TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BETÜL GÜNGÖR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/12693)
|
|
Karar Tarihi: 19/2/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Betül GÜNGÖR
|
Vekili
|
:
|
Av. Rezzan
YILDIRIM YAZIGÜLÜ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işçilik alacağından kaynaklanan tazminat davasında
dava konusu alacak talebinin ıslahla artırılan kısmının zamanaşımından
reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın uzun sürmesi
nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/7/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucu 7/2/2006 ile 7/5/2007 tarihleri arasında A. A.Ş. isimli
özel bir şirkete (Şirket) ait işyerinde satış temsilcisi olarak çalışmıştır.
7. Başvurucunun iş akdi, Şirketin yeniden yapılandırıldığı
gerekçesiyle feshedilmiştir. Başvurucu 22/6/2007 tarihinde Kayseri 1. İş
Mahkemesinde (Mahkeme) açtığı davada, çalışmasının Sosyal Güvenlik Kurumuna
bildirilmediği 7/2/2006 ile 26/5/2006 tarihleri arasında davalı Şirkette asgari
ücret rakamının 1,01 katı ücret ile çalıştığının tespitini, kıdem, ihbar,
yıllık izin ücreti ve prim alacağı ile vergi iadesi alacağı talebinin hüküm
altına alınmasını talep etmiştir.
8. Mahkeme, başvurucunun işçilik alacağından kaynaklanan
tazminat talebini tefrik ederek ayrı bir esasa kaydetmiş; davaya hizmet tespiti
yönünden devam etmiştir.
A. Hizmet Tespiti
Davasına İlişkin Süreç
9. Mahkeme 31/12/2010 tarihli kararında, başvurucunun davalı
Şirkette 7/2/2006 ile 26/5/2006 tarihleri arasında asgari ücret rakamının 1,01
katı ücret ile çalıştığının tespitine karar vermiştir.
10. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 5/4/2012
tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir.
B. İşçilik Alacağından Kaynaklanan Tazminat
Davasına İlişkin Süreç
11. Mahkeme, taraf tanıklarını dinlemiş; tazminat kalemlerinin
tespiti için bir kısım taraf delillerini topladıktan sonra hizmet tespiti
davasının kesinleşmesini beklemiştir.
12. Hizmet tespiti davasının kesinleşmesiyle birlikte 8/8/2012
tarihli celse ara kararı gereği dosya bilirkişiye gönderilmiştir.
13. Mahkeme 8/2/2013 tarihli celsede, davalı Şirket defterleri
üzerinde inceleme yapılarak rapor aldırılmak üzere dosyayı tekrar bilirkişi
incelemesine göndermiştir.
14. Yargılamada 26/11/2013, 18/2/2014 ve 17/4/2014 tarihli
celselerde başvurucunun itirazı nedeniyle bilirkişiden ek raporlar aldırılmış,
başvurucu 4/6/2014 tarihli ek bilirkişi raporunda tespit edilen miktarlara göre
7/7/2014 havale tarihli dilekçesiyle 40.450 TL'si prim alacağı talebi olmak
üzere dava değerini 41.219TL olarak ıslah etmiştir.
15. Davalı 4/8/2014 tarihli dilekçesinde zamanaşımı defîni ileri sürmüştür.
16. Mahkeme 26/12/2014 tarihli kararında dosya kapsamındaki tüm
delillere göre başvurucunun 710,14 TL brüt kıdem tazminatı, 265,12 TL brüt
yıllık izin ücreti alacağı, 800TL brüt prim alacağının sabit olduğunu
belirterek bu miktarlar üzerinden davayı kabul etmiş; ıslahla artırılan prim
alacağı hakkındaki fazlaya ilişkin istemin ıslah tarihi itibarıyla zamanaşımına
uğradığını belirterek reddetmiştir.
17. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin
10/5/2016 tarihli kararıyla onanmıştır.
18. Onama kararı 13/6/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş
ve 12/7/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
19. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun
126. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Aşağıdaki alacak veya davalar hakkında
beş senelik müruru zaman cari olur:
...
... işçilerin ücretleri hakkındaki davalar;
..."
20. 818 sayılı mülga Kanun'un 128. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Müruru zaman alacağın muaccel olduğu
zamandan başlar..
..."
21. 818 sayılı mülga Kanun'un 133. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Aşağıdaki hallerde müruru zaman katedilmiş olur:
...
