TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FATİH TAYFAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/13036)
|
|
Karar Tarihi: 21/2/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Fatih TAYFAR
|
Vekilleri
|
:
|
1. Av. Mehmet Reha AKAN
|
|
|
2. Av. Metin BALIOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işçilik alacağı nedeniyle açılan davanın aynı maddi
olaya dayanılarak açılan başka davalarda verilen kararların aksi bir sonuca
ulaşılarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/7/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın
oluştuğu alana ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden
incelenmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Elektrik Üretim A.Ş.nin
(EÜAŞ/işveren) Seyitömer Termik Santrali'nde işçi
olarak çalışmaktayken 16/3/2010 tarihli dilekçe ile dayanışma aidatı ödeyerek
13. Dönem Toplu İş Sözleşmesi hükümlerinden faydalanmak istemiş; işveren,
başvurucu ile aralarında iş akdi bulunmadığı gerekçesiyle talebi reddetmiştir.
9. Başvurucu bu defa hizmet kolunda faaliyette bulunan Türkiye
Enerji, Su ve Gaz İşçileri Sendikasına (TES-İŞ/Sendika) üye olma talebinde
bulunmuş, Sendikanın üyelik talebini kabul edip üyelik başvuru formunu ilgili
işverene göndermesi üzerine EÜAŞ, başvurucunun kendi personeli olmadığını
belirterek belgeleri iade etmiştir.
10. Başvurucu; kendisi ile birlikte EÜAŞ'a
ait işyerinde çalışan Sendikaya üye işçilerin asıl işverenin işçisi olduğu
hâlde muvazaalı olarak alt işveren işçisi gibi gösterildiğini, işverenin daha
az maliyetle işçi çalıştırmak için bu yola başvurduğunu, bu açıdan bireysel ve
kolektif haklarının kısıtlandığını, Sendika üyeliği nedeniyle hâlen yürürlükte
bulunan toplu iş sözleşmesi hükümlerinden yararlanması gerektiğini ileri
sürerek sözleşmeden kaynaklanan işçilik alacaklarının tahsili istemiyle dava
açmıştır.
11. Kütahya İş Mahkemesi 6/6/2014 tarihli kararında -Yargıtay
denetiminden geçerek kesinleşen aynı mahiyetteki çok sayıda davayı da emsal
göstermek suretiyle- başvurucunun EÜAŞ bünyesinde değişik hazırlanan tek tip
sözleşmeler ile ihaleyi alan firmalar değişse dahi çalışmalarını kesintisiz
devam ettirdiğini,bu firmalar ile alt işverenlik
sözleşmelerinin 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesine
aykırı ve muvazaalı olduğunu, alt işverenlerin yaptıkları asıl işin işçi temini
olduğunu belirterek davayı kabul etmiştir.
12. Mahkemenin benzer nitelikteki çok sayıda kararı ile birlikte
anılan hüküm temyiz edilmiş, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi (Daire) 12/11/2014
tarihinde 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 15. maddesini ilk defa somut olay
çerçevesinde değerlendirdiğini belirterek elektrik üretimi yapan davalı
Şirketin bu madde kapsamında tanınan imtiyazlara sahip olması gerektiğini, bu
nedenle asıl işin tamamını veya bir kısmını alt işverene devredebileceğini, bu
açıdan muvazaalı alt işverenlik ilişkisinden bahsedilemeyeceğini belirterek
benzer nitelikteki birçok karar ile birlikte hükmü bozmuştur.
13. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin bozma kararları üzerine
aralarında başvurucunun da bulunduğu bazı işçiler tarafından açılan davalar
Kütahya 2. İş Mahkemesine, bazı davalar da Kütahya 1. İş Mahkemesine tevzi
edilmiştir.
