TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET DEMİRCİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/6828)
|
|
Karar Tarihi: 15/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ali Rıza SÖNMEZ
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet DEMİRCİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Haydar GÖKPINAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kanun hükümlerinin yanlış yorumlanarak koşullu
salıverilme süresinin hatalı hesaplanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, (kapatılan) İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin
(CMK 250. madde ile görevli) (Mahkeme) 26/9/2008 tarihli kararıyla; 30/7/2002
tarihinde işlediği M.U. ve H.U.B. isimli kişileri kasten öldürme suçundan iki
defa ayrı ayrı 24 yıl hapis cezasına, 8/1/2003 tarihi ve öncesinde işlediği suç
işlemek için kurulmuş çıkar amaçlı örgüte üye olma suçundan ise 1 yıl 3 ay
hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şu şekildedir:
" ...
... Maktüllerin başlarına isabet eden mermiler
sebebiyle öldükleri göz önüne alındığında Sanık MEHMET DEMİRCİ'nin hayati
bölgeleri hedef alarak öldürme kastı ile ateş ettiği böylece sanık MEHMET
DEMİRCİ'nin kasten M. U.yutabancayla vurarak öldürdüğü ve Sanıklardan O. S.nin
suç işlemek amacıyla örgüt kurduğu, örgütün lideri olduğu, sanık O. Ç.'nin de
bu örgütün üyesi olduğu, O. S.nin önemli adamlarından biri olduğu, sanık MEHMET
DEMİRCİ'nin de örgüt üyesi olduğu, olayın oluş şekline göre, sanık O. S. nin ve
O. Ç.'nin kavga sırasında karşı gruptakileri vurması konusunda MEHMET
DEMİRCİ'ye talimat verdikleri, bu talimat doğrultusunda MEHMET DEMİRCİ'nin
bilardo salonuna giderek ruhsatsız tabancasını aldığı ve kavganın olacağı yere
yakın bir yerde beklediği göz önüne alındığında...
...
...sanık O.S.nin zorla tahsilat yapmak, yasal
olmayan yollardan gelir sağlamak amacıyla örgüt kurduğu, örgüt üyelerinin
Sanıklar ..., MEHMET DEMİRCİ, ... olduğu, örgütün hiyerarşik bir yapısının
bulunduğu, örgütün eylemlerinde devamlılığın olduğu, örgütün yukarıda
belirtildiği şekilde taksi plakası almak amacıyla M. Ş.yi döverek öldürdüğü,
müştekiler A. A., O. Ö.yü gasp ettiği ve gaspa teşebbüs ettiği, müşteki M.
G.yisilahla zorla kaçırdığı, Avşa Adasında müşteki sanık Ş. T.nin husumette
olduğu kişileri sindirme ve korkutma işini üstlendiği, bu işlem sırasında iki
kişinin örgüt mensubu olan MEHMET DEMİRCİ tarafından öldürüldüğü, örgütün
silahlı olduğu ve eylemlerinde silah kullandığı sabit olduğundan... [cezalandırılmasına
karar verildi.] "
9. Anılan hükmün temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza
Dairesi 26/5/2010 tarihli kararıyla; M.U.yu kasten öldürme suçundan verilen
mahkûmiyet kararının onanmasına,H.U.B.yi öldürme suçundan verilen mahkûmiyet
kararının ise bu suçun olası kast kapsamında işlendiği gerekçesiyle bozulmasına
karar vermiştir. Yargıtay kararın ilgili kısımları şöyledir:
" ...
3-A) ... sanık M.nin'suç örgütüne üye olma' ,
sanıklar İ. ve Ü.nün 'suç örgütüne üye olma'; ... sanık O.nun 'suç örgütüne üye
olma', ... sanık M.nin , 'suç örgütüne üye olma', sanık M. K.nin, 'suç örgütüne
yardım', ... suçları yönünden, zamanaşımı süresinin 5237 Sayılı TCK’nun 66.
maddesine göre lehe düzenlemeler içeren 765 Sayılı TCK’nun 102 ve 104.
maddeleri gereğince 5 yıl olduğu, zamanaşımı süresinin en son 29.11.2002 ve
05.05.2003 tarihlerinde mahkemece alınan savunmalarla kesildiği, bu tarihten
itibaren de başkaca zamanaşımını kesen bir sebep bulunmadığı, hüküm tarihi olan
29.08.2008 gününe kadar 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmakla,
sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle
hükümlerin BOZULMASINA, bu husus
yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, sanıklarınbelirtilen suçlarından açılan
kamu davalarının CMUK.nun 322. Maddesindeki yetkiye dayanılarak, zamanaşımı
nedeniyle 765 Sayılı TCK.nun 102/4 ve 104/2. maddeleri gereğince ORTADAN
KALDIRILMASINA,
...