2 - Alacaklı dava veya defi zımnında mahkemeye veya hakeme müracaatla veya
icrai takibat yahut iflas masasına müdahale ile
hakkını talep eylediği halde.
..."
22. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun
147. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Aşağıdaki alacaklar için beş yıllık
zamanaşımı uygulanır:
1. Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret
gibi diğer dönemsel edimler
..."
23. 6098 sayılı Kanun'un 149. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla
işlemeye başlar."
24. 6098 sayılı Kanun'un 154. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir:
...
2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye
veya hakeme başvurmuşsa, icra
takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa."
25. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu'nun 83. maddesi şöyledir:
"İki taraftan her biri usule mütaallik olarak yaptığı muameleyi tamamen veya kısmen
ıslah edebilir. Aynı davada her taraf ancak bir kere ıslah hakkını
kullanabilir."
26. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 176. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''(1) Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul
işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.
...''
2. Yargıtay Kararları
27. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 15/12/2015 tarihli ve
E.2014/34636, K.2015/35578 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
''...
4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte
bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir
zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde,
işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir.
Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan
işçilik alacakları ise 818 sayılı Borçlar Kanununun
126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. 1/6/2012 tarihinden
sonra yürürlüğe giren 6098 Sayılı TBK.’un 147.
maddesi ise ücret gibi dönemsel nitelikte ödenen alacakların beş yıllık
zamanaşımına tabi olacağını belirtmiştir.
...
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı
tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın
ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının
bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel
Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı
tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı,
alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
...
Mahkemce yapılacak iş önce davaya karşı zamanaşımı itirazını değerlendirmek ve
ardından ıslaha karşı zamanaşımı itirazı yönünden değerlendirme yapılmaktır.
..."
28. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 18/10/2018 tarihli ve
E.2018/13652, K.2018/22484 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte
bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgi olarak özel bir zamanaşımı
süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi
ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir.
Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan
işçilik alacaklar, Borçlar Kanunu'nun 126/1 maddesi (6098 sayılı TBK 147)
uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.
..."
29. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 10/4/2017 tarihli ve
E.2017/6916, K.2017/8165 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri
sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği
ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi
mümkün değildir.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı
tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın
ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının
bazı sebeplerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel
Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı
tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı,
alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Somut olayda, davalı vekili, davacının
22/5/2014 tarihli ıslah dilekçesine karşı kanuni süre içerisinde zaman aşımı
def'inde bulunmuştur. Bu durumda, davacının hak kazandığı alacaklarının
miktarının yöntemine uygun biçimde ileri sürülen ıslaha karşı zamanaşımı def'i değelendirilerek belirlenmesi gerekirken eksik inceleme ile
yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından davasının ... görülmesini
istemek hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6.
maddesinin 1. fıkrasında açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine erişim
hakkından söz edilmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak dikkate
alındığında mahkemeye erişim hakkının da garanti altına alındığı sonucuna
ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık [GK] B. No: 4451/70,
21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim
hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama,
Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6.
maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme'nin amaç ve
hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına
dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrası,
herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme
hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
32. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye
erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını
gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak
AİHM; bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek
şekilde ve genişlikte kısıtlamaması, zayıflatmaması gerektiğini ifade
etmektedir. AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya
da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık
ilişkisi kurmayan sınırlamalar Sözleşme'nin 6. maddenin birinci fıkrasıyla
uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015,
§ 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 19; Edificaciones
March Gallego S.A./İspanya,
B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).
33. AİHM, dava hakkını süre sınırına bağlayan iç hukuk
hükümlerinin yorumlanmasının öncelikli olarak kamu otoritelerinin ve özellikle
mahkemelerin görevi olduğunu belirtmekte; rolünün bu yorumun etkilerinin Sözleşme'yle uyumlu olup olmadığının tespitiyle sınırlı
olduğunu ifade etmektedir. Süre sınırı getiren kuralların uygun adalet
yönetiminin güvence altına alınması amacına dayandığına işaret eden AİHM, bu
kuralların veya bunların uygulanmasının ilgililerin ulaşılabilir başvuru
yollarına müracaatlarını engelleyecek mahiyette olmaması gerektiğini
değerlendirmektedir. AİHM, bu bağlamda her bir olayın somut başvuru yolunun
özellikleri ışığında ve Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının amaç ve
hedefleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir (Eşim/Türkiye, § 20).
