TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M.O. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/11733)
|
|
Karar Tarihi: 15/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucu
|
:
|
M.O.
|
Vekili
|
:
|
Av. Rahmi YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ahlaki durum gerekçe gösterilerek meslekten ayırma
işlemi tesis edilmesi nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının, tarafsız ve
bağımsız olmayan bir mahkemede yargılamanın yapılması ve yargılamalarda hukuka
aykırı delil kullanılması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/6/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde psikiyatri uzmanı
tabip subay olarak görev yapan başvurucu hakkında TSK'da görevli başka bir
subay olan E.İ. tarafından ileri sürülen iddialar doğrultusunda iki disiplin
amirinin teklifiyle idari tahkikat başlatılmıştır.
9. İdareye 4/4/2014 tarihinde sunulan şikâyet dilekçesinde E.İ.;
askerî hastanenin psikiyatri kliniğinde sivil memur (hemşire) olarak çalışan eşi
Y.İ. ile aynı klinikte görev yapan ve evli olan başvurucu arasında bir süredir
devam eden, meslek etiğine uymayan, yüz kızartıcı ve TSK'nın itibarını sarsacak
düzeyde gayriahlaki bir ilişkinin bulunduğunu ileri sürmüş ve eşinin telefon
kayıtlarını delil olarak göstermiştir.
10. TSK Sağlık Komutanlığınca oluşturulan tahkikat heyeti;
başvurucunun, sivil memur Y.İ.nin ve bir kısım personelin ifadelerine
başvurmuştur. Bu kapsamda Y.İ. ile başvurucu arasında geçtiği belirtilen söz
konusu telefon mesaj kayıtları incelenmiş ve buradan elde edilen çeşitli
bilgiler teyit edilerek 10/6/2014 ve 21/5/2014 tarihlerinde idari tahkikat
raporları düzenlenmiştir. Söz konusu raporlarda; başvurucunun makam ve
memuriyet nüfuzunu kullanarak Y.İ. ile mesai arkadaşlığının ötesinde bir ilişki
kurmak için çaba sarf ettiği, Y.İ.nin eşinin uzun süreli görevlere gitmesinden
faydalandığı, bu girişimlerden sonra gayriahlaki ilişkinin başladığı, farklı
tarihlerde muhtelif otellerde birlikte olduklarının anlaşıldığı, başvurucu ile
Y.İ.nin nöbetlerini birlikte tutma gayretinde oldukları belirtilmiştir. Y.İ.nin
19/1/2014 tarihinde nöbetini değiştirdiği ve 25/2/2014 tarihinde başvurucu ile
birlikte nöbet tuttukları ifade edilmiştir. Raporlarda; 10/2/2014-17/2/2014
tarihleri arasında başka bir ilde görevlendirilen başvurucunun sivil memur
Y.İ.nin eşiyle Ankara Sıhhiye Orduevinde kaldığını öğrendikten sonra
görevlendirildiği garnizondan izinsiz olarak 14/2/2014 tarihinde Ankara'ya
gittiği, eşi ile birlikte kalan Y.İ.yi eşi uyurken kendi odasına davet ettiği
ve başvurucu ile Y.İ.nin aynı tarihte birlikte uçak bileti aldığı yönünde
tespitlerde bulunulmuştur. Ayrıca söz konusu ilişkinin Y.İ. ile başvurucu
tarafından da kabul edildiği belirtilmiştir.
11. İdari tahkikat neticesinde başvurucu ahlaki zayıflık şeklinde düzenlenen
disiplin suçunu işlediği iddiasıyla Genelkurmay Başkanlığı Hava Kuvvetleri
Komutanlığı Yüksek Disiplin Kuruluna (Yüksek Disiplin Kurulu) sevk edilmiştir.
12. Başvurucuya 18/8/2014 tarihinde yapılan tebliğle hakkındaki
isnatlarla ilgili hususlar bildirilmiş ve mevzuatta öngörülen süreler
içerisinde yazılı savunmasını sunması gerektiği konusunda ihtarda
bulunulmuştur. Savunma için ek süre talebinde bulunan başvurucunun bu isteği
karşılanmış ve başvurucu 28/8/2014 tarihinde yazılı savunmasını sunmuştur.