Toplanan deliller karar yerinde incelenip,
sanık O.’nun ' suç örgütü kurma ve yönetme', ...sanık Mehmet Demirci’nin, maktuller
M. U. ve H. U.yu öldürme suçlarının sübutu kabul,oluşave soruşturma
sonuçlarınauygun şekildesuçların niteliği tayin, savunmaları inandırıcı
gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde, eleştiri
ve bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan...
a) Sanık O.nun'suç örgütü kurma ve yönetme',
... sanık Mehmet Demirci’nin, 'maktul M. U.yu öldürme' suçları yönünden
kurulan, kısmen resen de temyize tabi hükümlerin, tebliğnamedeki düşünce gibi
ONANMASINA,...
b) Sanıklar ... Mehmet Demirci’nin 'maktul
H.U.yu öldürme' suçları yönünden,
Sanıkların doğrudan maktul Hüseyin Uğur’u
hedef aldıklarını gösteren delillerin bulunmadığı, ancak kavgaya dahil olan
maktul M. U. ile birlikte topluluk içinde bulunan maktul H. U.nun da isabet
alabileceğini öngörebilecek durumda oldukları, eylemlerinin 5237 Sayılı TCK
hükümlerine göre “olası kastla öldürme” suçunu oluşturduğu gözetilmeden...
BOZULMASINA... [karar verildi.] "
10. Yargıtay tarafından verilen bozma kararı sonrasında Mahkeme
yeniden yaptığı yargılama sonunda başvurucuyu H.U.B.yi olası kastla öldürme
suçundan 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırmış olup anılan hüküm Yargıtay
1. Ceza Dairesinin 21/3/2013 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir.
11. Mahkemenin 30/1/2014 tarihli kararıyla 1/3/1926 tarihli ve
765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 77. maddesinin birinci fıkrası gereğince
başvurucu hakkında kesinleşen hapis cezalarının neticeten 36 yıl hapis cezası
olarak toplanmasına ve infazın bu süre üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
Başvurucunun anılan karara itiraz edip etmediği dosya kapsamından
anlaşılamamaktadır.
12. Edirne Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında
düzenlenen 5/2/2014 tarihli müddetnameye göre 24 yıl hapis cezası için suç
tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 30/7/1999 tarihli ve 4422 sayılı mülga
Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu kapsamında kaldığından 12/4/1991
tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 17. maddesi atfı ile
3/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun'un 107. maddesinin dördüncü fıkrası hükmü gözetilerek 1/4 oranında
indirim uygulanırken içtimalı 36 yıl hapis cezasından bakiye 12 yıl hapis
cezası için ise suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 13/7/1963 tarihli ve
647 sayılı mülga Cezaların İnfazı Hakkında Kanun'un 19 maddesinin birinci
fıkrası ile ek 2. maddesi hükümleri gereğince 1/2 oranında indirim ve ayrıca
her ay için 6 gün indirim uygulanarak koşullu salıverilme süresi
hesaplanmıştır.
13. Başvurucu; 24 yıl hapis cezasına konu kasten adam öldürme
suçunun çıkar amaçlı suç örgütünün faaliyeti kapsamında işlendiğine ilişkin
olarak mahkûmiyet kararında açık bir hüküm bulunmadığı gibi hükmedilen cezanın
mükerrerlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine dair de bir karar
bulunmadığını, suç örgütüne üye olma suçundan verilen hapis cezasının dava
zamanaşımı nedeniyle Yargıtay tarafından ortadan kaldırılmasına karar
verildiğini, dolayısıyla 24 yıl hapis cezasının infazının suç tarihi itibarıyla
yürürlükte bulunan 647 sayılı mülga Kanun hükümlerine göre yapılması
gerektiğini belirterek anılan müddetnameye itiraz etmiştir.
14. Mahkeme 4/5/2015 tarihli ek kararı ile başvurucunun
itirazını kabul etmiş, bu kapsamda anılan hapis cezasının 647 sayılı mülga
Kanun'un 19 maddesinin birinci fıkrası ile ek 2. maddesi hükümleri gereğince
1/2 oranında indirim ve ayrıca her ay için 6 gün indirim uygulanarak infaz
edilmesine hükmetmiştir.
15. Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı, anılan karara itiraz etmiş
olup itiraz İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/6/2015 tarihli kararı ile
kesin olarak reddedilmiştir.
16. Verilen bu ret kararından sonra Edirne Cumhuriyet
Başsavcılığı, Mahkemenin 4/5/2015 tarihli kesinleşen ek kararı doğrultusunda
başvurucu hakkında müddetname düzenlemiştir.
