TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AYNUR AYTEŞ KARACAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/12166)
Karar Tarihi: 28/5/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucular
1. Aynur AYTEŞ KARACAN
2. Peri Jale KARACAN
3. Selma Melek KARACAN
4. Semra Kadriye KARACAN
5. Suzan Leyla KARACAN
6. Terry Louıs HANUSA
Vekili
Av. Alirıza DİZDAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakınlarının ölümü hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/6/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucuların yakını İ.K.nın kendisini evinde kontrol etmeye gelen arkadaşı tarafından 30/6/2009 tarihinde ölü olarak bulunması üzerine (kapatılan) Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) olay hakkında aynı gün soruşturma başlatmıştır.
7. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 1/7/2009 tarihinde otopsi işlemi gerçekleştirilmiş ve otopsi raporunda şahsın kanında alkol veya uyutucu, uyuşturucu bulunmadığı, Citalopram, Nortriptilin bulunduğu, anal sürüntü incelemesinde sperm hücresi görülmediği belirtilerek kişinin ölümünün ası sonucu meydana geldiği kanaatine yer verilmiştir.
8. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gerçekleştirilen olay yeri incelemesi sonucunda İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından düzenlenen tutanağın ilgili kısımları şöyledir:
"...kapı kilidi kontrol edildi, kilidin çalışır vaziyette olduğu, kapıda zorlama ve kanırtma izi olmadığı ...üzerinde atlet, kilot boxer ve çorap giyili, yere sırt üstü uzanır vaziyetteayakları dizlerinden bükülü vücudunun altında boğazında üçlü prize ait kablonun fişe takılan kısmı boğazına iki kez dolanmış vaziyette, kablonun devamı piriz tarafı olan kısmı gerilmiş vaziyette, banyo kapısının pervazının üstünde kapı ile pervaz arasına geçirilmiş prizi arkada sıkışmış vaziyette durduğu şekilde cesedin başı yanında tabura şeklinde iskemlenin bulunduğu şekilde [İ.K.] isimli şahıs ölü olarak görüldü. Adli tabip tarafından fiziki incelemesi yapılmak üzere boğazına iki kez dolanmış olan kablonun ucu çıkarıldı, boğazında kablonun kalınlığında oluşmuş telem izleri, arkadaşı [C.T.] isimli şahsın beyanına göre; şahsın bir hafta önce sandalyeden düşerek yaralandığı, kaşı üzerinde ve sol dirsek üzerinde hafif yaraların oluştuğu, yaraların üzerinde sargı bantlarının yapıştırılmış şekilde olduğu, üzerinde giyili atlet sıyrılarak kontrol edildi, adli tabip tarafıııdan herhangi bir yara tespit edilemedi, cesedin mukayese amaçlı on parmak basım izleri alıııdı, salonda genel olarak esyaların bulunduğu, herhangi bir dağınıklığın olmadığı, ...çalışma odasında çeşitli ilaçların bulunduğu, ilaçlar adli tabip tarafından kontrol edildi, sağlık amaçlı olduğu bilgisi alındı, ayrıca çalışma odası masa üzerinde ölen kişinin yazmış olduğunu tahmin ettiğimiz ve detaylı olarak okuyamadığımız bir bölümünde 'hiç uyuyamadım 48 saattir, hayattan bıktım yaşamak zulüm oldu' şeklinde okunabilen yazılar yazılı ajandanın açık olarak durduğu görüldü, olay yerinin ilk hali ile çalışmaların devamında fotoğraf ve kamera çekimleri yapıldı, cesedin boğazında dolanmış kablonun ölçümleri yapıldı, uygun zemin ve yerlerde kimyasal tozlama yöntemi ile parmak izi incelemesi yapıldı, bulgu cetvelinde detayları belirtilen yerlerden parmak izi tespit edildi, daire genelinde bulunan diğer eşyalar bulunduğu hali ile sadece fotoğraf ve kamera çekimleri yapıldı, ölen kişi [İ.K.nın] nüfus cüzdanı C.Savcısı tarafından alındı, ekli bulgu cetvelinde belirtilen cesedin boğazından çıkarılan üçlü piriz ve bağlı kablosu ile üzerinde yazılar olan ajanda ilgili yerler gönderilmek üzere ayrı ayrı delil poşetleri içinde alındı, daire içinde bulunan eşyalar, dairenin yedek anahtarı C. Savcısının talimatı ile daire içinden hiç bir şey alınmadan polis merkezi görevlilerine tereke hakimliğine bildirilmek üzere teslim edildi..."
9. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 24/11/2009 tarihinde, olayda herhangi bir kişiye kusur atfedilecek bir kanıtın bulunmadığı belirtilerek olayın ası sonucu gerçekleşmesi nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Başvuru dosyasında, başvurucuların karara itiraz ettiğine ilişkin bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.
10. Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmasızlık kararından sonra başvurucuların otopsi raporunda hata olabileceği yönünde iddiası bulunduğundan İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulundan 10/4/2013 tarihli bir ek rapor temin edilmiştir. Bu raporun ilgili kısımları şöyledir:
"...tespit edilen Citalopram düzeyinin tek başına öldürücü düzeyde olduğu, Nortriptyline, Diazepam, Amitriptyline ve Nordiazepam düzeylerinin tedavi düzeyinde olduğu, toksik düzeyde olmadığı, olay yeri inceleme bulguları, otopsisinde dış muayenede ve iç muayenede tespit edilen bulgular birlikte değerlendirildiğinde; kanında öldürücü düzeyde Citalopram tespit edilen kisinin ölümünün ası sonucu meydana gelmiş olduğu,
5-Adli dosyada mevcut kayıtlı bilgilerle kişinin olay öncesi fiziksel açıdan sağlıklı olduğu, otopsisinde telem dışında ölümüne müessir travmatik değişim bulunmadığı, olay yeri inceleme bulguları, otopsisinde dış muayenede ve iç muayenede tespit edilen bulgular, otopsi esnasında alınan doku örneklerinin Kimya İhtisas Dairesinde elde edilen bulgular birlikte değerlendirildiğinde; kanında öldürücü düzeyde Citalopram (depresyon tedavisinde kullanılan ilaç etken maddesi) ve yine depresyon tedavisinde kullanılan tedavi dozunda Nortiptilin, Diazepam, Amitriptirin, Nordiazepam ilaçlarının alımı sonrası bu ilaçların toksik etkilerinin ortaya çıkmasına kadarki geçen süreçte ası fiilinin kendisi tarafından gerçekleştirilmesinin mümkün olduğu oybirliğiyle mütalaa olunur."
11. Başvurucular özel bir danışmalık şirketinden 14/3/2012 tarihinde, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalında görevli öğretim üyelerinden 15/2/2016 tarihinde birer bilimsel mütalaa temin etmiştir. Bu mütalaalarda yakınlarının intiharıyla N.Ö. isimli kişinin eylem ve söylemleri arasında nedensellik bağı bulunduğu tespitlerine yer verilmiştir.
12. 15/2/2016 tarihli bilimsel mütalaanın ilgili kısmı şöyledir:
"...
...başarılı bir hekim olan müteveffa [İ.K.nın] özel hayatında nikahlı eşi ile boşanma süreci yaşarken arkadaş çevresinin etkisi [N.Ö.] isimli bir bayanı önce dürüst bulduğu ve güven duyduğu daha sonra duygusal anlamda da sevgi beslediği ...umumi vekaletname vererek tüm takibi gereken işlerinde ... vekil tayin ettiği ... [N.Ö.nün] ... bankalardaki ... paraları kendisinin ... hesaplarına aktardığı ... [N.Ö.nün] ... sözel şiddet uygulayarak kişiyi öldürtmekle tehdit ettiği ...
...
...[N.Ö.] isimli şahıs ile arasında yaşanan tüm bu olayların sonucunda ağır bir travmaya maruz kaldığı... ağır bir depresyon tablosuna dönüştüğü, kişinin dış dünya ile iletişiminin tamamen ortadan kalktığı, beslenme ve bakım ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz hale geldiği, ... ağır bir depresyon klinik tablosunda iken hayatına intihar ederek son verdiği dolayısıyla; [N.Ö.] isimli kişinin eylemleri ve söylemleri ile müteveffa [İ.K.nın] intihar ederek hayatına son vermesi arasında doğrudan sebep sonuç ilişkisi (nedensellik bağı) bulunduğu kanaatimizi bildirir bilimsel mütalaadır."
13. Bu mütalaalar üzerine başvurucular 16/3/2016 tarihli dilekçeyle, söz konusu mütalaaların yeni delil olduğundan bahisle Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen 24/11/2009 tarihli kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
14. İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 24/5/2016 tarihli kararıyla kovuşturmaya yer olmadığı kararının gerekçesine göre usul ve yasaya uygun olduğu değerlendirmesiyle talebin reddine karar verilmiştir.