Savunmasında başvurucu; mesaj kayıtlarının gerçek dışı olduğunu, eklemeler
yapıldığını, düzmece ve sahte delil mahiyetinde olduğunu, Y.İ.nin psikiyatrik
bozukluğunun bulunduğu süreçte alınan ifadesine itibar edilmemesi gerektiğini,
arkadaşlıktan öte bir ilişkisinin bulunmadığını belirtmiş ve iddiaları kabul
etmemiştir.
13. 21/10/2014 tarihinde gerçekleştirilecek Yüksek Disiplin
Kurulu toplantısında sözlü olarak da savunma yapabileceği hususu başvurucuya
1/10/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Söz konusu toplantıda sözlü savunmada
bulunan başvurucu vekili; telefon mesajlarının başvurucunun iç dünyasını
yansıttığını, başvurucu tarafından içeriği kabul edilen bazı mesajların
hasta-hekim ilişkisi içinde olduğunu, otel kayıtlarının ve mesajların delil
olarak kabul edilemeyeceğini ileri sürmüştür.
14. Yüksek Disiplin Kurulu, elde edilen delillerden başvurucunun
ahlaki zayıflık disiplin suçunu işlediğinin anlaşıldığını belirterek 31/1/2013
tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nun 20. maddesi
gereğince başvurucu hakkında TSK'dan ayırma cezası vermiştir. 21/10/2014
tarihli kararda; her askerin ahlaki anlayışının kusursuz ve lekesiz olması
gerektiği, ahlak olgusunun arzu edilir değil görevin başarıyla icra edilebilmesi
için şart olduğu vurgulanmıştır. Askerî personelin eşi olan ve bu olay
nedeniyle eşi tarafından hakkında boşanma davası açılan Y.İ. ile başvurucu
arasındaki gayriahlaki ilişkinin varlığının tespit edildiği ifade edilmiştir.
15. Yüksek Disiplin Kurulunun anılan kararı Hava Kuvvetleri
Komutanı ile Millî Savunma Bakanlığı tarafından da onaylanmış ve 15/12/2014
tarihinde ayırma süreci tamamlanmıştır.
16. Başvurucu, TSK'dan ayırma işlemine karşı 22/1/2015 tarihinde
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) iptal davası açmıştır. Başvurucu dava
dilekçesinde; hakkındaki karara dayanak olarak gösterilen kayıtlarda hukuka
aykırılıklar bulunduğunu, disiplin soruşturmasının konusunun mesleğine değil
özel hayatına ilişkin olduğunu, iddia edilen ilişkinin var olduğu bir an kabul
edilse dahi bu ilişkinin mahremiyet alanında gerçekleştiğini, mesleğine hiç bir
şekilde yansımadığını ve bu hususun ortaya konulamadığını ileri sürmüştür.
Delillere erişiminin engellendiğini ve özel hayatına ilişkin eylemler esas
alınarak verilen cezanın ölçüsüz olduğunu belirten başvurucu, bahse konu
TSK'dan ayırma cezasının iptal edilmesini talep etmiştir.
17. Davalı idare tarafından sunulan 27/3/2015 tarihli savunma
dilekçesinde, başvurucunun eylemlerinin TSK'nın itibarını sarsacak şekilde yüz
kızartıcı, utanç verici ve toplumun genel ahlak yapısı ile meslek etiğine
uymayan düzeyde gayriahlaki nitelikte olması nedeniyle tesis edilen dava konusu
işlemin yetki, sebep, konu, şekil ve amaç yönlerinden hukuka uygun olduğu
belirtilmiştir.
18. AYİM Başsavcılığının 23/6/2015 tarihli düşünce yazısında ise
başvurucunun, kendisiyle aynı klinikte hemşire olarak görev yapan Y.İ. ile uzun
süredir devam eden ve olağan sınırların ötesine geçen ilişkinin TSK'nın
itibarını sarsacak nitelikte olduğu, eylemlerin dış aleme yansıdığı ve tahkikat
sürecinde başvurucuya savunma imkânının sağlandığı belirtilerek davanın reddine
karar verilmesi gerektiği yönünde değerlendirmelerde bulunulmuştur.
19. AYİM Birinci Dairesinin 23/2/2016 tarihli ara kararıyla dava
dosyası kapsamında bulunan gizlilik dereceli belgelerin başvurucu tarafından
incelenebileceğine karar verilmiştir. Bu karar doğrultusunda başvurucu vekili
tarafından 6/4/2016 tarihinde söz konusu belgeler incelenmiş ve 12/4/2016
tarihinde yazılı beyanda bulunulmuştur.
