logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mehmet Demirci [1.B.], B. No: 2016/6828, 15/1/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET DEMİRCİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/6828)

 

Karar Tarihi: 15/1/2020

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Ali Rıza SÖNMEZ

Başvurucu

:

Mehmet DEMİRCİ

Vekili

:

Av. Haydar GÖKPINAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kanun hükümlerinin yanlış yorumlanarak koşullu salıverilme süresinin hatalı hesaplanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/2/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, (kapatılan) İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) (Mahkeme) 26/9/2008 tarihli kararıyla; 30/7/2002 tarihinde işlediği M.U. ve H.U.B. isimli kişileri kasten öldürme suçundan iki defa ayrı ayrı 24 yıl hapis cezasına, 8/1/2003 tarihi ve öncesinde işlediği suç işlemek için kurulmuş çıkar amaçlı örgüte üye olma suçundan ise 1 yıl 3 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şu şekildedir:

" ...

... Maktüllerin başlarına isabet eden mermiler sebebiyle öldükleri göz önüne alındığında Sanık MEHMET DEMİRCİ'nin hayati bölgeleri hedef alarak öldürme kastı ile ateş ettiği böylece sanık MEHMET DEMİRCİ'nin kasten M. U.yutabancayla vurarak öldürdüğü ve Sanıklardan O. S.nin suç işlemek amacıyla örgüt kurduğu, örgütün lideri olduğu, sanık O. Ç.'nin de bu örgütün üyesi olduğu, O. S.nin önemli adamlarından biri olduğu, sanık MEHMET DEMİRCİ'nin de örgüt üyesi olduğu, olayın oluş şekline göre, sanık O. S. nin ve O. Ç.'nin kavga sırasında karşı gruptakileri vurması konusunda MEHMET DEMİRCİ'ye talimat verdikleri, bu talimat doğrultusunda MEHMET DEMİRCİ'nin bilardo salonuna giderek ruhsatsız tabancasını aldığı ve kavganın olacağı yere yakın bir yerde beklediği göz önüne alındığında...

...

...sanık O.S.nin zorla tahsilat yapmak, yasal olmayan yollardan gelir sağlamak amacıyla örgüt kurduğu, örgüt üyelerinin Sanıklar ..., MEHMET DEMİRCİ, ... olduğu, örgütün hiyerarşik bir yapısının bulunduğu, örgütün eylemlerinde devamlılığın olduğu, örgütün yukarıda belirtildiği şekilde taksi plakası almak amacıyla M. Ş.yi döverek öldürdüğü, müştekiler A. A., O. Ö.yü gasp ettiği ve gaspa teşebbüs ettiği, müşteki M. G.yisilahla zorla kaçırdığı, Avşa Adasında müşteki sanık Ş. T.nin husumette olduğu kişileri sindirme ve korkutma işini üstlendiği, bu işlem sırasında iki kişinin örgüt mensubu olan MEHMET DEMİRCİ tarafından öldürüldüğü, örgütün silahlı olduğu ve eylemlerinde silah kullandığı sabit olduğundan... [cezalandırılmasına karar verildi.] "

9. Anılan hükmün temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesi 26/5/2010 tarihli kararıyla; M.U.yu kasten öldürme suçundan verilen mahkûmiyet kararının onanmasına,H.U.B.yi öldürme suçundan verilen mahkûmiyet kararının ise bu suçun olası kast kapsamında işlendiği gerekçesiyle bozulmasına karar vermiştir. Yargıtay kararın ilgili kısımları şöyledir:

" ...

3-A) ... sanık M.nin'suç örgütüne üye olma' , sanıklar İ. ve Ü.nün 'suç örgütüne üye olma'; ... sanık O.nun 'suç örgütüne üye olma', ... sanık M.nin , 'suç örgütüne üye olma', sanık M. K.nin, 'suç örgütüne yardım', ... suçları yönünden, zamanaşımı süresinin 5237 Sayılı TCK’nun 66. maddesine göre lehe düzenlemeler içeren 765 Sayılı TCK’nun 102 ve 104. maddeleri gereğince 5 yıl olduğu, zamanaşımı süresinin en son 29.11.2002 ve 05.05.2003 tarihlerinde mahkemece alınan savunmalarla kesildiği, bu tarihten itibaren de başkaca zamanaşımını kesen bir sebep bulunmadığı, hüküm tarihi olan 29.08.2008 gününe kadar 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmakla, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle hükümlerin BOZULMASINA, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, sanıklarınbelirtilen suçlarından açılan kamu davalarının CMUK.nun 322. Maddesindeki yetkiye dayanılarak, zamanaşımı nedeniyle 765 Sayılı TCK.nun 102/4 ve 104/2. maddeleri gereğince ORTADAN KALDIRILMASINA,

 ...