15. Hâkimlik kararı, başvurucu vekiline 30/5/2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup bireysel başvuru 28/6/2016 tarihinde yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuk Anayasa Mahkemesinin Yasin Ağca (B. No: 2014/13163, 11/5/2017, §§ 86, 87, 91-96) başvurusu hakkında verdiği kararda yer almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 28/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
18. Başvurucular; Cumhuriyet Başsavcılığınca etkili soruşturma yürütülmeyerek kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, temin edilen bilimsel mütalaanın yeni delil olarak kabul edilmeyip kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılmadığını belirterek adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
B. Değerlendirme
19. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.”
20. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü, yakınlarının ölümü hakkında etkili soruşturma yürütülmediğine ilişkindir. Bu itibarla başvurucuların diğer haklarla bağlantı kurarak ileri sürdükleri iddiaları, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmiştir.
22. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013,§ 41). Başvuru konusu olayda müteveffa, başvurucuların eşi ve babasıdır. Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
23. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
24. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin korumaya ilişkin maddi yönü yanında usule ilişkin yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
25. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesi için;
-Soruşturma makamlarının haberdar olur olmaz resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),
-Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58),
-Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30) gerekir.
26. Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz resen harekete geçmesi, soruşturma sürecinin kamu denetimine ve gerektiği ölçüde ölenin yakınlarının katılabilmelerine olanak verecek biçimde açık olması, soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi konularında başvurucuların herhangi bir şikâyeti bulunmadığı gibi bu hususlarda Anayasa Mahkemesince resen tespit edilen bir eksiklik de bulunmamaktadır.
27. Öte yandan başvurucuların yakınlarının kasten öldürüldüğüne dair bir iddiaları bulunmamakta olup başvurunun İ.K.nın intiharına N.Ö. isimli şahsın sözleri ve eylemlerinin sebep olduğuna ilişkin tespitler içeren bilimsel mütalaaların yeni delil olarak dikkate alınmayarak yetkili makamlarca kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmaması üzerine yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu iddialar bakımından somut başvurunun yetkili makamlarca ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delillerin tespit edilip edilmediği yönünden incelenmesi gerekir.
28. Somut olayda olay günü Cumhuriyet savcısının huzurunda olay yeri inceleme görevlilerince incelenen olay yeri fotoğraflanıp kamera kaydına alınmıştır. Ölüm nedeninin tespiti için Adli Tıp Kurumu tarafından otopsi işlemi gerçekleştirilmiş ve ölümün ası sonucu gerçekleştiği tespit edilmiştir. İ.K.nın kasten öldürüldüğüne dair hiçbir beyanda tespit edilmeyen olayın intihar olduğu sonucuna varılmıştır. Mevcut durumda Anayasa Mahkemesi, ölüm olayını çevreleyen koşulların tespiti ve varsa ölüm olayının sorumlularının belirlenmesi için gerekli adımların atıldığı kanaatindedir.
29. Belirtmek gerekir ki Anayasa’nın 17. maddesi gereğince yürütülecek soruşturmalarda soruşturma makamlarının olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin olarak ileri sürülen her türlü iddiayı ve talebi karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır. Soruşturma kapsamında yürütülecek soruşturma işlemlerinin belirleyicisi, yetkili soruşturma makamlarıdır (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62).
30. Bu noktada Anayasa Mahkemesinin doğrudan ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine geçecek şekilde delillerin değerlendirmesini kendisinin yapmasının veya yürütülmesi gerekli olan soruşturma işlemlerini belirlemesinin söz konusu olamayacağı belirtilmelidir. Başka bir ifadeyle Anayasa Mahkemesinin görevi, bu makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2016, § 185). Bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar, ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine bir durum, ancak olaya ilişkin kesin ikna edici nitelikte bulguların varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 58).
31. Bununla birlikte soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekmektedir (Cemil Danışman, § 99).
32. Soruşturmada yapılan araştırmalar ve toplanan deliller yukarıda yapılan açıklamalarla birlikte değerlendirildiğinde Cumhuriyet Başsavcılığının İ.K.nın ölümüyle neticelenen olayı aydınlatma isteğinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir hususun bulunmadığı değerlendirilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karardan yıllar sonra temin edilen bilimsel mütalaaların yeni delil olarak kabul edilip edilmeyeceği adli mercilerin takdir edeceği bir husustur. Bu noktada dosya kapsamındaki belgelerin incelenmesinden soruşturma makamlarının tespitinden ayrılmayı gerektirecek, ikna edici bir nedenin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
33. Ayrıca başvuruya konu soruşturmada olayın sebebinin objektif bir değerlendirmesinin yapılmadığını ve elde edilen delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olarak sonuca ulaşılmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir durum söz konusu değildir. Bu nedenlerle başvurucuların yakınlarının ölümü hakkında yürütülen soruşturmanın Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkililikte olduğu kanaatine varılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 28/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.