20. AYİM Birinci Dairesi, 27/4/2016 tarihli kararıyla davanın
reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinde; askerî personelin ahlaki anlayışının
kusursuz ve lekesiz olması gerektiğine ilişkin açıklamalarda bulunulmuş ve TSK
mensubu bir subay olan başvurucunun yine başka bir TSK mensubu personel ile
evli olan ve kendisiyle aynı klinikte görev yapan Y.İ. ile yaşadığı ilişkilerin
niteliği ve niceliği dikkate alındığında eylemlerin özel hayatın kapsamını
aştığı ve mesleki faaliyet alanına yansıdığı yönünde değerlendirmelere yer
verilmiştir. Söz konusu kişilerin nöbetlerini birlikte tutma, seyahat edip
buluşma gayreti içinde oldukları ve muhtelif tarihlerde aynı otelde
konakladıkları belirtilmiştir. Kararda, iddia edildiği gibi telefon mesaj
kayıtları ve dökümlerde herhangi bir ekleme, çıkarma veya değişiklik
yapıldığına ilişkin kanıt ya da bilginin olmadığı ifade edilmiştir.
Başvurucunun sosyal ve aile yaşantısına zarar vererek TSK'nın itibarını
sarsacak şekilde ahlaki zayıflıkta bulunduğu, ayırma cezasının objektif
ölçütlerle, hizmet gereklerine uygun, kamu yararı birey yararı dengesi
gözetilerek ve ölçülü şekilde kullanıldığı belirtilmiş ve işlemin hukuka uygun
olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
21. Karar düzeltme yoluna başvurulmadan kesinleşen söz konusu
karar 27/5/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 27/6/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında TSK'da görev
yapan askerî personel hakkında ahlaki nedenlerle ayırma işlemi tesis edilmesine
dayanak oluşturan mevzuata (G.G.
[GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016, §§ 23-30) ve benzer durumlara ilişkin
uluslararası hukuka (Yaşar Türkmen,
B. No: 2014/5418, 15/2/2017, §§ 26-33) yer vermiştir.
24. 6413 sayılı Kanun'un "Silahlı
kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren disiplinsizlikler"
kenar başlıklı 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... b) Ahlaki zayıflık: Görevine, sosyal
ve aile yaşantısına zarar verecek derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün
olmak veya Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde yüz kızartıcı,
utanç verici veya toplumun genel ahlak yapısına aykırı fiillerde bulunmaktır.
..."
25. 6413 sayılı Kanun'un "Takdir
hakkının kullanımı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Bu Kanunla disiplin cezası vermeye
yetkilendirilmiş kişi ve kurullar, disiplin cezası uygulanması ile ilgili
takdir haklarını ölçülü, adaletli ve hakkaniyetli bir şekilde kullanırlar.
(2) Takdir hakkı mutlaka gerekçeli olarak
kullanılır.
(3) Takdir hakkı kullanılırken;
a) Disiplinsizliğin işleniş biçimi,
b) Disiplinsizliğin işlendiği zaman ve yer,
c) Disiplinsizliğin askeri hizmete olumsuz
etkisinin ağırlığı,
ç) Meydana gelen zarar veya tehlikenin
ağırlığı,
d) Disiplinsizlik yapan personelin kast veya taksire
dayalı kusurunun ağırlığı,
e) Disiplinsizlik yapan personelin daha önceki
disiplin durumu,
f) Disiplinsizlik yapan personelin samimi
ikrarı ve gösterdiği pişmanlık,
gibi hususlar göz önüne alınır. ..."
26. 6413 sayılı Kanun'un "Disiplin
soruşturması ve yetkiler" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"(1) Maiyetinden birinin disiplinsizlik
teşkil edebilecek bir fiilini veya mesleğe aykırı tutum ve davranışını herhangi
bir şekilde öğrenen disiplin amirleri, olayın araştırılması gerektiğine kanaat
getirirse, yazılı olarak görevlendireceği soruşturmacılar vasıtasıyla ya da
şahsen disiplin soruşturması yapar.
(2) Disiplin soruşturmacısı olarak tek bir
kişi görevlendirilebileceği gibi en az üç kişiden oluşan bir heyet de
görevlendirilebilir.