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık O.’nun ' suç örgütü kurma ve yönetme', ...sanık Mehmet Demirci’nin, maktuller M. U. ve H. U.yu öldürme suçlarının sübutu kabul,oluşave soruşturma sonuçlarınauygun şekildesuçların niteliği tayin, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde, eleştiri ve bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan...

a) Sanık O.nun'suç örgütü kurma ve yönetme', ... sanık Mehmet Demirci’nin, 'maktul M. U.yu öldürme' suçları yönünden kurulan, kısmen resen de temyize tabi hükümlerin, tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA,...

b) Sanıklar ... Mehmet Demirci’nin 'maktul H.U.yu öldürme' suçları yönünden,

Sanıkların doğrudan maktul Hüseyin Uğur’u hedef aldıklarını gösteren delillerin bulunmadığı, ancak kavgaya dahil olan maktul M. U. ile birlikte topluluk içinde bulunan maktul H. U.nun da isabet alabileceğini öngörebilecek durumda oldukları, eylemlerinin 5237 Sayılı TCK hükümlerine göre “olası kastla öldürme” suçunu oluşturduğu gözetilmeden... BOZULMASINA... [karar verildi.] "

10. Yargıtay tarafından verilen bozma kararı sonrasında Mahkeme yeniden yaptığı yargılama sonunda başvurucuyu H.U.B.yi olası kastla öldürme suçundan 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırmış olup anılan hüküm Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 21/3/2013 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir.

11. Mahkemenin 30/1/2014 tarihli kararıyla 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 77. maddesinin birinci fıkrası gereğince başvurucu hakkında kesinleşen hapis cezalarının neticeten 36 yıl hapis cezası olarak toplanmasına ve infazın bu süre üzerinden yapılmasına karar verilmiştir. Başvurucunun anılan karara itiraz edip etmediği dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.

12. Edirne Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında düzenlenen 5/2/2014 tarihli müddetnameye göre 24 yıl hapis cezası için suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 30/7/1999 tarihli ve 4422 sayılı mülga Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu kapsamında kaldığından 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 17. maddesi atfı ile 3/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 107. maddesinin dördüncü fıkrası hükmü gözetilerek 1/4 oranında indirim uygulanırken içtimalı 36 yıl hapis cezasından bakiye 12 yıl hapis cezası için ise suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 13/7/1963 tarihli ve 647 sayılı mülga Cezaların İnfazı Hakkında Kanun'un 19 maddesinin birinci fıkrası ile ek 2. maddesi hükümleri gereğince 1/2 oranında indirim ve ayrıca her ay için 6 gün indirim uygulanarak koşullu salıverilme süresi hesaplanmıştır.

13. Başvurucu; 24 yıl hapis cezasına konu kasten adam öldürme suçunun çıkar amaçlı suç örgütünün faaliyeti kapsamında işlendiğine ilişkin olarak mahkûmiyet kararında açık bir hüküm bulunmadığı gibi hükmedilen cezanın mükerrerlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine dair de bir karar bulunmadığını, suç örgütüne üye olma suçundan verilen hapis cezasının dava zamanaşımı nedeniyle Yargıtay tarafından ortadan kaldırılmasına karar verildiğini, dolayısıyla 24 yıl hapis cezasının infazının suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 647 sayılı mülga Kanun hükümlerine göre yapılması gerektiğini belirterek anılan müddetnameye itiraz etmiştir.

14. Mahkeme 4/5/2015 tarihli ek kararı ile başvurucunun itirazını kabul etmiş, bu kapsamda anılan hapis cezasının 647 sayılı mülga Kanun'un 19 maddesinin birinci fıkrası ile ek 2. maddesi hükümleri gereğince 1/2 oranında indirim ve ayrıca her ay için 6 gün indirim uygulanarak infaz edilmesine hükmetmiştir.

15. Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı, anılan karara itiraz etmiş olup itiraz İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/6/2015 tarihli kararı ile kesin olarak reddedilmiştir.