34. AİHM, bu ilkeler uyarınca mahkemelerin dava açılabilmesi
için öngörülen yasal yükümlülükleri uygularken hem yargılama adaletinin
zayıflamasına yol açacak düzeyde aşırı şekilcilikten hem de kanunlarda
öngörülen usule ilişkin gereklilikleri abes hâle getirecek seviyede aşırı
esneklikten kaçınması gerektiğini belirtmektedir. AİHM, kuralların belirliliği
ve iyi adalet yönetimini sağlama amacına hizmet etme işlevlerini yitirmesi
hâlinde ve davaların esasının yetkili mahkeme tarafından karara bağlanmasını önleyecek
birtakım bariyerler oluşturma fonksiyonu görmeleri durumunda mahkemeye erişim
hakkının zedeleneceğini ifade etmektedir (Eşim/Türkiye, § 21).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 19/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
36. Başvurucu; dava açarken dava konusu prim alacağı miktarını
net olarak tespit etmesinin mümkün olmadığını, Mahkemenin uzun bir süre hizmet
tespiti davasının sonucunu beklediğini, bu süreçte alacak miktarının tespit
edilmesine yönelik gerekli işlemler yapılmadığı gibi buna yönelik tüm
taleplerinin Mahkemece reddedildiğini, alacağın tespiti için davalı tarafın
defter ve kayıtlarının incelenmesi gerektiğini, bu nedenle alacağın nitelik
itibarıyla belirsiz olduğunu, hizmet tespiti davasının kesinleşmesinden önceki
süreçte bu dosyanın bekletici mesele yapılması nedeniyle yargılamanın askıda
bırakıldığını, bu zaman diliminde zamanaşımı süresinin işlememesi gerektiğini,
aksi durumun hak kaybına neden olacağını, bu konudaki itirazların Mahkeme ve
Yargıtay kararlarında karşılanmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
yeniden yargılama kararı verilmesi talebinde bulunmuştur
2. Değerlendirme
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, Mahkemenin alacağın tespiti için
gerekli işlemleri yapmaması nedeniyle alacak taleplerinin bir kısmının zamanaşımına
uğradığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Dava konusu prim alacağı talebinin ıslahla artırılan kısmının ıslah
tarihi itibarıyla zamanaşımına uğradığına yönelik şikâyetin mahkemeye erişim
hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
38. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§
34).
39. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerinde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya
mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52), mutlak nitelikte olmayan bu hakkın
sınırlandırılması hususunda devletlerin takdir hakkı gereği bazı düzenlemeler
yapabileceğini, bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların hakkın özünü
zedeleyecek nitelikte olmaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması
ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerektiğini belirtmiştir (Mesut Güzel, B. No: 2014/5876, 22/9/2016,
§ 31).
40. Somut davaya benzer bir başvuruda bir işverenin yanında
çalışan başvurucunun iş akdinin 1/11/2003 tarihinde feshedilmesi üzerine
başvurucu açtığı davada ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, ücret alacağı ve
fazla mesai kalemlerinin her biri için 100 TL alacak talebinde bulunmuş;
yargılama sırasında 10/10/2011 tarihli bilirkişi raporunda tespit edilen alacak
miktarlarına istinaden 18/10/2011 tarihinde davayı ıslah ederek talep
miktarlarını artırmış, davalı taraf ise 4/11/2011 tarihli dilekçesi ile ıslah
edilen kısma ilişkin zamanaşımı defîni ileri
sürmüştür. Mahkeme yıllık izin, ücret alacağı ve fazla mesai alacaklarının
ıslah tarihine göre beş yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu belirterek bu
talepler açısından davayı kısmen kabul etmiş; dava dilekçesindeki talep miktarlarını
esas alarak karar vermiştir. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle
ıslaha konu alacağın zamanaşımına uğradığını belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Anayasa Mahkemesi sözü edilen başvuruda Yargıtay
içtihatlarında işçi alacaklarının miktar olarak davanın açıldığı tarihte tam ve
kesin olarak tespitinin mümkün olup olmadığının somut olayın özelliğine göre
değerlendirilmesi gerektiğini, teknik ve hukuki uzmanlık gerektiren
hesaplamaların yapılması her durumda beklenmemekle birlikte başvurucunun hizmet
akdi ile ne kadar süre ile çalıştığını bilmesi gerektiğini, somut davaya konu
alacağın dava açıldığı tarih itibarıyla ilgili mevzuata göre en azından hukuken
daha altında ücret kabul edilmeyen asgari ücret rakamları üzerinden
hesaplanmasının mümkün olduğunu ifade etmiştir. Bu açıdan, Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu (HGK) ve iş davalarına bakan ilgili Dairenin ıslah edilen alacakla
ilgili olarak zamanaşımı defînin ileri sürülebileceği
yönündeki içtihatlarının avukatla temsil edilen başvurucu için hukuki durumun
önceden bilinemeyecek şekilde bir belirsizlik taşımadığını belirterek somut
başvuruda zamanaşımı nedeniyle ıslah edilen miktarlara yönelik ret kararı
verilmesiyle mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahalede bulunulmadığı
sonucuna ulaşmıştır (Hüseyin Gönel, B. No: 2013/2491, 17/7/2014, §§ 47-49 ).