17. Başvurucunun infaz süreci sırasında İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı, 3/11/2015 tarihli yazısıyla Mahkemeden 4/5/2015 tarihli ek
kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kaldırılmasını talep
etmiştir.
18. Mahkeme 7/12/2015 tarihli kararında; infaz edilen içtimalı
hapis cezası içinde bulunan 24 yıl hapis cezasının çıkar amaçlı suç örgütünün
faaliyeti kapsamında işlenen M.U.nun kasten öldürülmesi eylemine ilişkin
verildiği hususunun mahkûmiyet kararının gerekçesinde açık bir şekilde yazılı
olduğu tespitine yer vermiş olup İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
talebinikabul etmiş, bu anlamda 4/5/2015 tarihli ek kararın kaldırılarak24 yıl
hapis cezasının 4422 sayılı mülga Kanun'un 13. maddesi ve 3713 sayılı Kanun'un
17. maddesi atfı ile 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin dördüncü fıkrası
hükümlerine göre koşullu salıverilme süresinin hesaplanarak infazın yapılmasına
karar vermiştir.
19.Başvurucu, Mahkemenin 7/12/2015 tarihli ek kararının
kaldırılması için İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itiraz etmiştir.
20. Başvurucu; itiraz dilekçesinde, suç örgütüne üye olma
suçunun zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiğini,
mahkûmiyet kararının gerekçesinde her ne kadar kasten öldürme eyleminin suç
örgütü faaliyeti kapsamında işlendiği kabul edilmiş ise de kararda hükmün 5275
sayılı Kanun'un 107. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında infaz edilmesine
dair herhangi bir ibarenin yer almadığını, suç örgütüne üyelikten verilen
mahkûmiyet hükmünün esastan değil dava zamanaşımı nedeniyle bozulmuş olmasının
hâlen infaz edilen mahkûmiyet hükmüne konu adam öldürme eyleminin suç örgütünün
faaliyeti kapsamında işlendiğine işaret ettiği şeklindeki yorumun hukuken
yerinde olmadığını, infazın suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 647 sayılı
mülga Kanun hükümlerine göre yapılması gerektiğini ileri sürmüştür.
21.İtirazı inceleyen İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi 27/1/2016
tarihli kararı ile başvurucunun itirazını reddetmiştir. Anılan kararın
başvurucuya tebliğ edilip edilemediği dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.
22.Başvurucu 26/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Kanun Metinleri
23. 4422 sayılı mülga Kanun'un 1. maddesi şöyledir:
"Doğrudan veya dolaylı biçimde bir
kurumun, kuruluşun veya teşebbüsün yönetim ve denetimini ele geçirmek, kamu
hizmetlerinde, basın ve yayın kuruluşları üzerinde, ihale, imtiyaz ve ruhsat
işlemlerinde nüfuz ve denetim elde etmek, ekonomik faaliyetlerde kartel ve
tröst yaratmak, madde ve eşyanın azalmasını ve darlığını, fiyatların düşmesini
veya artmasını temin etmek, kendilerine veya başkalarına haksız çıkar sağlamak,
seçimlerde oy elde etmek veya seçimleri engellemek maksadıyla tehdit, baskı,
cebir veya şiddet uygulamak (...) suretiyle yıldırma veya korkutma veya
sindirme gücünü kullanarak suç işlemek için örgüt kuranlara veya örgütü
yönetenlere veya örgüt adına faaliyette bulunanlara veya bilerek hizmet
yüklenenlere sadece bu nedenle üç yıldan altı yıla kadar; örgüte üye olanlara
iki yıldan dört yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Örgüt silahlı ise, yukarıda yazılı hallerde
verilecek ceza üçte birden yarıya kadar artırılır. Henüz hiç bir silahlı eyleme
teşebbüs edilmemiş olsa bile, silahlar veya patlayıcı maddeler örgütün amaçları
doğrultusunda hazırlanmış veya elde bulundurulmuş ise, örgüt silahlı sayılır.
Suç faili, memur veya kamu hizmetiyle görevli
kimse ise yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza, yarıdan bir katına kadar
artırılır.
Suçun işlenmesine ayrılan veya suçun
işlenmesinde kullanılan veya suçtan doğan değer veya ürünlerin veya bunlar
yerine geçen şeylerin ve müsaderesi gereken her türlü eşyanın gelirlerinin veya
suçtan doğan her türlü yararın Devlete intikaline hükmolunur.
Bu madde hükümleri, nasıl adlandırılırsa
adlandırılsın, amaçları yukarıda tanımlanan örgütle aynı olan ve yıldırma veya
korkutma veya sindirme gücünü kullanan açık veya gizli örgütlere de uygulanır.
