TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
NURŞAH SUNA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/13347)
Karar Tarihi: 10/12/2019
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Selçuk KILIÇ
Başvurucu
Nurşah SUNA
Vekili
Av. Orhan ÇELİK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/7/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, murisinin terör olayları nedeniyle yaşamını yitirdiğini belirterek bu sebeple uğradığı maddi zararlarının 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca tazmin edilmesi talebiyle Batman Valiliğine başvurmuştur.
9. Başvurucunun talebi, Batman Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyon Başkanlığının (Komisyon) 6/5/2014 tarihli ve 319 sayılı kararı ile tüm yazışmalara rağmen veraset ilamının ve nüfus bilgilerinin ibraz edilmediği belirtilerek bilgi ve belge eksikliği nedeniyle reddedilmiştir.
10. Söz konusu karar 15/9/2014 tarihinde başvurucu vekili sıfatıyla Av. Ö.A.T.ye tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 6/5/2014 tarihli Komisyon kararının iptali istemiyle 17/11/2014 tarihinde Batman İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
12. Mahkeme 23/12/2014 tarihli kararıyla davanın süre aşımı yönünden reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde özetle 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun dava açma süresi ve bu sürenin hesaplanmasına ilişkin ilgili hükümlerine atıf yapıldıktan sonra dava konusu edilen 6/5/2014 tarihli kararın başvurucu vekiline 15/9/2014 tarihinde tebliğ edildiği, bu tarihten itibaren altmış gün içinde ve en geç 14/11/2014 (Cuma) tarihine kadar dava açılması gerekirken bu süre geçirildikten sonra 17/11/2014 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı ifade edilmiştir.
13. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar Danıştay Onbeşinci Dairesinin (Daire) 16/10/2015 tarihli kararıyla onanmıştır.
14. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 28/4/2016 tarihli kararıyla oyçokluğuyla reddedilmiştir. Daire kararındaki karşıoy gerekçesinde ise Anayasa'nın 40. maddesine aykırı şekilde dava konusu işlemle davacıya hakkını arayabileceği hukuki yolların gösterilmediği ve bu nedenle davanın süresinde kabul edilerek işin esasının incelenmesi gerektiği belirtilmiştir.
15. Nihai karar 18/7/2016 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 20/7/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 2577 sayılı Kanun'un "Dava açma süresi" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış... gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
(...)
Tarihi izleyen günden başlar (...)"
18. Aynı Kanun'un "Sürelerle ilgili genel esaslar" kenar başlıklı 8. maddesinin 1. ve 2. fıkraları şöyledir:
"1. Süreler, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlar.
2. Tatil günleri sürelere dahildir. Şu kadarki, sürenin son günü tatil gününe rastlarsa, süre tatil gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar uzar..."
19. Anılan Kanun'un "Dilekçeler üzerine ilk inceleme" kenar başlıklı 14. maddesinin (3) numaralı bendinin ilgili kısımları şöyledir:
"Dilekçeler,(...)
e) Süre aşımı,
Yönlerinden sırasıyla incelenir."
20. Bahsi geçen Kanun'un "İlk inceleme üzerine verilecek karar" kenar başlıklı 15. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"1. [14.] maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hallerde davanın reddine,
Karar verilir."
21. 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 10/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; uyuşmazlığa dayanak teşkil eden işlemde hangi kanun yollarına ve mercilere ve hangi süreler içinde başvurulacağının belirtilmediğini, işlemin Anayasa'nın 40. maddesine uygun olmadığını, usule aykırı idare bildiriminin davanın açılış süresinin başlangıcı olarak kabul edilemeyeceğini, hatalı değerlendirmeye istinaden davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu belirterek Anayasa'nın 40. ve 125. maddelerinde yer alan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu çerçevede başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özünün; uyuşmazlığa konu işlemde hangi kanun yollarına ve mercilere ve hangi süreler içinde başvurulacağı belirtilmediğinden, anılan işlemin tebliğinin dava açma süresini başlatmayacağına ilişkin olduğu görüldüğünden belirtilen ihlal iddiası mahkemeye erişim hakkı bağlamında incelenmiştir.
27. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "... adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
28. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
29. Dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
30. Diğer taraftan Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde ve etkili başvuru hakkını düzenleyen 13. maddesinde, Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." şeklinde bir güvence öngörülmemiştir. Anılan hükümle devlete, işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yollarına ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtme yükümlüğü yüklenmiştir. Bu itibarla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının dışında kalan söz konusu güvencenin bireysel başvuru kapsamında incelenemeyeceği anlaşılmaktadır (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 32).
31. Somut olayda başvurucunun avukatı sıfatıyla Ö.A.T. tarafından, başvurucunun uğradığı maddi zararlarının 5233 sayılı Kanun hükümleri uyarınca tazmin edilmesi istemiyle Batman Valiliğine başvuruda bulunulmuş; başvurunun tüm yazışmalara rağmen veraset ilamının ve nüfus bilgilerinin ibraz edilmediği gerekçesiyle reddedilmesine yönelik 6/5/2014 tarihli Komisyon kararı da 15/9/2014 tarihinde başvuruyu yapan ve başvuruda imzası bulunan avukat Ö.A.T.ye tebliğ edilmiştir. Söz konusu Komisyon kararında başvurulacak kanun yolları, merciler ve süreler belirtilmemiş ise de kararda başvurucuyu yanıltacak, yanlış yönlendirecek şekilde herhangi bir muğlak bilgiye yer verilmediği görülmektedir.
32. Her ne kadar başvurucu tarafından Komisyon kararının vekaletnamesi bulunmayan avukata tebliğ edildiği belirtilmekte ise de başvurucunun Komisyona yapılan başvurunun bilgisi dahilinde olmadığına yönelik bir iddiada bulunmamıştır. Ayrıca başvurucunun bilgisi dışında ve vekaletsiz olarak hakkında Komisyona başvuru yapıldığı iddiasıyla ilgili avukata yönelik herhangi bir şikayette bulunmadığı ve yine bilgisi dahilinde yapılmış bir başvuru bulunmadığından bahisle anılan Komisyona tekrar bir başvuru yapmadığı görülmektedir. Son olarak aynı duruma yönelik Anayasa Mahkemesinin 15/12/2016 tarihli ve 2016/10984 sayılı bireysel başvuru kararında da, başvurucunun avukatı sıfatıyla ilgili idareye başvuruda bulunan Ö.A.T. tarafından bireysel başvuru formunu imzalayan Av. Orhan Çelik'e ilgili başvurucu yönünden yetki belgesi verildiği de anlaşılmaktadır.
33. Bireysel başvuruya konu Mahkeme kararında ise 2577 sayılı Kanun'da yer alan açık, anlaşılabilir ve ulaşılabilir nitelikteki hükümler somut olaya uygulanarak sonuca ulaşıldığı görülmektedir (bkz. § 12). Mahkemenin yorumunun bariz takdir hatası ya da açık bir keyfîlik içerdiğinden bahsedilemeyeceği gibi öngörülemez nitelikte de olmadığı anlaşılmaktadır.
34. Derece Mahkemelerince hukuki belirlilik ve hukuk güvenliği ilkelerine uygun olarak yapılan bu değerlendirme ve ulaşılan sonuç, dava açmayı imkânsız kılacak nitelikte aşırı şekilci bir yaklaşımdan kaynaklanmadığı gibi belirtilen kanun hükümlerine önceden öngörülmeyecek şekilde olağanın dışında bir anlam vermek suretiyle sonuca ulaşıldığına dair bir uygulama olarak da değerlendirilmemiştir. Bu itibarla başvurucunun mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek nitelikte bir sınırlama bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI.HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 10/12/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.