(3) Disiplin soruşturması, Genelkurmay
Başkanınca gerek görülmesi hâlinde, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde bu amaçla
kurulmuş birimde görevli personel eliyle de yürütülebilir.
...
(5) Heyet başkanı hariç olmak üzere gerek
görülmesi hâlinde, hakkında disiplin soruşturması yapılacak kişiden rütbe veya
kıdemce daha aşağıda heyet üyeleri görevlendirilebilir.
(6) Disiplin soruşturmacıları ve heyeti,
kendilerini görevlendiren disiplin amiri adına; disiplin soruşturmasıyla ilgili
bilgi ve belgeleri toplama, savunma alma, tanık dinleme, bilirkişi
görevlendirme, keşif yapma, hâkim veya savcı kararı gerektirmeyen durumlarda
kriminal inceleme yaptırma da dâhil olmak üzere her türlü inceleme yapma ve
ilgili makamlarla yazışma yetkisini haizdir."
27. 6413 sayılı Kanun'un "Disiplin
cezaları" kenar başlıklı 11. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"... Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası
yüksek disiplin kurulları tarafından verilir."
28. 6413 sayılı Kanun'un "Silahlı
kuvvetlerden ayırma cezası" kenar başlıklı 13. maddesinin (3),
(5) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
"(3) Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası;
disiplin amirlerinden en az ikisinin teklifi üzerine yüksek disiplin kurulları
tarafından verilebileceği gibi, eldeki bilgi ve belgelere göre yüksek disiplin
kurulları tarafından resen de verilebilir. Genelkurmay Başkanı veya Milli
Savunma Bakanının eldeki bilgi ve belgelere ya da gerekli görmesi üzerine
yaptırdığı disiplin soruşturması sonucuna göre hakkında bu cezanın verilmesine
kanaat getirdiği personelin dosyaları bir karar verilmek üzere doğrudan yetkili
yüksek disiplin kuruluna sevk edilir.
(5) Yüksek disiplin kurulları; gerekli
gördükleri takdirde, ilgilinin özlük dosyasını ve her nevi evrakı incelemeye,
ilgili birlik, kurum ve karargâhlardan bilgi almaya, hâkim veya savcı kararı
gerektirmeyen durumlarda kriminal inceleme yaptırma da dâhil olmak üzere her
türlü inceleme yaptırmaya, tanık ve bilirkişi dinlemeye, keşif yapmaya veya
yaptırmaya yetkilidirler.
(6) Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasının
verilmesine ilişkin sürecin; disiplin amirlerinin teklifi ile başlatılması
hâlinde süreci başlatan disiplin amiri tarafından, diğer durumlarda ise yetkili
komutanlıklar vasıtası ile yüksek disiplin kurulları tarafından hakkında karar
verilecek personelin savunması alınır. Yazılı savunma haricinde, yüksek
disiplin kurulu tarafından gerek görülmesi veya personelin talepte bulunması
hâlinde personel sözlü olarak da ifade vermeye çağrılabilir. Firar ve izin
tecavüzü gibi ilgilinin bulunamaması nedeniyle savunma almayı imkânsız hâle
getiren zorunlu hâller (…) (2) gereğince verilecek Silahlı Kuvvetlerden ayırma
cezasında savunma alınmaz."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 15/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Özel Hayatın Gizliliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; tahkikat heyeti tarafından kendisine sorulan
soruların tamamının özel hayatına ilişkin olduğunu, mesleki faaliyetlerine
yönelik bir değerlendirme yapılmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu, mesajların
içeriği doğru kabul edilse dahi iki kişi arasında olan ve aleniyete kavuşmayan
yazışmalarda yer alan eylemlerin meslek yaşamına yansımadığını belirtmiştir.
Mesleki safahatının başarılarla dolu olduğunu dile getiren başvurucu, AYİM
tarafından verilen kararın hukuka aykırı olduğunu iddia etmiş ve belirtilen
nedenlerle özel hayatın gizliliği hakkının, haberleşme hürriyetinin, kişisel
verilerin korunması hakkının, seyahat hürriyetinin ve mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca kimliğinin kamuya açık belgelerde
gizli tutulması talebinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
31. İddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak Anayasa’nın
20. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına
saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz."