42. Yine Anayasa Mahkemesi yakın tarihli kararında, başvurucu
tarafından işyeri sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat davasında müddeabihin ıslahla artırılan kısmının zamanaşımından
dolayı reddedilmesi nedeniyle ileri sürülen ihlal iddiası ile ilgili yaptığı
değerlendirmede benzer bir yaklaşım sergilemiştir. Anayasa Mahkemesi; anılan
başvuruda kanun koyucunun sigortacı ile sigortalının menfaatlerini dengelemek
amacıyla sigorta poliçesinden kaynaklanan talepler için iki yıllık bir
zamanaşımı süresi öngörerek başvurucunun mahkemeye erişim hakkına sınırlama
getirdiğini, sigorta kapsamında zararın davanın açıldığı tarih itibarıyla
belirlenebilir olduğunu ve zamanaşımı süresi dolmadan yapılan ilk bilirkişi
incelemesi sonucunda bu miktarın büyük oranda tespit edildiğini, profesyonel
olarak hukuki yardım alan başvurucu açısından sözleşmeden kaynaklanan alacağın
belli bir süre sonra zamanaşımına uğrayacağı hususunun öngörülemez nitelikte
olmadığını, derece mahkemesi kararında Kanun hükümlerinin hangi nedenle
uygulandığına ilişkin yeterli gerekçenin bulunduğunu belirtmiştir. Bu yönüyle
usul kurallarının yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı bir
şekilde uygulanmadığını, yapılan uygulamanın gözetilen meşru amaç ile korunmak
istenen hak açısından orantılı olduğunu belirterek başvurunun kabul edilemez
olduğuna karar vermiştir (Kamil Bedir,
B. No: 2015/14289, 21/2/2018, §§ 39-41 ).
43. Başvuru konusu olayda başvurucunun iş akdi 7/5/2007
tarihinde sona ermiş, başvurucu 22/6/2007 tarihinde İş Mahkemesinde açtığı
davada hizmet tespiti ile fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak her biri için
500 TL kıdem, ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti, 800 TL prim, 200 TL vergi
iadesi alacağı talebinde bulunmuştur.
44. Mahkeme alacak davası açısından hizmet tespiti davasını
bekletici mesele yapmış, bu süreçte taraf tanıklarını dinlemiş, davalı işyerine
yazı yazmış ve 11/6/2010 tarihli celseden itibaren tespit dosyasının sonucunun
beklenilmesi yönünde ara karar tesis etmiştir. Anılan kararın 5/4/2012 tarihinde
kesinleşmesiyle birlikte 8/8/2012 tarihli duruşmada dosyayı rapor düzenlemesi
için bilirkişiye göndermiştir.
45. Alınan bilirkişi raporunu yeterli görmeyen Mahkeme 8/2/2013
tarihli oturumda muhasebeci bilirkişi aracılığıyla davalı Şirket kayıtları ve
ticari defterleri üzerinde Şirket adresinde bilirkişi incelemesi yapılması
hususunda İstanbul Nöbetçi İş Mahkemesine talimat yazılmasına karar vermiştir.
Başvurucunun bilirkişi raporuna itirazı üzerine 26/11/2013, 18/02/2014 ve
17/04/2014 tarihli celselerde bilirkişiden ek raporlar aldırılmış, 4/6/2014
tarihli ek bilirkişi raporunda tespit edilen miktarlara göre başvurucu 7/7/2014
havale tarihli dilekçesiyle 40.450 TL'si prim alacağı talebi olmak üzere dava
değerini 41.219TL olarak ıslah etmiştir.