Örgüt mensuplarınca veya örgüt adına örgüt
üyesi olmayanlar tarafından birinci fıkrada gösterilen amaçları gerçekleştirmek
üzere işlenen suçların ve 01/03/1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun
296 ncı maddesinde öngörülen cürmün cezaları üçte birden yarıya kadar
artırılır.
Bu Kanunda öngörülen suçları işleyen veya
örgütlerin eylemlerini, amaçlarını, hedeflerini, bu kişi veya örgütlere haksız
çıkar sağlamak veya örgütün korkutma, sindirme, yıldırma gücünü artırmak
amacıyla yazılı, sesli veya görsel yayın araçlarıyla yayımlanan veya her ne
suretle olursa olsun propagandasını yapan hakkında iki yıldan dört yıla kadar ağır
hapis ve birmilyar liradan beşmilyar liraya kadar ağır para cezasına
hükmolunur. Ayrıca yayın organının faaliyetlerinin bir günden üç güne kadar
durdurulmasına karar verilir.
24. 4422 sayılı mülga Kanun'un 13. maddesi şöyledir:
" Bu Kanun kapsamına giren suçlardan
tutuklananlar ile mahkûm olanlar hakkında Terörle Mücadele Kanununun 16. ve
17'nci maddesi hükümleri uygulanır."
25. 3713 sayılı Kanun'un 18/7/2006 tarihinde yürürlüğe giren
5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 17. maddesi şöyledir:
" Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlardan, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası
alanlar 36 yıllarını, müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 30 yıllarını,
diğer şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olanlar
hükümlülük süresinin 3/4'ünü çekmiş olup da iyi halli hükümlü niteliğinde
bulundukları takdirde talepleri olmaksızın şartla salıverilirler.
Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm
olanlar, hükümlerinin kesinleşme tarihinden sonra bu Kanunun kapsamına giren
bir suçu işlemeleri halinde, şartla salıverilmeden yararlanamazlar.
Bu hükümlüler hakkında,647 sayılı Cezaların
İnfazı Hakkında Kanunun 19 uncu maddesinin bir ve ikinci fıkraları ile Ek 2 nci
maddesi hükümleri uygulanmaz."
26. 3713 sayılı Kanun'un 5532 sayılı Kanun ile değiştirildikten
sonraki 17. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun kapsamına giren suçlardan
mahkûm olanlar hakkında, koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik tedbirinin
uygulanması bakımından 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesinin dördüncü fıkrası ile
108 inci maddesi hükümleri uygulanır."
27.5275 sayılı Kanun’un 107. maddesinin (4) numaralı fıkrası
şöyledir:
" Suç işlemek için
örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan
dolayı mahkumiyet hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm
edilmiş olanlar otuzaltı yılını, müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş olanlar
otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının dörtte
üçünü infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden
yararlanabilirler."
28.647 sayılı mülga Kanun'un 19. maddesi şu şekildedir:
"Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis
cezasına hükümlüler 25 yıllarını; müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 20
yıllarını; diğer şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalara mahküm edilmiş olanlar
hükümlülük süresinin 1/2'ni; çekmiş olup da Tüzüğe göre iyi halli hükümlü
niteliğinde bulundukları takdirde, talepleri olmasa dahi şahsi şartla
salıverilirler."
29.647 sayılı mülga Kanun'un ek 2. maddesi şu şekildedir:
"Hükümlülerin
yarı açık veya açık cezaevlerine seçilmelerine karar verme işlemi, Adalet
Bakanlığınca her yılın Ocak ayı içerisinde tespit edilerek Cumhuriyet
Savcılıklarına bildirilen şartla salıverilme tarihine göre yapılır. Bakanlıkça
bildirilen bu tarih aşılmamak ve kapalı kurumlarda çalışanlara öncelik tanınmak
kaydıyla; 9, 10 ve 11 inci maddeler gereğince tabi tutulacakları müşahadeleri
sonucu yarı açık veya açık müesseselere naklolunan hükümlülerin; anılan
müesseselerde kaldıkları her ay için 6 gün, 19 uncu maddenin 1, 2 ve 3 üncü
fıkralarına göre tespit edilecek şartla salıverilme tarihlerinden indirilmek
suretiyle şartla salıverilme işlemi yapılır."
30.26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7.
maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
" (2) Suçun işlendiği zaman yürürlülükte
bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise,
failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz edilir.”
(3) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu
salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin
hükümler, derhal uygulanır."
