TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İ.C. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/41492)
|
|
Karar Tarihi: 13/2/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M.Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Ali Rıza SÖNMEZ
|
Başvurucu
|
:
|
İ.C.
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 5/10/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyon tarafından başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası
bakımından kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine yönelik iddiaların ise kabul
edilemez olduğuna karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde
son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden
ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169,
20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke
genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle
bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı
mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları
tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de
bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının
bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında
gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 51, 350).
11. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) İkinci
Dairesinin 16/7/2016 tarihli kararı ile -Ankara Batı Adliyesinde hâkim olarak
görev yapmakta olan- başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına ve 24/8/2016 tarihinde
meslekten ihraç edilmesine karar verilmiştir.
12. Başvurucu, Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca
(Başsavcılık) FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan başlatılan soruşturma
kapsamında 18/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
13. Başvurucu 20/7/2016 tarihinde Başsavcılıkta ifade
vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır
bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle; İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk
Fakültesinden 1992 yılında mezun olduğunu, üniversite döneminde Kredi Yurtlar
Kurumuna bağlı İzmir İnciraltı Öğrenci Yurdunda kaldığını, bunun haricinde
başkaca bir yerde kalmadığını, 1995 yılında Şanlıurfa Adliyesinde hâkim olarak
göreve başladığını, 2010 yılı HSYK seçimlerinin ardından ilk çıkarılan
kararname ile Ceyhan Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olarak atamasının yapıldığını,
eşinin 2012 yılında Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanması
sonrasında talebi üzerine 2013 yılında Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi başkanı
olarak atandığını, adı geçen yapılanmanın dernek, vakıf veya diğer
kuruluşlarının herhangi bir gezisine ve yemeğine katılmadığını, isnat edilen
suçu kabul etmediğini beyan etmiştir. Başvurucunun müdafii, dosyada atılı
suçları işlediğine dair bir delil bulunmaması nedeniyle müvekkilinin serbest
bırakılmasını talep etmiştir.
14. Başvurucu 21/7/2016 tarihinde, anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından
tutuklanması istemiyle Başsavcılık tarafından Ankara Batı 1. Sulh Ceza
Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk edilmiştir.
15. Başvurucu sorgudaki ifadesinde özetle Başsavcılıktaki
beyanlarını tekrar ederek kendiliğinden teslim olduğunu, kaçma şüphesinin ve
delilleri karartma ihtimalinin bulunmadığını belirtmiş ve serbest bırakılmayı
talep etmiştir. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur.
16. Hâkimlik 21/7/2016 tarihinde başvurucunun
tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
" Şüphelilerin üzerilerine atılı suçları işledikleri
konusunda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunması,
şüphelilere atılı suçların CMK' nun 100. maddesinde sayılan katalog suçlardan
olması, suçların yasadaki cezasının üst sınırı itibariyle adli kontrol
hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı ve delillerin karartılma
ihtimalinin bulunduğu, kaçma şüphelerinin varlığı da nazara alınarak
şüphelilerin CMK' nun 100 ve devamı maddeleri gereğince ayrı ayrı
tutuklanmalarına ... [karar verildi.] "
17. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, Ankara
Batı 2. Sulh Ceza Hâkimliği 27/7/2016 tarihinde benzer gerekçelerle itirazı
reddederek başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
18. Hâkimliğin 6/8/2016 tarihli tutukluluğun devamına
dair karara başvurucu itiraz etmiş, Ankara Batı 2. Sulh Ceza Hâkimliğince
9/8/2016 tarihinde "...üzerine atılı suçun niteliği, tutuklamanın
tarihi, süresi, kolluk tutanakları ve aşamalardaki ifadelere göre de kuvvetli
suç şüphesi bulunmakla adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağı..." gerekçesiyle
itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
19. Başsavcılığın başvurucunun tutukluluk hâlinin gözden
geçirilerek tutukluluğunun devamına karar verilmesini talep etmesi üzerine
Ankara Batı 2. Sulh Ceza Hâkimliği 8/9/2016 tarihinde "...
tutuklanmasını gerektirir yasal nedenlerin halen devam ediyor oluşu, atılı
suçların niteliği, delillerin henüz toparlanmamış olması, adli kontrol
tedbirlerinin yetersiz kalacağı..." gerekçesiyle başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
20. Başvurucu anılan kararı 9/9/2016 tarihinde
öğrenmiştir. UYAP'ta yapılan incelemede; başvurucunun anılan karara karşı
itiraz yoluna başvurduğu, itirazın Hâkimlikçe 29/9/2016 tarihinde kesin olarak
reddine karar verildiği görülmüştür.
21. Başvurucu 5/10/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
22. Soruşturma devam ederken Ankara 5. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 19/1/2017 tarihli kararı ile başvurucunun tahliyesine karar
verilmiştir.
23. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkında
anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan kovuşturmaya yer
olmadığına karar vermiş ve 15/11/2018 tarihinde düzenlediği iddianame ile
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu
davası açmıştır.
24. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY'nin
yargıdaki yapılanmasında bilerek ve isteyerek yer aldığına dair bazı olgulara
dayanılmıştır. İddianamede; başvurucu hakkındaki genel hükümlere göre
soruşturma başlatıldığı, başvurucuya isnat edilen suçun mütemadi suç olması
nedeniyle yakalanma tarihi itibarıyla suçüstü hâlinin oluştuğu belirtilmiştir. İddianamede
başvurucuya yöneltilen suçlamanın dayandığı olgular özetle şöyledir:
i. FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle
başvurucunun HSYK 2. Dairesinin 24/8/2016 tarihli ve 426 sayılı kararıyla
meslekten uzaklaştırılmasına karar verildiği, ihraç kararının 29/11/2016
tarihinde kesinleştiği belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun soruşturmaya konu edilen örgüte iltisakı
olduğu değerlendirilen "Kimse Yok Mu" derneğinden elli üç defa
mesaj aldığı, ayrıca Bank Asyadan da yedi defa mesaj aldığı ve bir defa adı
geçen Bankaya yönelik arama yaptığı iddia edilmiştir.
iii. Banka Asyada başvurucu ve eşine ait ayrı ayrı
hesabın olduğu ileri sürülmüştür.
iv. Telefon hattına ilişkin HTS analizine göre haklarında
FETÖ/PDY üyeliği suçundan soruşturma yürütülen bir kısım yargı mensubu kişiyle
başvurucunun telefon irtibatının bulunduğuna yönelik tespitler yapıldığı,
görüşülen bu kişilerin örgütün üst düzey yöneticisi olduklarına dair bir
bulgunun elde edilemediği ifade edilmiştir.
v. Tanık O.A.nın başvurucu hakkında "...Kendisini
fakülte yıllarından tanırım. Öğrencilik yıllarında Fetö evlerinde kalırdı ve
eski HSYK tarafından sürekli terfi ettirilirdi. Çünkü söylemleri sürekli
Fetullah Gülen'i över nitelikteydi..." şeklinde beyanının olduğu
belirtilmiştir.
vi. FETÖ/PDY şüphelisi olarak hakkında Gümüşhane
Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma yapılan Y.D.nin ifadesinde "gireceği
mülakat sınavında yardım istemek amacıyla başvurucuyu ziyaret ettiğine"
dair beyanının bulunduğu belirtilmiştir.
25. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara
ilişkin hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"... tüm soruşturma kapsamında elde edilen deliller
bir bütün olarak değerlendirildiğinde; şüphelinin,
Fetullahçı silahlı terör örgütünün ideolojisini, amaçlarını, faaliyetlerini
benimsediği, kendi iradesini örgütün iradesine terk ettiği, örgüt hiyerarşisi
içinde hareket ettiği, örgütle organik bağ kurduğu ve örgütün yargı yapılanması
içinde yer aldığı ve anlatılan lehe/aleyhe tüm deliller ile savunması
karşısında; şüphelinin, anılan silahlı terör örgütünün üyesi olduğuna dair kamu
davasını açmaya yetecek derecede yeterli şüphenin bulunduğu..."
26. İddianame Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme)
3/12/2018 tarihinde kabul edilerek E.2018/529 sayılı dosya üzerinden kovuşturma
aşaması başlamıştır.
27. Mahkeme 21/3/2019 tarihinde yapılan duruşmada
başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucunun savunmasının ilgili kısmı
şöyledir:
"... İddianamedeki suçlamaları kabul etmiyorum,
somut delillere dayanmamaktadır, isnatların hiçbiri yargılanmayı gerektirmez.
Yapılan tespitler ve örgüt üyeliğine dair deliller ortaya konulmamıştır.
O.A.nın beyanlarıyla ilgili yazılı savunmalarımı bildirmiştim. İnciraltı
Öğrenci Yurdu 10.blokta kaldım. Aynı yurtta kalan O. A.yı tanımaktayım. Okul
sonrasında herhangi bir şekilde kendisiyle görüşmedim. Aleyhimdeki beyanları,
suçtan kurtulmaya ya da cezadan indirim alma amaçlıdır. Bu beyanlara itibar
edilmemelidir... Kırıkkale ACM başkanıyken daha önceden tanımadığım Y.D.nin
Kırıkkale'ye geldiği ve görüştüğüm doğrudur. Kendisine referans olmadım.
Görüşmem tamamen hemşeri olmamızdan öteye gitmemektedir. Bank Asya'da hesabım
olmasına dair, yazılı savunmamda belirttim. Bu hesap annem 18 Aralık 2009
tarihinde vefat ettiğinde hacca gitmek için biriktirdiği para ve ziynet
eşyaları babam tarafından bozdurulup bana verilmişti. Annemin vefatından iki
hafta sonra ben hemen faizsiz bankacılık işlemleri yapan Bank Asya'ya yatırdım.
