TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AGAH ARAL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/13031)
|
|
Karar Tarihi: 29/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Engin GÜNDÜZ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Agah ARAL
|
|
|
2. Ahmet Emin YAZAR
|
|
|
3. Ahmet Vefa TARHAN
|
|
|
4. Ali KARAYEL
|
|
|
5. Ali Cemal TURAN
|
|
|
6. Ayşe Derya OKÇELİK
|
|
|
7. Bengi KOCATAŞ
|
|
|
8. Burhan Ergun GÜRKAN
|
|
|
9. Cemal DEMİR
|
|
|
10. Cemal TOPÇU
|
|
|
11. Çağlayan DEVRİM
|
|
|
12. Çiğdem AKÇURA
|
|
|
13. Emsal Can CANKOÇAK
|
|
|
14. Erdoğan KİREŞCİ
|
|
|
15. Erkan YEŞİLBAŞ
|
|
|
16. Fatma AYKOL
|
|
|
17. Fatma HASKAN
|
|
|
18. Fikret ŞAHİNGİL
|
|
|
19. Gülşen YILDIZ
|
|
|
20. Habibe Ayşe DANACI
|
|
|
21. Haluk YILDIZHAN
|
|
|
22. Hasan Ayhan AKÇURA
|
|
|
23. Hasan Barış GÖKER
|
|
|
24. Hatice Meftun BULUNMAZ
|
|
|
25. Hatun GÜLER
|
|
|
26. Hediye İDAJİ
|
|
|
27. Hülya BABALIOĞLU
|
|
|
28. Hüseyin OĞUZ
|
|
|
29. Hüseyin Hüsnü DİLLİ
|
|
|
30. İpar BUĞRA
|
|
|
31. Makbule ÖZDEN
|
|
|
32. Mehmet PARLAR
|
|
|
33. Mete EREM
|
|
|
34. Mine YOLAÇAN
|
|
|
35. Muharrem MISIR
|
|
|
36. Murat Kürşat YILDIRIM
|
|
|
37. Muzaffer TURAMANLAR
|
|
|
38. Müjgan YALÇIN
|
|
|
39. Nafiye ÖZKURT
|
|
|
40. Nahit GÜVENDİ
|
|
|
41. Nesrin DURMUŞ ALTÜRK
|
|
|
42. Ömer ERCİYES
|
|
|
43. Ömriye BOZBURUN
|
|
|
44. Pamir Nihat TEKER
|
|
|
45. Remziye İDAJİ
|
|
|
46. Sacide ÖZBEK
|
|
|
47. Sevinç YAPICI
|
|
|
48. Sezin TAYLAN
|
|
|
49. Sonıa Josepha Lea D HONDT
EREM
|
|
|
50. Şerif AKÇAY
|
|
|
51. Tülay ÇAM
|
|
|
52. Tümay TEKER
|
|
|
53. Veysi ÇAYLAK
|
|
|
54. Volkan ALKIŞ
|
|
|
55. Yasemin Gülseren ÖLGÜN
|
|
|
56. Yusuf Kenan YILDIRIM
|
|
|
57. Zafer İNCE
|
|
|
58. Zeynep FIRATLI YILDIRIM
|
|
|
59. Zühal OKUYAN
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Cem ALTIPARMAK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; iptal davasında verilen kararda yürürlükte
olmayan yönetmelik hükümlerinin dayanak alınması, konuyla ilgili ve yeterli
gerekçelere yer verilmemesi nedenleriyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 18/7/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucuların bir kısmı İzmir'in Karaburun ilçesinde
ikamet ettiklerini, bir kısmı da ikamet etmemekle birlikte ilçe sınırları
içinde mülk sahibi olduklarını beyan etmektedir.
8. Özel bir şirket, İzmir'in Karaburun ilçesi Haseki-Sarpıncık-Kızılcadağ
mevkiinde rüzgâr enerji santrali (RES) kurmak üzere 19/2/2014 tarihinde Çevre
ve Şehircilik Bakanlığına başvuruda bulunmuş; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
yaptığı inceleme sonucu 13/1/2015 tarihinde proje için "Çevresel etki
değerlendirmesi (ÇED) olumlu." şeklinde karar vermiştir.