31. Suçun işlendiği tarihte yürürlükte olan 765 sayılı mülga
Kanun'un 77. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Aynı neviden şahsi hürriyeti bağlayıcı muvakkat
cezaların birleştirilmesi halinde tatbik edilecek ceza ağır hapiste 36, hapiste
25, sürgünde 15, hafif hapiste 10 seneyi geçemez. "
32.4/11/2014 tarihli ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük
ve Uygulanma Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesinin (3) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(3) Lehe olan hüküm,
önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya
çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir."
B. Yargıtay Kararları
33. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 27/3/2013 tarihli ve
E.2013/5247, K.2013/6089 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
" ...
Dosya kapsamına göre; 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı hakkında Kanun'un 107/4. maddesinde yer alan '
Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti
çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkûmiyet hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuzaltı yılını, müebbet hapis cezasına
mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş
olanlar cezalarının dörtte üçünü infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu
salıverilmeden yararlanabilirler.' şeklindeki düzenleme dikkate alındığında,
her ne kadar İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/10/2007 tarihli ve 2005/22
esas, 2007/409 sayılı kararında, sanık hakkında çıkar amaçlı suç örgütüne üye
olmak suçundan sehven hüküm kurulmamış ve bozma sonrasında da bu suçtan dolayı
açılan kamu davasının, 765 sayılı Kanun'un 102/2. ve 104/son. maddeleri
uyarınca zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiş ise de, sanığın
cezalandırılmasına karar verilen ve kesinleşen hürriyeti tahdit ve gasp
suçlarını suç örgütü faaliyeti çerçevesinde işlediği gözetilmeksizin itirazın
kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş olduğundan
bahisle 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması
Dairemizden istenilmiştir.
Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı, incelenen dosyaiçeriğine göre yerinde
görüldüğünden kabulüile Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.11.2012
günve2012/1611 sayılı değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK.nın 309.
maddesi gereğincebozulmasına...[karar verildi]."
34. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 7/7/2015 tarihli ve E.2015/3049,
K.2015/4356 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
"Hükümlü
G. T. hakkında çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak suçundan açılan kamu
davasının, 765 sayılı Kanun’un 102/2 ve 104/son, CMK’nun 223/8. maddeleri
uyarınca dava zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiş ise de,
hükümlünün cezalandırılmasına karar verilen ve kesinleşen öldürme, yağma ve
kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını suç örgütü faaliyeti kapsamında
işlendiği,
5237
sayılı TCK’nun 7/2. maddesine göre suçun işlendiği zamanda yürürlükte bulunan
Kanun ile sonradan yürürlüğe giren Kanun hükümlerinin farklı olması halinde
hükümlünün lehine olan Kanunun uygulanacağı ve infaz olunacağı, aynı maddenin
3. fıkrasına göre infaz rejimine ilişkin hükümlerin derhal uygulanacağı fakat
koşullu salıverilmenin, infaz rejimine ilişkin hükümlerin derhal uygulanmasının
istisnaları arasında sayıldığı dikkate alındığında; koşullu salıverme ile
ilgili olarak da lehe infaz Kanununun tespit edilmesi gerektiği; suç tarihinde
yürürlükte bulunan 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele
Kanunu’nun 13. maddesinde bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkum olanlar
hakkında Terörle Mücadele Kanununun 17. maddesi hükümlerinin uygulanacağı
atfının bulunduğu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 18.07.2006 tarihinde yürürlüğe
giren 5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki lehe olan 17/1. maddesine
göre 647 sayılı Kanunun 19. maddesinin bir ve ikinci fıkraları ile Ek 2.
maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı ve koşullu salıverilme için hükümlülük
süresinin dörtte üçünün iyi halli olarak çekilmesi gerektiği, bu durumda 3713
sayılı Kanunun 5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 17/1. maddesi
hükümleri ile sonradan yürürlüğe giren ve 5275 sayılı Kanunun 107/4. maddesi
hükümleri arasında yapılacak lehe Kanun değerlendirmesinde, her iki durumda da
koşullu salıverilme için cezaevinde iyi halli olarak geçirilmesi gereken
sürenin hükmedilen süreli hapis cezasının dörtte üçü olacağı bu durumda ise
değerlendirmeye konu edilen her iki Kanun hükmünün aynı sonucu vermesi ve 5275
sayılı Kanunun 107. maddesinde öngörülen denetim süresinin infaz rejimine
ilişkin olup TCK’nun 7/3. maddesine göre derhal uygulanması gerektiği buna göre
hükümlü hakkındaki cezaların infazının 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 107/4 maddesi uyarınca yapılması
gerektiği anlaşıl[mıştır]."
35. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 5/12/2013 tarihli ve
E.2018/16615, K.2013/28455 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
" ...