14. Kütahya 1. İş Mahkemesi yeniden yaptığı yargılamada iki yüz
elliden fazla dosya ile ilgili direnme kararı vermiştir. Bu kararların temyizi
üzerine dosya Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna (HGK) gönderilmiş; HGK 30/9/2015
tarihli kararında, davalı kamu tüzel kişiliği ile yapılan hizmet alım
sözleşmelerinin içeriği, alt işverenlerin değişmesine rağmen çalışan işçilerin
değişmemesi, alınacak işçilerin unvanlarının şartnamede ayrı ayrı belirtilmesi,
alt işverenin ücret bordrolarını tutan bir işçi dışında diğer işçileri sevk ve
idare eden işçisinin bulunmaması, puantaj kayıtlarının EÜAŞ tarafından
belirlenen kişilerce tutulması, işe alan ve işten çıkaranın EÜAŞ olması, davacı
ve alt işveren Şirket işçilerinin asıl işveren EÜAŞ işçileri ile aynı şekilde
ve üretimin her bölümünde çalışması, emir ve talimatların EÜAŞ tarafından
verilmesi, çalışma şartlarının ve yıllık izinlerin EÜAŞ tarafından
belirlenmesi, alt işveren işçilerinin yapılan iş ve hizmette EÜAŞ tarafından
temin edilen ve yine davalıya ait araçları kullanması gibi nedenleri gözönünde tutarak davalı Şirket ile alt işveren arasındaki
hizmet alım sözleşmesinin muvazaalı olduğunu ve başvurucunun asıl işveren
Şirketin işçisi olduğunu belirterek yerel mahkemenin direnme kararını yerinde
bulmuş, Daire tarafından incelenmeyen diğer temyiz itirazlarının incelenmesi
için dosyaları Özel Daireye göndermiştir.
15. Daire 24/2/2016 tarihli kararında, HGK tarafından davalı
işverenin imzaladığı alt işverenlik sözleşmesinin muvazaa sebebiyle geçersiz ve
davacıların baştan itibaren asıl işverenin işçisi olduğu hususunun kabul
edildiğini, uygulama birliği ile hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik
ilkelerini gözönüne aldığını belirterek kararları
onamıştır.
16. Aralarında başvurucunun davasının da bulunduğu davalara
bakan Kütahya 2. İş Mahkemesi ise birçok dosyada Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin
12/11/2014 tarihli bozma ilamına uyarak 1/6/2015 tarihinde davaların reddine
karar vermiştir.
17. Temyiz üzerine Daire 16/3/2016 tarihli kararında, bozma
ilamına uyularak karar verilen diğer dosyalarla benzer şekilde değerlendirme
yaparak HGK'nın 30/9/2015 tarihli kararıyla olayda
muvazaanın varlığının kabul edildiğini, bozma kararındaki görüşünü korumasına
rağmen hukuki istikrar adına HGK'dan geçen kararları
onadığını, ancak ilk derece mahkemesince bozmaya uyulması nedeniyle HGK'nın önüne çıkmayan somut olayda davalı lehine usule
ilişkin müktesep hak oluştuğunu belirterek hükmün onanmasına karar vermiştir.
18. Bu arada aralarında başvurucunun vekillerinin de bulunduğu
avukatlar tarafından 15/5/2015 tarihli dilekçeyle Yargıtay 7. Hukuk Dairesi ve
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 22. Hukuk Dairesi kararları arasında
asıl işveren ile alt işveren arasındaki iş ilişkisinin muvazaalı olup olmadığı
hususunda içtihat aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek içtihadın
birleştirilmesi talep edilmiştir. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu 3/3/2016
tarihli ve 74 sayılı kararı ile muvazaa iddiasının her somut olayın özelliğine
göre çözümlenmesi gerektiğini belirtmiş, içtihadı birleştirme yoluna
gidilmesine gerek olmadığına karar vermiştir.
19. Onama kararı 20/6/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
12/7/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. İlgili hukuk için bkz. Hakan Altıncan
(GK), B. No: 2016/13021, 17/5/2018, §§ 20-36.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 21/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; yargısal süreçte kendisi ile aynı durumda olan
işçilerle ilgili davaların bir kısmının işçi lehine sonuçlandığı hâlde kendisinin
de dâhil olduğu aynı nitelikteki bir kısım davalar hakkında ret kararları
verildiğini, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin önceki içtihatlarından ayrılarak
bozma kararı vermesi üzerine dosyaların bir kısmının tevzi edildiği Kütahya 1.