Üzerine başkaca bir para ilavesi söz konusu değildir. Eşimin Bank Asya hesabına
dair, eşimle 2004 yılında evlendim. Bu durum ancak çocuğu olmayan bir insanın
ruh haliyle anlaşılabilir. Bu evliliğimizden eşim yıllarca tedavi gördüğü halde
çocuk sahibi olamadık. 2014 yılı başında tüp bebek tedavisine başlamak
isteyince bir yıl süreyle tüp bebek hazırlık çalışması yapılacağı
belirtilmiştir. Eşim kimseyle görüşmemeye karar verdiyse de bir kişinin hacca
gidip dua etmesini önermesiyle hacca gitmeye karar vermiştir. Eşim hacca gitmek
üzere Bank Asya'ya faizsiz bankacılık olduğu için 2014 Şubat ayında para
yatırmıştır... Y.D. hakimlik sınavını kazanmış, ihraç edilmiş olabilir,
bilmiyorum. O.A.nınbenim cemaat içerisinde olduğuma dair beyanları gerçek
dışıdır. İçinde bulunduğu durumdan kurtulmak için atfı cürümde
bulunmaktadır..."
28. Kovuşturma aşamasında dinlenen tanık O.A.nın beyanı
şöyledir:
"Benim hakkımda FETÖ üyeliği kapsamında soruşturma
yapılmıştır. Etkin pişmanlık kapsamında bir beyanım ve talebim yoktur. Halen
Antalya 10 ACM'de yargılamam sürmektedir. Huzurda bulunan sanık [İ.C.]'yi tanıyorum. Kendisiyle samimiyetim ya da
husumetim yoktur. Meslektaşımdır. Nezaketen zaman zaman karşılaştığımız
olmuştur. Kendisinin 30 sene önce, bir dönem, o zamanki adıyla cemaatin
evlerinde kaldığını duyum olarak biliyorum. Ben örgüt üyesi olmadığım için
nerede kaldığını, kimle görüştüğünü bilmiyorum. Tamamen duyuma dayalı
bilgilerim vardır. Ben cemaatçi ya da FETÖ üyesi olmadığım için detayları bilmiyorum.
Eski HYSK döneminde terfi aldığına dair duyumlarım vardır. Benim soruşturma
aşamasındaki ifademde 'çünkü söylemleri sürekli Fethullah Gülen'i över
nitelikteydi' şeklinde bir son cümle vardır. Bu son cümle her ifade tutanağında
kopyala yapıştır şeklinde geçmektedir, bir yazım hatası olduğunu düşünüyorum.
Ben böyle bir ifade kullanmadım. İfademi bu şekilde düzeltiyorum. Ben sanıkla
bir arada çalışmadım, sanıkla yıllardır görüşmedim. Bahsettiğim iddialara dair
duyumları arkadaş ve meslektaş çevremden duydum. O dönem cemaat evinde
kaldığına dair söylenti vardı, kimin söylediğini hatırlamıyorum. Bana
soruşturma aşamasında sorulan sorular üzerine sanıkla ilgili beyanda
bulundum."
29. Yapılan yargılama sonunda Mahkeme 12/12/2019 tarihli
kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinin sabit
olmadığı gerekçesiyle beraatine hükmetmiştir. Anılan karara karşı başvurucu
müdafiince istinaf yoluna başvurulmuş olup bireysel başvurunun incelendiği
tarih itibarıyla yargılama dosyası ilk derece mahkemesindedir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Kanun
Metinleri
30. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık
hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var
sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli
şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda
yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
31. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı"
kenar başlıklı 101. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma
evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya
re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve
adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî
nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki
bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir."
32. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
"Ceza sorumluluğunun şahsîliği" kenar başlıklı 20. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
" Ceza sorumluluğu şahsîdir. Kimse başkasının
fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz. "
33. 5237 sayılı Kanun'un "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer
alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan
onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş
yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
34. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu'nun "Cezaların artırılması" kenar başlıklı 5.
maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler
hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para
cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur."
B. Yargıtay
Kararları
35. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 28/3/2019 tarihli ve
E.2018/3121, K.2019/2165 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"...TCK'nın 20. maddesine göre 'ceza sorumluluğu
şahsi olup kimse bir başkasının fiilinden sorumlu olamayacağı' nazara
alındığında sanığın eşinin Bank Asya'da hesabının bulunması sanığın
mahkumiyetine esas alınamayacağının gözetilmemesi ... "
36. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 19/12/2018 tarihli ve
E.2018/4870, K.2018/5247 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"...Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini
yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre; sanığın eşinin Bank
Asya'da hesabının bulunması ve bu bankadan kredi kullanmasının ... örgütsel
faaliyet olarak kabul edilemeyeceği belirlenerek yapılan incelemede..."
37. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 9/7/2019 tarihli ve
E.2019/552, K.2019/4862 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"...Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini
yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre; örgüt liderinin
talimatı üzerine hesap açtığı, işlem yaptığı yönünde delil bulunmayan sanığın
Bank Asya nezdindeki mutad hesap kayıtlarının örgütsel faaliyet olarak kabul
edilemeyeceği belirlenerek yapılan incelemede..."
38. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 3/7/2019 tarihli ve
E.2019/2951, K.2019/4682 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"..örgüt liderinin talimatı üzerine hesap açtığı,
işlem yaptığı yönünde delil bulunmayan sanığın Bank Asya nezdindeki mutad hesap
kayıtlarının örgütsel faaliyet olarak değerlendirilemeyeceği..."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
39. Mahkemenin 13/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
40. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller
olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma
tehlikesi ve kaçma şüphesinin de bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Bakanlık görüşünde özetle; başvurucu hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında incelenmesi ve başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı değerlendirilirken tutuklama kararının
verildiği andaki genel koşulların gözardı edilmemesi gerektiği, darbe teşebbüsü
sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalmasının söz konusu olabileceği, somut olayda
başvurucunun tutuklanmasına dair kararda yer alan gerekçeler kapsamında
başvurucunun tutukluluğunun keyfî olduğunun savunulamayacağının
değerlendirildiği belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
42. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
43. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler,
ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen
diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığına yönelen bu
bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında,
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
45. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü
hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla,
durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya
tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna
uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına,
maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce
ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve
cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar
kimse suçlu sayılamaz."
46. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
47. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve
tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa
Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla
ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 57).
48. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
2. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
49. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı
anlaşılan bu iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
3. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
50. Genel ilkeler için bkz. Metin Evecen (B. No:
2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52); Zafer Özer (B. No: 2016/65239, 9/1/2020,
§§ 38-45) başvurularına ilişkin kararlar.
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
51. Başvurucu, FETÖ/PDY üyesi olma suçundan 5271 sayılı
Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
52. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsünden sonraki
dönemde bu teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu kabul edilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında yargı mensupları
hakkında uygulanan tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin bireysel
başvuruları incelediği birçok kararında, başvurucu yargı mensuplarının mesleklerinden
veya görevlerinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandıkları
ve bu nedenle tutuklamanın kanuni dayanağının bulunmadığı iddialarını
incelemiştir. Anayasa Mahkemesi bu inceleme sonucunda gerek Yüksek Mahkeme
üyeleri gerekse diğer yargı mensupları bakımından tutuklamaya konu olaylara
ilişkin olarak soruşturma mercilerince veya tutuklamaya karar veren yargı
organlarınca isnat edilen ve tutuklamaya konu olan suçların kişisel suç
olduğu ve ayrıca ağır cezayı gerektiren suçüstü hâlinin bulunduğu yönündeki
değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temellerinin bulunduğu, dolayısıyla
tutuklama tedbirlerinin kanuni dayanaktan yoksun olduğunun söylenemeyeceği
sonucuna varmıştır. Kaldı ki -Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak- hâkim
ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü
hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için
bir izin şartı bulunmadığı Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında
belirtilmiştir (Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §
93).
53. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
54. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgeleri
incelendiğinde başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken FETÖ/PDY ile
irtibatlı olduğuna dair HSYK'nın meslekten uzaklaştırma kararına ve 15 Temmuz
darbe teşebbüsüyle yaşanan olağanüstü durum nedeniyle devam eden bir tehdit
bulunduğuna dayanıldığı görülmektedir.
55. Hâkimliğin tutuklama kararında (bkz. § 16) başvurucu
yönünden tutukluluğun ölçülü olduğuna genel olarak değinilmiştir. Tutuklamaya
itirazın reddine ve tutukluluğun gözden geçirilmesine ilişkin kararlarda da
genel ifadelerle Hâkimlikçe verilen söz konusu tutuklama kararında usul ve
yasaya aykırılık görülmediği belirtilmiştir (bkz. §§ 18, 19).
56. İddianamede ise Başsavcılık; başvurucunun meslekten
çıkarılmasına, Bank Asyada kendisine ve eşine ait ayrı ayrı hesabın
bulunmasına, kullandığı şahsi cep telefonuna örgüte iltisakı olduğu soruşturma
mercilerince değerlendirilen Kimse Yok Mu Derneği ve Bank Asyadan birden
fazla mesaj gelmesine, GSM hattı ile ilgili hazırlanan HTS raporunda
FETÖ/PDY'ye üye olma suçu kapsamında haklarında işlem yapılan kişilerle görüşme
yaptığı tespitine, tanıklar O.A. ve Y.D.nin beyanlarına değinerek başvurucunun
FETÖ/PDY hiyerarşik yapısına dâhil olduğu iddiasıyla silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan cezalandırılmasını talep ve iddia etmiştir (bkz. § 24).
57. Buna göre başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu
olan suçlamanın dayanaklarından biri, başvurucunun görevinden
uzaklaştırılmasıdır. Başvurucu, HSYK'nın 24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten
ihraç edilmiştir.