9. ÇED kararından haberdar olan başvurucular 26/2/2015
tarihinde işlemin iptali istemiyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhine İzmir
5. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde; proje hakkında
kümülatif etki değerlendirmesinin yapılmadığını, bölgede faal olan veya
faaliyete alınacak diğer santrallerle birlikte ortaya çıkacak olumsuz etkinin
daha da arttığını, proje bazında önemsenmeyen bu etkilerin tüm projelerin
etkileri bir araya geldiğinde son derece önemli hâle geldiğini ifade etmiştir.
Başvurucular ayrıca halkın katılımı toplantısının yapılmadığını, proje
kapsamında kurulacak türbinlerin yaşam alanlarına çok yakın olduğunu, gölge
titreşimi, tozlanma, gürültü ve erozyon etkisi yönlerinden yapılan tespitlerin
gerçeği yansıtmadığını, mera, tarım, orman, birinci derece doğal sit ve
zeytinlik sahaları üzerinde planlandığını, inşaat ve işletme faaliyeti
nedeniyle ekosistem ve biyolojik çeşitliliğin yok edildiğini, raporda
elektromanyetik dalgaların sınır değerlerinin hesaplanmadığını, projeden
etkilenecek kuş türleri bakımından yaşanacak risklere yönelik ciddi bir
çalışmanın yapılmadığını belirtmiştir. Yatırımcı şirket de davaya müdahil
olarak katılmıştır.
10. İdare Mahkemesi 6/7/2015 tarihinde proje alanına
yönelik olarak keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Elektrik
mühendisliği, çevre mühendisliği ve biyoloji bölümü öğretim üyelerinden oluşan
üç kişilik bilirkişi heyetince hazırlanan raporda;
- Proje bölgesinde maki elementleri (yastık oluşturan
veya çalı formundaki bitkiler), kültür alanları (zeytin ağaçları, bağ, bahçe
tarım alanları), kıyı kesimlerde fok üreme alanları, mikroflora (mikroskopik
canlılar, mantarlar, bakteriler vb.) habitat sınıflarının belirlendiği, çevrede
zeytin ağaçları içeren özel mülklerin ve yerleşim alanlarının bulunduğu,
- Karaburun Yarımadası'nın ortasından iki kuş göç yolunun
geçtiği, her yıl 50.000 civarında kuşun ziyaret ettiği İzmir Kuş Cenneti'ne bu
göç yolları üzerinden ulaşıldığı, proje bölgesi dağlık ve tepelerden
oluştuğundan bölgede kuş göç darboğazlarının olma ihtimalinin bulunduğu, bu
yolların kesin olarak belirlenmesi için ilkbahar ve sonbaharda kuş göç
hareketlerinin gözlemlenmesi gerektiği ancak projede böyle bir tespitin mevcut
olmadığı,
- Bölgenin gerçek flora-fauna varlığını belirlemek için
birbirini takib eden dört mevsim gözlenmesi ve numune alınması gerektiği,
projenin 2013 yılında yapılan ekosistem değerlendirme raporunda sadece Ekim ve
Kasım aylarında gözlem yapıldığı belirtildiğinden yapılan gözlemlerin yeterli
olamayacağı,
- Planlanan rüzgâr santrallerinin teknik şartlara uygun
tasarlandığı ancak teknik bir projenin hayata geçmesi için ekolojik olarak
kabul edilebilir olması gerektiği, yarımadada bulunan mevcut rüzgâr
türbinlerinin kümülatif olarak çevre etki değerleri dikkate alındığında zaten
yarımadanın büyük bir alanını kaplamış olan rüzgâr santralleri var iken yeni
bir projenin daha bu alanda faaliyete geçmesi ile özgün, bakir alanlar içeren
ve oldukça zengin bir biyoçeşitliliği barındıran yarımadada yaşayan canlıların
sığınacağı başka bir yaşam alanının kalmayacağı belirtilmiştir.
11. İdare Mahkemesi dosyada bulunan bilgi ve belgeler ile
bilirkişi raporunu inceleyerek 22/10/2015 tarihli kararıyla dava konusu işlemin
iptaline hükmetmiştir. Karar gerekçesinde projenin yer aldığı yarımadanın doğal
yapısı, coğrafi konumu ile mevcut rüzgâr türbinlerinin kümülatif olarak çevre
etki değerleri dikkate alındığında yeni bir projenin bu alanda faaliyete
geçmesinin özgün, bakir alanlar içeren ve oldukça zengin bir biyoçeşitliliği
barındıran yarımadada yaşayan canlıların sığınacağı başka bir yaşam alanı
bırakmayacağı sonucuna varılarak dava konusu işlemde hukuka uygunluk
bulunmadığı belirtilmiştir.
