine
ilişkin ilkelerini belirlemiştir (Murat
Narman, B. No:
2012/1137, 2/7/2013, §§ 60-66; Mustafa Ali
Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, §§ 102-106; Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, §§ 64-73; Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§§ 42-61; Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 51-91).
43. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında, bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip
olduğu belirtilmiştir. Anılan fıkrada güvence altına alınan makul sürede yargılanmayı ve serbest bırakılmayı isteme haklarının
birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısı olarak değerlendirilmesi gerekir (Murat Narman, § 60; Halas Aslan, § 66).
44. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan serbest
bırakılmayı isteme hakkı uyarınca, bir ceza soruşturması veya kovuşturması
kapsamında tutuklu olan kişiler ilgili yargı mercilerinden serbest
bırakılmalarına karar verilmesini talep edebilirler. Bu hakkın bir yansıması
olarak 5271 sayılı Kanun'un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, şüpheli
veya sanığın soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
salıverilmesini isteyebileceği belirtilmiş; aynı Kanun'un 108. maddesinde de
tutukluluğun soruşturma ve kovuşturma evrelerinde belirli süreleri aşmayacak
şekilde resen incelenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Yargı organlarınca
tutukluluğun her aşamasında gerek kişinin serbest bırakılma talebi üzerine
gerekse resen yapılan incelemelerde tutulmanın meşru nedenlerinin açıklanması
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının bir gereğidir (Halas Aslan, § 67).
45. Anılan maddede, ayrıca tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı isteme hakkına
sahip olduğu ifade edilmiştir. Genel olarak yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmaması, Anayasa'nın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının konusudur. Kişilerin fiziksel hürriyetlerinin
kısıtlanmasına ilişkin güvencelerin belirtildiği (Galip Öğüt [GK], B. No: 2014/5863, 1/3/2017, § 35)
Anayasa'nın 19. maddesine göre öncelikle tutukluluğun makul süreyi aşmaması
gerekir. Bununla birlikte maddenin tutuklu olarak sürdürülen yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılması gerektiğine de işaret ettiği görülmektedir. Hürriyeti
kısıtlanarak yargılanan kişinin yargılamanın makul sürede bitirilmesindeki
menfaati, işin doğası gereği diğerlerine göre daha fazladır. Bu bağlamda
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında belirtilen tutuklu kişinin makul
sürede yargılanma hakkı, Anayasa'nın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkına göre daha yüksek
bir koruma sağlamaktadır. Buna göre tutuklu olarak sürdürülen soruşturma ve
kovuşturma süreçlerinin süratle sonuçlandırılması gerekir. Bunun için başta
savcılıklar ve mahkemeler olmak üzere tüm kamu organları, tutuklu olarak
sürdürülen soruşturma/kovuşturma süreçlerinin -adil yargılanma hakkının
sağladığı güvencelere riayet edilmek koşuluyla- süratli bir şekilde
sonuçlandırılması için özenli davranmalıdır. Anılan özen yükümlülüğü; kişinin
hürriyetinden yoksun bırakılmaya devam edilmesinin keyfî olmadığının,
dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahalenin meşru
amacının devam ettiğinin söylenebilmesi için de zorunludur. Bu itibarla tutuklu
kişiler hakkındaki soruşturma/kovuşturma süreçlerinin özenli olarak yürütülmesi
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında güvence altına alınmıştır (Halas Aslan, §§ 68-71).
46. Diğer taraftan bir ceza soruşturması veya kovuşturması
kapsamında sürdürülen tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığı öncelikle
tutukluluğa ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden tespit edilebilir.
Tutukluluğa ilişkin kararların gerekçelerinde, tutuklamanın ön şartı olan kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunduğunun,
ayrıca tutuklama nedenlerinin
ortaya konulması gerekmektedir. Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 101. maddesine
göre de tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye
isteminin reddine ilişkin kararlarda; kuvvetli suç şüphesini, tutuklama
nedenlerinin varlığını ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren
deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilecektir (Halas Aslan, §§ 74, 75).
47. Kuvvetli suç şüphesi, tutuklama için bir ön şart olup
varlığını tutukluluğun her aşamasında korumalıdır. Başlangıçtaki bir tutuklama
için kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun tüm delilleriyle birlikte ortaya
konulması her zaman mümkün olmasa da (Mustafa
Ali Balbay, § 73) soruşturma/kovuşturma süreci ilerledikçe kişi
hakkındaki suç şüphesini doğrulayacak ya da ortadan kaldıracak delillere
erişilecektir. Bu nedenle belirli bir süre geçtikten sonraki tutukluluğun
devamına ilişkin kararlarda, kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun somut
olgularla birlikte açıklanması gerekir. Tutukluluğun herhangi bir aşamasında
kişinin tutuklu olduğu suç yönünden kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular
ortadan kalkmışsa artık tutmanın meşru bir amacının bulunduğu söylenemez (Halas Aslan, § 76).