İş Mahkemesinin eski kararında direndiğini, direnme kararı verilen dosyalarla
ilgili olarak HGK'nın Dairenin bozma kararlarını
kaldırması üzerine davaların işçiler lehine sonuçlandığını, aynı nitelikteki
bazı dosyaların ise Kütahya 2. İş Mahkemesine tevzi edildiğini, bu Mahkemenin
bozma kararına uyarak davaları reddettiğini, neticede aynı işyerinde çalışan
aynı durumdaki işçilerin bir kısmı ile ilgili davalar kabul edilirken bir kısmı
hakkında ret kararları verildiğini belirterek Anayasa'nın 10., 35. ve 36.
maddelerindeki haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama
kararı verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
23. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, Anayasa'nın 10. ve 35.
maddelerinde güvence altına alınan haklarının daihlal
edildiğini ileri sürmüşse de iddialarının özünün adil yargılanma hakkının
güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin olduğu
ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
26. Başvuru konusuna ilişkin ilkelerin daha önce ortaya
konulduğu Hakan Altıncan
kararında Anayasa Mahkemesi, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin
uyuşmazlığın çözümünde kullanılan yöntemden ayrılarak yeni bir yaklaşım
benimsediğini, esas itibarıyla Yargıtay Dairesinin hukuk kurallarını yorumlama
ve uygulama yetkisine sahip olarak içtihat değişikliğine gitmiş olmasının tek
başına adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurmayacağını, ancak anılan
değişikliğin aynı uyuşmazlıkları çözüme bağlayan diğer Daire ve HGK tarafından
benimsenmediğini, en üst dereceli mahkeme sıfatıyla Yargıtayın
kendi içinde tutarlı ve yeknesak bir uygulamanın bulunmadığını ifade etmiştir.
Anayasa Mahkemesi ayrıca Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin daha sonra da bu yeni
yaklaşımıyla çelişkili sonuçlar doğuran kararlar verdiğini, bu çelişki
nedeniyle benzer durumda bulunan kişilerin bir kısmının talepleri doğrultusunda
karar elde ederken bir kısmının davalarının aksi yönde sonuçlandığını, bu
açıdan aynı somut olaydan kaynaklanan uyuşmazlıklara konu davaların birbirine
zıt şekilde sonuçlanmasının ve başvurucunun davasının da bu şekilde reddedilmesinin
hukuki belirsizliğe yol açtığını, bu durumun başvurucu ve hukuk düzeni
açısından öngörülemez nitelikte olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Hakan Altıncan, §§ 54, 55).
27. Somut olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum
bulunmamaktadır. Buna göre birlikte aynı işyerinde çalışan ve aynı mahkemede
dava açan işçilerle ilgili olarak benzer gerekçelerle verilen kararların
Yargıtay 22. Hukuk Dairesince bozulması üzerine bir kısım dosyanın tevzi edildiği
Kütahya 1. İş Mahkemesinin direnme kararları vermesi ve HGK'nın
direnme kararlarını yerinde bularak neticede bu davalar hakkında kabul
kararları verirken aralarında başvurucunun davasının da bulunduğu bazı
davaların tevzi edildiği Kütahya 2. İş Mahkemesinin Yargıtay Dairesinin bozma
kararına uyarak davaların reddine karar vermesi ve bu kararların Yargıtay 22.
Hukuk Dairesince onanarak kesinleşmesi nedeniyle benzer durumda bulunan kişiler
arasında yargısal sistemin işleyişinden kaynaklanan nedenlerle farklı sonuçlar
doğmuştur.
28. Başvurucunun davası ile ilgili hangi yargısal içtihadın
doğru olduğuna yönelik çıkarımda bulunma yetkisi Anayasa Mahkemesinin görev
alanında olmamakla birlikte nihai yargılama makamını oluşturan Yargıtay
Daireleri ve HGK arasındaki yorum farklılıklarının benzer nitelikteki davaların
karara bağlanması sürecinde hukuki belirsizliğe yol açtığı, bu belirsizliğin
giderilmesine yönelik mekanizmanın da (bkz. § 18) Yargıtayca
işletilmediği ve bu durumun başvurucu için öngörülemez nitelikte olduğu
anlaşılmıştır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
31. Başvurucu, yeniden yargılama ve 100.000 TL maddi, 100.000 TL
manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
32. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
ulaşılmıştır.
33. Adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Kütahya 2. İş Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
34. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kütahya
2. İş Mahkemesine (E.2015/858, K.2015/414) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 22. Hukuk Dairesine
(E.2015/23643, K.2016/8185) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/2/2019
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.