58. 15/7/2016 tarihinde gerçekleşen askerî darbe
teşebbüsünden sonra 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan
edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur.
Olağanüstü hâl döneminde alınan tedbirlerden biri de 23/7/2016 tarihli ve 667
sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde
Kararname'nin (KHK) 3. ve 4. maddeleri uyarınca, terör örgütlerine veya
devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik
Kurulunca (MGK) karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti
veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin kamu
görevlilerinin veya yargı mensuplarının görevlerinden uzaklaştırılması ya da
kamu görevinden veya meslekten çıkarılmasıdır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 56-59).
59. Anayasa Mahkemesince daha önce de ifade edildiği
üzere 667 sayılı KHK'nın 3. ve 4. maddelerine göre kamu görevinden veya
meslekten çıkarma tedbirlerinin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör
faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle kişi/kişiler arasında bağ
kurulması şartı aranmamış; devletin millî güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna MGK'ca karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla bağ kurulması
yeterli görülmüştür. Ayrıca bu tedbirlerin uygulanabilmesi için söz konusu
bağın yapıya, oluşuma veya gruba üyelik veya mensubiyet şeklinde olması zorunlu
olmayıp iltisak ya da irtibat şeklinde olması da yeterlidir. Öte yandan anılan
maddelerde, terör örgütleri veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna MGK'ca karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile üyeler
arasındaki bağın sübut derecesinde ortaya konulması şartı aranmamıştır
(AYM, E.2016/6 (D. İş), K.2016/12, 4/8/2016, §§ 84-86).
60. Anayasa Mahkemesi, 667 sayılı KHK'nın 3. ve 4.
maddeleri kapsamında kamu görevinden veya meslekten çıkarmanın -adli suç veya
disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak-
terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen
diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı
amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran bir olağanüstü tedbir
niteliğinde olduğunu, bu kapsamda yapılacak değerlendirmenin adli suç veya
disiplin suçu niteliğindeki somut bir eylemin soruşturulması mahiyetinde
bulunmadığını, burada ulaşılacak kanaatin cezai sorumluluğun tespitinden
bağımsız olduğunu belirtmiştir (AYM, E.2016/6 (D. İş), K.2016/12, 4/8/2016, §§
79, 86, 96).
61. Dolayısıyla darbe teşebbüsü sonrasında ilan edilen
olağanüstü hâl döneminde alınan kamu görevinden veya meslekten çıkarma
tedbirlerinin yukarıda belirtilen özellikleri ve bu tedbirlerin uygulanabilmesi
için gerekli şartların niteliği birlikte dikkate alındığında başvurucu hakkında
görevden uzaklaştırma ve/veya meslekten ihraç tedbirlerinin uygulanmasının -tek
başına- suç işlediğine dair kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir
(benzer değerlendirme için bkz. Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018,
§ 70).
62. Diğer taraftan soruşturma mercilerince suçlamaya esas
alınan olgular arasında başvurucunun Bank Asyada kendisine ve eşine ait
hesapların bulunmasının yer aldığı görülmektedir. Bank Asyada başvurucunun
kendisine ait hesabının olmasının örgütsel bir faaliyet olarak
değerlendirilmesi ancak bunun terör örgütünden alınan bir talimat uyarınca
gerçekleştiğinin ortaya konulması hâlinde mümkündür. Aksi durumda varsayıma
dayalı bir kabulden hareket edilerek kuvvetli suç belirtisi değerlendirmesi yapılması
söz konusu olabilir. Nitekim Yargıtayın konuya ilişkin içtihatları da bu
doğrultudadır (bkz. §§ 37, 38). Anayasa Mahkemesi de FETÖ/PDY'nin mali
kaynağını oluşturduğu ve örgüte bu yolla gelir sağladığı tespit edilen Bank
Asyaya örgüt liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine para yatırılmasının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak
kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî olmayacağını kabul etmektedir (bkz. Metin
Evecen, § 58). Bu bağlamda somut olay incelendiğinde Bank Asyada hesabı
bulunan başvurucu için bu yönde bir tespitin olduğunu söylemek mümkün
görünmemektedir. Ayrıca suç ve cezaların şahsiliği ilkesi ile Yargıtayın konuya
ilişkin içtihatları dikkate alındığında (bkz. §§ 35, 36), Bank Asyada başvurucunun
eşinin hesabının bulunması olgusunun başvurucu yönünden örgütsel bir faaliyet
olarak kabul edilmesi ve bu anlamda örgütsel ilişki bakımından kuvvetli suç
belirtisi olarak kabulü mümkün görülmemiştir.