İnfazda kazanılmış hakkın sözkonusu olmayacağı
kabulü ile yapılan incelemede;
Denetim planına uymaması nedeniyle kapalı
cezaevine iadesine karar verilen hükümlünün tebliğata rağmen teslim olmayarak,
yakalama emri ile ceza infaz kurumuna alınması karşısında, iyi halli hükümlü
olarak kabul edilemeyeceği gözetilmeden hakkında şartla tahliye kararı
verilmesi,
..."
36. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 15/5/2019 tarihli ve
E.2017/2666, K.2019/2803 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
" ...
Bir suçu gizlemek veya delil ve emarelerini
ortadan kaldırmak veya kendisinin yahut başkasının cezadan kurtulmasını temin
amacıyla öldürmek suçundan hükümlü Melih Mete hakkında ilk derece mahkemesince
verilen 765 sayılı TCK’nin 450/9. ve 59/1. maddeleri uyarınca müebbet ağır
hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin hükmün onanmak suretiyle
kesinleştiği, 4771 sayılı Kanunla idam cezasının kaldırılarak 765 sayılı TCK’de
ki idam cezalarının ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dönüştürüldüğü,
dolayısıyla 5237 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra aynı Yasanın7/2 ve
5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9.
maddesi uyarınca lehe olan kanun uygulamasının belirlenmesinde, 765 sayılı
Yasaya göre 450/9, 59/1. maddeleri uyarınca verilen müebbet ağır hapis cezası
ile 5237 sayılı Yasanın ilgili maddelerinin karşılaştırılması suretiyle lehe
olan yasanın belirlenmesi gerektiği halde, infazda kazanılmış hak olmayacağı
kuralı düşünülmeksizin,..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37 Mahkemenin 15/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
38. Başvurucu; çıkar amaçlı suç örgütüne üye olma suçunun
zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiğini, mahkûmiyet
kararının gerekçesinde her ne kadar kasten öldürme eyleminin suç örgütü
faaliyeti kapsamında işlendiği kabul edilmiş ise de infaz edilecek hükümde
hiçbir duraksamaya yer olmayacak şekilde infazın 5275 sayılı Kanun'un 107/4.
maddesi kapsamında infaz edilmesine dair herhangi bir hüküm yer almadığını, suç
örgütüne üyelikten verilen mahkûmiyet hükmünün esastan değil dava zamanaşımı
nedeniyle bozulmuş olmasının hâlen infaz edilen mahkûmiyet hükmüne konu adam
öldürme eyleminin suç örgütünün faaliyeti kapsamında işlendiğine işaret ettiği
şeklindeki yorumun hukuken yerinde olmadığını, lehine olan ve kesin hüküm
niteliği taşıyan (kapatılan) İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/5/2015
tarihli kararının göz ardı edildiğini, suç örgütüne üye olma suçundan dolayı
kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı bulunmamasına rağmen cezasının 3/4'ünün infaz
ettirilmesinin haksız yere özgürlüğünden mahrum kalmasına sebep olduğunu,
infazın suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 647 sayılı mülga Kanun
hükümlerine göre yapılması gerektiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının, suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, kanun
hükümlerinin yanlış yorumlanması nedeniyle koşullu salıverilme süresinin hatalı
hesaplanmasına bağlı olarak daha uzun bir süre hürriyetinden yoksun bırakılması
olduğundan başvurunun tamamının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
40. Anayasa'nın 19. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; ... halleri dışında
kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz."
41. Anayasa'nın kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence altına
alan 19. maddesinin kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanıdığı durumlardan
biri de maddenin ikinci fıkrasında "mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu nedenle yargı
organlarınca verilecek mahkûmiyet kararları kapsamında hapis cezasının veya
güvenlik tedbirlerinin infaz edilmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal
etmez (Tahir Canan (2), B. No: 2013/839, 5/11/2014, § 33).
42. Mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının yerine
getirilmesi nedeniyle ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri,
Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına dâhil ise de anılan kural,
mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına
almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis
cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, §
18).
43. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
"mahkemelerce verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı bir ihlal iddiası söz
konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin hürriyetten yoksun
bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini
tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa'da yer alan diğer sebepler
(yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların
ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında
hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer tutmanın kısmen veya tamamen bu
koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun meşru bir amacının olduğundan
veya ölçülü olduğundan söz edilemez, doğrudan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
ihlal edilmiş olur (Şaban Dal, B.
No: 2014/2891, 16/2/2017, § 31).
44. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa'nın
19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19.
maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya
karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine
getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014,
§ 38).
45. Bir kimsenin
"mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik
tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında hürriyetinden
yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce hürriyeti kısıtlayıcı
ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi gereklidir.
İkinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya
güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Son olarak hürriyetten yoksun
bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik
tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir (Şaban
Dal, § 32). Bununla birlikte Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler
ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna
ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde
ele alınamaz (Abdullah Ünal, §
39).
46. Bu itibarla hükümlülerin ceza infaz kurumlarında kalacağı
süreyi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen durumların Anayasa'nın 19.
maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
değerlendirilmesi gerektiği Anayasa Mahkemesince kabul edilmiştir (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711,
23/7/2014, § 26; Günay Okan, §
13).
47. Koşullu salıverilme cezanın çektirilmesinin
kişiselleştirilmesi, başka bir deyişle ceza infaz kurumundaki tutum ve
davranışlarıyla (iyi hâliyle) topluma uyum sağlayabileceği izlenimini veren
hükümlünün şarta bağlı olarak ödüllendirilmesidir. Suçlunun kendisine verilen
cezadan daha kısa bir sürede uslanması, eyleminden pişmanlık duyması ve bunu
iyi davranışıyla kanıtlaması durumunda ceza infaz kurumunda daha fazla kalması
gereksiz olabilir. Bu durumda koşullu salıverilme, infaz sistemindeki en etkili
araçtır. Koşullu salıverilmenin en önemli ögeleri; cezanın belirli bir süre
çekilmiş olması, hükümlünün bu süre içinde iyi hâl göstermesi, koşullu
salıverildikten sonra gözetim altında kalması ve koşullu salıverilmenin
gereklerine uyulmaması durumunda koşullu salıverilme kararının geri
alınabilmesidir (Günay Okan, §
20; AYM, E.2001/4, K.2001/332, 18/7/2001).
48. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası, bir hükümlünün
koşullu salıverilmeden otomatik olarak yararlandırılmasını güvence altına almamaktadır.
Ancak koşullu salıverilmeden yararlanmak için kanunda öngörülen tüm şartları
taşıyan hükümlüler bakımından ilgili yargı organlarının takdir yetkisinin
bulunmadığı durumlarda koşullu salıverilme hükümlerinin uygulanmaması
Anayasa'nın 19. maddesi ile bağdaşmayacaktır (Şaban
Dal, § 36).
49.Bir mahkûmiyet kararının nasıl infaz edileceğine ilişkin
olarak Anayasa’nın 19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte
herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olması ve bu hakka getirilebilecek
sınırlamaların ayrıntılı olarak madde metinlerinde belirtilmesi, keyfî bir biçimde bu haktan kimsenin
mahrum bırakılmamasını amaçlamaktadır. Yetkili bir mahkeme tarafından verilen
bir mahkûmiyet kararının infazının sağlanması ve ceza infaz kurumunda tutma
süresi de bu hak kapsamında değerlendirilmelidir. Ceza mahkemelerinin kararına
uygun hareket edilmesi de hakkın korunması açısından bir zorunluluktur.
Dolayısıyla hükümlülerin ceza infaz kurumunda kalacakları sürenin mahkûmiyet
kararına ve ilgili yasal mevzuata uygun olması Anayasa’nın 19. maddesinin
ikinci fıkrasının birinci cümlesi kapsamında güvence altına alınmıştır (İbrahim Uysal, § 32).
50. Müddetnamenin yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre doğru
bir şekilde hesaplanıp hesaplanmadığının tespiti, başvurucunun hukuk sistemince
belirlenenden daha fazla bir süre hürriyetinden yoksun kalmasının Anayasa'nın
19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında -mahkemece verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezanın infazı olarak- hukuka uygun bir tutma niteliğinde bulunup
bulunmadığının belirlenmesi açısından önem arz etmektedir (Muhamed Siraç Bozkurt, B. No: 2016/7271,
24/10/2019, § 46).
51. Somut olaya ilişkin Yargıtay kararında, başvurucunun suç
işlemek için kurulmuş çıkar amaçlı örgüte üye olma suçundan verilen mahkûmiyet
kararına yönelik açık bir değerlendirme bulunmamakla birlikte anılan dosya
kapsamından başvurucu ile beraber yargılaması yapılan ve aynı suç örgütüne üye
olma suçundan mahkûmiyetlerine karar verilen diğer sanıklar hakkındaki bu suça
ilişkin hapis cezalarının tamamının dava zamanaşımı nedeniyle bozularak ortadan
kaldırılmasına hükmedildiği görülmektedir. Bu anlamda Mahkeme, Yargıtayın çıkar
amaçlı suç örgütüne üye olma suçundan diğer sanıklar hakkındaki hapis
cezalarının dava zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılması kararının
başvurucuyu da kapsadığını kabul etmiş ve infazınbaşladığı ilk süreçten bu yana
geçen zaman diliminde de başvurucu açısından bu suça yönelik herhangi bir
evrakı infazedilmek üzere Savcılığa göndermemiştir. Dolayısıyla başvurucu
hakkında çıkar
amaçlı suç örgütüne üye olma suçundan açılan kamu davası sonucunda verilen
mahkûmiyet hükmünün dava zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar
verilmiş ise de başvurucunun cezalandırılmasına karar verilen ve kesinleşen
M.U.yu kasten öldürme suçunun suç örgütü
faaliyeti kapsamında işlendiği hem ilk derece mahkemesince hem de
temyiz incelemesi yapan Yargıtay tarafından tespit edilmiştir (bkz. §§ 8, 9).