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki nitelendirmesini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde;
başvurucunun temel iddiasını, özel hayat alanına ilişkin olan birtakım
bilgilere dayanılarak TSK'dan ayırma işlemi tesis edilmesi oluşturmaktadır. Bu
nedenle başvurunun özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
34. Birtakım davranış ve cinsel eylemlere ilişkin hususlar
gerekçe gösterilerek disiplinsizlik ve ahlaki durum sebebiyle başvurucu
hakkında TSK'dan ayırma işlemi tesis edilmesinin özel hayatının gizliliği
hakkına bir müdahale oluşturduğu açıktır (Ata
Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 34; G.G., § 43).
35. Anılan müdahalenin ihlal oluşturmaması için Anayasa'nın 13.
maddesinde düzenlenen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama ölçütlerine uygun olması gerekir.
36. Ayırma işlemine dayanak teşkil eden mevzuat hükümleri
dikkate alındığında müdahalenin kanunlar tarafından öngörülme ölçütüne uygun
olduğu, askerî disiplinin ve kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesinin
sağlanması, bu itibarla millî güvenliğin korunması şeklinde meşru amaç taşıdığı
(Ata Türkeri, §§ 40, 41; G.G., §§ 51-53; Yaşar Türkmen, §§ 50-58) anlaşılmaktadır.
37. Kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı
özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır.
Ancak hakkındaki tahkikat sonucunda TSK’dan ayırma işlemi tesis edilmesinin
başvurucunun mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim kaynağından
yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir etki
oluşturduğu, bu nedenle ayırma işleminin daha önemli hâle geldiği
anlaşılmaktadır. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki
sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir mahiyetinde olması,
başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem niteliğinde olması
gerekir (G.G., § 66).
38. Bunun yanı sıra silahlı kuvvetlerin faaliyetlerinin disiplin
içinde yürütülmesi ve etkinliğini gerçekten aksatan bir durum oluşturduğunun
ikna edici ve güçlü sebeplerle kanıtlanması hâlinde personelin özel hayatına
saygı hakkının sınırlandırılması demokratik bir toplumda gerekli kabul
edilebilir. Ancak bu hâlde de sınırlandırmanın ölçülülük ilkesine uygun olması
gereklidir (G.G., § 60).
39. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında ahlaki durum
gerekçe gösterilerek TSK'dan ayırma işlemi tesis edilmesiyle ilgili
başvurularda ihlal kararları (Ata Türkeri;
G.G.; Haluk Öktem
[GK], B. No: 2014/13433, 13/10/2016; E.G.
[GK], B. No: 2014/12428, 13/10/2016; Erhun
Öksüz [GK], B. No: 2014/12777, 13/10/2016; Yaşar Türkmen, B. No: 2014/5418,
15/2/2017) verilmiş ise de somut başvuruda, istihbarat birimlerinin usulsüz
sorgulamaları yahut kişinin dahli olmadan başkalarınca ifşa edilen özel hayata
ilişkin verilere dayanılması gibi yöntemler söz konusu olmadığından önceki
kararlara konu olaylara nazaran farklılıklar bulunmaktadır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. İ.A.,
B. No: 2016/3423, 14/9/2017, § 31).
40. Somut olayda, TSK'nın itibarını sarsacak derecede ahlak dışı
hareketlerde bulunduğu gerekçesiyle başvurucu hakkında ayırma işlemi tesis
edilmiştir. Söz konusu işlemin iptali talebiyle açılan davada AYİM tarafından
verilen kararda da belirtildiği üzere asker şahıslar için ahlaki değerlerin ve
özel hayatı da kapsayan yaşam biçiminin önemi büyüktür. Başvurucunun bir
süredir ilişki yaşadığı ileri sürülen ve kendisiyle aynı klinikte çalışan
kişinin eşi tarafından ihbarda bulunularak şikâyetçi olunması ve nöbet
tarihlerinin denk getirilmesi amacıyla girişimlerde bulunulması nedenleriyle
anılan eylemlerin özel hayatın sınırlarını aştığı ve göreve yansımalarının
olduğu görülmektedir. Bu durumda; çok sıkı askerî disiplin kuralları ve
hiyerarşinin geçerli olduğu personel sisteminde başvurucuya isnat edilen
eylemlerin kurum disiplinini ve itibarını olumsuz yönde etkileyen bir unsur
olarak değerlendirilmesi ve bu eylemler nedeniyle disiplin yaptırımı
uygulanması demokratik bir toplumda gerekli bir müdahale olarak kabul
edilebilir.