12. Anılan karar davalı Bakanlık ve müdahil şirket
tarafından temyiz edilmiştir. Danıştay Ondördüncü Dairesi 29/3/2016 tarihli
kararıyla öncelikle başvuruculardan Habibe Ayşe Danacı, Fatma Akyol, Tümay
Teker ve Şerif Akçay'ın isimlerinin ilk dava dilekçesinde yer almadığını,
dilekçe ret kararı üzerine yenilenen dava dilekçesinde ilk defa isimlerine yer
verildiğini bu durumun bu kişilere davacı sıfatı kazandırmayacağını ve söz
konusu kişiler bakımından davanın esasının incelenmesine hukuken olanak
bulunmadığını belirterek adı geçen kişilerin davacı konumundan çıkarılmasına
karar vermiştir. Daire, diğer davacılar yönünden ise işin esasını incelemiş ve
İdare Mahkemesi kararının bozulmasına ve davanın kesin olarak reddine
oyçokluğuyla hükmetmiştir.
13. Kararda, bilirkişi raporundaki tespitlere ve müdahil
şirketin rapora itiraz kapsamında bu tespitlere yönelik cevaplarına yer
verilmiştir. Buna göre müdahil şirketin kuşların göç hareketleriyle ilgili
olarak proje kapsamında hazırlanan ve Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel
Müdürlüğü tarafından onaylanan ekosistem değerlendirme raporu, peyzaj onarım
planı ve ornitolojik-ekolojik değerlendirme raporuna göre türbinlerin inşa
aşamasından başlayarak iki sene süreyle göç dönemlerinde en az on beşer gün
izleme suretiyle faaliyetin kuşlar üzerindeki etkilerini araştıracağını,
düzenli olarak altı aylık raporlar hazırlayacağını, faaliyetin üremesi muhtemel
türler ve göçmen türler üzerinde tehlike oluşturacağının tespiti durumunda
türbinleri bu türlerin üreme ve göç döneminde durduracağını, gerekli görülmesi
hâlinde sökeceğini taahhüt ettiği ifade edilmiştir. Ayrıca şirketin yaban
hayatı izleme programı ve izleme raporlarını yetkili kurumlara sunacağını,
hazırlanan nihai peyzaj onarım planı raporu ile ornitolojik-ekolojik
değerlendirme raporunda belirtilen tüm öneri ve tedbirler ile izleme sırasında
ve sonucunda istenecek tüm ilave tedbirleri alacağını beyan ederek bilirkişi
raporundaki eleştirilerin soyut nitelikte olduğu ve bilimsel herhangi bir
temelinin bulunmadığı şeklinde yanıt verdiği açıklanmıştır. Şirketin son olarak
ÇED Raporu Genel Formatı'nda birden fazla proje bulunması hâlinde kümülatif
etki değerlendirme çalışmasının zorunlu olduğuna dair hüküm bulunmadığı,
projenin RES Projesi olduğu ve doğal rüzgârdan enerji üretiminin
gerçekleştirileceği, ayrıca 3 m/sn.den düşük, 25/m/sn.den yüksek rüzgâr
hızlarında türbinlerin devre dışı kaldığı, topoğrafik yapı itibarıyla mevcut ve
planlanan RES'lerin tepelerde ve sırtlarda bulunması, projelerin ve türbinlerin
birbirlerine olan uzaklıklarının fazla olması sebebiyle kümülatif değerlendirme
yapılmasına gerek görülmediği şeklinde cevap verdiği belirtilmiştir. Dairenin
bu verilerden hareketle oluşturduğu kararın gerekçesi şöyledir:
"Buna göre; temyize konu İdare
Mahkemesi kararında ve hükme esas alınan bilirkişi raporunda; Karaburun
Yarımadasında yer alan proje dışındaki diğer mevcut RES santrallerinin,
yarımadanın büyük bir kısmını kapladığı, yeni yapılacak santrallerin de devreye
girmesiyle rüzgar türbinlerinin kümülatif olarak çevresel etkileri dikkate
alındığında, canlıların sığınacağı başka bir yaşam alanının kalmayacağı
belirtilmiş ise de;yukarıda yer verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi
Yönetmeliğinde proje sahiplerine gerçekleştirmeyi planladıkları projenin
çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerini, olumsuz yöndeki etkilerin
önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için
alınacak önlemleri içeren ÇED raporu hazırlatılması yükümlülüğü getirilmiş
olup, EK 3'te yer alan Genel Formatta projenin olası çevresel etkilerinin
alanda mevcut ve/veya planlama aşamasında olan diğer projelerin çevresel
etkileri ile değerlendirilmesine dair kümülatif etki çalışması yapılması
yönünde bir yükümlülük öngörülmemektedir.