52. Başvurucu, mevzuat hükümlerine aykırı olarak lehine olan
koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanamadığını ileri sürmüştür. 5237
sayılı Kanun'un 7. maddesinde kanunların zaman bakımından uygulanmasına dair
kurallar düzenlenmiş ve anılan bu Kanun maddesinin üçüncü fıkrasında da kural
olarak infaz rejimine ilişkin düzenlemelerde derhâl uygulanırlık ilkesinin
geçerli olduğu belirtilmiştir. Ancak aynı fıkrada, infaz rejimini
ilgilendirmekle birlikte koşullu salıverilmeyle ilgili düzenlemelerin bunun
istisnası olduğu açıklanmıştır. Bu nedenle koşullu salıverilme zamanını öne
çeken bütün mevzuat değişikliklerinden hükümlülerin yararlandırılması
gerekmektedir. Bununla birlikte başvurucuya isnat edilen suçların işlendiği
tarihte yürürlükte bulunan 4422 sayılı mülga Kanun'un 13. maddesinde bu Kanun
kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar hakkında 3713 sayılı Kanun'un 17.
maddesi hükümlerinin uygulanacağı atfının açık bir şekilde bulunduğu da
görülmüştür (Muhamed Siraç Bozkurt,
§ 48).
53. Yargıtayın yerleşik uygulamalarına göre infazda kazanılmış
hak olmadığı kuralı ve 3713 sayılı Kanun'un 18/7/2006 tarihinde yürürlüğe giren
5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 17. maddesinin birinci fıkrasına
göre 647 sayılı mülga Kanun'un 19. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile
ek 2. maddesi hükümlerinin uygulanmayacak olması dikkate alındığında, somut
olayda koşullu salıverilme için 24 yıl hapis cezasına ilişkin hükümlülük
süresinin 3/4'ünün ceza infaz kurumunda iyi hâlli olarak çekilmesi gerektiğinin
kanuni temelinin bulunduğu anlaşılmaktadır. İnfaz mercilerince 3713 sayılı
Kanun'un 5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 17. maddesinin birinci
fıkrası ile sonradan yürürlüğe giren 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin
birinci fıkrasının hükümleri arasında yapılacak lehe kanun değerlendirmesinde,
her iki durumda da koşullu salıverilme için ceza infaz kurumunda iyi hâlli
olarak geçirilmesi gereken sürenin aynı olduğu, bu anlamda değerlendirmeye konu
edilen her iki Kanun hükmünün aynı sonucu vermesi ve 5275 sayılı Kanun'un 107.
maddesinde öngörülen denetim süresinin infaz rejimine ilişkin olup 5237 sayılı
Kanun'un 7. maddesinin üçüncü fıkrasına göre derhâl uygulanması gerektiği
tespit edilmiştir. Dolayısıyla derece mahkemesince başvurucu hakkındaki 24 yıl
hapis cezasının infazının 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin dördüncü fıkrası
uyarınca yapılması gerektiği sonucuna ulaşılmış olmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
54. Sonuç olarak yukarıda yer verilen yasal düzenlemeler dikkate
alındığında mahkemelerce başvurucu hakkında verilen hapis cezalarının infazına
ilişkin olarak verilen kararlarda mevzuat hükümlerine bir aykırılık tespit
edilmemiştir. Bu bağlamda başvurucunun cezasının infazında ilgili kanun
maddeleri gözetilerek herhangi bir keyfîlik içermeden infazın kapsamı
belirlenmiştir. Belirtilen bu hususlar doğrultusunda başvurucunun hukuk
sistemince belirlenen çerçevede hürriyetinden yoksun kalmasının hukuki bir
temelinin bulunduğu anlaşıldığından başvurucunun iddialarına ilişkin açık ve
görünür bir ihlal olmadığı sonucuna varılmıştır.
55. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olması dolayısıyla başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
15/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.