46. Başvuru konusu davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 1086
sayılı mülga Kanun hükümleri ile yargısal uygulamalarda fazlaya ilişkin
hakların saklı tutulması suretiyle açılan kısmi davalarda yargılama sırasında
bilirkişi raporuyla tespit edilen dava değerine göre bakiye alacağın ek dava ya
da ıslah yoluyla talep edilebileceği anlaşılmaktadır.
47. Bunun yanında Yargıtay Daireleri ve HGK'nın
içtihatlarında ücret ve ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları için ıslah
tarihinden geriye doğru beş yıllık süre için alacak talebinde bulunulabileceği,
yıllık izin ücreti alacağının iş akdinin feshinden itibaren beş yıllık süre
içinde talep edilebileceği, zamanaşımı süresi içinde kısmi dava açılması
hâlinde alacağın yalnız talep edilen kısmı için zamanaşımı süresinin
kesileceği, dava dışı kalan bölüm hakkında zamanaşımı süresinin işlemeye devam
edeceği belirtilmiştir (Yargıtay HGK'nın 6/3/2013
tarihli ve E.2012/4-824, K.2013/305 sayılı; Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin
21/3/2018 tarihli ve E.2017/11925, K.2018/7320 sayılı; 9/4/2015 tarihli ve
E.2015/6531, K.2015/13089 sayılı; Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 13/6/2008
tarihli ve E.2007/19340, K.2008/15577 sayılı kararları).
48. Başvurucunun ıslah ile talep etmiş olduğu miktarın
zamanaşımı defî nedeniyle reddine karar verilmesi
mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Bu müdahale davanın açıldığı
tarihte yürürlükte olan 818 sayılı mülga Kanun'un 126. maddesine dayanmakta, bu
suretle müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunun
yanında Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin temel
unsurlarından olan hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik ilkeleri gereği
mahkemeye erişim hakkına sözleşmeden doğan bir hak nedeniyle muhatabın sürekli
bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, uyuşmazlıkların
kısa sürede ve sağlıklı bir biçimde çözümünü sağlamak amacıyla belirli
sınırlamalar getirilmesi mümkündür.
49. Başvuru konusu davada davalı işverenle arasında düzenlenen
hizmet akdine göre çalıştığı dönemde Şirket adına yaptığı satışlardan %0.05 oranında prim hakkı elde edeceğinin kararlaştırıldığı,
yargılama sırasında bilirkişi raporlarına yaptığı itirazlardan da anlaşıldığı
üzere başvurucunun çalıştığı süre içinde yaptığı işlem hacmine göre net olmasa
da en azından dava dilekçesinde talep edilenden fazla miktarda, iddia
edilebilir nitelikte alacağı olduğunu öngörebileceği anlaşılmaktadır. Bu
yönüyle başvurucunun ücret veya ücret niteliği ağır basan işçilik alacaklar
için ıslah tarihinden geriye doğru beş yıllık süre içinde alacak talebinde
bulunulabileceği ve saklı tutulan bakiye işçilik alacağı ile ilgili ıslaha
karşı zamanaşımı defînin ileri sürülebileceğine
ilişkin Kanun ve yerleşik yargısal içtihatlardan kaynaklanan uygulamanın da
avukatla temsil edilen başvurucu açısından öngörülmeyecek nitelikte bir hukuki
belirsizlik taşımadığı anlaşılmıştır.
50. Yukarıda açıklanan tespitler ışığında somut davada
başvurucunun ıslaha konu prim alacağı talebinin zamanaşımı nedeniyle
reddedilmesine ilişkin uygulamanın kanuni bir dayanağının bulunduğu ve meşru
bir amaca yönelik olduğu, Mahkemece ulaşılan sonucun hukuki güvenlik ve
belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde gözetilen
meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu, yapılan yorumun
başvurucunun mahkemeye erişim hakkını zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
52. Başvurucu, başvuru konusu yargılamanın uzun sürdüğünü
belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
53. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren
25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve
6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların
Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
54. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
55. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır.
56. Anılan kararda özetle öngörülen başvuru yolunun kişileri
mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle
ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir
başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân
tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması
nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu
hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa
Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden
yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
57. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduklarına karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
19/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.