63. Soruşturma mercilerinin başvurucunun, hakkında FETÖ/PDY
ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütülen kişilerle telefon görüşmelerinin
olduğunu belirterek bu hususu da suçlamaya dayanak bir olgu olarak
değerlendirdikleri görülmektedir. Soruşturma makamlarında söz konusu telefon
görüşmelerinin örgütsel bir ilişki çerçevesinde yapıldığı yönünde bir tespit ya
da iddianın bulunmadığı görülmektedir. Yine görüşmelerin içeriğine ilişkin
herhangi veri mevcut değildir. Ayrıca söz konusu görüşmelerin FETÖ/PDY'nin
yargı alanındaki yöneticileriyle (sözde imamlarıyla) gerçekleştirildiğine dair
bir belirlemede de bulunulmamıştır. Öte yandan yargı mensuplarının yaklaşık
üçte biri hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütüldüğü,
toplamda ise anılan suçlar dolayısıyla yüz binlerce kişi hakkında soruşturma
açıldığı hatırda tutulmalıdır. Bu durumda somut olayın koşulları itibarıyla
-içeriği belli olmayan- bu telefon görüşme kayıtlarının örgütsel bir ilişki
bakımından kuvvetli suç belirtisi olarak kabulü mümkün görülmemiştir (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mustafa Açay, B. No: 2016/66638,
3/7/2019, § 61; İlker Deniz Yücel, B. No: 2017/16589, 28/5/2019, § 86; Murat
Aksoy [GK], B. No: 2016/30112, 2/5/2019, § 79).
64. Başvurucunun kullandığı cep telefonuna Kimse Yok
Mu derneği ve Bank Asyadan mesaj geldiğinin tespiti iddianamede belirtilen
diğer bir husus olup bu tespitin hangi suretle atılı suça delil olabileceği
konusunda herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Dolayısıyla söz konusu tespitin
başvurucu ile FETÖ/PDY arasındaki mensubiyet ilişkisini ortaya koyan bir olgu
olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemiştir.
65. Ayrıca tanıklar O.A. ve Y.D.nin ifadelerinin
başvurucu ile FETÖ/PDY arasında örgütsel bir ilişki bulunduğuna yönelik
bilgiler içermediği görülmektedir. Özellikle tanık O.A.nın yaklaşık otuz yıl
önce başvurucunun bu yapılanmaya ait bir evde kaldığı yönündeki duyuma dayalı
anlatımlarının bu bağlamda örgütsel faaliyet bakımından değerlendirmeye esas
alınması mümkün değildir. Diğer tanık Y.D.nin anlatımlarının ise başvurucu ile
FETÖ/PDY arasındaki herhangi bir düzeyde ilişkinin mevcut olup olmadığının
belirlenmesi bakımından bir değer taşımadığı kanaatine varılmıştır (bkz. §§
24/v,vi; 28).
66. Bu itibarla soruşturma belgelerinde yer alan tespit
ve değerlendirmeler kapsamında başvuru konusu olayda tutuklama için gerekli
olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya
konulamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
67. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
68. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli
belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin
uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan
dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere
aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
69. Bununla birlikte anılan tedbirin Anayasa'nın
olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve
sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının
incelenmesi gerekir.
4. Anayasa'nın
15. Maddesi Yönünden
70. Tutuklama tedbirinin uygulanması suretiyle bireylerin
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına keyfî olarak müdahale edilmemesini
sağlayacak güvencelerin başında suç işlendiğine dair belirtinin ortaya
konulması gelmektedir. Suç işlendiğine dair belirtinin bulunması tutuklama
tedbiri için ön koşul olduğundan aksi durumun kabulü, kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkına ilişkin tüm güvencelerin anlamsız hâle gelmesi sonucunu
doğurur. Dolayısıyla -hangi nedenle benimsenmiş olursa olsun- olağanüstü
yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde de kişilerin suç işlediklerine dair
belirti bulunmadan tutuklanmaları durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olarak
kabul edilemez (Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, § 109; Mehmet
Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018 § 156).
71.Somut olayda Anayasa Mahkemesince, soruşturma
makamlarının suç işlediğine dair belirtileri somut olgularla ortaya koymadan
başvurucu hakkında tutuklama tedbirine başvurdukları sonucuna varılmıştır (bkz.
§ 16). Bu itibarla Anayasa'nın olağanüstü hâl döneminde temel hak ve
özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15.
maddesinin başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi
meşru kılmadığı değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Şahin
Alpay, § 110; Mehmet Hasan Altan (2), § 157).
72. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle
birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
73. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
74. Başvurucu; tahliyesine karar verilmesi istemiyle
birlikte 20.000 TL maddi, 15.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
75. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506,
7/11/2019).
76. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
77. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmiştir. Soruşturma sürecinde 191/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine
karar verilmiş ve tutukluluk hâli sona ermiştir.
78. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
79. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir
belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
80. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA Yıldız SEFERİNOĞLU'nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA ,
C. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE Yıldız SEFERİNOĞLU'nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE,tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 16. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2018/529) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 13/2/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
Mahkemenin Sayın çoğunluğu tarafından tutuklamanın
hukukiliği bağlamında kuvvetli suç belirtisinin bulunmadığı gerekçesiyle
başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmiş ise de aşağıda açıklanan gerekçeler dolayısıyla çoğunluğun hak ihlali
yönündeki görüşüne katılmamaktayım.
1. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre
tutuklama ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler
bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin
suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın
kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı
delil sayılabilecek olguların niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına
bağlıdır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
Bununla birlikte tutmanın bir amacı da kişi hakkındaki şüpheleri teyit etmek
veya çürütmek suretiyle ceza soruşturmasını ve/veya kovuşturmasını
ilerletmektir (Dursun Çiçek, B. No: 2012/1108, 16/7/2014, § 87; Halas
Aslan, § 76). Bu nedenle yakalama veya tutuklama anında tüm delillerin
yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Bu bakımdan suç
isnadına ve dolayısıyla tutuklamaya esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan
olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve
mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi
gerekir (Mustafa Ali Balbay, § 73).
2. Diğer yandan bir şüpheli veya sanık hakkında
-özellikle darbe teşebbüsünden hemen sonra ortaya çıkan koşullarda teşebbüsle
ya da teşebbüsün arkasındaki yapılanma ile bağlantısının olduğu
değerlendirmesiyle- verilen tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren tüm somut deliller yeterince ifade edilememiş olabilir. Buna
karşılık Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruları incelerken ilgili soruşturma
veya dava dosyalarına UYAP aracılığıyla erişim sağlayabilmektedir. Dolayısıyla
tutuklama ile bağlantılı şikâyetleri içeren bireysel başvurularda tutuklama kararında
yer verilen, değinilen veya atıf yapılan delillerin içeriğinin anlaşılması
bakımından UYAP üzerinden erişim sağlanan dosyadaki bilgi ve belgelerden,
özellikle de bu delillerin içeriğinin ve bunlara ilişkin soruşturma
mercilerinin değerlendirmelerinin etraflıca ifade edildiği belge olan
iddianameden yararlanılmaktadır. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, tutuklamanın
hukukiliğine ilişkin iddiaların dile getirildiği bireysel başvuruları
incelerken tutuklama kararında değinilmese de soruşturma dosyasında yer alan ve
iddianamede suçlamaya esas alınan olguları UYAP üzerinden erişim sağlayabildiği
ölçüde değerlendirmektedir (Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §
40).
3. Bu değerlendirme yönteminin darbe teşebbüsünden sonra
uygulanan tutuklama tedbirleri yönünden bir zaruret olduğu ortadadır. Özellikle
teşebbüsten hemen sonra tutuklanan kişiler hakkındaki tutuklama kararlarında
suç şüphesinin varlığını gösteren tüm somut delillerin ayrıntılarıyla ifade
edilmesinin güçlüğü izahtan varestedir. Bu koşullarda uygulanan tutuklama
tedbirleri yönünden tedbirin uygulandığı sırada ifade edilmeyen, suçlamaya esas
kuvvetli belirtilerin soruşturma mercilerince sonradan etraflı bir şekilde
açıklanıp değerlendirilmesi makul karşılanmalıdır. Bu itibarla darbe teşebbüsünden
hemen sonra uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığı incelenirken
tutuklama kararında atıf yapılanların yanı sıra UYAP üzerinden erişim sağlanan
dosya kapsamında yer alan ve genellikle iddianamede suçlamanın dayanağını
oluşturan tüm olgular değerlendirmeye tabi tutulacaktır (Zafer Özer, §
41.
4. Öte yandan her somut olayda tutuklamanın ön koşulu
olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının takdiri
öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda
taraflarla ve delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa
Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır. Bununla birlikte yargı mercilerinin
belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin
denetimine tabidir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §§ 123-124).
5. Bu çerçevede somut olay incelendiğinde soruşturma
mercilerince başvurucu yönünden suçlamaya esas alınan olguların meslekten
çıkarılması, tanık beyanları, HTS kayıtları, Bank Asya hesap bilgileri ve
telefonuna gelen mesaj kayıtları olduğu görülmektedir.
6. Bank Asya ile FETÖ/PDY arasında örgütsel bir ilişkinin
bulunduğu ve anılan bankanın örgütün en önemli finans kaynaklarından biri
olduğu hususu çok sayıda yargı kararında ifade edilmiş; Yargıtay içtihatlarında
da örgüt lideri ve yöneticilerinin çağrıları üzerine bu bankaya -örgüte yardım
etmek gayesiyle- para yatırmanın terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğu
kabul edilmiştir (bkz. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 9/4/2018 tarihli ve 2017/4240,
K.2018/1056 sayılı kararı). Anayasa Mahkemesi de bu olgunun FETÖ/PDY üyeliği
bakımından kuvvetli suç belirtisi olduğu yönünde kararlar vermiştir (bkz.