Öte yandan; Mahkemece hükme esas alınan
bilirkişi raporundaki diğer tespitlerin, soyut ve genel nitelikte birtakım
çekince ve öngörülere dayandığı, raporda yer verilen hususlarla ilgili hangi
önlem veya taahhüdün yetersiz olduğu, hangi hususların, hangi açıdan tehlike
arz ettiği, ÇED Raporunun hatalı veya yetersiz olduğuna ilişkin, proje yerinde
yapılmış gözlem ve incelemelere dayalı somut ve teknik tespitlere yer
verilmediği görülmektedir.
Bu durumda; Mahkeme kararına dayanak
oluşturan bilirkişi raporunda yer verilen tespit ve değerlendirmelerin,
uyuşmazlık konusu 'ÇED Olumlu' kararına esas ÇED Raporunun hatalı veya eksik
olduğunu ortaya koyabilecek mahiyette, somut ve teknik verilerle desteklenmemiş
olması, bilirkişi raporunda, soyut ve genel nitelikte birtakım çekince ve
öngörülere yer verilmiş olması, anılan raporda eksiklik olarak belirtilen
hususların ise ÇED Raporunu kusurlandırmaya yeterli olmaması karşısında,
yukarıda aktarılan mevzuat hükümlerine uygun olarak hazırlanan ÇED Raporuna
dayanılarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık, bu işlemi iptal
eden İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmamaktadır."
14. Karara katılmayan üye, temyiz isteminin reddi ile
İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği yönünde görüş bildirmiştir. Nihai
karar, başvurucular vekiline 16/6/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucular 18/7/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
16. İzmir 5. İdare Mahkemesinin 22/10/2015 tarihli iptal
kararı üzerine revize edilen Sarpıncık Rüzgâr Enerji Santrali Projesi için bu
kez 20/11/2015 tarihli ÇED olumlu kararı tesis edilmiştir. Başvurucuların sözü
edilen işlemin iptali istemiyle açtıkları dava İzmir 6. İdare Mahkemesinin
2/11/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Mahkeme karar gerekçesinde;
Danıştay Ondördüncü Dairesinin 29/3/2016 tarihli kararıyla İdare Mahkemesi
kararının bozulduğunu ve davanın reddine karar verildiğini, dolayısıyla
13/1/2015 tarihli ÇED olumlu kararının hukuki varlığını koruduğunu, bu hâliyle
dava konusu ÇED olumlu kararının alınmasına dayanak teşkil eden İdare Mahkemesi
kararında belirtilen eksikliklerin mevcut olmadığını, hukuka uygun olduğu yargı
kararı ile belirlenen ÇED olumlu kararının revize edildiğinden bahisle alınan
dava konusu ÇED olumlu kararında da hukuka aykırılık bulunmadığını
belirtmiştir. Temyiz edilen karar Danıştay Ondördüncü Dairesinin 4/7/2017
tarihli onama kararıyla kesinleşmiştir.
17. Başvurucular bunun üzerine 11/9/2017 tarihinde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Anayasa Mahkemesi
Birinci Bölüm Birinci Komisyonu, 2017/34611 bireysel başvuru numarasıyla
incelenen başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna 4/6/2018 tarihinde karar vermiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
18. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun
“Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
“Bu Kanunda geçen terimlerden;
Çevre: Canlıların yaşamları boyunca
ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları
biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı,
…
Çevresel etki değerlendirmesi:
Gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz
etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye
zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen
yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve
projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları, …
İfade eder.”
19. 2872 sayılı Kanun'un “Çevresel etki
değerlendirilmesi” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısımı şöyledir:
"Gerçekleştirmeyi plânladıkları
faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve
işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası
hazırlamakla yükümlüdürler.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu
Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça
bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez;
proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.
Çevresel Etki Değerlendirmesine tâbi
projeler ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plân ve programlar ve
konuya ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle
belirlenir."
20. 17/7/2008 tarihli ve 26939 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin (2008 tarihli
Yönetmelik) “Tanımlar ve kısaltmalar” kenar başlıklı 4. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bu Yönetmelikte geçen; ...