41. Öte yandan başvurucu hakkındaki disiplin soruşturmasının
6413 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak yürütüldüğü, disiplin soruşturması
sürecine başvurucunun katılımı ve makul koşullar sunularak savunma yapması
konusunda yasal güvencelere riayet edildiği, gizlilik dereceli belgelerin dava
sürecinde incelettirildiği, iddiaların ve delillerin sunulabildiği, bu suretle
özel hayatın gizliliği hakkının gerektirdiği usule ilişkin güvencelerden
başvurucunun yararlandırıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca AYİM kararında
başvurucunun eylemlerinin mesleki hayatı üzerindeki etkilerine dair yeterli ve
ikna edici gerekçelerin belirtilmiş olduğu ve başvurucunun iddialarını
karşılayacak şekilde ilgili gerekçelerin oluşturulduğu görülmektedir.
42. Bu durumda eylemlerini görev yaptığı kuruma sirayet
ettirdiği tespit edilen başvurucunun görevine, sosyal ve aile yaşantısına zarar
verecek derecede toplumun genel ahlak yapısına aykırı fiilleri dolayısıyla
statü dışına çıkartılmasında demokratik toplum düzeninin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı bir durumun bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence
altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Tarafsız ve Bağımsız Mahkemede Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu,AYİM'in bünyesinde hâkim sınıfından olmayan kurmay
subayların görev yapması nedeniyle tarafsız ve bağımsız olmadığını belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
45. AYİM'in bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığı iddiaları,
daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesince bu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmiştir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, §§ 25-31; Salih Karakoç, B. No: 2013/2954,
19/12/2013, §§ 47-50).
46. Somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren
bir yön bulunmadığından başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
47. Başvurucu, eklemeler yapılarak ileri sürülen ve delil olarak
kullanılan telefon kayıtlarının hukuka aykırı delil mahiyetinde olduğunu ve bu
delilleri yeterli şekilde inceleme imkânının kendisine verilmediğini ifade
etmiştir. Ayrıca psikolojik rahatsızlıkları bulunan Y.İ.nin ifade alma
sırasında yasak sorgu yöntemlerine maruz bırakıldığını ve ifadesinin dikkate
alınamayacağını, dolayısıyla idarenin yetkisini aşarak yaptığı araştırmalar
neticesinde elde edilen delillerin kullanılamayacağını ileri sürmüştür.
Neticede başvurucu, hukuka aykırı delillerin hükme esas alınması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
48. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
49. Başvurucuların iddiaları, adil yargılanma hakkı kapsamında
güvence altında olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı çerçevesinde
incelenmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Muammer Yılmaz, B. No: 2014/4779,
14/11/2018, § 58).
50. Anayasa'nın 36. maddesine adil
yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin
tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında hakkaniyete
uygun yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca değerlendirme yaptığı birçok kararında, kanuni bir temele
dayanmadan veya hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin yargılamada
kullanılmasıyla ilgili olarak ileri sürülen iddiaları -Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi gibi- adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı kapsamında incelemektedir. Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında
yapılan değerlendirmelerde, Anayasa’nın 38. maddesinin altıncı fıkrası da
dikkate alınmaktadır (Orhan Kılıç, B.
No: 2014/4704, 1/2/2018, § 43).
51. Anayasa’nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında, kanuna aykırı
olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği hükme
bağlanmıştır. Anılan anayasal kural, temel olarak ceza yargılaması hukukuna
ilişkin olmakla birlikte, uygulanabildiği ölçüde medeni hak ve yükümlülüklere
ilişkin yargılamalar bakımından da dikkate alınmalıdır. Nitekim 6/1/1982
tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinde
delillerin tespit edilmesinde 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. 6100 sayılı
Kanun’un 189. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise hukuka aykırı olarak elde
edilmiş olan delillerin mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate
alınmayacağı hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu maddenin gerekçesinde de bir
davada ileri sürülebilecek her türlü delilin mutlaka hukuka uygun yollardan
elde edilmiş olması gerektiği; hukuka aykırı olarak elde edildiği anlaşılan
delillerin, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamayacağı
düzenlenmek suretiyle yargılama sırasında taraflarca sunulan delillerin elde
ediliş biçiminin mahkeme tarafından resen gözönüne alınması ve delilin her ne
suretle olursa olsun hukuka aykırı olarak elde edildiğinin tespit edilmesi
hâlinde diğer tarafça bir itiraz ileri sürülmese dahi mahkemece caiz olmadığına
karar verilerek dosya kapsamında değerlendirilmemesi ilkesinin kabul edildiği
ifade edilmiştir (Yaşar Yılmaz,
B. No: 2013/6183, 19/11/2014, § 51). Bu bağlamda somut olaydaki gibi medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin olan ve idari yargı kolunda gerçekleştirilen
yargılamalarda söz konusu anayasal kuralın uygulanabilirliği ölçüsünde dikkate
alınması gerekir.