16. Verilen bu ret kararından sonra Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı, Mahkemenin 4/5/2015 tarihli kesinleşen ek kararı doğrultusunda başvurucu hakkında müddetname düzenlemiştir.

17. Başvurucunun infaz süreci sırasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 3/11/2015 tarihli yazısıyla Mahkemeden 4/5/2015 tarihli ek kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kaldırılmasını talep etmiştir.

18. Mahkeme 7/12/2015 tarihli kararında; infaz edilen içtimalı hapis cezası içinde bulunan 24 yıl hapis cezasının çıkar amaçlı suç örgütünün faaliyeti kapsamında işlenen M.U.nun kasten öldürülmesi eylemine ilişkin verildiği hususunun mahkûmiyet kararının gerekçesinde açık bir şekilde yazılı olduğu tespitine yer vermiş olup İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talebinikabul etmiş, bu anlamda 4/5/2015 tarihli ek kararın kaldırılarak24 yıl hapis cezasının 4422 sayılı mülga Kanun'un 13. maddesi ve 3713 sayılı Kanun'un 17. maddesi atfı ile 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin dördüncü fıkrası hükümlerine göre koşullu salıverilme süresinin hesaplanarak infazın yapılmasına karar vermiştir.

19.Başvurucu, Mahkemenin 7/12/2015 tarihli ek kararının kaldırılması için İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itiraz etmiştir.

20. Başvurucu; itiraz dilekçesinde, suç örgütüne üye olma suçunun zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiğini, mahkûmiyet kararının gerekçesinde her ne kadar kasten öldürme eyleminin suç örgütü faaliyeti kapsamında işlendiği kabul edilmiş ise de kararda hükmün 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında infaz edilmesine dair herhangi bir ibarenin yer almadığını, suç örgütüne üyelikten verilen mahkûmiyet hükmünün esastan değil dava zamanaşımı nedeniyle bozulmuş olmasının hâlen infaz edilen mahkûmiyet hükmüne konu adam öldürme eyleminin suç örgütünün faaliyeti kapsamında işlendiğine işaret ettiği şeklindeki yorumun hukuken yerinde olmadığını, infazın suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 647 sayılı mülga Kanun hükümlerine göre yapılması gerektiğini ileri sürmüştür.

21.İtirazı inceleyen İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi 27/1/2016 tarihli kararı ile başvurucunun itirazını reddetmiştir. Anılan kararın başvurucuya tebliğ edilip edilemediği dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.

22.Başvurucu 26/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Kanun Metinleri

23. 4422 sayılı mülga Kanun'un 1. maddesi şöyledir:

"Doğrudan veya dolaylı biçimde bir kurumun, kuruluşun veya teşebbüsün yönetim ve denetimini ele geçirmek, kamu hizmetlerinde, basın ve yayın kuruluşları üzerinde, ihale, imtiyaz ve ruhsat işlemlerinde nüfuz ve denetim elde etmek, ekonomik faaliyetlerde kartel ve tröst yaratmak, madde ve eşyanın azalmasını ve darlığını, fiyatların düşmesini veya artmasını temin etmek, kendilerine veya başkalarına haksız çıkar sağlamak, seçimlerde oy elde etmek veya seçimleri engellemek maksadıyla tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak (...) suretiyle yıldırma veya korkutma veya sindirme gücünü kullanarak suç işlemek için örgüt kuranlara veya örgütü yönetenlere veya örgüt adına faaliyette bulunanlara veya bilerek hizmet yüklenenlere sadece bu nedenle üç yıldan altı yıla kadar; örgüte üye olanlara iki yıldan dört yıla kadar ağır hapis cezası verilir.

Örgüt silahlı ise, yukarıda yazılı hallerde verilecek ceza üçte birden yarıya kadar artırılır. Henüz hiç bir silahlı eyleme teşebbüs edilmemiş olsa bile, silahlar veya patlayıcı maddeler örgütün amaçları doğrultusunda hazırlanmış veya elde bulundurulmuş ise, örgüt silahlı sayılır.

Suç faili, memur veya kamu hizmetiyle görevli kimse ise yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza, yarıdan bir katına kadar artırılır.

Suçun işlenmesine ayrılan veya suçun işlenmesinde kullanılan veya suçtan doğan değer veya ürünlerin veya bunlar yerine geçen şeylerin ve müsaderesi gereken her türlü eşyanın gelirlerinin veya suçtan doğan her türlü yararın Devlete intikaline hükmolunur.