ç) Çevresel etki değerlendirmesi başvuru
dosyası: Bu Yönetmeliğin EK-III’ünde yer alan Genel Formatı esas alınarak
hazırlanan dosyayı,
d) Çevresel etki değerlendirmesi genel
formatı: Gerçekleştirilmesi planlanan, bu Yönetmeliğin EK-I listesinde yer alan
projelerin özelliklerini, yerini, olası etkilerini ve öngörülen önlemleri
içeren, projeyi genel boyutları ile tanıtan Çevresel Etki Değerlendirmesi
başvuru dosyası hazırlanması sırasında esas alınacak bu Yönetmeliğin
EK-III’ündeki genel formatı, ... ifade eder."
21. 2008 tarihli Yönetmelik'in EK-III'ündeki Çevresel
Etki Değerlendirmesi Genel Formatı'nın ilgili bölümleri şöyledir:
"...
Bölüm III: Proje yeri ve etki alanının
mevcut çevresel özellikleri
Önerilen proje nedeniyle kirlenmesi
muhtemel olan çevrenin; nüfus, fauna, flora, jeolojik ve hidrojeolojik
özellikler, doğal afet durumu, toprak, su, hava, (atmosferik koşullar) iklimsel
faktörler, mülkiyet durumu, mimari ve arkeolojik miras, peyzaj özellikleri,
arazi kullanım durumu, hassasiyet derecesi (EK-V’deki Duyarlı Yöreler listesi
de dikkate alınarak) ve yukarıdaki faktörlerin birbiri arasındaki ilişkileri de
içerecek şekilde açıklanması.
Bölüm IV: Projenin önemli çevresel
etkileri ve alınacak önlemler
1- Önerilen projenin aşağıda belirtilen
hususlardan kaynaklanması olası etkilerinin tanıtımı. (Bu tanım kısa, orta,
uzun vadeli, sürekli, geçici ve olumlu olumsuz etkileri içermelidir.)
a) Proje için kullanılacak alan,
b) Doğal kaynakların kullanımı,
c) Kirleticilerin miktarı, (atmosferik
şartlar ile kirleticilerin etkileşimi) çevreye rahatsızlık verebilecek olası
sorunların açıklanması ve atıkların minimizasyonu.
2- Yatırımın çevreye olan etkilerinin
değerlendirilmesinde kullanılacak tahmin yöntemlerinin genel tanıtımı.
3- Çevreye olabilecek olumsuz etkilerin
azaltılması için alınması düşünülen önlemlerin tanıtımı. ..."
22. 3/10/2013 tarihli ve 28784 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin (2013 tarihli
Yönetmelik) “Tanımlar ve kısaltmalar” kenar başlıklı 4. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bu Yönetmelikte geçen; ...
ç) Çevresel etki değerlendirmesi başvuru
dosyası: EK-3’te yer alan Genel Formatı esas alınarak hazırlanan dosyayı,
d) Çevresel etki değerlendirmesi genel
formatı: Gerçekleştirilmesi planlanan, EK-1’de yer alan projelerin
özelliklerini, yerini, olası etkilerini ve öngörülen önlemleri içeren, projeyi
genel boyutları ile tanıtan ÇED başvuru dosyası hazırlanması sırasında esas
alınacak EK-3’teki genel formatı, ... ifade eder."
23. 2013 tarihli Yönetmelik'in “Yürürlükten kaldırılan
yönetmelik” kenar başlıklı 29. maddesi şöyledir:
"(1) 17/7/2008 tarihli ve 26939
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği
yürürlükten kaldırılmıştır."
24. 2013 tarihli Yönetmelik'in “Geçiş süreci”
kenar başlıklı Geçici 1. maddesi şöyledir:
"(1) Bu Yönetmeliğin yürürlük
tarihinden önce, ÇED Başvuru Dosyası/Proje Tanıtım Dosyası Valiliğe ya da
Bakanlığa sunulmuş projelere başvuru tarihinde yürürlükte olan Yönetmelik
hükümleri uygulanır."
25. 2013 tarihli Yönetmelik'in EK-3'ündeki Çevresel Etki
Değerlendirmesi Genel Formatı'nın ilgili bölümleri şöyledir:
"...