52. Ancak bireysel başvuruya konu davadaki eylemlerin
kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile uyuşmazlığa derece mahkemeleri
tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru
incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Dolayısıyla somut başvuruyla ilgili
olarak Anayasa Mahkemesinin rolü, derece mahkemelerince yapılan
değerlendirmelerin ve varılan sonuçların hukuka uygunluğunu denetlemek
değildir. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir (Orhan
Kılıç, § 44; Muammer Yılmaz, §
60).
53. Bu konuda değerlendirme yapılırken delillerin elde edildiği
koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup
doğurmadığının da dikkate alınması gereklidir (Güllüzar
Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 60). Hakkaniyete uygun bir
yargılama, delillerin gerçekliği ve güvenilirliği konusundaki kuşkuların
giderilmesini ve delillerin güvenilirliğine ve gerçekliğine etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatının tanınmış olmasını zorunlu kılmaktadır (Orhan Kılıç, § 47; Muammer Yılmaz, § 61).
54. Anayasa Mahkemesi; delillere yönelik hukuka aykırılık
iddialarıyla ilgili olarak başvuruculara delillerin gerçekliğine itiraz etme ve
kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini, bu konuda
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin gözetilip
gözetilmediğini, savunmanın menfaatlerinin korunması için yeterli güvenceler
sağlanıp sağlanmadığını incelemektedir (Orhan
Kılıç, § 48; Muammer Yılmaz, §
62).
55. Kanuni bir temeli olmadan elde edildiği veya elde ediliş
yöntemi bakımından hukuka aykırı olduğu ilk bakışta anlaşılabilen veya derece
mahkemelerince hukuka aykırı oldukları tespit edilen delillerin kabul
edilmesinin yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediğinin Anayasa'nın
36. ve 38. maddeleri açısından değerlendirilmesinde -yargılamanın bütünlüğü
içinde- somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır (Orhan Kılıç, § 51; Muammer Yılmaz, § 63).
56. Somut olayda derece mahkemeleri, başvurucu ile birlikte
Y.İ.nin nöbetlerini birlikte tutma, seyahat edip buluşma gayreti içinde
oldukları ve muhtelif tarihlerde aynı otelde konakladıkları yönünde tespitlerde
bulunmuştur. Dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde, anılan
tespitlerin yürütülen idari tahkikat kapsamında toplanan delillerden, söz
konusu kişiler arasındaki telefon mesaj kayıtları ve dökümlerden ve bunun
yanında Y.İ. tarafından verilen ifadelerden yola çıkılarak yapıldığı
anlaşılmaktadır.
57. Dolayısıyla başvurucunun hukuka aykırı olduğunu iddia ettiği
ve açtığı iptal davasında delil olarak kullanıldığını belirttiği telefon
görüşmelerine ilişkin kayıtlar ve dökümler derece mahkemeleri tarafından tek ve
belirleyici delil olarak kullanılmamıştır.Bu durumda -belirli bir davaya
ilişkin olarak delilleri değerlendirme yetkisi kural olarak yargılamayı yapan
derece mahkemelerine ait olmakla birlikte- somut olayda elde edilen delillerin
iptal davasında kullanılmasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini
zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır.
58. Ayrıca delillerin değerlendirilmesinde bariz takdir hatası
veya açık keyfîlik oluşturan bir bulguya rastlanmamıştır. Diğer taraftan
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine aykırı olarak başvurucuya
delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme hususlarında uygun olanakların
sağlanmadığına ya da kendisini savunma imkanının tanınmadığına ilişkin bir
delil de bulunmamaktadır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde,
yargılamanın bütünü yönünden adil yargılanma hakkını ihlal eder nitelikte bir
durumun bulunmadığı açıktır.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altına alınan
bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altına alınan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.