Bu madde hükümleri, nasıl adlandırılırsa adlandırılsın, amaçları yukarıda tanımlanan örgütle aynı olan ve yıldırma veya korkutma veya sindirme gücünü kullanan açık veya gizli örgütlere de uygulanır.

Örgüt mensuplarınca veya örgüt adına örgüt üyesi olmayanlar tarafından birinci fıkrada gösterilen amaçları gerçekleştirmek üzere işlenen suçların ve 01/03/1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 296 ncı maddesinde öngörülen cürmün cezaları üçte birden yarıya kadar artırılır.

Bu Kanunda öngörülen suçları işleyen veya örgütlerin eylemlerini, amaçlarını, hedeflerini, bu kişi veya örgütlere haksız çıkar sağlamak veya örgütün korkutma, sindirme, yıldırma gücünü artırmak amacıyla yazılı, sesli veya görsel yayın araçlarıyla yayımlanan veya her ne suretle olursa olsun propagandasını yapan hakkında iki yıldan dört yıla kadar ağır hapis ve birmilyar liradan beşmilyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Ayrıca yayın organının faaliyetlerinin bir günden üç güne kadar durdurulmasına karar verilir.

24. 4422 sayılı mülga Kanun'un 13. maddesi şöyledir:

" Bu Kanun kapsamına giren suçlardan tutuklananlar ile mahkûm olanlar hakkında Terörle Mücadele Kanununun 16. ve 17'nci maddesi hükümleri uygulanır."

25. 3713 sayılı Kanun'un 18/7/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 17. maddesi şöyledir:

" Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlardan, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası alanlar 36 yıllarını, müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 30 yıllarını, diğer şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olanlar hükümlülük süresinin 3/4'ünü çekmiş olup da iyi halli hükümlü niteliğinde bulundukları takdirde talepleri olmaksızın şartla salıverilirler.

Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar, hükümlerinin kesinleşme tarihinden sonra bu Kanunun kapsamına giren bir suçu işlemeleri halinde, şartla salıverilmeden yararlanamazlar.

Bu hükümlüler hakkında,647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 19 uncu maddesinin bir ve ikinci fıkraları ile Ek 2 nci maddesi hükümleri uygulanmaz."

26. 3713 sayılı Kanun'un 5532 sayılı Kanun ile değiştirildikten sonraki 17. maddesi şöyledir:

"Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar hakkında, koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması bakımından 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesinin dördüncü fıkrası ile 108 inci maddesi hükümleri uygulanır."

27.5275 sayılı Kanun’un 107. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:

" Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkumiyet hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuzaltı yılını, müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının dörtte üçünü infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler."

28.647 sayılı mülga Kanun'un 19. maddesi şu şekildedir:

"Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 25 yıllarını; müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 20 yıllarını; diğer şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalara mahküm edilmiş olanlar hükümlülük süresinin 1/2'ni; çekmiş olup da Tüzüğe göre iyi halli hükümlü niteliğinde bulundukları takdirde, talepleri olmasa dahi şahsi şartla salıverilirler."

29.647 sayılı mülga Kanun'un ek 2. maddesi şu şekildedir:

"Hükümlülerin yarı açık veya açık cezaevlerine seçilmelerine karar verme işlemi, Adalet Bakanlığınca her yılın Ocak ayı içerisinde tespit edilerek Cumhuriyet Savcılıklarına bildirilen şartla salıverilme tarihine göre yapılır. Bakanlıkça bildirilen bu tarih aşılmamak ve kapalı kurumlarda çalışanlara öncelik tanınmak kaydıyla; 9, 10 ve 11 inci maddeler gereğince tabi tutulacakları müşahadeleri sonucu yarı açık veya açık müesseselere naklolunan hükümlülerin; anılan müesseselerde kaldıkları her ay için 6 gün, 19 uncu maddenin 1, 2 ve 3 üncü fıkralarına göre tespit edilecek şartla salıverilme tarihlerinden indirilmek suretiyle şartla salıverilme işlemi yapılır."

30.26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:

" (2) Suçun işlendiği zaman yürürlülükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz edilir.”

(3) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır."