Bölüm II: Proje Yeri ve Etki Alanının
Mevcut Çevresel Özellikleri
Proje alanının ve önerilen proje
nedeniyle etkilenmesi muhtemel olan çevrenin; nüfus, fauna, flora, jeolojik ve
hidrojeolojik özellikler, doğal afet durumu, toprak, su, hava, atmosferik
koşullar, iklimsel faktörler, mülkiyet durumu, mimari ve arkeolojik miras,
peyzaj özellikleri, arazi kullanım durumu, hassasiyet derecesi (EK-5’deki
Duyarlı Yöreler Listesi de dikkate alınarak) benzeri özellikleri
Bölüm III: Projenin İnşaat ve İşletme
Aşamasında Çevresel Etkileri ve Alınacak Önlemler
Projenin;
a) Çevreyi etkileyebilecek olası
sorunların belirlenmesi, kirleticilerin miktarı, alıcı ortamla etkileşimi,
kümülatif etkilerin belirlenmesi
b) Sera gazı emisyonların belirlenmesi
ve iklim değişikliğine etkileri
c) Projenin çevreye olabilecek olumsuz
etkilerinin azaltılması için alınacak önlemler
ç) İzleme Planı (inşaat dönemi)
..."
26. 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin (2014 tarihli
Yönetmelik) “Yürürlükten kaldırılan yönetmelik” kenar başlıklı 29.
maddesi şöyledir:
"(1) 3/10/2013 tarihli ve 28784
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği
yürürlükten kaldırılmıştır."
27. 2014 tarihli Yönetmelik'in “Geçiş süreci”
kenar başlıklı geçici 1. maddesi şöyledir:
"(1) Bu Yönetmeliğin yürürlük
tarihinden önce, ÇED Başvuru Dosyası/Proje Tanıtım Dosyası Valiliğe ya da
Bakanlığa sunulmuş projelere bu Yönetmeliğin lehte olan hükümleri ve/veya
başvuru tarihinde yürürlükte olan Yönetmelik hükümleri uygulanır."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
28. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu İpar Buğra Yönünden
29. Başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan
bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar
verilebilir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80. maddesinin (2)
numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel
hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının
gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine devam edilebileceği
öngörülmüştür (Bayram Şahin, B. No: 2013/463, 16/5/2013, § 16).
30. Somut olayda Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP)
kayıtlarının incelenmesinden yukarıda adı geçen başvurucunun başvuru yaptıktan
sonra vefat ettiği ve başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir
neden de bulunmadığı anlaşılmaktadır.
31. Açıklanan gerekçelerle anılan başvurucu yönünden
başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.
B. Başvurucular
Habibe Ayşe Danacı, Fatma Akyol, Tümay Teker ve Şerif Akçay Yönünden
32. Başvuruya konu yargılamada Daire, başvuruculardan
Habibe Ayşe Danacı, Fatma Akyol, Tümay Teker ve Şerif Akçay'ın isimlerine ilk
defa yenileme dilekçesinde yer verilmesinin bu kişilere davacı sıfatı
kazandırmayacağı bu nedenle söz konusu kişiler bakımından davanın esasının
incelenemeyeceği sonucuna varmış ve adı geçen kişilerin davacı konumundan çıkarılmasına
karar vermiştir. Başvurucular Dairenin kararının bu kısmı ile ilgili olarak
bireysel başvuru formunda herhangi bir şikayet dile getirmemişlerdir.
33. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu
şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu
makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
34. Usulüne uygun şekilde davada taraf olmadığı anlaşılan
ve buna ilişkin bir iddia da ileri sürmeyen bu başvurucular yönünden başvuru
yollarının usulüne uygun olarak tüketildiğinden söz edilemez.
35. Açıklanan gerekçelerle anılan başvurucular yönünden
başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Diğer
Başvurucular Yönünden
1. Başvurucuların
İddiaları
36. Başvurucular, Danıştayın işlem tarihinde yürürlükte
olan yönetmeliği 2013 tarihli Yönetmelik olarak tespit ettiğini, buna karşın
yürürlükte olmayan 2008 tarihli Yönetmelik hükümlerini dayanak alarak mevzuatta
kümülatif etki çalışması yapılması yönünde bir yükümlülük öngörülmediği
şeklinde hatalı bir sonuca ulaştığını, uyuşmazlığın çözümünün teknik bilgiye
dayalı olduğunu, sadece hukuk bilgisi ile hakkaniyete uygun bir karara
ulaşılmasının mümkün olmadığını, yeniden bilirkişi görüşüne başvurulması gerektiğini,
kararda maddi vakıalar hakkında yeterli bilgi bulunmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Başvurucular ayrıca projenin yaşamlarını
sürdürdükleri, tarım ve hayvancılık suretiyle geçimlerini sağladıkları alanda
kurulmak istendiğini, oluşacak zarardan birinci derecede etkileneceklerini
belirterek kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının; kararın kesin
olması nedeniyle hukuken denetlenemediğini, bu nedenle açık ve bariz hukuka
aykırılıkların düzeltilemediğini, karar düzeltme yolunun bulunmaması nedeniyle
itiraz hakkının ellerinden alındığını belirterek etkili başvuru ve adil
yargılanma hakları ile hak arama hürriyeti ve hukuk devleti ilkesinin ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
38. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti"
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların kararın ve dayandığı mevzuat hükümlerinin hatalı olduğu
iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı yönünden
incelenmesi gerekmektedir. Diğer taraftan projenin yaşam alanları üzerinde
çevresel zarara yol açacağı yönündeki iddiaların özel hayata saygı hakkını,
temyiz kanun yolunda kesin karar verilmesine yönelik iddianın ise hükmün
denetlenmesini talep etme hakkını ilgilendirdiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel
İlkeler
41. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar
hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine
"adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da
dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır.
Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Canan
Tosun, B. No: 2014/8891, 10/5/2017, § 22).
42. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da
"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."
denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir.
Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar
hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Canan Tosun, §
23).
43. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014,
§§ 31, 34).
44. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri
sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B.
No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli
karardan anlaşılmalıdır.
45. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması
gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık
ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili
olması başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması
hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir
gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
46. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili
olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt
vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların
cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 39).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
47. Somut olayda başvurucular, proje hakkında kümülatif
etki değerlendirmesi yapılmamasını temel bir eksiklik olarak ileri
sürmüşlerdir. Bununla birlikte dosyaya görüş sunan bilirkişi heyeti bölgede
faaliyette veya planlama aşamasında olan tüm rüzgâr türbinlerinin devreye
girmesiyle oluşacak kümülatif etki neticesinde canlıların yaşam alanı
bulamayabileceği yönünde kanaat bildirmiştir. Neticede İdare Mahkemesi de
kümülatif etki değerlerini dikkate alarak işlemin iptali yönünde hüküm
kurmuştur. Görüldüğü üzere uyuşmazlığın niteliği ve koşulları dikkate
alındığında kümülatif etki yönünden yapılacak değerlendirme davanın
sonucuna etki etme kapasitesine sahiptir.
48. Danıştay Ondördüncü Dairesi kümülatif etki yönünden
İdare Mahkemesinin gerekçesine katılmamış, Yönetmelik ekinde yer alan Çevresel
Etki Değerlendirmesi Genel Formatı'nda kümülatif etki çalışması yapılması
yönünde bir yükümlülük öngörülmediğini belirtmiştir. Danıştay 2008 tarihli
Yönetmelik'in EK-III'ünde yer alan hükümleri dayanak almak suretiyle bu sonuca
varmıştır. Oysa yatırımcı şirketin proje başvurusunu yaptığı 19/2/2014
tarihinde 2013 tarihli Yönetmelik'in, ÇED kararının tesis edildiği 13/1/2015
tarihinde ise 2014 tarihli Yönetmelik'in yürürlükte olduğu görülmektedir. Olaya
uygulanacak yönetmeliğin belirlenmesinde her iki Yönetmelik'in 29. ve geçici 1.
maddelerinin de dikkate alınacağı kuşkusuzdur. Danıştay kararında, bir taraftan
işlem tarihinde yürürlükte olduğunu belirttiği 2013 tarihli Yönetmelik
hükümlerine, bir taraftan da 2008 tarihli Yönetmelik'in EK-III'ünde yer alan
hükümlere yer vermiştir. Bununla birlikte Danıştay ÇED raporunun hazırlatılması
yönünden 2013 tarihli Yönetmelik hükümlerini, kümülatif etki yönünden ise 2008
tarihli Yönetmelik hükümlerini dayanak almasının, bir başka deyişle 2013
tarihli Yönetmelik'in EK-3, Bölüm III, (a) bendinde yer alan kümülatif
etkilerin belirlenmesi
hükmünü olaya uygulamamasının sebebini
açıklamamıştır.
49. Diğer taraftan Danıştay Ondördüncü Dairesi, bilirkişi
heyetinin kümülatif etki dışındaki tespitlerine de katılmamış; karar
gerekçesinde söz konusu tespitlerin soyut ve genel nitelikte birtakım çekince
ve öngörülere dayandığını, hangi önlem veya taahhüdün yetersiz olduğunun, hangi
hususların, hangi açıdan tehlike arz ettiğinin bilirkişi raporunda
açıklanmadığını, ÇED raporunun hatalı veya yetersiz olduğuna ilişkin, proje
yerinde yapılmış gözlem ve incelemelere dayalı somut ve teknik tespitlere yer
verilmediğini belirtmiştir. Danıştay bilirkişi raporunun ÇED Raporunun hatalı
veya eksik olduğunu ortaya koyabilecek mahiyette somut ve teknik verilerle
desteklenmemiş olduğu, eksiklik olarak belirtilen hususların ÇED raporunu
kusurlandırmaya yeterli olmadığı kanaatinden hareketle ÇED raporunun mevzuat
hükümlerine uygun olarak hazırlandığı ve ÇED olumlu kararında hukuka aykırılık
bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.
50. Adil yargılama, tarafların yargılama sırasında ileri
sürdükleri iddiaların kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini, yargı
kararının dayandığı sebepleri bilmelerinin sağlanmasını gerektirir. Bu kapsamda
davanın esasına etkili olan taraf iddialarına yargı mercilerince makul, ilgili
ve yeterli bir gerekçeyle yanıt verilmelidir.
51. Başvurucular dava konusu işleme yönelik farklı
başlıklar altında ve teknik bilgiye dayalı çeşitli iddialar ileri sürmüşlerdir.
İdare Mahkemesi bu iddiaların doğruluğunu araştırmak ve işlemin hukuka aykırı
olarak nitelendirilmesini sağlayıp sağlamayacağını ortaya koymak amacıyla
bilirkişi görüşüne başvurmuştur. Danıştay ise yaptığı incelemede bilirkişi
raporunun içerdiği tespit ve değerlendirme itibarıyla hükme dayanak alınacak
yeterlilikte olmadığını belirtmiş, diğer taraftan yatırımcı şirketin müdahil
sıfatıyla dosyaya sunduğu cevaplara atıfta bulunarak dava konusu işlemin hukuka
uygun olduğu kabulü ile davayı sonuçlandırmıştır. Danıştay olayda teknik
incelemeye gerek olmadığı yönünde bir tespit yapmamış, diğer taraftan yetersiz
gördüğü bilirkişi raporundaki eksikleri tamamlatma yoluna gitmediği gibi bu
durumun sebebini de kararında izah etmemiştir.
52. Yukarıda yapılan açıklamalara göre Danıştayca,
başvurucuların uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan ve teknik bilgiye dayalı
hukuka aykırılık iddialarına karşılık işlemin neden hukuka uygun görüldüğü
yönünde makul ve kabul edilebilir bir gerekçe sunulmadığı, olayın niteliğine
uygun, ayrıntılı ve yeterli bir yanıt verilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
54. Başvurucuların özel hayata saygı hakkı ile hükmün
denetlenmesini talep etme hakkının ihlal edildiğine yönelik şikâyetleri
gerekçeli karar hakkı yönünden ihlal bulunması nedeniyle ayrıca incelenmemiştir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
55. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
56. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
57. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
58. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
59. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir
örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
60. İncelenen başvuruda Danıştayın ÇED olumlu kararının
iptali istemiyle açılan davanın reddi yönündeki kararında başvurucuların esaslı
iddialarına makul, ilgili ve yeterli bir gerekçe sunulmaması nedeniyle
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla
ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
61. Bu durumda gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Danıştay Ondöedüncü Dairesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
62. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu İpar Buğra yönünden başvurunun DÜŞMESİNE,
B. Başvurucular Habibe Ayşe Danacı, Fatma Akyol, Tümay
Teker ve Şerif Akçay Yönünden başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Diğer başvurucular yönünden gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Danıştay Altıncı Dairesine -Danıştay Ondördüncü Dairesinin kapatılması
nedeniyle bu Dairenin görevinde olan uyuşmazlıklardan doğan davaları ve temyiz
başvurularını çözümlemekle görevlendirilen- GÖNDERİLMESİNE (Karar Danıştay
Ondördüncü Dairesinin E.2015/11075, K.2016/2301 sayılı dosyasıyla ilgilidir.),
F. 1. Başvurucular İpar Buğra, Habibe Ayşe Danacı, Fatma
Akyol, Tümay Teker ve Şerif Akçay tarafından yapılan yargılama giderlerinin
üzerlerinde BIRAKILMASINA,
2. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin diğer başvuruculara MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.