48. Başlangıçtaki bir tutuklama için Anayasa ve kanunda
öngörülen tutuklama nedenlerinin dayandığı tüm olguların somut olarak
belirtilmesi -işin doğası gereği- her zaman mümkün olamasa da
soruşturma/kovuşturma sürecinde deliller toplandıkça artık delillere etki
edilebilmesi imkânı ortadan kalkmakta ya da zorlaşmaktadır. Ayrıca isnat edilen
suç dolayısıyla belirli bir süre hürriyetinden yoksun kalan ve bu itibarla
yargılama sonunda alınması muhtemel cezanın en azından bir bölümünü
karşılayacak kadar tutulan kimsenin kaçma ihtimalinin başlangıçtakine göre
azaldığı da söylenebilir. Bu nedenlerle belirli bir süreyi aşan tutukluluğa
ilişkin devam kararlarında tutuklama nedenlerinin soyut olarak belirtilmesi
yeterli değildir (Hanefi Avcı, § 70).
49. Bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara dayalı
olarak açıklanması ve bu nedenlerin olayın koşullarında neden zorunlu olduğunun
ortaya konulması gerekir. Tutukluluk devam ettikçe bir taraftan bireye düşen
yükümlülük artarken diğer taraftan tutulmanın dayandığı meşru amaç
zayıfladığından tutukluluğun devamı kararlarında davanın genel durumunun
yanında tutuklu kişinin özel durumu da dikkate alınmalı, bu anlamda tutuklama
nedenleri kişiselleştirilmelidir (Hanefi
Avcı, § 84). Yine söz
konusu kararlarda, tutuklamaya göre temel hak ve özgürlüklere daha hafif etkide
bulunan adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kaldığının da ortaya
konulması gerekmektedir. Tutukluluğun devamı ancak Anayasa'nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz" hükmüyle güvence
altına alınan ve esasında hukukun temel ilkelerinden biri olan masumiyet karinesine rağmen kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkına üstün gelecek şekilde tutmanın adaletin işleyişi
bakımından gerekli olduğunun dayanaklarıyla birlikte açıklanması durumunda
haklı bulunabilir (Halas Aslan, §
78).
50. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir
ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir kişinin tutuklu olarak
bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine
göre değerlendirilmelidir (Murat Narman, § 61).
51. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı;
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği
tarihtir (Murat Narman, § 66).
52. Tutukluluğun uzun sürdüğü veya makul süreyi aştığı
şikâyetiyle yapılan bireysel başvurularda, derece mahkemelerince verilen
tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda açıklanan gerekçeleri
inceleyerek bu gerekçelerin somut olayın özelliklerine göre ilgili ve yeterli
olup olmadığını ve ayrıca yukarıda belirtilen özen yükümlülüğüne uyulup
uyulmadığını incelemek Anayasa Mahkemesinin görevidir. Bu denetim sonunda
tutukluluğa ilişkin gerekçelerin başvurucuların hürriyetlerinin kısıtlanmasının
meşru nedenlerinin ortaya konulması bakımından ilgili ve yeterli olmadığı veya
tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma süreçlerinin kamu organlarının
özen yükümlülüğü ile bağdaşmayan tutumları nedeniyle tamamlanmadığı kanaatine
varılırsa tutukluğun makul süreyi aştığı sonucuna ulaşılacaktır (Halas Aslan, §§ 82, 83).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
53. Somut olayda başvurucu 1/3/2015 tarihinde gözaltına alınmış
ve 2/3/2015 tarihinde İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesinin kararı ile
tutuklanmıştır. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde tutuklu sürdürülen
yargılamada başvurucu hâlen tutuklu bulunmaktadır. Başvurucunun gözaltına
alınarak tutuklandığı tarih itibarıyla bireysel başvuruyu inceleme tarihi
arasında geçen suç isnadına bağlı olarak devam eden tutukluluk süresi yaklaşık
olarak 3 yıl 10 aydır.
54. Başvurucu -kamu makamlarınca ve yargı organlarınca darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu değerlendirilen- FETÖ/PDY'nin medya örgütlenmesinde yer aldığı ve örgütün
hiyerarşisi içinde örgüt yöneticilerinden gelen talimatlar uyarınca hareket
ettiği iddiasıyla yürütülen bir soruşturma kapsamında tutuklanmıştır.