31. Suçun işlendiği tarihte yürürlükte olan 765 sayılı mülga Kanun'un 77. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Aynı neviden şahsi hürriyeti bağlayıcı muvakkat cezaların birleştirilmesi halinde tatbik edilecek ceza ağır hapiste 36, hapiste 25, sürgünde 15, hafif hapiste 10 seneyi geçemez. "

32.4/11/2014 tarihli ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulanma Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

"(3) Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir."

B. Yargıtay Kararları

33. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 27/3/2013 tarihli ve E.2013/5247, K.2013/6089 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:

" ...

Dosya kapsamına göre; 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı hakkında Kanun'un 107/4. maddesinde yer alan ' Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkûmiyet hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuzaltı yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının dörtte üçünü infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler.' şeklindeki düzenleme dikkate alındığında, her ne kadar İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/10/2007 tarihli ve 2005/22 esas, 2007/409 sayılı kararında, sanık hakkında çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak suçundan sehven hüküm kurulmamış ve bozma sonrasında da bu suçtan dolayı açılan kamu davasının, 765 sayılı Kanun'un 102/2. ve 104/son. maddeleri uyarınca zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiş ise de, sanığın cezalandırılmasına karar verilen ve kesinleşen hürriyeti tahdit ve gasp suçlarını suç örgütü faaliyeti çerçevesinde işlediği gözetilmeksizin itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması Dairemizden istenilmiştir.

Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı, incelenen dosyaiçeriğine göre yerinde görüldüğünden kabulüile Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.11.2012 günve2012/1611 sayılı değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK.nın 309. maddesi gereğincebozulmasına...[karar verildi]."

34. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 7/7/2015 tarihli ve E.2015/3049, K.2015/4356 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:

"Hükümlü G. T. hakkında çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak suçundan açılan kamu davasının, 765 sayılı Kanun’un 102/2 ve 104/son, CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca dava zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiş ise de, hükümlünün cezalandırılmasına karar verilen ve kesinleşen öldürme, yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını suç örgütü faaliyeti kapsamında işlendiği,

5237 sayılı TCK’nun 7/2. maddesine göre suçun işlendiği zamanda yürürlükte bulunan Kanun ile sonradan yürürlüğe giren Kanun hükümlerinin farklı olması halinde hükümlünün lehine olan Kanunun uygulanacağı ve infaz olunacağı, aynı maddenin 3. fıkrasına göre infaz rejimine ilişkin hükümlerin derhal uygulanacağı fakat koşullu salıverilmenin, infaz rejimine ilişkin hükümlerin derhal uygulanmasının istisnaları arasında sayıldığı dikkate alındığında; koşullu salıverme ile ilgili olarak da lehe infaz Kanununun tespit edilmesi gerektiği; suç tarihinde yürürlükte bulunan 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’nun 13. maddesinde bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkum olanlar hakkında Terörle Mücadele Kanununun 17. maddesi hükümlerinin uygulanacağı atfının bulunduğu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 18.07.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki lehe olan 17/1. maddesine göre 647 sayılı Kanunun 19. maddesinin bir ve ikinci fıkraları ile Ek 2. maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı ve koşullu salıverilme için hükümlülük süresinin dörtte üçünün iyi halli olarak çekilmesi gerektiği, bu durumda 3713 sayılı Kanunun 5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 17/1. maddesi hükümleri ile sonradan yürürlüğe giren ve 5275 sayılı Kanunun 107/4. maddesi hükümleri arasında yapılacak lehe Kanun değerlendirmesinde, her iki durumda da koşullu salıverilme için cezaevinde iyi halli olarak geçirilmesi gereken sürenin hükmedilen süreli hapis cezasının dörtte üçü olacağı bu durumda ise değerlendirmeye konu edilen her iki Kanun hükmünün aynı sonucu vermesi ve 5275 sayılı Kanunun 107. maddesinde öngörülen denetim süresinin infaz rejimine ilişkin olup TCK’nun 7/3. maddesine göre derhal uygulanması gerektiği buna göre hükümlü hakkındaki cezaların infazının 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 107/4 maddesi uyarınca yapılması gerektiği anlaşıl[mıştır]."

35. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 5/12/2013 tarihli ve E.2018/16615, K.2013/28455 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:

" ...

İnfazda kazanılmış hakkın sözkonusu olmayacağı kabulü ile yapılan incelemede;

Denetim planına uymaması nedeniyle kapalı cezaevine iadesine karar verilen hükümlünün tebliğata rağmen teslim olmayarak, yakalama emri ile ceza infaz kurumuna alınması karşısında, iyi halli hükümlü olarak kabul edilemeyeceği gözetilmeden hakkında şartla tahliye kararı verilmesi,

..."

36. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 15/5/2019 tarihli ve E.2017/2666, K.2019/2803 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:

" ...

Bir suçu gizlemek veya delil ve emarelerini ortadan kaldırmak veya kendisinin yahut başkasının cezadan kurtulmasını temin amacıyla öldürmek suçundan hükümlü Melih Mete hakkında ilk derece mahkemesince verilen 765 sayılı TCK’nin 450/9. ve 59/1. maddeleri uyarınca müebbet ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin hükmün onanmak suretiyle kesinleştiği, 4771 sayılı Kanunla idam cezasının kaldırılarak 765 sayılı TCK’de ki idam cezalarının ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dönüştürüldüğü, dolayısıyla 5237 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra aynı Yasanın7/2 ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesi uyarınca lehe olan kanun uygulamasının belirlenmesinde, 765 sayılı Yasaya göre 450/9, 59/1. maddeleri uyarınca verilen müebbet ağır hapis cezası ile 5237 sayılı Yasanın ilgili maddelerinin karşılaştırılması suretiyle lehe olan yasanın belirlenmesi gerektiği halde, infazda kazanılmış hak olmayacağı kuralı düşünülmeksizin,..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

37 Mahkemenin 15/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

38. Başvurucu; çıkar amaçlı suç örgütüne üye olma suçunun zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiğini, mahkûmiyet kararının gerekçesinde her ne kadar kasten öldürme eyleminin suç örgütü faaliyeti kapsamında işlendiği kabul edilmiş ise de infaz edilecek hükümde hiçbir duraksamaya yer olmayacak şekilde infazın 5275 sayılı Kanun'un 107/4. maddesi kapsamında infaz edilmesine dair herhangi bir hüküm yer almadığını, suç örgütüne üyelikten verilen mahkûmiyet hükmünün esastan değil dava zamanaşımı nedeniyle bozulmuş olmasının hâlen infaz edilen mahkûmiyet hükmüne konu adam öldürme eyleminin suç örgütünün faaliyeti kapsamında işlendiğine işaret ettiği şeklindeki yorumun hukuken yerinde olmadığını, lehine olan ve kesin hüküm niteliği taşıyan (kapatılan) İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/5/2015 tarihli kararının göz ardı edildiğini, suç örgütüne üye olma suçundan dolayı kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı bulunmamasına rağmen cezasının 3/4'ünün infaz ettirilmesinin haksız yere özgürlüğünden mahrum kalmasına sebep olduğunu, infazın suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 647 sayılı mülga Kanun hükümlerine göre yapılması gerektiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, kanun hükümlerinin yanlış yorumlanması nedeniyle koşullu salıverilme süresinin hatalı hesaplanmasına bağlı olarak daha uzun bir süre hürriyetinden yoksun bırakılması olduğundan başvurunun tamamının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

40. Anayasa'nın 19. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; ... halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz."

41. Anayasa'nın kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence altına alan 19. maddesinin kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanıdığı durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu nedenle yargı organlarınca verilecek mahkûmiyet kararları kapsamında hapis cezasının veya güvenlik tedbirlerinin infaz edilmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmez (Tahir Canan (2), B. No: 2013/839, 5/11/2014, § 33).

42. Mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının yerine getirilmesi nedeniyle ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına dâhil ise de anılan kural, mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).

43. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı bir ihlal iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin hürriyetten yoksun bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa'da yer alan diğer sebepler (yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer tutmanın kısmen veya tamamen bu koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun meşru bir amacının olduğundan veya ölçülü olduğundan söz edilemez, doğrudan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edilmiş olur (Şaban Dal, B. No: 2014/2891, 16/2/2017, § 31).

44. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38).

45. Bir kimsenin "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında hürriyetinden yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi gereklidir. İkinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir (Şaban Dal, § 32). Bununla birlikte Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz (Abdullah Ünal, § 39).

46. Bu itibarla hükümlülerin ceza infaz kurumlarında kalacağı süreyi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen durumların Anayasa'nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği Anayasa Mahkemesince kabul edilmiştir (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, § 26; Günay Okan, § 13).