diğerleri arasından Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Ali
Biray Erdoğan, B. No: 2016/16189, 18/4/2018, § 40; Mehmet Fatih Süzer
[GK], B. No: 2016/68269, 18/7/2018, § 49; Aziz Mahmut İstegün, B. No:
2017/32195, 6/2/2019, §§ 59, 62; İsmail Şahan, B. No: 2016/54509,
28/11/2019, §§62, 63; Muammer Koçan, B. No: 2016/56282, 26/9/2019, § 81;
Resul Darama, B. No: 2018/251, 18/7/2019, § 48; Cengiz Türkmen,
B. No: 2016/43843, 3/7/2019, §§ 18, 55). Somut olayda anılan şekilde örgütün
çağrısı üzerine Bank Asyaya para yatırdığı yönünde bir tespit bulunmamakla
birlikte hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucun (ve eşinin) bu bankada
hesabının bulunduğu belirlenmiştir. Bu durum tek başına örgütsel ilişkiyi
gösteren bir husus değilse de anılan tespitin tümüyle gözardı edilmesi de uygun
görünmemektedir.
7. Diğer taraftan soruşturma aşamasında dinlenen
tanıklardan O.A. başvurucu hakkında "...Kendisini fakülte yıllarından
tanırım. Öğrencilik yıllarında Fetö evlerinde kalırdı ve eski HSYK tarafından
sürekli terfi ettirilirdi. Çünkü söylemleri sürekli Fetullah Gülen'i över
nitelikteydi..." şeklinde beyanda bulunmuştur. Bu beyanın başvurucu
ile FETÖ/PDY arasında önceki yıllardan beri mevcut olan bir ilişkiye işaret
ettiği söylenebilir.
8. Bunların yanı sıra hakim olarak görev yapmakta iken
darbe teşebbüsünden hemen sonra başvurucunun -FETÖ/PDY ile bağlantısı
bulunduğu- değerlendirmesiyle HSYK tarafından görevden uzaklaştırıldığı ve
akabinde meslekten çıkarıldığı da hatırda tutulmalıdır. Ayrıca başvurucunun
aynı gerekçeyle görevden uzaklaştırılan ve meslekten çıkarılan bazı yargı
mensuplarıyla telefon görüşmelerinin olduğu ve yine FETÖ/PDY ile bağlantılı
olduğunda kuşku bulunmayan "Kimse Yok Mu" derneği ile Bank
Asyadan çok sayıda telefon mesajı aldığı belirlenmiştir.
9. Yukarıda belirtilen tüm bu olguların başvurucunun
terör örgütü (FETÖ/PDY) üyeliği suçunu işlediği hususunda yeterli olup
olmadığının takdiri derece mahkemelerine aittir. Bu takdirin isabeti ve hukuka
uygunluğu da kanun yolu denetiminde ilgili yargı mercilerince yapılacaktır.
Buna karşılık, tanık beyanı, Bank Asya hesap bilgileri, HTS ve mesaj kayırları
ile başvurucunun darbe teşebbüsünden hemen sonra HSYK tarafından FETÖ/PDY ile
ilgisi nedeniyle görevden uzaklaştırılması ve meslekten çıkarılması olguları
bir bütün olarak dikkate alındığında, bunların ilk tutuklama bakımından
başvurucu ile FETÖ/PDY arasında örgütsel bir ilişki bulunabileceği hususunda
kuvvetli suç belirtisi olarak değerlendirilebileceği kabul edilmelidir. Bu
itibarla çoğunluğun aksi yönde ulaştığı kanaati paylaşmamaktayım.
10. Son olarak tutuklama nedenleri ve ölçülülük yönünden
Anayasa Mahkemesince daha önceki kararlarda da ifade edilen yaklaşımdan
ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi, darbe
teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan teşebbüsle olmasa da
-teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan- FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalmasının söz konusu olabileceğini ifade etmiştir.
Mahkeme ayrıca FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya
sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânının ve bu
dönemde delillere etki edilmesi ihtimalinin normal zamanda işlenen suçlara göre
çok daha fazla olduğuna dikkat çekmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
11. Öte yandan başvurucunun tutuklanmasına karar verilen
silahlı terör örgütüne üye olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai
yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak,
B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2), § 148).
12. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasına karar
verilirken işlendiği iddia olunan suçun niteliğine, -suç için öngörülen hapis
cezasının ağırlığı dikkate alındığında- adli kontrol uygulanmasının yetersiz
kalacağına, isnat edilen suçun tutuklama nedeni olduğu varsayılan katalog
suçlar arasında yer almasına, kaçma şüphesinin bulunmasına, delillerin
karartılması ihtimaline dayanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama
kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen
özel koşulları ile Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği
birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden delilleri etkileme tehlikesi
ile kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temelinin olmadığı
söylenemez.
13. Diğer taraftan terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016,§ 214; Devran
Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı
soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik,
hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık
atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme) de dikkate alındığında bu
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350). Somut olayın
yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Sulh Ceza Hâkimliğinin
isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve
önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna
varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
14. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği düşüncesindeyim.
15. Bu itibarla sayın çoğunluğun başvurunun kabul
edilebilir olduğuna ve başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği yönündeki görüşüne katılmamaktayım.