Başvurucunun isnat edilen suçlar yönünden kuvvetli suç şüphesi altında olduğu
sulh ceza hâkimlikleri ve ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen tutukluluğun
devamına ilişkin kararlarda açıkça belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesince de
başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelenirken suç
işlediğine dair kuvvetli belirtilerin bulunduğu sonucuna varılmıştır (Mehmet Baransu (2),
§§ 16-135). Başvurucu hakkındaki tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarında
atıf yapılan ve/veya soruşturma dosyasında bulunduğu ifade edilen delillerin içeriği
dikkate alındığında -tutukluluğun ön şartı olan- suç işlendiğine dair kuvvetli
belirtinin bulunduğuna ilişkin olarak anılan kararların ilgili ve yeterli
olduğu değerlendirilmiştir.
55. Öte yandan sulh ceza hâkimliklerinin ve ağır ceza mahkemelerinin
tutukluluğun devamı kararlarının gerekçelerinde yer alan tutuklama nedenlerine
ve ölçülülüğe ilişkin açıklamalar incelendiğinde tutuklama kararına konu
suçlara ilişkin olarak başvurucunun alabileceği ceza miktarına göre kaçma
şüphesine, delillerin tam olarak toplanamamasına, isnat edilen suçun 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasında olmasına, suça göre tutuklama tedbirinin ölçülü/orantılı
olmasına, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. §§ 18-20, 22-24).
56. FETÖ/PDY'nin devletin anayasal
kurumlarını ele geçirmeyi, sonrasında devleti, toplumu ve fertleri kendi
ideolojisi doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi, oligarşik
özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomiyi, toplumsal ve siyasal gücü
yönetmeyi amaçlayan ve bu doğrultuda mevcut idari sisteme paralel şekilde
örgütlenen bir terör örgütü olduğu Türk yargı organlarınca kabul edilmektedir
(diğerleri arasından bkz. § 9; Selçuk
Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017 §§ 20, 21; Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586,
11/1/2018, § 10).
57. FETÖ/PDY; bir taraftan başta eğitim ve din olmak üzere
farklı sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yasal faaliyetlerde bulunurken
diğer taraftan bazen bu yasal kuruluşların içinde gizlenmiş olan, bazen de
yasal yapıdan tamamen farklı şekilde konumlanan ve hareket eden, özellikle de
kamusal alana yönelik faaliyetlerde bulunan illegal bir yapılanma
niteliğindedir. FETÖ/PDY, yargı organları da dâhil olmak üzere neredeyse
ülkedeki bütün kurum ve kuruşlarda illegal bir biçimde örgütlenmiştir. Bu
örgütlenmenin başlıca özellikleri hiyerarşi temelinde ve hücre tipi bir
sistemle gerçekleştirilmesi, itaat ve teslimiyet anlayışıyla hareket edilmesi,
kendisine kutsallık atfetmesi ve gizliliği esas almasıdır. FETÖ/PDY mensubu
kamu görevlilerinin devlete olan sadakati, yapılanmaya olan sadakatinden sonra
gelmekte hatta onun karşısında bir değer ifade etmemektedir. Dolayısıyla bu
kişiler, devletin amaçlarından ziyade yapılanmanın amaçları doğrultusunda
faaliyette bulunmaktadırlar. FETÖ/PDY'nin kamu kurum
ve kuruşlarındaki faaliyetlerinin temel özelliği, kamusal bir faaliyetin
görünürde bu faaliyeti gerçekleştirmeye yetkili bir kamu görevlisi eliyle
yerine getirilmesi ancak bu faaliyetin gerçekte ilgili kamu görevlisinin
iradesiyle değil kamu görevlisinin kamusal hiyerarşinin dışında bağlı olduğu
yapılanmadaki üstünün (abi/imam) iradesiyle vuku bulmasıdır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26). FETÖ/PDY'nin medya organlarındaki örgütlenmesinin de bu temelde
olduğu, FETÖ/PDY mensuplarına yaşamlarının her alanını dizayn etmeye yönelik
telkin ve talimatların örgüt içindeki üstlerince büyük bir gizlilik içinde
iletildiği bilinmektedir (bkz. §§ 9, 10).
58. Başvurucuya isnat edilen suçlamaların niteliği, başvurucunun
üyesi olduğu iddia edilen terör örgütünün (FETÖ/PDY'nin)
yukarıda ifade edilen örgütlenme biçimi ve işleyişi, soruşturma/kovuşturma
konusu edilen olayların özellikleri birlikte dikkate alındığında tutukluluğun
devamı kararlarındaki gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve
tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu, dolayısıyla
tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi
itibarıyla ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
59. Diğer taraftan soruşturma mercilerince, darbe teşebbüsünün
başlamasıyla birlikte doğrudan darbe teşebbüsüyle bağlantılı eylemlere veya
FETÖ/PDY'nin -yargı organları da dâhil olmak üzere-
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına ve faaliyetlerine yönelik
olarak da soruşturmalar yapılmış ve bu soruşturmalar çerçevesinde çok sayıda
kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır. Anılan türdeki
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre daha zor ve karmaşık olduğu
hatırda tutulmalıdır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 52).
60. Bu kapsamda FETÖ/PDY'nin medya
örgütlenmesine yönelik olarak yürütülen soruşturmada, yapılanmanın sorumlu
sivil yöneticilerinin (imamlarının) tespitine ve yapılanmaya mensup olduğu
değerlendirilen -başvurucunun da aralarında bulunduğu- medya mensupları ile bu
sivil yöneticiler arasındaki ilişkiye dair araştırmalar yapılmıştır. Bu
kapsamda aynı gazetede görev yapmış olan bazı şüpheli ve tanıkların beyanlarına
başvurulmuş, ayrıca başvurucu da dâhil olmak üzere FETÖ/PDY ile bağı olduğu
değerlendirilen sorumlu yöneticilerinin (imamlarının) telefon sinyal
bilgilerinin uyuşup uyuşmadığına yönelik araştırmalar yapılmıştır.
61. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma
sonunda başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, devletin
güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile
çalma, devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme, devletin
güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri
açıklama suçlarından düzenlenen iddianame İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince
kabul edilmiş ve kovuşturma aşaması başlamıştır (bkz. § 21).
62. Başvurucunun üyesi olduğu iddia edilen örgütün özellikleri,
bu örgütün yargıdaki yapılanmasının boyutu ve faaliyetlerinin niteliği, bu
türdeki soruşturmaların yürütülmesinin -diğer soruşturmalara göre- zorluğu, her
bir aşamada elde edilen bulguların yeni birtakım araştırmalar yapmayı
gerektirebilmesi, başvurucu hakkındaki soruşturmada örgütle bağı olduğu
değerlendirilen diğer kişilerin kullandıkları farklı iletişim araçlarındaki
olguların her bir kişi yönünden tespit ve değerlendirilmesi zorunluluğunun
bulunması, çok sayıda kişinin uzun bir süreçteki telefon sinyal bilgilerinin
eşleştirilmesi gibi toplanması güç delillerin bulunması dikkate alındığında
genel olarak soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir
özensizlik gösterildiği tespit edilmemiştir.
63. Öte yandan tutuklanmasından sonra başvurucu hakkında
iddianame hazırlanıp 7/6/2016 tarihinde Mahkemeye sunulmuştur. Mahkemece
16/6/2016 tarihinde tensip incelemesi yapılmış ve duruşma aşamasına geçilmiştir.
Bu duruşmalarda; taraf beyanlarının alınması, tanıkların dinlenmesi,
savunmasını hazırlaması için başvurucuya süre verilmesi, yazılan talimat
cevaplarının beklenmesi, dijital materyaller hakkında teknik incelemelerin
yapılması, Mahkemece ve taraflarca yapılması istenen araştırma ve incelemelerin
yapılması gibi işlemlerin yapıldığı görülmektedir. Buna ilişkin duruşmalar
2/9/2016, 23/11/2016, 15/2/2017, 10/5/2014, 20/11/2017, 13/9/2017, 4/12/2017,
31/1/2018, 4/5/2018 ve 7/8/2018 tarihlerinde yapılmıştır. Bu itibarla mağdur ve
sanık sayılarının çokluğu ile eylemlerin karmaşıklığı da dikkate alındığında
genel olarak soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir
özensizlik gösterildiği tespit edilememiştir.
64. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin
kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin
belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması ve soruşturma/kovuşturma
sürecinin yürütülmesinde bir özensizliğin tespit edilmemiş olması dikkate
alındığında yaklaşık 3 yıl 10 aylık tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
65. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın ve 19. maddesinin yedinci
fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
B. İfade ve Basın
Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
66. Başvurucu; hiçbir şiddet unsuru gösterilmeden, tamamen ifade
özgürlüğü kapsamında kalacak şekilde, sadece bir gazete haberine dayanılarak
suçlandığını ve tutuklandığını, ifade özgürlüğü kapsamındaki haberleri
nedeniyle hakkında yöneltilen suçlamalarla ceza yasalarının kötü niyetli ve
keyfî yorumlandığını belirterek ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
67. Başvurucu, bu şikâyetlerini 20/4/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine (Mehmet Baransu
(2)) yaptığı bireysel başvuruda da dile getirmiştir. Dolayısıyla
Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın
özgürlüklerinin ihlal edilmediğine karar verilen söz konusu başvuruda bu
şikâyetler incelenmiş olduğundan (bkz. §§ 25, 26) bu iddialar yönünden ayrıca
bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutukluluğun
makul süreyi aştığına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
26/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.