47. Koşullu salıverilme cezanın çektirilmesinin kişiselleştirilmesi, başka bir deyişle ceza infaz kurumundaki tutum ve davranışlarıyla (iyi hâliyle) topluma uyum sağlayabileceği izlenimini veren hükümlünün şarta bağlı olarak ödüllendirilmesidir. Suçlunun kendisine verilen cezadan daha kısa bir sürede uslanması, eyleminden pişmanlık duyması ve bunu iyi davranışıyla kanıtlaması durumunda ceza infaz kurumunda daha fazla kalması gereksiz olabilir. Bu durumda koşullu salıverilme, infaz sistemindeki en etkili araçtır. Koşullu salıverilmenin en önemli ögeleri; cezanın belirli bir süre çekilmiş olması, hükümlünün bu süre içinde iyi hâl göstermesi, koşullu salıverildikten sonra gözetim altında kalması ve koşullu salıverilmenin gereklerine uyulmaması durumunda koşullu salıverilme kararının geri alınabilmesidir (Günay Okan, § 20; AYM, E.2001/4, K.2001/332, 18/7/2001).

48. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası, bir hükümlünün koşullu salıverilmeden otomatik olarak yararlandırılmasını güvence altına almamaktadır. Ancak koşullu salıverilmeden yararlanmak için kanunda öngörülen tüm şartları taşıyan hükümlüler bakımından ilgili yargı organlarının takdir yetkisinin bulunmadığı durumlarda koşullu salıverilme hükümlerinin uygulanmaması Anayasa'nın 19. maddesi ile bağdaşmayacaktır (Şaban Dal, § 36).

49.Bir mahkûmiyet kararının nasıl infaz edileceğine ilişkin olarak Anayasa’nın 19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olması ve bu hakka getirilebilecek sınırlamaların ayrıntılı olarak madde metinlerinde belirtilmesi, keyfî bir biçimde bu haktan kimsenin mahrum bırakılmamasını amaçlamaktadır. Yetkili bir mahkeme tarafından verilen bir mahkûmiyet kararının infazının sağlanması ve ceza infaz kurumunda tutma süresi de bu hak kapsamında değerlendirilmelidir. Ceza mahkemelerinin kararına uygun hareket edilmesi de hakkın korunması açısından bir zorunluluktur. Dolayısıyla hükümlülerin ceza infaz kurumunda kalacakları sürenin mahkûmiyet kararına ve ilgili yasal mevzuata uygun olması Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi kapsamında güvence altına alınmıştır (İbrahim Uysal, § 32).

50. Müddetnamenin yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre doğru bir şekilde hesaplanıp hesaplanmadığının tespiti, başvurucunun hukuk sistemince belirlenenden daha fazla bir süre hürriyetinden yoksun kalmasının Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında -mahkemece verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezanın infazı olarak- hukuka uygun bir tutma niteliğinde bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından önem arz etmektedir (Muhamed Siraç Bozkurt, B. No: 2016/7271, 24/10/2019, § 46).

51. Somut olaya ilişkin Yargıtay kararında, başvurucunun suç işlemek için kurulmuş çıkar amaçlı örgüte üye olma suçundan verilen mahkûmiyet kararına yönelik açık bir değerlendirme bulunmamakla birlikte anılan dosya kapsamından başvurucu ile beraber yargılaması yapılan ve aynı suç örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetlerine karar verilen diğer sanıklar hakkındaki bu suça ilişkin hapis cezalarının tamamının dava zamanaşımı nedeniyle bozularak ortadan kaldırılmasına hükmedildiği görülmektedir. Bu anlamda Mahkeme, Yargıtayın çıkar amaçlı suç örgütüne üye olma suçundan diğer sanıklar hakkındaki hapis cezalarının dava zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılması kararının başvurucuyu da kapsadığını kabul etmiş ve infazınbaşladığı ilk süreçten bu yana geçen zaman diliminde de başvurucu açısından bu suça yönelik herhangi bir evrakı infazedilmek üzere Savcılığa göndermemiştir. Dolayısıyla başvurucu hakkında çıkar amaçlı suç örgütüne üye olma suçundan açılan kamu davası sonucunda verilen mahkûmiyet hükmünün dava zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmiş ise de başvurucunun cezalandırılmasına karar verilen ve kesinleşen M.U.yu kasten öldürme suçunun suç örgütü faaliyeti kapsamında işlendiği hem ilk derece mahkemesince hem de temyiz incelemesi yapan Yargıtay tarafından tespit edilmiştir (bkz. §§ 8, 9).

52. Başvurucu, mevzuat hükümlerine aykırı olarak lehine olan koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanamadığını ileri sürmüştür. 5237 sayılı Kanun'un 7. maddesinde kanunların zaman bakımından uygulanmasına dair kurallar düzenlenmiş ve anılan bu Kanun maddesinin üçüncü fıkrasında da kural olarak infaz rejimine ilişkin düzenlemelerde derhâl uygulanırlık ilkesinin geçerli olduğu belirtilmiştir. Ancak aynı fıkrada, infaz rejimini ilgilendirmekle birlikte koşullu salıverilmeyle ilgili düzenlemelerin bunun istisnası olduğu açıklanmıştır. Bu nedenle koşullu salıverilme zamanını öne çeken bütün mevzuat değişikliklerinden hükümlülerin yararlandırılması gerekmektedir. Bununla birlikte başvurucuya isnat edilen suçların işlendiği tarihte yürürlükte bulunan 4422 sayılı mülga Kanun'un 13. maddesinde bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar hakkında 3713 sayılı Kanun'un 17. maddesi hükümlerinin uygulanacağı atfının açık bir şekilde bulunduğu da görülmüştür (Muhamed Siraç Bozkurt, § 48).

53. Yargıtayın yerleşik uygulamalarına göre infazda kazanılmış hak olmadığı kuralı ve 3713 sayılı Kanun'un 18/7/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 17. maddesinin birinci fıkrasına göre 647 sayılı mülga Kanun'un 19. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile ek 2. maddesi hükümlerinin uygulanmayacak olması dikkate alındığında, somut olayda koşullu salıverilme için 24 yıl hapis cezasına ilişkin hükümlülük süresinin 3/4'ünün ceza infaz kurumunda iyi hâlli olarak çekilmesi gerektiğinin kanuni temelinin bulunduğu anlaşılmaktadır. İnfaz mercilerince 3713 sayılı Kanun'un 5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 17. maddesinin birinci fıkrası ile sonradan yürürlüğe giren 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin birinci fıkrasının hükümleri arasında yapılacak lehe kanun değerlendirmesinde, her iki durumda da koşullu salıverilme için ceza infaz kurumunda iyi hâlli olarak geçirilmesi gereken sürenin aynı olduğu, bu anlamda değerlendirmeye konu edilen her iki Kanun hükmünün aynı sonucu vermesi ve 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinde öngörülen denetim süresinin infaz rejimine ilişkin olup 5237 sayılı Kanun'un 7. maddesinin üçüncü fıkrasına göre derhâl uygulanması gerektiği tespit edilmiştir. Dolayısıyla derece mahkemesince başvurucu hakkındaki 24 yıl hapis cezasının infazının 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca yapılması gerektiği sonucuna ulaşılmış olmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

54. Sonuç olarak yukarıda yer verilen yasal düzenlemeler dikkate alındığında mahkemelerce başvurucu hakkında verilen hapis cezalarının infazına ilişkin olarak verilen kararlarda mevzuat hükümlerine bir aykırılık tespit edilmemiştir. Bu bağlamda başvurucunun cezasının infazında ilgili kanun maddeleri gözetilerek herhangi bir keyfîlik içermeden infazın kapsamı belirlenmiştir. Belirtilen bu hususlar doğrultusunda başvurucunun hukuk sistemince belirlenen çerçevede hürriyetinden yoksun kalmasının hukuki bir temelinin bulunduğu anlaşıldığından başvurucunun iddialarına ilişkin açık ve görünür bir ihlal olmadığı sonucuna varılmıştır.

55. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olması dolayısıyla başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 15/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Mehmet Demirci [1.B.], B. No: 2016/6828, 15/1/2020, § …)
   
Başvuru Adı MEHMET DEMİRCİ
Başvuru No 2016/6828
Başvuru Tarihi 26/2/2016
Karar Tarihi 15/1/2020

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kanun hükümlerinin yanlış yorumlanarak koşullu salıverilme süresinin hatalı hesaplanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı İnfaz, koşullu salıverme Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4422 Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu 1
13
3713 Terörle Mücadele Kanunu 17
5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 107
647 Cezaların İnfazı Hakkında Kanun 19
ek 2
5237 Türk Ceza Kanunu 7
765 Türk Ceza Kanunu 77
5252 Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun 9
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi